Online zekât ve fitre vekaleti

Online zekât ve fitre vekaleti

Sual: İhlas Vakfı’nın internet sitesinde, kredi kartıyla online olarak zekât ve fitre verilebileceği bildiriliyor. Kâğıt parayla zekât verilemediğine göre, kredi kartıyla zekât verilir mi?

CEVAP
Zekât bedeli kredi kartıyla veriliyorsa da, vekâlet verilen kimse, kredi kartıyla gönderilen miktarda altını, fakir bir öğrenciye veriyor, böylece zekât veya fitre dine uygun verilmiş oluyor. www.ihlasvakfi.org.tr adresindeki Bağış bölümünden vekalet verilebilir.

Zekâtla ilgili çeşitli sual cevaplar

Zekâtla ilgili çeşitli sual cevaplar

Sual: Hayat sigortası yaptırdım. Her yıl belli miktar parayı yatırıyorum. 20 yıl sonra toplu olarak ödeme yapacaklar veya toplu ödeme istemezsem aylık olarak ödeyecekler (aylık maaş gibi). Burada biriken para toplu olarak alınınca, geçen 20 yılın zekâtı tek tek hesaplanarak mı verilecek, yoksa 20 yıl sonra ele geçen paranın o zaman ki zekâtı mı verilecek? Eşim ve çocuklar için de hayat sigortası yaptırdım. Onların durumu nasıl?

CEVAP
Sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (Seadet-i Ebediyye)

Eş ve çocuklarınızın durumu da aynı. Ancak, hanım ve çocuklar için yatırdığınız para onlarınsa yani onların parasından vermişseniz veya onlara hediye etmişseniz zekâtlarını onlar verecek, sizinse siz vereceksiniz. Sigortanın onların adına olmasının önemi yok.

Sual: Benim ihtiyacımdan fazla elbisem ve eşarbım var, fakat kendime ait başka hiçbir şeyim yok. Zekât vermem gerekir mi?
CEVAP
Bir oda dolusu elbise ve eşarbınız olsa, ticaret malı olmadığı için zekâtı olmaz. Ancak bunlar kurban nisabına dahil edilir. Yani borçlar çıktıktan sonra, elinizde 96 gram altın alacak elbise ve eşarp kalmışsa, kurban kesmeniz, fitre vermeniz vacip olur. Bunlardan üç takım elbise, üç eşarp hariçtir. Fakat elbiseler alış fiyatına göre değil, bit pazarına çıkarsanız kaç liraya alırlarsa o değerden hesap edilir. Bu bakımdan elbiseniz ne kadar çok olursa olsun nisabı bulması zordur.

Sual: Zekât verirken bunun zekât olduğunu söylemek gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez, hediyemdir dense de olur.

Sual: Zekâtım fitrelerimizle birlikte bir çeyrek altın tutuyor. Bir çeyrek altını hem zekâtım için hem de fitrelerim için verebilir miyim?
CEVAP
Evet verilir.

Sual: Param yok. Zekâtımı hesap edip taksitlerle versem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekât verirken, altınları tartmak gerekir mi?
CEVAP
Altın liraların ağırlığı belli olduğu için tartmak gerekmez, 7.2 gramdır. Bilezikleri tartmak gerekir. Ağırlıkları biliniyorsa tartmak şart değildir. Kırkta biri altın olarak verilir.

Sual: 2 kg ağırlığındaki gümüş tepsinin zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
2 kg gümüş tepsinin kırkta biri yani 50 gr gümüş, bir fakire verilir.

Sual: Verilen zekâtın, fakirin veya vekilinin eline geçmesi gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir.

Sual: Zekâtı fazla vermek iyi olur mu?
CEVAP
Elbette.

Sual: Zekât altını hediye içine koyup fakire vermek sahih mi?
CEVAP
Sahih olmaz. Ancak fakir, içinden altın çıktı ne diye sorarsa, siz de hediye derseniz mekruh olarak sahih olur.

Sual: Ev yaptırmak için kooperatife verilen para zekâta tâbi mi?
CEVAP
Para mülkünden çıktığı için zekâtı verilmez.

Sual: Zekâtta, altını düşük ayardan vermek mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekâtı verince fakir olan, yıl dolmadan zekât alabilir mi?
CEVAP
Kurban nisabına malik olmadığı gün, zekât alabilir.

Sual: Bana zekât olarak verilen kağıt para ile altın alsam zekât sahih olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Pahalı dergilerim hurda oldu. Zekâtta da hurda mı sayılır?
CEVAP
Evet.

Sual: Zenginmişim bilmiyordum. Bana zekât verdiler. Ne yapayım?
CEVAP
Bir fakire vermek lazımdır.

Sual: Fakir, verdiğim zekâtı bana hediye etti. O miktar kağıt parayı fakirlere vermezsem günah mıdır?
CEVAP
Tenzihen mekruh olur.

Sual: Fakire zekât olarak verdiğim altını, ucuz satın almam caiz mi?
CEVAP
Mekruhtur.

Sual: Yatırım için, değer kazanınca satarım diye düşünerek alınan ev, arsa veya araba nisaba katılır mı?
CEVAP
Hayır. Ticaret malı değildir.

Sual: 200 gram altını, 150 gr mehir borcu olan, zekât verir mi?
CEVAP
Hayır vermez.

Sual: Zekât borcunu ödemek için ödünç almak gerekir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Eldeki para, nisaptan aşağı düşünce, zekât almak caiz olur mu?
CEVAP
Kurban nisabına malik ise zekât alamaz.

Sual: Dükkanları, daireleri olan, zekât nisabına malik değilse, zekât alır mı?
CEVAP
Alamaz.

Sual: Fakire zekât olarak bir altın verip (Bunun beş gramını al, kalanı benimdir) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: 672 gramdan ağır olan gümüş tepsinin zekâtı verilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Nisabı bulacak kadar taksitli borçları olanın, üç ayda bir emekli maaşını alınca, eline nisabı bulacak kadar maaş para geçse, zengin sayılır mı?
CEVAP
Hayır. Hiç borcu olmasa da, elindeki parayı bekletmeden harcayıp nisabdan düşerse, nisab tarihini belirleme bakımından zengin sayılmaz. Bunun gibi, devir iskata oturan fakir de, eline nisabdan fazla altın geçse de, başkasına verdiği için, nisab tarihi bakımından zengin olmuş sayılmaz.

Sual: Nisaba malik olunca yarısını harcadım. O gün zengin miyim?
CEVAP
Hayır.

Sual: Zengin çocuk, büluğdan önceki yılların zekâtını verir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Taksim edilmemiş malın zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Hemen veya ileride verilir.

Sual: Altınlar tartılmadan tahmin edilerek zekâtı verilebilir mi?
CEVAP
Zekât sayılmadan tartılmadan verilmez. Ancak yaklaşık olarak bilinebilir. Mesela 3 bileziği vardır, alırken gramı belli idi, diyelim ki on gram civarında idi. Küpesi şu kadar kolyesi şu kadar diye hesap edilir. Birazcık da fazla hesap edilmesi iyi olur. Diyelim hepsi 97 gram tuttu siz 100 gram üzerinden zekât verebilirsiniz. 12 ayardan üstünü altındır aşağısı altın değildir. Zekât için altınların gramı önemlidir ayarı önemli olmaz.

Sual: Altının zekâtı, ayarı dikkate almadan, hepsi birden tartılıp kırkta birinin zekâtı verilir dediniz. Halbuki 10 kilo 14 ayar altın, 6 kilo 24 ayar altın bile etmez. Bu nasıl oluyor?
CEVAP
Dinimiz, % 50 nin üstünde altın karışımı olan madeni, altın olarak bildirmiştir. Ayar farkı gözetmeden hepsi toplanır. Kırkta biri zekât olarak verilir. En yüksek ayardan vermek daha sevaptır. Fakat her ayar altını, ayrı ayrı toplayıp her ayarın kırkta birini vermek de caizdir.

Sual: Nisap miktarını hesaplamak için elimizdeki döviz cinsinden paraları TL ye çevirirken alış ve satış fiyatlarından hangisini esas alacağız. Aynı şekilde 96 gr altının kaç TL ettiğini hesaplarken alış mı satış mı değerini esas alacağız?
CEVAP
Kuyumcunun satış fiyatı esas alınır. Elimizdeki doları satarken de dövizci kaça alıyorsa o fiyattan.

Sual: 10 sene önce zekât borcu bulunan bir kimsenin zekât borcunu nasıl ödemesi gerekir? O zaman elinde bulunan para miktarını biliyorsa, o zamanki altın kuruna göre mi hareket etmeli?
CEVAP
10 yıl önceki para ile ne kadar altın alınabiliyorsa, o altın esas alınır.

Sual: Evi olan bir kimse, ikinci bir ev yaptırıyor olsa, bu eve harcadığını ve bu ev için borçlandığını zekât hesabına nasıl dahil eder?
CEVAP
Evi olup olmamasının önemi yoktur. Ev için harcananlar, harcanmış sayılır, borçlanınca, borçlar mevcut paradan düşülür. Geriye kalanın zekâtı verilir. Taksitler ne kadar uzun vadeli olursa olsun, alacaklardan ve mevcut paradan çıkarılır. Kalanın zekâtı verilir.

Sual: Bankada nisap miktarının üstünde para var, yıllardır duruyor. Annem, siz okuyorsunuz, sizlere zekât gerekmez diyor. Doğru mu, yoksa zekât vermem lazım mı?
CEVAP
Para ne için saklanırsa saklansın zekâta tâbidir. Zekâtı fakirse ağabeyinize verebilirsiniz. Ana babaya verilmez. Amcaya dayıya halaya teyzeye vermek daha iyi olur. Zekât vermemek büyük günahtır.

Sual: Üç evle iki arabası olduğu halde hiç parası olmayan kimsenin zekât vermesi gerekir mi?
CEVAP
Ev ve araba çok olsa da zekâtı olmaz. Arabalar ticarette kullanılsa da, evler kirada olsa da zekâtları verilmez. Sene sonunda elinde paraları kalırsa, o paranın zekâtı verilir.

Sual: Çok evi olup da kira geliri olan zekâtını nasıl hesaplar?
CEVAP
Oradan aldıkları ve başka yerden gelenler, maaş vesaire hepsi toplanır, nisabı bulursa, bulduğu zaman zengin sayılır. Bir yıl sonra zekât vermesi farz olur.

Sual: Zekât ve fitre aynı kişiye verilebilir mi? Zekât, birkaç kişiye bölünerek verilebilir mi?
CEVAP
İkisine de evet.

Sual: Gümüş tepsi zekât nisabına girer mi?
CEVAP
Bütün altın ve gümüş eşyalar nisaba girer.

Sual: Nisap miktarına sahip akıl baliğ olmayan çocuk zekât verir mi?
CEVAP
Baliğ olmadıkça zekât vermez.

Sual: Bir kimsenin 20 yıldan beri 100 gr altını olsa, zekât vermesi gerektiğini yeni öğrense, ne kadar zekât vermesi gerekir?
CEVAP
Öyle ise, 20 sene önceki 100 gramın % 2.5 ini verir, ikinci sene (19 sene önceki) için kalanın % 2.5 ini verir. İki sene sonra bu 96 gramdan aşağı düşeceği için artık zekâtı verilmez.

Sual: Zekât ve uşru dini kitap olarak verebilir miyiz?
CEVAP
Zekât ya ticareti yapılan maldan verilir veya altın olarak verilir. Uşur da öyle, kaldırılan mahsulden verilir veya altın olarak verilir. Dini kitap ticareti yapan zekâtını kitap olarak verebilir.

Sual: Hastaya veya şuraya buraya yardım için verdiğimiz paralar zekât yerine geçer mi?
CEVAP
Geçmez. Zekât vermenin usulü vardır. Ona göre vermelidir!

Sual: Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir müslümanın da zekât vermesi lazım mıdır?
CEVAP
Elbette vermesi lazım. Nasıl olsa, oruç tutmuyorum, zekâtımı da vermeyeyim dememelidir! Hiç değilse, borcun birinden kurtulmalıdır!

Sual: Bir arkadaşa şu altınları falanca fakire ver dedim. O da, benim altınlarımı değil de kendi altınlarını vermiş. Bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Vekil, zenginden aldığı altın yerine, kendi altınını fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz.

Salebe’nin zekâtı
Sual:
Şevahid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
(Allahü teâlâ Salebe hakkında, (Onlardan kimi de, “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten salihlerden olacağız” diyerek Allah’a kesin söz vermişti. Ne zaman ki Allah, kereminden isteklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı) buyurdu. Salebe’nin kabilesi bunu işitince Salebe’ye, (Helak oldun. Allahü teâlâ senin hakkında âyet gönderdi) dediler. Salebe, Resulullaha gelip, (İşte malımın zekâtı, kabul eyle) dedi. Resulullah, (Allahü teâlâ senin zekâtını kabul etmekten beni men etti) ve (Sen kendi kendine ettin! Sana söyledim, sözümü dinlemedin) buyurdu ve onun zekâtını almadı. Resulullah vefat ettikten sonra Salebe zekâtını Hazret-i Ebu Bekir’e getirdi. Hazret-i Ebu Bekir de, (Resulullahın kabul etmediğini ben nasıl kabul edebilirim) buyurdu. Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında zekâtını ona da getirdi. O da kabul etmedi; fakat Hazret-i Osman halifeliği sırasında kabul etti.)
Burada iki sualim var: 1- Salebe sahabeden değil miydi? Normal bir Müslüman bile zekât verdiği halde, bir sahabi nasıl zekât vermez? Tevbe ettiği halde, zekâtı niye kabul edilmiyor? 2- Hazret-i Osman niye kabul etti?
CEVAP
1-
Salebe münafıktı. Allahü teâlâ onun münafık olduğunu, tevbe de etmeyeceğini bildiği için zekâtını kabul etmedi. Halk arasında ayıplanmamak için, münafıklığı meydana çıkmaması için zekât vermek istedi. Allahü teâlâ da, Müslümanların bu oyuna gelmemesi için zekâtını kabul etmedi. Tevbe suresinin 76. âyetinin sonunda, (hüm mu’ridun) buyuruluyor. Tefsirlerde, (Onlar yan çizenlerdendi, sağa sola yalpalayanlardandı, döneklerdendi, sözünde durmayanlardandı, itiraz edenlerdendi) gibi manalar verilmiştir. Bundan sonraki iki âyetin meali:
(Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamete kadar kalblerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.) [Tevbe 77]

(O münafıklar bilmez mi ki, Allah, onların gizlediklerini de bilir, fısıltılarını da.) [Tevbe 78]

2- Resulullahın kabul etmediğini hazret-i Ebu Bekir de, bir örnek olsun diye kabul etmedi. Hazret-i Ömer ise, her bakımdan hazret-i Ebu Bekir’e tâbi olduğu için o da, kabul etmedi. Böylece münafıkların zekâtlarının kabul edilmeyeceği kesinleşti. Hazret-i Osman’ın zekâtı alıp almaması, artık fark etmiyordu. Kâfirin verdiği şeyi almanın bir mahzuru olmadığı için, zekât olarak değil, bir bağış olarak kabul etti. Bu da kâfirlerin hediyelerini kabul etmenin caiz olduğunu göstermektedir.

Sual: Bu sene hacca gidecek zengin bir kimse, hac için ayırdığı paranın da zekâtını verecek midir?
CEVAP
Herkesin zekât zamanı aynı değildir. Zekât zamanı, hac zamanından önce olan, mesela Ramazanda olan kimse, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı, Hac zamanından sonra olan, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir.

Fakire çok zekât vermek
Sual:
Fakire nisap miktarını tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Yarım kilo altın borcu olan fakire, yarım kilo altın zekât vermek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur. Borcu olduğu için, fakir nisaba ulaşmaz.

Verdiği altınları zekâta saymak
Sual:
Bir kimse, dinen fakir olana taktığı altınları, daha sonra, vereceği zekâta sayabilir mi?
CEVAP
Altın fakirde bulunduğu sürece, sayabilir. Fakir harcamışsa zekâta sayılamaz. (Seadet-i Ebediyye)

Zekât borcu için
Sual
Zekât borcunu ödemek için, ödünç para almak gerekir mi?
CEVAP
Hayır, gerekmez.

Verilmeyen zekât
Sual:
Dört yıldır zekâtı verilmeyen 100 gram altının, her yıl kırkta birini yani 2,5 gramını vermek gerektiğine göre, 10 gram zekât verilse, zekât borcu ödenmiş olur mu?
CEVAP
Zekât borcu ödenmiş olur, ama fazla zekât verilmiş olur. Birinci yıl 2,5 gram verince, geriye 97,5 gram altın kalmış oluyor. İkinci yıl 97,5 gramın zekâtını vermek gerekir. Yaklaşık 2,5 gram da onun zekâtı olsun, hepsi 5 gram eder. 100 gramdan 5 gram çıkınca geriye 95 gram altını kalır. 95 gram olan altının zekâtını da vermek gerekmez. Dört değil, on yıldır zekât verilmemiş olsa bile, yine 5 gram zekât vermek gerekir. Fazla verilirse fazlası nafile, yani sadaka olur.

Kaybolan altın bulunsa
Sual:
Nisabın üzerinde kaybolan altın, 7 yıl sonra bulunsa, geçmiş yılların zekâtını vermek gerekir mi?
CEVAP
Kaybolmuş bir mal bulunursa, önceki yılların zekâtları verilmez. (Seadet-i Ebediyye)

Düğünde verilen altın
Sual:
İki çocuklu bir beyle evlenen ablam, bu üvey çocuklara sünnet düğününde takacağı altınları, zekâtına sayabilir mi?
CEVAP
Babaları zengin değilse sayabilir. Çünkü üvey evlada zekât verilir.

Zekât verirken
Sual:
Bir kimse, zekâtın fakirin hakkı olduğunu düşünerek, o üzülmesin diye, (Sana olan borcumdu) diyerek zekât verse, caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. (Hediyem) denirse caiz olur.

Alzheimer hastası
Sual:
Zengin dedem, Alzheimer hastası oldu. Onun malından zekât vermek gerekir mi?
CEVAP
Diğer üç mezhepte verilirse de, Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez.

Alzheimer hastasının şuuru yerinde olmadığı zaman deli hükmünde olur. Zekât, namaz ve oruç gibi ibadetlerle mükellef değildir. Velisi onun malından zekât vermez. Şuuru yerinde iken namazını kılar, orucunu da tutar. Şuuru giderse orucunu bozması, namaz kılmaması günah olmaz. Zekâtını verecek kadar şuur sahibi ise, zekâtını da verir. Kurban Bayramı'nda şuuru yerinde olup da, (Kurbanımı kesin!) derse, kurbanı da kesilir.

Mehir borcu ve zekât
Sual:
Tam İlmihal’de, (Mehir alacakları nisap hesabına katılır. Nisap miktarı teslim aldıktan bir yıl sonra yalnız o yılın zekâtı verilir) denirken, İslam Ahlakı’nda, (Zevc, mehir borcunu zekât nisabına katmaz. Zevce ise katar. Fakat nisap miktarı teslim aldıktan bir sene sonra elinde kalırsa, yalnız o senenin zekâtını verir) deniyor. İkisi aynı mı yoksa farklı mı?
CEVAP
İkisi farklı değildir. Nisab hesabına katılır ve nisaba katılmaz ifadeleri açıklanırsa ikisinin aynı olduğu görülür.

Alacaklar için (Nisab hesabına katılır) demek, (Alacaklar da dâhil edilince, yani mevcut paraya ilave edilince, tamamı nisabı bulursa, onun da zekâtı verilir) demektir. Nisaba ulaşmazsa zekâtı verilmez.

(Erkek mehir borcunu, nisab hesabına katmaz) demek, (Borcu mevcut malından düşer. Kalanın zekâtını verir) demektir. Mesela bir erkeğin 180 gram altını olsa, 80 gram da mehir borcu olsa, borcunu bu hesaba katar, mehir borcu olan 80 gram altını çıkarır geriye kalan 100 gram altının zekâtını verir. Demek ki, (Nisaba katmaz) demek, borcu olan 80 gram altının zekâtını vermez demektir. Çünkü borçlar nisaba katılmaz. Yani nisaptan düşülür, eldeki paradan çıkarılır.

Kadın, mehir alacağını nisap hesabına katar. Mesela bir kadının 20 gram altını olsa, 80 gram da mehir alacağı var. Bununla 100 gram eder. Nisabı bulduğu için, sadece 20 gram altının zekâtını verir. Alacağı olan 80 gramın zekâtını vermez. Nisaba katar demek onu alacak olarak kabul eder demektir.

Zekât, hicretten sonra farz oldu
Sual: Zekât ne zaman farz oldu ve zekât verilecek malın, paranın mutlak helal yoldan mı elde edilmesi gerekir?
Cevap:
Zekât vermek, hicretin ikinci senesinde Ramazan ayında farz oldu. Her Müslümanın tam mülkü olan nisap miktarındaki zekât malının, belli zamanda, belli miktarını, zekât niyeti ile ayırıp, emredilen Müslümanlara vermektir. Tam mülk, helal yoldan gelip, kullanması mümkün helal malı demektir. Gasp, hırsızlık, rüşvet, kumar ve fasit olarak satın aldığı mal gibi, haram malı kendi helal malı ile veya çeşitli kimselerden aldığı haram malları birbirleri ile karıştırmamış ise, bu haram mallar, mülkü olmaz. Kullanması, nafaka yapması helal olmaz. Bunlarla cami ve başka hayırlar yapamaz. Bunların zekâtını vermesi farz olmaz, zekât nisabının hesabına katılmazlar. Sahipleri veya vârisleri belli ise, kendilerine geri vermesi farzdır. Belli değilse, hepsini sadaka olarak fakirlere dağıtırsa da, sonra sahibi çıkıp, ödemesini, tazminini isterse, öder. Sahiplerini buluncaya kadar dayanamayıp bozulacak malı, kendi kullanıp, sonra tazmin etmesi, yani benzerini, benzeri yoksa kıymetini ödemesi caiz olur.

Sual: Bir şirkete ortak olan, sadece kendi hissesine düşenin mi zekâtını verir?
Cevap:
Bir ticaret şirketine ortak olanın, hissesi nisab miktarı ise, kendi hissesinin zekâtını hesap ederek vermesi lazımdır.

Zekâtı verilmeyen mallar
Sual: Bazı kimseler, dünyada zekâtı verilmeyen malların, ahirette azap aleti olarak, insana geri çevrileceğini söylüyorlar. Gerçekten böyle midir, böyle bir şey var mıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Riyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:
“Hazret-i Ali naklediyor: Resûlullah efendimiz Veda Haccında buyurdu ki: (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imânı yoktur.) Yani, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerle zekât vermeyenlerin zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Malı kendinin sanıp, Müslümanların hakkını hatırına bile getirmezler. Böyle kimseler, Müslüman olarak tanınır. Fakat bunlardan, imanını kurtaran pek nadir olur. Zekât vermek, Kur’ân-ı kerimin otuziki yerinde, namazla birlikte emredilmektedir. Tevbe sûresi, 34. âyet-i kerimesi, böyle kimseler için olup, burada mealen; (Malı, parayı biriktirip zekâtını, Müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azabı müjdele!) buyurulmaktadır. Bu azabı, bundan sonraki âyet-i kerime bildirmekte olup, mealen; (Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmuştur.” İmâm-ı Gazâlî hazretleri de buyuruyor ki:
“İnsanlardan her biri, dünyada sımsıkı sakladıkları malı boyunlarına geçirmişlerdir. Deve zekâtını vermeyenlerin, boynuna deve yüklenir. Sığır, koyun zekâtı vermeyenler de, böyle olur. Bunların feryatları âdeta gök gürlemesi gibidir. Ekin zekâtını, yani uşrunu vermeyenlerin boynuna ekin denkleri yüklenir. Eğer buğday ise, buğday, arpa ise arpa yani hangi cinsten ise o dolmuştur ki, ağırlığından altında, vâveylâ, vâseburâ diye bağırırlar. Altın, gümüş ve kâğıt para ve sair ticaret malı zekâtından vermeyenler de, dehşetli bir yılanı yüklenirler ki, değirmen taşlarını yüklenmiş kadar ağırlığı vardır. Feryat edip bağırırlar, bu nedir, derler. Melekler onlara; (Bunlar, dünyada zekâtını vermediğiniz mallarınızdır) derler. İşte bu hal, Âl-i îmrân sûresinin mealen; (Dünyada esirgedikleri, kıyamet günü boyunlarına takılır) olan, 180. âyet-i kerimesi ile bildirilmiştir.”

Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden para, mal dağıtsa, bu verdiği para ve mallar zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Her ibadete mahsus olan farzların yerine getirilmesi şarttır. Zekâtın da farzı yerine getirilmezse, zekât verilmiş olmaz. Zekâtın farzı birdir, bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken; “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken hediye veriyorum dese, caiz olur, söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikte niyet ederse, İmâm-ı Ebû Yûsüf'e göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammed'e göre, sadaka olur, zekâtını vermemiş olur.

Sual: Zekâtını vermeden ölen kimsenin zekât borçlarını, mirasçıları ödeyecek midir?
Cevap:
Vasiyet etmemiş meyyitin, bıraktığı maldan zekât borcu verilmez. Çünkü niyet etmesi lazım idi. Vârisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. Bu takdirde, zekâtın iskatı yapılmış olur.

Sual: Zekât parası ile ölen birisi için kefen alıp, zekâta sayılabilir mi, zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Zekât parası ile meyyite kefen alınmaz, meyyitin borcu ödenmez ve cami de yapılmaz.

Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden, fakirlere çokça mal, para verse, dağıtsa, bunlar zekât yerine geçer mi?
Cevap:
Bir kimse, zekât niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakirlere milyonlarla lira dağıtsa, zekât vermiş olmaz. Çünkü zekâtı ayırırken veya kendi vekiline yahut fakire, fakirin vekiline verirken niyet etmesi farzdır.

Sual: Bir fakire, onu dinen zengin edecek miktarda zekât vermek uygun olur mu?
Cevap:
Fakirin, hiç olmazsa, bir günlük ihtiyacını karşılayacak kadar vermek müstehabdır. Borcu olmayan ve çoluk çocuğu bulunmayan fakire, nisap miktarı veya malını nisap miktarına tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Çoluk çocuğu olan fakire, bunların her birine bölünce, nisap miktarı düşmeyecek kadar, çok zekât vermek caizdir. Zekâtı, fakir olan kardeşe ve hala, amca, dayı ve teyze gibi yakın akrabaya vermek daha sevaptır. Yakınları muhtaç iken, başkalarına verirse, sevabı olmaz.

Sual: Bir kimsenin, zekâtını, bulunduğu yerdeki fakirlere vermeyip de, başka şehir veya yerdeki fakirlere göndermesinin, vermesinin dinen mahzuru olur mu?
Cevap:
Zekâtı başka şehre göndermek mekruh ise de, akrabaya vermek için veya kendi şehrinde fakir Müslüman bulamazsa, başka şehre göndermek caizdir. Zekâtı, borcu olana vermek, fakire vermekten daha iyi olduğu Bezzâziyye fetvasında yazılıdır. Malını israf edene, haramda kullanana zekât vermenin layık olmadığı Dürr-i Yektâda yazılıdır.

Sual: Zengin olan bir kimse, zekâtını verdikten sonra elindeki malı istediği gibi harcayabilir mi veya nasıl, nerelerde kullanmalıdır?
Cevap:
Bu konuda, Süleyman bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, sana fazla mal verirse bahil yani cimri olma! Din uğruna sarf et! Halis Müslümanların yazdığı doğru ilmihal kitaplarını al, dağıt, cihat sevabına kavuşursun. Peygamber efendimiz bir gün, (Yâ Ebâ Hüreyre! Müminlerin büyüğü, benden sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve aşikâre, açıktan Hak yoluna harcar ve yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmaz) buyurdu.”

Zekâtı verilen mal, temizlenmiştir
Sual: Din adamı geçinen bazı kimseler, “zekâtı verilen malı, parayı elinde tutmak, saklamak da çok büyük günahtır” diyorlar. Bunların bu sözlerinin aslı var mıdır?
Cevap:
Zekâtı verilmiş olan mal, ne kadar zaman saklanırsa saklansın, sahibine zarar vermez. Zekâtı verilmiş olan malı tedavülden çekmek suç olmaz. Suç olmaz demek, ahirette bunun için, suale çekilmez ve azap olunmaz demektir. Fakat, bu mal ile hayırlı işler yapmanın, ticarette ve sanatta kullanmanın, İslâmiyete ve Müslümanlara yardım etmenin sevaplarına kavuşulamaz. Hadîka kitabında diyor ki:
“Zekât, malı zarardan korur. Resulullah efendimiz; (Zekâtını vermekle mallarınızı zarardan koruyunuz) buyurdu. Bu hadis-i şerif, Münâvîde de senedi ile yazılıdır. (Altınlarını, gümüşlerini saklayıp Allah yolunda dağıtmayanlara çok acı azap vardır) mealindeki âyet gelince, Resulullah efendimiz; (Zekât Müslümanların mallarını temizlemek için emrolundu. Zekâtı verilen mal kenz olmaz, yani saklanan mal sayılmaz) buyurdu. Bir hadis-i şerifte; (Zekâtı verilmeyen mal için kıyamette çok acı azap vardır) buyuruldu. Resulullah efendimiz, zekâtı verilen mal biriktirilmiş mal sayılmaz buyuruyor, bazı mezhepsizler ise, ‘bu söz doğru değildir’ diyor. Böylelerinin nasıl bir kimse oldukları, bu sözünden de anlaşılmaktadır.”

Sual: Zengin olan bir Müslüman, zekâtını bizzat kendisi, dilediği gibi, dilediği kimseye veremez mi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Dürri yektâ kitabında deniyor ki:
“Dört çeşit zekât mallarından ikisine, yani altın ile gümüşe ve ticaret eşyasına, Emvâl-i bâtına (gizli mallar) denir. Bir kimsenin gizli mallarını araştırmak ve zekâtlarını istemek caiz değildir. Böyle malların miktarını hesap etmek ve zekâtını vermek işi, bunların sahiplerine bırakılmıştır. Sahibi, zekâtını dilediği fakire vermekte serbesttir. Zekât hayvanlarına ve topraktan yetişen maddelere Emvâl-i zâhire denir. Emvâl-i zâhirenin miktarını anlamak ve fakirlere dağıtmak, bunların sahiplerine bırakılmamıştır. Bu işleri, o zamanki devlet yetkilisi tarafından gönderilen, vazife verilen memur yapardı. Bu memurlara Âmil denirdi.” Zamanımızda böyle vazifeli memurlar olmadığı için, zengin olan kişiler, bu malların zekâtını da, bizzat kendileri verir.

Sual: Zekâtı verirken, fakire hediye diye verilse, yine zekât verilmiş olur mu?
Cevap:
Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken borç veya hediye veriyorum dese de, caiz olur, söze bakılmaz.

