Müfit Kayacan Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

müfit-kayacan-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
Müfit Kayacan Kimdir?
Müfit Kayacan, 17 Ocak 1959 tarihinde Antalya, Kaş’ta doğmuştur. Adana Çukurova Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunudur. Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın kurucularındandır ve 25 sene boyunca genel sanat yönetmenliğini üstlenmiştir. Bu süreçte 32 farklı oyunda rol aldı ve 25 oyun yönetti.

Aynı zamanda 10 yıl süresince Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde Kültürel Hizmetler Daire Başkanlığı görevini yürüttü. Altın Portakal Film Festivali jüri üyeliği de yapmış olan Kayacan, yurtdışında pek çok festival gezen önemli filmlerde ve de pek çok dizide rol almıştır.

Usta oyuncu, ‘Zemheri’de Nihat karakterini canlandırıyor.

Müfit Kayacan’ın Oynadığı Diziler
Zemheri / Nihat / 2020 –
Alef / Arap / 2020
Love 101 / Necdet / 2020
Aşk Ağlatır / Yıldırım Özben / 2019
Yüzleşme / Selim / 2019
Adı Zehra / Komiser / 2018
Bartu Ben / Dayı / 2018
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz / Feridun / 2017
Tutsak / 2017
Cesur ve Güzel / Rıfat / 2016
Aşk Yeniden / 2015
Şubat / 2012
Öyle Bir Geçer Zaman Ki / 2010
Maçolar / 2006
Kezban Yenge / 2005
Şıh Senem / 2003

Müfit Kayacan’ın Oynadığı Filmler
Bayi Toplantısı / 2020
Bir Nefes Daha / 2019
Cinayet Süsü / 2019
Küçük Şeyler / Hikmet / 2019
Aykut Enişte / 2019
Kız Kardeşler / Şevket / 2019
Görülmüştür / Adnan / 2018
Son Çıkış / Berber / 2018
Körfez / Bülent / 2017
Anons / Hayati / 2017
Yol Kenarı / 2017
Kırık Kalpler Bankası / 2016
Albüm / Cemal Cerbest / 2016
Olur İnşallah / Muhtar / 2015
Abluka / Hamza / 2015
Çılgın Dershane Kampta / 2008
Çılgın Dershane / 2007

Kuzey Gezer Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

kuzey-gezer-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
Kuzey Gezer Kimdir?
Çocuk oyuncu, 9 Eylül 2019, tarihinde Tülay Gezer, babası ise İzzet Gezer’in oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Kuzey bebeğin Deniz adında 3.5 yaşında bir ablası vardır.

Yasak Elma dizisindeki Halit Argun (Talat Bulut) Yıldız Yılmaz (Eda Ece) çiftinin bebeği olan Halit Can Argun karakteriyle ünlenmiştir.

2024 yılında "Uzak Şehir" dizisinde rol almaya başladı.
Sosyal medyada "boykot çağrısı yapanlar" hakkında resen soruşturma başlatıldı.

Gonca Cilasun Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

gonca-cilasun-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
Gonca Cilasun Kimdir?
Sinema ve dizi oyuncusu. Gerçek adı Konca Cilasun. 1 Ocak 1966, İstanbul doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Oyunculuk Bölümü mezunu.

Gonca Cilasun, oyunculuğa 2010 yılında Arka Sıradakiler dizisinde rol alarak başladı. Şimdiye dek birçok film ve dizide oynadı. Özellikle Gülizar dizisinde hayat verdiği Muazzez karakteri ile çok sevilmiştir. 2018’de Çarpışma dizisinde Serpil Korkmaz, 2019’da ekranlara gelen Sefirin Kızı dizisinde Halise karakterini canlandırdı.

Rol Aldığı Film ve Diziler
Sefirin Kızı (Halise Efeoğlu, TV Dizisi 2019-2021)

Çarpışma (Serpil Korkmaz, TV Dizisi 2018)

Gülizar (Muazzez, TV Dizisi 2018)

Jet Sosyete (TV Dizisi 2018)

Kırlangıç Fırtınası (Sultan, TV Dizisi 2017)

Taş (Sinema Filmi 2017)

Ceset (Sinema Filmi 2015)

Karagül (Fikriye Güner, TV Dizisi 2014-2016)

Not Defteri (Hafize, TV Dizisi 2014)

Muhteşem Yüzyıl (TV Dizisi 2014)

Benim Hala Umudum Var (TV Dizisi 2013)

Kayıp (Kısa Film 2013)

Merhamet (TV Dizisi 2013)

Sudan Çıkmış Balıklar (TV Dizisi 2012)

Umutsuz Ev Kadınları (TV Dizisi 2011)

Arka Sıradakiler (4. Sezon TV Dizisi 2010)

Sinem Ünsal Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

sinem-ünsal--kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-argunt.webp
Sinem Ünsal Kimdir?
Sinem Ünsal, 21 Haziran 1993 tarihinde İzmir'de doğdu. Azeri kökenli bir baba ile Çerkes kökenli bir annenin ikinci çocuğu olarak doğdu.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünden mezun olmuştur. 2017 yılından itibaren oyunculukla ilgilenmektedir. 2017 yılında yayımlanan Çoban Yıldızı adlı dizide Güneş karakterini, 2017-2018 yılları arasında Kanal D'de yayımlanan Siyah Beyaz Aşk adlı dizide ise Gülsüm Aslan karakterini canlandırdı.

2018-2019 yılları arasında TV8'de yayımlanan Kızım adlı dizide Sevgi Günay karakterini canlandırdı. 2019 yılında yayımlanmış Raif ile Letafet adlı tiyatro oyununda Letafet karakterini canlandırdı.

2019-2021 yılları arasında yayınlanan Mucize Doktor adlı dizide Doktor Nazlı Gülengül karakterini canlandırdı. Daha sonra, 2021 yılında yayımlanan Elbet Bir Gün adlı dizide Feride Gizem Kılıçlı karakterini canlandırdı.

Gizli Saklı dizisinde Naz Arıca/Yaz Güneş; Aydınlıkevler adlı tiyatro oyununda ise Sülün karakterini canlandırmaktadır.

Rol Aldığı Diziler
Senden Önce (İrem Dağıstan, TV Dizisi 2024)

Gizli Saklı (Naz Yaz, TV Dizisi 2022)

Elbet Bir Gün (Gizem Kılıçlı, TV Dizisi 2021)

Mucize Doktor (Nazlı, TV Dizisi 2019)

Kızım (Sevgi Günay, TV Dizisi 2018)

Çoban Yıldızı (Güneş, TV Dizisi 2017)

Siyah Beyaz Aşk (Gülsüm, TV Dizisi 2017-2018)


Katıldığı TV Programları

Cortá por Lozano (2021)

Bu Gece (2021)

Ozan Akbaba Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

ozan-akbaba-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
Ozan Akbaba Kimdir?
Ozan Akbaba
, Türk oyuncu ve film müzikleri bestecisidir.
Ozan Akbaba, 1982 yılında Kars'ın Benliahmet köyünde dünyaya geldi. Eğitim hayatını Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümünden mezun olarak tamamladı. Sanatla yakından ilgilenen Akbaba, üniversite sonrası kariyerine oyunculuk ve müzik alanında odaklanmıştır.

Oyunculuk Kariyeri

2005 yılından itibaren televizyon, sinema ve tiyatroda aktif olarak rol alan Akbaba, aynı zamanda film müzikleri yapmaktadır.
2014 yılında Sıla’nın Yeni Ay albümündeki “Vaziyetler” şarkısının video klibinde rol alarak geniş kitlelerce tanındı.
En büyük çıkışını 2015-2021 yılları arasında atv'de yayınlanan Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde canlandırdığı İlyas Çakırbeyli karakteriyle yaptı.

Özel Hayatı

2017 yılında Elif Buket Arıkan ile evlenen Ozan Akbaba'nın bu evlilikten Ozan Ali Akbaba adında bir çocuğu bulunmaktadır.

Filmografi

Televizyon Dizileri
  • 2006: Kırık Kanatlar
  • 2007: Kavak Yelleri
  • 2011: Cennetin Sırları (Zafer)
  • 2012-2013: Kuzey Güney (Sümer Tezkan)
  • 2013: Güldür Güldür (Şenol)
  • 2014: Arka Sokaklar (Dr. Veysel)
  • 2015: Poyraz Karayel (Taner)
  • 2015-2021: Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz (İlyas Çakırbeyli)
  • 2022-2023: Kasaba Doktoru (Uz. Dr. Hakan Aydıner / Dr. Kemal Demir)
  • 2023-2024: Ben Bu Cihana Sığmazam (Emiraslan Gardaşov)
  • 2024-günümüz: Uzak Şehir (Cihan Albora)
Sinema Filmleri
  • 2013: Bir Hikayem Var (Hasan), Yarım Kalan Mucize (Ruhi Su)
  • 2014: Mutlak Adalet (Metin), Sürgün İnek (Selçuk), Ammar: Cin Tarikatı (Kemal)
  • 2015: Kadir ve Kardeşleri (Ali), Krallar Kulübü, Abluka (Ali)
  • 2019: Aman Reis Duymasın (İlyas Çakırbeyli)
  • 2022: Anka (Murat)
  • 2024: Sadık Ahmet (Ali Müminoğlu)
  • 2025: Kutsal Damacana: Zombi
İnternet Projeleri
  • 2021: Kovala (Taner)
  • 2024: Çırak (Çırak 05 / Terekeme)

Diğer Çalışmaları

Akbaba, oyunculuğun yanı sıra film müzikleri bestelemektedir ve sanatsal projelerde yer almaktadır.

Ozan Akbaba, Türkiye'nin sevilen oyuncuları arasında yer almakta ve sanat kariyerine başarılı bir şekilde devam etmektedir.

Ballı Tavuk Tarifi Nasıl Yapılır?

balli-tavuk-tarifi-nasıl-yapılır-arguntc.webpBallı Tavuk Tarifi İçin Malzemeler

  • 4 adet fileto tavuk göğsü (200'er gramlık)
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 dal biberiye
  • 2 diş sarımsak
  • 1/2 çay kaşığı taze çekilmiş tane karabiber

Ballı sos için:

  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 2 yemek kaşığı bal
  • 1 yemek kaşığı soya sosu
  • 2 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu
  • 1 adet rendelenmiş limon kabuğu
  • 1 tatlı kaşığı dağ kekiği

Ballı Tavuk Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. Deri ve kemik kısımları ayıklanmış fileto tavuk göğüslerini derin bir karıştırma kabına alalım.
  2. Zeytinyağı, biberiye, sarımsak ve taze çekilmiş tane karabiber ilavesiyle marine edelim.
  3. Marine tavuk göğüslerini; ızgara izli kızgın tavada, yüksek ateşte ters yüz ederek kızartalım.
  4. Tereyağını küçük bir sos tenceresinde eritelim. Unu ekleyip kısık ateşte hafif bir renk alana kadar kavuralım.
  5. Bal, taze sıkılmış limon suyu ve soya sosu ekleyelim. Unun topaklanmaması için hızlıca karıştırıp kısık ateşte kaynamaya bırakalım.
  6. Kıvam almaya başlayan sosu, rendelenmiş limon kabuğu ve dağ kekiği ile lezzetlendirelim.
  7. Hazırladığımız sosu kızarttığımız tavuk göğüslerinin üzerine gezdirip ters yüz ettikten sonra servis tabaklarına alalım.

Mayonezli Tavuk Salatası Tarifi Nasıl Yapılır?

mayonezli-tavuk-salatasi-tarifi-nasıl-yapılır-arguntc.webpMayonezli Tavuk Salatası Tarifi İçin Malzemeler

  • 3 su bardağı su
  • 450 gram tavuk göğsü
  • 1 adet küçük boy konserve mısır
  • 1 diş sarımsak
  • 5 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 yemek kaşığı mayonez
  • 10-12 adet ceviz içi
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1/2 çay kaşığı karabiber

Mayonezli Tavuk Salatası Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. Orta boy bir tencerenin içerisine tavukları alalım ve üzerine suyu ilave edelim.
  2. 15-20 dakika kadar tavukları haşlayalım.
  3. Haşlanan tavukları bir kabın içerisine alalım ve soğumaya bırakalım. Soğuduktan sonra küp küp doğrayalım.
  4. Bir kabın içerisine 1 diş sarımsağı alalım ve dövelim.
  5. Mısırların suyunu süzelim ve sarımsağın üzerine ekleyelim. Didiklediğimiz tavukları da ilave edelim.
  6. Bu karışımın üzerine mayonez, baharat ve yoğurdu ekleyerek iyice karıştıralım.
  7. Cevizleri robotta çok ince olmayacak şekilde çekelim ve son dokunuş olarak tavuklu salatamızın içine ekleyerek servis edelim.

ARZU ZORER ÜZAN - HEYBELER BELLERDE - TRT MÜZİK TV.

Derlendiği Yer : VAN,Kaynak Kişi: Mehmet Kürşat,Derleyen : Salih Turhan,Notalayan : Salih Turhan,İlk Yayın : TRT TV. 1984

EY SEVGİLİ FADIL AYDIN

SÖZ MÜZİK:FADIL AYDINSTÜDYO:ANKAARANJÖR:İSMAİL ERGENLERNEY & KAVALA: EYUP HAMIŞGRAFİK TASARIM:FADIL AYDINMENAJER:İSKENDER DAĞLI +90 (536) 559 27 76EY SEVGİLİ...

Seyyid Taleh - Balam Lay Lay - Əli Lay Lay /Məhərrəm Ayı 2019

Seyyid Taleh Boradigahinin yeni mərsiyyəsi "Balam Lay Lay - Əli Lay Lay " YouTube'da yayımda.Fəaliyyətimizlə tanış olmaq üçün Youtube kanalımıza abunə olun⤵...

Fırında Tavuk But Tarifi Nasıl Yapılır?

fırında-tavuk-but-tarifi-nasıl-yapılır-arguntc.webp
Fırında Tavuk But Tarifi İçin Gerekli Malzemeler

Tavuk marinesi için:

  • 3 adet tavuk budu
  • 1 adet rendelenmiş soğan
  • 3 diş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çay kaşığı kekik
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • 1 yemek kaşığı yoğurt

Sebzeler için:

  • 1 adet kırmızı kapya biber
  • 1 adet soğan

Fırında Tavuk But Tarifi Nasıl Yapılır?

  • İlk olarak marinasyonumuzu hazırlamak için 1 adet rendelenmiş soğan, 3 diş rendelenmiş sarımsak, 1 yemek kaşığı domates salçası, 1'er çay kaşığı tuz, pul biber, karabiber, kekik, kimyon ve 1 yemek kaşığı yoğurdu ekleyip güzelce karıştıralım.
  • Fırına vereceğimiz kabı yağlayalım ve üzerine bıçakla çizik attığımız 3 adet tavuk budunu yerleştirelim.
  • Hazırladığımız tavuk marinasyonunu butların her yerine gelecek şekilde sürelim.
  • Birer adet soğan ve kırmızı kapya biberi de tavukların etrafına yerleştirelim ve önceden ısıtılmış 200 derece fırında dışı iyice kızarıp, içi yumuşacık olana dek pişirelim.
  • Fırında tavuk budumuz hazır. Herkese afiyet olsun.

Şefkat Eli İnsani Yardım Derneği on Instagram: "Ayşe’yi unuttular herhalde."

Umut Sülünoğlu - Güle Yel Değdi

Söz & Müzik: Hasret GültekinGÜLE YEL DEĞDİ GÜNEŞ OLURSACANA TEN DEĞDİ ATEŞ OLURSAOY BENİ BENİ BENİ KANLAR OTAĞIOY BENİ BENİ BENİ DERTLER OTAĞI TOPRAKBİR BAK ...

Bana Sor - Şahin Kendirci | Gassal Dizi Müzikleri

Gassal ve daha fazlasını izlemek için hemen #tabii’ye üye ol! 👉 https://www.tabii.comGassal dizisinin 8. Bölümünde Şahin Kendirci'nin seslendirdiği 'Bana S...

Filistin| Ayıp Olurmu Hocam

Utanmadan Yesek Ayıp olur hocam şiiri

Utanmadan Yesek Ayıp Olur Mu Hocam


Ayıp olur mu hocam?
Yüz parçaya bölünmüş yıkılmış ocakları
Aynı acı yıllardır hem yazı hem kışları
Gözümüzle gördükçe karnı aç çocukları
Utanmadan yesek ayıp olur mu hocam?

Hani Müslümandık tek vücut tek parça
Dünya bir bütün sanki Gazze bin parça
Evladını yitirmiş kadınlara baktıkça
Utanmadan gülsek ayıp olur mu hocam?

"Ne gidecek bir yer var ne güvenli bir yol
Etraf Kıyamet yeri el ayak bacak kol
İlaçsız hastanede birkaç çaresiz Doktor
Azıcık havuza girsek ayıp olur mu hocam?

Ben bir çocuk gördüm otuz gün hapis yatmış
Her günü bir seneden otuz sene yaşlanmış
Tek parça duruyor ama aklıyla vedalaşmış
Aklımızı paraya versek ayıp olur mu hocam?

Hele bir dede var ki gözünü öptü gözünü
Koklamaya kıyamadı canını özünü
Yanlış anlama sakın lafımı sözümü
Akşam bir film izlesek ayıp olur mu hocam?

Yani bende ne var ki elimden ne geliyor
Yaşamak lazım hocam Hayat devam ediyor
Her on dakikada bir bir çocuk ölüyor
Biraz dondurma yesek ayıp olur mu hocam?

Orada Gazze değil bütün insanlık bitti
Müslümanım diyenler İmtihanı kaybetti
Şehitler Ölmez elbet hepsi cennete gitti
Aynı cennete girsek ayıp olur mu hocam?"

Çocuklarda Obezite

Çocuklarda-Obezite.webp
Öncelikle bilinmelidir ki obezite bir estetik kaygısı değil bir hastalıktır. Bu nedenle obezitenin tedavi edilmesi gerekmektedir. Tedavisi mümkün olan bu hastalık, hem yetişkinler de hem de çocuklarda görülmektedir. Çocuklarda ve yetişkinlerde görülen obezite, dünya genelinde görülen ciddi sağlık sorunlarından biridir. Bu durumun önüne geçilmezse çocuklar ve yetişkinler, obeziteye bağlı olarak birçok rahatsızlıkla baş etmek durumunda kalmaktadır. Özellikle çocukluk çağında obezite ile mücadele etmek durumunda kalan çocuklar, ayrıca diyabet, kardiyovasküler gibi birçok rahatsızlıkla da uğraşmak durumunda kalmaktadır. Bu durumların yanı sıra eğer tedavi edilmezse bu çocukların yetişkin dönemlerin de obez oldukları bilinmektedir ve bu çocukların yetişkinlik döneminde kas- iskelet sistemi hastalıkları, meme, kolan kanseri gibi hastalıkları yaşama riskleri artmaktadır. Biz de yazımızda çocuklarda obezite görülme sebepleri üzerinde duracağız ve çocuklarda obezitenin önüne geçilebilmesi için yapılması gerekenlerden bahsedeceğiz.

