Kâr zarar ortaklığı

Kâr zarar ortaklığı

Sual: Finans kurumlarına kâr ve zarara ortak olmak üzere para yatırılıyor. Yatırılan paranın nereye sarf edildiğini bilmek ve demirbaş malzemeye de ortak olmak gerekir mi?

CEVAP
Gerekmez. Şirketin yalnız kâr ve zararına ortak olmak için para yatırmak caizdir. Yatırılan paranın nereye sarf edildiğini bilmek gerekmez. Böyle iştirak etmek mudarebe şirketi olur.

Mudarebe şirketinde, ortakların bir kısmı sermaye verir, bir kısmı da iş yapar. Kâr, önceden sözleşilen oranda paylaşılır. Mesela, (Sermaye verenlere kârın % 45'i, iş yapanlara % 55'i verilir) denmişse ve şirket de o yıl 100 bin lira kâr etmişse, 45 bini sermaye verenler, 55 bini de iş yapanlar alır. Sermaye, iş yapanlara emanettir. (Mecelle şerhi)

Sual:
Finans kurumları yaklaşık bankalar kadar kâr veriyor. Bu kurumlar hiç zarar etmiyor mu? Niye hep yüksek kâr veriyorlar? Bir finans kurumu zarar etse, müşterisine kâr etmiş gibi, fazla para verse günah olmaz mı?
CEVAP
Finans kurumu, % 60 kâr etse, müşterisine % 70 verse günah olmaz. Herkes dilediği kimseye, dilediği kadar hediye verebilir. Bir finans kurumu, % 60 kâr etse, müşteriye % 59 verse günah olur, kul hakkı geçer. Yani aşağı veremez; fakat daha yüksek kâr verebilir.

Bir kimse, parasını onda bir hisse olarak kâr ve zarara ortak olmak üzere bir bakkala veya bir eczacıya verse, kârın onda birini almak, zararın onda birini vermek gerekir. Finans kurumları da böyledir. Banka zarar etse de verir. Fakat finans kurumları zarar edince, (Zarar ettik. Kâr vermiyoruz) diyebilir. Zarar etmedikleri için demiyorlardır. Zarar ettikleri halde, bankaların verdiği kadar, bir kâr verse, yine caiz olur. Herkes, istediğine istediği kadar hediye verebilir.

Sual: Bir de şöyle bir sorun var: Paralarını bu şekilde yatıranlar şirket kâr edince güzel güzel paralarını alıyorlar fakat şirket zarar edince kıyameti koparıyorlar. Böyle yapanlar sadece kâra ortak olduklarını mı düşünüyorlar ve bu niyetle para yatırıyorlar?
CEVAP
Dinimizde bazı şeyler niyete bağlı bazıları da söze bağlıdır. Alışverişte ise söze bakılır. Şirket zarar edince feryat edilmez. Çünkü kâr ve zarar ortaklığı bu, bunu baştan kabul ediyorlar.

Sual: Paramı kâr ve zarara ortak olmak üzere eczacıya verdim. 1/5 hissesi benim. Kârın 1/5 ni almak, zararın 1/5 ni vermek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Kiraya vermek

Kiraya vermek

Kira anlaşması
Sual:
Bir kimse ile (Sen benim evimde kirasız otur. Ben de senin tarlanı ücretsiz ekeyim) diyerek bir anlaşma yapılsa, uygun olur mu?

CEVAP
Uygun değildir. Evin kirası karşılığı olarak tarlayı kiralamak caizdir. Evimin kirasına karşılık tarlanı kiralıyorum denir. Böyle bir anlaşma yapmak caizdir. Bazıları da, yüklü bir ödünç para veriyor, (evinde ücretsiz oturayım) diyor. Yani, (Para faizsiz, ev kirasız) deniyor. Hâlbuki paranın faizine karşılık evde oturuluyor. Bu caiz olmaz.

Sual: Hırsız kapıyı kırıp eve girse, kapıdaki zararı kiracı mı öder? Depremden ev yıkılsa kim öder?
CEVAP
Depremin ve hırsızın verdiği zararı kiracı ödemez. Kiracı, kendi ihmali olan işlerdeki zararı öder.

Sual: Ev sahibi, anlaşmamız sona erdikten sonra, rayicin üstünde kira istiyor. Rayiçten fazla vermesem günah olur mu?
CEVAP
Evet günah olur.

Sual: Açık kalan musluk, komşuya zarar vermiş. Zararı ödemek lazım mı?
CEVAP
Evet. (Mecelle)

Sual:
Apartman çatısının ve bahçenin tamir masrafını kim verir?
CEVAP
Anlaşmaya göredir.

Sual: Biri, (Oturduğun evden çık, sana başka bir ev buldum) dedi. (Evin boyasını da yap) dedim. Bu şartla evi vermek caiz mi?
CEVAP
Akit tamirden sonra olur. Akitte şart söylenmez.

Sual: Sözleşme müddeti bitmeden kiracıyı çıkarmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Evi bir seneliğine kiraladım. Bir müddet sonra sahibi öldü. Oğlu sene dolmadan evden çıkarabilir mi, kirayı artırabilir mi?
CEVAP
Sözleşme süresi dolana kadar çıkaramaz, artıramaz.

Sual: 5 ortaklı dükkanda kiracıyım. Ortağın biri, dükkanda durmama razı olmazsa, çıkmam gerekir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kiraladığım tarla mahsul vermedi. Ücret vermem lazım mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Köyde az bir arazim vardır. Bir arkadaş, "Tarlanı ben ekip süreyim" dedi. Ücret falan söylemedi. Ben de samimi olduğumuz için bir şey demedim. Hiç ücret istemesem, ne verirse alsam, vermezse almasam mahzuru olur mu?
CEVAP
Ücret alacaksanız pazarlık edin! Durumu iyi olanın evinden kira, tarlasından ücret almamasının çok daha iyi olduğunu (Din kardeşine tarlasını kiraya vermek yerine ücret almadan ektirmek çok sevaptır) hadis-i şerifi açıkça bildirmektedir. (Nesai)

Sual:
Kiracı, eskiyen banyo kazanını, satıp yerine yenisini alsa, ev sahibine haber vermesi gerekir mi?
CEVAP
Haber vermek iyi olur.

Sual: Evimi kiraya verirken bir yıllığını peşin istememde mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. Fakat fakirleri gözetip kollamak çok sevaptır. Genel olarak kiracı fakir kimsedir. İnsanlara merhamet etmeli, ödeme kolaylığı göstermelidir. Müslümanın hacetini yerine getirmeli, sıkıntısını gidermelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim, din kardeşinin hacetini yerine getirirse, Allahü teâlâ da onun hacetini yerine getirir. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allahü teâlâ da kıyamet günü, onun bir sıkıntısını kaldırır.) [Buhari]

(Allahü teâlânın, kullarına faydalı olmaları için, kendilerine özel nimetler ihsan ettiği bazı insanlar vardır. Bu nimetleri diğer insanlara dağıttıkları müddetçe, Allahü teâlâ onları, bu nimetler içinde bulundurur. Eğer dağıtmaktan imtina eder, kaçarlarsa, bu nimetleri onlardan alır, başkalarına verir.) [Taberani]

(Bir kul, din kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allahü teâlâ da onun yardımcısı olur.) [Müslim]

Müslüman zengin, insaflı olmalı, evine yüksek kira istememelidir.

Bankaya veya içki satana kiraya vermek
Sual:
İş yerini, bir bankaya veya içki de satan birine kiraya vermek caiz midir?
CEVAP
Bankaya kiraya vermek caiz ise de, içki satana vermek caiz olmaz.

Kitap kiralamak
Sual:
Okumak için, ücretle kitap kiralamak caiz midir?
CEVAP
Okumak için kitabı kiralamak caiz değildir. (Hulâsa)

İhtiyaç hâlinde, kütüphanelere, derneklere, aidatı verilerek üye olunur, kitap alırken ayrıca ücret verilmezse, okumak için kitap almak caiz olur.

Rayiç bedel
Sual:
Dükkânı 5 yıllığına kiraya verdim, fakat şimdi paranın değeri düştü. Aynı emsaldeki dükkân, 2-3 katı fiyata kiraya veriliyor. Rayiç bedelini istemek caiz midir?
CEVAP
İstemek caiz olur, fakat cebretmek, vermeye mecbursunuz demek caiz olmaz. Çünkü anlaşmayı tek taraflı olarak bozma hakkı yoktur. Razı olursa, piyasaya uygun olarak kira artırılır.

Sual: Bir evin kirası karşılığı olarak, bir tarlayı kiralamak ve namaz kılmak için yer kiralamak, dinimiz açısından uygun mudur?
Cevap:
Bir menfaati, başka cins bir menfaat karşılığı kiraya vermek caizdir. Evin kirası karşılığı olarak tarlayı kiralamak caizdir. Fakat, elbiseyi kiraya verip, kira olarak başka elbise almak caiz olmaz. Bir yeri, namaz kılmak için kiraya vermek caiz değildir. Bunun kirasını almak haram olur. Burasını bir iş yapmak için kiralamalı ve namaz da kılmalıdır.

Sual: Kiraya verilen ev, araba gibi şeyler oluyor, bunlar zarar gördüğü zaman, bu zararı kiracı mı yoksa mal sahibi mi öder?
Cevap:
Kiraya verilen mal, kiracıya teslim edilince emanet olup, kiracının elinde kasıtsız telef olunca, zarara uğrayınca, bu zararı ödemez. Kiraya verilen malı, âdet haricinde kullanmak kasıt sayılır. Eğer kiracı kasıtlı zarar vermişse, meydana gelen zararı öder.

Sual: Kiradaki bir evi veya dükkanı satın alan bir kimse, ev veya dükkandaki kiracıyı hemen çıkarabilir mi?
Cevap:
Kirada bulunan malı satın alan başka bir kimse, kontratı bitmeden kiracıyı çıkaramaz. Müşteri, kontrat bitinceye kadar bekler veya kira akdini mahkeme kararı ile fesih ettirir.

Sual: Bir tarlayı kiralarken, ne ekileceği, sözleşme yapılırken bildirilmeli midir ve ağaç dikmek için de tarla kiralanabilir mi?
Cevap:
Tarla kiraya verilirken, ne ekileceği bildirilmeli veya her şey ekilebilir demelidir. Tarla; bina yapmak, ağaç dikmek üzere de kiralanabilir. Müddet bitince, bunları kaldırmak veya tarla sahibinin bunları satın alması lazımdır. Yonca da ağaç gibidir.

Sual: Ev, dükkân, tarla gibi, hayvan, araba, elbise de kiralanabilir mi?
Cevap:
Hayvan, binmek, yük taşımak, elbise de, giymek için kiralanır. Şarta uymayıp, hayvan, ev ve elbise zarar görürse, kiracı tazmin eder. Zarar vermeyen şeyleri şart ederse, yapmak lazım olmaz. Mesela, evde iki kişi oturacak denirse, üç, beş kişi de oturabilir.

Sual: Evi, tarlayı kiralarken, senelik kirası söylenip zaman bildirilmemiş ise, bunun müddeti ne kadar olur ve müddet ne zaman başlar?
Cevap:
Evin, tarlanın senelik kirası söylenip, müddet söylenmez ise, müddet bir sene olur. Müddet, söz kesildiği gün başlar. Ücret ise, malı teslim aldığı gün başlar.

Sual: Buğday ekmek için tarla kiralayan kimse, buğdaylar olgunlaşmadan kira müddeti biterse, nasıl hareket eder?
Cevap:
Buğdaylar olgunlaşmadan kira müddeti biterse, buğdaylar oluncaya kadar kira müddeti uzatılır.

Sual: Ev veya tarla, mektup, mail yazarak, böyle yazışma yapmakla da kiralanabilir mi?
Cevap:
Mektuplaşma ile de kiralamak caizdir. Kiralamada cevap vermemek, kabul demektir.

Sual: Buğday ekmek için kiralanan tarlaya, yonca ekilirse, tarlanın kirası değişir mi?
Cevap:
Kiracı, tarlaya buğday ekeceğim deyip de yonca ekerse, tarla sahibi kirayı arttırabilir.

Sual: Yük için hayvan veya kamyon kiralayan kimse, bunlara istediği yükü yükleyebilir mi?
Cevap:
Hayvana, kamyona konacak eşyanın cinsi değil, ağırlık şart edilir. Fakat, zararlı şey yüklenmez. Hayvanı çekerek veya döğerek sakat ederse öder.