Sual: İhtiyaç eşyası, zekât ve kurban hesabına katılmaz deniyor. İhtiyaç eşyası ne demektir ve neler ihtiyaç eşyasına girmektedir?
Cevap:
İnsanı ölümden koruyan şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunların birincisi nafakadır. Nafaka da üçtür. Bunlar da, yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyası da anlaşılır. Ev demek, ev eşyası da demektir. Binek hayvanı veya arabası, silahları, hizmetçisi ve sanat aletleri ve lüzumlu kitapları da ihtiyaç eşyası sayılır.

Sual: Zengin bir kimse, zekât malını veya parasını hesaplayıp ayırsa, bu kimse zekât malını ayırmakla zekâtını vermiş olur mu?
Cevap:
Zekât ayrılmakla verilmiş olmaz. Ayrılan zekât, kendinde veya vekilinde iken kaybolursa, tekrar ayırıp vermesi lazımdır. Vekili kaybedince, öder.

Sual: Ergenlik çağına girmiş olan kız ve erkek çocukların, eğer malları varsa zekât vermeleri gerekir mi?
Cevap:
Hanefi mezhebinin âlimleri; “Mükellef, yani akıl, baliğ ve hür olan Müslüman erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır” dediler.

Sual: Zekât malı mutlaka fakire teslim edilmeli midir?
Cevap:
Zekât vermek, malı Müslüman fakire temlik etmekle olur. Yani, malı fakirin eline vermek lazımdır. Îzâh kitabında; “Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir” denmektedir.

Sual: Evin ihtiyaçları için ayrılıp biriktirilen paranın da zekâtı verilir mi?

Cevap:
İhtiyaç eşyasını almak için ve cenaze masrafının yapılması için ayırılan para nisap hesabına katılır. Yalnız bu parası bulunan kimse, nisap miktarı olduğu günden bir sene sonra, yine nisap miktarından az olmazsa, elinde kalan bu paranın zekâtını verir. Çünkü, zekât, fıtra ve kurban için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşyadan elde bulunanı nisaba katılmaz.

Sual: Kaybolmuş, yeri unutulmuş olan paraların, malların zekâtı verilir mi?

Cevap:
Kaybolmuş, denize düşmüş, gasbolunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, tam mülk olmadıkları için, zekâtta nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.

Sadaka vermenin önemi

Sadaka vermenin önemi

Sual: Sadakanın önemi nedir?

CEVAP
Allah rızası için yapılan, maddi ve manevi her iyiliğe, sadaka denir. Şeytan verdirmek istemese de sadaka vermelidir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.) [Bekara 268]

Sadakanın faydaları hakkında, hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hastalarınızı sadakayla tedavi edin. Sadaka, her hastalığı ve belayı defeder.) [Beyheki]

(İlmi olan ilminden, malı olan malından sadaka versin.) [İbni Sünni]

(İyilik ömrü artırır, sadaka günahları giderir ve kötü ölümden korur.) [Taberani]

(Sadaka kibri yok eder.) [Tirmizi]

(Sadaka verenin rızkı artar ve duası kabul olur!) [İbni Mace]

(Sadaka vermeye engel olana, lanet olsun.) [Isfahanı]

(Sadaka, kabir azabından korur. Kıyamette de himaye altına alır.) [Beyheki]

(Sıkıntılarınızı sadakayla önleyin.) [Deylemi]

(Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları yok eder.) [Tirmizi]

(Vallahi, sadaka vermekle mal eksilmez. O halde sadaka verin!) [İ. Ahmed]

(Sadaka malı artırır. Öyleyse sadaka verin.) [İbni Ebiddünya]

(Sadaka 70 çeşit belayı önler. Bunların en hafifi cüzzam ve barastır.) [Hatib]

(Sadaka şeytanın belini kırar.) [Deylemi]

(Gizli verilen sadaka, Allah'ın gazabını söndürür.) [Beyheki]

(Sırf Allah rızası için sadaka verene, kıyamette Allahü teâlâ, "Ey kulum, sen benim rızamı gözettin, ben de seni hakir etmem ve vücudunu Cehenneme haram kılarım. Haydi, Cennete istediğin kapıdan gir" buyurur.) [Deylemi]

(Az da olsa sadaka verin. Parayı saklayıp vermeyene, Allah da ihsanını keser.) [Müslim]

(Rızkının bol olmasını isteyen sadaka versin.) [Deylemi]

(Sadaka vererek rızkınızı bollaştırın.) [Beyheki]

(Sadaka malı çoğaltır.) [İbni Adiy]

(Sadaka vermede acele edin; çünkü bela, sadakayı geçemez.) [Taberani, Beyheki]

(Sadaka verin. Çünkü sadaka Cehennemden kurtuluşunuza sebep olur.) [Taberani]

(Bir hurma tanesi de olsa, sadaka olarak verin; çünkü o, az da olsa açlığı dindirir ve suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları yok eder.) [İbni Mübarek]

(Güne başlarken sadaka vermek, felaketleri önler.) [Deylemi]

(Sadaka, nafile oruç tutmaktan daha faziletlidir.) [Beyheki]

(Sevabı Müslüman ana babasına niyet edilerek verilen sadakanın sevabı, onlara da gider, kendi sevabından da bir şey eksilmez.) [Taberani]

(Sadaka olarak verilen bir parça ekmek, Allah katında Uhud dağı kadar büyür.) [Taberani]

Sadaka vermek
Sual:
Her gün sadaka vermek gerekiyormuş. Bulamayan ne yapar?
CEVAP
Resulullah efendimizle Eshab-ı kiram arasında şöyle bir konuşma geçer. Peygamber efendimiz buyurur ki:
- Her müslümanın sadaka vermesi lazımdır.
- Ya Resulallah, bulamayan kimse ne yapar?
- Çalışır, kazanır ve sadaka verir.
- Çalışacak bir iş bulamazsa ne olur?
- İhtiyacı olan kimseye herhangi bir şekilde yardım eder.
- Yardım edilecek bir kimse de bulamazsa?
- Herhangi iyi bir iş yapması [malım olsaydı ben de verirdim demesi, birine yol göstermesi, yoldaki sıkıntı veren bir şeyi kaldırması, ölümü hatırlaması, zararı dokunmaktan sakınması, ilim öğrenmesi ve öğretmesi gibi hususlar] da onun için bir sadakadır. (Buhari, Müslim, Nesai)

Kime vermeli
İlim tahsili yapılan yerlere, gerek zekât, fıtra, adak ve akika, gerekse sadaka şeklinde yapılan yardım, insanı kazalardan belalardan korur. Dünyada, sıhhat ve afiyet içinde bir ömür sürmeye sebep olur. Ayrıca farz olan cihad ve ilim yayma sevabına kavuşulur. Böylece yardım yapan kişi, hem dünyada hem de ahirette çok büyük nimetlere kavuşmuş olur. İlim yaymanın sevabını Peygamber efendimiz şöyle ifade buyuruyor:
(Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı [dinin emir ve yasaklarını öğretme] yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Deylemi]

İhlas Vakfı, öğrenci yurtlarında binlerce üniversiteli fakir öğrenciyi ve bilhassa Türk dünyasından gelen muhtaç öğrencileri barındırmaktadır. Onların birçok ihtiyacı, hayırseverlerin yardımları ile sağlanmaktadır. İhlas Vakfı senelerdir, hayırsever vatandaşlarımızın yaptıkları yardımları, en iyi şekilde değerlendirmektedir. İhlas Vakfı, Türk Dünyası’ndan gelen fakir öğrencilere her türlü yardımı yapmaktadır. Azerbaycan, Türkmenistan, Çeçenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım, Doğu Türkistan ve diğer Türk topluluklarından gelen öğrencilere Türkiye’nin büyük şehirlerinde açtığı öğrenci yurtlarında her türlü maddi ve manevi yardımı yapmaktadır.

Yurtlarda üç öğün yemek çıkmakta, İhlas Vakfı, öğrencilere sevgi ve şefkat kucağını açmaktadır. İhlas Vakfı öğrenci yurtlarının bir yıllık et ihtiyacı hayırseverlerin verdikleri kurban vekaletleri ile karşılanmaktadır. Vakfa verilen kurban vekaletleri ile hayırseverler adına, kurbanlıklar satın alınmakta ve dinimize uygun olarak kesilen kurbanlar, soğuk hava depolarında muhafaza edilmektedir. Bir yıl boyunca da, bu etler yurtların yemek ve et ihtiyacında kullanılmaktadır.

Yıllardır ülkemizin ve Türk dünyasının binlerce gencine, öğrenci yurtlarında bir aile ortamı sıcaklığında sevgi ve şefkatle muamele eden İhlas Vakfı’na kurban vekaleti vererek yardım etmek, destek vermek gerekir. Çünkü hadis-i şerifte, (Hayra vesile olan hayır yapan gibidir) buyuruluyor.

70 yıllık komünizm zulmünden kurtularak ülkemize gelen misafir öğrencilere en iyi ev sahipliği yapan İhlas Vakfı, ülkemizin yüz akıdır. Eğitime ve devletimize verdiği hizmet ve destek ile en iyi şekilde kamu hizmeti yapmaktadır. Dünya tarihinde vakıf medeniyetini kuran dedelerimizin torunu olarak vakıfları, hayır kurumlarını ve ilim yuvalarını kurban vekaleti vererek veya başka şekilde desteklemek, bilgili, kültürlü öğrencilerin yetişmesine katkıda bulunmak milli ve dini bir vazifedir.

Arzu edenlerin zekât ve sadaka-i fıtraları da, fakir öğrencilere verilmek üzere vekaleten kabul edilmektedir. Bu hayırlı hizmete değerli okuyucularımızın da katkıda bulunmasını önemle tavsiye ediyoruz.

İhlas Vakfı'na kurban vekaleti veren, bu vakfın hizmetlerine iştirak etmiş olur. Kurban vekaleti vermek isteyenler, herhangi bir İhlas Vakfı öğrenci yurduna veya Türkiye Gazetesi bürosuna giderek veya telefon ederek, kurban vekaleti verebilirler. www.ihlasvakfi.org.tr internet sitesinden de vekalet verilebilir. Mail, telefon ve faks bilgileri ile gerekli hesap numaraları, kurban bedelleri hakkında bilgi, bu sitede mevcuttur.

Neler sadakadır?
Sual:
Neleri yapmak, sadaka olur?
CEVAP
Allah rızası için yapılan her iyilik, sadakadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kendine ve çoluk çocuğuna harcadıkların birer sadakadır.) [Beyheki]

(Her iyilik, sadakadır.) [Tirmizi]

(Güzel söz, sadakadır.) [İ. Ahmed]

(Güler yüzle selam vermek, sadakadır.) [Beyheki]

(Din kardeşine güler yüz göstermek, sadakadır.) [Tirmizi]

(Bir ağaçtan yenilen veya çalınan şeyler, o ağacı diken için sadaka olur.) [Müslim]

(Birine iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır.) [Tirmizi]

(Herkesin eklem yeri kadar sadaka vermesi gerekir. Sübhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah veya Allahü ekber demek, birer sadakadır. İyiliği tavsiye etmek, kötülüğe önlemeye çalışmak, birer sadakadır. İki rekât kuşluk namazı kılmaksa, bütün bunları karşılar.) [Müslim]

(Emr-i maruf, nehy-i münker yapmak sadakadır.) [Müslim]

(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]

(Hastanın nefes alıp vermesi sadakadır.) [Hatib]

(Camiye giderken atılan her adım da bir sadakadır.) [İ. Ahmed]

(Ölümü hatırlamak sadakadır.) [Deylemi]

(Borçlu fakire, ödemesi için mühlet verenin, her günü, bir sadaka olur.) [Taberani]

(Yolunu kaybetmişe yol göstermek bir sadakadır.) [C. Sagir]

(Zevcine hizmet sadakadır.) [Deylemi]

(Nikâhlısıyla beraber olmak sadakadır.) [Müslim]

(Haramdan sakınanla, istişare etmek sadakadır.) [Deylemi]

(Kötülük yapmaktan sakınmak bir sadakadır.) [İbni Ebiddünya]

(Ödünç vermek bir sadakadır.) [Taberani]

(Selam vermek sadakadır.) [Buhari]

Sadaka vermekle mal eksilmez
Sual:
Sadaka vermekte zorlanmanın sebebi ne olabilir?
CEVAP
Bu, cimrilikten ileri gelir. Cimrilik ise, iman zayıflığından ve cahillikten kaynaklanır. Hayra verdiği paranın boşa gittiğini zanneder. Ona kat kat mükâfat verileceğini düşünemez. Şeytan, hayra mâni olmak için vesvese verir. Bir âyet-i kerime meali:
(Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise, kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.) [Bekara 268]

Bir hadis-i şerif: (Yemin ediyorum, sadaka vermekle mal eksilmez!) [İ. Ahmed]

Sadaka verenin malının bereketi artar. Az malı çok iş görür. Bir hadis-i şerif:
(Gizli açık çok sadaka verin ki rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duanız kabul edilsin.) [İbni Mace]

Verene Allahü teâlâ, kat kat fazlasıyla verir. Kısana ise, vermeyi kısar. Hazret-i Ebu Bekir’in kızı Hazret-i Esma’nın, (Ya Resulallah, eşim Zübeyr'in verdiği mehirden başka malım yok. Sadaka vereyim mi?) sualine, Resulullah efendimiz şöyle buyurdu: (Gücün nispetinde sadaka ver, kesenin ağzını sıkma! Allah da, senin rızkını sıkar.) [Buhârî]

Sual: Bir kimse, kendisi ve alesi muhtaç oldukları hâlde, sadaka verebilir mi?

CEVAP
Bu konuda İbni Âbidînde, zekat verilecek yerlerin sonunda buyuruluyor ki:

“Kendisine ve bakması vacib olanlara lazım olandan fazla malı bulunan kimsenin sadaka vermesi müstehabtır. Bakması vacib olan kimsesi muhtaç iken, bunun sadaka vermesi günahtır.

Sıkıntıya sabır edemeyecek kimsenin, kendi muhtaç olduğu malı, parayı sadaka vermesi caiz değildir, tahrimen mekruhtur. Sadaka veren kimsenin, sadaka sevabını, Resulullah efendimize, kadın, erkek bütün müminlere göndermeye niyet etmesi iyi olur. Çünki, kendi sevabı azalmaz ve hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevap verilir.”

En üstün sadaka

En üstün sadaka

Sual: En üstün sadaka nedir?

CEVAP
Bu, sadaka verenin veya verilenin durumuna göre değişir. Mesela, aç bir kimse varsa, onu doyurmak en üstün sadaka olur. Bir kimsenin, maddi imkânı olmayan, borçlu bir arkadaşı varsa, onun için en üstün sadaka bu arkadaşını borçtan kurtarmak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(En üstün sadaka, su vermektir.) [Nesai]

(En üstün sadaka, aç bir canlıyı doyurmaktır.) [Beyheki]

(En üstün sadaka, iki kişinin arasını bulmaktır.) [Taberani]

(En üstün sadaka, dilini tutmaktır.) [Deylemi]

(En üstün sadaka, gizli verilendir.) [Taberani]

(En üstün sadaka, ilmi yaymaktır.) [Taberani]

(En üstün sadaka, ilim öğrenip, başkasına da öğretmektir.)
[İbni Mace]

(En üstün sadaka, kin güden yakınına verilendir.) [Taberani]

(En üstün sadaka, sağlıklı, mala tamahı çok olup, zenginliği umup fakirlikten korkarken verilen sadakadır.) [Müslim]

(En üstün sadaka, doğru sözü yerinde söylemektir.) [Hâkim]

(En üstün sadaka, Ramazan’da verilendir.) [Tirmizi]

Sadakada öncelik
Sual:
Sadaka verirken, öncelik sırası nasıl olmalıdır?

CEVAP
Bu, kişinin durumuna göre değişir. Mesela, borcu olanın, önce borcunu ödemesi gerekir, fakat taksitli borcu olup da, günü gelince ödeyebilecek olan, borcu bitmeden de sadaka verebilir. Zekât borcu varken verilen sadaka da, kabul olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Zekât niyetiyle fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevabdır, çünkü zekât vermek, farzı yapmaktır. Sadakalarsa, nafile ibadettir. Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. Şeytan aldatarak, kazaları kıldırtmayıp ve zekât verdirmeyip, nafileleri güzel gösteriyor. (3/17)

Kendi ailesinin nafakasını temin etmeden de, başkasına sadaka verilmez. Sadaka verirken, kendi ailesinden sonra, salih olan fakir akrabalara öncelik vermelidir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Fakire verilen sadaka, bir sadakayken, akrabaya verilen sadaka, hem sadaka ve hem de sıla-i rahim olmak üzere, iki sadakadır.) [Nesai]

(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberani]

Bir kadın da, Resulullaha, (Fakir kocama hediye versem, sadaka yerine geçer mi?) diye sual ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İki sevab vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı.) [Buhari]

Sadakayı gizli mi vermeli?

Sadakayı gizli mi vermeli?

Sual: Fakirin onurunu kırmamak için sadakayı gizli mi vermek gerekir, yoksa başkaları da yardımda bulunsun diye bir teşvik için açıktan verilmesi mi daha iyi olur?

CEVAP
Sadakayı, yardımları bazen açık vermek gerekirse de, genel olarak gizli vermek daha iyidir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sadakayı açık verirseniz güzel olur, gizli verirseniz, sizin için daha hayırlıdır.) [Bekara 271]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Kıyamette, başka himaye bulunmayan günde Allahü teâlânın himayesindeki 7 kişiden biri, verdiği sadakayı gizleyen, sağ elinin verdiğinden sol eli haberi olmayan kimsedir.) [Buhari]

(Gizli [sadaka, hayır hasenat ve ibadetler] aşikâreden efdaldir. Ancak, iyi örnek teşkil edecekse, aşikârelik gizliden efdaldir.) [Deylemi]

(Sadakayı gizli vermek Cennet hazinesindendir.) [Hatib]

(Gece kılınan namazın gündüz kılınan namaza göre üstünlüğü, gizli verilen sadakanın, aşikâr verilen sadakaya olan üstünlüğü gibidir.) [Taberani]

(Kur'anı aşikâre okuyan, aşikâre sadaka veren gibi, gizli okuyan da gizli sadaka veren gibidir.) [Tirmizi]

(Gizli sadaka Rabbin gadabını söndürür.) [Beyheki, Taberani, İbni Asakir]

Gösterişe kaçmak
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İyi bir amel yapanın amel defterine gizli yapılmış salih amel olarak yazılır ve sevabı 70 kat artırılır. Kişi bu ameli açıklarsa, aşikâre amel sevabı yazılır. Artırılan sevapları silinir. Bu amelini tekrar herkese söyler, adının anılmasından ve övülmekten hoşlanırsa, aşikâre amel sevabı da silinir, gösteriş, riya olarak yazılır.) [Beyheki]

İstemeyi meslek haline getirenler hariç, bir fakire herkesin gözü önünde yardımda bulunmak, sadaka vermek onun haysiyetine dokunabilir. Muhtaçların gönül rahatlığıyla yapılan yardımı alabilmeleri için hayırlar gizli verilmelidir. Bir müddet önce, Bursa’da bir öğrencinin açıktan yapılan bir yardım sebebiyle intihar ettiğini gazetelerden okumuşsunuzdur.

İslam büyükleri, sadakayı gizlice bir a’manın eline bırakır veya fakir uyurken cebine koyar veya bir çocuk vasıtasıyle fakire gönderirlerdi. Fakiri şükran borcu altına sokmamak için gizli verirlerdi.
Maksat riya ve minnetten sakınmaktır. Fakir vereni görürse, riya ve minnet karışabilir. (Gösterişe ve minnete sebep olan hayır kabul olmaz) buyurulmuştur.

Farz olan zekâtın aleni olarak verilmesi efdaldir. Bunda riya olamaz. Zekâtın böyle alenen verilmesi, zekâtını vermemiş olmak töhmetinden kurtarır, başkalarına da örnek teşkil etmiş olur. İbni Abbas hazretleri, gizlice verilen nafile sadakanın sevabı, alenen verilenden 70 kat fazladır buyurdu. Zekâtın sevabı ise gizlice verilenlerine göre 25 kat fazladır.

Gizli sadakanın üç faydası:
1- Halk; fakirin sadakayı ihtiyaçsız aldığını sanarak suizanna düşebilir. Fakir kötülenir, halk da gıybet edebilir.

2- Hadis-i şerifte, (Veren el, alan elden üstündür) buyuruluyor. Sadaka açıktan verilince fakir zillete düşebilir. Müslümanı zillete düşürmemelidir.

3- Sadaka bir cins hediyedir. Hadis-i şerifte, (Birine gelen hediyeye, yanında bulunanlar ortaktır) buyurulmuştur. (Hakim)

Fakir yanında bulunanlara ondan bir şey vermezse hoş olmaz. Buna sebep olmak da hoş değildir.

Müminler bir vücut gibidir

Müminler bir vücut gibidir

Sual: Bosna’ya yardım için para toplanıyor. Yardımların yerine ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyoruz. Yardımlar yerine ulaşmazsa, yardım edenler mesul olur mu?

CEVAP
Yardımı toplayan, müslüman ise, yardım etmek gerekir. Yardımın ulaştırılmasında bir kusur veya hıyanet olursa, günah, onların olur. Onun için, dünyanın neresinde olursa olsun, müslümanlara yardım etmelidir! Amerika’daki, Afrika’daki müslümanlara da yardım etmelidir! Bütün müslümanlar bir ailenin fertleri, hatta bir vücut gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]

Dertler müşterektir

Bu bakımdan, dünyanın öteki ucundaki bir müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Ona yardım etmek gerekir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]

Yiyecek, giyecek ve başka ihtiyaçları için müslümanlara yardım, hem vazifedir, hem de çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allahü teâlâ affeder.) [Buhari]

(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu Allahü teâlâya ibadet etmiş gibi sevap kazanır.)
[Buhari]

(Kim bir mümini, bir münafıkın eziyetinden korursa, Allahü teâlâ da onu, Cehennem ateşinden korur.)
[Ebu Davud]

(Allah indinde, en kıymetli amel, mümini sevindirmek, sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.)
[Taberani]

(Din kardeşini savunan müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur.)
[Taberani]

(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, ona müdafaaya gücü yeterken, bunu yapmayanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.)
[İbni Ebiddünya]

(Allah katında en kıymetli amel, bir müslümanı sevindirmek yahut bir sıkıntısını gidermek veya sabrını taşıran bir kederini ortadan kaldırmak yahut borcunu ödemektir.)
[Ebuş-şeyh]

(İnsanların iyisi, insanlara iyilik edendir.)
[İ. Ahmed]

(Arkadaşın iyisi, arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna iyilik edendir.) [Tirmizi]

(Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır.)
[Tirmizi]

(Hayra vesile olan, hayır işlemiş gibidir. Allahü teâlâ, sıkıntıya düşene, çaresize yardım edeni sever.)
[İbni Neccar]

(Layık olana da, olmayana da iyilik et. Eğer layık olana iyilik edersen ne iyi. Eğer o kimse iyiliğe layık değilse, sen, iyilik ehlinden olursun.)
[İbni Neccar]

Sevdiğini vermek
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyilik ve hayra nail olamazsınız. Ne infak ederseniz, Allahü teâlâ, onu hakkıyla bilir ve mükafatını verir.) [Al-i İmran 92]

İnfaktan maksat zekat diyenler oldu. (Sevdiğiniz maldan zekat vermedikçe saadete eremez, Cennete giremezsiniz. Cimrilikten ve mal sevgisinden temizlenmiş olmazsınız) dediler. İnfak edilen her şeyi Allahü teâlâ bilir, dünyada hakkını verir, ahirette de sevabını ve derecesini artırır. Ömer bin Abdülaziz hazretleri, yüklerle şeker alıp sadaka olarak dağıtırdı. Dediler ki:
(Niçin parasını değil de, şeker alıp sadaka ediyorsun?)
Buyurdu ki:
(Bu şeker, bana paradan daha kıymetlidir, şekeri çok severim.)

Âyet-i kerime nazil olunca, Hazret-i Ömer, en iyi cariyesini azat etmişti. Oğlu Hazret-i Abdullah da en iyi cariyesini azat etmişti. Kendisine dediler ki:
(Kıymetli cariyeyi niçin bıraktın?)
Buyurdu ki:
(Bu âyeti işitince bıraktım. Kişi sevdiğini vermeyince sevdiğini elde edemez.)

Harun Reşidin zevcesi Zübeyde, otuzbin altın harcetmiş, bir mushaf yazdırmıştı. Tamamlanıp da kendisine getirdikleri vakit bu âyet-i kerimeyi okuyunca, hemen mushafı kapayıp: (Alın bunu, salih bir müslümana hediye edin. Şu anda bu mushaftan daha çok sevdiğim bir şey yoktur) dedi.

Âyet-i kerime nazil olunca, Hazret-i Ebu Talha, en sevdiği malı olan bir bahçeyi Allah yolunda tasadduk etti. Zeyd bin Harise hazretleri de, Seyl adındaki atını tasadduk etti.

Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için tasadduk ederse, bu âyetteki iyilik ve hayra mazhar olmuş olur) buyurdu.
(Tibyan)

Haram maldan zekât, sadaka verilir mi?

Haram maldan zekât, sadaka verilir mi?

Sual: Haramdan sadaka verilse ne olur?

CEVAP
Haramdan sadaka verilse, alan fakir de haramdan olduğunu bilerek, verene, Allah razı olsun dese veya Allah kabul etsin dese ve veren de, âmin dese, ikisi de küfre girer.

Bir kimsenin elindeki malın haram mal olduğu bilinmedikçe, çalınmış veya kumardan almış olsa bile, elindeki bu malın onun helal mülkü olduğu kabul edilir. Bunu verince, mülk-i habis ise de, almak caiz olur. Verilenin haram mal olduğu kesin bilinirse, bunu almak caiz olmaz.

Haram malı, hediye vermek caiz olmaz. Haram olduğunu bilenin de, bunu alması caiz olmaz. Eline, haram mal, mesela para geçen, bunu sahibine vermeli, sahibi bilinmiyorsa, fakire sadaka vermelidir. Başka yere vermesi günah olur. Bu malı almak, fakirlerden başka kimseye caiz olmaz. Yalnız vârisin, haram mal olduğunu bildiği halde, mirası alması caiz olur. Sadaka olarak verdiği fakir, haram malı kendisine hediye ederse, bunu kendisi de kullanabilir.

Malının çoğunun helal olduğu sanılanın verdiği hediyeyi almak caiz olur. Malı haram ise caiz olmaz.

Bulanık suyun temiz olduğu kabul edilir. Çünkü, suyun aslı temizdir. Necis olması ise, şüphelidir. Kazancının çoğu haramdan olan kimsenin verdiği malın haramdan olduğu kesin olarak bilinmedikçe, bu malını almak haram olmaz, mekruh olur. Malının çoğu helal olanın hediyesi alınır. Çoğu haram ise, helal diyerek verdiği alınır. Verirken söylemedi ise, araştırıp zannına göre amel eder.

Sual: Benden düştüğü şüpheli bir para var. Haram olan bir şeyi sadaka olarak vermek haram olduğunu biliyorum. Bu parayı ne yapmam lazım?
CEVAP
Fakirsen kendin kullanabilirsin, zenginsen bir fakire ver. Bulunan para sizin olmasa da haram para değildir. Bir fakire vermekte mahzur yoktur.

Sual: Din kitaplarında, (Haramdan kazanılan bir mal, sadaka olarak verilse, bunu bilerek alan, Allah kabul etsin derse kâfir olur; fakat Allah razı olsun denirse küfür olmaz) deniyor. Niye biri küfür de öteki değil?

CEVAP
Haram maldan sevab beklenmez. Yani dinimizde haram malın sevabı olmayacağı bildirilirken, Allah kabul etsin diyerek, dinin emri kabul edilmemiş oluyor. Allah razı olsun demek ise, bu halinden, haram işlediğinden dolayı Allah razı olsun demek değildir. O manada söylenirse, elbette o da küfür olur. Allah seni razı olacağı hale getirsin anlamında bir duadır. Gerektiğinde kâfire böyle dua edilebilir. Yani onun hidayeti için dua ediliyor. Bu caiz olur. Fakat kâfire, Allah sana rahmet etsin diye dua etmek caiz olmaz.

Haram parayla hayır yapmak
Sual:
Toplanan helal ve çeşitli haram paralarla cami yaptırılır mı? Haram para hayra sarf edilir mi? Haram parayı verene, Allah razı olsun denir mi?

CEVAP
Birgivi vasiyetnamesi şerhi
’nde, (Bir kimse, elindeki kati haram olan maldan sadaka verse, sevab umsa, alan fakir, haramdan olduğunu bilerek, verene Allah razı olsun dese, veren de veya başka bir kimse de âmin dese, hepsi kâfir olur) deniyor. İbni Abidin hazretleri burada, (Haram olduğu bilinen belli malla cami yaptırmak ve başka hayır yaptırmak ve bunlara karşılık sevab beklemek de küfürdür) buyuruyor. (Seadet-i Ebediyye)

Haramdan mal kazanmak, haramdan sadaka vermek ayrı, haramla helali karıştırarak kullanmak ayrıdır. Kullanmanın caiz olması, haramın caiz olması demek değildir. Haramdan kazanan, elbette cezasını çekecektir.

Bu konuda, merhum hocamıza sorduğumuz sualin cevabı şöyleydi:
İki veya daha çok farklı haram mallar, birbirleriyle ve helal mallarla karışırsa mülk olur. Her türlü kullanması caiz olur. Yani cami yaptırılır. Haram parayı verene Allah razı olsun demek caizdir, fakat Allah kabul etsin demek küfür olur.

Haramdan sevab beklendiği için küfür oluyor, ama o kimseyi Allahü teala razı olduğu yola çevirebilir. Kâfire bile, imana gelmesi veya razı olacağı hale çevirmesi niyetiyle Allah razı olsun denir.

Böyle söylemek bu hâlinden razı olsun demek değildir, onu razı olacağı hale çevirsin demektir. Demek ki, bu niyete göre kâfire bile Allah razı olsun denebiliyor. Böyle bir niyet olmadan Allahü tealanın kâfirden razı olması için söylemek küfür olur.

Sırf tek haram parayla yapılan camide namaz kılmak caiz olmaz.

İsraf da, cimrilik de etmemeli

İsraf da, cimrilik de etmemeli

Sual: Çok sadaka verenler oluyor. Sadaka vermek israfa girer mi?

CEVAP
Sadaka vermekte de, israf olur. Sabit bin Kays hazretleri, bir günde 500 ağacının hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmayınca, (Hepsini vermeyin!) âyet-i kerimesi geldi. Muaz bin Cebel hazretlerinin bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verip kendine bir şey bırakmayınca, (Fakat israf etmeyin!) mealindeki âyet-i kerime geldi. Bir erkek çocuğu, Resulullah efendimize gelip bazı lüzumlu şeyleri istedi. Peygamber efendimiz, onların hiçbirinin bugün kendisinde bulunmadığını bildirince, çocuk, gömleğini istedi. Hemen mübarek arkasından gömleğini çıkarıp verdi. Gömleksiz kaldı. O zaman, (Ey Habibim, kendine kalmayacak şekilde dağıtma!) âyet-i kerimesi geldi.