Çocuklarda Obezite Belirtileri Ve Sebepleri Nelerdir?

Obezite halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta normalden fazla yağ birikmesi nedeni ile ortaya çıkan önemli bir hastalık türüdür. Bu hastalık çocukluk dönemindeki bireyler için çok önemli bir sağlık sorunudur. Yetişkinlerin ise açıklanan verilere göre 1/3 çocukluklarında obezite ile tanışmışlardır. Çocuklarda obezite görülmesinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Genel olarak bu nedenler;

  • Ana-babanın ikisininde şişman olması çocuklarında % 80 obez olma ihtimalini artırmaktadır. Ana-babadan birinin şişman olması çocuğun obez olma durumunu %40’a düşürmektedir.
  • Kentlerde yaşayan çocuklar, fiziksel aktivite konusunda kısıtlamaya mahkum edilmiştir. Bu durumda tüketilen gıdalar ve hareketsizlik sonucunda çocuğu obezite riskiyle karşı karşı bırakmaktadır.
  • Televizyon, tablet ve telefon gibi teknolojik araçlar da çocuğun aktivitesini kısıtlamakta buna bağlı olarak da enerji tüketimini azaltmaktadır.
  • Çocukların karbonhidrat ve yağ bakımından zengin olan besinleri tüketmeleri obezite riskini artırmaktadır. Ayrıca beslenme sıklığının azaltılması da obeziteyi artıran risk faktörlerindendir.
  • Böbrek üstü bezi hastalıkları, troid bezi hastalıkları gibi hastalıkları hormonal nedenlere bağlı olarak obeziteye sebep olmaktadır.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ailevi nedenler, çevresel faktörler, beslenme gibi durumlar genel olarak obezite riskini artıran unsurlardır.

Çocuklarda Görülen Obezitenin Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda obezitenin belirtileri birden fazla sebebe bağlı olabilmektedir. Çocuklarda görülen obezitenin genel olarak bu belirtiler ise;

  • Çocuğun vücuduna uymayan kıyafetler,
  • Fiziksel aktivitelerde sorun yaşama,
  • Uyku düzensizliği ve horlama görülmesi,
  • Dinlenirken ya da bir işle meşgul olurken nefes alıp verirken problem yaşama,
  • Aşırı yorgunluk,
  • Erken ergenlik,
  • Aşırı terleme,
  • Eklem ağrıları,
  • Güvensizlik ve kaygı,
Yukarıda bahsettiğimiz birçok neden ve daha pek çok başka nedenler çocukta obezite görülme durumunu gösterebilir. Bu nedenle ailelerin gecikmeden duruma müdahale edip bu alanda uzman bir doktorla ve diyetisyenle görüşmeleri gerekmektedir.

Çocuklarda Obezitenin Yol Açtığı Problemler Nelerdir?

Çocuklarda obezitenin görülmesi birçok sağlık problemini beraberinde getirmektedir. Genel olarak bu problemler ise;

  • Çocuklarda obezite, sonucunda vücutta yağ kitlesinin artışına bağlı hormonal değişiklikler görülmektedir.
  • Çocukta insülin salgısının artması, yetişkin tipi şeker hastalığının görülmesine sebep olmaktadır. Özellikle ailede bu hastalık varsa çocuklarda obeziteye bağlı şeker hastalığın görülme riski artmaktadır.
  • Obezite görülen çocuklar, üreme fonksiyonları kaynaklı rahatsızlıklar yaşayabilirler. Obez kız çocuklarında erken ergenlik, adet düzensizliği ve kıllanma görülebilir. Ayrıca aşırı şişmanlık nedeniyle kız çocukları ergenlik gecikmesi de yaşayabilir.
  • Obez çocuklarda yüksek tansiyon görülebilir.
  • Çocuklarda kandaki yağ düzeyinin fazla olması sebebi ile hiperlipidemi görülebilir.
  • Aşırı şişmanlık kaynaklı solunum bozuklukları görülebilir. Bu durumlar çocuğu uykuda yakalayabilir.
  • Obez çocuklarda ortopedik bozukluklar da görülebilir.
  • Obez çocuklarda ayrıca akranlarıyla kendilerini karşılaştırmalarına bağlı olarak psikolojik problemler görülebilir ve çocuk depresyona girebilir.
  • Obezite görülen çocukların kanında kötü kolesterolde (LDL-Kolesterol) yükselme ve iyi kolesterolde (HDL-kolesterol) düşme görülmektedir.
  • Obez çocuklarda safra kesesi hastalıkları görülebilmektedir.
Yukarıda bahsettiğimiz durumların önüne geçmek adına ailelerin tıbbı destek almaları gerekmektedir. Hem fizyolojik hem de psikolojik olarak çocuklarının sağlıklarına kavuşmalarını istiyorlarsa aileler, duruma hemen müdahale etmelidirler.

Çocukta Görülen Obeziteye Karşı Nasıl Mücadele Edilmelidir?

Her ne kadar obezite hormonal bozukluklara bağlı olarak gözükse de çocuklarda obezite genel olarak hormonal bozukluklara bağlı olarak görülmez. Çocuklarda görülen obezite, genellikle aşırı yemek yemeğe bağlı ekzojenobezite'dir. Basit obezite olarak da bilinen bu hastalıkta çocukların boyları yaşıtlarına göre uzundur. Bu obezitenin dışında çocuklarda görülen obezite farklı bir hastalık kaynaklı da olabilmektedir. Bu durum patolojik obezite olarak bilinmektedir. Bu hastalığın görüldüğü çocuklar genellikle kısa boylu olmaktadır. Peki çocuklarda görülen obezitenin kontrol altına alınması için neler yapmalıdır? Öncelikli olarak bu hastalıkla boğuşan çocuklar, düzenli bir şekilde doktor kontrolü altında olmalıdır. Doktor kontrolü altında çocukların beslenme, fiziki aktivite, büyüme durumları, aile öyküsü gibi süreçler dikkate alınarak laboratuvar incelemeleri yapılmalıdır. Laboratuvar sonuçlarına göre çocukta hormonal kaynaklı bir bozulup olup olmadığı ya da obezite kaynaklı bir hormonal bozulup olup olmadığı araştırmalıdır.

Çocukta Obezite Tedavisi Nedir?

Çocukta obezite tedavisi doktor, diyetisyen ve hastanın birlikte hareket etmesi sonucunda başarıya ulaşacaktır. Bu nedenle bu üçlünün işbirliği içinde hareket etmesi gerekmektedir. Obezite tedavisinin en önemli amacı, çocuğun hayatı boyunca kilo kontrolünün sağlanmasıdır. Bu nedenle çocuğun düzenli beslenmeyi ve sporu hayatının birer parçası haline getirilmesi gerekmektedir ve bu konuda çocuğun ailesinin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Çocuklarda obezite tedavisinde genel olarak yapılması gerekenler ise;

  • Çocukta alınacak olan enerjiyi azaltmak ve harcanacak olan enerjiyi ise artırmak gerekmektedir. Bunun için çocuğun öyküsüne göre yürüme, hafif koşu gibi en az günlük 30 dakikalık egzersizler belirlenmelidir ve öyküsüne bağlı kalınarak da egzersizlerin sıklığı artırılmalıdır.
  • Çocuğun beslenmesinin düzenlenmesi gerekmektedir.
  • Çocuğa hazırlanacak olan diyetler, çocuğun kendi vücut yapısına uygun olarak doktor kontrolünde diyetisyen tarafından hazırlanmalıdır. Hazırlanacak olan diyet listesi, sık sık küçük öğünler olacak şekilde ana ve ara öğünleri içermelidir.
  • Doğru uygulamalar ile bir çocuğun büyümesi için ihtiyaç duyduğu demir, kalsiyum, vitamin ve çinkonun alınması sağlanmalıdır.
Çocuklarda obezite tedavisinde ilaç tedavisi yoluna ve cerrahi müdahaleler yoluna gidilmez. Yukarıda bahsettiğimiz unsurlara dikkat ederek çocuğun sağlıklı ve akranlarıyla aynı büyüme doğrultusunda yaşamına devam etmesinin yolları aranmaktadır.

Çocukta Obezitenin Önüne Geçilmesi Adına Neler Yapılmalıdır?

Çocuklarda obezite hastalığının önüne geçmek için ailelerin bilinçli davranması gerekmektedir. Çocuklarının obezite sorunu yaşamamasını istiyorsa aileler birçok duruma dikkat etmelidirler. Ailelerin dikkat etmeleri gereken bu durumlar genel olarak;

  • Anne sütü çok önemlidir. Çocuğun anne sütüyle bir bebeklik geçirmesi obezite riskini azaltmaktadır.
  • Çocuklar okulda fiziksel aktivetelere yönlendirilmelidir.
  • Çocukların sürekli yemek yemelerinin önüne geçmek adına boş zamanlarını değerlendirecek hobiler edinmeleri sağlanmalıdır.
  • Çocukları aileler, yağlı ve hızlı yiyecekler olarak bilinen fast food tarzı yiyeceklerden uzak tutmalıdır.
  • Çocukları aileler sebze ve meyve yeme konusunda alıştırmalıdır ve ailelerde çocuklarının beslenme alışkanlarını dikkate alarak gıda tüketimi yoluna gitmelidir.
  • Tatlı yiyeceklerde besin değeri düşük olan tercih edilmelidir.
  • Düzenli ve sağlıklı beslenmenin yolları aranmalıdır.
  • Yavaş yemek yeme ve yemeğin iyi çiğnenmesi konusunda çocuk bilinçlendirilmelidir.
  • Gazlı ve şekerli içeceklerden uzak durulmalıdır.
  • Çocuk ulaşım konusunda yürüme ya da bisikletle ulaşıma yönlendirilmelidir.
  • Tatlandırıcılardan uzak durulmalıdır.
  • Çocukların okul beslenmelerine jelatinli gıdalardan çok evde hazırlanan tavuk, peynir, yumurta gibi sağlıklı besinler konulmalıdır.
Yukarıda bahsettiğimiz durumlara dikkat edilmediği için son yıllarda çocuklarda obezite vakaları genel olarak dünyada büyük bir artış göstermektedir. Ayrıca obez olan çocuklar arasında intihar vakalarının arttığı da bilinmektedir. Çocukların kiloları nedeniyle akranları tarafından dışlandığı ve bu sebeplere bağlı olarak büyük bir güvensizlik yaşadıkları bilinmektedir. Özellikle ergenlik sürecinde yaşanan bu durumlar geri dönülmez sonuçlara sebep vermektedir. Bu nedenle obezitenin önüne geçmenin yolları aranmalıdır. Daha öncede belirttiğimiz gibi çocuklarda obezite maalesef bir hastalıktır. Aileler yukarıda bahsettiğimiz durumlara dikkat ederek çocuklarının obez olmalarının önüne geçebilmektedirler. Kısacası ailelerin çocuklarını obeziteden korumak için bilinçli davranmaları gerekmektedir. Çocukları telefon, bilgisayar, tablet gibi teknolojik araçlardan uzaklaştırmanın bir yolu bulunarak çocukların sosyalleşmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca aileler, çocuklarını spor konusunda teşvik etmelidirler. Bunların dışında ailelerin çocuklarına, sofra bilincini aşılaması gerekmektedir. Çünkü ebeveynleri ile çocukların aynı masada yemek yemeleri çok önemlidir.

Böbrek Hastalıklarında Beslenme

Böbrek-Hastalıklarında-Beslenme.webp
Böbrekler vücudun atık sistemi olarak görev yaparlar. Beslenme yolu ile aldığımız besinler sindirim sisteminde bir çok işlemden geçerler. Besinlerin sindirim sürecinde kullanılmayan bölümlerinin vücut dışına atılması işlemi hayati bir önem taşımaktadır. Sağlıklı bir vücuda sahip olmak için böbreklerimizin görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmeleri gerekmektedir. Çok farklı nedenlerde farklı zamanlarda böbreklerde çeşitli işlev bozuklukları, böbrek yetmezliği gibi sorunlar görülebilir.

Böbreklerden birinin veya ikisinin yeteri kadar görevini yerine getiremediği durumlarda, vücut dışına atılması gereken sıvı atıklar, vücut içerisinde toplanmaya başlar. Bu olumsuzluğun sonucu olarak vücutta toksinlerin artması ve kandaki üre ve kreatinin gibi yapıların değerlerinin artmasına neden olur. Böbrek Hastalıklarında Beslenme konusu böbrek hastalığının tedavi sürecinde hastanın hayat kalitesinin yükselmesinde ve ortaya çıkması muhtemel yan etkilerin önlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Böbrek hastalarının tedaviye cevap vermesinin en temel koşulu doğru bir beslenme programının uygulanmasıdır. Her hastanın, hastalık derecesine ve içinde bulunduğu koşullara göre farklı bir diyet ve beslenme programı hastanın doktoru tarafından belirlenir. Yediğimiz besinler temel olarak şu bileşenleri içermektedirler;

  • Protein
  • Tuz
  • Su
  • Potasyum
  • Yağlar
  • Kalsiyum ve Fosfor
  • Karbonhidratlar
Beslenme yolu besinlerden vücudumuza aldığımız bu bileşenler, böbrek hastalığına sahip kişiler için farklı etkilerde bulunabilmektedir. Bu bileşenlerin temel olarak vücut üzerinde olan etkilerini özetleyebiliriz.

Minerallerin Böbrek Hastaları Üzerindeki Etkileri​

Protein; vücudumuzda, büyüme ve gelişim, doku onarımları gibi görevlere sahiptir. Proteinler vücut tarafından üretilemezler. Bu nedenle beslenme yolu ile gıdalardan temin edilirler. Et ve süt ürünleri, yumurta, baklagiller ve mantarlar protein grubuna örnek olan besinler arasında yer almaktadır. Böbrek Hastalıklarında Beslenme konusunda vücuda alınan fazla proteinin vücut dışına atılamaması sorunu otaya çıkabilmektedir. Vücut dışına atılamayarak, vücutta biriken fazla protein hastada, halsizlik, bulantı ve kusma gibi şikayetleri meydana getirebilmektedir. Günlük gereken protein miktarı kişinin fiziksel özelliklerine ve yaşam biçimine dayalı olarak değişkenlik göstermektedir. Kişinin günlük alması gereken protein miktarı doktor tarafından belirlenecek olup, belirlenen miktarın üstüne çıkılmaması son derece önemlidir.

Tuz; böbrek sorunlarına sahip hastalar için uzak durulması gerekenlerin başında gelmektedir. Böbrek fonksiyonlarının düzenli çalışmaması nedeniyle vücuttan tuz atımı önemli ölçüde azalır. Vücutta miktarı artan tuz, başta tansiyon olmak üzere dolaşım sistemi hastalıklarına tetikleyici etki yaratmaktadır. Meydana gelebilecek olumsuz durumların önüne geçebilmek için tuz kullanım miktarı önemli ölçüde azaltılmalı hatta hastalık seyrine göre tamamen kesilmelidir.

Su, Böbrek Hastalıklarında Beslenme konusunda kazanılması gereken bir alışkanlıktır. Böbreklerin çalışmasını hızlandırmak, fonksiyon yetersizliğinin önlenmesi konusunda su tüketimi önemli bir yere sahiptir. Kanda biriken toksin ve üre miktarının vücut dışına atılmasını hızlandırmak bol su tüketimi ile mümkün olabilmektedir. Tüketilmesi gereken su miktarı, hastanın genel durumu, yaşa ve hastalık seviyesi gibi etmenlere bağlı olarak değişmektedir.

Potasyum, kasların düzgün çalışmasını sağlayan minerallerden birisidir. Kasların çalışması için gerekli olan potasyumun, kandaki miktarının düşüklüğü gibi yüksekliği de çeşitli rahatsızlıklara neden olabilmektedir. Potasyum değerinin kanda yükselmesinin önüne geçmek için potasyum içerikli besinlerin tüketimine dikkat edilmelidir. Kuru yemişler, baklagiller, havuç, muz ve mantar gibi besin maddeleri potasyum açısından zengin içeriğe sahip olduklarından aşırı tüketimlerinden kaçınılmalıdır.

Yağlar, gün içerisinde ihtiyaç duyulan enerjiyi vücuda sağlayan en temel besin gruplarından bir tanesidir. Yağlar, vücuda enerji sağlamasının yanında kolesterol düzeylerinin artmasına da neden olmaktadır. Kandaki kolesterol seviyesinin yüksekliğinin böbrek hasarına neden olduğu bilinmektedir. Böbrek Hastalıklarında Beslenme programı oluşturulurken yağ tüketim miktarına ayrı bir önem verilmektedir. Yağ tüketim miktarının kontrol altına alınması kadar, tercih edilen yağların zeytinyağı, fındık yağı, mısırözü yağı gibi bitkisel kaynaklı olanların tercih edilmesi önem taşımaktadır. İçerdiği yüksek kolesterol etkisi nedeniyle hayvansal yağlar mümkün olduğunca tüketilmemelidir.

Kalsiyum ve fosfor dengesinin bozulması böbrek fonksiyonlarında sorun olduğunun göstergeleri arasında yer almaktadır. Kandaki fosfor değerinin yükselirken kalsiyum değerinin azalması böbreklerin yeterli düzeyde çalışmadığına işaret eder. Bu dengesizliği ortadan kaldırmak için ilaç tedavisi uygulansa da düzgün bir beslenme ile bu tedaviye destek olunmalıdır. Peynir gibi kalsiyum bakımından zengin olan besinler, balık gibi fosfor bakımından zengin olan besinlerden daha fazla tüketilmelidir.

Karbonhidratlar; ekmek, pilav, şeker ve patates gibi besinlerde bol miktarda bulunan bir türdür. Karbonhidratlar, yağlar ile birlikte vücudun enerji ihtiyacını karşılamakta kullanılır. Karbonhidratların yapısında fazla miktarda lif kaynağı mevcuttur. Lifler kan yağlarının yükselmesini önlemede olumlu etkileri bulunmaktadır. Karbonhidratlar gereğinden fazla tüketilirse, enerji için kullanılmayan bölümü yağa çevrilerek vücutta depo edilmeye başlar. Kanda yükselen yağ değerleri böbrek hataları için kaçınılması gereken bir durumdur. Bu nedenle Böbrek Hastalıklarında Beslenme programlarında tüketilen karbonhidrat miktarına çok dikkat edilmelidir.

Böbrek Hastalıklarında Bu Alışkanlıkları Kazanmaya Çalışın​

Tuz kullanımınızı mümkün olduğunca sınırlandırmaya çalışın. Özellikle böbrek hastalıklarında tuzun vücut dışına gerektiği gibi atılamaması nedeniyle, tuzun olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalınmaktadır. Bu gibi olumsuz durumlardan kaçınmak için tuz kullanımınızı mümkün olduğunca azaltmanız mümkünse tamamen sonlandırmanız gerekmektedir.