Sual: Hamala teslim edilen ve kamyona yüklenen yük, zarar görürse, bu zararı hamal mı veya kim öder?
Cevap:
Hamal, kamyon, şart edilen yoldan gitmeyip, eşya telef olsa, gittiği yol işlek değilse veya arızalı ise, kamyon sahibi ve hamal bunun bedelini öder. Böyle değilse ödemez.

Sual: Dükkânına veya evine, daha fazla kira veren olduğu zaman, müddet bitmeden, kiracı çıkarılabilir mi?
Cevap:
Mal sahibi, daha fazla kira veren bulunca, müddet bitmeden, mukaveleyi, anlaşmayı bozamaz.

Sual: Kiradaki bina ve eşyaların kırıldığında tamiri, kiracıya mı yoksa ev sahibine mi aittir?
Cevap:
Kiradaki binanın ve eşyanın tamiri ve zamanla tıkanmış boruların tamiri ev sahibine aittir. Ev sahibi tamir etmezse, kiracı evden çıkabilir. Fakat kiracı, tamiri yaptırmaya ev sahibini cebredemez, zorlayamaz. Ev sahibinin izni ile kiracı kendi yaparsa, parasını ev sahibinden kesebilir. Kiracı kendiliğinden yaparsa, kesemez. Kullanmaya lazım şeylerin tamir parasını da kiradan kesemez.

Sual: Bir dükkânı kiralayan kimse, birkaç ay o dükkâna taşınamasa, yine de kirasını ödemek mecburiyetinde midir?
Cevap:
Bir dükkanı kiralayıp teslim alan kimse, bir müddet iş yapmayıp, dükkân kapalı kalsa, kirayı tam vermesi lazımdır. Bir senelik olmak üzere, her aylığı şu kadar liraya olarak caiz olduğu gibi, senelik toptan söylemek de caizdir. Kiracı, sanatını değiştirirse, iflas ederse, başka şehre yerleşirse kira fesholur.

Sual: Bir evi veya dükkânı kiralayan, bu evi ve dükkânı istediği gibi kullanabilir mi?
Cevap:
Ev ve dükkân kiraya verilirken içinde ne yapılacağı söylenmezse, binaya zarar vermeyecek her iş yapılabilir.

Sual: Gösteriş için araba, koklamak için çiçek, okumak için kitap kiraya verilebilir mi?
Cevap:
Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“Bir mal, dinen ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksatla kullanmak için kiraya verilir. Kumaşı, ev ve mutfak eşyasını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kira ile almak fasit olur. Ücret vermesi lazım gelmez. Çünkü bu mallar, icab eden, gerekli yerlerde kullanmak için kiraya verilmemiştir. Bunlar yersiz kullanılsa bile, kira vermek lazım olmaz. Koklamak için çiçeği ve okumak için kitabı kiraya vermek caiz değildir. Ücreti ve zamanı söylenerek ariyet vermekle de kiraya verilmiş olur. Fakat ücreti söylemeden kiraya vermek ariyet olmaz, fasit icâre olur.”

Sual: Sütü için ineği, koyunu, meyvesi için ağacı kiralamanın, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Cevap:
Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“Kira süresi içinde bozulup telef olan veya kullanırken helak olan şeyleri kiraya vermek caiz değildir. Mesela para kiraya verilmez. Çünkü kullanırken elden gider. Sütü için hayvanı, meyvesi için ağacı veya asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvanı kiraya vermek caiz değildir, fasittir.”

Uzun zaman için kiraya vermek
Sual: Babaları vefat etmiş yetimlerin tarlasını bir seneden fazla olarak kiralamak uygun değil midir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“İcarenin yani kiralamanın sahih olması için, ücretin ve menfaatin bildirilmesi şarttır. Mekânın ve tarlanın menfaati, zaman bildirmekle belli olur. Sanat sahiplerinin, menfaati, zamanı ve işi birlikte söylemekle, nakil vasıtalarında ise, bu iki şarttan herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetimin, Beyt-ül-mâlın olan tarla, üç seneden, ev, dükkân ise, bir seneden fazla kiraya verilemez. Uzun zaman kiraya verilmeleri için, Hanbeli mezhebi taklid edilmelidir. Fakat, kira şartlarının hepsinin Hanbeli mezhebine uygun olması lazım olur. Altından ve gümüşten olan ziynet eşyası, süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kiraya verilir.”

İbadet yapmak için adam kiralamak!..
Sual: Dinimizde, kendisi veya başkası yerine, ibadet yapması mesela namaz kılması, Kur’ân okuması için birini kiralamak, adam tutmak uygun olur mu?
Cevap:
İbadet yapmak için adam kiralamak ve namaz kılmak için ev kiralamak, Hanefi ve Hanbeli mezheplerinde sahih değildir. Mesela, ücret ile ezan okutmak, hacca göndermek, imam tutmak, Kur’ân-ı kerim öğretmek, din dersi öğretmek caiz değildir. Şafii ve Maliki mezheplerinde, kabir başında ve sahibinin yanında ücret ile Kur’ân-ı kerim okutmak caizdir. Fakat, bu mezheplerde, beden ile yapılan ibadetlerin sevapları, başkalarının ruhuna gönderilemez. Sonradan gelen din âlimleri, Kur’ân-ı kerim ve din dersi öğretmek ve ezan, imamlık için para ile adam tutmak caiz olur dedi. Bunlara, sözleşilen ücretin verilmesi lazım olur. İbni Âbidîn bu satırları açıklarken buyuruyor ki:
“Aslında, ücret ile ibadet yaptırmak caiz değildir. Çünkü, hadîs-i şerifte;
(Kur’ân-ı kerim okuyunuz. Fakat, bunu geçim vasıtası yapmayınız!) buyuruldu. Bir hadîs-i şerifte;
(Ezan okuyun. Ezan için ücret almayın!) buyuruldu. Son devirlerde, dinde gevşeklik başladığından, Kur’ân-ı kerimin ve din bilgilerinin unutulmaması, imamlığın, müezzinliğin yapılabilmesi için ücret ile yaptırılması zaruret hâline gelmiştir. Fakat bu fetva, bütün ibadetlerin ücret ile yapılabileceğini göstermez. Yalnız saydıklarımız zaruret olup, mezhebin aslından dışarıda bırakılmaktadır. Hafızlara ücret ile Kur’ân-ı kerim okutmak zaruret olmadığı için, muhakkak caiz değildir. Tâc-üş-şerî’a, Hidâye şerhinde diyor ki:
“Ücret ile okunan Kur’ân-ı kerimden, ne ölüye, ne de okuyana sevap hasıl olmaz.” Aynî, Hidâye şerhinde diyor ki:
“Hafızlar, para için, mal için okumamalıdır. Hafız da, parayı veren de günaha girer.”

Sual: Eşya veya insan taşımak için bir araba kiralandığında, araba arıza yaparsa, yolda kalırsa, araba sahibi ve müşteri nasıl hareket eder, ne yapılması gerekir?

CEVAP
Bir yerden, bir yere gitmek üzere belli bir hayvan, araba, motor, kamyon kiralandığı gibi, belli insanın veya eşyanın götürülmesi de sözleşilebilir. Vasıta, yolda kalırsa, müşteri muhayyer olup, dilerse, araba tamir oluncaya kadar bekler, dilerse, vazgeçip oraya kadar olan parayı verir. Yahut, vasıta sahibi, başka vasıta ile hemen götürmeye mecburdur. Vasıtadan eşyayı indirmek de ona ait olur. Yol tehlikeli olup geri dönülürse, hiç ücret verilmez.

Miras

Miras

Sual: Miras, taksim edilmeden, hissesini hediye caiz mi?

CEVAP
Hacim veya vezin ile ölçülen ortak malı ölçmeden hediye etmek faiz olur. Ev, tarla, kumaş, ev eşyası gibi şey ise hediye edilir.

Sual: Miras parasını 3 kardeş paylaşmadan, ödünç vermek caiz mi?
CEVAP
Üçünün rızası ile caizdir.

Sual: Babamın emekli maaşında erkek kardeşimin de hakkı var mı?
CEVAP
Miras olmadığı için yoktur.

Sual: Babam sağlığında (Şu tarlayı kardeşin Ahmede verdim) dedi. Ahmed bunu duymadı. Hibe sahih mi?
CEVAP
Haber ulaşınca, hibe tamam olur.

Sual: Arkadaş, tarlamı ücretsiz ek dedi. Ektim. Arkadaş öldü. Vârisleri ücret istiyor, vermem lazım mı?
CEVAP
Evet. Çünkü arkadaşın sağ kaldığı müddetçe yetkisi vardı. Şimdi o tarla mirasçılarındır. Mirasçılarla anlaşmak gerekir.

Sual: Vârisin, haram mal olduğunu bildiği halde, mirası alması caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur.

Sual: Doğduktan hemen sonra ölen çocuğun mirası nasıl halledilir?
CEVAP
Çocuk, ölen akrabasına vâris olur. Çocuk ölünce, bıraktığı mal vârislerine taksim edilir.

Kâfir evladın hakkı
Sual:
Almanya'da yaşıyoruz. Bir oğlum ile bir kızım var. Oğlum dinsiz imansız bir ateist oldu. Kızım da birkaç yıl önce Hristiyan biri ile evlendi. Gayrimüslim ile evlenen Müslüman kızın mürted olacağını bildirdiysek de anlatamadık. Beyim o halleri yüzünden iki çocuğumuzu evlatlıktan reddetmişti. Şimdi ise beyim vefat etti. Bu iki evladın dinimizce miras hakları var mıdır?
CEVAP
Tam İlmihal'de diyor ki:
Müslüman evladı olduğu halde, helale, harama, farzlara, mesela, namaza, gusle önem vermeyen, oruç tutmak istemeyen, günah işleyince pişman olmayan mürted olur, Müslümandan miras alamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Nuh aleyhisselam, (Ya Rabbi, benim ailemden olanları kurtaracaktın. Oğlum suda boğuldu) dedi. Allahü teâlâ, (Ey Nuh, o oğlun, yaptığı kötü iş yüzünden senin ailenden sayılmaz) buyurdu. (Hud 46)

Görüldüğü gibi, bir Müslümanın dinsiz imansız oğlu, onun ailesinden sayılmıyor. Aileden sayılmayınca miras da düşmüyor.

Feraiz ilminde Avl hesabı
Sual:
Bir ateist, Kur’anda miras taksiminde hata olduğunu zannedip, Nisa suresi 11 ve 12.âyet-i kerime meallerini yazarak diyor ki:
Varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve karısını bıraktı... Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır. (2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 ) = 1,125 bulunur! (1,0 olması gerekirdi!) Ölen adamın 1000 lira parası var ama hesaba göre 1125 lira miras dağıtılması gerekiyor. O fazladan 125 lirayı Allah mı yollayacak?
CEVAP
Ateist, feraiz ilmini bilmediği için böyle yanlış hesap yapıyor. Önce feraiz ilmine göre hesabı yapalım, sonra gerekçelerini bildirelim. Feraiz ilmine göre, feraiz programları yapılmıştır. Biri sitemizde Faydalı Linkler kısmında mevcuttur.

3 KIZ + 1 ANA + 1 BABA + 1 ZEVCE varsa, Kızların her biri, 16/ 81 hisse alır. Üç tanesi 48/81 ini alır. Anne, 12/ 81, baba, 12/81, zevce, 9/ 81 alır. 48 +12+12+9 = 81 eder.

Ateistler avl nedir bunu bilmiyorlar. Seadet-i Ebediyye kitabında avl bahsi şöyle anlatılıyor:
Meselâ, zevce ve ana ve iki kız kardeş ve anadan iki kız kardeş bulunduğu zaman, mîrâs on ikiye taksîm edilip, zevceye üç hisse, anaya iki hisse, iki kız kardeşe sekiz hisse [her birine dört hisse], ana bir kız kardeşe dört hisse [her birine ikişer hisse] verilir ki, hisseler mecmû’u 17 oluyor. Şu hâlde, meselenin aslı on yediye (Avl) etti denir ve mîrâs on yediye taksîm edilir.