Borcundan çok malı olmayan veya çoluk çocuğu sıkıntıya sabredemediği hâlde, bunların ihtiyacını karşılayacak maldan fazlası bulunmayan veya sıkıntıya katlanamadığı hâlde, kendisi muhtaç olanın, sadaka ve ödünç vermesi israf olur.

Bir hadis-i şerif meali:
(Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaçken veya borcu varken verilen sadaka kabul olmaz. Borç ödemek, sadaka ve hediye vermekten önce gelir.) [Buhari]

Kendisi veya çoluk çocuğu sabredemeyenin, sadaka vermesi mekruh olur; hattâ bazı âlimlere göre, hiç kabul olmaz.
(Tarikat-ı Muhammediyye)

Sadaka-i cariye

Sadaka-i cariye

Sual: Sadaka-i cariye ne demektir?

CEVAP
Öldükten sonra da, amel defterimize sevap yazdıran sadakadır. Sadaka-i cariye, cami, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, faydalı ilmi eser bırakmak gibi insanlara faydası dokunan her çeşit iyi işlerdir. Bir hadis-i şerif meali:
(İnsan ölünce, üç şey hariç ameli kesilir: Sadaka-i cariye, faydalı ilmi eser bırakmak veya ona dua ve istigfar edecek salih evlat.) [Müslim]

Herkes cari sadaka olarak cami yaptıramaz, ilmi eser yazamaz. Ama kolayı var. Faydalı bir eserin dağılmasına sebep olmak da, o kitabı yazmak gibi sevap getirir. Bir hadis-i şerif meali:
(Mümine, öğrenip yaydığı ilmin sevabı, ölümünden sonra da devam eder.) [İbni Mace]

Faydalı eserden maksat, dinimize dünyamıza faydalı olan her eser buna dahildir. Fıkıh kitabı, tefsir kitabı, ilmihal kitabı, tıp, fizik, kimya kitabı faydalı kitaplardandır. Kasetler, CD’ler, filmler faydalı olmak şartı ile hepsi sadaka-i cariye hükmündedir. Faydalı olmak şartı ile bir radyo, bir televizyon, bir gazete, bir dergi, bir internet sitesi gibi her çeşit yayın, sadaka-i cariyeye dahildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehit sevabı vardır.) [Hakim] (Ya bir farzı veya vacibi meydana çıkarmanın sevabının ne kadar çok olduğu buradan anlaşılmalıdır.)

Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları, hakiki din kitaplarına uyanlara yüzlerce şehit sevabı verilir. Sünnete yapışmak, sünneti ortaya çıkarmak Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını öğrenmekle olur.

Bayramlarda, özel günlerde hediye olarak bir kimse, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından bir kitap, mesela bir İslam Ahlakı kitabı hediye verse, yüz şehit sevabı alır. Çünkü unutulmuş sünnetlerin yanında, farzlar ve vacipler de yayılmış oluyor. Bozuk din kitabı vermek de bunun aksi olup, çok veballi bir iştir, bu sefer işlenen günaha da ortak olmuş olur.

Sevabını hediye etmeli
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Sadaka [ve Kur'an-ı kerim okumanın] sevabını önce Peygamberimizin mübarek ruhuna hediye etmeli, sonra ölülerin ruhlarına göndermelidir. Böylece kabul olma ümidi fazla olur. Sevabını bütün müminlerin ruhlarına da hediye etmek iyi olur. Her birine sevabın hepsi ulaşır. Kendi sevabından bir eksilme olmaz. (2/36)

Camiye verilecek para
Sual:
Babam, (Şu parayı al, bir camiye ver!) dedi. Bu parayı İslam âlimlerinin kitaplarını dağıtarak emr-i maruf yapan yerlere vermek caiz olur mu?
CEVAP
Elbette olur. İslamiyet’i yaymak için verilmiş olur, daha önemlidir.

Cami yaptırmak
Sual:
Bir kimsenin yaptırdığı küçük bir cami yıkılıp, yerine başkası büyük bir cami yaptırsa, öncekinin sevabı kesilir mi?
CEVAP
Kesilmez.

Sadakayla ilgili çeşitli sual cevaplar

Sadakayla ilgili çeşitli sual cevaplar

Sual: Borcu olan bir kimsenin sadaka vermesi caiz olur mu?

CEVAP
Ödünç alınan ve acil verilmesi gereken borçlar ise sadaka vermek caiz olmaz. Fakat taksitli borçlar ise mahzuru olmaz.

Sual: Taksitli borçlarım var. Muntazaman ödüyorum. Borçlunun önce borcunu ödemesi lazım olduğu için, cüzi miktarda da olsa sadaka versem olur mu?
CEVAP
Evet, kabul olur.

Sual: Hediye mi, sadaka mı daha sevaptır?
CEVAP
Önce aileye nafaka, sonra sadaka, sonra hediye.

Sual: Sadaka niyetiyle yapılan para yardımları vekaleten de olur mu?
CEVAP
Olur.

Sual: Sadaka verirken sevabını Peygamber efendimize göndermeye de niyet etmek caiz mi?
CEVAP
Sadaka verenin, sadaka sevabını Resulullah efendimize ve bütün müminlere göndermeye niyet etmesi iyi olur. Çünkü, kendi sevabından bir eksilme olmadığı gibi, hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevap verilir. (Redd-ül Muhtar)

Sigara istemek
Sual:
Dilenmek haram olduğuna göre, birinden bir tek sigara veya ateş istemek caiz midir?
CEVAP
Caizdir. O kadarcık şey dilenmeye girmez.

Sadaka ve kibir
Sual:
Bir arkadaş, şeker, gofret gibi bir hediye verirken (Yakala!) diyerek uzaktan atıyor. Bu, kibir alameti değil midir?
CEVAP
Belki, samimi olduğu için veya hediyeye önem vermediği için olabilir, çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Sadaka verenin kibirli görünmesi, fakire karşı değildir. Verdiği malı küçültmektir. Mala kıymet vermediğini gösterir) deniyor. Hediye veren de, hediyesine önem vermediği için öyle yapmış olabilir, ama aralarında samimiyet yoksa, öyle yapmak doğru değildir.

Hayır kurumu
Sual:
Cami için verilen parayı, daha önemli bir hayır kurumuna vermek caiz midir?
CEVAP
Daha önemliyse, daha iyi olur.

Hayvan beslemek
Sual:
Evdeki kedilere veya sokaktaki köpeklere verdiğimiz yiyecekler sadaka hükmüne girer mi?
CEVAP
Elbette girer. Hattâ kedi, köpek, domuz gibi hayvanlar, evimizdeki, bahçemizdeki buldukları şeyleri yeseler, mesela kurt koyunumuzu, tilki tavuğumuzu, kartal civcivlerimizi yese hepsi sadaka olur. Bir hadis-i şerif:
(Müslümanın diktiği ağaçtan yenilen şey sadakadır. O ağaçtan çalınanlar, vahşi hayvanların ve kuşların yedikleri sadaka olur.) [Müslim]

Paraya kıymet vermemek
Sual:
Mendil serip dilenenin önüne parayı, eğilmeden ayakta iken atmak uygun mudur?

CEVAP
Paraya önem vermemek maksadıyla yapılırsa mahzuru olmaz. Çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Sadaka verirken, neşe ve sevinçle karışık tekebbür etmeli. Sadaka verenin tekebbürü, fakire karşı değildir. Verdiği malı küçülttüğünü ve mala kıymet vermediğini gösterir) deniyor. Dilenciye niye kibirlensin ki? Dilenci de o hareketten alınmaz. Atılan parayı havada kapar.

Muhtaç olanın sadaka vermesi
Sual: Bir kimsenin, bakmakla sorumlu oldukları muhtaç iken, başka muhtaçlara yardım etmesi uygun olur mu?

Cevap:
Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Kendisine ve bakması vacib olanlara lazım olandan fazla malı bulunan kimsenin sadaka vermesi müstehabdır. Bakması vacib olan kimsesi muhtaç iken, bunun sadaka vermesi günahtır. Sıkıntıya sabredemeyecek kimsenin, kendi muhtaç olduğu malı, parayı sadaka vermesi caiz değildir, tahrimen mekruhtur.

Sadaka veren kimsenin, sadaka sevabını, Resulullah Efendimize ve bütün müminin ve müminâta göndermeye niyet etmesi iyi olur. Çünkü, kendi sevabı azalmaz ve hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevap verilir.”

Cimri zekâtı ne ki?

Cimri zekâtı ne ki?

Sual: (Kırkta bir zekât, cimri zekâtıdır. Zekâtta limiti kaldırmalı) deniyor. Bu limiti bildiren Resulullah'ı cimrilikle suçlamak caiz midir? Resulullah'ın koyduğu ölçüyü hangi reformcunun değiştirme yetkisi vardır ki?

CEVAP
Kırkta bir zekâta cimri zekâtı demek, Resulullah'a yapılan çok çirkin bir hakarettir. Kur'an-ı kerimde namazların nasıl kılınacağı, zekâtın nisabı bildirilmemiştir. Bunlar, hadislerle açıklanmıştır. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen (Resul neyi emrettiyse onu yapın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!) buyuruldu. (Haşr 7)

Buharî, Ebu Davud, Nesaî gibi muteber hadis kitaplarında, (Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Enes’i Bahreyn'e gönderdiği zaman, Resulullah'ın mührüyle mühürlenmiş bir talimat verdi) buyuruluyor. Fıkıh kitaplarındaki zekât oranları Resulullah'ın bu talimatına göre hazırlanmıştır.

Her fıkıh kitabında, (Sığırın nisabı otuzdur) diyor. (Tirmizî, Nesaî)

Her fıkıh kitabında, (Koyunun nisabı kırktır) diyor. (Buharî, Nesaî)

Her fıkıh kitabında, (Beş devenin nisabı, bir koyundur) diyor. (Buharî, Nesaî)

Her fıkıh kitabında, (Mahsulün uşru onda birdir) diyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Yağmur, pınar veya ırmak suyu ile sulanan mahsulün uşru onda birdir. Dolapla veya hayvanla sulanırsa yarısıdır.) [Buharî, Müslim]

Her fıkıh kitabında (Define zekâtı beşte birdir) diyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Define zekâtı beşte birdir.) [Buharî, Müslim]

Her fıkıh kitabında (Altın ve gümüşün zekâtı kırkta birdir) diyor. İki hadis-i şerif meali:
(Gümüş paraların zekâtı kırkta birdir.)
[Tirmizî, Ebu Davud, Nesaî]

(Altın ve gümüşün zekâtı kırkta birdir.) [Buharî, Ebu Davud, Nesaî]

Her fıkıh kitabında (Balın zekâtı onda birdir) diyor. Bir hadis-i şerifte, (Balın zekâtı onda birdir) buyuruldu. (Tirmizî)

Görüldüğü gibi, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, zekâtta ölçüyü bildirmiştir. Bu ölçüleri kimsenin değiştirmeye hakkı yoktur. Mezhepler, farklı hadisleri dikkate alarak farklı bazı ictihatlarda bulunmuşlarsa da, kırkta bir ölçüsüne hiçbiri dokunmamıştır. Bu ölçüyü değiştirmek dinde reform olur. Dinde reform ise dinsizliktir.

Orucun ve Ramazan ayının fazileti

Orucun ve Ramazan ayının fazileti

Sual: Ramazan ayının önemi nedir?

CEVAP
Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur’an-ı kerim, Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin. (Mektubat ,1.c. 45.m.)

Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. [Tirmizi] (Ama orucu kazaya bırakmayı mubah kılan dînî bir mazeret varsa, o zaman ramazan orucunu kazaya bırakmak günah olmaz.)

Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]

(Ramazan ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]

(Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istigfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; ramazan ayı, sonraki ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]

(Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Bu aya ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ. Mansur]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.) [İbni Ebiddünya]

(Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonuysa Cehennemden kurtuluştur.) [İ. Ebiddünya]

(İslam, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]

(Oruç tutan müminin susması tesbih, uykusu ibadet, duası müstecap ve amelinin sevabı da çoktur.) [Deylemi]

(Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Biri size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]

(Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.) [Hakim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.) [Taberani]

(Allah yolunda bir gün oruç tutanı, Allahü teâlâ yetmiş yıllık mesafe kadar cehennemden uzaklaştırır.) [Buhari]

(Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısıdır.) [Müslim]

(Oruçlu iken ölene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]

(Oruçlu iken ölen Cennete girer.) [Bezzar]

(Oruç tutan, namaz kılan kimse, mükafatını kıyamette aklı kadar alır.) [Hatib]

(Oruç şehveti keser.) [İ. Ahmed]

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur. (Mev'iza-i hasene)

Resulullah efendimizin rüyası
(Rüyamda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip, onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip, şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazan orucu gelip, susuzluğunu giderdi.

Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip, ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip, ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birine, sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebaniler alıp Cehenneme götürürken, yaptığı emr-i maruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı.

Birine amel defteri solundan verilirken, Allah korkusu gelip, defterini sağa aldı. Sevapları hafif gelen birine, kendinden önce ölen çocukları gelip, sevabını ağırlaştırdı. Cehennemin kenarında, korkudan titreyen birine, Allahü teâlâya olan hüsnü zannı gelince, titremesi durdu. Sırattan zorla geçen biri, Cennete geldi. Fakat kapılar kapalıydı. Kelime-i şehadeti gelip, onu Cennete koydu.)
[Taberani, Hakîm-i Tirmizi]

Sual: Günah işlememize şeytanlar sebep olduğuna göre, Ramazanda bağlı olan şeytanlar nasıl günah işletiyor?
CEVAP
Günah işlememize yalnız şeytanlar değil, kendi nefsimiz de sebep olmaktadır. Nefsin zararı, şeytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için vesvese veremezler. Ramazanda esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir. (Mektubat-ı Rabbani)

Oruçluyken ölmek
Sual:
Abdestliyken ölen şehit oluyor. Oruçluyken ölmek de iyi midir?
CEVAP
Evet, çok iyidir. Bir hadis-i şerifte, (Oruçluyken ölen Cennete girer) buyuruldu. (Bezzar)

Sevab zorluğa göredir
Sual:
Ramazan ayı, yaza ve kışa gelebiliyor. Kışın kısa günlerde oruç tutulması daha kolay, yazın uzun günlerde sıcakta tutmaksa çok zordur. İkisinin sevabı aynı mıdır?
CEVAP
Hayır, zorluklar içinde yapılan ibadetin sevabı daha çoktur. (Ecir meşakkate göredir) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Maniler karşısında, ibadeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. (3/35)

Ramazan-ı şerif kışa da gelse, farz ibadet olduğu için sevabı çoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kışın oruç tutmak, meşakkatsiz elde edilen bir ganimettir.) [Tirmizi]

(Kış müminin baharıdır. Gündüzleri kısa olur, oruç tutar. Geceleri de uzun olur, kalkıp ibadet eder.) [Beyheki]

Şehr-i Ramazan
Sual:
Şehr-i Ramazan, Ramazan ayı mı demektir? Yâ şehre Ramazan deniyor. Niye şehr-i Ramazan denmiyor?
CEVAP
Şehr, ay demektir. Türkçede şehr-i Ramazan denince Ramazan ayı anlaşılır. Yâ diye başlayınca üstünlü olur, yani şehre olur. Mesela Abdullah kelimesi yâ ile başlayınca, (Yâ Abdellah denir. Yâ ile başlayanlar genelde hep böyledir. Resulullah kelimesi yâ ile başlayınca (Yâ Resulallah) olur. Ömer kelimesi yâ ile başlasa da değişmez, yine (Yâ Ömer) denir. Namazda sûre okurken böyle irap hataları namazı bozmaz.

Oruç tutarken
Sual:
Oruçluya şeytanın vesvese veremeyeceği, ona yaklaşamayacağı doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. İmam-ı Şa’rânî hazretleri buyuruyor ki: Orucun birçok faydasından biri, bedenimize şeytanın gireceği bütün yolları tıkamasıdır. (Uhud-ül-kübra)

Ramazan ayının üstünlüğü, fazileti
Sual: Oruç tuttuğumuz ay olan Ramazan ayının, diğer aylardan üstünlüğü, farkı, fazileti nedir?
Cevap:
İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübarek Ramazan ayında, her gün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten 18 ay sonra, şaban ayının onuncu günü, Bedir gazasından bir ay evvel farz oldu. Ramazan, yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Selmân-ı Fârisî hazretleri, Resûlullah efendimizin şaban ayının son günü hutbede şöyle buyurduğunu bildirmektedir:
(Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece ki Kadir gecesi, bin aydan daha faydalıdır. Allahü teâlâ, bu ayda, her gün oruç tutulmasını emretti. Bu ayda, geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabır ayıdır. Sabredenin gideceği yer Cennettir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda müminlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden azad eder. O oruçlunun sevabı kadar, ona sevap verilir.) Eshâb-ı kiram;
-Ya Resûlallah! Her birimiz, bir oruçluya iftar verecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz, deyince. Resûlullah efendimiz;
(Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de, bu sevap verilecektir. Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret ve sonu Cehennemden azad olmaktır. Bu ayda, emri altında olanların vazifesini hafifletenleri, Allahü teâlâ affedip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelime-i şehadet söylemek ve istiğfar etmektir. İkisini de, zaten her zaman yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden Ona sığınmaktır. Bu ayda, bir oruçluya su veren bir kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır) buyurdu.

Sual: Ramazan ayına mahsus, Müslümanlar için bildirilen bir müjde var mıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Beyhekî hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifte buyruluyor ki:
(Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesi, Allahü teâlâ müminlere rahmet eder. Rahmet ile baktığı kuluna hiç azap etmez.
2- İftar zamanında, oruçlunun ağzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir.
3- Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların af olması için dua eder.
4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara, ahirette vermek için, Ramazan-ı şerifte Cennette yer tayin eder.
5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)

Mümin için fırsat ayı
Sual: Ramazan ayı, Müslümanlar için, din ve dünya saadetini kazanmada bir fırsat ayı mıdır?
Cevap:
Ramazan, kelime anlamı itibariyle yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Buharideki hadis-i şerifte;
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur) buyurulmuştur.

Ramazan ayında oruç tutmanın, Allahü teâlânın emri olduğuna inanmalı ve sevabını da Ondan beklemelidir. Günlerin uzun olmasından ve oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir. Günlerin uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat ve ganimet bilmelidir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Mübarek ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur, Cehennemden azad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de affolur, Cehennemden azad olur. Ramazan ayında, Resulûllah efendimiz, esirleri azad eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasib olur.

Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer. Ramazan ayı bir kimseden razı olursa, o kimseye müjdeler olsun. Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Ramazanda Kur’ân-ı kerimi hatmeden kimsenin, bereketlerine kavuşması, hayırlarından pay alması umulur.”

Ramazan ayında, hayırların ve bereketlerin hepsi toplanmıştır. Ramazanın günleri ve geceleri, ayrı ayrı fazilet ve kıymete haizdir. Bu sebeple ramazan ayını fırsat, ganimet bilmelidir.

İbadetler, âdet değil emirdir
Sual: Herkes yaptığı için, namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetleri yapmak, insanı sorumluluktan kurtarır mı?
Cevap:
Âdet üzere namaz kılan ve oruç tutan çoktur. Fakat, dinin bildirdiği hududu gözeten ise, pek azdır. Doğru ibadet edenleri, âdet üzere ibadet edenlerden ayıran fark, Allahü teâlânın emirlerini gözetmektir. Çünkü, namaz ve orucun halisi de, bozuğu da görünüşte beraberdir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan, gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir. Peygamber efendimiz;
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur) buyurmuştur.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Bu ayın günlerinin bereketi başka olduğu gibi, gecelerinin hayırları da başkadır. Kur’ân-ı kerim, ramazan ayında indi. Bakara sûresinin 185. âyetinde mealen;
(Kur’ân-ı kerim ramazan ayında indirildi) buyuruldu. Kadir gecesi de, bu aydadır.

Ramazan-ı şerifte, vakit girince, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resûlullah efendimiz bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi. İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince;
“Zehebez-zamâ vebtellet-il urûk ve sebet-el-ecr inşâallahü teâlâ” duasını okumak, teravih namazı kılmak ve hatim okumak mühim sünnettir. Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır.

Hadis-i şerifte;
(Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır) buyuruldu.

Ramazan-ı şerif ayının Kur’ân-ı kerim ile bağlılığı olduğu için, bu ay da, bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır. Bütün bir yıl içinde herhangi bir yoldan herhangi bir kimseye gelen bütün hayırlar ve bereketler, bu çok kıymetli ayın bereketleri denizinden bir damla gibidir.”

İbadetleri, âdet olarak, herkes yaptığı için değil, Allahü teâlânın emri olduğu için ve şartlarını gözeterek yapmalıdır.

Oruç ve aç durmak

Oruç ve aç durmak

Sual: Bazıları aç ve susuz durmanın ne faydası olur ki diyorlar. Oruç tutmaktan maksat nedir?

CEVAP
Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. Bir hayvanı veya inanmayan bir kimseyi bir odaya hapsedip aç, susuz bırakmakla oruç tutturulmuş olmaz. Orucun, sabır, şükür, nefs terbiyesi gibi diğer ibadetlerle irtibatı vardır. Onun için hadis-i şerifte, (Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısıysa oruçtur) buyuruldu. (İbni Mübarek)

Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nispetinde hayatımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse, huzursuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinayetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. (Oruç sabrın, sabır da imanın yarısıdır) hadis-i şerifi oruç tutanın sabırlı olduğunu bildirmektedir. (Ebu Nuaym)

Böylece, orucun imandan da olduğu görülmektedir. İmanlı olan da, imanının kuvvetine göre suç ve günah işlemez. Sinirine hakim olur. Her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun zekatıysa açlıktır. Oruç tutarak aç kalanın arzuları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Oruç tutan aç durur. Aç durmak iyidir: Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar. Hadis-i şeriflerde, (Aç duranın idraki artar, zekası açılır) ve (Tefekkür, ibadetin yarısı, az yemekse tamamıdır) buyuruldu. (İ. Gazali)

Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Zekası, zihni dumura uğrar. Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadis-i şerifte, (Az yiyenin içi nurla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafif olan mümini sever) buyuruldu. (Deylemi)

Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsan kalbi tarladaki ekin, yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda da kalbi öldürür.) [İ.Gazali]

Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, açın hâlini bilmez. Çok yiyen sert ve katı kalbli olur. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) buyuruldu. (İmam-ı Gazali)

Sinirlerine hakim olan kimse huzurlu olur. Açlık, günah işleme arzusunu kırar, kötülük etmeye mani olur. Hadis-i şerifte, (Açlık ve susuzluk yoluyla nefisle cihad etmek, Allah yolunda cihad gibidir) buyuruldu. (İmam-ı Gazali)

Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uyku ile geçtiği için dünya ve ahiret kazancına mani olur. Demek ki açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur.

İki günde üç defa yemek yemenin normal olduğu bildirilmiştir. (Teshil-ül-menafi)

Az yiyenin vücudu sıhhatli olur. Hadis-i şerifte, (Oruç tutan sağlıklı olur) buyuruldu. (Taberani)

Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayrimeşru arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık şeytanın yolunu tıkar. Hadis-i şerifte, (Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlıkla yolunu daraltın) buyuruldu. (İhya)

İmtihan günü oruç tutulur mu?
Sual:
(Aç olanın kafası çalışmaz. Oruç tutma!) diyorlar. İmtihana [sınava] girileceği gün oruç tutmamak günah olur mu?
CEVAP
Elbette günahtır. Oruç tutmamayı mubah kılan özürler kitaplarda bildirilmiştir. Zaruretsiz oruç tutmamak haramdır.

(Aç olanın kafası çalışmaz) sözü ilmî değildir. Ya cahillikten söylenmiştir veya oruca engel olmak için kasıtlı söylenmiştir. Ramazan haricinde de, imtihanlara fazla tok girmemeli. Mide çok doyarsa, insanın kafası pek çalışmaz. Aç olanın zekâsı keskin, anlayışı kuvvetli olur. Oruçluya Allahü teâlânın ihsanı boldur. Sehl bin Abdullah et-Tüsterî hazretleri, (Akıllı kimseler, gerek din ve gerekse de dünya için açlıktan daha faydalı bir şey görmemişlerdir. Hikmet ve ilim açlıktadır, günah ve cehalet ise, tokluktadır) buyurmuştur.

Şeyh Aliyyül-Havvâs hazretleri, (Gece ibadetine açlıkla hazırlanmalı. Midesi tok olanın manevî istifadesi az olur) buyurdu. (Uhûdül-Kübra)

Hadis-i şerifte, (İyiliklerin başı açlık, kötülüklerin başı tokluktur) buyuruldu. Tokluk, unutkanlık yapar, kalbi kör eder. (Seadet-i Ebediyye)

Tokluk, alkollü içkiler gibi, kanı bozar. Açlık, aklı temizler, kalbi parlatır. Yine hadis-i şerifte, (Açlık idraki, anlayışı artırır, zekâyı açar) buyuruldu. (İ. Gazalî)

Açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur. İmtihan için, kafayı çalıştıran, zekâyı açan, anlayışı artıran orucu tutmamak ahmaklıktır.

Ebu Süleyman Dârânî hazretleri buyuruyor ki:
Aç durmaya çalışın, çünkü açlık, nefsi uysallaştırır ve kalbi inceltir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Kalblerinizi az gülmek ve az yemekle diriltin, açlıkla temizleyin. Bu sayede kalbleriniz saflaşır ve incelir) buyurmuştur.

Hazret-i Lokman Hakîm oğluna, (Ey oğul! Mideyi tıka basa doldurduğun zaman düşünce uyur, hikmet dilsizleşir) diye nasihat etmiştir.

Bâyezid-i Bistâmî hazretleri de, (Açlık buluttur. Kul, ne zaman aç kalırsa kalb hikmet yağmuru yağdırır) buyurmuştur. İki hadis-i şerif:
(Açlık, hikmetin nuru, tokluk ise Allah'tan uzaklaşmadır. Sakın tıka basa yemeyin ki kalbinizdeki hikmetin nuru sönmesin!) [Deylemî]

(Allahü teâlânın halk arasında evliyası, açlık ve susuzluk ehlidir.) [İbni Neccar]

Ebu Süleyman Dârânî hazretleri, (İbadetin en tatlı olduğu zaman, karnımın belime yapıştığı zamandır) buyurmuştur. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri de, (Bir insan, kalbi ile göğsü arasına bir yemek torbası asarsa, münacatın tadını alamaz. Kişi aç ve susuzken kalbi saflaşır ve incelir. Doyunca körleşir ve katılaşır) buyurmuştur. Bunun içindir ki kendisine dünya ve hazineleri sunulduğunda Peygamber efendimiz, (Hayır, istemem. Bir gün aç, bir gün tok olmak isterim) buyurmuştur. (Tirmizî)

Mide ve şehvet yerinde kullanılmazsa, Cehennem kapısı olur. Bunun esası da tokluktur. Nefsi zelilleştirip şehveti kırmaksa Cennet kapısıdır. Bunun esası da açlıktır. Cehennem kapısını kapatan kimse, Cennet kapısını açmış demektir, çünkü bu ikisi, tıpkı batı ile doğu gibi zıttır. Birine yaklaşan diğerinden uzaklaşmış olur.

Hazineler elinde iken, niçin aç durduğu Yusuf aleyhisselama sorulunca, (Tok olunca açları unutmaktan korkuyorum) buyurmuştur. Atalarımız da, (Tok, açın hâlinden bilmez) demişlerdir.

Açlığın bir faydası da, insanın şehvetini kırması, kötülüğü emreden nefse hâkim olmasıdır, çünkü bütün günahların kaynağı şehvet ve kuvvettir. Bu da çok yemekle meydana gelir.

Zünnûn-i Mısrî hazretleri, (Ne zaman doysam, ya isyanda bulundum veya isyana teşebbüs ettim) buyurmuştur.

Âişe validemiz de, (İlk bid'at, doyasıya yemektir) buyurmuştur.

(Açlık Allah'ın bir hazinesidir) buyuruluyor. Açlık sayesinde en azından konuşma ve şehvetler bertaraf edilir, çünkü aç olan bir kimsenin fuzulî konuşma şehveti harekete geçmez. Böylece dil, gıybet, kötü ve çirkin konuşmak, yalan söylemek, dedikodu gibi âfetlerden kurtulur. Yedi azanın bütün günahlarının sebebi, tokluktan hâsıl olan kuvvettir. Açlık onu bütün bu âfetlerden korur.

Tok olan, çok su içer. Çok su içen ise çok uyur. Çok uyuyanın ömrü zayi olur, teheccüd namazını kaçırır, ahmaklaşır ve kalbi katılaşır.

Harun Reşit dört doktora (Sağlımızı koruyan ve yan etkisi olmayan bir ilaç söyleyin) der. Hintli doktor, (Siyah ihleç) der. Iraklı doktor (Beyaz Reşşad tanesidir) der. Romalı doktor (Sıcak sudur) der. Köylü doktor, (İhleç mideyi buruşturur, beyaz Reşşad tanesi mideyi kaydırır, sıcak su da mideyi gevşetir. Acıkmadan sofraya oturmamak, doymadan kalkmak en uygunudur) der. Diğer doktorlar da bunu tasdik eder.

(Çok yemek, hastalıkların başı, az yemek [perhiz etmek] ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere ayrılmalıdır. Üçte birinin hava payı, yani boş olması en aşağı derecedir) hadis-i şerifini işiten gayrimüslim bir doktor, (Yemek hakkında bundan daha iyi bir söz işitmedim. Bu sözü ancak hikmet ehli bir zat söyleyebilir) der.

(Oruç tutun ki sağlığa kavuşun) hadis-i şerifi gösteriyor ki, vücut oruç, açlık ve az yemekle hastalıklardan kurtulup sağlığa kavuşur. Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadis-i şerifte, (Az yiyenin içi nurla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafif olan mümini sever) buyuruldu. (Deylemî)

Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zapt etmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zapt etmek de zordur. Hadis-i şerifte, (Her gün bir defa yemek yenmesi itidaldir) buyuruldu. (Beyhekî)

(Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır) Hadis-i şerifi, hastalıkların çoğunun çok yemekten ileri geldiğini göstermektedir. (Dâre Kutnî)

Bütün bu bilgiler, imtihana girerken oruç tutmamanın dînî yönden de, zekâ yönünden de yanlış olduğunu göstermektedir.

Oruç tutmak faydalıdır

Oruç tutmak faydalıdır

Sual: Oruç tutmak vücuda zarar verir mi?

CEVAP
Hayır, çünkü Allahü teâlâ zararlı olan bir şeyi emretmez. Tıp uzmanları diyor ki:
Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar.

Karaciğer, oruçlu iken, 3-5 saat istirahat eder, gıda depolama işine bir müddet ara vermiş olur. Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalb rahatlar.

Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan bazı hastalıklara, bilhassa damar sertliği olanlara oruç tutmak iyi gelmektedir. Oruç iken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir. Zekât, malın kiridir. Zekât veren, malını kirden koruduğu gibi, oruç tutan, vücudunun zekâtını ödemiş, onu hastalıklardan korumuş olur. Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtıysa oruçtur. Oruç tutun, sıhhat bulun!) buyurmuştur. (İbni Mace, Taberanî)

Orucun faydaları çoktur. İki hadis-i şerif:
(Oruç, eti eritir ve Cehennem ateşinden uzaklaştırır. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen nimetler, ancak oruç tutana nasip olur.) [Taberanî]

(Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allahü teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle Cehennem ateşinden 70 yıl uzak tutar.) [Buhârî]

Orucun sevabı diğer ibadetlere göre daha fazladır. Hadis-i kudside, (Her iyiliğe, 10 mislinden 700 misline kadar sevab verilir, fakat oruç bana mahsustur, onun mükâfatını ben veririm, çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme içmesini bırakmıştır) buyuruldu. (Buhârî)

Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevabı için, (Ben veririm) buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu hâlde, Kâbe’ye (Beytullah) yani (Allah’ın evi) denmesi, ona şeref vermek içindir. (Oruç bana mahsustur) demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevabın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevab verilecektir. Başkaları oruç yerken oruç tutmak daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Oruçlunun yanında oruçsuzlar yiyince, melekler oruçluya dua eder) buyuruldu. (Tirmizî)

Herhangi bir sebeple nafile oruç tutamayan, şükretmeli; misafirlere, fakirlere yemek yedirmelidir. Hadis-i şerifte, (Şükredip yemek yediren, sabredip oruç tutan gibidir) buyuruldu. (Tirmizi)

Şükredenlere çok mükafat verilecektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Ramazanda nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu aya saygısızlık edenin, bu ayda günah işleyenin bütün senesi günah işlemekle geçer) buyurmaktadır.

O halde bilhassa Ramazan ayında günah işlemekten daha çok sakınmak gerekir. Mübarek yerlerde yapılan ibadetlere de daha çok sevap verilir. Hadis-i şerifte, (Mekke’de bir Ramazan orucu tutmak, başka yerde tutulan bin Ramazan orucundan efdaldir) buyuruldu. (Bezzar)

Cuma günü yapılan ibadetlere de kat kat sevap verilir. Cuma günü işlenen günahlar da iki kat yazılır. Kıymetli günlerin değerini bilmek ve gereğini yapmak gerekir.

Yazın oruç tutmak zararlı mıdır?
Sual: Bazı kimseler, yazın oruç tutma konusunda; “bilhassa yaz günlerinde gündüzleri yemeyip içmeyerek, geceleri yiyip içmek, sıhhate zararlı olup, çeşitli hastalıklara sebep olmaktadır” diyorlar. Bu sözlerin aslı var mıdır?
Cevap:
Bu ve benzeri sözlerin hiçbiri doğru değildir, asılsızdır. Çünkü orucun edeplerinden birisi de, iftar zamanında mideyi tıka basa doldurmayıp, henüz iştah varken yemekten el çekmektir. Bu edebe riayet edenlerin, hasta olmak değil, bilakis sıhhat bulacakları bütün tabipler, doktorlar tarafından ittifak ile bildirilmiştir. Böyle oruç tutmanın sıhhat için faydalı olduğu muhakkaktır. Eğer böyle söyleyenlerin yalan olan bu sözleri doğru olsa idi, İslâm memleketlerinde Ramazan ayında her Müslümanın hasta olması ve çok kimsenin de vefat etmesi icab ederdi. Halbuki yapılan sağlık istatistiklerinde, Ramazan ayında diğer aylara göre hiçbir zıtlık görülmez. Aklen de düşünülse, birçok insan sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere yemek yer. Alışılmış olan iki yemek vaktinin birinde, birkaç saat değişiklik yapmakla, vücutta ne gibi bir değişiklik meydana gelebilir ki? Belki oruç ayının yani Ramazanın başında bir iki gün, insan biraz değişiklik hissedebilir. Bu cihetle oruçtan dolayı sıhhatte bir değişiklik olmaz.

Sual: Bazı kimseler, midem rahatsız oluyor diyerek, oruç tutmak istemiyorlar. Oruç tutunca mide rahatsız olur mu, mide hastalanır mı?
Cevap:
Oruç, mide rahatsızlığına sebep olmaz. Bilakis midenin sıhhatine faydalı olur. Bu husus, bugünkü modern tıp mütehassısları, uzmanları tarafından, açık ve kesin bir şekilde ispat edilmiştir. Çeşitli yabancı dillerde, mütehassıs tabipler, doktorlar tarafından yazılmış tıp kitaplarında, birçok hastalıkların, yeme ve içme konusunda perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı açıkça bildirilmektedir.

Sual: Oruç tutmak, insanın iradesini zayıflatır diyenler oluyor. Gerçekten oruç tutunca böyle bir şey olur mu?
Cevap:
Söylenenlerin tam tersine, oruç tutmakla, insanın güçlü bir irade kuvveti kazanacağı kesindir, bunda şüphe yoktur. Çünkü oruç tutmak sebebi ile alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.

“Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz”
Sual: Oruç tutmanın, insan sağlığı için zararlı olduğunu söyleyenlere karşı ne demelidir?
Cevap:
Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde; (Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurmuştur. Orucun, sıhhate zararlı değil, bilakis çok faydaları vardır. Orucun, vücut için faydalarından bazıları şöyle bildirilmektedir:
Oruç, bir sene boyunca durmadan çalışan mide ile beraber bütün sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur. İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, hazım, sindirim bozukluğudur. Şişmanlık, kalp ve damar hastalıklarına, şeker hastalığına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtasıdır. Bugün birçok hastalıktan kurtulmak için, perhiz lazım olduğunu doktorlar bildirmektedir.

Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, bir revizyona, tamire girerek, dinlenme ve yenilenme imkânı bulurlar.

Bütün bu bildirilenler, orucun insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin, yalan ve iftiralarını yüzlerine çarpmaktadır. Keşke orucun zararlı olduğunu söyleyenler, yalan söylerken ilmi de, kendilerine yalancı şahit olarak getirmeselerdi.

Oruç; zararlı değil, faydalıdır
Sual: Oruç tutmanın, insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin sözlerinde bir gerçeklik payı var mıdır?
Cevap:
Oruç tutmak, insan sağlığı için zararlı değil, aksine çok faydalıdır. Çünkü Allahü teâlâ, kullarına, zararlı bir şey emretmez. Zira Peygamber efendimiz de;
(Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurmuştur.

Oruç tutmak, mide rahatsızlığına sebep olmadığı gibi, aksine midenin sıhhati için çok faydalıdır. Bu husus, doktorlar tarafından, kesin bir şekilde ispat edilmiştir. Yabancı dillerde, mütehassıs doktorlar tarafından yazılmış tıp kitaplarında, birçok hastalıkların perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı bildirilmektedir.

Oruç, durmadan çalışan mide ile beraber bütün sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur.

İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Bu hâl, şişmanlık, kalp, damar, şeker hastalıklarına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı, koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtası olmaktadır.

Oruç tutan, güçlü bir irade kuvveti kazanır. Bu sebeple alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.

Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, dinlenme ve tamir, yenilenme imkânı bulurlar.

Oruç tutma zamanı, Kamerî aylara göre tayin edildiğinden, her sene, şemsî sene hesabıyla önceki seneye göre 10-11 gün evvel gelir. Bu sebepten, yaklaşık otuz üç sene içinde her mevsimde oruç tutmak mümkün olmaktadır.

Oruç tutmanın güç olduğu yerlerde, oruçlarını bozmayanlara, daha çok sevap verilir. Mazeretsiz açıkça oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur.

Oruç, insan sağlığı için her bakımdan faydalıdır. Zira oruç tutanlarda, gündüz kan hacminin, doku suyunun azaldığı ve sonuçta minima, küçük tansiyonun düştüğü, kalbin rahatladığı tetkikler sonucu anlaşılmıştır. Oruç tutan kişinin sinir sistemi de, bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu, gerginlikleri, sıkıntıları azaltır hatta yok eder.

Orucun manevi faydası da vardır
Sual: Oruç tutmanın faydası sadece bedene midir, manevi faydası da yok mudur?

Cevap:
Oruç, insanlara hem maddi, hem de manevi faydalar sağlamaktadır. Bütün bir sene, çeşitli yemekleri eritmek için yorulan insan midesi ve bağırsakları, senede bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olmaktadır. Bunlar maddi faydalarındandır.

Manevi faydası ise, oruç tutan bir insan, aç kalmış bir insanın çektiği ızdırabı hissederek, muhtaçlara yardım etmek ihtiyacını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan topluluğu arasında ise, çekişmeler olmaz.

Ayrıca Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir Müslüman, Cenab-ı Hakkın diğer emirlerini yerine getirme alışkanlığını da kazanır ve başka emirleri yapmaya istidat yani kabiliyet elde eder.

Oruç tutanın, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun sahih ve makbul olmamasına sebep olur. Zira oruç, yalnız aç ve susuz durmaktan, zahiri ve lüzumsuz amellerden ibaret değildir. Orucun, batıni birçok faydaları da vardır. İlmi ve anlayışı yüksek olanlar, bedenin ruhun mekânı ve nefsin arzularının dönüp durduğu yer olduğunu biliriler.

Nefsin, bedeni arzuları ne kadar çok olur ve bedene ne kadar galip gelirse, ruhun gelişmesi de, o kadar az ve hatta hiç olmaz. Bütün dinlerde, nefsin arzularını yapmamak yani riyazet çekmek, Allahü teâlâya yaklaşmaya vesile olur diye bildirilmiştir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan, gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir.

Oruç, senede bir ay yani Ramazan ayında, yalnız gündüzleri orucu bozan şeylerden uzaklaşmak demektir. Aç ve susuz kalmanın ne demek olduğu, oruç tutarak daha iyi anlaşılmakta, fakirlere, muhtaçlara yardım etme ihtiyacı duyulmakta ve insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olmaktadır. Böylece insanlar arasında çekişme, kavga değil, sevgi, muhabbet ve huzur oluşmaktadır.

Orucun Allahü teâlânın emri olduğuna inanmak ve sevap beklemek lazımdır. Günlerin uzun, oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir. Günün uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat hatta ganimet bilmelidir.

Orucun farzları

Orucun farzları

Sual: Namazın farzları olduğu gibi, orucun da farzları var mıdır?

Cevap:
Orucun farzı üçtür. Bunlar:
1- Niyet etmek.
2- Niyeti, ilk ve son vakitleri arasında yapmak.
3- Fecr-i sâdık, yani tan yeri ağarmasından, güneşin batmasına kadar olan zaman içinde, orucu bozan şeylerden sakınmaktır.

Sual: Oruca niyetin vakti ne zaman başlar?
CEVAP
Ramazanda ve nafile oruçlarda niyetin vakti, Güneş battıktan sonra başlar. Son vakti ise, ertesi günü dahve-i kübra vaktine kadardır. Dahve-i kübra vakti, şer’î gündüzün yani imsak vaktiyle akşam vakti arasındaki zamanın yarısıdır. Bu vakit, Türkiye’de öğleye 60-70 dakika kadar kalan zamandır. Bu vakit, her şehir için www.turktakvim.com sitesinde vardır.

Kaza ve kefaret oruçlarında ise, akşamdan imsak vaktine kadar niyet edilebilir. Ramazanda oruca niyet ederken, akşamdan imsak vaktine kadar (Yarın oruç tutmaya), imsak vaktinden sonraysa (Bugün oruç tutmaya) denir. Yanılıp yanlış söylense de, oruç tutulacak gün bilindiği için mahzuru olmaz. Ramazanda bir aylık oruca toptan niyet edilmez, her gün ayrı ayrı niyet etmek farzdır.

Gece yatarken yemeği yiyip veya yemek yemeden niyet edilse, sonra sahura kalkınca yemek yemekte mahzur yoktur. Akşam yemeği yerken niyet etmek iyi olur. Niyetten sonra da, imsak vaktine kadar yiyip içmekte mahzur yoktur. Sahura kalkınca da, daha önce niyet edilmiş olsa da, imsak vaktine kadar yiyip içilebilir.

Ramazanda, (Yarın dişim ağrımazsa oruç tutarım, ağrırsa tutmam) diye akşamdan niyet edilse, böyle şüpheli niyetle oruç tutmak sahih olmaz. Niyetin son vaktinden önce, kesin karar vermek gerekir.

Oruç tutmak niyetiyle yatmak da niyettir, sahura kalkılmasa da oruca niyet edilmiş olur.

İmsak, gecenin bitimi, yiyip içmenin yasak olduğu vaktin başlamasıdır. www.turktakvim.com sitesinde yazılı olan imsak vaktinden önce, yiyip içmeyi kesmeli! Yiyip içmeye ezan okununcaya kadar devam etmemeli. Ezan geç okunursa, suçu müezzine bulmak insanı sorumluluktan kurtarmaz.

Türkiye Takvimi'ne göre hareket etmeli. Farklı takvim ve imsakiyeler hakkında, www.turktakvim.com sitesinde, Bilgiler kısmında geniş açıklama vardır.

Sual: Bozulursa kefaret olmasın diye, Ramazan orucuna imsak vaktinden sonra niyet etmek caiz mi?
CEVAP
Caizdir, fakat böyle bir şeye lüzum yoktur.

Sual: Ramazanda gece niyet etmeyi unutan ne yapmalı?
CEVAP
Öğleye bir saat kalıncaya kadar niyet edilir. Sahura kalkmak niyettir, oruç tutmak niyetiyle yatmak da niyettir, sahura kalkılmasa da oruca niyet edilmiş olur.

Beyaz iplik, siyah iplik
Sual:
Babam oruç tutarken, takvime göre değil, Kur’ana göre hareket ediyor. Siyah iplikle beyaz iplik birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip içiyor. Ortalık ağardığı için şüpheleniyorum. Doğru mu?
CEVAP
Bekara suresindeki, (Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip için) mealindeki 187. âyetindeki iplikler, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığıdır. Âyet-i kerimenin anlamı, (Gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığı, iplik gibi birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip için) demektir. Bu âyet-i kerimeyi duyan bir zat, (Ya Resulallah, ben gündüzün geceden ayrıldığını öğrenmek için yastığımın altına bir beyaz iplik ile bir siyah iplik koydum. Fakat gecenin bitişini yine de tespit edemedim) dedi. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, (O iplikler, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır) buyurdu. Eğer Peygamber efendimiz açıklamasa idi, beyaz ipliğin aydınlık, siyah ipliğin karanlık olduğunu nereden bilecektik? Kur’an-ı kerimden anladığımıza uyarak, gencin babası gibi, bilhassa bulutlu havalarda, daha ortalık karanlık diye, güneş doğana kadar yiyip içerdik.

Kaza orucuna niyet
Sual:
Kaza orucuna nasıl niyet edilir?
CEVAP
(Niyet ettim ilk kazaya kalan Ramazan orucumu tutmaya) diye niyet edilir. (Son kazaya kalan) da denebilir. Kaza orucunda, akşam namazından imsak vaktine kadar niyet etmek şarttır. İmsak vaktinden önce niyet etmeyi unutan, kaza orucu tutamam diye oruçtan vazgeçmemeli, nâfile oruç tutunca, boşa gidecek diye düşünmemeli. Yani nâfile de olsa oruç tutmalıdır.

Bir de, niyetten sonra yemek yenilmez sanılıyor. Bu da yanlıştır. Akşam, oruca niyet edip, Türkiye Takvimi'ndeki imsak vaktine kadar yiyip içilebilir.

Oruca gündüz niyet ederken
Sual:
Ramazan ayında ve nafile oruçlarda, dahve vaktinden önce niyet edilebiliyor. Bu vakitten önce niyet ederken, imsak vaktinden itibaren mi oruçlu olmaya niyet etmek gerekiyor?
CEVAP
Evet, öyle niyet etmek gerekiyor. Tabii o vakte kadar orucu bozacak şeylerden kaçınmış olması da şarttır. İmsak vaktinden itibaren değil de, niyet ettiği andan itibaren oruç tutmaya niyet edilirse oruç sahih olmaz. (Redd-ül-muhtar)

Dahve-i kübra vakti:
Buna kaba kuşluk da denir. Oruç müddetinin yarısıdır, bu da öğleden bir saat kadar önceki vakittir. Mesela bir şehirde, imsak 05.00’de, akşam vakti de 17.00’de oluyorsa, oruç müddeti 12 saat eder. Bunun yarısı 6 saattir. İmsak vaktinden 6 saat sonraya kadar, yani saat 11.00’e kadar niyet edilebilir. İmsak 04.00’de, akşam vakti de 19.00’da olursa, 15 saat eder yarısı 7,5 saat eder. İmsak vaktine eklenince, dahve vakti saat 11.30 olur. Yani mevsimlere ve şehirlere göre değişir.

Oruçta niyet
Sual:
Dört mezhebe göre Ramazan orucunda niyetin son vakti nedir?

CEVAP
Ramazan orucunda niyetin son vakti, Hanefî’de dahve-i kübra denilen, şer’i gündüzün yarısı, yani Türkiye için, öğle vaktinden, yaklaşık 70 dakika kadar önceki zamandır. Mesela, İstanbul’da 5 Ramazan 1431 Pazar günü, şer’i gün, 20:13 – 4:11 = 16 saat 2 dakikadır. Bunun yarısı 8 saat 1 dakika eder. 4:11 + 8:01 = 12:13’e kadar niyet edilebilir. Öğle ise 13:20'de oluyor. Yani 5 Ramazan tarihinde, öğleye 67 dakika kala niyet edilebiliyor.

Diğer üç mezhepte ise, imsak vaktinden önce niyet etmek şarttır. Bu bakımdan, bu üç mezhepte olanın imsak vaktinden önce niyet etmesi şarttır.

Oruçta niyeti unutmak
Sual:
Ramazanda, sahura kalkılıp yemek yendiği hâlde, oruca niyeti unutan ne yapar?

CEVAP
Niyet, yarın veya o gün oruç tutacağına karar vermek demektir. Sahura kalkan kimse, ne için kalkmıştır? Oruç tutabilmek için yemek yemeye kalkmıştır. (İmsak vaktine ne kadar var?) demek, (Vakit çıkmadan bir bardak su içeyim) demek gibi şeyler, oruç için niyet sayılır. Yahut akşamleyin veya yatarken yarın oruç tutacağına karar veren de niyet etmiş olur.

Bunların hiçbiri olmasa da, sabaha kadar uyuyakalsa da, sabahleyin de niyet edebilir. Güneş doğduktan sonra da niyet edebilir. Hattâ Dahve vaktine kadar da niyet edebilir. [Dahve vakti, her şehir için internet sitemizde vardır.] Öğleye kadar uyuyakalsa veya unutarak niyet etmese, Hanefî’de orucu sahih olmaz, ama böyle istisnai durumda İmam-ı Züfer’in kavline uyarak öğleden sonra niyet etse, tuttuğu oruç sahih olur.

Sual: Ramazan orucuna niyet, ne zaman başlar ve ne zaman son bulur?

Cevap:
Niyetin zamanı, bir gün önce güneş batmasından başlayıp, ertesi günü Dahve-i kübraya kadardır. Ramazan orucuna kalp ile niyet etmek farzdır.

Sual: İmsak vaktinden önce ve imsaktan sonra oruca nasıl ve ne şekilde niyet edilir?

Cevap:
İmsak vaktinden önce oruca niyet ederken; “Niyet ettim, yarın oruç tutmaya” denir. İmsak vaktinden sonra niyet ederken; “Niyet ettim bugün oruç tutmaya” diye niyet edilir.

Sual: Ramazanda bir özür sebebiyle tutulamayan oruçları kaza etmek de farz mıdır ve bunların niyet zamanı da, Ramazan orucundaki gibi midir?

Cevap:
Ramazan-ı şerif orucu, her Müslümana farz olduğu gibi, bir özür sebebiyle tutamayanların kaza etmeleri de farzdır. Kaza ve kefaret orucuna, muayyen olmayan adak oruçlarına fecirden yani imsaktan sonra niyet edilemez.

Günah işleyenin orucu

Günah işleyenin orucu

Sual: Bazıları, (Namaz kılmayan, içki içen, açık gezen veya başka günah işleyen, boşuna oruç tutmamalı) diyor. Bu söz doğru mudur?

CEVAP
Hayır, dine aykırıdır. Birkaç günah işleyenin, diğer günahları da yapması gerekmez. Hem oruç tutup hem de günah işleyen kimse, oruç tutmakla hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz, fakat âhirette, niçin oruç tutmadın diye hesaba çekilmez. Oruç borcunu ödemiş olur, hatta orucun bereketiyle diğer günahlardan da kaçma imkânı olur. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.)

Namazın dinimizdeki yeri, oruca göre daha önemliyse de, bir kimseye namaz kılmadığı için, (oruç da tutma) denmez. Aksine, (Namaz kılamıyorsan, orucu bari terk etme) denir. Namaz kılmamakla büyük bir günaha giren kimse, oruç tutmazsa günah miktarı daha da çok artar.

Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse ona, (Diğerlerini bırakmadığına göre, bu günaha da devam et) denmez. Günah miktarı ne kadar azaltılırsa, o kadar iyi olur. Allah’tan korkup bir günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte, (Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden çıkar) buyuruldu. (Tirmizi)

Günah işleyen, oruç tutuyor veya zekât veriyorsa, (Aman bunları bari bırakma) demelidir! Bu ibadetleri de yapmazsa, dinden tamamen uzaklaşabilir. Korkutmaktan çok, müjdeleyici olmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Allah’ın rahmetinden ümit kestirip, dinden nefret ettirenlere lanet olsun! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) buyurdu. (Buhari)

Bir genç, Peygamber efendimize, (Şu üç günahı bırakamıyorum) dedi. O üç günah, yalan, zina ve içkidir. Resulullah efendimiz, (Bu üç günahtan yalanı benim için bırak) buyurdu. O genç, kabul edip gitti. Daha sonra, diğer iki günahı işlemek isteyince, (Bu günahları işleyip Resulullahın karşısına çıkınca, “Ben işlemedim” desem yalan söylemiş olurum. Eğer işlediğimi söylersem, beni cezalandırır) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. (Şir’a)

Kelime-i şehadeti dil ile söyleyip kalb ile de tasdik eden Müslümandır. Günah işleyen, Müslümanlıktan çıkmaz.

Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam, “Ümmetine müjde ver ki, müşrik olarak ölmeyen Cennete girer” dedi. Ben, “Zina ve hırsızlık eden de mi Cennete girer” diye üç defa sordum. “Evet, zina ve hırsızlık eden de Cennete girer” dedi. Daha sonra, “İçki içse de, yine sonunda Cennete girer” dedi.) [Buhari]

Bu, Ehl-i sünnet itikadıdır. Günahları hafif görmek değildir. Bu inanış, insanı günaha sevk etmemeli! Her günah, kalbi karartır, insanı küfre sürükleyip Cehennemde ebedi kalmaya sebep olabilir. Her günahtan kaçınmalı, çünkü Allah’ın gazabı günahlar içinde saklıdır. Belam-ı Baura, çok ibadet eden büyük bir âlimken, bir günah yüzünden imansız öldü. Günah işleyen hemen tevbe etmelidir!
(K.Saadet)

Oruç tutmamayı mubah kılan özürler

Oruç tutmamayı mubah kılan özürler

Sual: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler nelerdir?

CEVAP
Orucu tutmayıp kazaya bırakmayı mubah kılan özürler şunlardır:
1- Hastalık: Hasta olan veya oruç tutunca hastalığı artan kimse, oruç tutmaz veya tutuyorsa bozabilir. Hastaya bakan da, oruç tutunca hastaya bakmakta zorlanırsa, o da oruç tutmayabilir. Orucu kazaya bırakabilmek için, orucun kendisine zarar verdiğini, kendi tecrübesi veya salih doktorun sözüyle anlaması gerekir. Her hastayım diyenin kazaya bırakması caiz olmaz.

2- Sefer: 104 km uzağa giden kimse, 15 günden az kaldığı yerde seferi olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, orucu kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Seferde sıkıntı içinde oruç tutmak, takva sayılmaz) buyuruldu. (Buhârî)

3- Gebe ve emzikli olmak:
Kendine veya çocuğuna bir zarar gelecekse, gebe ve emzikli kadın oruç tutmaz. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, gebeyle emzikli kadına, oruç tutmaması için ruhsat verdi, orucunu tehir etti) buyuruluyor. (Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî î)

Emzikli kadın, kendi çocuğunu veya başkasının çocuğunu emzirse de hüküm aynıdır.

4- Açlık ve susuzluk: Kendisinde şiddetli açlık ve susuzluk meydana gelen kimse, ölüm tehlikesi varsa veya aklı gidecekse yahut hastalanacaksa orucunu bozabilir. Hastalığın artıp artmayacağı kesin değilse, kefaret gerekmemesi için, küçük bir kâğıt parçasını veya çiğ pirinç tanesini susuz yutarak orucunu bozmalı. Sonra yiyip içebilir.

5- İhtiyarlık: Oruç tutamayan ve iyileşme ihtimali de olmayan yaşlı hasta, tutamadığı günler için fidye verir. 30 günün fidyesi 53 kg undur. 53 kg un alacak kadar altın da verilebilir.

6- İkrah: Oruçlu, (Orucunu bozmazsan seni öldürür veya bir uzvunu keseriz) diye tehdit edilmişse, dediklerini yapmaya güçleri yetiyor ve blöf yapmıyorlarsa, orucu bozmak mubah olur.

Ramazan-ı şerifte, özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz olarak Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizî)

İş sebebiyle oruç tutmamak caiz mi?
Sual:
Çalıştığımız yer çok sıcak. Oruçlu olunca çalışmam imkânsız. İzin de vermiyorlar. Çalışmasam çoluk çocuk nafakasız kalacak. Oruç tutmayıp kışın kaza etmem caiz olur mu?

CEVAP
Çalışırken çok yoruluyorum diyerek, orucu kazaya bırakmamalı. Ama gerçekten zaruri bir durum varsa o zaman caiz olur.

Nafakaya muhtaç kimse, çalışınca hasta olacağını anlarsa, orucu bozar. Ücretle çalışmayı sözleşmişse ve iş sahibi, Ramazanda izin vermiyorsa, kendinin ve ailesinin nafakası mevcut olan, orucu bozmaz, çünkü böyle kimsenin dilenmesi haramdır. Kendinin ve ailesinin nafakasına malik değilse, orucun zarar vermeyeceği başka hafif iş bulması gerekir. Hafif iş bulamazsa, işinde çalışarak, orucu bozması caiz olur.

Bunun gibi, ekin biçen kimseye Ramazan ayının orucu ziyan verirse, yani oruçtan dolayı, ekini biçemeyip, ekin telef olursa yahut çalınırsa [veya bina yapılamayıp da yağmurdan yıkılmak tehlikesi muhakkak olursa] ve bunları ücretle yapacak bulamazsa, oruç tutmayıp, bu işlerini yapmak caiz olur. İş bitince, orucunu tutar ve Ramazandan sonra da, tutamadığı günleri kaza eder. Günah olmaz. Susuzluktan hasta olması, ölmesi muhakkak olan herkes de, orucu bozup kaza edebilir. Kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)

Kazaya bırakmak
Sual:
Ramazanda sıcak günlerde oruç tutmayıp, kışın kaza edilse sevabı az mı olur?

CEVAP
Dînî bir mazeret olmadan, orucu kazaya bırakmak haramdır, büyük günahtır. Oruç ibadeti, dînî bir mazeretle kazaya bırakılırsa, kazası tutulunca kişi sadece cezadan kurtulur. Ramazan-ı şerifte tutulan sevaba kavuşamaz. Ömür boyu oruç tutsa, Ramazanda tutulan bir gün orucun sevabına kavuşamaz.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ benim ümmetime Ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir peygamberin ümmetine vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesinde oruca kalkana, Allahü teâlâ rahmetle nazar eder. Rahmetle nazar ettiği kul artık rahmete kavuşmuştur, hiçbir korku yoktur.
2- İftar vakti, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir.
3- Melekler, Ramazanın her gün, gece gündüz, oruç tutanların affolması için dua eder. Melekler günahsız olduğu için duaları kabul olur.
4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara mahsus olarak Cennette bir köşk ihsan eder.
5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)
[Beyhekî]

(Allahü teâlâ, Ramazanın her akşamı iftar zamanında bir milyon kişiyi Cehennemden azat eder.) [Deylemi]

Sual: Bir sıkıntı, ihtiyaç olduğu zaman, başlanmış oruç bozulabilir mi?

Cevap:
İhtiyaç, sıkıntı olunca, orucu bozmak caiz olur. Bahr-ür-râıkda deniyor ki:
“Bir ibadete başlayınca, bunu özür olmadan bozmak haramdır. Farz olan orucu bozmak için sekiz özür vardır: Hastalık, sefere çıkmak, ikrah yani zalimin zorlaması, kadının hamile olması, çocuk emzirmek, açlık, susuzluk ve ihtiyarlık.”

Zaruret hâlinde orucu bozmak
Sual: Açlık veya susuzluk gibi böyle zaruri durumlarda başlanmış oruç bozulabilir mi?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak Uyûn-ül-besâirde deniyor ki:
“İnsanın kullandığı şeyler beşe ayrılır. Bunlar zaruret, ihtiyaç, menfaat, ziynet ve fudüldür. Kullanılmadığı zaman insanın helakine sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, buna ihtiyaç denir. Faydası, menfaati olmayıp, yalnız gösteriş için kullanılan şeye, ziynet denir. İhtiyaç olunca, orucu bozmak caiz olur.

Bahr-ür-râıkda diyor ki; “Bir ibadete başlayınca, bunu özür olmadan bozmak haramdır. Farz olan orucu bozmak için sekiz özür vardır: Hastalık, sefere, yolculuğa çıkmak, ikrah yani zalimin zorlaması, kadının hamile olması, çocuk emzirmek, açlık, susuzluk ve ihtiyarlık.” Uyûn-ül-besâir kitabında bildirilen ihtiyaç, bu sekiz özürden biri demektir.

Buğday ekmeği, koyun eti, yağlı yemek, menfaattir. Tatlı yemek, ziynettir. Mubahları kullanmakta taşkınlık, fudüldür. Zaruret olunca, yalan yere yemin etmek caiz olmaz. Tariz söylemek, yani iki manalı kelime söyleyip yemin edilir. Aç kalanın ölmeyecek kadar leş yemesi, zaruret olur. Abdest alırken elbiseye su sıçraması, hayvan idrar yaparken, üstündekinin elbisesine sıçraması zarurettir.”

Seferde iken oruç tutmak

Seferde iken oruç tutmak

Sual: Seferde olana da Ramazan orucu farz mı?

CEVAP
Evet. Ama kazaya bırakması caizdir.

Sual: Seferde oruç tutmak gerekmediği halde, Ramazan orucunu tutan nafile sevabı mı alır?
CEVAP
Seferi olan, Ramazan orucunu tutarsa, farz sevabı alır.