Yemek öğünlerine gereken önemi göstermeniz önemlidir. Öğün atlamadan, verilen beslenme programına sadık kalarak böbrek hastalıklarının önüne geçebilir veya fonksiyon bozukluğunun ilerlemesi önlenebilir.

Böbrek Hastalıklarında Beslenme kadar sıvı tüketimi de çok önemlidir. Hastanın sıvı tüketim takibi yaparak, kendisine verilen programa sadık kalmalıdır. Aynı tip bardaktan yapılan sıvı tüketimleri, sıvı tüketimi takibinin kolaylaşmasını sağlamaktadır.

Tüketilen besinler kadar, besinlerin pişirilme şekilleri de çok önemlidir. Besinler haşlama, ızgara gibi sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak yemeye hazır hale getirilmelidir. Derin yağda kızartma gibi sağlıksız pişirme şekillerinden mümkün olduğunda uzak durulmalıdır.

Böbrek Hastalıklarında Uzak Durmanız Gereken Besinler​

Salamura, salça, paketli gıdalar ve konserveler hazırlanışları gereği bol miktarda tuz içermektedirler. Bu nedenle bu yöntemle hazırlanmış olan besinlerden böbrek hastalığına sahip olan kişilerin mümkün olduğunca uzak durması gerekmektedir.

Sucuk, sosis, salam ve pastırma gibi özellikle ısıl işlem görmüş bu tip gıdalardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Bu tür besinlerin sıklıkla tüketilmesi böbrek fonksiyonlarının olumsuz olarak etkilenmesine neden olmaktadır.

Yemek hazırlarken yapay tatlandırıcılar içeren et veya tablet bulyon tabletlerini tercih etmeyin. Pratikliği nedeniyle tercih edilen bulyon tabletlerin yerine kendi hazırladığınız tavuk ve et suyunu kullanmanız böbrek sağlığınızı korumanız açısından önemlidir.

Ciğer, böbrek, yürek, dil gibi sakatat çeşitleri yüksek oranda kolesterol barındırmaktadırlar. Yüksek kolesterol içermeleri nedeniyle beslenme listelerinde yer almaması gerekmektedir.

Böbrek Hastalıklarında Diyetin Önemi​

Böbrek hastalıklarında uygun bir diyet programının uygulanması hastaya iki yönden yarar sağlamaktadır.

Bu yararlardan bir tanesi, nedeni ne olursa olsun ortaya çıkan böbrek hastalığının ilerlemesini yavaşlatmasıdır. Eğer hasta, kendisine verilen diyet programına uymazsa, böbrek hastalığının ilerleme hızının artması olasıdır.

Böbrek Hastalıklarında Beslenme konusunda diyet uygulanmasının diğer bir yararı ise özellikle ileri seviyede hastalarda meydana gelen şikayetlerin azalmasını sağlamasıdır. Uygulanacak diyet programı ile bulantı, kusma ve tansiyon yüksekliği gibi olumsuz durumların azalmasını sağlamaktadır. Ayrıca laboratuvar tahlilleri ile saptanan kandaki üre, ürik asit, potasyum değer yüksekliklerinin normal seviyeye dönmesine yardımcı olarak etki etmektedir.

Beslenme için verilen programın üzerine çıkılmaması hastalığın ilerlenmesinin önlenmesine yardımcıdır. Fakat bilinmesi gereken diğer bir konuda listede belirtilen porsiyonlardan daha az miktarda tüketilmesi de uygun değildir. Vücut için gerekli enerji karbonhidrat ve yağlardan sağlanmaktadır. Eğer belirlenen miktardan az besin alınırsa vücut enerji ihtiyacını karşılamak için kendi yapı taşlarını kullanmaya başlayacaktır.

Kanserde Beslenme Tedavisi

Kanserde-Beslenme-Tedavisi.webp
Kanser tedavisi, en uzun süren tedavi süreçlerindendir. Bu süreçte ağır tedavilere ek olarak bir de beslenme tedavisi uygulanmaktadır. Kanserde beslenme tedavisi , hastalığın seyrini değiştirebilir ve iyileşme sürecini hızlandırabilir. Kanser tedavisi görüldüğü sırada beslenme düzeninde bazı püf noktalara dikkat edilmelidir. Bu hem onkolojik tedavinin işe yaraması hem de hızlanması için çok önemlidir.

Kanser Tedavisinde Bağışıklık Sistemi ve Besinler​

Kanser, genel olarak vücutta bağışıklığı düşüren ve mikropların vücutta kolayca barınabilmesine neden olan bir hastalıktır. Fakat kanser tedavisi görüldüğü süre boyunca bağışıklığı güçlendirecek yiyecekler tüketilmeli ve bu vesile ile kanserin yayılması, hızlanması, ileri evrelere kolay bir şekilde atlamasının önüne geçilmelidir. Bağışıklık sistemi karbonhidrat, protein ve yağ bakımından çeşitli yiyecekler ile güçlendirilebilir.

Kanser Tedavisinde Karbonhidrat ile Beslenmenin Önemi​

Vücut kanser tedavisi sürecinde enerjisini kaybeder. Vücuda enerji veren karbonhidratlı besinler dikkatli tüketilmelidir. Aşırı karbonhidratlı yiyeceklerin de zararlı olduğu gibi hiç karbonhidrat almamak da vücut direncini kötü etkilemektedir. Kanserde beslenme tedavisi tahıl ve baklagil gibi karbonhidrat içerikli besinler ile desteklenmelidir. Karbonhidrat tüketimi ishal ve kabızlık gibi tedavinin getirdiği durumlara da çare olmaktadır.

Kanser Tedavisinde Protein ile Beslenmenin Önemi​

Daha fazla hayvansal gıda tüketmek kanser sürecinde olan bir hastanın hem kemoterapi sürecine olumlu katkı sağlar hem de hastayı olası enfeksiyonlardan korur. Ancak proteinli besinler de gerektiği ölçüde tüketilmelidir. Bu yüzden daha kaliteli proteinler içeren hayvansal gıdalar doktor onayı ile tercih edilebilir.

Kanser Tedavisinde Yağ ile Beslenmenin Önemi​

Kanserli bir hastanın vitamin alımı çok önemlidir. Yağ ile birlikte vücut enerjisi artar ve alınan vitaminlerin parçalanarak kana erime potansiyeli de hız kazanır. Fakat yağ tüketiminde hekimin verdiği diyete bağlı kalınmasına dikkat edilmelidir. Yeterli yağ alımı bulantıları en aza indirecek ve daha rahat bir tedavi süreci geçirmenize yardımcı olacaktır.

Kanser Tedavisinde Vitaminler ile Beslenmenin Önemi​

Kanser tedavisinde vitamin alımı bağışıklık sistemi için çok önemlidir. Vitaminler görevlerine göre kansere karşı hastayı korur ve mikroplara karşı direnci arttırır.

  • A Vitamini, kanserojen maddelerin etkisini azaltır.
  • B Vitamini, vücut direncini arttırır ve bağışıklığı güçlendirir.
  • C Vitamini, sebze ve meyvelerde bulunmaktadır. Vücudu mikroba karşı korur.
  • D Vitamini, kemikler için çok önemlidir. Kemik ve ilik kanserinde hastaya yardımcı olur.
  • E Vitamini, antioksidan görevi görür.

Kanser Tedavisinde Mineraller ile Beslenmenin Önemi​

Kanserde beslenme tedavisi büyük ölçüde mineraller ile desteklenir. Mineraller bünyeye gerekli olan antioksidan, kanserojen koruyuculuğu ve direnci sağlamaktadırlar. Fakat bu mineraller yine doktor kontrolünde alınması gereken ve fazlası zararlı olabilecek besin ögeleridir.

Kanser Tedavisinde Su Tüketiminin Önemi​

Su her vücudun fonksiyonları için çok yararlıdır ve bu yüzden bolca tüketilmesi gerekir. Kanserli bir hastada su tüketimi daha fazla önemlidir. Çünkü bağışıklık sistemi için en gerekli şeylerden birisidir. Bunun yanında kanser tedavisi boyunca kullanılan ilaçların ve tedavi yöntemlerinin aynı zamanda da toksinlerin vücuttan hızlıca atılabilmesi için bol su tüketimi gerekmektedir. Çünkü kanser ilaçları kanserli hücreleri öldürürken iyi hücrelere de zarar verebilmektedir ve bu yüzden vücuttan hızlı bir şekilde atılımı gerçekleştirilmelidir.

Kanser Tedavisinde Bağışıklık Sisteminizi Nasıl Koruyabilirsiniz ?​

Kanser tedavisinde bağışıklık sistemi büyük önem taşımaktadır. Bağışıklık sistemi kanser tedavisi süresince hem korunmalı hem de güçlendirilmelidir. Bu koruma ve güçlendirmeyi gerçekleştirmek için öncelikli olarak olabildiğince doğal besinler tüketilmelidir. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenilmelidir. Çiğ yenecek sebze ve meyvelerin düzgünce yıkanmış olması çok önemlidir. Zaten hastalık kapmaya oldukça müsait olan bağışıklık sistemi iyi yıkanmamış hijyenik olmayan besinler ile tehdit edilir. Kanserde beslenme tedavisi kapsamında dışarıdan yememeye özen gösterilmelidir. Hangi koşullarda yapıldığı bilinmeyen yiyecekler tüketilmemelidir. Kilo almalar ve kilo vermeler gözlemlenmelidir. Kilo korunmalıdır. Tedavide çok yorulacak vücut tedavi öncesi doğal besinler ile güçlendirilmelidir. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür ve yeterli bir şekilde beslenilmesi gerekmektedir.

Kanser Tedavisinde Sık Sık Tüketilmesi Gereken Besinler​

Kanser tedavisinde gerek kemoterapi ya da radyoterapi tedavisi alınan günlerde gerek günlük yaşantıda sık sık tüketilmesi gereken besinler vardır. Bu besinler vücudun gerekli ihtiyaçlarını karşılar ve hastalık sürecinde direnci arttırırlar. Kanser tedavisi alırken sık sık tüketilmesi gereken gıdalar aşağıdaki gibidir :

  • Et
  • Tavuk
  • Balık
  • Yumurta
  • Nohut
  • Mercimek
  • Kuru Fasulye
  • Sebze
  • Meyve
  • Yoğurt
  • Ayran
  • Peynir
  • Süt

Kanser Tedavisinde Tüketilmemesi Gereken Besinler​

Kanser tedavisi görüldüğü sırada tüketilmemesi gereken ve bağışıklığı kötü etkileyen bazı besinler vardır. Bu besinler sağlığı kötü etkileyebilir ve tedavinin gidişatını yavaşlatabilir. Aşağıda yer alan çok tüketilmemesi gereken besinlerin doktor kontrolünde alınması gerekmektedir. Kanserde beslenme tedavisi için tüketilmemesi gereken besinler şunlardır:

  • Alkol
  • Sigara
  • Kızartmalar
  • Aşırı yağlı yiyecekler
  • Aşırı tuzlu yiyecekler
  • Hamur işleri
  • Tatlılar
  • Greyfurt
  • Isırgan otu
  • Bitki çayı (çok tüketilmemelidir)
  • Karadut (çok tüketilmemelidir)
  • Böğürtlen (çok tüketilmemelidir)
  • Nar (çok tüketilmemelidir)
  • Aşırı şeker içeren besinler
  • Meşrubat
  • Kahve (çok tüketilmemelidir)

Hastalığın Getirdiği Reaksiyonlara Göre Nasıl Beslenilmelidir ?​

Kanser tedavisi görüldüğü esnada vücut ilaçlara ve tedavi tekniklerine çeşitli reaksiyonlar gösterir. Buna bağlı olarak hastanın bu reaksiyonlara dikkat etmesi ve vücuduna zarar vermeyerek beslenmesine devam etmesi gerekmektedir. Örneğin; sık sık ve az porsiyonlarda beslenilmelidir. Çünkü kanser tedavisi görüldüğü dönemde bulantılar çok olacaktır. Bulantının sıklaştığı dönemlerde aşırı yağlı besinler tüketilmemelidir. Bunlar bulantıyı ve iştahsızlığı arttırır. İştahsızlık yine bu dönemde çok sık görüldüğü için küçük porsiyonlarla fazla kalorili besinler tüketilmelidir. Bu sayede vücudun enerji ihtiyacı karşılanmış olur. Hasta tedavi döneminde kokulara karşı aşırı hassasiyet gösterecektir. Böyle dönemlerde ağır kokan yemekler hastanın midesini bulandırır ve iştahını keser. Hasta yemesi gereken besini yiyemez. Bu yüzden ağır kokulu yemeklerden bu dönemde uzak durulmalıdır. Tüm bunlar dışında kesinlikle doktora sorulmadan hareket edilmemeli ve eğer verildiyse verilen diyete uyulmalıdır. Hastalığın seyri ve tedavinin işe yaraması için bu dönemde beslenme çok önemli bir yer tutmaktadır.

Tedavi Yöntemlerine Göre Beslenme Şekilleri Nasıl Olmalıdır ?​

Kanserde beslenme tedavisi tedavi yöntemlerine göre değişiklik gösterebilir. Kanserli bir hastanın sağlığına kavuşması için ameliyat, kemoterapi, radyoterapi, immünoterapi ve hormon tedavisi gibi tedavi yöntemleri mevcuttur. Hastalığının durumuna göre bu yöntemler uygulanabilir. Bu tedavi yöntemlerinden geçen bir hastanın ise buna uygun olarak beslenmesi gerekmektedir.

Ameliyat ile Tedavi Olacak Bir Hasta Nasıl Beslenmelidir ?​

Öncelikle hasta ameliyat olmadan önce bazı vitaminlere ara vermelidir. Bu pıhtı oluşumunu önlemek içindir. Ameliyat olduktan sonra ise hastada ishal, halsizlik gibi durumlar meydana gelecektir. Bu durumlarda hasta sıvı ağırlıklı beslenmelidir. Protein tüketimine özen göstermelidir. Aşama aşama ameliyat öncesi beslenme düzenine dönebilir. Fakat bünyeyi yormamalı ve yavaş olmalıdır. Ameliyat sonrası C vitamini tüketimi arttırılmalıdır.

Radyoterapi ile Tedavi Olacak Bir Hasta Nasıl Beslenmelidir ?​

Radyoterapi, çiğneme güçlüğü ve tat almada bozukluk meydana getirebileceği için hastada mide bulantıları ve kusmalar başlar. Bu yüzden bu dönemde hasta kendini yemek için zorlamamalı ve daha çok çorba gibi hafif yiyecekler tüketmelidir. Az az ve sık sık öğün tüketmelidir.

Kemoterapi ve İmmünoterapi ile Tedavi Olacak Bir Hasta Nasıl Beslenmelidir ?​

Kemoterapi kilo alma ve kilo verme gibi değişimler meydana getirecektir. İdeal kilonun korunmasına özen gösterilmelidir. Kemoterapi sebebiyle ağız ve dilde yaralar çıkabilir. Bunlar iştah kaybına sebep olabilir. Fakat vücut direnci için zayıflamamaya dikkat edilmelidir.

Hormon Tedavisi ile Tedavi Olacak Bir Hasta Nasıl Beslenmelidir ?​

Öncelikle tuzu azaltmalıdır. Egzersiz ve yürüyüşler yapılmalı ve aşırı yemek yemekten kaçınılmalıdır. Yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Çünkü bu iştah açan bir tedavidir.

Kilo Kaybı ve Kilo Artışı

Kilo-Kaybı-ve-Kilo-Artışı.webp
Kilo artışı ve kilo kaybı çeşitli nedenlere bağlı olarak gerçekleştiği gibi sebepsiz kilo kaybı ve kilo artışı da çoğu zaman bazı hastalıkların habercisi olabilir. Vücut ağırlığımız yağ ve kas oranına göre belirli bir dengede olmalıdır. Gerektiği durumlarda fazla kilolar verilmeli ya da gerektiği durumlarda kilo alımı sağlanmalıdır. Kilo almada da kilo vermede de doktor kontrolünde diyetler uygulanabilir. Bu diyetler kişiye ve fiziki durumuna uygun olarak hazırlanır.



Kilo verebilmek ve kilo alabilmek çeşitli yöntemlere bağlı olarak mümkün olsa da önemli olan sağlıklı bir şekilde kilo almak ve sağlıklı bir şekilde kilo vermektir. Beslenme insanın hem fiziki hem de psikolojik ihtiyaçları için çok önemlidir. Kişi kendine uygun bir beslenme düzeni oturtmalı ve buna bağlı kalarak gerekirse egzersiz ve sporu da hayatının içerisine katmalıdır. Kilo vermek ve kilo almakla beraber vücutta çeşitli dengeler değişir. Bunun sonucunda ise bazı durumlar ortaya çıkabilir. Niyeti kilo almak ya da kilo vermek olan bir kişi bunu mutlaka doğru bilgiler ışında uzman bir doktor veya diyetisyen ile planlamalıdır. Bu bazı hastalıkların önüne geçmek ve yanlış kilo verimi, yanlış kilo alımı gibi durumların olmamasını sağlamak içindir.

Kilo Kaybı Neden Olur ?​

Kilo kaybı kişinin iradesi ile ya da kasıtsız olarak gerçekleştirdiği bir eylem olabilir. İstenmeyen kilo kayıpları bazı hastalıkların habercisi olabileceği gibi, bazı yiyecekler farkında olmadan kilo kaybına sebep olabilirler. Bu yiyecekler; yoğurt, yumurta, elma, tarçın, sirke, greyfurt, brokoli ve lahana olarak sıralanabilir. Eğer bir kişi istemeden anlamsız bir şekilde kilo vermeye başlıyorsa doktora görünmelidir. Kasıtsız bir şekilde verilen kiloların arkasında depresyon, ülser ve kanser gibi rahatsızlıklar olabilir. Bunun dışında kaslarda kayıp meydana geldiğinde de kilo kaybı gözlemlenebilir.

Depresyon ve Kilo Kaybı​

Depresyona girmiş bir kişi normalde günlük hayatta yapması gereken çoğu eylemi gerçekleştirmez. Bunlar arasında temel ihtiyaç olan yemek yeme de vardır. Kişide iştahsızlık başladığında ve artık yemek yemediğinde vücut bir süre sonra bu durumu alışkanlık haline getirir ve artık besin almayan bünye zayıflamaya başlar. Buna bağlı olarak bazı yeme bozuklukları gözlemlenir. Böyle bir durum yaşandığında mutlaka bir destek alınmalıdır.

Ülser ve Kilo Kaybı​

Ülser hastalığı midenin mide asidi sebebiyle doku kaybına uğraması olarak açıklanabilir. Bu durumda hasta midesinde yanma gibi şikayetler içerisinde bulunur ve yemek yerken acı çektiği için yemek yemekten uzaklaşır. Bulantı, kusma ve kilo kaybı da buna bağlı olarak bu hastalığa eşlik eder.