Mesela, zevc ve beş kız kardeş bulunduğu zaman, meselenin aslı altıdan ise de, hisselerin toplamı yediye avl ediyor [yani hisselerin toplamı yedi oluyor] ve beş kız kardeşe, dört hisse düşüyor. Dört hisse, beş kız kardeşe bölünemeyeceği için, meselenin aslı, 5 x 7 = 35 olur. Beş kıza, [4 x 5 = 20] yirmi hisse verilir. Zevc, [3 x 5 = 15] on beş hisse alır.

Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, meyyitenin zevci, kız kardeşi ve babadan kız kardeşi olsa, zevc yarısını ve kız kardeş de yarısını, babadan kız kardeş altıda birini alıp, meselenin aslı, altıdan yediye avl eder. Babadan erkek kardeş de bulunsaydı, babadan kız kardeşi, farz hissesinden düşürüp asabe yapardı. Zevcden ve kız kardeşten geriye bir şey kalmadığı için, babadan kız kardeş, hiçbir şey alamazdı.

Avl: Meyyitin oğlu yoksa, zevc ve zevce, kız ve kardeşler olursa, avl durumu gündeme gelmekte ve hisse sayısı otomatik yükselmektedir. Bununla ilgili örnekler:

1 zevc 3/7, 2 tane kız kardeş - her biri 2/7 Ortak payda 6 idi, fakat avl ederek 7 oldu. Ortak payda = 6, Toplam 7 hisse. Meselenin aslı 6 dan ise de hisselerin toplamı 7 ye avl ediyor. Yani hisselerin toplamı 7 oluyor.

1 zevce 3/17, 2 tane kız kardeş - her biri 4/17, 2 tane anadan kardeş - her biri 2/17
1 ana 2/17 Ortak payda 12 idi, fakat avl ederek 17 oldu. Ortak payda = 12 toplam 17
1 zevc 9/21, 6 kız kardeş - her biri 2/21, Ortak payda 18 idi, ama avl ederek 21 oldu.
1 zevc 21/49, 7 kız kardeş - her biri 4/49, Ortak payda 42 idi, fakat avl ederek 49 oldu.

Malının tamamı için vasiyet
Sual
: Bir kimse, ölmeden önce, malının tamamını dilediğine verebilir mi veya tamamının vârislerinden birine verilmesini vasiyet edebilir mi?
CEVAP
Hayatta iken, malının tamamını dilediği kimseye hediye edebilir ise de, salih çocukları arasında ayırım yapmamalıdır. Malının tamamını vârislerden birine veya başkasına vasiyet etse, vasiyet edilene ancak üçte biri verilir.
Bu konuda bilgi için tıklayınız.

Vârisi olmayanın vasiyeti
Sual:
Hiç vârisim yok. Malımın kaçta kaçını vasiyet edebilirim?
CEVAP
Vârisi olmayan, malının hepsini de vasiyet edebilir. Vârisi olan ise, üçte birinden fazlasını vasiyet edemez. Vasiyet etse de, üçte birinden fazlası yerine getirilmez.

Miras ve seferilik
Sual:
(Erkek, ana babasının bulunduğu şehre gittiği zaman, hiç bir zaman seferi olmaz; orası onun vatan-ı aslisi olur. Çünkü erkek, ana babanın mirasçısıdır, o ev ve içindekiler, ölünce erkeğe kalacaktır. Kadın da, erkeğe bağlı olduğu için, seferi olmaz) deniyor. Bu doğru mudur?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Akılla mantıkla din olmaz, dinimiz nakle dayanır. Mirasın seferilikle veya seferiliğin mirasla hiçbir ilgisi yoktur. Din kitapları, vatan-ı asliyi, şöyle tarif ediyor:
1- Bir kimsenin, vatan-ı aslisi, doğduğu yerdir.
2- Bu kimse, evlenirse, doğduğu yer vatan olmaktan çıkar, vatan-ı aslisi, evlendiği yer olur.
3- Daha sonra başka bir yere temelli yerleşirse, son yerleştiği yer, vatan-ı aslisi olur. Başka şekilde vatan-ı asli olmaz. (Seadet-i Ebediyye)

Maaş ve miras
Sual:
Ölen babamın emekli maaşını annemle kız kardeşim alıyor. Ben de, oğlu olarak vârisiyim. Bu maaşı benim de paylaşmam gerekmez mi?
CEVAP
Emekli maaşı, miras malı olmadığı için, sadece kimlere veriliyorsa onlar alır.

Ölünün soykası
Sual:
(Soyka evde kalmaz) diyorlar. Ölen kimsenin bütün kıyafetlerini fakirlere vermek mi gerekir, bazılarını hatıra olarak saklamak caiz olmaz mı?
CEVAP
Soyka [ölünün elbiseleri], vârislerinin olur. Vârisleri, paylaştıktan sonra, istedikleri gibi kullanırlar veya başkasına verebilirler. Ev, arsa, elbise gibi bölünemeyen mallar, hediye etmek ve helalleşmek suretiyle de paylaşılabilir.

Miri topraklar
Sual:
Eskiden, baba ölünce mirî [devlete ait] toprakların tapusu, çocuklara, kız erkek ayırımı yapılmadan eşit olarak mı veriliyordu?
CEVAP
Eskiden, mirî topraklara ait tapunun, çocuklara devredilmesi miras olmayıp, devletin ihsanıydı. Vârise mülk olmazdı. Kirayla verilmiş olurdu. Tapu sahibi ölünce, toprak, erkek ve kız çocuklarına eşit olarak verilirdi. Şimdi mirî toprak kalmadığı ve herkesin mülkü olduğu için, miras hükümlerine göre pay edilir.

Miras hesapları
Sual:
Dinimize göre yapılan miras hesaplarında, elimizde ölçü olması için birkaç basit örnek verilebilir mi?
CEVAP
Sitemizde, linkler bölümünde, miras programı vardır. O programla kolaylıkla hesaplanabilir.

Ölenin mirasçıları olarak aşağıdakiler kalırsa, miras payları karşılarındaki gibi olur:
1 kız 1 oğlan = Kız 1/3, erkek 2/3 hisse alır.
1 kız 2 oğlan = Kız 1/5, erkeklerin her biri 2/5 hisse alır.
2 kız 2 oğlan = Kızların her biri 1/6, erkeklerin her biri 2/6 hisse alır.
2 kız 1 oğlan = Kızların her biri 1/4, erkek ise 2/4 alır.
3 kız 1 oğlan = Kızların her biri 1/5, erkek ise 2/5 hisse alır.
1 kız 3 oğlan = Kız 1/7, erkeklerin her biri 2/7 hisse alır.
3 kız 3 oğlan = Kızların her biri 1/9, erkeklerin her biri 2/9 hisse alır.

Ölenin hanımı da varsa
1 kız, 1 oğlan 1 hanım =
1 kız 7/24, 1 erkek 14/24, hanım 3/24 hisse alır.
1 hanım, 1 kız, 1 oğlun kızı, 1 kız kardeş, 1 ana = 1 kız 12/24, 1 oğlun kızı 4/24, 1 hanım 3/24, 1 ana 4/24, 1 kız kardeş 1/24

Ölenin kocası da varsa
1 kız, 1 oğlan, 1 koca =
Kız 1/4, oğlan 2/4, koca 1/4 hisse alır.
1 koca, 1 oğlun oğlu, 1 oğlun kızı, 1 kız, 1 erkek kardeş = 1 kız 6/12, 1 koca 3/12, 1 oğlun oğlu 2/12, 1 oğlun kızı 1/12 hisse alır. Erkek kardeş hisse alamaz.
1 koca, 1 babası, 3 oğlun kızı, 1 ananın anası = 1 koca 9/45, 1 baba 6/45, oğlun kızının her biri 8/45, 1 baba 6/45, 1 ananın anası 6/45 hisse alır.
1 kocası, 1 anası, 1 babanın anası, 1 ananın anası, erkek kardeşin 2 oğlu= 1 kocası 6/12, 1 anası 4/12, erkek kardeşin oğlunun her biri 1/12 hisse alır. 1 ananın anası ile 1 babanın anası hisse alamaz.

Ölenin oğlu yoksa
1 kız, 1 kız kardeş, 1 oğlunun oğlu
= 1 kız 1/2, oğlunun oğlu 1/2 hisse alır.
1 kız, 1 erkek kardeş, 1 oğlunun kızı = Kız 3/6, erkek kardeş 2/6, oğlun kızı 1/6 hisse alır.
1 hanım, 1 oğlunun kızı, 1 kız kardeş, 1 ana = 1 oğlunun kızı 12/24, 1 hanım 3/24, 1 ana 4/24, 1 kız kardeş 5/24 hisse alır.

Ölenin neslinden kimse yoksa
1 koca, 1 ana, 1 babanın babası, 1 kız kardeş
= koca 3/6, ana 2/6, babanın babası 1/6 hisse alır, 1 kız kardeş hisse alamaz.
1 hanım, 1 ana, 1 erkek kardeşi, 1 kız kardeşi = hanım 9/36, ana 6/36, 1 erkek kardeşi 14/36, 1 kız kardeşi 7/36 hisse alır.
1 hanım, 1 babanın anası, 1 kız kardeş, 2 amca = hanım 6/24, babanın anası 4/24, 1 kız kardeş 12/24, 2 amcadan her biri 1/24 hisse alır.
1 koca, 1 ana, babadan 2 erkek kardeş, 1 babadan kız kardeş, 1 anadan kardeş = koca 15/30, ana 5/30, babadan 2 erkek kardeşin her biri 2/30, 1 babadan kız kardeş 1/30, 1 anadan kardeş 5/30 hisse alır.

Ölenin babası da varsa
1 hanım, 1 kız, 1 oğlun kızı, 1 kız kardeş oğlu, 1 baba
= 1 hanım 3/24, 1 kız 12/24, 1 oğlun kızı 4/24, 1 baba 5/24 hisse alır.
1 hanım, 1 erkek kardeş, 2 kız kardeş, 1 baba = 1 hanım 1/4, 1 baba 3/4 hisse alır. Erkek ve kız kardeşler hisse alamaz.
1 koca, 1 kız, 2 kız kardeş, 1 oğlun kızı, 1 baba, 1 ana = 1 kız 6/15, 1 oğlun kızı 2/15, 1 koca 3/15, 1 baba 2/15, 1 ana 2/15 hisse alır.

Ölenin anası da varsa
1 koca, 2 erkek kardeş, 2 kız kardeş, 1 baba, 1 ana
= 1 koca 3/6, 1 ana 1/6, 1 baba 2/6 hisse alır.
1 koca, 1 erkek kardeş, 1 ana, 1 babanın babası, 1 babanın anası = 1 koca 3/6, 1 ana 2/6, 1 babanın babası 1/6 hisse alır.
1 koca, 1 kız, 1 kız kardeş, 1 erkek kardeş oğlu, 1 ana = 1 kız 6/12, 1 koca 3/12, 1 ana 2/12, 1 kız kardeş 1/12 hisse alır.

Ölenin ceddinden kimse yoksa
1 hanımı, 1 kızı, 2 erkek kardeşi, 1 kız kardeşi
= hanımı 5/40, 1 kızı 20/40, 2 erkek kardeşin her biri 6/40, 1 kız kardeşi 3/40 hisse alır.
1 hanımı, 1 oğlu, 2 erkek kardeşi, 1 kız kardeşi = hanımı 1/8, 1 oğlu 7/8 hisse alır. 2 erkek kardeşi ve 1 kız kardeşi hisse alamaz.

Bekâr ölenler
1 kız kardeş, 1 ana, 1 baba
= 1 ana 1/3, 1 baba 2/3 hisse alır. Kız kardeş hisse alamaz.
1 erkek kardeş, 1 ana, 1 baba = 1 ana 1/3, 1 baba 2/3 hisse alır. Erkek kardeşi hisse alamaz.
1 erkek kardeş, 1 ana = 1 ana 1/3, 1 erkek kardeş 2/3 hisse alır.