Özürsüz oruç yememeli
Sual:
Devamlı şehirlerarasında şoförlük yapanın, oruç tutmaması günah olur mu?
CEVAP
İşi aksatacak zorluk yoksa Ramazan-ı şerifte oruç tutmak çok sevabdır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ramazanda mazeretsiz bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Şu halde, bir özür olmadan oruç yememeli. Dini bir özrü olanın, orucunu kazaya bırakması caiz olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Yolculukta [sıkıntı içinde] oruç tutmak, takva değildir) buyuruldu. (Buhari) [Yolculuk veya sefer demek, 104 km'den uzak yere gitmek üzere yola çıkmaktır. Bunlardan daha kısa yola giden seferi olmaz. Burada takva daha çok sevap kazanmak manasındadır.]

Sual: Yolculukta oruç tutmamaya izin var diye oruca niyetlenmedim. Saat 11’de uçağa bineceğim için sabah kahvaltımı yapıp yola çıktım. Seferde oruç tutmamak caiz değil mi?
CEVAP
İmsak vaktinden önce sefere çıksaydınız, oruca niyet etmeyip sefere çıkınca yiyip içebilirdiniz. Hâlbuki kahvaltı yaptığınız zaman, mukimsiniz ve niyet etmiyorsunuz, yiyip içiyorsunuz, bu yüzden günah oluyor. Niyet edip oruçlu yola çıkacaktınız ve o gün o orucu bozmayacaktınız, yani o gün orucu tutmanız gerekirdi. Niyet etmeden yiyip içtiğiniz için sadece kaza gerekir.

Seferi iken oruç
Sual:
İmsak vaktinden sonra sefere çıktığımız için oruca niyet etmiş oluyoruz. Yani o gün seferde de olsak oruç tutmamız lazım. Ancak, mesela sabah 11’de ABD’ye gitmek üzere uçağa biniyoruz. Devamlı Batı’ya gittiğimiz için gün, New York’a giderken 7 saat, Los Angeles’ a giderken de 10 saat uzuyor. Bu durumda ne yapmak lazım?
CEVAP
Oruç tutabilirse sevab kazanır, açlık ve susuzluğa dayanamayıp bozarsa günah olmaz. Seferdeyken, orucu özürsüz bozana kefaret gerekmez.

Sual: Bir kimse, Ramazan orucunu sefere çıkınca sebepsiz bozsa, kaza mı kefaret mi gerekir? Mukim iken orucunu bozup sonra sefere çıksa, kaza mı, kefaret mi gerekir?
CEVAP
Niyetli orucu sefere çıkınca bozmak günahtır. Ama günah işlese de, seferde bozduğu için kefaret gerekmez. Eğer mukim iken bozup sefere çıksa, kefaret de gerekir.

Sual: Doğudan batıya uçakla giden oruçlu kimse, orucunu çıktığı şehre göre mi, yoksa Güneş’in battığı yere göre mi açacaktır? Abduhcu biri; Kardavî, Hamidullah gibi günümüzde ne kadar mezhepsiz varsa, onların görüşlerini toplamış. Sonra da, (Benim görüşüm de budur) diyerek Hamidullah’ın görüşünü tercih etmiş. İslam âlimlerinin bu konuda bildirdikleri hükümler yok mu? Niye mezhepsizlerden nakil yapılıyor?
CEVAP
Mezhepsiz olmanın şartı, mezhepsizlerden nakildir. Ehl-i sünnet olmanın şartı da İslâm âlimlerinden nakildir.

İslam âlimlerinin bildirmediği hiçbir husus yoktur. Din eksik değildir. Bu konu bütün fıkıh kitaplarında açıklanmıştır. Önce mezhepsizlere bir cevap verelim. Sonra bu sorunun cevabını kitaplardan naklen bildirelim.

Günümüzdeki mezhepsizler, genelde, Şevkânî, Mevdûdî, Kardâvî, Elbânî gibi mezhepsizlerin yazılarını yazıp, (Biz şu görüşü tercih ediyoruz) derler. Onlara uymadıklarını, kendilerinin de görüş sahibi olduklarını bildirmeye çalışıyorlar. Halkımız bunlara müctehid taslakları diyor.

Necip Fazıl’ın Baidullah dediği Mösyö Hamidullah, İslam’a Giriş isimli bozuk kitabında, fıkıh ilmine aykırı olarak, (Selim akıl sahipleri, bu durumda Güneş’in batmasını esas almaz, çıktığı şehrin saatini esas alır) diyor. Bunun yanlış olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıklanıyor.

Mısırlı Desuki isimli bir mezhepsiz ise, (Güneş’in batması esas alınır) diyor. Bunu, muteber bir eserden alıp söylemiyor, kendi görüşü olarak söylüyor. Hüküm doğru, yani fıkıh kitaplarına uygunsa da, kafadan söylediği için dinde muteber olmaz.

Mezhepsiz Kardâvî de, (Nasslara göre, Güneş’in batması esas alınır) diyor. Bu da Desuki gibi Nasslardan kendi anladığını ölçü alıyor. Bir fıkıh kitabından nakletmiyor. Hüküm doğruysa da, nakli esas almadığı için bununki de dinde senet olmaz.

Ezherli başka bir mezhepsiz ise, (Oruca başladığı saatten itibaren 12 saat sonra, Güneş batmasa da, orucunu açar) diyor. Bunun sallaması da, Mösyö’nünki gibi isabetsizdir.

Dikkat edilmişse, hiçbiri (Şu mezhepte şöyledir) demiyor. Hepsi kendisini bir İmam-ı a'zam zannediyor. Birçok hüküm, dört hak mezhepte farklıdır. Hangi mezhebe göre bildirildiği açıklanmıyor. İslam âlimleri, bir hak mezhebe göre cevap verirken, bu mezhepsizler, (Biz İslam’a göre cevap veriyoruz) diyerek, dört mezhebin hak olduğunu inkâr edip, Dört İmam’ın da İslam’a göre cevap vermediğini vurgulamaya çalışıyorlar.

Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlilerinden olan Dürer ve Gurer kitabında Molla Husrev hazretleri buyuruyor ki:
Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Ancak seferî olanın oruç tutması farz değildir. Kutuplara giden Müslüman, seferî ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder.

Gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saatle başlanır ve saatle bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer ve Gurer)

Seferde iftar saati
Sual:
Oruca niyet edip de sonra başka bir memlekete giden kimse, iftarını hangi yere göre açar? Yani sahurda niyet ettiği yerin iftar vaktini mi, yoksa gittiği yerin vaktini mi esas alır?

CEVAP
Bulunduğu yerin vakti esas alınır. Nereye giderse gitsin, bulunduğu yerde güneş batınca, yani akşam vakti olunca orucunu açar. Otobüste, arabada veya gemide gidiyorsa, yine bulunduğu yerde iftar vakti olunca orucunu açar. Ama uçaktaysa üstünden geçtiği şehri esas alamaz, çünkü bir yerin iftar ve namaz vakitlerinin hesaplanmasında, yükseklik de hesaba katılır. Uçakta Güneş’in batması çok daha geç olacağı için, iftar vakti de üstünde bulunduğu şehirden daha sonra olur. Bunun için uçakta olan kimse, güneşin battığını, ufukta kaybolduğunu görmeden orucunu açamaz.

Görüldüğü gibi, iftar vaktinde, oruç açılan yerin zamanı, yani Güneş’in batması esas alınır. Saate göre hareket edilmez. Dünyanın hangi şehri olursa olsun, oruçta ve namazda, herkes vardığı şehrin vaktine göre hareket eder. Güneş batmadan oruç açılmaz ve akşam namazı kılınmaz. (Nimet-i İslam, Dürer)

Eğer çok hızlı giden bir uçak, hiç yere inmeden doğudan batıya gidiyorsa ve bu zaman 24 saatten fazla sürmüşse, mesela 33 saat sürse, o zaman gündüzü 24 saatten az olan bir şehrin saatine uyulur. Oruç tutulan gün, 24 saatten azsa, Güneş batana kadar beklemek gerektiği bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır.
(Nimet-i İslam, Dürer)

Açıktan oruç yemek

Açıktan oruç yemek

Sual: (Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz) diyerek açıktan oruç yiyenler oluyor. Günah değil midir?

CEVAP
Günahı, açık da, gizli de işlemek caiz olmaz. Fakat nefsine, şeytana uyarak günah işleyen, günahını gizlemelidir! Günahı gizlemek birkaç yönden faydalıdır:
1- Eğer günahlarımız açığa çıkmamışsa sevinmelidir! Cenab-ı Hak, (Günahı gizleyin) buyuruyor. Peygamber efendimiz de sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
(İnsan günahını dünyada gizlerse, Allahü teâlâ da, kıyamette, bu günahı kullarından saklar.) [Müslim]

2- Allahü teâlâ açıktan, çekinmeden günah işleyenlere daha çok buğzeder. Fakat üzülerek günahını gizleyenleri, gizlediği için affedebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir günaha düşen, günahını gizlesin! Allahü teâlânın örtüsünü onun üzerinde bulundursun!) [Müslim]

3- Günah işlerken halktan olsun utanmalıdır! Başkasını kendi hakkında konuşturmamak, gıybetini ettirmemek için günahı gizlemelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haya tamamıyla hayırdır.) [Buhari] (Haya imandandır.) [Buhari] (Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez.) [Deylemi]

4- Kötü örnek olmamak, başkalarının da günah işlemesine cesaret vermemek için günahı gizlemeli! Böyle sebeplerden dolayı açıktan günah işlememeli, gizli de olsa günah işlemekten sakınmalı! Çünkü günahlar öldürücü zehirdir. İmanı olan günah işlemekten çok korkar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, günahını dağ gibi görür, üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını, burnuna konmuş, hemen uçacak bir sinek gibi görür.) [Buhari]

Sual: İslam Ahlakı kitabında deniyor ki:
Özrü yok iken, Ramazan günü aşikâre yiyen, içen, mürted olur. (Feyziyye)
Seadet-i Ebediyye kitabında da şöyle deniyor:
Ramazan-ı şerifte umumi yerlerde, Müslümanların karşısında, oruç yiyenlerin ve oruç tutanları aldatarak, oruç tutturmayanların imanı gider.
Bu iki ifadeyi anlayamadık. Açıktan oruç yiyen kâfir mi oluyor?
CEVAP
Hayır büyük günah işleyene kâfir denmez. Burada, oruç emrini hafife almanın, farz olduğunu inkâr etmenin, oruç tutmamayı zımnen teşvik etmenin küfür olduğu bildiriliyor. Her farz böyledir. Mesela açık gezen bir kadın, kapanmanın Allah’ın emri olduğunu biliyor, inanıyor ve beğeniyorsa, çeşitli sebeplerle kapanamıyorsa, buna kâfir denmez. Kapanmayı Allah’ın emri kabul etmiyorsa veya kabul edip beğenmiyorsa, açık gezdiği için hiç üzülmüyorsa, küfür olur.

Açıktan oruç yemek
Sual:
Hastanede hasta olarak yatıyorum. Oruç tutacak durumum yok. Hastanede gizli yiyip içme imkânım da yok. Açıktan oruç yemek günah olur mu?

CEVAP
Hasta olduğunuz belli, yani oradakiler bunu biliyor ve görüyor, gizleme imkânı da yoksa açıktan yiyip içmek caiz olur.

Sual: Dinin bildirdiği bir özür sebebiyle oruç tutamayan bir kimse, açıktan yiyip, içebilir mi?

Cevap:
Özrü olan kimseler, oruç tutamadıkları günler, gizli yemelidirler. Ramazan-ı şerifte umumi yerlerde, Müslümanların karşısında, oruç yiyenlerin ve oruç tutanları aldatarak, oruç tutturmayanların imanı gider. Ramazan günlerinde lokanta, aşhane, gazino, büfe gibi yiyip içme yerlerini işletmek günahtır. Bunların, oruç yiyenlerden kazandıkları, helal ise de, zararlıdır. Buralarını iftardan sonra açmalıdır.

Kadınların muayyen günleri

Kadınların muayyen günleri

Sual: Ramazanda bir kadının muayyen hâli zuhur ederse, yiyip içebilir mi? Muayyen hâli sona erince, yiyip içmesi günah olur mu?

CEVAP
Ramazanda imsak vaktinden sonra, hayzı kesilse, o gün oruçlu gibi durur. İmsak vaktinden sonra hayz gören, o gün gizli yiyip içer. Her iki durumda da o günkü orucunu sonra kaza eder. Vakit içinde, namaz kılmadan önce, hayz gören, o vaktin namazını kaza etmez.

İmsak vaktinden önce kan kesilse, sabah namazı vaktine, yalnız gusledip elbisesini giyecek kadar zaman olur da, Allahü ekber diyecek kadar fazla zaman kalmazsa, o günün orucunu tutar. Fakat, yatsıyı kaza etmesi lazım olmaz. Tekbiri söyleyecek kadar da zaman olursa, yatsıyı kaza etmesi de lazım olur. İftardan önce hayz başlarsa, orucu bozulur. Ramazandan sonra kaza eder. Namaz içinde hayz başlarsa, namazı bozulur.

Sual: Bir kadın akşamdan yarınki oruca niyet etse, yarın hayzı başlasa o gün oruç tutacak mı?
CEVAP
Hayz başlayınca oruç bozulmuş olur, yer içer. Ancak oruçluların gözü önünde yememelidir!

Sual: Kadın geceden niyet ettiği orucu öğleyin bozsa, öğleden sonra da âdet görse, kaza mı gerekir?
CEVAP
Âdet olmasa idi kefaret gerekirdi. Âdet olduğu için kaza gerekir. Bir kimse de orucunu bozsa, sonra oruç tutamayacak kadar hastalansa yine kaza gerekir.

Sual: Hayzlının, Ramazanda oruç tutması caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Orucun aksamaması için hayzı ilaçla geciktirmek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Kaza orucu tuttuğum gün, âdetim başladı. Âdetim bittiğinde, yarıda kalan orucum yüzünden ayrıca bir gün daha mı tutacağım?
CEVAP
Ayrıca oruç tutmazsınız. Kaza orucunuz yarıda kalmıştır. Onu yeniden tutarsınız.

Sual: Maliki’yi taklit eden bir kadının hayzı Hanefi'ye göre bitse Maliki'ye göre devam etse orucunu tutabilir mi?

CEVAP
Evet tutar. Maliki’yi taklit eden kadın, Hanefi’ye göre istihaza olup da, Maliki’ye göre hayz olan günlerde oruç tutar, namaz kılmaz, Kur'an-ı kerim okuyamaz. İstihaza olan bu günlerde kılmadığı namazları temizlenince kaza eder.

İftar vermenin fazileti

İftar vermenin fazileti

Sual: İftar vermenin sevabı nedir?

CEVAP
İftar vermek çok sevabdır. Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz, (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir) buyurdu. (Beyhekî)

Yine bir hadis-i şerifte, (Ramazanda bir misafire oruç açtırana Sırat köprüsünü geçmek kolaylaşır) buyuruldu. (V. Necat)

Yemek yedirmek çok sevabdır. Hele oruçluya yedirmek daha çok sevabdır. Oruç tutanın sevabı kadar sevab alır, oruçlunun sevabından eksilme olmaz.

Peygamber efendimiz, (Ramazan ayında bir oruçluyu su ile iftar ettiren, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur) buyurunca da, Eshab-ı kiram, “Su az ve kıymetli iken mi?” diye sual etti. Onlara cevaben (İsterse nehir kenarında versin, aynıdır) buyurdu. (V. Necat)

Yemek yedirmeyi nimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Amellerin en faziletlisi, bir müminin aybını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.) [İsfehani]

(Allahü teâlâ, yemek yediren cömertle meleklerine övünür.) [İmam-ı Gazali]

(Misafir, sofrada bulunduğu müddetçe, melekler, ev sahibine dua eder.) [Taberani]

(Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.) [Tirmizi]

(Arkadaşına, sevdiği yemeği ikram edenin günahları affolur.) [Bezzar]

Dostlarla yemek
Dost ve arkadaşlara yemek yedirmek, sadaka vermekten efdaldir. Hazret-i Ali buyurdu ki:
(Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakirlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle azat etmekten daha makbuldür.)

(O beni yemeğe çağırmıyor. Onu niye çağırayım) dememelidir! Yemeğe çağırırken de, yemeğe giderken de yalnız Allah rızasını düşünmelidir!

Yemekte günah işlenen davetlere gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de, zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir.

Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnet, başka ziyafetlere gitmek müstehaptır.
Bazı âlimler ise, (Düğün yemeğine gitmek vacip, diğer davetlere gitmek sünnettir) demişlerdir.

Müslümanın Müslüman üzerindeki beş haktan biri, davetine icabettir. Yani davetini kabul edip gitmektir. Hadis-i şerifte, (Davete icabet ediniz) buyuruldu. (Müslim)

Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir! Peygamber efendimiz bu hususta, (Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır) buyurmaktadır. (Deylemi, Hâkim, İbni Lâl, Dare Kutnî, Hatib)

Samimi olarak davet edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [İsfehani]

(İki kişi birden davet ederse, kapısı yakın olana icabet et! Çünkü kapısı yakın olanın hakkı daha önce gelir.) [Buhari]

(Davete icabet etmeyen, Allah’a ve Resulüne asi olmuş olur.) [Buhari] (Dinimizin bu konudaki emrine uymamış olur.)

Sual: Haram parayla iftar verilir mi?
CEVAP
Yalnız haram para ile iftar verip ondan sevap bekleyen kâfir olur. Sevap beklemeden vermek küfür olmaz. Geliri haram helal karışıksa, verilen iftar haram da küfür de olmaz.

Sual: Almanya'da şöyle söylentiler var:
«Burada herkes zengin istediği her şeyi alıp yiyor. Hiç kimseyi davet etmek gerekmez. Asıl sevap kazanmak için bir fakiri davet edeceksin ki sevap kazanasın. Burada fakir olmadığına göre iftara davet etmek gerekmez» diyorlar. Doğru mu?

CEVAP
Yanlış. Akıl ile din olmaz. Din kitapları ne yazıyorsa, ona bakılır. Bazı kimseler de, "Mahallende fakir varken hacca gitmek gerekmez. Fakiri sevindirmek hacdan önemlidir" diyorlar. Ama dinimiz öyle demiyor. Müslüman olanın dinimizin bildirdiklerine inanması gerekir. Bütün dünyanın fakirlerini doyursanız, hepsini zengin etseniz, hac yerine geçmez.

Fakire yemek yedirmenin sevabı ayrı, iftar açtırmanın sevabı ayrıdır. Peygamber efendimiz, (Ramazan ayında bir oruçluyu su ile iftar ettiren, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur) buyurunca, Eshab-ı kiram, "Su az ve kıymetli iken mi?" diye sual etti. Onlara cevaben (Hayır, ırmak kenarında olsa da, ırmaktan bir bardak su alıp verilse de aynı sevaba kavuşur) buyurdu.

Görüldüğü gibi ırmaktan su almak bedavadır. Burada önemli olan oruçluya iftar açtırmaktır. Bu su ile de olur, hurma ile de olur, zeytin ile de olur. Yemek yedirilirse daha çok sevap kazanılır.

Sual: Oruçlu olmayanı iftara davet etmek caiz midir?

CEVAP
Evet, caizdir. Fakat iftara davet ederken, oruç tutanları tercih etmeli. Bir mazereti sebebiyle, oruç tutamıyorsa, mesela yolcu ise, hasta ise yahut muayyen halde ise, onlar da, davet edilebilir.

İftar yemeği parası vermek
Sual:
Birine iftar yemeği parası vermek, iftar vermek gibi sevab mıdır?

CEVAP
Evet.

İftar ettirme sevabı
Sual:
Cami önlerinde camiden çıkanlara iftarını açmak için hurma veriliyor. Bunlar da iftar ettirme sevabına kavuşuyorlar mı?

CEVAP
Elbette kavuşuyorlar. Yarım bardak su verilse de, iftar sevabına kavuşulur. İftar ettirme sevabı çok büyüktür. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazan ayında, bir oruçluyu, su ile de olsa iftar ettiren, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [V. Necat]

(Bir kimse, Ramazanda, bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden azat eder. O oruçlunun sevabı kadar, ona sevab verilir.) [İbni Huzeyme]

(Bir hacıyı veya bir mücahidi teçhiz eden ve onların ailesini görüp gözeten veya bir oruçluya iftar veren, aynı sevablara kavuşur, diğerlerinin sevabından hiç bir şey eksilmez.) [Beyhekî]

İftara davet ederken
Sual:
İftara veya başka davetlere tanıdıklarımızı davet ederken bazıları, (Kimler geliyor?) diye soruyor. Söylemek gerekir mi?

CEVAP
Elbette, gerekir. Hattâ sormasını beklemeden, kimlerin geleceğini söylemeli. Gelecekler arasında görüşmek istemediği veya görüşmesinde sakınca olabilecekler olabilir.

İftarı geciktirmek caiz mi?

İftarı geciktirmek caiz mi?

Sual: Bir iş sebebiyle iftarı ne kadar geciktirmek caiz olur?

CEVAP
Akşam vaktinin girdiği kesin olarak biliniyorsa, önce hurma, su gibi bir şey ile oruç açılır sonra namaz kılınır. Yemeği tezce yiyip sonra namaz kılmak da caizdir. Ancak iftar sofrasında çeşitli yemekler olduğu için, akşam namazı gecikebilir. Namaz mekruh vakte kalabilir. Bu bakımdan önce namazı kılmak ve sonra yavaş yavaş yemeği yemek daha uygun olur. Vaktin girdiği kesin belli değilse, önce namazı kılmak gerekir. Daha sonra vaktin girmediği anlaşılırsa, namazı iade etmek mümkündür. Fakat vakit girmeden oruç açılırsa, oruç bozulmuş olur. Telafisi de mümkün olmaz. Vaktin girdiği kesin biliniyorsa, önce orucu açıp, namaz kıldıktan sonra yemeği yemelidir.

Hadis-i şerifte, (İftarda acele edin) buyuruldu. (Hakim) Acelenin son vaktinin, muteber kitaplarda, yıldızlar görününceye kadar olduğu bildiriliyor. Bu da takriben akşam vakti girdikten yarım saat sonradır. Hadis-i şerifte, (Yıldızlar görünmeden iftar eden, sünnetimle amel etmiş olur) buyuruldu. (İbni Hibban)

İftar duaları
Sual:
İftar açarken hangi dua okunur?

CEVAP
İftardan önce, Euzü ve Besmele çekilip, (Allahümme yâ vâsi'al-mağfireh iğfirlî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb) denir. Mânâsı şöyledir: (Ey mağfireti çok geniş olan Allah'ım! Kıyamet günü hesaba çekilirken, beni, ana babamı, hocamı, erkek ve kadın bütün müminleri affet!)

Bir iki lokma yedikten sonra, (Zehebezzama' vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) denir ve yemeğe başlanır. Bu iftar duasının mânâsı ise şöyledir: (Açlık bitti. Damarlarımızın suya kavuşma vakti geldi. İnşallah sevab hâsıl oldu.)

Ramazanda, şöyle dua da edilir:
Ya Rabbi, Ramazan-ı şerifin şefaatine nail eyle! Ramazan-ı şerifte af ve mağfiret eylediğin ve Cehennemden azat eylediğin kulların arasına bizleri de dahil eyle!

Akşam namazını geciktirmemeli
Sual:
Önemli bir iftar davetine gidince, akşamın farzını veya sünnetini, yemekten sonra kılmak caiz olur mu?
CEVAP
Vaktin girdiği kesin belliyse, önce orucu açıp, sonra akşam namazını kılmalı, sonra yemek yemeli. Namazı mekruh vakte bırakmamalıdır. Akşam namazını, yıldızlar görününceye kadar, [yaklaşık yarım saat] geciktirmemeli. Son sünneti olan namazlarda, farzdan sonra son sünneti hemen kılmamak da mekruhtur. İftarı bahane ederek, bir mecburiyet olmadan akşamın sünnetini terk etmek caiz olmaz.

Sual: İftarda acele etmeli deniyor. Bu aceleden maksat nedir, ne yapılır ve nasıl hareket edilirse acele edilmiş olur?
Cevap:
İftarı acele etmek ve sahuru, fecrin ağarmasından önce olmak şartı ile geciktirmek sünnettir. Resulullah efendimiz, bu iki sünneti yapmaya çok dikkat ederdi. Dürer’de deniyor ki:
“Seher vaktinde yenilen yemeğe sahur denir. Seher vakti, gecenin son altıda biridir.”

Sahuru geciktirmek ve iftarı çabuk yapmak, insanın aczini gösterdiği için sünnet olmuştur. İbadet, acz ve ihtiyacı göstermek demektir. Nûr-ül-îzâh kitabında;
“Bulutsuz gecelerde iftarı çabuk yapmak müstehabdır” deniyor. Bu kitabın şerhinde de;
“Bulutlu gecelerde orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyatlı davranmalı yani iftarı biraz geciktirmelidir. Yıldızlar görünmeden önce iftar eden, acele etmiş olur” denilmektedir.

Tahtâvîde ise;
“Orucu namazdan önce bozmak müstehabdır. Bahr kitabında ve ibni Âbidînde denildiği gibi, iftarda acele etmek, yıldızlar görülmeden önce, iftar etmek demektir” denilmektedir. Akşam namazını da, bu vakitte, yani erken kılmak müstehabdır. Güneşin battığı iyi anlaşılınca, önce Euzü ve Besmele okuyup;
(Allahümme yâ vâsi'al-magfireh igfirlî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb) denir. Bir iki lokma iftarlık yiyip;
(Zehebezzamâ vebtelletil-urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) denir ve yemeğe başlanır. Hurma veya su, zeytin yahut tuz ile iftar edilir. Sonra, camide veya evde, cemaatle akşam namazı kılınır.

Bundan sonra, akşam yemeği yenir. Sofrada yemekleri yemek, bilhassa Ramazanda uzun süreceğinden, akşam namazının erken kılınması ve yemeğin, acele etmeyerek, rahat yenmesi için, az bir şeyle iftar edip, yemeği duadan ve namazdan sonra yemelidir. Böylece, oruç erken bozulmuş, namaz da erken kılınmış olur. Yukarıdaki iftar duasının manası;
“Açlık zamanı bitti. Damarlarımızın suya kavuşması vakti geldi. İnşallah sevap hasıl oldu” demektir.

Namazdan sonra iftar etmek
Sual: Orucu kurtarmak için akşam namazını önce kılıp sonra iftar edilmesinin mahzuru olur mu?

Cevap:
İftarı akşam namazından önce yapmak müstehab ise de, bir ibadeti bozmak şüphesinden kurtarmak için müstehab terk edilmelidir. Önce akşam namazını kılmalı, sonra iftar etmelidir. Böylece iftar yine, yıldızlar görünmeden önce olur. Yani acele edilmiş olur ve oruç, bozulmak tehlikesinden kurtulur.

Akşam namazını vakti çıkmadan, tekrar kılmak mümkündür. Takvim, saat, kandil, top ve ezan yanlış olunca, oruç kurtulmaz. İbni Âbidîn, namaz vakitlerini anlatırken buyuruyor ki:
“İftar etmek için, güneşin battığını iki adil Müslümanın haber vermesi lazımdır. Haber veren bir kişi olursa da, beis yoktur.”

Görülüyor ki, takvimi hazırlayanın ve iftar topu atanın, ezan okuyanın adil olmaları lazımdır. Adil demek, büyük günah işlemeyen ve küçük günaha alışık olmayan demektir. Bunun için, Ramazanın, bayramın ve hac zamanının gelmesini, iftar ve namaz vakitlerini anlamakta ve bütün din işlerinde, itikadı ve ameli bozuk olanların sözlerine uymak caiz değildir.

Teheccüd, seher vakti ve sahur

Teheccüd, seher vakti ve sahur

Sual: Seher vaktinin önemi nedir?

CEVAP
Seher vakti şer’i gecenin yani güneşin batışından imsak vaktine kadar olan zamanın son altıda biridir. Yaz ve kış bu vakit azalıp çoğalır.

Teheccüd namazının vakti ise, şer’i gecenin son üçte biridir.

Gece yarısından sonra kılınan teheccüd namazı, gündüz kılınan bin rekâttan daha faziletlidir. Müzzemmil suresinin ikinci âyetinde mealen, (Gecenin yarısında gece namaz kıl!) buyuruldu. (İslam Ahlakı)

Teheccüt namazı, gece yarısından sonra kılınabildiği gibi, gecenin son üçte birinde kılmak iyidir. Seher vaktinde kılmak ise daha iyidir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gecenin sonunda uyanamayacağından korkan, gecenin evvelinde vitri eda etsin! Sonra yatsın! Gece sonunda uyanacağını ümit eden, vitri o zaman kılsın! Çünkü gecenin sonundaki kalkmakta rahmet melekleri hazır olur.) [Müslim]

(Gece seher vaktinde ve namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Tirmizi]

(Seher vakti Allahü teâlâ buyurur ki: İstigfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duasını kabul edeyim.) [Müslim]

Seher vakti, dua ve istigfarların kabul olduğu zamandır. Ramazan ayında sahur için kalkınca seher vaktinde kalkılmış olur. Bu vakitte dua etmeyi ganimet bilmelidir! Allahü teâlâ iyileri överken, (Onlar seher vaktinde istigfar eder) buyuruyor. (Zariyat 18)

Yakub aleyhisselam, oğullarına, (Sizin için yakında [seher vakti] Rabbime istigfar edeceğim) dedi. (Yusüf 98)

Âl-i İmran suresinin 17. âyetinde, sabredenler, sadıklar [söz, iş ve niyetlerinde doğru olanlar], namaz kılanlar, zekât verenler ve seher vakitlerinde istigfar edenler övülmektedir. Hepsinden sonra, istigfar edenlerin bildirilmesi, insanın her ibadetini kusurlu görüp, daima istigfar etmesi içindir.

Fırsat ganimettir. Ömrü faydasız işlerle geçirmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere sarf etmelidir! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile eda etmelidir! Teheccüd namazı kılmalı, seher vakitlerini istigfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü ve ahireti düşünmeli, haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir! Zaruri olan dünya kazancı ile meşgul olup, diğer vakitleri, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır! (Mek. Masumiyye)

Sahura kalkmanın önemi
Sual:
Sahura kalkmadan oruç tutmak günah mıdır?

CEVAP
Günah değildir, ancak sahura kalkmak çok sevabdır. Bir yudum su içmek için de olsa, sahura kalkmak iyi olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sahur yemeği mübarektir. Sahurun tamamı berekettir. Bir yudum su için de olsa sahura kalkın! Allahü teâlâ ve melekleri, sahura kalkanlara salât ve selam ederler.) [İ. Ahmed] (Yani Allahü teâlâ, sahura kalkanları mağfiret eder, melekler de onlar için dua eder.)