Kanser ve Kilo Kaybı​

Kanser hücreleri metabolizmayı hızlandırma görevini üstlenirler. Bu yüzden kasıtlı olmayan ve açıklanamayan kilo kayıpları kanser belirtileri arasında yerini alır. Kanser tedavisi sürecinde de kullanılan ilaç ve tedaviler nedeniyle hastada bulantı, kusma ve bunu takip eden kilo kaybı gözlemlenebilir.

Kilo Artışı Neden Olur ?​

Kilo kaybı ve kilo artışı çeşitli nedenlere bağlı olarak gözlemlenebilir olsalar da kilo artışının genel nedeni şeker, kolesterol ve tansiyona bağlı olabilmektedir. Tiroidin normal çalışmadığı durumlarda, insülin direncinde ve D vitamini eksikliğinde kilo artışı görülebilmektedir. Bir sebebi olmadığı halde kilo alınıyorsa vakit kaybetmeden bir hekim ile görüşülmelidir. Kilo artışı beraberinde birçok hastalığı da getirebilmektedir.

Şeker ve Kilo Artışı​

Diyabet hastaları sürekli açlık hissetmeleri nedeniyle kilo almaya çok müsaittirler. Bu durum insülin direncine de yol açmaktadır. Bu yüzden şeker hastalarının doktor tarafından verilen diyete uymaları gerekmektedir. Fazla şeker ve buna bağlı kilo alımı inme, kalp krizi gibi sorunlara zemin hazırlayabilir.

Kolesterol ve Kilo Artışı​

Fazla kilolar kandaki yağın dengesini bozar. Fazla yağ alımında kanın yapısında çeşitli bozulmalar meydana gelebilir. Kilo ve kolesterol çoğu zaman paralel olarak artış gösterebilir.

Tansiyon ve Kilo Artışı​

Kilo aldıran yiyecekler çoğunlukla tansiyon yükselmesine neden olabilmektedir. Tansiyon çok sinsi bir hastalık olmakla beraber diğer tüm önemli hastalıkların da nedeni olabilmektedir. Aşırı kilo alımı tansiyona neden olmakta ve bununla birlikte kalp rahatsızlıklarını da beraberinde getirmektedir.

D Vitamini Eksikliği ve Kilo Artışı​

Kilo vermekte zorlanan birisi D vitamini eksikliği yaşıyor olabilir. Çünkü D vitamini, yağ kütlesi fazla olan kişilerde düşüşe uğramaktadır. D vitamini kilo vermede yardımcı bir rol oynar. Bu sebeple D vitamini düşük olan birisi hızla kilo almaya başlar.

Psikolojik Nedenlerden Dolayı Kilo Alma ve Kilo Verme​

Kilo kaybı ve kilo artışı çoğu zaman da psikolojik rahatsızlıklara bağlı bir şekilde gerçekleşebilir. Mental olarak vücuda gönderilen belli mesajlar anlam verilemeyen kilo almalara ya da nedensiz kilo vermelere sebebiyet verebilir. Böyle durumlarda psikolojik destek alınmalı ve sorunun kaynağı çözülerek devamında gelebilecek olası hastalıkların önüne geçilmelidir.

Blumia Nevroza​

Psikolojide önemli bir yere sahip olan Blumia Nevroza, bir yeme bozukluğudur. Bu hastalıkta kişi bir seferde normal kapasitenin çok çok üzerinde bir gıda alımı yapar. Doyma duygusunu kaybettiğini düşünen hasta, çok yemenin sonunda belirli periyotlarla kusma refleksi gösterir. Daha sonra kişi hızlı bir şekilde kilo alımı ve kilo verimi eylemlerini gerçekleştirir bu da metabolizmasının dengesini bozar. Blumia Nevroza tedavisi geç kalınmaması gereken psikolojik bir rahatsızlıktır.

Anoreksiya Nevroza​

En sık görülen yeme bozukluğu ise anoreksiya nevrozadır. Bu hastalar kilo alma korkusu yaşarlar ve normal bir vücudun olması gerekenden çok daha zayıf bir hale gelirler. Kilo almayı reddederler ve hızla kilo vermeye başlarlar. Bu da onlar için çeşitli hastalıkları beraberinde getirir.

İsteyerek Kilo Kaybı ve Kilo Artışı​

Bazen kişilerin kilo kaybı ve kilo artışı yaşaması gereken durumlar vardır. Bu kişinin vücudunun ideal kilosundan fazla ya da az olmasına göre yorumlanmalıdır. Mutlaka bir doktora danışılmalı ve diyet, spor gibi durumlar gereken testler yapıldıktan sonra doktor onayı ile gerçekleştirilmelidir. Bu iki seçenek de en sağlıklı koşullarda gerçekleştirilmeli ve gerek kilo almada gerek kilo vermede amaca ulaşıldıktan sonra da ideal kiloyu korumaya devam edilmelidir. Sağlıklı beslenme ve spor ile kilo dengesi sağlanabilir. Zararlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır.

Sağlıklı Kilo Almak İçin Ne Yapılmalıdır ?​

Sağlıklı bir şekilde kilo almak için öncelikle kalp dostu yiyecekler tüketmelisiniz. Alınan kilo ile bilrlikte vücudunuzu doğru bir şekilde şekillendirmek içinde spor yapmalısınız. Protein alımınızı sıklaştırmalısınız. Yumurta, ton balığı, kepek ekmek ve tereyağı içeren bir beslenme düzeni oluşturabilirsiniz. Bunun için alanında uzman bir doktordan yardım ve tavsiye alınmalıdır. Kilo almak amacıyla sağlıksız ve yağlı beslenilmemelidir.

Sağlıklı Kilo Vermek İçin Ne Yapılmalıdır ?​

Sağlıklı bir şekilde kilo vermediğiniz takdirde kiloyu tekrar almanız mümkündür. Bu yüzden kilo vermek isteyenlerin en sağlıklı yöntemleri seçmesi önerilir. Sağlıklı kilo verme sürecinde kahvaltı çok önemlidir. Düzgün bir kahvaltı günün diğer öğünlerinde fazla acıkmanın önüne geçmektedir. Su tüketimi metabolizmayı hızlandırır ve kilo vermede yardımcı olur. Aşırı bir şekilde yağ, tuz, şeker, un içeren besinlerden uzak durulmalıdır. Günün geç saatlerinde yemek yenmemelidir. Öğünler sık ve az porsiyonlu olmalıdır. Alanında uzman bir doktor ve diyetisyen yardımı ile sağlıklı bir şekilde kilo verebilmek mümkündür.

Karaciğer, Safra Kesesi, Pankreas Hastalıklarında Beslenme

Karaciğer-Safra-Kesesi-Pankreas-Hastalıklarında-Beslenme.webp
Sağlıksız beslenmeyle alakalı yada elinizde olmayan şartlardan dolayı hasta olabilirsiniz. Her hastalığın kendine ait beslenme diyeti bulunmaktadır. Karaciğer, safra kesesi, pankreas hastalıklarında beslenme nasıldır, neler tüketip neler tüketemezsiniz?

Karaciğer Hastalığı ve Beslenmesi​

Karaciğer vücudumuzun en önemli organlarından birisidir ayrıca vücudumuzun en büyük organı olmaktadır. Vücudun önemli birçok fonksiyonu karaciğer sayesinde gerçekleştirilir. Karaciğerin vücudumuzda ki görevlerini maddeleyecek olursak bunlar:

  1. Protein üretimi,
  2. Vücudun enerjisi için depolama,
  3. Mikroplara karşı savaş, direnç,
  4. Yenilen besinlerin sindirimi,
  5. Kandaki zehirli maddelerin temizliği,
  6. Besin ve vitaminlerin depolanması,
  7. Pıhtılaşma faktörleri üretmek,
  8. Safra yapımı,
  9. Üre yapımı gibi vücudumuzda birçok görevi bulunmaktadır.
Karaciğer hastalığı ilk aşamalarda sinsice ilerlemekte ve kendini göstermemektedir. Buna rağmen ilerleyen dönemlerde yaygın olarak görülen belirtileri vardır. Bu belirtiler kişiye ve bünyeye göre değişiklik gösterebilmektedir. Karaciğer hastalığının en yaygın görülen belirtilerini maddeleyecek olursak bunlar:

  1. Dışkıda kan görülmesi,
  2. Sarılık,
  3. Ayak bileklerinde ve bacaklarda ödem oluşumu,
  4. Karında ağrı ve karın şişliği,
  5. Koyu renk idrar ve soluk renk dışkı,
  6. Kaşıntı,
  7. İshal ve hazımsızlık olması,
  8. Uyku bozukluklarının olması (uyuyamama yada çok sık uykudan uyanma),
  9. Deride çürük ve morarmaların oluşumu,
  10. Mide bulantısı,
  11. Kusma,
  12. İştah kaybı ve buna bağlı hızla kilo kaybedilmesi,
  13. Ateş,
  14. Kronik yorgunluk genel olarak karaciğer hastalıklarında en sık görülen belirtilerdendir.
Karaciğer hastalıkları denilmesinden de anlaşıldığı gibi karaciğer hastalığının çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar hepatit, karaciğer yağlanması, siroz, karaciğer kanseri ve karaciğer kistleridir.

Hepatit

Hepatit karaciğer hastalıklarından yalnızca bir tanesidir. Hepatitin A, B, C, D ve E olarak farklı türleri bulunmaktadır. Ne yazık ki hepatitin her türü için aşı bulunmamaktadır. Hepatit cinsel yolla, kanla, salgı yoluyla, kirli suyla bulaşabilir.

Hepatit A

Hepatit A sarılık, bulaşıcı sarılık olarak da adlandırılabilir. Halk arasında en sık görülen hepatit çeşididir. Karaciğerin vücudumuzda pek çok görevi vardır. Karaciğerin vücudumuzdaki faaliyetleri sonucu oluşan atıklar safrayla bağırsağa atılmaktadır hepatit sırasında safra atılamaz ve kanda birikirse ciltte sarılık oluşur.

Hepatit A insanlara gıda yada sulardan bulaşmaktadır fakat dışkı yolu ile yayılmaktadır. Kanalizasyon altyapı yetersizliği olan yerlerden sulara yada gıdalara bulaştığında ne yazık ki salgınlara yol açmaktadır. Hepatit A virüsü sularda dört haftaya kadar canlı kalmakta, deniz suyunda ise ölmemektedir. Deniz suyunda balıklara, kabuklu deniz canlılarına bulaşmakta ve uzun süre canlı kalmaktadır. Denizden mahsulü olan balık, kabuklu deniz canlılarına hepatit A virüsü bulaşması durumunda ve bu canlıların tüketimi sonucu olarak virüsü vücudunuza alırsınız. Yeterince pişirilmeyen hepatit A bulaşmış besinlerin tüketimi, hepatit A bulaşmış sular ile temas halinde olunması gibi durumlar ile de bu virüsü vücudunuza alırsınız. Hepatit A bulamış olan bir kişinin hastalığı bulaştırma süreci ise hastalık belirtileri göstermeden iki hafta önce ve hastalık gösterdikten 1 hafta sonraya kadar dışkı yolu ile virüs vücuttan atılmaya devam ederek bulaşıcılığı sürer.

Hepatit A'nın en sık görüldüğü kişiler, hasta kimselerle yakın teması olanlar, altyapı yetersizliği yaşanılan yerde oturan kişiler, hasta ile kişisel eşya kullananlardır.

Hepatit A'nın belirtileri hastalık bulaştıktan 2 ile 6 hafta sonrasında görülmektedir. Bu belirtiler halsizlik, iştahsızlık, ateş, bulantı, sarılık, karın ağrısı, idrarda koyuluk ve dışkı renginde açılma, kaşıntı, kas ağrısı gibi şikayetlerle kendini göstermektedir.

Hepatit A için korunma mümkündür. İki aylık olan bebeklerden itibaren kişilere aşı yapılabilir ve ömür boyu bağışıklık kazanılır.

Hepatit B

Hepatit B virüsü karaciğer enfeksiyonlarından biridir. Kronikleştiği takdirde hastalık ilerler ve siroz, karaciğer yetmezliği, karaciğer kanseri ve hatta ölüme yol açabilir. Hepatit B kan ve cinsel yolla bulaşır. Hepatit B'nin en sık bulaşma yolları genellikle cinsel ilişki ve temiz olmayan aletlerin (manikür, pedikür, diş fırçası) ortak kullanılmasıdır. Hasta olmuş kişiyle aynı evde yaşamak ise en büyük bulaşıcı etkenlerden birisidir. Hepatit B hastası olan bir kişi hamileyse bebeğe hamileliği boyunca hastalık bulaşmaz fakat doğum sırasında doğum kanalından geçerken bu kanaldaki sıvıların teması dahilinde virüs bebeğe bulaşır.

Hepatit B'nin en sık görüldüğü kişiler, hastanın kişisel eşyaların ortak kullanan kişi, hepatit B olan kişilerle cinsel temasta olan kişi, hasta kişinin tedavisiyle ilgilenen sağlık çalışanlarıdır.

Hepatit B'nin belirtileri hastalık bulaştıktan 3 ile 6 ay sonrasında görülmektedir. Bu belirtiler göz aklarında ve ciltte sarılık oluşumu, halsizlik, yorgunluk, iştah kaybı, eklem ağrıları, bulantı, kusma, idrarda koyuluk ve dışkı renginde açıklıktır.

Hepatit C

Hepatit C virüsü karaciğer enfeksiyonlarından biridir. Hepatit B'de olduğu gibi kronikleştiği takdirde hastalık ilerler ve kanser, siroz gibi hastalıklara dönüşebilir. Hepatit C temas yoluyla bulaşmaktadır.

Hepatit C'nin belirtileri halsizlik, yorgunluk, iştah kaybı, idrarda koyuluk ve dışkı renginde açıklık, iştah kaybıdır. Ne yazık ki hepatit C için aşı bulunmamaktadır.

Hepatit D, Hepatit E

Hepatitin çeşitlerinden olan D ve E için de aşı bulunmamaktadır. Hepatit D nadir görülürken hepatit E sağlıksız içme sularının olduğu bölgelerde görülmektedir.

Hepatitte Beslenme

Karaciğer hastalıklarından olan hepatit için beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • Sebze, meyve, kuru baklagil,
  • Yumurta yediğinizde bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir,
  • Sebze ve meyvelerin kabuklarının soyularak tüketilmesi,
  • Sebzelerin pişirilerek tüketilmesi tercih edilmektedir.
Hepatitte tercih edilmeyen besinler:

  • Katı yağlar,
  • Yağlı et,
  • Yağlı süt,
  • Yağlı peynir,
  • Sucuk, sosis,
  • Fazla hamur işi fazla tatlıdır.

Karaciğer Yağlanması

Karaciğerin normal ağırlığından fazlasının yağdan oluşması yani ağırlığının %5'inin yağdan oluşması karaciğer yağlanması olarak adlandırılmaktadır.

Karaciğer Yağlanmasında Beslenme

Karaciğer hastalıklarından olan karaciğer yağlanması için beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • Brokoli tüketimi,
  • Ispanak tüketimi,
  • Brüksel lahanası tüketimi,
  • Balık tüketimi,
  • Fındık, ceviz gibi kabuklu kuruyemişler,
  • Kahve tüketimi tercih edilmektedir.
Karaciğer yağlanmasında tercih edilmeyen besinler:

  • Alkol,
  • İşlenmiş şekerli ürünler,
  • Kızartılmış yiyecekler,
  • Tuz,
  • Beyaz ekmek,
  • Pirinç,
  • Makarnadır.

Siroz

Siroz karaciğer yetmezliği olarak da adlandırılır. Karaciğer hücrelerinin bozulması sonucu karaciğer görevini yerine getiremez bu süreç sirozun ilk adımlarındandır ve belirtisiz bir şekilde ilerler. Karaciğer hasarı arttıkça karaciğer sertleşerek küçülür. Hastalığın son adımlarında karaciğer yetmezliği meydana gelir.

Sirozda Beslenme

Karaciğer hastalıklarından olan siroz için beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • A ve B vitaminlerince zengin olan enginar,
  • Bulgur ve baklagiller,
  • Tüketilen tuzun dengesi sağlanmalı,
  • 1 yumurta büyüklüğünde et, 1 yumurtaya ve 4 yemek kaşığı bakliyata eşit değerdedir. Beslenmede buna dikkat edilmelidir.
Sirozda tercih edilmeyen besinler:

  • Hazır gıdalar,
  • Çikolata,
  • Bal, reçel
  • Aşırı tuzlu besinler
  • Alkol tercih edilmemektedir.

Karaciğer Kanseri

Dünyada en sık görülen kanser türlerinden beşinci sırada olan karaciğer kanseri sirozun ve fazla alkolün tüketilmesiyle ilerlemektedir.

Karaciğer Kanserinde Beslenme

Karaciğer kanserinde beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • Şekersiz meyve ve sebzeler,
  • Kepekli tahıllar,
  • Yağsız et,
  • Yağsız yada yarım yağlı süt,
  • Bol su tüketimi.

Karaciğer Kistleri

Karaciğer kistleri adından da anlaşıldığı gibi birden fazladır. Bu kistler basit kist, kist hidatik ve hemanjiomdur.

Basit kist genellikle 40 yaş üstünde görülür tehlikesi yoktur çoğu zaman tedavi gerektirmez. Kist hidatik ise köpek kisti olarak anılmaktadır parazit kaynaklı olarak bulaşır ve en sık görülen kist türüdür. Hemanjiom kistleri sıklıkla kadınlarda görülür ve belirti göstermez.

Karaciğer Hastalığı İçin Genel Beslenme

Alkolün tamamen bırakılması gerekir. Protein kaynaklı besinler tüketilmeli fazla aç kalınmamalıdır. B12 takviyesi alınır. Hazır gıdalardan uzak durulmalı ve doymuş yağ tüketilmemelidir.

Safra Kesesi Hastalığı ve Beslenmesi

Karaciğerin altında kese benzeri bir organ olan safra kesesi, karaciğerin ürettiği safrayı muhafaza eder. Safra taşları safra kanalını tıkar ve enfeksiyona yol açar. Safra kesesi hastalığının belirtileri bulantı, kusma, omzun altında ağrı, uykusuzluk, geğirme, hazımsızlık ve karın sağ üst bölgesinde ağrıdır.

Safra kesesi hastalığı için beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • Yemeklerde bitkisel sıvı yağlar tüketilmeli,
  • Bol sıvı tüketilmeli,
  • Yumurta ve yumurta içeren besinler tüketilmemeli,
  • Kahve, alkol tüketilmemeli,
  • Yemeklerde baharat kullanılmamalı.

Pankreas Hastalığı ve Beslenmesi​

Sindirimin düzenli yerine getirilememesi ve insülin dengesinin sağlanamaması pankreas hastalığıdır. Pankreas hastalığında beslenme şu şekilde önerilmektedir:

  • A, D, E, K, C, B vitaminlerinin tüketimi,
  • Kalsiyum ve çinko tüketimi,
  • Öğün sayılarının artması,
  • Yumurtanın tüketilmemesi,
  • Yağlı besinlerin, alkolün tüketilmemesi şiddetle önerilir.