Neslinden ve ceddinden kimse yoksa
1 kocası, 1 erkek kardeşi, 2 kız kardeşi =
kocası 4/8, 1 erkek kardeşi 2/8, 2 kız kardeşin her biri 1/8 hisse alır.
1 hanımı, 2 kız kardeş, babadan 2 erkek kardeş = hanımı 6/24, 2 kız kardeşin her biri 8/24, babadan 2 erkek kardeşin her biri 1/24 hisse alır.
1 hanımı, 1 kız kardeşi, anadan 2 kardeşi, 2 amcası = hanımı 3/13, 1 kız kardeşi 6/13, anadan 2 kardeşin her biri 2/13 hisse alır. 2 amcası hisse alamaz.
1 hanım, 2 kız kardeş, babadan 2 kız kardeş, erkek kardeşin 2 oğlu = hanım 6/24, 2 kız kardeşin her biri 8/24, erkek kardeşin 2 oğlundan her biri 1/24 hisse alır. Babadan 2 kız kardeş hisse alamaz.
1 kocası, 1 anası, 1 anadan kardeşi, erkek kardeşin 2 oğlu = kocası 3/6, anası 2/6, 1 anadan kardeşi 1/6 hisse alır. erkek kardeşin 2 oğlu hisse alamaz.
1 hanımı, 1 anası, 1 erkek kardeşi, anadan 3 kardeşi = hanımı 9/36, anası 6/36, 1 erkek kardeşi 9/36, anadan 3 kardeşin her biri 4/36 hisse alır.

Ölenin babası olmayıp oğlu ve ceddinden kimse varsa
1 hanımı, 2 oğlu, 1 kızı, 1 annenin annesi, 1 babanın babası
= hanımı 15/120, 2 oğlun her biri 26/120, 1 kızı 13/120, annenin annesi 20/120, babanın babası 20/120 hisse alır.
1 kocası, 3 oğlu, 2 kızı, 1 anası, 1 babanın babası, 1 babanın anası = kocası 24/96, 3 oğlun her biri 10/96, 2 kızın her biri 5/96, anası 16/96, babasının babası 16/96 hisse alır. 1 babasının anası hisse alamaz.

Anne rahminde vâris varsa
Anne rahminde vâris varsa, bir oğlan bir kızmış gibi hesap yapılarak hissesi çok olana göre miras taksim edilir.
1 hanımı, 1 hanımın rahmindeki çocuğu, 1 ana, 2 erkek kardeş:
Doğacak çocuk kızsa:
hanımı 6/48, 1 kızı 24/48, ana 8/48, 2 erkek kardeşin her biri 5/48 hisse alır.
Doğacak çocuk oğlansa: hanımı 3/24, 1 oğlu 17/24, ana 4/24 hisse alır. 2 erkek kardeşi alamaz.
17/24, 24/48’ten büyük olduğundan miras, anne rahmindeki vâris oğlanmış gibi taksim edilir. Çocuk, kız da doğsa, erkek de doğsa hissesi 17/24 olarak ayrılır ve kendisine verilir.

Ölenin oğlunun hanımının rahminde torunu varsa
1 oğlunun hanımının rahmindeki çocuğu, 1 koca, 1 ana, 1 baba:
Kızsa:
1 oğlunun kızı 6/13, koca 3/13, ana 2/13, baba 2/13
Oğlansa: 1 oğlunun oğlu 5/12, koca 3/12, ana 2/12, baba 2/12
6/13, 5/12’den büyük olduğundan miras, anne rahmindeki vâris kızmış gibi taksim edilir. Çocuk, kız da doğsa, erkek de doğsa, hissesi 6/13 olarak ayrılır ve kendisine verilir.

Cinsiyet biliniyorsa
Sual:
Bugün fennin ilerlemesiyle, anne rahmindeki çocuğun cinsiyeti bilinebiliyor. Anne rahmindeki vârisin hissesi, cinsiyetine göre belirlenemez mi?
CEVAP
Ölüm zamanında ana rahminde bulunan vâris, bir oğlan veya bir kız imiş gibi iki türlü miras hesabı yapılıp, ikisinden hissesi çok olanı ayrılıp, geri kalan, diğer vârislere taksim edilir. (Dürr-ül-müntekâ)

Görüldüğü gibi, ana rahmindeki çocuğun cinsiyeti belliyse ona göre miras taksimi yapılır denmiyor, iki türlü miras hesabı yapılır, hissesi çok olana göre hissesi ayrılır deniliyor. Dinimizin bildirdiği hüküm bu olunca, anne rahmine yerleştirilmiş döllenmiş yumurtanın cinsiyeti bilinse bile yine böyle miras taksimi yapılır. Dinimiz bize doğmamış çocuğun cinsiyetini bilip ona göre miras taksimi yapmayı değil, iki türlü hesap yapıp hissesini ona göre ayırmayı emrediyor. Miras bu hesaba göre taksim edilmezse vârislerin hakları olan hisseleri değişebilir. Bu da, hem dinin emrine uymamak, hem de kul hakkına girmek olur. Mesela ölmüş kişinin vârisleri aşağıdaki gibi olsa ve ölmüş erkek kardeşinin hanımı da hamile ise bu çocuk da mirastan hisse alır. Böyle yapılmazsa hem dinin emrine uyulmamış olur hem de daha doğmamış bir çocuğun hakkı gasp edilmiş olur.

Ölenin vârisleri:
1 kocası, 1 anası, 1 kızı, 2 erkek kardeşin kızı, 1 anne rahmindeki erkek kardeşinin çocuğu:
Kızsa:
kocası 4/16, kızı 9/16, anası 3/16 hisse alır, (2+1) erkek kardeşin kızları hisse alamaz, yani 0 hisse alır.
Oğlansa: kocası 3/12, anası 2/12, kızı 6/12, 1 erkek kardeşin oğlu 1/12 hisse alır, 2 erkek kardeşin kızları hisse alamaz.
1/12, 0’dan büyük olduğundan miras; anne rahmindeki vâris oğlanmış gibi taksim edilir. Çocuk, kız da doğsa, erkek de doğsa, hissesi 1/12 olarak ayrılır ve kendisine verilir.

Peş peşe ölürlerse
Sual:
Babam ve abim trafik kazasında ağır yaralandılar. Önce babam birkaç saat sonra da abim öldü. Mirasları nasıl taksim edilir?
CEVAP
Sonra ölen diğerine vâris olur. Mesela, iki kardeşten biri Çin’de, diğeri Avrupa’da, aynı gün, güneş doğarken ölseler, Avrupa’da ölen, diğerine vâris olur, çünkü güneş Çin’de daha önce doğmaktadır. (Dürr-ül-müntekâ, Redd-ül-muhtar)

Babanız önce öldüğü için önce babanızın mirası varislere taksim edilir. Babanız öldüğünde abiniz hayatta olduğu için, babanızın mirasından hisse alır. Bu hissesi eklendikten sonra, ölen abinizin mirası varislerine taksim edilir.

Nikâhlanıp ölen
Sual:
Seadet-i Ebediyye’de, (Doğduktan sonra hemen ölen çocuk, vâris olur ve mirası kalır) deniyor. Bunun gibi, nikâhlanıp henüz zifaf olmadan ölen kimse de, vâris olur ve mirası kalır mı? Vâris olması ve mirasının kalmasına bir örnek verilebilir mi?
CEVAP
Evet, doğduktan sonra hemen ölen çocuk, vâris olup mirası kaldığı gibi, nikâhlanıp hemen ölen kimse de vâris olur ve mirası kalır.

Çocuk doğar doğmaz, ana baba gibi hayatta kim varsa onlara vâris olur. Onlar zenginse, çocuk zengin doğmuş sayılır. Annesi, çocuk doğduktan sonra ölse, çocuk da ölse, çocuk annesine vâris olur. Çocuk ölünce, alacağı mirası, vârislerine kalır.

Nikâhlanıp, henüz zifaf olmadan ölen kimse de, vâris olur ve mirası kalır.

Miras malı
Sual:
(Haram karışık miras malı, mirasçılara helâl olur) deniyor. Haram nasıl helâl olur?
CEVAP
Mirasçı haram olduğunu bilse de, mirası alması caiz olur denildi. Sahipleri bilinmeyen haram malın vârislere helal olacağı da bildirildi. (Seadet-i Ebediyye)

Üzüm helâl bir gıdadır. Şarap yapılınca haram oluyor. Şarap sirkeye dönünce helâl oluyor. Haram mal da, miras olarak kalınca, mirasçılar için haram olmaz kavli de vardır.

Kadın, kocasının haram parayla satın aldığını, haram karışık malını yiyebilir veya kullanabilir. Günahı kocasına olur. (Seadet-i Ebediyye)

Dede yetimine miras
Sual:
Baba öldükten sonra dede ölse, dedenin mirasçı olarak bir oğlu veya bir kızı hayatta olsa, babası ölen torunlara miras düşer mi?
CEVAP
Eğer dedenin bir oğlu varsa, babası ölen toruna miras düşmez. Bütün hisse tek oğluna kalır. Halk arasında, (Dede yetimine miras düşmez) diye bunun için söylemişlerdir. Eğer ölen dedenin sadece bir kızı varsa, o zaman dedenin ölen oğlunun oğluna, yani dedenin bu ölen oğlundan olan torununa da miras düşer. Dedenin mirasının yarısı kızına, yarısı da bu torununa düşer.

Ölenin kardeşine miras
Sual:
Bir kimse ölünce, geriye sadece hanımıyla bir oğlu veya bir kızı kalırsa, ölenin kardeşine de miras düşer mi?
CEVAP
Oğlu varsa kardeşine miras düşmez. Hanımına 1/8, oğluna 7/8 hisse düşer.

Eğer sadece bir kızıyla hanımı varsa, hanımına 1/8, kızına 4/8 ve kardeşine, 3/8 hisse düşer. Bu durumda, kardeşin kız veya erkek olması neticeyi değiştirmez.

Ölünün soykaları
Sual:
Ölünün soykalarını, mirasçılardan biri, başkalarına verebilir mi?
CEVAP
Soyka, ölü elbisesi demektir. Bu kelime bazı yörelerde kullanılır, genelde olumsuz olarak (Sıkıntı veren eşya) anlamında kullanılır. Mesela, (Şu soykalarını buradan kaldır!) şeklinde söylenir.

Ölünün elbiseleri mirasçılara taksim edilir. Yahut mirasçılar, herhangi bir kimseye, (Bunları istediğine ver!) diyebilirler. Hepsinin rızası ile mirasçıların birinde de kalabilir, başkalarına da verilebilir.

Miras malını yemek
Sual:
Taksim edilmeden, miras mallarını mirasçıların kullanması günah mıdır? Bölüşmeden hediyeleşseler caiz olur mu?
CEVAP
Bölünmesi mümkün olmayan, ev ve ev eşyası gibi mallar, hediye etmekle de paylaşılabilir. Mesela vârislerin hepsinin rızasıyla, vârislerden birine veya vâris olmayan başka birine verilebilir. Sayılabilen, ölçülebilen eşyalar ve paralar, taksim edilmeden önce hediye edilemez. Miras paylaşılmadan, özellikle bölünebilen mallar, kullanılmamalı veya yiyip içilmemelidir.

Babasını öldürenin miras alması
Sual: Dinimize göre babasını, anasını öldüren bir kimse, bunların bıraktığı maldan, yani mirastan pay alabilir mi?
Cevap:
Köle, meyyiti öldüren, başka dinden olanlar ve mürtetler yani Müslüman iken Müslümanlıktan dönenler miras alamaz. Katle, öldürmeye yardım eden de, kâtil gibi miras alamaz. Bunların akil ve baliğ olmaları da şarttır. Mürtede varis olunur, fakat mürted, Müslümana varis olamaz.

Sual: Müslümanlıktan çıkan bir kimse, Müslüman olan babası vefat ettiği zaman, babasının mirasından pay alması dinen uygun mudur?
Cevap:
Müslüman evladı olduğu hâlde, helale, harama, farzlara, namaza, gusle ehemmiyet vermeyen, bunları inkâr eden, pişman da olmayanın imanı gider ve böyle olan bir kimse, Müslümandan miras alamaz.

Haramdan kalan miras malı
Sual: Bir kimse, haram yollarla mesela çalarak, gasbederek ve benzeri şekilde mal toplasa ve daha sonra vefat etse. Bu kimsenin bıraktığı, haram yoldan gelen malları mirasçıları alabilir mi?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Alimlerin çoğuna göre, Müslüman ölüp, şarap parası bırakırsa, vârislerin bu parayı alması helal olmaz. Gasbedilmiş mal, zulüm ile alınan ve rüşvet, çalgı, kumar paraları da böyledir. Vârislerin, bu paraları sahiplerine geri vermesi, sahibi bilinmiyorsa, fakirlere dağıtması lazımdır. Kullanması haram olur.