(Sahura kalkın, sahurda bereket vardır.) [Buhari]

(Sahurda yemek yiyerek, oruç tutmanıza yardımcı olun!) [Beyhekî]

(Sahur yemeğine kalkmak Allah’ın size bağışladığı berekettir, bunu kaçırmayın!) [Nesai]

(Yedikleri helâl olmak şartıyla hesaba çekilmeyecek üç kişi: oruçlu, sahur yemeği yiyen ve Allah yolunda nöbet tutandır.) [Nesaî]

(Bir lokma da olsa sahur yemeği yiyin, çünkü onda bereket vardır.) [Deylemî]

(Müminin sahurunun hurmayla olması ne güzeldir.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlâ, sahura kalkanlara rahmet eder.) [Taberanî]

Ramazanda ibadet ve iyiliğin sevabı

Ramazanda ibadet ve iyiliğin sevabı

Sual: Ramazan ayında ibadet ve iyilik etmenin sevabı daha mı fazladır?

CEVAP
Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur.
Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Oruçlu iken günahtan sakınmalıdır. Gözü ve dili günahlardan koruduğumuz gibi, kulağımızı da korumamız gerekir. Konuşulması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. El, ayak ve diğer uzuvları da haramdan korumalıdır! Oruç tutup azaları ile günah işleyen, ilaç yerine zehir içen hastaya benzer. Çünkü günah zehirdir. İbadetlerimizin sevabını yok eder.

Kötülük veya herhangi bir günah işledikten sonra pişman olmak ve iyilik ve ibadet etmeye devam etmek lazımdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir günah işlediğin zaman hemen arkasından bir iyilik yap, bir sevap işle ki o günahı mahvetsin!) [Beyheki]

(Nerede, ne halde bulunursan bulun, Allah’tan kork ve kötülüğün akabinde bir iyilik yap ki onu yok etsin!) [Tirmizi]

Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Elbette hasenat, seyyiatı yok eder.) [Hud 114]
[Hasenat, her çeşit iyilik, seyyiat ise, her çeşit kötülük demektir]

Kötü-iyi ayrımı yapmadan herkese iyilik etmelidir! Güçsüzlere, ihtiyarlara, muhtaçlara yardım etmek dinimizin emirlerindendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş gibidir.) [Taberani]

(Bir genç, bir ihtiyara, yaşından dolayı hürmet ederse, o genç ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ ona hizmet edecek gençler yaratır.) [Tirmizi]

İnsanlara iyilik etmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İnsanların hepsi Allah’ın ıyâli [ev halkı] gibidir. Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, Onun ıyâline [insanlara] en faydalı olandır. Allahü teâlânın en buğzettiği kimse de Onun ıyâline iyilik etmeyendir.) [Bezzar]

(Şu iki şeyden daha iyisi yoktur: Allah’a iman ve Onun kullarına iyilik etmek. Şu iki şeyden de kötüsü yoktur: Şirk ve insanlara kötülük etmek.) [Deylemi]

(En iyi kimse, kendisinden hep iyilik beklenendir.) [Tirmizi]

(İyilik etmek ömrü uzatır.) [Taberani]

(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud]

Ramazan ayında yapılan nafileler
Sual: Ramazan ayında yapılan hayırlara, verilen sadakalara, çekilen tesbihlere, daha mı çok sevap verilir?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabının 1. cilt 45. mektubunda buyuruyor ki:
“Ramazan-ı şerif ayında yapılan nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda, bir oruçluya iftar verenin günahları affolur, Cehennemden azad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de affolur, Cehennemden azad olur. Resûlullah efendimiz, bu ayda, esirleri azad eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibadet etmelidir.

Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerim Ramazan ayında indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince; (Zehe-bezzama' vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) okumanın sünnet olduğu Tebyînin Şelbî haşiyesinde yazılıdır. Teravih kılmak ve hatim okumak mühim sünnettir.”

İtikâf nedir, kadınlar nasıl yapar?

İtikâf nedir, kadınlar nasıl yapar?

Sual: İtikâf nedir? Kadınlar evde itikâfa girebilir mi?

CEVAP
Ramazan ayının son on gününde, gece gündüz bir camide kapanıp ibadet etmeye, itikâf denir. Ramazan-ı şerifte itikâf, müekked sünnettir. Ancak itikâf, sünnet-i kifâye olduğu için bir mahallede birkaç kişi itikâfa girerse, diğerlerinin bu sünneti yapması gerekmez. İmkânı olanlar itikâfa girmeli. İtikâf eden, camide yiyip içer, yatar. Abdest için dışarı çıkabilir. Birkaç hadis-i şerif:
(İtikâfta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur.) [İbni Mace]

(Bir devenin iki sağımı kadar itikâf eden, bir köle azat etmiş gibi sevab kazanır.) [Tenvir]

(Ramazanda on gün itikâf eden, iki defa [nafile] hac yapmış gibi sevab kazanır.) [Beyhekî]

(Allah rızası için bir gün itikâf, insanı Cehennemden çok uzaklaştırır.) [Taberanî]

Sünnet iki türlüdür: Sünnet-i hüda ve sünnet-i zevaid. Camide itikâf etmek, ezan okumak, ikamet getirmek ve cemaatle namaz kılmak sünnet-i hüdadır. Bunlar, İslam dininin şiarıdır. Bu ümmete mahsustur. (Hadikat-ün-nediyye)

Resulullah efendimiz, (Mirac gecesi, beşinci gökte, Osman’ın suretini gördüm. Bu mertebeye neyle eriştin, dedim. Mescitte itikâf etmekle diye cevap verdi) buyurdu. (M. Çihâr Yâr-i Güzin)

İtikâf; oruç, namaz gibi adak olunur. (Hastam iyi olursa, itikâfa gireceğim) denmez. (Hastam iyi olursa, Allah rızası için, şu kadar gün itikâfa gireceğim) demek adak olur. (Seadet-i Ebediyye)

İtikâf gibi başlı başına ibadet olan bir şeyi nezredenin, bunu yerine getirmesi gerekir. (Dürer)

Kadınlar camide itikâf yapmaz. Evdeyse şarta bağlıdır. Eğer mescid olarak kullandıkları bir oda varsa, o odada itikâfa girebilirler. Yemek yapmak, temizlik gibi ev işlerinin hiçbiri yapılmaz. Sadece ibadetle uğraşılır. Abdest gibi zaruri işleri yapmanın mahzuru olmaz. Ramazanın son on gününde olanı sünnet-i kifâyedir. Az itikâf da yapılabilir.

Bir gün veya birkaç saat gibi... İtikâfa girenin oruçlu olması şarttır. Sadece Şâfiî’de oruçlu olma şartı yoktur. Diğer üç mezhepte oruçlu olmak şarttır. İmkânı olan kadınların evde itikâfa girmeleri, unutulmuş bu sünneti ihya etmeleri ve sünneti ihya etme sevabına kavuşmaları çok iyi olur.

Haram işlemek orucu bozar mı?

Haram işlemek orucu bozar mı?

Sual: Oruçluyken günah işlemek, gıybet etmek orucu bozar mı?

CEVAP
Orucu bozmaz; fakat özellikle oruçluyken günahtan daha çok sakınmalıdır. Hadis-i şerifte, (Gıybet etmek, söz taşımak, yalan yere yemin etmek, namahreme şehvetle bakmak orucu bozar) buyuruldu. (Deylemi)

İmam-ı a’zam hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklıyor ve (Bu günahlar orucun sevabını bozar, sıhhatini bozmaz, oruç mekruh olur) buyuruyor. Yani bu günahları işleyen, oruç borcundan kurtulursa da, oruca mahsus olan büyük sevaba kavuşamaz. Hadis-i şerifte, (Nice oruç tutan vardır ki, açlık ve susuzluktan başka bir şey elde etmez) buyuruldu. (İbni Mace)

Oruç, müminler için bir nimet ve emanettir. Emanete riayet etmek gerekir. Onun zayi olmaması için şartlarını gözetmek gerekir. Harama bakmaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte, (Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Allah korkusuyla bunu terk edene, Allahü teâlâ öyle bir iman verir ki, imanın tadını kalbinde bulur.) buyuruldu. (Hakim)

Oruçlu, dilini de korumalıdır! Hadis-i şerifte (Oruç ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur. Oruçlu, cahillik edip de kötü söz söylemesin! Kendisine sataşana, “ben oruçluyum” desin!) buyuruldu. (Buhari)

Gözü ve dili günahlardan koruduğumuz gibi, kulağımızı da korumamız gerekir. Konuşulması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. El, ayak ve diğer uzuvları da haramdan korumalıdır! Oruç tutup azalarıyla günah işleyen, ilaç yerine zehir içen hastaya benzer. Çünkü günah zehirdir, sevabları yok eder. Bir günah işledikten sonra pişman olmak, iyilik ve ibadet etmeye devam etmek gerekir.

Hastaların oruç tutması

Hastaların oruç tutması

Sual: Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya hasta ne yapar?

CEVAP
Çok yaşlanıp, ölene kadar Ramazan orucunu veya kaza oruçlarını tutamayacak ihtiyar ve iyi olmasından ümit kesilen hasta oruç tutmaz. Fakir değilse tutamadığı gün kadar fidye verir. Bir hadis-i şerifte, (Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyi olmasından ümit kesilen hasta, fidye verir) buyuruluyor. (Nesaî)

Yaşlı olup oruç tutamayan ve iyi olmasından ümit kesilen hasta, fakir değilse her günün orucu için fidye verir. Fakir ise fidye vermez, dua eder. Fidye olarak, her gün için bir fitre miktarı un verilir. Bir fitre miktarı un 1750 gramdır. Bir aylık oruç için 53 kg un vermek kâfidir. Yahut bunun kıymeti kadar altın, tutulamayan bir aylık orucun fidyesi olarak, bir veya birkaç fakire, Ramazanın başında veya sonunda verilebilir. Fakir, aldığı fidyeyi kendisi kullandığı gibi, başka birine de verebilir. Fidye verdikten sonra, oruç tutabilecek hâle gelen hasta, tutamadığı oruçlarını kaza eder. (Nehr-ül-fâık)

Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı ramazan orucunu tutamayan zenginin, bu durumu ölünceye kadar devam etse, fakirlere yemek verilmesini vasiyet eder. Velisi de, onun tutamadığı her oruç için, fakire fidye verir. (Bedâyi)

Sual:
Oruç tutamayan hasta fidyeyi ne zaman verir?
CEVAP
Ramazan ayı içinde veya bayramdan sonra da verebilir.

Bedenin zekâtı
Sual:
Hasta olan oruç tutmaz mı?
CEVAP
Orucun birçok hastalığa faydalı olduğu açıklanmıştır. Hadis-i şerifte, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur) buyuruldu. (Beyhekî)

Oruç tutan vücudunu hastalıklardan korur. Bir hadis-i şerifte, (Sıhhate kavuşmak için oruç tutun!) buyuruldu. (Taberanî)

Oruca mâni olan hastalık çok azdır. Sâlih bir doktora sormadan, böyle bir doktor, (Senin oruç tutmaman gerekir) demedikçe veya orucun zarar verdiğini kendi tecrübesiyle anlamadıkça, orucu kazaya bırakmamalı! Salih olmayan doktorun sözüyle hareket edilmez. İlaç kullanan hastalar da, doktorun tavsiyesine uygun olarak ilaçların dozunu sahur ve iftara göre ayarlayarak oruçlarını tutabilirler.

Şeker hastası ve emzikli kadın
Sual:
Şeker hastası ve hamile ve emzikli kadın oruç tutmayabilir mi?
CEVAP
Şeker hastalığı çeşitlidir. Salih bir doktor, oruç tutamaz demişse tutmaz, fidye verir. Hamile veya emzikli kadın, zayıf olursa oruç tutmayıp, iyi olunca kaza eder.

Bir kimse, oruç tutunca sağlığına zarar verip vermeyeceğini bilemeyebilir, çünkü oruç tutabilirim der, oruç tutar ve hastalığı artabilir. Tersine ben oruç tutamam der, hâlbuki oruç tutması ona iyi gelebilir. Bunun için hasta olanın, oruç tutacaksa da, tutmayacaksa da, salih bir doktora sorup onun tavsiyesine göre hareket etmesi gerekir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hasta, çocuğuna zarar gelmesinden korkan hamile kadın, oruca gücü yetmeyen ihtiyar, oruç tutarsa öleceğinden korkan çok zayıf kimse oruç tutmaz.) [Deylemi]

(Gebe ve emzikli kadına veya çocuğuna zarar gelecekse, oruç tutmaz.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, gebe ve emzikli kadına oruç tutmamak için ruhsat vermiştir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

Sual: Hamile kadın, “Ramazanda oruç tutmamak haram olur” diyerek oruç tutuyor, kendini ve doğacak çocuğunu riske sokuyor. Riske sokması uygun mu?
CEVAP
Müslüman, salih ve uzman bir doktor, oruç tutma derse onun sözüne uyulur, kâfir veya fâsık bir doktorun sözü ile oruç bozulmaz.

Sual: Teyzemin böbreğinde taş olduğu için doktor devamlı su içmesi gerektiğini söylemiş. Eğer fidye vermesi gerekiyorsa ne kadar ve ne vermeli? Bu fidyeyi bana vermesi uygun olur mu?
CEVAP
Oruç tutamayacak kadar hasta ise 30 günlük Ramazan için 53 kg un verir. Yahut değerini altın olarak verir. Siz fakirseniz size de verebilir.

Sual: Kalb rahatsızlığım var. Normalde oruç tutabiliyorum. Kalb krizinden endişe ediyorum. Fidye verip, oruç tutmasam olur mu?
CEVAP
Oruç tutabilenin fidye vermesi caiz olmaz. Kalb hastalığında, göğüs üzerine nitroderm ihtiva eden bir ilaç [TTN] konur. Bu deriden içeriye emilir. Sağlam deriden içeri girdiği için orucu bozmaz. Kriz gelirse ağızdan alınan ilaçlar alınarak oruç bozulur. Yani tutabildiğiniz kadar oruç tutmalısınız.

Sual: Ramazanda rahatsızlık sebebiyle tutamadığım 10 günlük orucu kaza ederken, peş peşe mi tutmam gerekir?
CEVAP
Peş peşe tutmanız gerekmez, fırsat buldukça tutarsınız.

Sual: Düzenli olarak iğne kullanması gereken hasta, tutamadığı bu Ramazan oruçlarını nasıl ödemesi gerekir?
CEVAP
Bir aylık 53 kg un verir, yahut değeri kadar altın. Hasta zengin değilse bunu da vermez, dua eder.

Sual: Babam rahatsızlığı sebebiyle son iki yıla ait Ramazan-ı şerif orucunu tutamadı. Halen oruç tutamayacak durumda. Yaşı ilerlemiş olduğundan tekrar sıhhatine kavuşması şu an zor gözüküyor. Dinen zengindir. Ne yapması gerekir?
CEVAP
Oruç fidyesi verir, fakat iyi olduğu zaman, yine oruç tutması gerekir. Bir aylık oruç için 53 kg un vermesi gerekir, bir veya birkaç fakire verir.

Sual: Bir hasta, ilaç alarak orucunu bozsa, kefaret gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez. Çünkü dinimizin bildirdiği bir özürle, yani zaruretle oruç bozulunca yalnız kaza gerekir. Fakat basit bir şey için oruç bozulursa kefaret de gerekir.

Sual: Depresyon halinden şuursuz olarak oruç bozunca kefaret gerekir mi?
CEVAP
İmsak vaktinden sonra, ezan okunurken, ne yaptığınızı bilmeden orucu bozmuşsanız kaza gerekir. Eğer orucu bozduğunu biliyorsanız, kefaret gerekir. Anlattığınız depresyon halinden sanki şuursuz olarak bozduğunuz anlaşılmaktadır. Şuursuz bozulunca da kaza gerekir.

Sual: Morfinle dişini çektirdikten sonra, "orucum bozuldu" diye yiyip içene kefaret mi gerekir?
CEVAP
Kefaret gerekmez, kaza gerekir. Bir hastalık sebebiyle de iğne yapılınca oruç bozulur ve kaza lazım gelir. Oruç bozulduktan sonra yiyip içmek, kefaret gerektirmez.

Sual: Ramazanda oruç tutarken ağır hastalanan kimseye su vermek caiz midir?
CEVAP
Caizdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Oruçlu iken vefat edene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]
Ramazan-ı şerif haricinde ölüm halindeki oruçlu hastalara, su vermek müstehaptır.

Sual: Bacağına ameliyatla protez takılan bir hastanın Ramazan ayı içerisinde göründüğü kadarı ile bir ağrısı ve sızısı olmadığı takdirde namaz kılıp oruç tutmasına engel teşkil eder mi?
CEVAP
Teşkil etmez. Ayakta kılamazsa oturarak kılar.

Sual: Ölüm hastası oruçlu kimseye zemzem vermek lazım mı?
CEVAP
Oruçlu ölmesi evladır.

Oruca dayanamayan
Sual:
Açlığa veya susuzluğa dayanamadığı için kaza orucunu bozmak günah olur mu?
CEVAP
Gerçekten dayanamadığı için bozarsa günah olmaz.

Aldığı fidyeyi başkasına vermek
Sual:
Bir fakir, aldığı oruç fidyelerini başka fakire verebilir mi?
CEVAP
Evet, verebilir.

Fidyesi verilen oruç
Sual:
Ramazanda oruç tutamayan hasta, iyileşince kaza edecek olsa, yine de kaza ettiği oruçların fidyesini vermesi gerekir mi?
CEVAP
Hayır, kaza edecek olan, fidye vermez. Fidye verse de, iyileşince kaza etmesi gerekir.

Sual: Midesi tamamen alınan kimse, oruç tutabilir mi?
CEVAP
Doktorlar, oruç tutmasının sakıncası olmadığını söylüyorlar.

Sual: Hasta, yolcu ve hamile kadınlar, oruçlarını nasıl tutarlar?
Cevap:
Midesinden rahatsız olan, hamile olan kadın, çocuğuna süt veren kadın, hastalığının artacağından korkan kimse, harp eden asker ve seferî yani insan yürüyüşü ile üç günlük ki Hanefi mezhebinde yüz dört, diğer üç mezhepte seksen kilometre yola giden yolcular oruç tutmayabilirler. Bunlar, daha sonra, tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.

Sual: Hastanın, hamile kadının ve harb eden askerin oruç tutması gerekir mi?
Cevap:
Hasta, hastalığı artacak ise, hamile kadın, süt veren kadın, harb eden asker zayıf olursa, oruç tutmaz. İyi olunca kaza eder.

Hasta olanlar, oruç tutamaz mı?
Sual: Bir kimsenin, oruç tutunca hastalanma tehlikesi varsa veya hastalığının artması söz konusu ise, böyle bir kimse oruç konusunda ne yapması gerekir?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Hasta, hastalığının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yahut şiddetli ağrı gelmesinden veya hasta bakıcı, hastalanarak, onlara bakamayıp helak olmalarından korkar ise, oruç tutmayıp sonra kaza eder. Sağlam kimse, hasta olacağını çok zan ederse ve nehir temizlemek gibi ağır bir iş yaparken veya devletin emri ile çalışırken, çok sıcak veya soğuk tesiri ile helak olacağını ve kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmeyen kadın nafakasını kazanmak için çamaşır yıkamak, yemek pişirmek ile helak olacağını, çok zan ederek anlarsa, oruç tutmaması ve niyetli orucu bozması caiz olur, başka zaman kaza eder. Çok zan etmek, ölüm alametlerini görmekle, kendi tecrübesi ile yahut tabib-i müslim-i hazıkın haber vermesi ile anlaşılır. Hazık, mütehassıs, uzman olmak demektir. Kafir ve fasık doktora muayene ve tedavi caizdir. Fakat bunların sözleri ile ibadet bozulmaz. Orucunu bozarsa, kefaret lazım olur.”

Nafile oruç ve fazileti

Nafile oruç ve fazileti

Sual: Nafile orucun da sevabı olur mu?

CEVAP
Oruç kazası olmayanın nafile oruç tutması çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir gün nafile oruç tutan kimseye, yeryüzü dolusu altın verilse, o orucun sevabını karşılamaz.) [İbni Neccar]

(Gizleyerek, bir gün nafile oruç tutana, Allahü teâlâ, Cennetini ihsan eder.) [Hatib]

Sual: Ramazandan sonra her ay oruç tutmak isteyen hangi günler tutmalıdır?
CEVAP
Her ay 3 gün oruç tutmak çok iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her [kameri] ayda, üç gün oruç tutmak, bütün yılı oruçlu geçirmek gibi sevaptır.) [Buhari]

(İbrahim aleyhisselam, her ayda 3 gün oruç tuttu. Allahü teâlâ da ona ömrü boyu oruç tutmuş gibi sevap verdi ve ömür boyu sanki yiyip içmiş gibi kuvvet, zindelik verdi.) [Beyheki]

(Her ay 3 gün oruç tutan, yılın tamamında oruç tutmuş gibi olur.) [Müslim]

(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbindeki kin yok olur.) [Bezzar]

(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]

“Eyyâm-ı biyd” denilen kameri ayların 13, 14 ve 15. günleri de tutmak iyi olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ayda 3 gün oruç tutan, ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutsun!) [Nesai]

(Her ay, eyyâm-ı biyd’de oruç tutan kimse, yılın tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur.) [Nesai]

Sual: Zilhicce ayında oruç tutmanın fazileti nedir, hangi günlerde oruç tutmalı?
CEVAP
Kurban Bayramı’nın bulunduğu aya zilhicce denir. Zilhicce ayının ilk on gününde yapılan ibadetlerin kıymeti çoktur. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya bedeldir. Bir gecesini ihya etmek de Kadir Gecesi’ni ihya etmek gibidir.) [İbni Mace]

(Zilhiccenin ilk on gecesinde yapılan amel için, yedi yüz misli sevab verilir.) [Beyheki]

(Terviye günü [Arefe’den önceki gün] oruç tutup, günah söz söylemeyen Müslüman Cennete girer.) [Ramuz]

(Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutan, her günü için, yüz köle azat etmiş veya cihad edenlere yüz at vermiş veya Kâbe’ye kurban için yüz deve göndermiş gibi sevab alır.) [R. Nasıhin]

(Bu on günün hayrından mahrum olan kimseye yazıklar olsun! Bilhassa dokuzuncu [Arefe] günü oruçla geçirmelidir! Onda o kadar çok hayır vardır ki, saymakla bitmez.) [T. Gafilin]

(Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.) [Ebul Berekat]

(Zilhiccenin ilk on günü fazilette bin güne, Arefe günü ise on bin güne eşittir.) [Beyheki]

(Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur.) [Taberani]

(Allah indinde zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!) [Taberani]

[Tesbih: Sübhanallah,
Tahmid: Elhamdülillah,
Tehlil: La ilahe illallah,
Tekbir: Allahü ekber, demektir.]

İlk on günün kıymeti

Peygamber efendimiz, Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerin, diğer aylarda yapılan amellerden daha kıymetli olduğunu bildirince, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, bu ayın ilk günleri yapılan ameller, Allah yolundaki cihaddan da mı daha kıymetlidir?) dediklerinde, (Evet, cihaddan da kıymetlidir, ancak canını, malını esirgemeden savaşıp şehit olanın cihadı, daha kıymetlidir buyurdu. (Buhari)

Hazret-i Ebüd-derda buyurdu ki:
Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmalı, çok sadaka vermeli ve çok dua ve istigfar etmelidir, çünkü Resulullah, (Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun) buyurdu. Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutanın ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çoluk çocuğu belalardan muhafaza olur, günahları affolur, iyiliklerine kat kat sevab verilir, ölürken kolay can verir, kabri aydınlanır. Cennette yüksek derecelere kavuşur. (Şir’a)

Bu on gün içinde, hasta ziyaret eden, Allahü teâlânın dostlarının hatırını sormuş ve ziyaret etmiş gibi olur. Bu on gün içinde Ehl-i sünnet’e uygun bir din kitabı okumak çok sevabdır. Din ilmini, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek, kadın erkek herkese farzdır. Çocuklara öğretmek, birinci görevdir.

Sual: Arefe günü oruç tutmanın önemi nedir?
CEVAP
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]

(Aşûre günü orucu bir yıllık, Arefe günü orucu da, iki yıllık [nafile] oruca bedeldir.) [T.Gafilin]

(Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T.Gafilin]

Sual: Receb ve Şaban aylarında oruç tutmanın fazileti nedir?
CEVAP
Receb ayı, hürmet edilmesi gereken dört kıymetli aydan biridir. Resulullah efendimiz, Receb ayına çok değer verir ve "Ya Rabbi, Receb ve Şabanı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazana eriştir" diye dua ederdi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerir]

(Haram aylarda Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutana iki yıllık ibadet sevabı yazılır.) [Taberani]

(Haram aylarda bir gün oruç tutup bir gün yemek çok faziletlidir.) [Ebu Davud]

(Receb ayında Allahü teâlâya çok istigfar edin; çünkü Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat ettiği kulları vardır. Ayrıca Cennette öyle köşkler vardır ki, ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]

(Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]

(Receb büyük bir aydır. Allahü teâlâ bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, "Geçmiş günahların af oldu” der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti.) [Taberani]

(Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutana, oruç tutulan günler dile gelip "Ya Rabbi onu mağfiret et" derler.) [Ebu Muhammed]

Şaban ayı
Hazret-i Âişe validemiz buyuruyor ki:
(Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şabanın tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari]

Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizi]

(Şabanda üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) [Ey oğul ilmihali]

Bünyesi zayıf olanın, Şabanın 15 inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.

Berat gecesi
Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesidir. Yani 14 Şabanın bittiği günün gecesidir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

Aşûre günü oruç tutarken
Sual:
Aşûre günü tutulan oruca kaza orucuna niyet edince, hastalık gibi bir sebeple orucu bozmak zorunda kalan kişi, bunun için kaza mı, kefaret mi tutmalı?
CEVAP
Ramazan ayı dışında, oruç ne sebeple bozulursa bozulsun, kefaret gerekmez. Kazamız varsa zaten kaza edeceğiz, yoksa nafile olacağı için, bozulan nafile orucu kaza etmek de vacib olduğu için, tekrar tutmak vacibdir.

Sual: Tam olarak kaza borcumu hatırlamıyorum; bu yüzden her nafile orucu tutarken, son kazaya kalan ramazan orucumu tutmaya diye niyet etsem sakıncası olur mu?
CEVAP
Çok iyi olur.

Sual: Nafile orucu sebepsiz bozmak uygun mu?
CEVAP
Nafile orucu, sebepsiz bozmak günahtır. Bozunca kaza etmek de gerekir.

Sual: Bir kişi yiyecek bir şey bulamazsa veya yemek hazırlamaya üşenirse, oruç tutsa caiz olur mu?
CEVAP
Çok iyi olur.

Sual: Şabanın 14. mü, 15. günü mü oruç tutulur?
CEVAP
Onbeşinci günü tutulur.

Nevruz günü oruç
Sual:
Nevruz günü oruç tutmak mekruh olduğuna göre, her Pazartesi veya Perşembe günü oruç tutmayı âdet edinen, Nevruz günü bu günlere denk gelirse, yine oruç tutsa, mekruh olur mu?
CEVAP
Hayır, mekruh olmaz.

Sual: Savm-ı davud, yani bir gün yiyip bir oruç tutmak cumartesi ve mekruh güne denk gelse caiz mi?
CEVAP
Mahzuru olmaz. En faziletli oruçtur.

Sual: Sükut orucu var mı?
CEVAP
Yoktur.

Sual: İmsak vaktinden sonra, nafile oruca niyet edip, dahveden önce, oruç tutmaktan vazgeçenin, bu orucu kaza etmesi vacip olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Şabanın 15. günü, cumartesiye gelse, sadece bu gün oruç tutulur mu?
CEVAP
Bir gün öncesi ile veya bir gün sonrası ile tutulmalıdır.

Sual: Sadece cumartesi günleri oruç tutmakta mahzur var mı?
CEVAP
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farz olan Ramazan orucu hariç, yalnız Cumartesi günü tek olarak oruç tutmayın!) [Ebu Davud, Tirmizî, Nesai, Hâkim]

Bunun sebebi bildirilmiyor. Cumartesi Yahudilerin önemli bir günüdür. Onlara benzememek için olabilir. Başka hikmetleri de olabilir. Ne bildirilmişse ona uymalıdır.

Sual: Kaza orucu olmayanın, tuttuğu kaza orucu nafile mi olur?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir olay için, mesela sınav vb...ya da korktuğumuz bir yere giderken veya korktuğumuz bir olayın sonucunun hayırlı olması niyetiyle nafile oruçlu olmanın fazileti hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Oruçlu olmak, abdestli olmak, zikretmek elbette faydalıdır. Kaza borcunuz olmasa bile, oruca niyet ederken, kazaya niyet etmek daha uygundur.

Sual: Hadis-i şerifte (Şevval ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur) buyuruluyor. Yani bir anlamda kabul olunmuş, hakiki tevbe-i nasuh gibi oluyor mu?
CEVAP
Hayır tevbe gibi olmaz. Tevbe pişman olup günahları terk etmektir. Yani artık bir daha günah işlememek demektir. Şevvalde 6 gün oruç tutanın böyle bir niyeti yok. O yine günahlarına devam edecek, sadece oruç tutmakla sevap işliyor, sevabı kadar günahı affoluyor. Sonra bu günahlar büyük günahlar için değil, küçük günahlar içindir. Büyük günahları, insan ve hayvan hakları kendisine veya vârislerine ödenmedikçe günahları affedilmez. Nafile ibadetin sevabına kavuşabilmek için imanda ve farzlarda kusurlu olmamak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek ve o işi ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır. Abdest alanın da bütün günahları affolur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Abdest alan bütün günahlardan temizlenmiş olur.) [Müslim]
Bu da aynen Şevvaldeki oruç gibidir. Küçük günahlardan temizlenmiş olur.

Sual: Oruç tutarken bir davete gidilince, orucu bozmak günah mıdır?
CEVAP
Davete gidilince, Ramazan, kaza ve kefaret oruçları bozulmaz. Sadece nafile oruçlar bozulabilir. (Mevkufat)

Nafile oruç tutarken uygun bir davete gidilince, orucu bozmak günah değildir. Bir mümin arkadaşı sevindirmek ve onu üzmemek için davetine gidilir. Davete gidip de orucunu bozmayan bir kimseye Peygamber efendimiz, (Arkadaşın senin için bu kadar külfete girdiği halde, sen hâlâ “Oruçluyum” diyorsun. Şimdi ye, sonra yerine bir gün tutarsın) buyurdu. (Dare Kutni)

Yine buyurdu ki:
(Davete giden, Ramazan, kaza ve adak orucu değilse, [nafile ise] orucunu bozsun!) [Taberani]

(Din kardeşinin hatırı için nafile orucu bozana, bin günlük oruç sevabı yazılır. Bu orucu kaza edince de iki bin günlük sevap yazılır.) [Şir’a]

Öğleden sonra, bir zaruret olmadıkça, nafile orucu bozmamalıdır! Hadis-i şerifte, (Nafile oruç tutan kimse, öğleye kadar muhayyerdir) buyuruldu. (Taberani)

Oruçlu olduğunu söylemek
Sual:
(Nafile oruç tutarken, sorana oruçlu olduğunu söyleyince riya olur, orucun sevabı gider) deniyor. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Riya için, gösteriş için tutulmuyorsa, riya olmaz ve orucun sevabı gitmez. Nafile ibadetleri gizli yapmak iyi olur. Mecbur kalmadıkça açıklamamalı. Sadakayı gizli vermeli, nafile namazları da gizli kılmaya çalışmalı, ama gösterilmesinde fayda varsa, başkalarını teşvik edecekse, o zaman açıktan yapmak daha iyi olur. Allah rızası için yapınca, insanlar görse de mahzuru olmaz.