Menopoz Döneminde Beslenme

Menopoz-Döneminde-Beslenme.webp
Menopoz kadınlarda 45-55 yaşlar arasında görülmeye başlayan, adet kanamalarının sonlandığı ve doğurganlığın kaybolduğu döneme verilen isimdir. Beslenme alışkanlıkları, kadınların sosyal ve ekonomik durumları, alkol ve sigara kullanımı gibi etkenler kadınların menopoza gireceği yaş aralığını etkileyen faktörlerdendir. 45 yaşından önce gerçekleşen menopoza "erken menopoz" denir ve doktor tarafından kontrol edilmesi gerekir.

Menopoz döneminde yumurtalıklardan salgılanan kadınlık hormonlarının azalması veya tamamen ortadan kalkması kemiklerde, ciltte, kalp ve kan damarlarında bir takım problemleri ve değişiklikleri de beraberinde getirir. Kemik erimesi, damar sertliği, terleme, unutkanlık, çarpıntı, uykusuzluk, depresyon ve kaygı hali, sinirlilik hali, gibi şeyler menopoz dönemine girildiğinin göstergesidir. Menopoz döneminde beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi ile bu problemlerin bazılarının önüne geçilebilir.

Menopoz Döneminde Vücutta Meydana Gelen Değişiklikler​

Genelde kırk yaşından sonra kadınlarda yumurtlamanın azalmasına bağlı olarak adet kanamalarında düzensizleşme meydana gelir. Aralıklı ateş basmaları, terlemeler ve psikolojik değişiklikler ortaya çıkar. Menopoz döneminde tüketilen kalori miktarı genelde değişmese de karın ve bel çevresinde bölgesel olarak yağlanma başlar. Bu durum kadınları psikolojik olarak da kötü etkilemektedir. Bunun önüne geçilebilmesi için düzenli beslenmeye devam etmek oldukça önemlidir.

Bu dönemde kadınların cildinde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Ciltte sarkmalar ve transparan bir görünüm oluşur, damarlar daha belirgin hale gelir. Cilt çok çabuk morarmaya başlarken, yaraların iyileşmesi daha uzun zaman almaya başlar. Menopoz döneminde beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi ve geliştirilmesiyle bu problemlerin önüne geçmek mümkündür.

Kemik erimesi menopozla başlayan bir diğer sağlık sorunudur. Kemik yoğunluğunun azalması ve kırılganlığının artmasıyla meydana gelir. İlk kırıklar oluşana kadar farketmesi zor olan ve sessiz ilerleyen bir hastalıktır. Otuz yaşına kadar kemik yapımı ve onarımı hızlı bir şekilde ilerlerken menopoz döneminde kemik yıkımı başlar. Kemikleri korumak ve oluşacak potansiyel zararların önüne geçebilmek için düzenli beslenmek ve kemikleri güçlendirici egzersizler yapmak tavsiye edilir. Östrojen hormonundaki azalmadan ötürü bu hormonun koruyucu etkisi de ortadan kalkar. Bu durum kadınlarda kalp ve damar hastalıkları riskini %60 oranında arttırmaktadır. Kan kolestrolü ve trigiliseritlerin yükselmesi damar sertliğine neden olur, kalp krizi riskini arttırır. Menopozun nispeten iyi yönlerinden biri vücudun demir ihtiyacını azaltmasıdır, böylece demir yetersizliği riski de azalmış olur.

Menopoz Döneminde Beslenmenin Önemi​

Menopoz döneminde beslenme ve doğru egzersizin önemi oldukça büyüktür, yeterli ve dengeli beslenmek menopoz semptomlarının azaltılmasında ve menopozun ilerleyişinin yavaşlatılmasında çok etkilidir. Dengeli ve etkili beslenme ile yaşam kalitesi artarken sağlıklı olmak menopoz döneminin rahatsız edici etkilerini en alt seviyeye indirir. Kalp ve damar hastalıklarından korunmak ve menopoza dayalı kilo alımını engellemek için beslenmede dikkat edilecek şeyler arasında kırmızı et tüketimi gelir. Tüketilen kırmızı etin yağsız olmasına dikkat edilmesi gerekir. Hatta kırmızı etten beyaz ete (tavuk, hindi, balık gibi) geçiş yapılması daha çok tavsiye edilir. Sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ve et ürünlerinden; krema, kaymak, çikolata gibi yağlı ürünlerden kaçınılması gerekmektedir. Yemeklerin kızartma şeklinde değil de ızgara ya da haşlama biçiminde pişirilmesi ve tüketilmesi önerilir. Margarin ve tereyağı gibi katı ve hayvansal yağlardan vazgeçilmesi gerekir.

Menopoz Döneminde Kemik Erimesi​

Menopoz döneminde kemik erimesi riski ve kemiklerin kırılganlığı arttığı için osteoporozisten korunmak adına kalsiyum tüketiminin arttırılması gerekir. Hatta sadece menopoz döneminde değil bütün yaş gruplarındaki kadınların menopoza hazırlık adına kalsiyum tüketimlerini yüksek tutmaları faydalı olacaktır. Kalsiyum ihtiyacının karşılanması için en iyi ve en doğrudan kaynak süt ve süt ürünleridir. Süt, yoğurt ve peynir tüketiminin arttırılması menopoz döneminde kaybedilen kalsiyumun yerine konulmasına yardımcı olur. Süt ve süt ürünleri dışında yeşil yapraklı ıspanak, roka, enginar gibi sebzeler de kalsiyum açısından zengindir. Kuru baklagil ve pekmez tüketimi de kalsiyum ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olur. Yüksek proteinli diyetler idrar yoluyla kalsiyumun vücuttan atımına sebep olacağı için önerilmezler.

Menopoz Döneminde Kalp Damar Hastalıkları​

Kalp ve damar hastalıklarının engellenmesi için menopoz döneminde beslenme açısından yapılması gereken şeylerin başında toplam yağ, doymuş yağ ve kolestrol içeriği düşük bir diyetin uygulanması gelir. Tahıl ürünleri, sebze ve meyvelerin bol bol tüketilmesi önerilirken tansiyonun kontrol altında tutulabilmesi için tuzun azaltılması tavsiye edilir. Omega üç ve omega altı hücre zarlarının genç ve sağlıklı kalmasını sağlar. Kuru yemişler, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve yağlı balıklar omega üç ve omega altı açısından zengin besinlerdir.

Keten tohumu, mercimek, susam, fındık, ceviz, ıspanak, brokoli, muz ve kivi gibi gıdalar menopoz dönemindeki gece terlemesi, sıcak basması, cinsel isteğin azalması, uykusuzluk gibi sıkıntıların çözülmesini sağlar. Lifli gıdaların tüketilmesi de menopoz semptomlarının hafifletilmesinde yardımcı olur. İşlenmiş şekerlerden uzak durulması menopoz döneminde beslenme açısından önem teşkil etmektedir.

Menopoz döneminde D vitamini ihtiyacı da artacağından bu gereksinim de karşılanmalıdır. Kış mevsiminde öğle vakti, yaz aylarında ise sabah ya da akşamüstü güneşlenerek güneş ışınlarının yararlı etkilerinden faydalanılabilir ve günlük D vitamini ihtiyacı karşılanabilir. Sigara içiliyorsa sigaranın bırakılması önerilir, sigara kandaki kortizon düzeyini arttırarak kandaki C ve D vitamini seviyesini düşürür. Östrojen hormonunuzun azalmasına neden olur. Menopoz dönemindeki kadınların aynı zamanda alkol tüketimini azaltmaları ya da tamamen bırakmaları önerilir. Alkol kemik hücrelerine zarar vererek kalsiyum emilimini bozar. Kafein tüketimi de aynı şekilde kalsiyum emilimini azaltacağı için kahve ve çay gibi içeceklerin içilmesinin azaltılması ya da bu içeceklerin tüketilecekse kafeinsiz versiyonlarının tüketilmesi tavsiye edilir. Mineral içeriği yüksek olan sert suların içilmesi bir çok doktor tarafından önerilmektedir.

Menopoz Döneminde Spor Yapmak​

Kadınlara menopoz döneminde beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi dışında egzersiz yapmaları da verilen öneriler arasındadır. Spor yapmak vücut ağırlığını koruma konusunda, kalp ve damar hastalıklarını engelleme açısından oldukça faydalıdır. Günde yarım saat koşu veya yürüyüş yapmak, basit ağırlık egzersizlerinde bulunmak, kasları güçlendirici hareketler yapmak bu hastalıkların riskini azaltacağı gibi menopozun semptomlarını da hafifletir. Fiziksel aktiviteler gençken kemik kütlesini arttırırken yaşlandığınızda kemik kaybını önler. Bu egzersizlerin aynı zamanda dış ortamlarda yapılması güneş ışınlarından faydalanmanıza sebep olarak D vitamini alımına da yardımcı olur. Ancak egzersiz yapılırken bunun abartılmaması gerekir. Vücut artık salınımını yapamadığı östrojeni yağ dokusundan alarak yararlanabilmektedir. Bu yüzden vücut kitle endeksinin 25'in altına düşmemesi gerekir. Bunun için egzersizde aşırıya kaçmaktan imtina edilmelidir. Menopoz döneminde uzak durulması gereken bir diğer madde de strestir. Gün içinde stresten uzak durularak gece oluşan uyku problemlerinin önüne geçilmesi mümkündür.

Menopozun temel sebebi vücuttaki üretilen östrojen hormonunun azalmasıdır. Bu yüzden temel menopoz tedavisi östrojen takviyesini içerir. Östrojen hormonu tedavisi semptomları hafifletebilir fakat bu kararın doktor kontrolünde ve doktor tavsiyesiyle verilmesi gerekir. Menopoz tedavisi sadece menopoz semptomları için değil, menopozun sebep olduğu diğer hastalıkların tedavisinde de kullanılabilir. Bunun için düzenli olarak doktor kontrolüne devam edilmelidir.

Menopoz döneminde beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi, spor alışkanlığının kazanılması ya da devam ettirilmesi, sigara ve alkolün bırakılması gibi hayatınızı daha sağlıklı hale getirecek değişimler menopoz semptomlarını daha problemsiz atlatmanıza, menopozun sebep olduğu diğer hastalıklara yakalanma riskini düşürmeye yardımcı olur.

Sindirim Sistemi Hastalıklarında Beslenme (Whipple, Dumping Sendromu)

Sindirim-Sistemi-Hastalıklarında-Beslenme.webp
Whipple ve Dumping sendromu günlük hayatta zaman zaman karşılaşılabilen ve ciddi problemlere sebep olabilen sağlık sorunlarıdır. Whipple ve Dumping sendromu gibi sindirim sistemi hastalıklarında beslenme, dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Whipple Hastalığı Nedir?​

Whipple hastalığı, bakteri tabanlı bir hastalıktır ve bulaşıcı özellik gösterir. Bağırsak hastalığı olan bu sendrom, birçok organda enfeksiyon oluşmasına sebep olabilir. Tedavi uygulanmazsa ölüme kadar götürebilir. Hastalık adını, bakterileri ilk olarak bulan kişi konumundaki George Whipple’dan almıştır. Erkeklerin bu hastalığa yatkınlığı kadınlara göre daha fazladır. Whipple hastalığı bulunan kişilerin büyük bir kısmı erkeklerdir ve orta yaş grubunda yer almaktadırlar.

Whipple Hastalığı Bulunan Kişinin Beslenmesi Nasıl Olmalıdır?​

Whipple hastalığı ciddi sağlık sorunlarına yol açan bir hastalıktır. Bu sebeple hastalığın tedavisine bir an önce başlanmalıdır. Hastalık tedavisi kapsamında ilaç kullanımı ve beslenme alışkanlıklarının yeri büyük öneme sahiptir.

Tedavi kapsamında yapılması gerekenleri şu şekilde sıralamamız mümkündür :

  • Günlük sıvı ihtiyacını yeterince karşılamaya özen gösterilmelidir.
  • Antibiyotik tedavisi aksatılmamalıdır.
  • Antimalarial ilaçlar alınmalıdır. (Yaklaşık 1-1,5 yıl süre)
  • Çeşitli vitamin ve mineral takviyeleri için düzenli ve çok yönlü beslenilmeli ve ilaç kullanılmalıdır.
  • Kansızlık (Anemi) konusunda destek sağlaması için demir içeren yiyecekler ve ilaçlar alınmalıdır.
  • Yüksek kalori içeren yiyecekler tüketilmeli. Amaç; besin emilimini kolaylaştırmaktır. Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme diyeti çok önemlidir.
  • Gerekli durumlarda ağrı kesici (Nonstreodial) alınabilir.

Dumping Sendromu Nedir?​

Dumping sendromu; genellikle, gastrektomi olarak adlandırılan midenin bir bölümünün alındığı cerrahi operasyonlardan sonra ortaya çıkabilen bir sorundur. Bazı durumlarda yemek borusu ameliyatları sonrası da gelişebilmektedir. Dumping sendromu, çabuk bir şekilde midenin boşalma durumunu tanımlamaktadır. Bu sendromda, mideye ulaşan besinler sindirilmeden ve çok hızlı bir şekilde ince bağırsağa aktarılır ve bağırsağın orta kısmında birikir. Bunun sonucunda bağırsakta bulunan damarlar genişlemeye uğrar ve kan akışı bu kısımlarda yoğunlaşır, beyine giden kan miktarında azalma oluşur. Kişi yemek yedikten kısa bir süre sonra bulantı, ishal ve kramp gibi sorunlar yaşar.

Dumping Sendromu Bulunan Kişinin Beslenmesi Nasıl Olmalıdır?​

Dumping sendromu tedavisinde cerrahi yöntemler dışında beslenmenin düzenin değiştirilmesi de etkin bir rol oynamaktadır. Yapılan düzenlemeler ile birlikte kişide oluşan belirtiler önem derecede hafifletilir.

Beslenme tedavisi kapsamında uygulanabilecek düzenlemeleri şu şekilde sıralayabiliriz :

  • Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme, üzerinde durulması gereken bir konudur. Öğün alışkanlıklarında değişiklikler yapılmalı ve çok yemek öz öğün yerine, az yemek çok öğün beslenme tarzı benimsenmelidir. Gün içerisinde beslenme 7-8 öğüne bölünmeli ve her bir öğünde aynı miktarlarda yiyecek tüketimi yapılmasına özen gösterilmelidir. Sendromda tüketilen gıdalar çok hızlı bir şekilde ince bağırsağa ulaştığından dolayı bu yöntem semptomların hafifletilmesinde çok etkilidir. Diyette yüksek miktarda protein içeren gıdalar sıklıkla tercih edilmelidir. Protein, semptomların hafifletmesine yardımcı olmaktadır.
  • Çok yağlı yiyecekler tüketilmemelidir. Karbonhidrat tüketimi makul bir seviyede olmalıdır. Gereğinden az ve gereğinde fazla karbonhidrat tüketimi yapılmamalıdır. Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken bir husus olarak; basit yapıda karbonhidratların tüketilmemesi önerilmektedir.
  • Yüksek glisemik indekse sahip yiyecekler diyetten çıkarılmalı ve düşük glisemik indekse sahip yiyecekler tüketilmelidir. Yüksek glisemik indekse sahip yiyeceklere örnek olarak; tatlıları ve rafine tahılları sayabiliriz. Dumping gibi sindirimi sistemi hastalıklarında beslenme diyetinde; yaş pasta, gazlı içecek ve kek gibi şeker oranı yüksek olan gıdalar tüketilmemelidir. Buna ek olarak; basit şekere sahip olan meyvelerin tüketimi de sınırlandırılmalıdır.
  • Yemekler direk olarak yutulmamalı, iyice çiğnenmelidir. Bu alışkanlık sindirime önemli katkılar sağlamaktadır. Besinler çok soğuk bir şekilde tüketilmemelidir. Çok soğuk olarak mideye giren besinler, midenin uyarılmasına neden olabilmektedir.
  • Yemek yerken sıvı tüketimi yapılmamalıdır. Yemekten 1 saat önce ve 1 saat sonra sıvı tüketimi yapılabilir. Yemek yerken tüketile sıvılar, ishal ve kusma gibi problemlere sebep olabilmektedir.
  • Bir anda çok fazla miktarda sıvı tüketimi yapılmamalıdır. Sıvılar yavaş yavaş ve zamana yayarak tüketilmelidir. Vücudun günlük ihtiyacını karşılayacak kadar sıvı tüketimi yapılmalı, gereğinden az veya gereğinden çok sıvı tüketilmemelidir. Sindirimi geciktiren ve sindirime katkısı olan posalı yiyecekler beslenme programına eklenmelidir.
Dumping sendromu bulunan kişilerde tüketilmemesi veya dikkat edilmesi gereken gıdaları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Meyve suları, şeker bulunduran besinler, çeşitli tatlılar ve doymuş yağ içeren besinler kesinlikle tüketilmemelidir.
  • Karbonat içeren içecekler, lifli besinler, makarna çeşitleri, kırmızı et, alkol ve kafein içerikli içecekler tüketilirken dikkat edilmelidir.

Dumping Sendromunda Cerrahi Tedavi​

Dumping sendromunda sadece beslenme tedavisinin yeterli gelmediği durumlar oluşabilmektedir. Bu durumlarda doktorlar tedavi için cerrahi yönteme başvurabilirler. Cerrahi yöntemlerde genellikle midenin yapısında düzenleme ve değişiklikler yapılmaktadır.

Dumping Sendromunda Cerrahi Tedavi Sonrası Beslenme Diyeti​

Dumping sindirim sistemi hastalıklarında beslenme diyeti, ameliyat sonrası dikkat edilmesi gereken konuların başında gelmektedir.

Cerrahi Operasyon Sonrası İlk Hafta​

Cerrahi operasyon sonrası ilk hafta için uygulanması gereken diyet programı şu şekildedir:

  • Operasyondan sonraki ilk gün yavaş bir şekilde olmak üzere 500-600 ml sıvı içilebilir. (Yaklaşık olarak 3 su bardağı) . Ertesi gün içilen sıvı miktarını 700-800 ml’ye çıkarabilirsiniz. (Yaklaşık 4 su bardağı)
  • İçilen sıvılar şeker, kafein ve gaz içermeyen bir yapıda olmalıdırlar.
  • 4 ila 6 gün sonrası yağsız yoğurt ve ayran tüketimi yapmaya başlayabilirsiniz.

Cerrahi Operasyondan Sonra İkinci Hafta​

Cerrahi operasyondan sonra ikinci hafta için uygulanması gereken diyet programı şu şekildedir:

  • Şeftali, kayısı ve benzeri yoğun içecekler tüketilebilir.
  • Yayla ve tarhana çorbası gibi gıdalar tüketilebilir. Çorbaların baharatsız olmasına dikkat edilmelidir.
  • İkinci haftanın ortalarına gelindiğinde çılbır tüketimi yapılabilir.