Ölenin haram kazandığını bilir, fakat hangi malın haramdan geldiğini ayıramazlarsa, mirasın hepsi helal olur ise de, fakirlere vermeleri iyi olur. Kullanmaları haram olan malı vererek satın aldıklarını yemeleri ve kullanmaları helal olur. Sahipleri bilinmeyen haram malın vârislere helal olacağı da bildirildi. Teganni, çalgı ücretleri, pazarlıkla olmayıp, parasız okursa, hediye olarak aldıkları para habis olmaz, helal olur.

Dilencinin biriktirdiği para ve mal habistir, temiz değildir. Bir kimse, haram olarak edindiği malı başkasına verse, o da, başka birine verse, haramdan geldiğini bilenlerin bunu alması haram olur. Fasit satış müstesnadır. Zevce, kocasının haram para ile satın aldığını, haram karışık malını yerse, kullanırsa, caiz olur. Günah kocasına olur.

Ödünç vermek veya almak

Ödünç vermek veya almak

Sual: Hangi durumlarda ödünç istemek caiz olur?

CEVAP
Şu üç durumda ödünç istemek caiz olur:
1- Nafaka almak için. Lüzumlu gıda gibi, lüzumlu çamaşır da nafakaya dâhildir.

2- Ev almak, kirada oturmak, soğuktan korunmak maksadıyla elbise almak veya tedavi ücreti gibi ihtiyaçlar için.

3- Mevkii, görevi sebebiyle, âdete uygun giyinmek için.

Yalnız bunlara ödünç verilir. Zalimlere, fâsıklara, ihtiyacı olmayana, malını lüzumsuz yere, harama harcayana ödünç verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek doğru değildir. (Seadet-i Ebediyye)

Bu üç maddede bildirilen hususlar dışında ödünç istemek caiz olmaz. Mesela, parası olmayan kimsenin baklava yemek, meşrubat içmek ve pahalı kumaşlardan elbise almak, komşunun var diye ihtiyaç olmayan bir şeyi almak için ödünç istemesi doğru değildir. Kısacası makam ve vazifesi gereği değilse, lüks sayılan yiyecek, içecek ve giyecek için ödünç alınmaz.

İhtiyacı olana ödünç verilir. İhtiyacı olmayana, malını lüzumsuz yerlere, harama harc edene verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek doğru değildir. Nisaba malik olmayan kimsenin, kurban kesmek için ödünç istemesi caiz değildir.

Ödemek niyetiyle ödünç alana Allahü teâlâ yardım eder, ödünç verene de çok sevap verir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sadaka için on sevap, ödünç için ise on sekiz sevap vardır.) [Taberani]

(Allah rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.) [Hakim]

Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hazret-i Lokman Hakim, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercih ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ya Rabbi, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım.) [Nesai]

(Borçsuz olan hür yaşar.) [Beyheki]

(Huzur içinde iken, borçlanarak korku içinde yaşamayın!) [Hakim]

(Borçtan sakının! Borç, gece gama, gündüz zillete sebep olur.) [Beyheki]

Ödünç alınan borçları ilk fırsatta ödemeye çalışmalıdır! Alışveriş neticesinde meydana gelen taksitli, borçları da zamanında ödemelidir! Ödemeyi geciktirmek günahtır. İbrahim Edhem hazretleri, (Borcu olan kimse, yağlı ve sirkeli yemek yememeli) buyuruyor. Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka bile vermemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendi veya çoluk çocuğu muhtaç veya borçlu olanın verdiği sadaka kabul olmaz.) [Buhari]

İhtiyacı olmayana, malını lüzumsuz yerlere, harama harcayana ödünç para vermemelidir! Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi gerekir. Ödeme imkanı olduğu halde, borcunu geciktirmek zulümdür, günahtır. Bir kimse, malı olduğu halde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, yani her an, lanet altında bulunur. Malı olmak, parası çok olmak demek değildir. Satılık bir şeyi olup da, satmazsa, günah işlemiş olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ödememek niyetiyle borçlanan, Kıyamete hırsız olarak gelir.) [İ Mace]

(İmkanı varken, borcunu ödemeyene her gün zulmetme günahı yazılır.) [Taberani]

(Aldığı borcu ödemeyene Allahü teâlâ, Kıyamette "Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak onun iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borçlunun, iyi ameli yoksa, alacaklının günahları borçluya yüklenir.) [Taberani]

Borcunu ödeyemeyene mühlet vermek sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyametin dehşetinden kurtulmak isteyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberani]

(Darda olanı feraha kavuşturanı veya onun borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ Kıyametin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]

(Beladan kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşa sığınmak isteyen, darda kalan borçluya mühlet versin veya ona alacağını bağışlasın!) [Abdürrezzak]

(Kıyamette günahı çok bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de (Benim hiç iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, "Fakir olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, bir şey isterlerse yine ver, boş çevirme!" diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, onu affederek buyurur ki: (Bugün sen muhtaçsın. Sen dünyada kullarıma acıdın, bugün biz de sana acırız.) [Buhari]

Sual: Ödünç verirken, haram işlemeden gün tayin edebilmenin bir yolu yok mudur?
CEVAP
Bey ve Şir’a Risalesi
’nin İsmail bin Osman tarafından yapılan şerhinin 59. sayfasında, (Ödünç verirken, zaman tayin etmek, malı, misli ile veresiye satmak olur. Bu ise faizdir, büyük günahtır) buyuruluyor.

Miktarı az olan paralar için gün tayini mühim değilse de, miktarı fazla olan paralar için gün tayini lazım olabilir. Senede, ödeme tarihi konabilmesi için, Seadet-i Ebediyye’de bildirilen birkaç usul:
1- Ödünç vereceği kimseden kefil ister. Kefilden ödeme tarihi belli bono alır. Borçlu da kefilin ödemesi lazım gelen tarihte öder.

2- Yahut borçlu, borcunu kendine borcu olan birine havale eder. Havale olunanın borcunun ödeme zamanı, belli ise, alacaklıya da o zamanda öder. Belli zamanı yoksa, alacaklı havaleyi kabul eden ile, belli bir zamanda, ödemesi için uyuşur.

3- Yahut ödünç isteyene, ödünç vereceği kadar fiyatla, ucuz bir şeyi veresiye satar. Ondan bu satış için belli tarihli ödeme senedi alır. Sonra bu şeyi aynı fiyatla, peşin olarak geri alır. (Hadika)da, (Ödünç vereceği kimseye, bir kağıt parçasını bile bin liraya satmak caizdir) deniyor.

4- Eşbah’da, (Ödünç verirken, senede ödeme tarihi koyabilmek yollarından biri de, Maliki mezhebini taklit etmektir) deniyor.

Mizan’da (Maliki mezhebinde, ödünç verilen malı, parayı, ödeme zamanından önce veya sonra isteyemez. Zamanında istemesi lazımdır) buyuruldu. Fakat başka mezhebi taklit, ancak sıkışık durumlarda caiz olur. Taklit edilen mezhebin taklit ettiği husustaki bütün şartlarını öğrenip bunlara uymak lazım olur.

5- İbni Âbidin’de ("Falana olan borcuma kefil ol" dese, o da kabul edip ödese, kefil borçluya, "Belli zamanda bana ödersin" diyebilir. Fakat "Falana olan borcumu öde" dese, o da kabul edip ödese, borçlunun bunu ona belli bir zamanda [yani gün tayin ederek] ödemesi caiz olmaz. Çünkü borçlu için ödemiş, borçlu şimdi buna borçlu olmuştur. Borcun belli bir zamanda ödenmesi ise caiz değildir) buyuruldu.

Sual: Yardım yaparken, ödünç verirken akrabayı tercih etmek mi lazım?
CEVAP
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır. Akrabaya yapılan iyilik daha sevaptır. Bir kadın, Resulullaha, (Fakir kocama infakta bulunsam, sadaka yerine geçer mi?) diye sual ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İki sevap vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı.) [Buhari]

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir.) [Taberani]

(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberani]

(Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin!) [Müslim]

(Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği halde, vermezse, kıyamet günü Allahü teâlânın fazlından mahrum kalır.) [Taberani]

(Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır.) [İbni Mace]

Sual: Ödünç altın, ödenirken, değerine göre kağıt lira, döviz veya başka mal verilse caiz mi?
CEVAP
Ödünç veren razı olursa her mal verilebilir.

Sual: Ödünç alınan parayı, başkasına ödünç vermek caiz mi?
CEVAP
Bir mahzuru olmaz.

Sual: Benden ödünç isteyen arkadaştan, rehin olarak bir şey istemem caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: Hadid suresinde, Allah’a karz-ı hasen [güzel ödünç] vermek tabiri geçiyor. Güzel ödünç nedir?
CEVAP
Karz-ı hasen, dine uygun verilen ödünçtür. Gönül hoşluğu ile, ihlas ile, en değerli maldan, Allah yolunda verilen ödünç demektir. Dine uygun olması için, ödünç yalnız Allah rızası için verilmeli! Herhangi dünyevi bir çıkar, bir fayda beklememeli! Ödünç alandan hediye kabul etmek de bir fayda demektir, caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Fayda getiren her ödünç faizdir) buyuruluyor. (İ.Süyuti)

Her zaman verilen hediyelerden ise caiz olur. Her zaman yanına gidince çay, kahve ısmarlıyorsa borç para verdikten sonra yine gidince çay vermişse caiz olur. Fakat çay ile kalmayıp yanına pasta falan almış, gel bir de yemek yiyelim demişse bu caiz olmaz.

Sual: Kazancı haram olandan ödünç para istenir mi?
CEVAP
Kazancının yarısından fazlası helal ise istemek caizdir.

Sual: Dolar olarak ödünç vermişsek devalüasyon veya enflasyondan sonra da dolar olarak alsak caiz olur mu?
CEVAP
Evet caiz olur.

Sual: On arkadaş, elimize para geçtikçe, bir arkadaşa emanet olarak veriyoruz. O arkadaş da, herkesin hesabına ne kadar para vermişse yazıyor. Bu paraları bir kasada saklıyor. Arkadaşa parayı verirken de her türlü kullanmaya yetki verdik. Bir cins yardımlaşma sandığı oldu. Bu sandıktan ödünç para almamız caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Ödünç verince, zamanla, paranın değeri düşüyor. Ödünç veren zarar ediyor. Diyelim ki, verdiğim para 100 Euro etse, ödünç verdiğim şahsa, 100 Euro üzerinden senet yapsam, "Eline ne zaman geçerse bana 100 Euro getir" desem uygun mudur?
CEVAP
Uygun olur. Hatta alacaklı razı olursa, borçlu borcunu ödediği andaki 100 Euro’nun değeri kadar altın, kağıt para, zeytin yağı veya başka mal da verebilir. Mühim olan alacaklının razı olmasıdır. Alacaklı, "Altın verdim, altın isterim" derse, başka şey verilmez. (Bahr-ür-raık)

Sual:
Bir arkadaşa, zarfa koyduğum bir milyarı ödünç verdim. Saymadan aldı. Evde saymış, noksan gelmiş. Ne yapalım?
CEVAP
Parayı alıp verirken, saymak sünnettir. İkiniz (Yalan söylüyorsam, Allah lanet etsin) dedikten sonra, para birlikte sayılır. Ne çıkarsa kabul edilir.

Sual: Altının gramının değerinde kağıt para ödünç verip, "Bir gram altın isterim" demek caiz mi?
CEVAP
İmam Ebu Yusuf’a göre caizdir.

Sual: Ödünç verdiğim parayı, içimden arkadaşa hediye ettim. Arkadaş, borcunu getirince aldım. Caiz oldu mu?
CEVAP
Evet. Niyet etmekle hediye edilmiş olmaz. Hediye teslim etmekle alanın mülkü olur.

Sual: Güvendiğimiz kimseye veya tanığımız bir arkadaşa veresiye mal satınca veya ona borç para verince, senet yazmak gerekir mi?
CEVAP
Evet senet yapmak veya iki şahit bulundurmak sünnettir. Vacip diyen âlimler de vardır. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey inananlar, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazın. İki şahit bulundurun. Borç büyük veya küçük olsun, vadesiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru, şahitlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır.) [Bekara 282]

Senet yapmak itimatsızlık değildir. Arkadaş unutabilir, biz unutabiliriz. Dinimizin emrine uyup senet veya şahit olursa tedbir alınmış olur.