Nafile orucu bozmak
Sual:
Nafile oruçları tutmak mecburi olmadığı için, istenince bozabilir miyiz?
CEVAP
Bir ibadete başlayınca, bunu özür olmadan bozmak haramdır. İhtiyaç olunca, nafile orucu bozmak caiz olur. Ancak daha sonra bu orucu tutmak vacibdir.

Bozulan nafileleri tekrar kılmak vacib, bozulan farzları tekrar kılmak farzdır. Özürsüz bozmak ise haramdır. (Uyun-ül-besair)

Farz olan orucu bozmak için sekiz özür vardır:
1- Hastalık,
2- Sefere çıkmak,
3- İkrah yani zalimin zorlaması,
4- Kadının hamile olması,
5- Çocuk emzirmek,
6- Açlık [dayanılamayacak derecede],
7- Susuzluk [dayanılamayacak derecede],
8- İhtiyarlık. (Bahr-ür-raık)

Bu özürlerden biri varsa, oruç tutmamayı mubah kılıyor. Bu özürleri olmasına rağmen, oruç tutabilen yine tutar.

Seferilik hakkında bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Seferde ramazan orucunu tutan, mukimken oruç yiyen gibidir.) [Nesai]

Hâlbuki mukimken oruç yemek büyük günahtır. Seferde sıkıntılı bir durum varsa, ibadetlerini ve işlerini aksatacaksa oruç tutmaması tavsiye ediliyor. Seferde rahatsa, oruç tutması iyi olur. Onun için bir hadis-i şerifin açıklaması olmadan hüküm vermemelidir.

Nafile oruç, mazeretli veya mazeretsiz bozulursa, kazası vacib olur. Bir kadın namaz kılarken ve oruçluyken hayzı başlasa, namazını ve orucunu bırakır. Nafile namazla nafile orucu kaza etmek vacibdir. Eğer, farz namaza niyet ettikten sonra hayz başlasa, namazı kaza etmez. Çünkü farz namazı affedilmiştir. (Redd-ül-muhtar)

Nafile oruçta Dahve vaktine kadar niyet edilir. O vakte kadar bir şey yiyip içmemiş olan kimse, niyet edip oruç tutabilir. Yahut vazgeçip tutmayabilir. Yani bu işte muhayyerdir.

Niyet etme vakti geçtikten sonra, artık mazeretsiz orucunu bozamaz. Nafile oruç için mazeretler, misafirliğe gitmek, misafirin gelmesi veya oruç bozmayı gerektiren diğer sebeplerdir. Böyle sebeplerle de, niyetli orucu bozunca, kaza etmek vacib olur.

Haram aylarda oruç
Sual:
Nâfile oruç tutulması daha çok sevab olan aylar ve günler hangileridir?
CEVAP
Haram aylarda, pazartesi ve perşembe günleri ve kamerî ayların eyyam-ı biyd denilen 13.,14. ve 15. günleri oruç tutmak daha sevabdır. “Haram ay” demek, hürmet edilmesi gereken ay demektir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali şöyledir:
(Haram aylar; Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır.) [İbni Cerir]

(Haram aylarda perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutana iki yıllık ibadet sevabı yazılır.) [Taberanî]

(Haram aylardan birinde bir gün oruç tutmak, başka bir ayın otuz günü oruç tutmaktan daha sevabdır.) [İ. Gazâlî]

(Her ayda üç gün oruç tutmak, bir yıl oruç tutmak gibi sevab olur. Çünkü Allahü teâlâ, En’am sûresinde [mealen] “Bir hayır işleyene, [en az] on katı sevab verilir” buyurdu. Bir güne on misli sevab veriliyor.) [Tirmizî]

(Ayda 3 gün oruç tutan, kameri ayın 13., 14. ve 15. günlerinde tutsun!) [Nesaî]

(Her ay, eyyam-ı biyd’de oruç tutan kimse, yılın tamamında oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur.) [Nesaî]

Pazartesi günü oruç
Sual:
Pazartesi günü oruç tutmanın fazileti nedir?
CEVAP
Birçok fazileti vardır:
Hazret-i Ömer ve İbni Abbas hazretleri, Resulullah’ın pazartesi günü doğduğunu, ilk vahyin pazartesi günü geldiğini, Mekke'den pazartesi günü hicret ettiğini, Medine'ye pazartesi günü girdiğini, vefatına işaret sayılan âyetin pazartesi günü indiğini ve pazartesi günü vefat edeceğini, kendisinden duyduklarını bildirmişlerdir. (Müslim, İ. Ahmed, Beyhekî)

Ebu Katâde “radıyallahü anh” anlatır: Resulullah'a “sallallahü aleyhi ve sellem” pazartesi günü oruç tutmanın fazileti sorulunca buyurdu ki:
(Ben o gün doğdum, o gün ilahî vahye mazhar oldum.) [Müslim]

Peygamber efendimiz, pazartesi günü oruç tutmasının sebebi sorulunca, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, İ. Ahmed, Hak Sözün Vesikaları)

Pazartesi günü oruç tutmanın başka faziletleri de vardır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ya Bilâl, pazartesi günü oruç tutmayı ihmal etme! Ben o gün doğdum, o gün ilâhi vahye mazhar oldum, o gün hicret ettim, aynı gün de vefat ederim!) [İbni Asakir]

(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arz olunur. Ben de amelimin oruçluyken arz olunmasını isterim.) [Tirmizî]

(Pazartesi ve perşembe, günahlar affedildiği için oruç tutuyorum.) [Müslim]

(Cennetin kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır.) [Müslim]

(Her ayın perşembe ve pazartesi günleri oruç tutana Hak teâlâ, 700 yıl oruç tutmuş gibi sevab verir.) [İslam Ahlakı]

(Pazartesi ve perşembe günleri bütün Müslümanların affedildiği günlerdir. Yalnız Hak teâlâ, birbirine kırgın ve dargın olanları bağışlamaz, barışıncaya kadar onların kendi kendilerine bırakılmasını emreder.) [Ebu Davud, Nesaî, Tirmizî İ. Mâlik]

(Ameller pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya arz edilir. Bu iki günde tevbe eden, af dileyen affedilir, yalnız kalblerinde kin ve düşmanlık besleyen kimseler, birbirleriyle barışıncaya kadar affa uğramaz.) [Taberanî]

Hazret-i Âişe validemiz, (Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” oruç tutmak için pazartesi ve perşembe günlerini sabırsızlıkla beklerdi) buyurmuştur. (İbni Mace, Nesaî, Tirmizî – Uhud-ül-kübra)

Nâfile orucu bozmak
Sual:
Nâfile oruca güneş doğduktan sonra niyet etsek, bir saat sonra da, bir mazeretle bozsak, o orucu kaza etmek vacib olur mu?

CEVAP
Evet, nâfile bir ibadete başlayınca artık onu bitirmek vacibdir. İhtiyaçsız bozmak günahtır. Herhangi bir sebeple bozulan nâfile orucu, tekrar tutmak vacib olur. Nâfile namaza durup sonra namazı bozulan veya kendisi bir mazeretle bozan kimsenin de, bu namazı tekrar kılması vacibdir. Sünnetleri kılarken bozanın da, tekrar kılması vacibdir.

Oruç kefareti

Oruç kefareti

Sual: Ramazan günü orucu bozup kefaret gerektirenler ve gerektirmeyenler nelerdir?

CEVAP
Gerektirenler şunlardır:
1- Bilerek yiyip içmek.
2- Cinsel ilişkiye girmek.
3- Ramazanda, kaza gerektiren bir şey yaparak orucunu bozanın, aynı ramazanın başka gününde de bu şeyi, "nasıl olsa kefaret gerektirmiyor" diye kasten yine yapması.
4- Sigara içmek.
5- Gıybet, sürme çekmek ve kan aldırmak gibi, orucu bozmadığı iyi bilinen şeyden sonra, oruç bozuldu sanarak, yiyip içmek.

Ramazan orucunu kasten bozduğu hâlde, kefaret gerektirmeyen bazı hâller:
Bir kadın, orucunu kasten bozsa, sonra o gün iftardan önce hayz olsa kefaret gerekmez. (Tahtâvî)

Orucunu kasten bozduktan sonra, o gün bayılana veya oruç tutamayacak kadar hastalanana kefaret gerekmez. (Hindiyye, Kadıhan)

Ciddi bir tehditle orucu bozdurulan kimseye kefaret gerekmez. (Kadıhan)

Susuzluktan hastalanacak veya ölebilecek durumda olan kimse, orucu bozup, kaza edebilir. Kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)

Niyetli orucu sefere çıkınca bozmak günahtır, ama günah işlese de, seferde bozduğu için kefaret gerekmez. (Cevhere)

Ağız dolusu kusan veya ihtilam olan kimse, orucum bozuldu sanarak yiyip içerse kefaret gerekmez. (Redd-ül-muhtar)

İğne olduktan sonra yiyip içse, kefaret gerekmediği gibi, kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi kasten yutmak da kefaret gerektirmez. (Nimet-i İslam)

Daha imsak vaktine vakit var sanarak veya güneş battı diye yiyip içenin orucu bozulur, kefaret gerekmez. (M. Zühdiyye)

Şâfiî'de, ilişkide bulunan erkeğe kefaret gerekir, hanımına kefaret gerekmez. (Tuhfe)

Ramazan ayı dışında, ne sebeple oruç bozulursa bozulsun kefaret gerekmez.

Sual: Oruç kefareti var mıdır?
CEVAP
Elbette vardır. Geceden niyetli orucunu, kasten bozana kefaret lazım geldiği din kitaplarının hepsinde yazılıdır. Kütüb-i sitte isimli meşhur altı hadis kitabından Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai'de mevcuttur. En kıymetli bu beş hadis kitabına inanmayan eğer misyoner değilse cahil veya hain biridir. Hazret-i Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği hadis-i şerif şöyledir:
Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek, (Helak oldum ya Resulallah) dedi. Peygamber efendimiz, ne olduğunu sordu. O da Ramazan orucunu kasten bozduğunu söyledi. Peygamber efendimiz, bir köle azat etmesini bildirdi. Kölesi olmadığını bildirince, aralıksız iki ay oruç tutmasını emretti. Bunu da yapamayacağını bildirince, fakir doyurmasını bildirdi.

İslam âlimleri de, geceden niyetli orucunu bir mazeretsiz kasten bozan kimsenin kefaret olarak, varsa bir köle azat etmesini, yoksa peş peşe 60 gün oruç tutmasını, oruç da tutamazsa, 60 fakiri doyurmasını bildirmişlerdir. (Redd-ül Muhtar)

Peygamber efendimizin bildirdiği hükmü kabul etmeyen, Allahü teâlânın emrini kabul etmemiş olur. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

Sual: Oruç kefareti nasıl tutulur?
CEVAP
Oruç kefareti için peş peşe, 60 gün oruç tutar. 60 gün sonra, tutmadığı her gün için, birer gün daha tutar. Birkaç Ramazanda kefaretleri olan veya bir Ramazanda, 2 gün kefareti olan kimse, birinci kefareti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir kefaret yapar. Birinci kefareti yapmış ise, ikinci kefareti de, ayrıca yapar.

Kefaret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden 60 gün tutmak gerekir. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması gerekir. Hayz ve nifas sebebi ile bozunca, yeniden başlamaz. Temizlenince, geri kalan günleri tamamlar.

Ramazanda mazeretsiz oruç tutmamak haramdır, büyük günahtır. Önce, tutulmayan oruçlar için tevbe edilir. Sonra gününe gün, yani kaç gün tutulmamışsa o kadar gün kaza orucu tutulur. Bir kimse, Ramazan ayında 30 gün oruç tutamasa, tutamadığı gün kadar kaza orucu tutar. Bu oruçlara kefaret gerekmez. Kefaret, oruç tutmamanın değil, niyetli iken Ramazan orucunu kasten bozmanın cezasıdır. Çok yaşlanıp, ölünceye kadar Ramazan orucunu veya kaza oruçlarını tutamayacak ihtiyar ve iyi olmasından ümit kesilen hasta, gizli olarak yiyip içer! Hadis-i şerifte, (Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyi olmasından ümit kesilen hasta fidye verir) buyuruluyor. Çok yaşlı olup oruç tutamayan kimse, zengin ise, her günün orucu için fidye verir. Fakir olan fidye vermez, dua eder.

Fidye olarak, her gün için bir fıtra miktarı un, hurma veya üzüm verilir. Mesela 30 gün oruç için 53 kg un veya 105 kg hurma veya üzüm verilmesi kâfidir. Yahut bu kadar unun kıymeti kadar altın veya gümüş para, tutulamayan otuz gün orucun fidyesi olarak, bir veya birkaç fakire, Ramazanın başında veya sonunda verilebilir. Fakir, aldığı fidyeyi kendisi kullandığı gibi, başka birine de verebilir. Fidye verdikten sonra, oruç tutabilecek hâle gelen kimse, tutamadığı oruçlarını kaza eder. (Nehr-ül-fâık)

Hastalık, yaşlılık gibi bir özürden dolayı Ramazan orucunu tutamayan zenginin, bu durumu ölünceye kadar devam etse, fakirlere yemek verilmesini vasiyet eder. Velisi de; onun tutamadığı her oruç için, fakire bir fıtra veya değerini verir. (Bedâyi)

Sual:
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, kefaret orucunu tutamayan ne yapar?
CEVAP
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefaret orucunu tutamayan kimse, 60 fakiri sabah akşam veya öğle akşam olmak üzere, bir günde iki kere doyurur. Hepsinin aynı günde yemeleri şart değildir. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yahut 60 fakirin her birine, bir fıtra miktarı, fıtra olarak verilen ürünlerden birini verir. Yahut bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın vermek de caizdir. Kendisini doyurması için fakire kâğıt para da verilebilir. Fıtra miktarı ürün veya mal, bir fakire 60 gün devamlı verilir. 60 günlüğü, bir fakire bir günde toplu verilirse, bir günlük verilmiş olur. Buna dikkat etmek gerekir. Diyelim ki, sabah akşam iki ekmek yiyorsa, her gün iki ekmek vermek gerekir. 120 ekmek bir seferde verilirse, bir günlük verilmiş olur.

Sual: Diş tabibi bir bayan, (Unutarak da yense, oruç bozulur. Bozulmaz diye bir âyet yok) diyor. Dinimizde Kur’andan başka kaynak yok mu?
CEVAP
Bir kimsenin, kendi uzmanlık sahasının dışında bir uzman gibi konuşması elbette uygun olmaz. Kur’an-ı kerimin çeşitli yerlerinde, (Yalnız Allah’a uyun) denmiyor, (Allah’a ve Resulüne uyun) buyuruluyor. Sonra Resulullaha uymak Allah’a uymaktan farklı değildir. Kur’an-ı kerimde, (O, [Resulullah] vahyedilenden başkasını söylemez) buyuruluyor. (Necm 3)

Bu âyet-i kerime, Peygamber efendimizin din hakkında bildirdiklerinin Allahü teâlânın vahyettiğinden başka olmadığını bildirmektedir. Ayrıca, (Peygamber size neyi verdiyse [neyi emretmişse] onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının) buyurulmaktadır. (Haşr 7)

Demek ki Allahü teâlânın Kur’an-ı kerimde açıkça bildirmediği hususlar var ki, (Peygamberin emrettiklerini yapın, yasakladıklarından sakının) buyuruluyor. Mesela namazları nasıl kılacağımızı Kur’andan bulamayız. Kaç rekat olduğunu da bulamayız. Hangi rekatta neleri okuyacağımızı da bulamayız. Yanılırsak, ne yapacağımızı da bulamayız. Nerede buluruz? Peygamber efendimiz namazı nasıl kılmışsa öyle kılarız. Hangi rekatlarda neleri okumuşsa veya neleri okuyun buyurmuşsa öyle yaparız. Yanılma secdesini de Onun bildirdiği gibi yaparız. Orucu bozan ve bozmayan çok şey vardır. İğne orucu bozar mı, hayz halinde oruç tutmak gerekir mi? Orucun farzları nelerdir? Bunları Peygamber efendimizden öğreniriz. Biz Peygamber efendimizin emrine uyarsak, başka bir kitaptan mı okumuş oluruz? Sünnetler Kur’andan başka değildir. Allahü teâlâ, Resule uymamızı emrediyor. Allah’ın bu emrine uymamız niye anormal karşılanır ki?

Dârimi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, Allah’ın emri ile, Cebrail aleyhisselam, Kur'an-ı kerimi getirdiği gibi, açıklaması olan sünneti de getirmiştir. Hadis-i şerifte de, (Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir) buyuruluyor. (Tirmizi)

Tabibe hanımın, (Unutarak da yense, oruç bozulur. Bu konuda bir âyet yok) demesi yanlıştır. Âyette olmayanlar sünnette bildirilmiştir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Oruçlu iken unutarak yiyip içen kimse, orucuna devam etsin, Çünkü onu Allahü teâlâ yedirip içirmiştir.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai]

(Oruçlu kimse, unutarak yiyip içerse, ona kaza gerekmez.) [Dare Kutni]

Âyetleri herkes kendine göre yorumladığı için 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. Peygamber efendimizin açıklamasına uyulsa idi, bu ayrılıklar olmazdı. Ayrılıklar, Peygamber efendimize uyulmamaktan ileri gelmektedir. Herkes Peygamber efendimizin açıklamasını esas alsa, ayrılık olmaz.

Sual: Bir bayan kefaret orucu tutması gerekirse ne yapar? Biz 60 gün peş peşe tutamayız ki, menopozu mu bekleyeceğiz?
CEVAP
Bayanlar âdet dönemlerinde oruç tutmaz, ondan sonra devam ederler. Menopozu beklemezler.

Sual: Gıybet edince, kan aldırınca orucu bozulmadığı halde, oruç bozuldu sanıp yiyip içen kimseye kefaret gerekir mi?
CEVAP
Evet. Yiyip içmek için zaruret yoktu. Bozuldu mu diye, bilen birine sormak gerekirdi.

Sual: Ramazan günü ağız dolusu kusan veya ihtilam olan kimse, orucum bozuldu sanarak yiyip içerse kefaret gerekir mi?
CEVAP
Bunların orucu bozmadığını bilmiyorsa kefaret gerekmez. Fakat bu hallerin orucu bozmayacağını öğrenmiş ise, buna rağmen yiyip içmişse kefaret gerekir. Gıybet, kadınlara bakmak, sürme çekmek ve kan aldırmak gibi, orucu bozmadığı iyi bilinen şeyden sonra, oruç bozuldu sanarak, yiyip içilirse kefaret gerekir. Önceden bunların orucu bozmadığını bilip bilmemesi fark etmez. Her tarafa yayılan şeyi bilmemek özür olmaz, kefaret gerekir. (Redd-ül muhtar)

Sual:
5 gün kaza borcu ve kefaret borcu bulunan oruçlarını nasıl tutar, 65 günü ara vermeden tutması lazım mı?
CEVAP
Hayır 60 gün oruç tutar. Kalan beş günü de istediği zaman tutar. Yani aralıklı tutabilir. Ama 60 gün aralıklı olmaz peş peşe olur.

Sual: Hastalığım artar diye orucumu bozdum. Ama artmadı. Kefaret mi gerekir?
CEVAP
Kefaret gerekir. Çünkü hastalık artmamış.

Sual: Oruçlu, bir anda çok tuz yese, kefaret gerekir mi?
CEVAP
Kaza gerekir. Az tuz yerse kefaret gerekir.

Sual: Oruç kefareti için 60 günlük parayı alan, 40 günlüğünü yese, 20 günlük parayı da başka fakire verse, kefaret parasını verenin bundan haberi olmasa, kefaret ödenmiş olur mu?
CEVAP
Başkasına da verebilirsin denmiş ise caiz.

Sual: Oruç kefaretini alan şahsın, ara vermeden yemesi mi lazım?
CEVAP
Oruçta ara verilmez, doyurmakta ara vermek caiz.

Sual: Kefaret orucu tutarken her gün için ayrı niyet lazım mı?
CEVAP
Ayrı niyet lazımdır.

Sual: Kefaret orucu tutamayan kalb hastası ne yapar?
CEVAP
Devamlı hasta hükmündedir.

Sual: (İyi olursam kefaret orucu tutacağım) diye adakta bulunmak sahih midir?
CEVAP
Hayır sahih olmaz.

Sual: Beş oruç kefaretim var. Hepsi için niyet ederek bir kefaret tutsam hepsini tutmuş sayılır mıyım?
CEVAP
Evet.

Sual: Kefaret orucu tutan bir kimse saatlerin geri alındığı günü saatte yanılıp imsak bittikten sonra orucu bozacak bir şey yapsa hükmü ne olur? Kefaret yeniden mi başlatılmalı?
CEVAP
Evet yeniden başlanır, eski oruçlar nafile olur.

Sual: Kaza ve kefaret orucunun yılını bilmeyen ne yapar?
CEVAP
İlk kazaya kalmış olan diye niyet eder.

Sual: Ramazanda imsak bitmedi sanıyordum, ilişkide bulunduk. İmsakın bitmiş olduğunu sonradan öğrendim. Ama eşim imsak vaktinin bittiğini biliyormuş. Bize kaza mı kefaret mi gerekir?
CEVAP
Bilmediğin için sana kaza gerekir, eşiniz bildiği için ona kefaret gerekir.

Sual: Bir hoca, (Hanımı ile ilişkide bulunmak orucu bozmaz) dedi. İlişki orucu bozmaz mı?
CEVAP
Bunu bir hocanın söylemesi mümkün değildir. Muhakkak bir yanlış anlama vardır. Cahil bir kimse bile böyle şey söylemez. İlişkide bulunmak orucu bozar ve kefaret gerekir. (Dürer)

Şafii mezhebinde, ilişkide bulunan erkeğe kefaret gerekir, hanıma ise kefaret gerekmez, fakat yine orucu bozulmuş olur, sadece kaza gerekir. (Tuhfe)

İlişkide kefaretin gerçekleşmesi için şu şartların bulunması gerekir:
1- Ramazan orucunu bozmuş olması gerekir. Ramazan orucunun kazasını tutarken veya başka oruç tutarken, bozana kefaret gerekmez.

2- Ramazan orucuna imsak vaktinden önce niyet etmiş olmalıdır. İmsak vaktinden sonra oruca niyet ederse veya hiç niyet etmeden ilişkide bulunursa, haram işlemiş olursa da, yalnız kaza gerekir.

3- Kasten ilişkide bulunmuş olmalıdır. Eğer unutarak ilişkide bulunmuşsa, kefaret gerekmediği gibi, oruç da bozulmuş olmaz, unutmak özür olur. Kefaret, orucu bozmanın değil, mübarek Ramazan-ı şerif ayının hürmet ve namus perdesini yırtmanın cezasıdır.

4- İlişki, imsak vaktinden sonra yani gündüz olmalıdır. Eğer imsak vaktine daha var zannı ile ilişkide bulunduktan sonra, imsak vaktinin geçmiş olduğunu anlarsa, kasten orucunu bozmadığı için sadece kaza gerekir, kefaret gerekmez.

5- İlişkiden sonra oruç tutamayacak kadar hasta olan kimseye kefaret gerekmez. Bunun gibi bir kadın ilişkide bulunduktan sonra, hayz hâli vuku bulursa, yine kefaret gerekmez.

6- Kefaret olması için, ikamet ettiği yerde orucunu kasten bozmuş olmalıdır. Eğer seferde iken bozarsa, kaza gerekir. Çünkü seferde oruç tutmak farz değildir. Seferde oruç tutmayan kimse, sonra kaza eder.

7- Karı-koca kendi arzuları ile ilişkide bulunmuş olmalıdır. Mülci ikrah ile zorlanırsa, kefaret gerekmez. İkrah, bir insanı, istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak demektir. Birini zorlamanın ikrah olması için şu dört şart gerekir:

Zorlayan kimsenin, korkuttuğu şeyi yapabilecek kuvvette olması, zorlananın korkutulan şeyin muhakkak yapılacağını bilmesi, korkutulan şeyin, ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya üzücü bir şey olması, zorlanan şeyin, yapılmaması gereken bir şey olması gerekir. (İbni Âbidin, Dürer-ül-hükkâm)

Bazı kimseler de, mastürbasyonun orucu bozmadığını, bazıları da bozduğunu ve kefaret gerektiğini söylüyorlar. Bunların ikisi de yanlıştır. Mastürbasyonun orucu bozduğu, fakat sadece kaza gerektiği, Hindiyye, Bahr ve Dürr-ül-muhtar ve diğer fıkıh kitaplarında yazılıdır. Bir Ramazanda iki defa mastürbasyon yapana kefaret de gerekir. Çünkü Ramazanın bir gününde, kaza gereken bir şey yaparak orucunu bozan kimse, başka gününde de bu şeyi kasıtla yine yaparsa, kefaret de gerekir.

Sual: Rahmetli babaannem, gençliğinde ilk bebeğini emzirirken, uyumuş, çocuk da nefes alamadığı için ölmüş. Kefaret olarak 60 gün oruç tutmuş. Yaptığı doğru mu idi?
CEVAP
Evet yaptığı doğrudur. Eğer bir de, bebeğin velisi olan dedenizden af dilemiş idiyse mesele kalmamış olur.

Yüksekten üstüne düşerek veya uyuyan kimsenin yuvarlanarak [veya motorlu vasıtaların çarpıp çiğneyerek] hata ile bir kimseyi öldürmesi halinde kefaret de verilir.

Sual: Kefareti olmayan kimsenin de kefaret orucu tutması caiz midir?
CEVAP
Evet. Bilmediği bir kefareti varsa, bunu ödemiş olur. Kefareti yoksa, tuttuğu oruçlar nafile olur. (Ömründe bir defa kefaret orucu tutmak gerekir) demek yanlıştır. Kefareti olmayanın kefaret tutması gerekmez.

Oruç kazası
Sual:
Birkaç oruç kazası ile bir kefareti olan, kefaretten önce kaza orucu tutamaz mı?
CEVAP
Kaza oruçlarını kefaretten önce tutabilir. Sadece kefarete sebep olan orucun kefaretini halletmeden, kazası yapılmaz.

Kefaret 60 gündür
Sual:
Oruç kefareti hakkında hadis var mıdır?
CEVAP
Oruç kefareti hakkındaki hadis-i şerif şu mealdedir:
Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır:
Bir kimse gelip, şöyle dedi:
- Helak oldum, ya Resulallah!
- Seni helak eden nedir?
- Ramazanda ailemle beraber oldum, orucum bozuldu.
- Bir köle azat etmen gerekir.
- Kölem yok.
- Kölen yoksa, aralıksız iki ay oruç tutman gerekir.
- İki ay oruç da tutamam.
- Altmış fakire birer fıtra vermen gerekir. (Un olarak 53 kg ediyor)
- Bunu da bulamam.
Bu arada Resulullaha bir sepet kuru hurma getirmişlerdi. Adama buyurdu ki:
- Al şunları fakirlere sadaka olarak dağıt!
- Kime vereyim ya Resulallah? Vallahi bu şehirde bizden daha fakiri yoktur. İzin verirseniz bunları aileme götüreyim.

Resulullah mübarek dişleri görünecek kadar güldü. Sonra buyurdu ki:
- Götür onlara yedir. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Mace)

Kütüb-i sittedeki bu sahih hadis-i şerifi ilmen inkâr etmek mümkün değildir.

Sual: Bir kadın, 60 günlük kefaret orucunu tutarken, hayzı başlasa ve kefaret orucuna ara verse, sabah kalktığında da, âdet müddeti ile birlikte, hayzı da, bitmiş olsa, fakat imsak vaktinden sonra yiyip içse, kefaretine devam edebilir mi?
CEVAP
Hayzı bittiği halde, kefaret orucuna devam etmediği için, kefaret orucuna baştan başlaması gerekir. Hayzın bitme ihtimali olduğu zaman, o gün imsak vaktinden önce niyet etmeli, hayzı bitmişse kefarete devam eder. Hayzı bitmemişse, o günkü orucu bozulmuş olur. Böyle yapmak ihtiyatlı olur.

Sual: Oruçlu iken, çiğ pirinç tanesi veya küçük bir kâğıt parçası yutulunca yahut imsak vaktinden sonra niyet edip, kasten yiyip içilirse, kefaret gerekmiyor. Kefaret gerekmiyor diye orucu bu şekilde bozmak uygun mudur?
CEVAP
Kefaret gerekmese de, keyfi olarak, mazeretsiz orucu bozmak haramdır. Bu bildirilenler, ancak orucu bozmak için geçerli bir mazeret varsa yapılabilir. Mesela, bir kimse orucun kendisine zarar vereceğini, tecrübesi ile anlayamamışsa, belki kefaret gerektirebilir diye bu şekilde bozması, iyi olur.

Kefaret 60 gündür
Sual:
Tam İlmihal’de, (Oruç kefareti için, peş peşe 60 gün oruç tutmak gerekir) deniyor. Peş peşe iki kameri ay oruç tutulsa, ayın biri 29 çekse, toplam 59 gün tutulsa, kefaret yerini bulmaz mı?
CEVAP
Bu devirde hilali gözetleyen dini bir kurum yoktur. Gözetlenmeden takvime bakarak iki hicri ay oruç tutulursa, iki ayın toplamı 59 gün olursa, kefaret sahih olmaz. İmam-ı a’zam hazretleri, (60 gün oruç tutmak gerekir) buyuruyor. Günümüzde hilali gözetleme işi, sağlıklı bir şekilde yapılmadığı için, 60 gün peş peşe oruç tutmak gerekir. İhtiyatlı olan da budur. (Mebsut, Redd-ül-muhtar)

Kefaret bayrama rastlarsa
Sual:
İlmihal yazan biri, (Kefaret orucu bayramlara rastlasa da, kefarete devam edilir) diyor. Bayram günü tutulan kefaret orucu sahih olur mu?
CEVAP
Belki millî bayram denilen günleri kastetmiş olabilir. Kefaret orucu olsun, nafile, adak veya kaza orucu olsun, Ramazan Bayramının birinci, Kurban Bayramının da dört günü oruç tutmak haramdır. Din kitaplarında bildiriliyor ki:
Kefaret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özürle veya bayram günlerine rastlamak sebebiyle bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden altmış gün tutmak lazım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması lazım olur. Kadın, hayz ve nifas sebebiyle bozunca, peş peşe altmış gün tutamayacağı için, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tutarak, altmışı tamamlar. Yemin kefaretinde ise, üç gün peş peşe tutulacak orucu bu sebeple bozan kadının da, üç günü, yeniden tutması lazım olur, çünkü peş peşe üç gün oruç tutabilir. Recebin birinci günü, kefaret orucuna başlayıp, Şaban ayının sonunda, altmış günü tamam olmasa, üç günlük [104 kilometreden fazla] yola gitmeye niyet ederek vatanından çıkar. Seferdeyken, Ramazanın birinci günü, kefaret orucuna niyet ederse kefareti sahih olur. (Eşbah)

Seferde oruç tutmayıp kazaya bırakmak caiz olduğu için, böyle bir usulle caiz olur.