Cerrahi Operasyondan Sonra Üçüncü Hafta​

Cerrahi operasyondan sonra üçüncü hafta için tüketilmesi önerilen yiyecekler şu şekildedir:

  • Lor peyniri (Yoğurt ile karıştırarak)
  • Humus
  • Patates püresi (Et suyu ile birlikte)
  • Meyve ve sebzelerden yapılmış püreler
  • Süzme peyniri (Yağsız)
  • Yulaf ezmesi

Cerrahi Operasyondan Sonra Dördüncü Hafta​

Cerrahi operasyondan sonra dördüncü hafta itibari ile dumping sindirim sistemi hastalıklarında beslenme diyeti kapsamında, tüketilmeye başlanabilecek yiyecekler şu şekildedir:

  • Kabuğu soyulmuş bir şekilde meyve ve sebzelerden yapılmış püreler
  • Kıyma içerikli çorbalar
  • Tavuk püresi
  • Somon balığı

Cerrahi Operasyondan Sonra Beşinci Hafta​

Cerrahi operasyondan sonra beşinci hafta itibari ile tüketilmeye başlanabilecek yiyecekler şu şekildedir:

  • Haşlanarak pişirilmiş tavuk eti
  • Haşlanarak pişirilmiş hindi eti
  • Tahıl içeren kraker çeşitleri
  • Parçalanması kolay olay etli yemekler
  • Kabuksuz olan meyveler
Bu dönemde yemek tüketim hızına dikkat etmeye devam edilmelidir. Yemek yerken sıvı tüketimi yapılmamalıdır.

Sonraki Dönemler İçin Diyet Programı​

Sonraki dönemlerde günlük hayatta uygulamanız gereken diyet programlarına örnek olarak şu programı sunabiliriz:

Sabah

  • Kahvaltılardan 1 saat sonra olmak kaydıyla bir çay bardağı süt veya şekersiz çay
  • 5 adet zeytin
  • 2 dilim tam buğday ekmeği
  • 1 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir (30 gr)
Kuşluk (Sabah İle Öğle Arası)

  • Yarım su bardağı kadar yoğurt
  • 1 dilim tam buğday ekmeği
Öğlen

  • 1 tabak tavuklu, etli ya da kıymalı sebze yemeği
  • 1 dilim tam buğday ekmeği
  • 1 su bardağı kadar yoğurt
İkindi (Öğle İle Akşam Arası)

  • 1 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir
  • 1 adet normal büyüklükte salatalık
  • 1 dilim tam buğday ekmeği
Akşam

  • 1 tabak tavuklu, etli ya da kıymalı sebze yemeği
  • Salata
  • Yarım tabak makarna ya da pilav
  • 1 dilim tam buğday ekmeği
Gece

  • Çok fazla olmamak kaydı ile meyve
  • Yarım su bardağı kadar yoğurt
Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme düzeni son derece dikkat edilmesi gereken ve olumlu sonuçlar doğuran bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sinir Sistemi Hastalıklarında Beslenme

Sinir-Sistemi-Hastalıklarında-Beslenme.webp
İnsan yaşamını büyük ölçüde etkileyen ve dikkat edilmesi gereken bireyin yaşamını büyük ölçüde olumsuz yönde etkileyebilecek hastalıklardan biri de sinir sistemi hastalıklarıdır. Sinir sisteminin içinde yer aldığı beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanı, kafa sinirleri ve çevre sinirleri oluşan bir sistemdir. Bu bölgeleri etkileyen tüm hastalıklar sinir sistemi hastalıkları olarak adlandırılmaktadır. Sinir sistemi hastalıklarında beslenme hastalığın tedavisi için dikkat edilmesi gereken önemli bir unsurdur.

Sinir Sistemi Nedir?​

Sinir ağı olarak da adlandırılan sinir sistemi, hayati önem taşıyan bir organ sistemidir. Canlı varlıkların hem içsel hem de dışsal çevresini algılamasını sağlayan ve bilgi sahibi olması ve edindiği bilgileri analiz edip değerlendiren ve işleyen bir sistemdir. Vücut içinde yer alan hücre ağı aracılığı ile oluşan sinyallerin vücudum farklı bölgelerine iletilmesi ile görevlidir. Organ ve kas aktivitelerini şekillendirip düzenleyen aktif bir sistemdir . Merkezi sinir sistemi ( MSS ) ve çevresel sinir sistemi ( ÇSS ) olmak üzere iki farklı sinir sistemi bulunmaktadır. Merkezi sinir sistemi Beyin ve omurilikten çevresel sinir istemi ise bütün vücudu saran ve merkezi sinir sisteminin yani beyin ve omuriliğin vücudun tamamı ile bağlantısını sağlayan bir sistemdir. Çevresel sinir sistemi, istemli hareketlerin temelinde bulunan motor nöronlardan, otonom sinir sisteminden, otonom sinir sisteminden, parasempatik sinir sisteminden, düzenli istemsiz hareketlerden ve enterik sinir sisteminde oluşan bir sinir sistemidir. Sinir sistemine yönelik olarak yaşanacak ufacık bir kaza ya da sinir sistemi yapısında meydana gelebilecek küçük zedelenme bile bütün vücudu işlevsiz bırakabilecek önemli ve kalıcı olabilecek durumların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir.

Sinir Sistemi Hastalıkları Nelerdir?​

Sinir sistemine yönelik olarak meydana gelen hastalıkları, merkezi ya da çevresel sistemini etkileyen organlarda meydana gelen bir hasar - zedelenme sebebi ile ilgili organların zarar görmesi sonucu ile oluşan ciddi boyutlu ve kalıcı etkiye sebep olabilecek hastalıklardır. Merkezi sinir sistemi ve çevresel sinir sistemi ile ilgili pek çok hastalık bulunmaktadır.

Felç: Beyin içerisindeki kan dolaşımının olması gerekenden daha az biçimde devam etmesi ya da kan dolaşımının sağlanamaması sebebi ile sinir sisteminin ve kasların gerektiği şekilde düzenli çalışmaması ve hareket edilmesini sağlayan sinirlerin hasar görüp işlevini yerine getirememesi nedeni ile oluşan hastalıktır.

Epilepsi: Beyinde yer alan sinir hücrelerinin hasar alması dolayısı ile görevini tamamı ile yerine getirememesi sonucunda bilinç kaybı yaşanarak krize biçiminde nöbetler yaşanan hastalıktır.

Akıl hastalığı: Düşüncelerde ya da davranışlarda, normal kabul edilen insan düşüncelerine ya da davranışlara uymayan , ve bu temel işlevlerde bozukluk sonucu ortaya çıkan sinir sistemi hastalığıdır.

Parkinson: Beyinde yer alan sinir hücrelerinin görevini olması gerektiği biçimde yerine getirememesi nedeni ile meydana gelen ve vücutta ellerde görülmeye başlanan istem dışı gelişen titreme hareketlerinin yaşandığı sinir sistemi hastalığıdır.

Menenjit: Beyin ve omuriliği kaplayan zardaki iltihaplanma sonucu meydana gelen sinir sistemi hastalığıdır.

Dil felci: Sinir sisteminde oluşmuş olan hasarlar ya da zedelenmeler sebebi ile dilin işlevini yerine getirememesi ile sonuçlanan sinir sistemi hastalığıdır.

Anosmi: Koku alma sinirlerinde meydana gelen hasarlar ya da zedelenmeler sonucunda koku alamama ve koku duyusunun çalışamadığı sinir sistemi hastalığıdır. Nezle ya da grip gibi hastalıkla durumlarında yaşanabilmektedir.

Afoni: Konuşma işlevinin görevini yapmasına yarayan kasları yöneten sinirlerin zedelenmesi ya da hasar alma nedeni ile meydana gelmektedir. Ses kaybı , boğaz ya da gırtlak hastalıkları şeklinde de adlandırılabilmektedir ve konuşma yetisi ortadan kalkmaktadır.

Sinirsel hazımsızlık: Sinir sisteminin kendi içerisinde görevli bölümlerde uyumlu çalışamamasından ve sinir sisteminin işlevlerin yerine getirilmesi noktasında düzenini kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan sinir sistemi hastalığıdır. Çay ya da kahve tüketimi, çok fazla alkol tüketimi, dengesiz beslenmek rutini , hızlı yemek yemek yemek ya da yeme hızını ayarlayamamak, büyük lokmalar halinde yemek yemek ve yeterince çiğnemeden yemeği yutmak gibi sebepler sonucunda sinirsel hazımsızlık meydana gelebilmektedir.

Çocuk felci hastalığı: Bakteriler sebebi ile meydana gelen çocuk felci hastalığı, omurilikte yer alan kasların kasılmasına sebep olan ve sinir hücrelerinin hasar görmesi ya da zedelenmesine yol açan sinir sistemi hastalığıdır. Hastalığı sebep olan bakteriler dışkılar yolu ile yayılım gösterirler. çocuk felci hastalığının tedavisinde ağız yolu ile alınan ilaçlar kullanılır.

Sinir sistemi Hastalıklarında Beslenme Nasıl Olmalıdır?​

Sinir sisteminde meydana gelen hastalıklar çevresel sinir sistemi ya da merkezinde zedelenme ya da hasar alma sonucu oluşmaktadır. Sinir sistemi hastalıklarında beslenme hastalığın tedavisinde önemlidir. Beynin gelişimi için en önemli faktörlerden biri dengeli ve düzenli beslenmedir. Oluşumu ve gelişimim anne karnında başlayan sinir sisteminin 1\3'ü anne karnında geri kalanı ise doğumdan sonraki ilk yıllarda gelişmektedir. Annenin hamilelik sürecinde amino asit, protein, yağ ve vitamin tüketimi bebeğin beyin gelişimini etkilemektedir. Yani sinir sisteminin gelişimi için beslenme çok etkilidir. Özellikle sinir hücrelerinin gelişimi için B vitamini, elektrolitler ve lipitli maddelere ihtiyaç duyulmaktadır. Beynin çalışması için gereken ve ihtiyaç duyulan enerji de beslenme ile elde edilmektedir. Bu durum sonucunda huzursuz ruh hali, unutkanlık, zeka gelişiminde yavaşlama ya da gerileme, düşünce sisteminde yavaşlama gibi durumlara yol açabilmektedir. İyot ve demir eksikliği, hamilelik sürecinde ve bu sürecin öncesinde folik asit yetersizliği, doğuştan gelen metabolizma sorunları beyin ve sinir sistemi gelişiminde bozukluklara sebep olmaktadır. Merkezi sinir sisteminin düzenli olarak çalışması ve görevlerini yerine getirmesi için glikozun kesintisiz sağlanarak kan şekerinin düzenli tutulmasını sağlamaktadır. Kesintisiz glikoz sağlanması beynin bilişsel performansını arttırmaktadır.

Sinir hastalıklarından biri olan epilepsi hastalığında ketojenik diyet uygulanmaktadır. Bu diyet, yağ oranı yüksek, düşük karbonhidrat içeriği, gerekli olan ölçüde protein içeriği olan ve epilepsi gibi kontrol edilemeyen krizlerin ve nöbetlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Hastaların nöbet sayısında ve kriz şiddetinde azalma hedeflenmektedir. Meyve ve sebze tüketimine izin verilir. Tereyağı, sıvı yağ ve yağ oranı yüksek olan mayonez tüketimi arttırılır.

Sinir zedelenmeleri, yaralanmaları ya da tümör sonucunda ortaya çıkan nöritis ve polinöritis hastalığı incelendiğinde çoğunluk ile B vitamini eksikliğinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Nöritis ve polinöritis tedavisinde B vitamini açısından zengin bir beslenme rutini uygulanmaktadır.

En çok ateroskleroz ve hipertansiyon sebebi ile ortaya çıkan ve merkezi sinir sistemi hastalıkları içerisinde en önemlilerinden biri olan Serebrovasküler hastalıklara yönelik beslenmede tuz tüketimi kontrol altına alınır. Aşırı kilolu olma durumu mevcut ise ideal kiloya ulaşma hedeflenir. Doymuş yağ kullanımı azaltılmaya çalışılır. Potasyum mineralinin kullanımı belli bir seviyede tutulur. Antioksidan kabul edilen yiyecekler arttırılır.

Migren hastalığına yönelik olarak yapılan çalışmalarda tüketilen bazı besin gruplarının ve yiyeceklerin hastalığı tetiklediği tespit edilmiştir.

Alzheimer hastalığı ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda B vitamini grubundan özellikle B6 vitamini eksikliği, folik asit eksikliği ya da Mn sembollü manganez elementinin eksikliği ya da azlığının büyük bir etkisi olduğu sonucu elde edilmiştir. Bu hastalığı yönelik beslenmeye ilişkin olarak bu element ve vitaminlerin tüketilmesinin yanı sıra C vitamini, bol meyve ve sebze tüketimi, dengeli tuz tüketimi tedaviye de katkı sağlamaktadır. Ayrıca alzheimer hastalığına yönelik beslenmeye Omega 3 ve balık yağı desteği de uygulanmaktadır.

Sporcu Beslenmesi

Sporcu-Beslenmesi.webp
Sporcu beslenmesi, sporcuların yapmış oldukları spor türüne göre hem antrenmanlarını hem de mücadele esnasındaki atletik performansın geliştirilmesi bakımından hazırlanmakta olan özel bir tür beslenme biçimidir.

İster yürüyüş ister pilates yapsınlar veya fitnes yapsınlar, ya da maraton koşulsun. Hangi sporu dalı yapılırsa yapılsın, sporcu sağlığının korunması, dayanıklılıklarının artırılması, konsantrasyon ve dikkat yeteneklerinin iyileştirilmesi ve spordan maksimum fayda sağlayabilmek amacıyla sağlıklı beslenmelidirler.

Sporcuların Beslenmesi Nasıl olmalı?​

Sporcular uygun antrenmanlar yaparak, uygun yaşam tarzıyla sağlıklı beslendiklerinde performansları olumlu biçimde artar.

Kişilerin beslenme düzenini etkileyen unsurlar içinde kişilerin fiziksel aktivite durumları da önem taşımaktadır. Aktif spor yaşamı olan da yapılan sporun tipi, yapılma müddeti ve sıklığı da beslenme düzenlerini ve besin ihtiyaçlarını etkilemektedir.

Sporcular, sporcu beslenmesi gereği oldukları sıvılara ve makro besin türlerine, miktarlarına ve zamanlarına önem vermektedirler. İlave olarak vitaminler, mineraller ve supplement takviyelerinin nasıl ve ne oranda kullanılması gerektiğini belirlemektedirler.

Enerji ve besin ögeleri ihtiyaçları yaş, cinsiyet, ağırlığa, boy, yapılan spor alanına ve sıklığına göre değişiklik göstermektedir.

Yapılmakta olan spor hangi dalda olursa olsun yapılan spor tipine göre beslenme programına sahip olunması lazım gelir.

Beslenme Türü Sporcular İçin Neden Önemli?​

Beslenme ihtiyacı sporcuların yaşı, fiziksel yeterlilikleri, oynadıkları alanın rekabet seviyesine, çevresine, rekabet süresine, maçlar sırasında geçen zamana ve diğer pek çok unsura bağlı olarak belirlenmektedir.

  • Hangi tür spor olursa, o spor ya da aktivitede daha iyi performans göstermektedirler.
  • Sakatlanmalarına mâni olur, daha çok konsantrasyon sahibi olurlar.
  • Antrenmanın ardından daha az yorgunluk hissederler.
Sporcu beslenmesi; enerji dengesini sağlayıp, vücut ağırlık yönetimi ve bedenin en uygun biçimde işlevlerini sürdürmesini sağlamaktadır.

Besinler sayesinde yeterli oranda enerji alınırsa daha aktif olabilirler, yeterli protein alınırsa kas kütlelerini koruyabilmektedirler.

Sporcular İçin Uygun Kilo ve Enerji İhtiyacı​

Sporcuların ağırlıkları vücutlarında ki yağ oranını, yağsız doku seviyesini, sıvı kütlesi, spor branşında ki başarısı, hızı, gücü ve dayanıklılığını etkilemektedir.

Sporcuların yalnızca kilolarının değerlendirilmeye alınması doğru değildir; vücut yağ seviyesi ve kas kütlesinin de ölçülmesi ve değerlendirme kapsamına alınması gerekir.

Spor Esnasında Enerji Gereksinimi Çoğalır!​

Sporcuların enerji ve besin ögesi gereksinimleri daha çok olur. Enerji ihtiyacı, aktivite şiddeti ve müddetine bağlı olarak çoğalır. Egzersiz şiddeti, süre ve biçimi beslenme ihtiyaçlarını doğrudan etkiliyor. Sporcu beslenmesi ihtiyaç duyulan enerjiyle yeteri oranda sıvı alımını kapsaması gerekir. Vücut egzersiz esnasında dinlenme zamanına göre daha çok kalori tüketir. Bu sebeple sporcunun enerji ve besin ögesi gereksinimleri daha fazla olur. Genellikle sporcu diyeti; karbonhidrat bakımından zengin, protein değeri olarak normal, yağ içeriği olaraksa normalin biraz daha altında olmak durumundadır. Sporcuların sıvı kayıpları normal insanlara göre daha çok olduğundan alınan su miktarının arttırılması gerekir. Tüm sporcuların almaları gereken kalori ihtiyaçları farklılık göstermektedir.