Az miktarda ödünç alındığında bir kağıda, (falancadan şu kadar para aldım) diye yazıp, ödünç alınana verilmesi veya şahit bulundurulması iyi olur. (Redd-ül Muhtar)

Sual:
Bekara suresinin 282. âyetinde (Borç verirken vadesini yazın) buyuruluyor. Her ne kadar ödünç denmiyorsa da, halk arasında ödünce de borç deniyor. Ödünç verirken, senede tarih koymak caiz midir?
CEVAP
Alışveriş yapıp borçlanınca senede tarih konur, ödünç alıp verirken ödeme tarihi bildirilmez ve senede tarih konmaz. Koymak gerekirse, Maliki’yi taklit ettim demek yeterlidir. Diğer üç mezhepte ödünç verirken vade tarihini belirtmenin mahzuru yoktur.

Ödüncü taksitle ödemek
Sual:
Alınan ödüncü, taksitle ödenmesini istemek caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir. Ödünç almak, alışveriş gibi değildir. Alışverişte, hem ödeme tarihini, hem de varsa, taksit miktarını ve tarihlerini belirlemek gerekir. Ödünç alanın ise, borcunu mümkün olan ilk fırsatta ödemesi gerekir. Hepsini birden ödemeye gücü yetmezse, eline geçtikçe öder.

Ödünç verirken veya verdikten sonra, alacağını taksitlere bağlamak Hanefî’de caiz değildir. İhtiyaç olunca, Mâlikî’yi taklit ederek takside bağlanabilir.

Ödünç verirken
Sual:
Ödünç alan kimsenin borcunu öderken, ayrıca mal veya para gibi bir şey hediye etmesi caiz olur mu?
CEVAP
Evet, hediye olarak bir şey verebilir. 10 bin lira ödünç almışsa, 15 bin lira verip, (5 bini hediyedir) diyebilir. Bunun mahzuru olmaz.

Ödünç verirken bir menfaat şart koymak faiz olur, haram olur. Şart konmadan, öderken fazladan bir şey vermek caizdir. (Seadet-i Ebediyye)

Ödüncü vermek
Sual:
Ödünç alınan para veya hediye edilen bir şey, başkasına verilebilir mi?
CEVAP
Evet, verilebilir. Hediye olarak verilebildiği gibi, sadaka olarak vermekte veya satmakta da mahzur yoktur.

Ödünç verirken mezhep taklidi
Sual:
Gusül, abdest ve namaz dışında da başka mezhep taklit edilebilir mi?
CEVAP: Hanefi mezhebinde, bir kimseye ödünç para verildiği zaman, ödemesi için zaman tayin etmek faiz olur. Maliki mezhebinde ise caizdir. Eşbâhda diyor ki:
“Ödünç verirken, senede ödeme tarihi koyabilmek yollarından biri de, Maliki mezhebini taklit etmektir. Maliki mezhebinde, ödünç verirken, ödeme zamanının bildirilmesi lâzımdır.” Mîzân-ül-kübrâ da;
“Maliki mezhebinde, ödünç verilen malı ve satış semenini, ödeme zamanından önce veya sonra isteyemez. Zamanında istemesi lâzımdır” denmektedir. Fakat, başka mezhebi taklit etmek, ancak, sıkışık durumlarda câiz olur. Taklit edilen mezhebin, o konudaki bütün şartlarını da öğrenip bunlara uymak lâzımdır.

Hangi hâllerde ödünç istenebilir
Sual: Bir kimse, her durumda mı veya hangi hâllerde, bir başkasından ödünç olarak para isteyebilir?
Cevap:
Ödünç istemek ancak lazım olunca caiz olur. Lazım olmak ise üç türlüdür:
1- Lüzûm-i îcâbî. Yani nafakası olmayanın veya kazancı şüpheli olanın, helal nafaka almak için, ödünç istemesidir. Setr-i avret için çamaşır parası da böyledir.

2- Lüzûm-i aklî. Evi olmayan kimsenin, memleketin âdetine göre, kira veya satın almak için ödünç istemesidir. Soğuktan korunmak için, elbise parası da böyledir.

3- Lüzûm-i istihsânî. Mevkisi, vazifesi sebebi ile, âdete uygun giyinmek için, ödünç istemektir.

Bu üç lüzumlu ihtiyaç için, bir başkasından faizsiz ödünç istemek caiz olur. Yalnız bunlara ödünç verilir. Başkalarına, zalimlere, fasıklara ödünç verilmez. İhtiyacı olana ödünç verilir. İhtiyacı olmayana, malını lüzumsuz yerlere, harama harcedene verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek de doğru değildir. Nisaba malik olmayan kimsenin, kurban kesmek için ödünç istemesi de caiz değildir.

Sual: Anadolu’da, bazı eşyalar ariyet olarak alınmaktadır. Ariyetle ödünç aynı şeyler midir, farkları var mıdır?
Cevap:
Ödünç vermek, ariyet vermek demektir. Ancak ariyet, bir malı, kullanmak için vermektir. Daha sonra malın kendisi geri alınır. Ödünç verilen mal ise, geri alınırken, misli, satılmış olup, semen, bedel alınmış olur. Mecellede deniyor ki: “Ariyet, ücretsiz olarak kullanmak için verilen mala denir.”

Sual: Herhangi bir kimseye, al şu parayı sarf et, kullan veya al şu elbiseyi giy dense, bunlar hediye edilmiş mi oluyor?
Cevap:
Herhangi bir kimseye, al, sarf et diye verilip, hediye olduğu söylenmeyen para, o kişiye teslim edilince, ödünç verilmiş olur. Fakat al, giy diyerek verilen elbise ise, hediye olur.

Sual: Çok fazla ödünç ekmek isteyen kimseye, bu ekmekleri sayarak mı yoksa tartarak mı vermelidir?
Cevap:
Eti tartarak, ekmeği ise tartarak veya sayarak ödünç vermek caizdir.

Sual: Bir kimse, borç olarak aldığı parayı taksitler hâlinde veya bir başkasına havale ederek ödeyebilir mi?
Cevap:
Bir kimsenin borcunu başkası ödeyebilir. Borç ödeyenin, borç senedi kendi mülkü ise, geri isteyebilir. Ödünç verilen borç, belli miktar ve belli zamanlarda takside bağlanamaz. Eline geçtiği zaman, geçtiği kadar ödeyerek borcunu bitirir. Fakat borcunu başkasına havale ederse, havaleyi kabul eden kimse, belli taksitlerle ödeyebilir.

Sual: Borcunu veya alacağını başkasına havale etti deniyor. Buradaki havale ne demektir?
Cevap:
Borçlunun, alacaklıya, “borcumu falan kimseden al” deyip, bu ikinci kimsenin yani alacaklının, bu teklife, sözleşme yerinde razı olmasına, Havale etmek denir.

Ödünç verirken zaman tayin etmek
Sual: Birisine ödünç olarak para verirken, falan zamanda öde diyerek, ödeme zamanı belirtmenin bir mahzuru var mıdır?

Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hamza Efendi risâlesi şerhinde deniyor ki:
“Ödünç verirken, zaman tayin etmemelidir. Çünkü, zaman tayin ederse, malı, misli ile veresiye satmış olur. Bu ise faiz olur. Senede ödeme tarihi koymamakla, ödünç veren verdiğini geri almak hakkına her zaman malik olmakta, belli bir zamanı beklemek zorunda kalmamaktadır. Zaman tayin etmeksizin ödünç vermeli ve arzu ettiği zaman isteyip geri almalıdır. Cahillerin, ödünç verilen şeyin ödenmesi istenirse, sevabı kalmaz demeleri, doğru değildir. Kalp kırmayarak, başa kakmayarak, hakkını istemek caizdir. Kalp kırmak, ayrı bir günahtır.”

Sigorta

Sigorta

Sual: Dinimizde, idare şekillerine göre değişen hükümler var mıdır? Mesela sigorta caiz midir?

CEVAP
İbadetler, zamana göre, örf ve âdetlere göre, idare şekline göre değişmez. Fakat alışveriş kaidelerinden zamana göre, örf ve âdetlere göre, idare şekline göre değişenler olabilir.

Hanefi’ye göre, İslami sistemde yasak ettiği fâsid alışverişler, gayrı islami sistemde ihtiyaç halinde ve müslümanın lehine olan yerlerde caiz olur. Müslüman kârlı çıkacaksa, bu fâsid alışverişleri yapabilir. Zarara uğrayacaksa, sıkıntı yoksa yapmaması gerekir.

İslami idarenin olmadığı hicretten önceki Mekke devrinde bunun örnekleri vardır. Bahse girmek haram iken, Resulullah efendimizin emri ile, yüz deveye bahse girilip, develerin bahse giren kişiden alındığını daha önceki bir yazımızda [aşağıda] bildirmiştik. Sigorta fâsid bir akiddir. İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde fâsid akidlerin caiz olduğuna, birçok fıkıh kitabından örnekler vermiştik.

Sigorta görevi yapanlar
İslami idarelerde sigortaya ihtiyaç yoktur. İslami sistemde sigortanın görevini yapan kuruluşlar vardır. Zekât, uşur, vakıflar, beyt-ül-mal bunlardan birkaçıdır.

İslami sistemde zekât, fakirlerin hayatını, ihtiyaçlarını, toplumun üzerine alması, garanti etmesi demektir. Bir şehrin bir köşesinde, bir müslüman, açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun katili sayılır.

Zekât, müslümanlar arasında, sigorta teşkilatıdır. İslamiyet (beyt-ül-mal) denilen sigortayı, şahısların, açık gözlülerin, kendi menfaatlerini düşünenlerin eline bırakmamış, devletin emrine vermiştir. Bu sigorta, başka sigortalara benzemez. Fakirlerden para istemez, zenginlerden alır. Zekât veren zenginlerin dünyada malı artar. Ahirette de, bol sevap verilir. İslam sigortası, her fakire yardım eder. Bir aile reisi ölünce, fakir ailesine maaş bağlayıp, herkesi mutlu eder. İşte İslamiyet, zekât ile, böyle sosyal bir sigorta kurmuştur.

İslami sistemde, müslüman olsun gayrı müslim olsun bir kimse çalışamayacak yaşa gelince veya başına bir iş geldiğinde, devlet, yakınlık derecesine göre akrabalarını, buna bakmaya zorlar. Öncelikle babası bakmak zorundadır. Babası yoksa veya fakirse, zengin olan yakın akrabaları bakar. Hiçbir yakın akrabası yoksa, devlet bunu kendi himayesine alır. Ona beyt-ül-maldan maaş bağlar. Kısacası, bu sistemde hiç kimse ortada, sokakta kalmaz. Her türlü şartlarda kişi çaresiz, perişan kalmaz.
Bugün hayat sigortaları kısmen de olsa bu hizmeti üzerlerine almışlardır. Sağlığı yerinde iken, maddi durumu elverişli iken sigortaya girip prim ödeyen kimse, başına bir iş geldiğinde mağdur durumda olduğunda, bu müesseseler yardımına koşmaktadır.

Zamanımızda bir müslümanın, bilhassa müslüman bir kadının başına bir iş geldiğinde iş bulması, bulsa bile, bu işin inancına uygun olması çok zordur. Hayatın binbir türlü hâli vardır.
Geçmişte bunun çok ibretli örnekleri vardır.

Tedbir ve tevekkül
Zamanımızda da görüyoruz, nice zenginler, yaşlanınca, muhtaç hâle geliyorlar. İntihara bile teşebbüs ediyorlar. Bunun için herkesin mutlaka sosyal bir güvencesi olması gerekir. Hatta durumu müsait olanların birden fazla sosyal dayanışma müessesesine girmeleri ilerisi için bir güvencedir, bir tedbirdir. Mevcut sistem bunu gerektiriyor. Hiç kimse kendini sistemin dışında kabul edemez. Yani, (Ben dünyada değil, uzayda yaşıyorum) diyemez. Her sistemin kuralları tam olarak ancak kendi sistemi içinde uygulanabilir. Bir sistemde diğer sistemin kuralları zorlanırsa sıkıntı doğurur.

Bunun için İslamiyet, kendi sistemi uygulanmayan yerlerdeki müslümanların sıkıntıya düşmemesi için bazı kolaylıklar getirmiştir. Mesela, islami sistemde yasak olan bazı alışverişler, İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde yasak değildir.