Oruç tutulması yasak edilen günlerde vacib orucun edası caiz değildir. (Kuhistani)

Bir kimse, seferde ve hastalık günlerinde oruç tutmuş olsa, geçerli sayılır; [bayram gibi] oruç tutulması yasak edilen günlerde oruç tutarsa geçersizdir. (Redd-ül muhtar)

Oruç kefareti
Sual
: Oruç tutamayacak kadar yaşlı veya iyileşmesinden ümit kesilen hastanın eğer kefaret borcu varsa, oruç kefareti niyetiyle fakire bir defada 60 günlük yemek parasını verip, her gün yemesini söylemek caiz olur mu?
CEVAP
Caiz olmaz. 60 fakiri, bir günde iki defa doyurmak gerekir. Yahut bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur.

Kefaret gerekir
Sual:
Orucu bozup kaza gerektiren bir şeyi, aynı ramazanda iki kere yaparak orucu bozmak, kefareti gerektirir mi?
CEVAP
Evet kasten yaparsa kefaret gerektirir. (Redd-ül-muhtar) Mesela, susuz pirinç tanesi yutunca veya kulağa yağ damlatınca orucun bozulup kaza gerektirdiğini bilip, sebepsiz böyle orucunu bozana kaza gerekir. Bunu aynı ramazan ayında, hiç sebepsiz kasten yine yaparsa, bu sefer kefaret gerekir. Yahut imsak vaktinden sonra, niyet edilirse, kefaret gerekmediğini bilen, yine sebepsiz kasten orucunu bozsa kefaret de gerekir. Bu, hileyi önlemek içindir. Gerçekten orucu bozmayı mubah kılan bir durum olursa, 3-5 defa da bozsa yine kefaret gerekmez.

Kaza gerekir
Sual:
(Oruçluyken mastürbasyon yapan, bunun orucu bozduğunu bilmiyorsa kaza gerekir, biliyorsa kefaret de gerekir) deniyor, doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Orucu bozduğu bilinse de, mastürbasyon orucu bozar ve sadece kaza gerekir. (Hindiyye, Bahr, Dürr-ül-muhtar)

Ramazanda, orucu bozup kaza gerektiren bir şeyi, kasten iki veya daha fazla yaparak orucu bozmak, kefareti de gerektirir. (Redd-ül-muhtar) [Demek ki, aynı ramazanda, iki kere mastürbasyon yaparsa kefaret de gerekiyor.]

Orucu bozma cezası
Sual:
Sivri fikirleriyle ünlü biri, (Kütüb-i sitte denilen altı hadis kitabında, kasten orucu bozanlara, ceza olarak 60 gün oruç tutmaları gerektiği bildiriliyorsa da, bu yanlıştır; çünkü ceza, işlenen suçla orantılı olmalıdır. Bir gün oruç için, 60 gün oruç tutma cezası vermek, zulüm olur) diyor. Kütüb-i sitede bulunan bir hükme, nasıl itiraz edilir?
CEVAP
Bu sivri adam, bunu cahilliğinden değil, kasten yani art niyetle, dini bozmak için söylüyor. Oruç tutmamakla, kasten orucu bozmayı aynı şey gibi göstermeye çalışıyor. Kefaret, oruç tutmamanın değil, orucu kasten bozmanın cezasıdır. Oruç tutmamanın cezası, bir güne bir gün tutmaktır.

Mazereti varsa oruç tutmaz, gününe gün kaza eder. Hastalanırsa bozar, yine bir gün kaza eder. Hiç oruç tutmazsa yine gününe gün kaza eder; ama niyetli orucunu hiç mazereti yokken, kasıtlı olarak bozmak suçtur. Mübarek Ramazanın namus perdesini yırtmaktır. Yani ortada bir suç var.

Dinimizde olduğu gibi, dünya işlerinde de, suç işleyen cezasını görür. Hiç kaza yapmasa bile, ehliyetsiz araba kullanan veya kırmızı ışıkta geçen, cezalandırılır. Ruhsatsız silah taşıyanlar, ruhsatsız iş yapanlar, hiç suç işlemeseler de, bu işleri ruhsatsız yaptıkları için cezalandırılır. Bu işler bir anlık da olsa, senelerce hapiste yatarlar.

Bir kimse, bir eve girip beş tane çay bardağı çaldıktan sonra yakalansa, (Alın bardaklarınızı, beni bırakın) dese, hatta beş bardak yerine on bardak verse, polis bırakır mı? Mahkeme ayrıca hapis cezası da verir; çünkü hırsızlığın kendisi suçtur. Bardakları verdim, niye beni hapsediyorlar diyebilir mi? Dinimizde de, hırsızlık eden, çaldığını vermekle kurtulamaz, hırsızlığın cezasını çeker. Mahkeme suçun durumuna göre elini bile kestirebilir.

Kasten orucunu bozan kimse suç işlemiş olur, yerine bir gün tutayım demekle cezadan kurtulamaz. Hem o bir günü tutar, hem de kefaret verir. Kefareti bir köle azat etmektir. Köle yoksa, o zaman peş peşe iki ay yani 60 gün oruç tutar. Art niyetli kimseler, dinin bu emrini mantıksız bulsalar da, kıymeti yoktur.

Oruç kefareti ve kitap
Sual:
Yemin kefaretinde olduğu gibi, kefaret orucunu tutamayan da kitap verebilir mi?
CEVAP
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, 60 gün kefaret orucunu tutamaz ise, 60 fakiri bir gün doyurur. Aç olan 60 fakiri, bir günde iki kere doyurmak lazımdır. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Yahut 60 fakirin her birine bir fitre veya o değerde din kitabı da verilebilir. Mesela 60 tane İslam Ahlakı kitabı, 60 fakire verilir. 60 fakir bulunmazsa bir fakire her gün bir tane vermek üzere 60 gün verilir. 30 fakir varsa iki gün verilir. 20 fakir varsa üç gün verilir. 10 fakir varsa 6 gün verilir. 5 fakir varsa 12 gün birer tane kitap verilir.

Oruç kefareti için
Sual:
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, peş peşe 60 gün oruç tutamayan kimse, oruç kefaretini ödemek için, her gün, bir fitre değerinde pide veya ekmek alıp bir fakire altmış gün veya altmış fakire bir günde verse, kefareti ödemiş olur mu? Bunun gibi ekmek yerine, her gün bir İslam Ahlakı veya başka bir muteber din kitabı yahut bir kilo elma veya bir kilo süt versek, oruç kefareti ödenmiş olur mu?
CEVAP
Evet, bildirdiğiniz şeylerin herhangi biri, bir fitre değerinden aşağı değilse, kefaret ödenmiş olur. Ancak peş peşe iki ay oruç tutabilen kimse, bunları yapsa da, kefareti ödemiş olmaz. 60 gün peş peşe oruç tutması lazımdır. Sonra da, kasten bozduğu orucu kaza etmesi gerekir.

Kefaret olmaması için
Sual:
Şâfiî mezhebinde, Ramazanda yiyip içmek değil, sadece cinsel ilişkiye girmek kefaret gerektiriyormuş. Eğer ilişkiden önce yiyip içerse, ilişkiye girmek de, kefareti gerektirmiyormuş. Bu bilgi doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. Hanefî’de de buna benzer hüküm vardır. Hanefî'de kefareti gerektirmeyen bir şey yaparak orucu bozduktan sonra, yiyip içilse veya ilişkiye girilse kefaret gerekmez. Mesela susuz olarak bir kum tanesi yutmak, bir pirinç yutmak, kulağa yağ damlatmak gibi bir şey yapılırsa oruç bozulmuş olur. Artık yiyip içilse de, kefaret gerekmez. Hasta veya ilaç alacak olan yahut herhangi bir sebeple orucunu bozmak zorunda kalan, kefaret gerekip gerekmediğinden şüphe edip, bu yolla orucunu bozarsa kefaret gerekmez. Sadece gününe gün kaza eder. Bu yol, bir hile değil, tedbirdir. Ama Şâfiîlerin öyle yapmaları hileye girebilir. Çünkü ramazan günü ilişkiye girmekte bir zaruret yoktur. Gerçekten bir zaruret olursa, o zaman, o yola başvurmak caiz olur.

Kefaret orucu tutamayacak kimse...
Sual: Kefaret borcu olup da, çok yaşlı olan veya devamlı hasta olanlar, bu kefaret borçlarını nasıl öderler?
Cevap:
Devamlı hasta veya çok yaşlı olup, altmış gün kefaret orucunu tutamayacak olan, altmış fakiri bir gün doyurur. Aç olan altmış fakiri, bir günde iki kere doyurmak lazımdır. Hepsinin aynı günde yemeleri şart değildir. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere altmış gün veya her gün bir defa doyurmak üzere yüzyirmi gün yedirmek de olur. Yahut, altmış fakirin her birine, 1750 gram buğday veya un yahut 3500 gram arpa, kuru üzüm, hurma verir. Bunların kıymeti kadar ekmek, başka mal veya altın, gümüş vermek yahut bunları bir fakire altmış gün devamlı vermek de caiz olur. Kendisini doyurması için fakire fülüs, kâğıt para da verileceği Bedâyıda yazılıdır. Altmış günlüğü, bir fakire, bir günde toplu verse, bir günlük vermiş olur. Altmış fakiri sabah, altmış başka fakiri de akşam doyurursa, sabah doyurduklarını akşam veya akşam doyurduklarını sabah, bir daha doyurmalıdır. Yahut, bunlardan altmışının her birine, Sadaka-i fıtır miktarı mal verir. Oruç tutabilenin fakirleri doyurması caiz değildir. Fakir olan hasta ve ihtiyar, zengin olunca doyurur. Kefaret yaparken niyet etmek lazımdır.

Sual: Bilerek birkaç defa orucunu bozan bir kimse, kaç tane kefaret orucu tutacaktır?
Cevap:
Bilerek orucunu bozan kimse, Ramazan ayından sonra, oruç kefareti olarak, art arda, altmış gün oruç tutar. Altmış gün sonra, tutmadığı her gün için, birer gün daha tutar. Birkaç Ramazanda kefaretleri olan veya bir Ramazanda, iki kefareti olan kimse, birinci kefareti yapmamış ise, ikisi için yalnız bir kefaret yapar. Birinci kefareti yapmış ise, ikinci kefareti de, ayrıca yapar.

Kefaret orucu bozulursa
Sual: Bir kimse, kefaret orucuna başlasa, altmış günü tamamlamadan hastalansa ve ara verse, bir kadının da muayyen günü başlasa ve ara verse, bunların kefaret orucuna baştan mı başlamaları gerekir?
Cevap:
Kefaret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile bozulursa yahut Ramazan ayına rastlarsa, yeniden altmış gün tutmak lazım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden başlaması lazım olur. Kadın, hayız ve nifas sebebi ile bozunca, yeniden başlamaz. Temizlenince geri kalan günleri tutarak, altmışı tamamlar. Fakat, yemin kefareti olan üç gün art arda tutulacak orucu bu sebeple bozan kadının da, üç günü, yeniden tutması lazım olur. Kefaret orucuna, Ramazana ve bayramlara rastlamayacak şekilde başlamalıdır. Recebin birinci günü kefaret orucuna başlayıp, şabanın sonunda, altmış günü tamam olmasa, üç günlük yola gitmeyi niyet ederek vatanından çıkar. Ramazanın birinci günü, kefaret orucuna niyet eder. Çünkü misafire Ramazan orucunun edası farz değildir, kaza etmesi caizdir.

Sual: Bilerek orucunu bozan bir kimse, bu bir oruç yerine, kefaret olarak niçin altmış gün oruç tutuyor, bu haksızlık olmuyor mu?
Cevap:
Kefaret cezası, mübarek Ramazan ayının hürmet, namus perdesini yırtmanın karşılığıdır. İmâm-ı a'zam hazretlerine göre, dört mezhepte de sahih olan Ramazan orucunu bile bile bozmanın cezasıdır. Şafii mezhebinde, fecirden önce niyet şart olduğundan, fecirden önce niyet etmeyen veya zorla, özürle bozan Hanefiler de, îmâm-ı a'zama göre kefaret yapmaz.

Sual: Kaza, adak ve nafile oruç tutarken, bunları bile bile bozunca da, Ramazan orucunda olduğu gibi kefaret gerekir mi?
Cevap:
Kaza, adak ve nafile oruçları tutarken, bilerek de bozulsa bunlar için kefaret yapılmaz.

Sual: Ramazan ayında, sadece kazayı gerektiren bir şeyi, birkaç defa yapınca kefaret de mi gerekir?

Cevap:
Ramazanın bir gününde, kaza lazım olan bir şey yaparak orucunu bozan kimse, başka gününde de bu şeyi bilerek yine yaparsa, kefaret de lazım olur.

Orucu bozan şeyler

Orucu bozan şeyler

Sual: Ramazan orucunu bozan şeyler nelerdir?

CEVAP
Ramazan orucunu bozup, yalnız kaza gerektiren şeyler:
1- Boğaza kar ve yağmur kaçması,

2- Astım spreyi kullanmak,

3- Zorla bozdurulmak,

4- Buruna sıvı ilaç koymak,

5- Burnuna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.]

6- Mukimken oruca başlayıp, sefere çıkınca yiyip içmek,

7- Ud ağacının, amberle tütsülenip dumanının çekilmesi,

8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek,

9- Kulağın içine ilaç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak,

10- Derideki açık yaraya konan sıvı veya katı ilacın sindirim yoluna girmesi,

11- Vücuda ilaç şırınga etmek,

12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak,

13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması,

14- İmsak vaktinin bittiğini bilmeden yiyip içmek,

15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak,

16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak,

17- Buruna çekilen suyun ağızdan çıkması,

18- Abdest alırken boğaza su kaçması, [Hanbelî’de bozmaz.]

19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak,

20- Makattan veya kadınların önden fitil kullanması,

21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek,

22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu kasten bozması,

23- Denize girince veya guslederken makattan su girmesi, [Hanbelî’de bozmaz.]

24- Dil altına konan ilacı emmek,

25- Makata konan pamuğun veya başka şeyin hepsinin içeri girmesi,

26- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması,

27- Lavman yaptırmak, [Mâlikî’de bozmaz.]

28- Özel olarak su buharı teneffüs etmek,

29- Burundan genze giden kanı yutmak,

30- Bayılanı ayıltmak için veya uyuyanın ağzına su akıtmak,

31- Açlığa veya susuzluğa gerçekten dayanamayarak yiyip içmek. [Kefaret gerekip gerekmeyeceğini bilmeyen, ihtiyaten küçük bir kağıt parçasını veya çiğ pirinç tanesini susuz yutarak orucunu bozmalı. Sonra yiyip içebilir.]

32- Basur memesinin, taharetlendikten sonra, ıslak olarak içeriye girmesi,

33- Mastürbasyon yapmak,

34- Yaş parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Hanbeli’de bozmaz.]

35- Seferde iken kasten orucunu bozana kefaret gerekmez, sadece kaza gerekir. Çünkü seferde oruç tutmak farz değildir.

36- Kasten orucunu bozan, sonradan oruç tutmamayı mubah kılacak bir hâl başına gelse, mesela kadının hayzı başlasa yahut oruç tutamayacak kadar hastalansa yalnız kaza gerekir. Fakat orucunu bozup sefere çıksa, kefaret gerekir; çünkü sefere çıkmak semavi bir özür değildir.

37- Oruçlunun ağzına giren gözyaşı veya ter, çok olur da, tuzluluğunu ağzının her yerinde duyar ve yutarsa orucu bozulur. Yutmayıp tükürürse bozulmaz.

Orucu bozan şeyler
Sual:
Dinde reformcular, (Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) hadisini, (Abdest alırken ağza bulaşan su orucu bozmadığı gibi, ağza sıkılan ilaçlı sprey de orucu bozmaz. Burun damlası da içeri girse bile bozmaz. İğne veya serumla ilaç vermek, makattan ve vajinadan fitil kullanmak, dilaltı hapını emmek ve kulağa damlatılan ilaç da orucu bozmaz) şeklinde yorumluyorlar. Bu yorumlar yanlış değil mi?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Hepsi, dört mezhepte de orucu bozar. Fıkıh kitaplarında gıda veya deva [ilaç] olan bir şeyi yutmak orucu bozar deniyor. Kum, toprak, maden gibi gıda ve deva olmayanlar ise orucu bozar, fakat kefaret gerektirmez. (Redd-ül-muhtar)

Gıda ve deva olanların serumla, iğneyle verilmesi orucu bozar, kefaret değil kaza gerektirir. Mesela açık yaraya konulan sıvı veya katı ilaç emilirse, orucu bozar, fakat kefaret gerekmez. Astım spreyinin içinde ilaç olduğu için bozar. Ağza girip yutulan bir şeyin, az veya çok olmasının önemi yoktur. Bir damla ilaç veya bir damla su, isteyerek yutulursa oruç bozulur, kefaret de gerekir. Abdest alırken istemeden yutulursa kefaret gerekmez, çünkü bunda kasıt yoktur. Abdest alırken ağızda kalan yaşlığı yutmakla, ağza burna verilen ilacın yutulması mukayese edilemez, çünkü abdest almak zarurettir. İlaç almak da zarurettir denirse, zaten oruç tutamayacak kadar hasta olanın oruç tutmamasına ruhsat verilmiştir. İyileşince tutar. Reformcuların dediği gibi, (Hem ilacı alır, hem de oruçlu olurum) demek çok yanlıştır.

Dört mezhepte de ve bütün müctehid imamlara göre, yaraya konulan ilaç, cevfe [içeriye] giderse oruç bozulur. Şâfiî’de, dimağ [beyin], karın, bağırsak, mesane birer cevftir. Mesela, baştaki kemik yarılsa, buradaki yaraya konulan ilaç, cevfe yani beyne gideceğinden oruç bozulmuş olur.

Şafii’de karna bıçak saplansa, bıçağın ucu mideye, yani cevfe girdiği için oruç bozulur. Sağlam deriden bıçak, cevfe girince oruç bozulduğu gibi, iğneyle adaleyi veya damarı yırtarak verilen ilaç, cevfe ulaşınca oruç bozulmuş olur. Hanefi’deyse, bıçak tamamen midenin içine girerse oruç bozulur.

Bugün tıpta, serumun mesaneye, dimağa ve vücudun her yerine gittiği kesin olarak bilinmektedir. O halde serum, dört mezhepte de orucu bozar. Sadece kaza gerekir. Tıp, damardan veya adaleden verilen ilacın, dimağ ve mesaneye gittiğini bildirirken, hiç kimse, (Serum veya enjeksiyonla verilen ilaç, cevfe [yani dimağ ve mesane gibi yerlere] gitmez) diyemez. Derse de ilmî olmaz, indî olur ve hiç kıymeti olmaz. [Buradaki Hanefîyle ilgili bilgiler, Tahtâvi, Mebsut, Bedayi gibi, Şâfiîlerle ilgili bilgiler ise, Mecmû, Muğn-il-muhtaç, Tuhfe, Envâr, Kummesrâ, Bâcuri, Şerh-i İbni Bâcuri gibi muteber eserlerden alınmıştır.]

Lavman yaptırmak, Maliki hariç, diğer mezheplerde bozar. (El-fıkh-u alel-mezahib-i erbaa)

Makattan ve vajinadan fitil kullanmak, hatta pamuğun girip kaybolması, parmağın yaş olarak girmesi, kulağa ilaç damlatmak ve burna sıvı ilaç çekmek de orucu bozar. (Redd-ül-muhtar, Hindiye, Hidaye)

Dilaltı hapı ise ilaçtır, mukoza denilen yumuşak dokudan emildiği için, deri altına iğneyle ilaç zerki gibi olup orucu bozar. Ağız içindeki mukozadan değil de, vücuttaki sağlam deriden emilen ilaçlar bozmaz.

Kulağa konan ilaç
Sual:
(Kulağa veya buruna konan ilaç, tedavi amaçlı olduğu için orucu bozmaz) diyenler çıkıyor. Tedavi amaçlı olunca, bu ilaçlar ve serumlar orucu bozmaz mı?
CEVAP
Tedavi maksatlı olanlar da elbette orucu bozar. Oruçlu, kasten gıda yahut ilaç olarak bir şeyi yiyip içerse, kefaret de gerekir. Şırınga [enjeksiyon] yaptırır veya buruna ilaç akıtır yahut kulağa yağ damlatırsa veya ufak taş ve benzeri yenmeyen veya iğrenilen, tiksinilen bir şeyi yutarsa sadece kaza gerekir. (Redd-ül-muhtar)

Tedavi veya gıda maksadıyla da olsa, serum da, iğne yaptırmak gibi orucu bozar ve kaza gerekir. Kefaret gerektirmemesi, ağızdan verilmediği içindir.

Yaradılışta bulunan deliklerden içeri giren şey, gıda ve deva olmasa bile orucu bozduğu gibi, vücuttaki yaraya konulan ilaç, sindirim yollarına sızarsa, yine oruç bozulur. (Tahtavi)

Demek ki, tedavi maksadıyla yani ilaç olarak da olsa, zaruretsiz bir şey yiyip içmek, orucu bozduğu gibi kefaret de gerekiyor. Tedavi maksadı olsun olmasın, kulağa veya buruna akıtılan ilaç kazayı gerektiriyor. Tedavi amaçlı olunca orucu bozmaz demek, dinimize aykırıdır.

İlaç orucu bozmaz mı?
Sual:
Bir dinde reformcu, (Kulağa ilaç damlatılsa, buruna sıvı ilaç çekilse, astım spreyi kullanılsa oruç bozulmaz, çünkü tedavi amaçlı ilaç ve damlalar orucu bozmaz. İlaç kullanılması bir beslenme işi değildir, oruca karşı direnç kazanma faaliyeti sayılmaz. Onun için orucu bozmaz) diyor. İlaç almak orucu bozmuyor mu?
CEVAP
Elbette bozar. (İlaç alınması orucu bozmaz) demek dini sulandırarak yıkmak demektir. Fıkıh kitaplarında deniyor ki:
Faydalı bir şey yiyip içince, gıda veya deva olarak veya keyif veren bir şey ağızdan mideye gidince oruç bozulmuş olur, kefaret de gerekir. Açık yaraya konulan sıvı veya katı ilaç emilirse oruç bozulur. Vücuda, gıda ve deva olmadığı hâlde, ağızdan yutulan, bir taş, bir kâğıt parçası da girse, orucu bozar. Suyun illa ağızdan burundan girmesi şart değildir, taharetlenirken makata su kaçarsa oruç bozulur. Bir kimse şırınga yaptırır, burnuna bir ilaç akıtır veya kulağına yağ damlatırsa yahut vücut veya baş yarasına ilaç akıtır da ilaç hakikaten içine ve beynine işlerse veya ufak taş ve benzeri insanın yemediği veya iğrenip tiksindiği bir şeyi yutarsa kaza lazım gelir. (Dürr-ül muhtar, Redd-ül muhtar, Hindiyye, Seadet-i Ebediyye)

Orucu bozanlar
Sual:
Gözyaşları, yüzden akan terler, yağan yağmur yahut kar, ağzımızı kapattığımız hâlde boğazımıza kaçarsa orucumuz bozulur mu?
CEVAP
Evet, bozulur ve kaza gerekir. Eğer kasten ağzımızı açıp yağmurun, karın girmesini sağlarsak kefaret de gerekir. (Nimet-i İslâm)

Kulağa ilaç koymak
Sual:
Hanefî’yim diyen biri, (Kulağa ilaç damlatmak orucu bozmaz) gibi yanlış bir hükmü nasıl verebiliyor?
CEVAP
Belki, mezhepsiz demesinler diye Hanefî’yim demiş olabilir. Çünkü mezhebi olan kimse, aklına göre kıyaslar yapmaz, mezhep kitaplarından nakiller yapar.

Kulağa damlatılan ilacın mideye veya boğaza gitme şartı yoktur. Kulağa damlatılan yağ veya ilaçlar orucu bozar. (Dürr-ül muhtar, Redd-ül muhtar, Mülteka, Fetâvâ-i Hindiyye, Hidaye, Nimet-i İslam, Mecmua-i Zühdiye, Dürer ve Gurer)

Şâfiî mezhebinde kulağının içine bir şey sokmak da orucu bozar. Çünkü kulağın içi mide hükmündedir, hattâ bir erkek idrar yoluna pamuk koysa bile orucu bozulur. Çünkü tabiî menfezden içeri girmiş oluyor. Şâfiî'de kulak da tabiî bir menfez yani deliktir. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)’da, (Şâfiî'de, bir çöpü kulağa sokmak da orucu bozar. Çünkü kulağın içi, vücudun iç kısmından sayılır) deniyor.

O kişi, (Astım spreyi ile ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz, çünkü miktarı azdır) diyor. Hâlbuki hiçbir kitapta (Çoğu bozar, azı bozmaz) diye bir kayıt yok. Gıda değil veya deva değil, küçücük bir taş veya kum tanesi de boğaza girince bozduğu, yukarıda adı geçen kitapların hepsinde bildirilmektedir.

(Dil altı hapı, az ilaç emildiği için orucu bozmaz) diyor. Dil altı hapı ise ilaçtır, mukoza denilen yumuşak dokudan emildiği için, deri altına iğne ile ilaç zerki gibidir. Orucu bozar. Mezhebimizin hükmüne uymayıp da aklını ölçü alan kim olursa olsun itibar etmemelidir.

İğne yaptırmak orucu bozar mı?
Sual:
(Seadet-i Ebediyye’de, iğne [enjeksiyon] yaptırmanın, serum vermenin İmameyn’in kavline göre orucu bozmadığı yazılıdır) deniyor. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değil. Bir yanlış anlaşılma var. Serum ve iğne, dört mezhepte de orucu bozar. Seadet-i Ebediyye’de Merakıl-felah şerhinden alınarak şöyle deniyor:
(Başta ve gövdedeki yaraya konulan ilacın, sıvı olsun, katı olsun, beyne ve hazım yoluna gittiği bilinirse, oruç bozulur. İçeri gittiği iyi bilinmezse, ilaç sıvı ise, İmam-ı a’zam bozulur dedi. İki imam ise, içeri gittiği iyi bilinmeyince bozulmaz dedi. İçeri sızdığı iyi bilinmeyen ilaç katı ise, üç imam da, bozulmaz dedi.)

Bundan anlaşılıyor ki, sızdığı iyi bilinen ilaç, katı da olsa, sıvı da olsa, üç imam da (Orucu bozar) buyurmuştur. Koldan, bacaktan, her yerden deri altına, adaleye iğne ile yapılan aşı, ilaç enjeksiyonlarının orucu bozacağı, buradan anlaşılmaktadır. (Seadet-i Ebediyye)

Görüldüğü gibi, yapılan iğnelerin, serumların orucu bozduğu açıkça bildirilirken, (Bozmaz) diyenlere itibar etmemelidir.

Orucu bozup, kazayı gerektiren hâller
Sual: Ramazan ayında, sadece orucu bozup, kefareti değil de kazayı gerektiren hâller, durumlar nelerdir?

Cevap:
Oruç, hata ile bozulsa, mesela, abdest alırken, boğaza su kaçsa veya zorla orucu bozdurulsa, ihtikan ederse, burnuna sıvı ilaç, kolonya veya duman, başkasının içtiği sigara dumanı yahut, ud ağacı, anber ile tütsülenip dumanını çekse, kulağına ilaç damlatsa, derideki yaraya koyduğu ilaç içeri girse ve iğne ile ilaç şırınga edilse, kağıt, taş, maden parçası, pamuk, ot, pişmemiş pirinç, darı, mercimek tanesi gibi, ilaç ve gıda olmayan şey yutulsa, zorlayarak ağız dolusu kusulsa, dişi kanayan, yalnız kanı veya tükürükle müsavi, eşit miktarda karışık kanı yutsa, fecir doğduğunu yani imsak vakti girdiğini bilmeyerek yese, güneş battı zannederek orucu bozsa, oruçlu olduğunu unutup yedikte, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etse, uyurken ağzına su akıtılsa veya cima olsa, niyet etmeden oruç tutsa veya Ramazanda sabaha kadar niyet etmeyip, sonra niyet etse bile, yani kuşluk namazı zamanından, dahveden sonra oruç tutmazsa, bunların hepsinde oruç bozulur ve bayramdan sonra, bir günü için yalnız bir gün kaza etmek lazım olur.

Kefaret lazım olmaz. Boğaza yağmur, kar kaçsa, oruç da, namaz da bozulur, kaza lazım olur. Geceden dişleri arasında kalan şeyi, bilerek yutsa, nohut tanesi kadar ise, bozulup kaza lazım olur. Nohuttan küçükse bozulmaz. Unutarak yiyen kimse, orucu bozulmadığını bildiği hâlde, yine yer ve içerse, kaza ve kefaret lâzım olur.

Sual: Kulağa yağ damlatmak, lavman yaptırmak, orucu bozar mı?
Cevap:
Bu konuda Fetâvâyı Hindiyyede deniyor ki:
“İhtikan, lavman yapmak, kulağına yağ damlatmak orucu bozar ise de, kefaret lazım olmaz. Helada taharetlenirken içeri su kaçarsa, orucu bozar.”

Sual: Tozlu, dumanlı şeyleri koklamak ve piyasadaki çiklet denilen sakızları çiğnemek orucu bozar mı?
Cevap:
Tozlu dumanlı şeyleri koklamak ve çiklet çiğnemek orucu bozar.

Sual: Vücuttaki yaraya konan katı veya sıvı ilaçlar, orucu bozar mı?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak Merâkıl-felâh şerhinde deniyor ki:
“Başta ve gövdedeki yaraya konulan ilacın, sıvı olsun, katı olsun, beyne ve hazım, sindirim yoluna gittiği bilinirse, oruç bozulur. İçeri gittiği iyi bilinmezse, ilaç sıvı ise, İmam-ı a'zam bozulur dedi. İki imam ise, içeri gittiği iyi bilinmeyince bozulmaz dedi. İçeri sızdığı iyi bilinmeyen ilaç katı ise, üç imam da, bozulmaz dedi.”

Bundan anlaşılıyor ki, sızdığı iyi bilinen ilaç, katı da olsa, sıvı da olsa, üç imam da orucu bozar, buyurmuştur. Koldan, bacaktan, her yerden deri altına, adaleye iğne ile yapılan aşı, ilaç enjeksiyonlarının orucu bozacağı, buradan anlaşılmaktadır.

Filtrele

Geri