Sporculara Yönelik Önemli Besin Takviyeleri​

Karbonhidratlar

  • Diyetlerin vazgeçilmez besin ögeleri ve nedenin temel enerji kaynağıdırlar. Sporcu beslenmesi kapsamında sporcu diyetlerinin de en mühim bileşenidir.
  • Makarna, Pilav, ekmek, kuru baklagiller ve sebze benzeri kompleks karbonhidratlar sporcuların beslenme programlarında muhakkak bulunmalıdırlar.
  • Karbonhidrat kas ve karaciğerde glikojen biçiminde depolanırlar.
  • Glikojenler kas aktiviteleri bakımından ‘hızlı enerji kaynaklarıdırlar.
  • Egzersiz sırasında kaslarda depolanan glikojen kullanılmaktadır.
  • Yüksek karbonhidrat değerli beslenme ile sporcular mevcut glikojen depolarını 1-2 kat artırabilmektedirler.
  • Sporcuların glikojen depolarının yeterli olması dayanıklılıklarının da artmasını sağlar.
  • Kaslar genellikle de 60 ile 90 dakika süren egzersizler bakımından yeterli glikojen depolarlar ve egzersizler arasında ihtiyaç duyuldukça, karbonhidrat tüketilip bu depolar yenilenmektedir.
  • Yeteri kadar karbonhidrat tüketilmemesi ile, kaslar yorulmakta ve performans olumsuz yönde etkilenmektedir.
  • Sporcuların glikojen depolarının fazlaca azalması ya da tükenmesi kronik yorgunluklara sebep olabilmektedir.
  • Bu nedenle günlük sağlanan enerjinin büyük oranını karbonhidrat kaynakları oluşturmaktadır. Sporcuların günlük almış oldukları enerjinin %60-70’i karbonhidrat içeren besinlerden olmalıdır.
  • Dayanıklılık gereken sporlarda bu değer %75’e kadar çıkabiliyor.
  • Sporcu beslenmesi kapsamında, tüketilmesi gereken karbonhidrat oranı vücut ağırlığına göre de hesaplanabilmektedir.
  • Egzersiz müddetine ve şiddetine bağlı olarak günlük 5 ile 10 g/kg karbonhidrat alınması uygun olur.
  • Uzun süreli egzersizler öncesinde, egzersiz esnasında ve sonrasında karbonhidrat bakımından zengin yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi gerekir.
Proteinler

  • Egzersiz yapmakta olanlar için proteinin en mühim vazifesi; kas yapması ve onarmasıdır.
  • Süt ve süt ürünleri, balık, et, yumurta, tavuk benzeri hayvansal gıdalardan ve kuru baklagiller kaynaklarından protein gereksinimi karşılanabilmektedir.
  • Üst seviyede egzersiz yapanların ve sporcuların protein gereksinimleri, inaktif kişilere nazaran yaklaşık 1-2 kat daha çoktur.
  • Günlük kalori oranının %10-15’i proteinden sağlanmalıdır.
  • Vücut ağırlıklarına göre; dayanıklılık sporcuları için tavsiye edilen miktar günde 1.0-1.5 g/kg, kuvvet sporcularına tavsiye edilen miktar ise 1.5-1.8 g/kg’dır.
  • Sporcu beslenmesi kapsamında sporcuların gereksinim duydukları protein miktarları, cinsiyet, kondisyon seviyesi, egzersizin cinsi, vücudun ağırlığı, günlük toplam enerji ihtiyacı ve karbonhidrat tüketimine göre değişmektedir.
  • Egzersiz müddetince özellikle de karbonhidrat deposu aşırı azaldığında, protein de enerji kaynağı gibi kullanılır, bu vazifeleri sebebiyle sporcular için oldukça mühimdir.
  • Vücut ihtiyacından çok tüketilen protein, enerji gibi kullanılır ve yağ olarak depolanmaktadır.
  • Fazla protein tüketilmesiyse vücuttan sıvı ve idrar birlikte kalsiyum kayıplarına sebep olur.
Yağlar

  • Vücudun temel enerji kaynağıdırlar.
  • Yağda çözülen A, D, E ile K vitaminlerinin bedene alınabilmesi ve sindirim problemlerinin yaşanmaması amacıyla yağ kaynağı besinlerin vücuda alınmaları şarttır.
  • Sporcu beslenmesi gereği günlük enerji oranının %20-27’si yağlardan sağlanmalıdır.
  • Yağ tüketiminin artırılmasıyla birlikte karbonhidrat oranının azalmasına bağlı olarak performans olumsuz şekilde etkilenebiliyor.
  • Fakat yapılan çalışmalarda, yağ tüketiminin %20’nin altında olmasının, performans ile kan lipidlerini olumsuz yönde etkilediği de ifade edilmektedir.
Vitaminler ve Mineraller

  • Sporcuların artmakta olan enerji ihtiyaçlarını karşılayan, türlü yiyeceklerden meydana gelen bir diyet, yeterli vitamin ve mineral de sağlamaktadır.
  • Özellikle B vitamini sporcularda daha çoktur.
  • Niasin, riboflavin, tiamin ve biotin benzeri B vitaminleri egzersiz esnasında enerji oluşumunu desteklerler.
  • Folik asit ve B12 vitaminiyse protein sentez, doku yapma ve onarma için gereklidir.
  • Sporcu beslenmesi kapsamında yapılmakta olan araştırmalarda fazlaca protein almanın egzersiz performansın çoğaltmada etkisinin olmadığı tespit edilmiştir.
  • Minerallerin de performansta oldukça önemli vazifeleri vardır.
  • Egzersizin şiddeti arttığında bedenin kalsiyum, potasyum, sodyum ve demir depoları etkilenmektedir.
  • Sporcuların sinirsel iletimi, kaslarının kasılması ve oksijen taşınmalarında mineral kaynakları etkilidir. Sporcular için en mühim mineraller kalsiyum ve demir olmaktadır.
  • Kalsiyum kan pıhtılaşması, sinir iletişimi ve kalp atışının denetiminde görev yapar.
  • Peynir, yoğurt, süt, yağlı tohum, kuru baklagiller ve yeşil sebzeler kalsiyum açısında zengin gıdalar arasındadırlar.
  • Demir mineraliyse kaslara oksijenin taşınmasında görev yaparlar. Enerjinin üretimi esnasında oksijene gereksinim olur. Şayet kanda yetersiz oranda demir minerali varsa sporcular çabuk yorulabilmektedir.
  • Bu nedenle demir minerali sporcu beslenmesi için oldukça önemlidir.
  • Karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler, pekmez, kuru meyveler ve kuru baklagiller demir ihtiva eden gıdalardandır.
Sıvı

Sporcu beslenmelerinde bir diğer önemli konusu sıvı tüketimi olmaktadır.

  • Egzersiz esnasında da sıvı tüketiminin asla ihmal edilememesi gerekir.
  • Vücudun kas miktarına bağlı olarak ağırlığın %50-70’ini su oluşturmaktadır. Egzersiz boyunca vücudun sıvı dengesini korumakta olan sporcuların performansının da daha çok olduğu tespit edilmiştir.
  • Vücuttan su kaybı, sporcuların performanslarını düşürebilmektedir.
  • İyi bir hidrasyon sağlamak amacıyla, bireysel sıvı gereksinimlerinin bilinmesi gerekmektedir.
  • Vücudum sıvı dengesinin korunması amacıyla sporcuların egzersiz öncesi 2-3 450-650 ml sıvı almaları; egzersizin başlangıcı ve ardından 10-20 dakikada bir 160-360 ml su içmeleri tavsiye edilir.
  • Tavsiye edilen sporcu içecekleriyse %5-8 oranında karbonhidrat ihtiva etmeli ve bu içecekler bir saatin üzerinde olan egzersizlerde tüketilmelidirler.
  • Terle kaybolan sıvı oranı normal bireylere nazaran daha çoktur.
  • Kaybolan suyun yerine koyulmasında sporcu beslenmesi gereği hangi içeceklerin ne oranda kullanılacağı iyi tespit edilmelidir.

Şişmanlık ( Obezite ) ve Beslenme Tedavisi

Şişmanlık-obezite-Beslenme-Tedavisi.webp
Şişmanlık vücuttaki yağ kütlesinin kas kütlesine oranındaki artış olarak tanımlanabilir. Vücut ağırlığında boya göre artış gözlemlenir. Şişmanlık günümüzde birçok toplumda görülmekte birlikte çağımızın en büyük sağlık sorunu olarak gösterilebilir. Vücuttaki bu orantısız yağ artışı bazı hastalıkları da beraberinde getirir. Bu sorunlar sadece fiziksel olarak kalmaz ve sosyal hayatı da etkiler. Özellikle ergenlik çağında başlayan, düzensiz ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları fazla kilolara; fazla kilolar ise obeziteye kadar ilerleyebilir. Özellikle bu yaşlarda kazanılan sağlıklı beslenme alışkanlıkları şişmanlık sorunuyla karşılaşmayı tamamen ortadan kaldırabilir.

Şişmanlık beden kütle indeksi denilen bir yöntem ile belirlenir. Beden kütle indeksi kilo/boy olarak hesaplanır ve çıkan sonuca göre şişmanlık derecesi belirlenir. Eğer beden kütle indeksi 30’un üzerindeyse bu kişiler şişman olarak adlandırılır ve bu indeks arttıkça durum obezite olarak adlandırılmaya başlanır. 30’ un altındaki kişiler ise normal veya zayıf olmak üzere farklı kategorilerde değerlendirilir. 20-24.9 arasındaki indekse sahip kişiler normal olarak kabul edilir. Beden kütle indeksinin hesaplanmasında yaş da önemlidir. Çünkü yaş büyüdükçe indeks oranı da artmaktadır.

Sınıflandırma​

Şişmanlık şu şekilde sınıflandırılabilir:​

  • Anatomik olarak: Görünüşe dayalı bir sınıflandırmadır. İnce yapılı, orta yapılı ve kalın yapılı olmak üzere 3 çeşittir.
  • Cinsiyete veya yağ dağılımına göre: Android- elma tipi, jinoid- armut tipi olmak üzere iki çeşittir.
  • Etiyolojik: Aşırı beslenmeden veya doğuştan kaynaklıdır.
  • Fizyolojik: Yağ hücresinin hacminin büyük veya yağ hücrelerinin sayısının fazla olmasıdır.
Kalıtsal veya çevresel faktörler şişmanlık (obezite) nedenleri arasında gösterilir. Hormonal ve sinirsel faktörler kalıtsal şişmanlığa yol açabilir. Hipofiz bezindeki sorunlar, tiroid hastalığı, pankreas ve cinsiyet hormonlarındaki sorun şişmanlığı tetikleyebilir. Hormonlarda yaşanan bu sorun kişinin enerjisinin azalmasına ve iştahının artmasına neden olabilir. Yemeklerden alınan enerji, günlük hayatta harcanmadığı takdirde vücudumuzda yağ olarak depolanır. Kalıtsal faktörler dışında bu durumda çevresel faktörlerle de görülebilir. Kişinin çok fazla yemesi, yağlı ve şekerli şeyler tüketmesi şişmanlığa neden olur. Yanlış ve aşırı beslenme vücuttaki enerjiyi artırır, bu enerjinin kullanılmaması sonucu şişmanlık (obezite) gözlemlenir.

Şişmanlığın Yol Açtığı Hastalıklar​

Kalp ve Damar Hastalıkları: Özellikle belirli bir yaşın üstündeki kişilerde şişmanlık kalp ve damar hastalıkları için en önemli sebep olarak gösterilebilir. Şişman kişilerde daha fazla damar tıkanması gibi sorunlar gözlemlenmektedir. Ayrıca yine şişman kişilerde kanda taşınan oksijen miktarı azalmakta bu da kalp ve damar sorunlarına neden olmaktadır.

  1. Hipertansiyon: Şişman bireylerde normal bireylere göre daha fazla hipertansiyon riski bulunmaktadır.
  2. Safra Taşları: sık aralılarda kilo alıp vermek safra taşlarına neden olduğu gözlemlenmiştir.
  3. Gut Hastalığı
  4. Kanser
  5. Şeker Hastalığı
  6. Karaciğer Hastalıkları
  7. Osteoartritin
Sayılan bu hastalıklar şişmanlık sonucunda ortaya çıkmakta veya şişman olan kişilerde, normal olan kişilere göre 2 kat daha fazla görüldüğü gözlemlenmiştir. Ayrıca şişmanlığın çok fazla artması sonucu obezite ismi verilen hastalık ortaya çıkmaktadır. Obeziteye sahip olan kişilerin hayatları aşırı zorlaşmakta ve başkalarına bağımlı bir şekilde yaşamaya başlamaktadırlar. Vücuttaki kütle artışı ayaklara binen yükü de arttırmakta ve bunun sonucunda yürümekte sorunlar yaratmaya başlamaktadır. Obezite olan birçok insan yürürken ayaklarında hissettikleri acı yüzünde yürüyememekte ve yatağa bağımlı hale gelmektedir. Ayrıca vücuttaki kütle artışı ile birlikte, deride aşağıya doğru sarkmalar da gözlemlenmektedir. Obezite zamanla kişinin hayatını tamamen ele geçirmektedir. Sadece fiziksel ağrılar değil ayrıca sosyal hayatın da yok oluşuyla birlikte depresyon gibi psikolojik sorunlara da neden olmaktadır.

Kilo verme Yöntemleri​

İdeal kilo verme zamanla ve yavaş yavaş olarak belirtilmiştir. Şişmanlık (obezite) bir sağlık sorunudur ve tedavi edilmelidir. Fakat tedavi doğru ve sağlıklı bir yol ile gerçekleştirilmelidir. Araştırmalar sonucunda hızlı kilo vermenin sağlıklı olmadığı görülmüştür. Bir anda ve çok fazla kilo vermek kişide yağ dokusunun azalmasına değil daha çok kas dokusunun azalmasına neden olur. Kilo vermekteki amaç ise yağ dokusunda azalmanın sağlanmasıdır. Ayrıca hızlı kilo veren kişilerde daha sonra bu kiloları hızlıca tekrardan aldığı gözlemlenmiştir. Haftada 0,5-1 kg kayıp ideal bir kilo kaybıdır.

Beslenme Tedavisi​

Kilo vermek için en çok kullanılan yöntemlerden birisidir. Şişmanlık (obezite) ve beslenme tedavisi diyetisyen eşliğinde hazırlanan bir program ile gerçekleştirilir. Beslenme tedavisi; doğru besinlerle doğru miktarda enerjiyi alma prensibine dayanır. Vücuda alınan enerji ve vücudun harcadığı enerji doğru olarak hesaplanır ve beslenme tedavisine başlanır. Bu tedavide dikkat edilen kısım kişinin bazal metabolizmasının altında enerjili bir diyet uygulamamaktır. Bu sayede vücuda doğru miktarda ama daha az enerji girer ve kişi doğru miktarda (haftada 0,5-1 kg) kilo verir. Hızlı kilo kayıpları beraberinde sağlık sorunlarına ve daha sonrasında tekrardan kilo alımına neden olacağı için kesinlikle tavsiye edilmez ve uygulanmaz.

Diyetisyenler tarafından uygulanan beslenme tedavisi kişinin protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve minerallerin doğru oranda vücuda alması ile uygulanır.

Protein: Proteinli besinler kişiye tokluk hissi verdiği ve vücuttaki kas kütlesini koruduğu için beslenme tedavisinde özellikle tercih edilir. Ancak proteinli besinlerde aynı zamanda yağ da bulunur. Bu yüzden protein için belirli bir sınır belirlenir ve bu sınırın üstüne çıkılması istenmez. Günlük enerjinin kayda değer bir bölümü proteinlerden gelir bu yüzden günlük protein önemlidir fakat belirlenen sınırın aşılmaması gerekir.

Yağ: Yağlı besinler de tokluk hissi verir. Bunun yanı sıra proteinlere nazaran daha fazla enerji verirler. Beslenme tedavisinde yağ oranı azaltılmalı fakat yine belirli bir sınırın altına inilmemelidir. Çünkü yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K) vücutta kullanımı için belirli bir miktar yağ alınması gerekir.

Karbonhidrat: Günlük enerjinin yarısından çoğu karbonhidratlar ile sağlanır. Beslenme tedavisi ayarlanırken basit karbonhidratlardan ziyade kompleks karbonhidratlar (kuru baklagiller) tercih edilir. Ayrıca kuru baklagiller gibi kompleks karbonhidratların daha iyi tokluk sağladığı görülmüştür.

Vitamin ve Mineraller: Eğer besin tedavisinde uygulanan programdan vücuda çok az enerji alımı varsa bu durum vitamin ve minerallerin de alımında sorun yaşanacağı anlamına gelir. Kilo vermekten ziyade sağlıklı kilo vermek önemlidir. Kilo verirken vücutta kalsiyum demir gibi minerallerin ve vitaminlerin azalması başka hastalıklara neden olabilir. Bu yüzden vücuda alınan besin değerlerine çok dikkat edilmeli ve gereken az veya fazla alın mamalıdır.

Sıvı: Şişmanlık (obezite) ve beslenme tedavisi için en önemli etken sıvıdır. Günlük 2,5-3 litre su (sıvı) alınmalıdır. Sıvı hem yağların yakılmasında önemli bir araç hem de vücudun detoksu için önemli bir etkendir. Sıvı metabolizma atıklarını atar. Yemek öncesinde içilen bir bardak su tokluk hissini oluşturacağı için yemede azalma görülür. Bu sayede günlük alının fazla besinden kaçılabilir. Ayrıca çoğu zaman kişi susadığında açlık da hissedebilir. Besin yerine sıvı tercih edildiği takdirde bu his geçer. Böylece aç olunmadığı halde besin alınımının önüne geçilmiş olur.

Şişmanlık (obezite) çağımın büyük bir sorunudur. Yanında fiziksel ve psikolojik sorunlar getiren büyük bir hastalıktır. Fakat elbette çözümleri de vardır. Bu çözümlerden en çok tercih edileni besin tedavisidir. Besin tedavisi doğru yapıldığı takdirde olumlu sonuçlar ile karşılaşılır. Tabi ki besin tedavisi spor gibi başka yöntemlerle de desteklenirse daha sağlıklı bir kilo verme süreci gerçekleşir. Besin tedavisi ile şişmanlık (obezite) sorunu ortadan kaldırılabilir ve daha sağlıklı bir yaşamın önü açılmış olur.

Yeme Bozuklukları Ve Beslenme Tedavisi

Yeme-Bozuklukları-Ve-Beslenme-Tedavisi.webp
Uzun dönem tedavi gerektiren kronik hastalıklar olan yeme bozuklukları (malnütrisyon) bedensel belirtiler ön plandaymış gibi görülse de ruhsal hastalıklardır. Yeme davranışı ve yemek ile ilgili düşünce ve duyguların rahatsızlık vermesiyle oluşan yeme bozuklukları genellikle madde bağımlılığı, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi diğer ruhsal hastalıklarla birlikte görülür.

Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi içeriğini anlayabilmek için öncelikle yeme bozukluklarının çeşitlerini öğrenmek gerekir. 2013 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği'nin yayınladığı parametrelere göre dört çeşit yeme bozukluğu bulunmaktadır. Bunlar anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve sınıflandırılmayan yeme bozukluklarıdır. Temel özellikleri bireyin kendisini şişman olarak görmesi, gerçek hayatta baş edilemeyen duygusal karışıklıklara yemek yemenin eşlik etmesi, şişman olmaktan korku duyulması, zayıflamaya yönelik keskin bir istek duyma ile ilgili bedensel görünüş rahatsızlıklarının olmasıdır.

Genel olarak ergenliğe girmiş kızları ve genç kadınları etkiliyormuş gibi görünse de her yaş ve cinsiyetten kişinin yeme bozuklukları olabilir. Kadınlarda oranı hala daha fazla olsa da erkeklerde görülen kronik yeme bozuklukları da son on yılda neredeyse iki katına çıkmıştır. Yeme bozuklukları ciddi sağlık problemlerine yol açar, hatta ölüme kadar gidebilir. Morbidite oranı oldukça yüksek olan ruhsal hastalıklardır. Oluşum nedenleri halen tam olarak bilinmemektedir ancak biyolojik ve psikolojik sebeplerin aynı anda rol aldığı düşünülmektedir. Yeme bozuklukları depresyon, düşük özsaygı, aile içi problemler, kimlik karmaşaları, değersiz hissetme gibi problemlerle ilişkilendirilmektedir. İçsel karmaşaya dışsal çözüm getirmeye çalışmak olarak görülebilir. Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi için hastalarla oldukça yakın bir şekilde çalışmak gerekir.