Tedbir almak tevekküle aykırı değildir. Sebeplere yapıştıktan sonra tevekkül edilir. Devesini dışarı bırakıp tevekkül ettiğini söyleyen birine, Peygamber efendimiz, (Deveni bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et) buyurdu. (Tirmizi)

Tabii ki sigortaya girmekle kaza kader değişmez. Fakat biz kaza kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, bizimki sadece tedbir almaktır. Tedbir almak, sebeplere yapışmak da dinimizin emridir. (Redd-ül Muhtar, Dürer, Kuduri, Mebsut)

Sual:
Almanya’dan yazıyorum. Burada piyango tertiplemek, sigorta acentası veya banka reklamı yapmak caiz midir?
CEVAP
Caizdir.
Rum suresi, nübüvvetin 5. yılında, Roma-Fars savaşı esnasında nazil olmuştur. O zaman, Husrev, Fars; Herakl da, Roma hükümdarı idi. Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu, Romalıların elindeydi.

Farslılar, Suriye ve Anadoluya taarruz edip, Roma ordularını müthiş bir hezimete uğratmışlar, bütün mabedleri tahrip etmişlerdi. Fars orduları, Anadoluyu istila edip Boğaziçine kadar gelmişlerdi. Yirmi bin yahudi, altmış bin hristiyan kılıçtan geçirilmişti. Doğu Roma diye bir şey kalmamış gibiydi.

Roma’da iç isyanlar başlamış, orduları dağılmış ve hazinesi boşalmıştı. Farsın kumandanları, zafer sarhoşluğu ile Romalılara barış teklif etmişlerdi.

Roma İmparatoru, Farsın istediği her şeyi verecekti. Bin yük altın, bin yük gümüş, bin yük ipek, bin at ve bin kadın ilk verilecek şeyler arasında idi.

Herakl, şeref ve itibar kırıcı bütün bu şartları kabul etmek zorunda kalmış ve bu esaslar dahilinde barışı imzalayacak delegelerini Husreve göndermişti. Fakat Husrev, bunu da kâfi görmeyerek, (Bizzat İmparator, zincirler içinde karşıma gelmeli, ateşe ve güneşe tapmalıdır) demişti.

Müşrikler sevindi
Doğu Roma, kitap ehli, hristiyandı. Fars ise mecusi, müşrik idi. Harbin neticesi müslümanları üzmüş, Mekke müşriklerini de, pek sevindirmişti. Müşrikler, müslümanlara, (Bir savaş çıksa, sizin de akıbetiniz, hristiyanlar gibi olur) demişlerdi.

Bu olaylar esnasında, hiç kimse, savaş gücünü kaybeden Romanın yeniden güçleneceğine ihtimal bile veremiyordu. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyuruldu. Ama müşriklere göre bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti.

Hazret-i Ebu Bekir, sure-i celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Sevinmeyin, birkaç yıl sonra Roma, Farsa galip gelecektir) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar?) diye sordular. (3 yıl) diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse girdi.

Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme haber verdi. Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve sayısını çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekir, Übeyyi arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Bahsi artır. Yüz deve ve 9 yıl olsun) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romanın yeneceğine ihtimal vermediği için, (Peki) dedi.

Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü teâlânın yardımı ile galip geldikleri sırada, Roma da, Farsa galip gelmiş, Hazret-i Ebu Bekir bahsi kazanmıştı.

Übeyy, Uhudda yaralanıp, dönüşte öldüğünden, Hazret-i Ebu Bekir, develeri Übeyyin vârislerinden aldı.
Bu durum müşrikleri çok düşündürdü. İçlerinden bir çoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur'an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı. (Medarik, Tibyan)

Mekke, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için, bu bahis caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı a'zam ile İmam-ı Muhammed’e göre, riba ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dar-ül-harbde, müslüman ile gayrimüslim arasında caizdir. (Mülteka)

Dar-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misal daha verelim:
Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. Resulullah efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu. (Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)

Sigortacı ile Dâr-ül-harpte sözleşme yapmak ve vereceği paraları almak helal olur. (İbni Âbidin)

Fâsid akidler de caizdir

Daha açık bir ifade ile, dar-ül-harbde, yani Almanya, İngiltere gibi İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde, bir müslüman, kazanmak şartı ile, kumar, piyango, faiz ve sigorta yolu ile, oradaki herkesin parasını, malını alabilir. (Kuduri, Cevhere, Vikaye, Redd-ül Muhtar, Hindiyye, Mebsut)

Diyanet Ansiklopedisi
’nde ise şöyle diyor:
Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dar-ül-harbde müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre, fâsid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi s.121)

Bu vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz, fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alışveriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)

Kasko yaptırmak
Sual:
Sigorta yaptırmak caiz olduğu gibi, otomobil için kasko sigortası yaptırmak da caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sigorta acentesi
Sual
: Sigorta acenteliği yapmak caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Özel emeklilik
Sual:
Sigortaların veya bankaların yaptığı özel emeklilik, dinen caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sigorta acenteliği
Sual:
Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde, sigorta yaptırmak ve sigorta şirketlerinin acenteliğini yapmak uygun mudur?

CEVAP
Müslümanın menfaati varsa, böyle işlerin hepsi uygun olur.

Sözleşme

Sözleşme

Sual: Yapılan bir sözleşme, bilinmeyen bir sebeple aleyhimize dönse, o sözleşmeyi tek taraflı olarak bozmamızda, yani caymamızda bir sakınca var mıdır?

CEVAP
Hiç kimse, tek taraflı olarak sözleşmeyi bozamaz. (Aleyhime oldu, ben de bozdum) demek geçersizdir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, sözleşmelerinize uyunuz!) [Maide 1]

(Allah, sözleşmeleri bozmaktan sakınanları sever.) [Tevbe 7]

Irzlarını koruyanlar, emanetlerine ve sözleşmelerine riayet edenler, doğru şahitlik yapanlar, namazlarını kılanlar, Cennetle ikram olunacak kimselerdir. (Mearic 29-35) Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Sözünde durmamak münafıklık alametidir.) [İbni Neccar]

Sual: Boyacılık yapıyorum. Bir müşterim, (Oğlum da, aynı boyadan, benden habersiz olarak başka birinden almış) diyerek sattığım boyaları geri getirdi. Bunları almaya mecbur muyum?
CEVAP
Sattığınız malı geri almaya mecbur değilsiniz. Ancak ihsan ederek, malları geri almak çok iyi olur. Kur'an-ı kerimde,
(İhsan [iyilik] edenlere, rahmetim elbette çok yakındır) buyuruldu. (Araf 56)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Müşteri pişman olursa, yapılan satışı bozmak iyi olur. Çünkü Resulullah,
(Müşteri pişman olunca, satıcı da kabul edip sözleşmeyi bozarsa, Allahü teâlâ, onun günahlarını affeder) buyurdu. (K. Saadet)

Sual:
Müteahhitle üç yıl sonra evi teslim etmesi için anlaştık. Geciken her gün için bir miktar gecikme tazminatı almak üzere sözleşme yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir.

Sözleşmelerde şahit bulundurmak
Sual: Dinî nikâh akitlerinde, borç almakta, birisini vekil yaparken ve benzeri sözleşmelerde, şahit bulunması gerekir mi?
Cevap:
Bu konuda İbni Âbidînde, nikâh şahitlerini anlatırken buyuruluyor ki:
“Bütün akitlerde, sözleşmelerde olduğu gibi, nikâh için birini vekil yaparken de, iki şahit bulunması lazım değildir. Fakat, her akitte iki şahit olması müstehabtır. Nikâh yapılırken ise, şarttır, lazımdır. Ödünç vermekte de, iki şahit vaciptir denildi. Ticaret, vekalet ve bütün akitlerde senet yazmak şart değil ise de, ödünç vermekte lazım, nikahta da müstehabtır. Vekil yapmakta ve nikâhta, şahitlerin ve vekil yapılacak kişinin kadını tanımaları lazımdır. Yanında iseler, yüzünü görmeleri iyi olur. Başka odadan sesini duyarlarsa, kadın odada yalnız ise, caiz olur. Nikâh kıyılırken, veli veya vekil şahitlerin bildiği kadının yalnız ismini söyler. Şahitlerin tanımadıkları kadının, babasının ve dedesinin adını da söylemesi lazımdır. Tanımak, kimin kızı ve hangi kızı olduğunu bilmek demektir. Şahsını, şeklini bilmek değildir.

Küçük kızın babası, kızının nikâhını kıymak için, bir kişiye emreder. O vekil olan da, bir başkası yanında nikâh yaparsa, baba da orada hazır bulundu ise, caiz olur. Çünkü, vekilin nikâh yapması, babanın yerine olur. Kendi şahit yerini tutar. Baba hazır bulunmazsa, caiz olmaz. Büyük, baliğa kızın babası veya başka bir vekili, bir adam yanında, kızı nikâh yaparsa, kız da hazır ise, caiz olur. Çünkü, velinin ve vekilin sözünü, kız söylemiş gibidir. Veli veya vekil, şahit yerine geçer.

Bir adam bir kimseye; 'Kızını bana zevce olarak verdin mi?' dese, o da; 'Evet' veya 'Zevce olarak verdim' dese, nikâh olmaz. Birinci adamın tekrar; 'Kabul ettim' demesi lazımdır. Çünkü, önce sormuştu. Soru ile, sual ile vekil yapılmaz. 'Kızını bana zevce olarak ver!' deseydi, olurdu. Çünkü, emir ile vekil yapmış olur. Bu vekilin cevabı, iki taraf adına söylenmiş olup, iki şahit de varsa, nikâh tamam olur. Vekil, kızın babasının adını yanlış söylerse, nikâh sahih olmaz.

Bir adam, birçok kimseyi, bir kızı almak için gönderse, içlerinden biri, kızın babasına söyleyip, babası veya velisi verse, sahih olur. Çünkü, içlerinden söyleyen vekil olmuş, ötekiler şahit olmuştur.”

Şarapçıya üzüm satmak

Şarapçıya üzüm satmak

Sual: Gayrimüslimlerin şarap fabrikasına üzüm satmak, üzüm taşımak veya kiliselerini tamir etmek caiz midir?

CEVAP
Üzüm şırasını şarap yaptığı bilinen bir kimseye satmak caizdir; çünkü günah, şıranın kendisinde değildir. [Şıradan pekmez de, sirke de yapılabilir.], Şıra [şarap yapılarak] değişikliğe uğratıldıktan sonra alınıp satılması günah olur. (Dürr-ül-muhtar)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Fitne yapanlara, asilere silah satmak, tahrimen mekruhtur; fakat silah yapmaya yarayan eşyayı, mesela demir satmak mekruh değildir. Yani günah yapmakta kullanılan şeyin kendini satmak, tahrimen mekruh olur. Bu şeyi hazırlamaya yarayan maddeleri satmak ise, tenzihen mekruh olur. Çalgıları satmak da tahrimen mekruh olup, çalgı yapılan tahtayı, çalgıcıya satmak, tenzihen mekruh olur. Dövüş horozunu da, fâsıklara satmak tenzihen mekruhtur. Şarap yapana üzüm satmak da tenzihen mekruhtur; çünkü kendileri haram işlemekte kullanılmaz. Haram olan şeyin hazırlanmasında kullanılır. Bunları, helal olan yere satamayan kimsenin, tenzihen mekruh olan yere satması caizdir. (Redd-ül-muhtar)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Şarap yapan Müslümana üzüm satmak caizdir. (K. Saadet)

Müslüman ülkesinde caiz olunca, gayrimüslim ülkesinde caiz olduğunda hiç şüphe kalmaz. Şarap fabrikasına üzüm, bira fabrikasına arpa taşımak da bunun gibi caizdir.

Kilise tamirinde çalışmak mekruh değildir; çünkü bu işin kendisi günah değildir. (Bezzaziyye)

Yine İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Ücretle kâfirin şarabını taşımak, kilise tamir etmek ve Hristiyan’a zünnar gibi küfür alametlerini satmak, İmam-ı a’zama göre caizdir. (Redd-ül-muhtar 5/251
)

Şartlı satış ve hediye

Şartlı satış ve hediye

Sual: Bir kimse, birine para hediye edip, (Bu parayı, elma alman şartıyla sana hediye ettim. Bu parayla gazoz alırsan, haram olsun!) dese, o da bu parayla gazoz alsa, gazoz ona haram olur mu?

CEVAP
Hayır, haram olmaz. Hediye sahihtir, hediye verilirken söylenen şartlar ise bâtıl olur. Yani, elma alması gerekmez. O parayla muz da, gazoz da alabilir.