Anoreksiya Nervoza​

Tehlikeli derecede zayıf olan fakat kendilerini şişman hissetmeye devam eden anoreksiya nervoza hastaları her aynaya baktıklarında kendilerini istedikleri kilonun üzerinde görürler. Şişman olmaktan ve kilo almaktan oldukça korkarlar. Genellikle eleştirel, mükemmeliyetçi fakat özgüveni düşük kimselerdir. Hastalığın ilk safhalarında yemek bozuklukları olduğunu kabul etmezler ancak kilo kontrolü onlar için bir takıntı haline gelmiştir. Hastalar kilo kaybetmek için değişik davranış biçimleri geliştirir, büyük bir çoğunluğu yiyecek alımını keserek ya da iyice azaltarak kilo kaybeder. Hastaların bir kısmı ağır egzersizler uygular. Bir çok vakada hastalarda anoreksiye nervoza ile birlikte panik, anksiyete, maddenin kötüye kullanımı, obsesif kompülsif bozukluklar da görülür.

Zamanla hastaların aşırı kilo kaybı yüzünden adet görememe, kalsiyum eksikliğine bağlı olarak kemiklerde kırık oluşması, cildin kuruması ve sarılığı, aşırı kabızlık, kalp ve damar bozuklukları gibi ciddi sağlık sorunları da oluşmaktadır. Anoreksiya nervoza hastalarına yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi uygulanabilmesi için hastaların şişmanlama korkusunu tetikleyen düşünceleri, duyguları ve davranışları ayırt edebilmesi ve anlaması için terapi almaları gerekmektedir. İlaç tedavisi ve psikoterapi ile beslenme danışmanlığının anoreksiya nervoza tedavisinde etkili olduğu görülmüştür.

Bulimiya Nervoza​

Bulimiya nervozada hastalar sık sık gelen yeme atakları ile oldukça fazla kalori tüketirler. Bunun ardından kusarak ya da laksatif ve diüretiklerin yardımıyla yedikleri besinleri vücut dışına atarlar. Yeme nöbetleri sırasında hastalar çoğunlukla kendilerini kontrolden çıkmış hisseder. Nöbet bittikten sonra ise bu davranışı telafi etmek için aç kalma, laksatif ya da diüretik kullanımı, kendini kusturma, aşırı egzersiz yapma gibi davranışlarından birini ya da bir çoğunu uygularlar. Utanma veya iğrenme duygusu yüzünden bulimik hastalar bu davranışlarını yalnızken ve gizlice uygular. Hastaların her yeme atağından ya da her normal öğünden sonra kusması medikal problemleri de beraberinde getirir.

Sürekli kızarmış ve yaralı bir boğazın olması, yüzün ve yanakların şişerek sincap gibi bir görüntüye sahip olma, sürekli kusma sebebiyle mide kapağında problemlerin oluşması ve reflü, mide asitleriyle sürekli temastan dolayı diş minelerinin erimesi ve diş çürümeleri, haddinden fazla laksatif kullanımı sebebiyle bağırsak problemleri, haddinden fazla diüretik kullanımı sebebiyle oluşan böbrek sorunları ve sıvı kaybından dolayı oluşan sorunlar bulimiya nervoza hastalarının karşılaştıkları diğer medikal sorunlardır.

Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi bulimiya nervoza hastalarına uygulanırken hastaların ilaç kullanımıyla beraber psikoterapi almaları gerekmektedir. Hastalar genelde tedaviye ihtiyaçları olduğuna inanmazlar ve tedaviye ikna edilmeleri gerekir. Genel beslenme eğitimi ve beslenme danışmanlığı ile hastaya düzenli yeme alışkanlığı tekrar kazandırılır, bu tedavinin bulimiya nervoza üzerinde oldukça etkili olduğu kanıtlanmıştır.

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu​

Bu hastalığın ilk parçası bulimiya nervoza ile oldukça benzerdir. Hastalar sık gelen yeme atakları ile oldukça fazla kalori tüketirler ve bu ataklar sırasında kendilerini kontrolden çıkmış hissederler. Bulimiya nervozadan farklı olarak tıkınırcasına yeme bozukluğunda hastalar, bu davranışı telafi etmek için kendilerini kusturma, aç bırakma, aşırı egzersiz yapma ya da laksatif kullanımı gibi davranışlara yönelmezler. Fazla yemenin yol açtığı utanç, kendinden iğrenme duygusu, suçluluk ve sıkıntı tekrar aynı döngüye girilmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucunda tıkınırcasına yeme bozukluğuna sahip hastalar normalin biraz üstü ya da normalin çok üstü kiloya sahip olurlar, aynı zamanda obezite hastalığına da sahiptirler. Bu hastalar özellikle kalp damar hastalıkları ve yüksek tansiyon riski taşırlar.

Yeme Bozukluklarının Tedavisi​

Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi psikiyatrların öncülüğünde başlar. Çoğu yeme bozukluğu hastalığında hastalar kendilerinin hasta olduklarını kabul etmez, bu durum tedavilerin uygulanmasını ve tedaviden alınan cevabı etkiler. Bu yüzden hastaların tedaviye ikna edilmesi gerekir. Ruhsal hastalıklar olsa da ölüme dahi varabilecek oldukça ciddi sonuçları olan yeme bozukluklarında psikiyatrların önderliğinde başlayan ilaç tedavisi, kadın doğum, kardiyoloji, iç hastalıklar gibi diğer tıbbı dallar ile işbirliğine geçilerek yapılır. Tek bir tedavi yaklaşımının hastaya faydası yoktur, bütün hastalar birbirinden farklıdır bu nedenle tedavinin hastaya özel uygulanması gerekir. Yeme bozukluklarının kesin bir ilaç tedavisi yoktur, ilaçlar daha çok yardımcı durumdadır ve fiziki semptomların tedavisinde kullanılır. İlaç tedavisinin psikoterapi ile birlikte uygulanması gerekir. Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi psikoterapiyi zorunlu kılar. Psikoterapi yeme bozukluklarının tedavisinde vazgeçilmezdir, terapiye hastaların ailelerinin de doğru bir şekilde katılmasında büyük bir rol oynar, ailelerin iş birliğinde bulunması ve hastaya destek olması tedavide büyük önem taşır.

Bazı ekstrem yeme bozukluğu vakaları hastaneye yatışı zorunlu hale getirir. Çok hızlı bir şekilde ve çok fazla kilo kaybı, kusmanın durdurulamaması, yukarıda sayılan tıbbi problemlerin büyük bir çoğunun hastada bulunması, daha önceki yatış verilmeyen tedavilerin başarısız olması gibi durumlarda hastanın hastaneye yatması kendisi için en uygun tedavi biçimidir. Tıbbı sorunlar ve kilo kaybı çok yüksek ise hastanın yatışı ilk olarak iç hastalıklar kliniğinde psikiyatrların gözlem ve takibi ile gerçekleşir. Hastanın tıbbi durumu iyileştikten sonra psikiyatri kliniğine sevki sağlanır.

Yatarak tedavinin sona ermesi için hastanın sağlıklı beslenme alışkanlıklarını tekrar öğrenmesi, sağlıklı kilosuna yaklaşması, tıbbi problemlerin ortadan kalkması, kusmaların ve laksatif kullanımının kontrol edilebilmesi gerekir. Bu kriterler sağlandıktan sonra hastayla tekrardan ayakta tedaviye devam edilebilir. Yeme bozuklukları ve beslenme tedavisi sırasında yatarak tedavinin süresini kestirebilmek zordur, bu tür tedaviler asıl tedavinin ancak küçük bir kısmını oluşturur. Ayakta tedaviye devam etmek asıl büyük bölümdür. Ayaklı tedavi sırasında hastanın uzunca bir süre sürekli olarak kontrol edilmesi ve eski sağlıksız alışkanlıklarına geri dönmediğinden emin olunması gerekmektedir. Süreç boyunca bireysel ya da grup psikoterapileri devam eder.

Yaşlılarda Beslenme

Yaşlılarda-Beslenme.webp
Yaşlıların besin ihtiyacı erişkin ve genç insanlardan daha farklı olmaktadır. Yaşların ideal kilo hesapları daha farklıdır. Yaşlıların beslenmesinde çay yerine sütü ve taze sıkılmış meyve sularını tercih etmesi tavsiye edilmektedir. Reçel gibi enerjisi yüksek besinler yerine az yağlı besinler tüketebilirler. Protein ya da yumurta gibi besinleri tüketebilirler. Yaşlılarda beslenme kapsamında vitamin ve mineral açısından zengin olan salatalık ve domates tüketmesi de önerilmektedir.

Yaşlılıkta Beslenmenin Önemi​

Yaşlılık sebebiyle ortaya çıkan hastalıkların geciktirilmesi, önlenmesi ve tedavi edilmesi için beslenme oldukça önemli olmaktadır. Beslenmenin dengeli ve yeterli olması gerekir. Dengeli ve yeterli bir beslenme hem sıkıntılardan korunmak hem de fonksiyonel fiziksel durumların sürdürülmesinde yardımcı olmaktadır. Yaşlılık döneminde hastalıklar, kırıklara bağlı olarak sakatlıklar ve enerji ihtiyacı artmaktadır. Yaşlılık döneminde enerji ihtiyacı için yetersiz beslenme daha çok soruna yol açabilir ve kronik beslenme yetersizliğine sebep olur. Dolayısıyla yetersiz beslenme sonucunda kronik hastalıklar ve bu hastalıkların sonucunda da ölümler ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden yaşlılık döneminde dengeli ve düzenli beslenme çok önemlidir.

Yaşlılık dönemindeki yaşlıların beslenmesi, yaşlanma sürecinde kişide meydana gelen kronik hastalıklardan, fiziksel ekonomik psikolojik durumlardan etkilenmektedir. Bu yüzden yaşlılık döneminde beslenmenin uygun bir şekilde planlanması önemlidir. Her yaşlının kendi durumuna göre tespit edilip kişilere özgü olarak bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Aynı zamanda bu dönemde yaşlıların düzenli olarak fiziksel aktivite yapması gerekir. Ayrıca zararlı olan sigara gibi maddelerinden korunma önlemleri alınmalıdır. Yaşlılarda beslenme alışkanlıklarının dengeli ve düzenli planlanması gerekir.

Yaşla birlikte en çok ortaya çıkan hastalıklar kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker ve böbrek hastalığı gibi kronik hastalıklardır. Dolayısıyla eğer bu hastalıklar varsa buna göre özel diyetler uygulanmalıdır. Sağlıklı bir yaşlanma sürecini yaşayabilmek için beslenmenin düzenli ve dengeli olması, fiziksel aktivitelerin yapılması ve zararlı alışkanlıklardan kaçınılması oldukça önemlidir.

Yaşlılıkta Alınması Gereken Besinler​

İnsanların yaşamları boyunca almaları gereken besin öğeleri şunlardır:

  • Yağlar ve vitaminler
  • Mineraller
  • Proteinler
  • Karbonhidratlar
Bu besinlerin yaşlılıkta oldukça önemi vardır. Yaşlılarda beslenme düzeninde bu besinler hücre yenilenmesine yol açmaktadır ve vücut organlarının yapı taşını oluşturan besinlerdir. Aynı zamanda insan vücudunu dış etkilere karşı korumaktadır. Bu besinler kas dokusunu güçlendirir, korur. Bunun yanı sıra, protein oldukça önemlidir. İncinme ya da kırıklarda bu besinleri aldığınız zaman daha hızlı bir iyileşme süreci sağlanmaktadır. Ayrıca, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Böylece hastalıklara karşı vücut daha dirençli hale gelir.

Yaşlılık Döneminde Protein Alımı​

Yaşlılarda beslenme için protein alımı gereklidir. Protein vücuda enerji sağlar. Yaşlılık döneminde protein ihtiyacı ne kadardır? Yaşlılık döneminde herhangi bir yaralanma, ameliyat, enfeksiyon ya da kronik bir hastalık varsa o zaman protein ihtiyacı artmaktadır. Yaşlılıkla birlikte bağışıklık sistemi fonksiyonları azaldığı için proteine daha fazla ihtiyaç duyulur. Bununla birlikte protein alımının kısıtlanmasını gerektiren bazı hastalıklar olabilir. Örneğin kronik böbrek hastalığı gibi. Bu gibi durumlarda uzman doktor alınacak protein miktarını belirler. Yaşlılık döneminde 70 gram protein yeterli olacaktır.

Yaşlılık Döneminde Karbonhidrat Alımı​

Karbonhidratların yaşlılık döneminde oldukça önemi vardır. Yaşlılarda beslenme kapsamında alınması gereken karbonhidratlar beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesi için önemlidir. Ayrıca kabızlığı önlemekte ve kalın bağırsakları çalıştırmaktadır. Vücuttaki enerji ihtiyacını karşılayan karbonhidratların alım miktarı önemlidir. Yaşlılık döneminde günlük olarak alınan enerjinin %60'ının karbonhidratlardan karşılanmasında dikkat edilmesi gerekmektedir. Yani karbonhidratların yeterli bir şekilde alınması protein de enerji kaynağı olarak kullanılacağı için önemli olmaktadır. Gereksiniminden fazla karbonhidrat alımı ise şişmanlığa yol açar. Karbonhidratların en çok bulunduğu gıdalar; kuru baklagiller, tahıllar, sebzeler meyveler olmaktadır. Bununla birlikte özellikle yaşlılık döneminde nişastalı ve şekerli besinlerin fazla tüketilmemesi gerekir. Yaşlılık döneminde özellikle tahıllara, tahıl ürünlerine ve sebze ve meyve tüketimine ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Yaşlılık Döneminde Yağ Alımı​

Vücudun ihtiyaç duyduğu yağın alım miktarı oldukça önemlidir. Yağlar, vücutta bir enerji kaynağı yaratmaktadır. Yağların içinde, A, C, K, D vitaminleri bulunmaktadır. her bir vitaminin vücuda yararı vardır. Vücuttaki bazı hormonların çalışması ve işlevlerini düzenli yerine getirmesi için gerekli miktarda yağ alınmalıdır. Yağlar bağışıklık sistemini güçlendirerek depresyondan korumaktadır. Yaşlılık dönemindeki yağ ihtiyacı ne kadardır? Yaşlının herhangi bir hastalığı yok ise günlük olarak tüketilmesi gereken yağ miktarı yaklaşık olarak 35 -40 gram arasında olmaktadır. Alınması gereken yağların yarısının zeytin yağdan diğer yarısı da bitkisel sıvı yağlardan elde edilmesi tavsiye edilmektedir.

Bununla birlikte çok fazla yağ tüketilmemelidir. Çünkü çok fazla yağ tüketimi kanser, şişmanlık, kalp damar hastalıklarına yol açmaktadır. Dengede bir yağ tüketimi elde etmek önemlidir. Bunun yanı sıra et ile hazırlanan etli yemeklere yağ ilave edilmemesi önerilmektedir. Hindi, tavuk gibi yemekler yağlı olarak tüketilmemelidir. Özellikle yaşlılarda sıkça görülen kalp-damar hastalıkları, yüksek kolesterol ve tansiyon gibi hastalıklara yakalanmamak için tereyağı, margarin ya da kuyruk yağı gibi katı yağların tüketilmemesi gerekir. Çünkü margarin yağları sağlığa zararlıdır. Yemeklerde özellikle bitkisel sıvı yağların ve zeytinyağının tüketilmesi tavsiye edilir.

Yaşlılarda beslenme alışkanlıklarına balık tüketimi eklenmelidir. Deniz ürünleri ve balıklarda bulunan omega-3 yağları yaşlılık döneminde de kalp damar sağlığı hastalıklarından yaşlıları korumaktadır. Ayrıca omega 3 yağı eklemlerdeki iltihaplanmaları engeller. Omega 3 yağı oluşan yağ birikimini önleyerek şişmanlığın önüne geçmektedir.

Yaşlılık Döneminde Vitaminler ve Mineraller

Yaşlılarda beslenme alışkanlıkları içinde mutlaka yeteri kadar vitamin ve mineral alınmalıdır. Vitaminler ve minerallerin yaşlılık döneminde birçok etkisi vardır. Yaşlılarda vitamin ve mineral alımı kasları güçlendirir, Kalp-damar hastalıklarından korur. Ayrıca şeker hastalıklarından koruyarak yüksek tansiyon gibi hastalıkları önlemektedir. Yeterli vitamin ve mineral alımı göz sağlığını ve deri sağlığını korur. Vücutta kan yapar. Bununla birlikte, Bunama, unutkanlık, depresyon gibi hastalıkları önler. Beyin fonksiyonlarını güçlendirir. Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnç oluşturur. Bu yüzden yaşlılık döneminde de vitamin ve mineral ihtiyacının karşılanması oldukça önemlidir. Yaşlılık döneminde zaten enerji azaldığı için daha fazla vitamin ve minerallere ihtiyaç artmaktadır.

Yaşlılarda Sağlıklı ve Dengeli Beslenme için Öneriler​

Yaşlılarda şeker tüketiminin azaltılması önemlidir. Rafine edilmiş tahıllar ve kuru baklagiller tercih etmelidirler. Bununla birlikte posa içeriği yüksek olan besinleri alabilirler. Suyu yeterli miktarda almak oldukça önemlidir. Susamayı beklemeden belirli aralıklarla su içilmelidir. Sıvının ve suyun yeterli şekilde alınması böbrek fonksiyonları için ve böbrek taşları için oldukça önemlidir. Kalsiyumun en iyi kaynakları çökelek, peynir ve yoğurt gibi süt ve süt ürünleri olmaktadır.

Yaşlılarda beslenme kapsamında sağlıklı ve dengeli beslenme için öneriler şunlardır:

  • Öğün sayısı artırılmalıdır
  • Besin çeşitliliği sağlanmalıdır
  • Yeterli miktarda protein, karbonhidrat tüketilmelidir
  • Doymuş yağ tüketimi azaltılmalıdır
  • Meyve ve sebze tüketimi artırılması gerekir
  • Şeker tüketimi azaltılmalı
  • Posalı gıda tüketimi artırılmalıdır
  • Yeterli miktarda sıvı gıdalar ve su tüketilmelidir.
  • Kalsiyum içeriği yüksek olan besinler tüketilmelidir
  • Alkol ve sigaradan uzak durmak gerekir
  • Sodyum tüketimi ve tuz tüketimi azaltılmalıdır
  • Vücutta bulunan kas gücü ve ideal vücut kilosunun korunmasına dikkat edilmesi gerekir.
Bununla birlikte, yaşlılık döneminde besin çeşitliliği sağlanmalıdır. Yaşlılardaki besin çeşitleri şu şekilde sınıflandırılır:

  • Et, kuru baklagiller, yumurta, yağlı tohumlar ve benzeri besinler
  • Süt ve süt ürünleri
  • Taze sebze ve meyveler
  • Pirinç, bulgur gibi tahıl grubu

Filtrele

Geri
TeknolojiTeknoloji ForumuTeknoloji Sitesi