Geçersiz şartlar
Sual:
Alışveriş yaparken, ödünç veya hediye verirken, bir şey şart edilince, yapılması caiz olan ve şarta uyulmaması gereken şeyler nelerdir?
CEVAP
Bazıları şöyledir:
Hizmet etmek şartıyla verilen ödünç sahihtir, şartı geçersizdir. Yani ödünç parayı alan kimsenin, hizmet etmesi gerekmez.

Hizmet etmek şartıyla, verilen sadaka geçerlidir, sadakayı alanın hizmet etmesi gerekmez.

Yavrusunu vermemek şartıyla, bir hayvanı hediye etmek sahihtir, yavrusu da hediye edilmiş olur.

Mehir vermemek şartıyla yapılan nikâh sahih olur, daha sonra erkek mehrini hanımına vermek zorundadır.

Hiç kimseyle evlenmemesi şartıyla karısını boşamak sahih olur, şarta uymak gerekmez, yani kadın boşanınca, iddet müddetinden sonra, artık istediğiyle evlenebilir.

Alıcı veya satıcıya faydası olmayan şartla alışveriş sahih olur, şart edilen şey yapılmaz. Mesela bu meyveyi hanımınla yemek şartıyla satıyorum dese, satın alan istediği kimseyle yiyebilir. Şart geçersiz olur.

Müşterinin, başkasına satmaması veya hediye etmemesi yahut binmemesi şartıyla bir hayvanı satmak; müşterinin kendi giymemesi şartıyla elbise satmak; müşterinin kendi yememesi veya başkasına satmaması şartıyla yiyecek satmak; başkasına satmamak şartıyla bir şey satın almak gibi yapılan alışverişlerin hepsi sahih olup, şartların hepsi geçersizdir, şartlara uyulmaz.

Kesmek şartıyla hayvan satın almak sahihtir ve şart geçersizdir.

Bir malı, o şehirde satmamak şartıyla satın almak sahih olup, şart geçersizdir. O şehirde de satabilir.

Bir kimseye faydası olmayan veya zararı olan şartla satış da sahih olup şart geçersizdir. Mesela, bir evi yıkmak şartıyla satın almak gibi.

Alıcı ve satıcıdan başkasına faydası olan şart geçersiz olup, satış sahih olur. Mesela, müşterinin başka birine borç vermesi şartıyla satmak gibi ki, satış sahih olup, borç vermek gerekmez.

Müşteriden başkasının, satıcıya borç veya hediye vermesi şartıyla satış sahih olup, bunları vermesi gerekmez. (Bu bilgilerin hepsi S. Ebediyye’den alınmıştır)

Tazminat almak

Tazminat almak

Sual: İki yaşındaki oğlum kaldırımda oynar iken, bir arabanın çarpması sonucu öldü. Kan parası veya tazminat denilen parayı almam caiz mi? Bir de kan parası haricinde kaza yapan aracın sigortası, otomatik olarak kaza mağduruna yani bize para ödüyor. Bu sonuca göre sigorta bize belli bir miktar para ödeyecek. Sigortanın verdiği bu parayı da almak caiz mi?

CEVAP
Sadece ölen değil, araba çarparak sakat kalan da tazminat alır. Seadet-i Ebediyye’de diyor ki: Yanlışlıkla adam öldürmek, mesela, yüksekten üstüne düşerek veya uyuyan kimsenin yuvarlanarak bir kimseyi öldürmesi böyledir. Bunun cezası da kefaret ve diyettir. Bindiği atın insanı çiğneyerek öldürmesi, [motorlu vasıtaların çiğnemesi] de böyledir.

Bugün diyet yerine tazminat gibi isimler altında para veriyorlar. Bunu almakta hiç mahzur yoktur. Sigortanın verdiğini de almakta mahzur yoktur.

Sual: Arabama çarpandan tamir masrafını aldım. İşimden kaldığım günlerin ücretini de tazmin ettirmem caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Doktora tazminat davası açmak
Sual:
Ameliyat esnasında, hastanın bir uzvuna zarar veren, mesela gözünü kör, kulağını sağır eden veya fazla narkozla yahut başka yolla ölümüne sebep olan doktora tazminat davası açmak caiz midir?

CEVAP
Tıbbî bir hata veya bir ihmal yoksa, tazminat davası açılmaz.

Eğer normalden fazla narkoz vermişse, ameliyatta ihmali varsa, yanlış bir iş yapmışsa, sâlih bilirkişilerin verdiği raporla bunlar tespit edilmişse, tazminat davası açmak caiz olur.

Mantarlı Et Sote Tarifi, Nasıl Yapılır?

mantarlı-et-sote-tarifi-nasıl-yapılır.webpMantarlı Et Sote Tarifi İçin Malzemeler

  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet soğan
  • 2 adet yeşil biber
  • 2 adet kapya biber
  • 400 gram dana eti
  • 300 gram mantar
  • 1 tatlı kaşığı domates salçası
  • 1 adet domates
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 diş sarımsak
  • 3 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • 1 adet pul biber

Mantarlı et sote üzeri için:

  • 3 dal maydanoz

Mantarlı Et Sote Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. Mantarlı et sotemiz için öncelikle yağları tavaya alalım.
  2. Yemeklik doğradığımız soğanları ekleyelim ve kavurmaya başlayalım.
  3. Üzerine biberleri de ekleyelim ve biraz piştikten sonra mantarları ilave edelim.
  4. Daha sonra etleri de ekleyelim ve renk alana kadar kavuralım.
  5. kavrulan etlerimiz üstüne domates ve salçayı ekleyelim. Baharatları da ekledikten sonra sebzeler ve etler yumuşayana kadar pişirelim.
  6. Sebze ve etler piştikten sonra ocaktan alabilirsiniz.
  7. Afiyet olsun.

Ticarette dinini kayırmak

Ticarette dinini kayırmak

Sual: Ticarette dinini kayırmak nasıl olur?

CEVAP
Ticareti, ahiret kazancına mani olan kimse bedbahttır. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için şunlara dikkat etmelidir:
1- Niyetin önemi büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ameller niyete göre, iyi veya kötü olur.) [Buhari]

Taat ve mubahlara niyete göre sevap verilir. Her mubah, iyi niyetle yapılınca sevap, kötü niyetle yapılınca günah olur. Bir kimse, İslam’ın vakarını korumak niyetiyle şık giyinirse sevap kazanır. Gösteriş için şık giyinirse günah olur. Çünkü Allahü teâlâ, bir kimsenin yeni elbisesine bakarak sevap vermez.

Her sabah şöyle niyet etmelidir:
(Kendimin ve çoluk çocuğumun rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum.)

O gün müslümanlara iyilik etmeyi düşünmelidir! Böyle niyet eden kimse, vazifesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır. Onun her işi, ibadet olur.

2- Her müslüman iyi bilsin ki, İslamiyet’in faydalı olarak bildirdiği her sanat, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. Bilhassa harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, bu niyet ile okumak ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanın her hareketi de günah olur. O halde, her müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalı! İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek seçmektir. Yani, öyle bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çekerdi. O halde, keyf, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram işleyenlere sanatçı ismi verilse de, bunları yapmak ibadet olmaz.

3- Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mani olmamalı! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı hatırlamanıza mani olmasın!) [Münâfikun 9]

İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah-akşam değişir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu Ya’la]

Bunun için sabah kalkınca ve gece yatarken iyi işler yapmalıdır.

4- Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikretmeli, her an Onu hatırlamalıdır! Dili ve kalbi boş kalmamalıdır! İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, bütün dünyayı verse, bir daha eline geçiremez. Gafiller arasındaki hatırlamanın sevabı çok olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gafiller arasında Allahü teâlâyı zikreden, kuru ağaçlar arasında bulunan yeşil fidana, ölüler arasındaki canlı olana ve harbde kaçanlar arasında, aslan gibi savaşana benzer.) [İ.Gazali]

Dinine, ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, çok sevap verilir. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar, camide, namazda iken de, kalbleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.

5- Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır! Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalıdır! Şeytan, böyle erken gidip, geç dönen müslümanı daha çok günaha sokmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tüccarın en kötüsü, işine erken gidip, geç dönendir.) [Ebu Nuaym]

Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir! İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır! Çünkü, ahiret hayatı sonsuzdur.

6- Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır! Zalimlerle, hile, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir! Zalimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır! Çünkü, öldükleri zaman onlar için üzülür. Halbuki, zalimler [yani İslamiyet’e eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar] ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir.

7- Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesap etmelidir! Kıyamette, bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir! Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyada görüp, (Ne haldesin?) dedi. Bakkal, (Önüme ellibin sayfa kondu. Ellibin kişi ile alışveriş yapmışım. Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm) dedi. Hile yapan, hak yiyen, ahirette cezasını çekecektir.

Bu zamanda, yukarıda yazılanların hepsini kim yapabilir diyerek yese düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse çok kâr olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete, ebedi rahatlığa sebep olacak, birkaç senelik fakirliğe elbette katlanılır. Nitekim birçok kimse, birkaç şey kazanmak için, fırtınalı, karlı havalarda, sıkıntılı yolculuklara, bir rütbeye, dereceye yükselmek için de nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün kazançları elden çıkmakta, boşuna didinmiş olmaktadırlar. (K.Saadet)

İş, ibadet yapmaya mâni olmamalıdır
Sual: Bazı kimseler, inandıkları hâlde, işlerine ara verip namaz kılmıyorlar. İşleri bahane edip, ibadetleri yapmamak, namazı kılmamak veya geciktirmek, dinimizce uygun mudur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mâni olmamalıdır. Ahiret için ticaret yeri camilerdir. Münâfıkûn suresinin 9. âyet-i kerimesinde meâlen; (Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı hatırlamanıza mani olmasın!) buyuruldu. Hazret-i Ömer buyurdu ki; “Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın, sonra dünya rızkına çalışın!” Ticaretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları ahiret için çalışır, Kur’ân-ı kerim okur, ders dinler, tövbe ve dua eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi. Müslümanlar, böylece sabah, akşam ibadet ederlerdi. İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) Yine buyuruldu ki: (Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar. Hak teâlâ, giden meleklere, kullarımı nasıl bıraktınız? buyurur. Ya Rabbi, namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allahü teâlâ da, şahit olun, onları affettim buyurur.)

Müslüman tüccarlar, sanat sahipleri, gündüzleri de, ezan sesini duyunca, işini hemen bırakıp, camiye koşmalıdır. Dinini seven ve kayıran bir imam bulursa, ona uymalı, dinini dünyaya değişen, ibadete haram, bidat karıştıran, Müslümanlıktan haberi olmayan imam ve hafızların yanına, sesine, sözüne yanaşmamalıdır. Büyüklerimiz; (Ticaretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebep olmaz) âyet-i kerimesine mana verirken diyor ki: Demirciler vardı. Demir döğerken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demire vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı... Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.”

Yolcular, birbirlerine yardım etmelidir
Sual: Her Müslümanın, kendine ve insanlara faydalı olması için bir meslek edinmesi, çalışması dinin emri midir ve işi yaparken nasıl bir niyet edilmesi gerekir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Mesela, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olur mu? Bu dünyada herkes yolcudur, geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Allahü teâlâya rahat, temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demeli, Müslümanlara yardım ve nasihat yapmayı, kalbinden geçirmelidir. Her Müslüman iyi bilsin ki, bütün sanatlar, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. İster kitaplı kafirler keşf etsin, ister kitapsız kafirler bulsun, her sanatı öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O halde, her Müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır. İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, sanat seçmektir. Öyle bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, Müslümanlar sıkıntı çekerdi. O halde, keyif, oyun ve benzerlerine, sanat dense de, haram işleyenlere sanatkar ismi verilse de, bunları yapmak ibadet olmaz. Hatta, haram olmayan, mubah olan, fakat insanlara lüzumlu olmayan sanatları seçmemelidir. Hadîs-i şerifte;
(En iyi ticaret, bezzazlıktır, kumaş satmaktır. En iyi sanat, terziliktir) buyuruldu.”

Müşteriye ihsanda bulunmak
Sual: Ticaretle uğraşan bir kimse, ne yapar ve nasıl davranırsa, müşterilerine ihsanda bulunmuş olur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se'âdet kitabında deniyor ki:
“Müşteriden para almakta üç türlü ihsan olur: Fiyatta ikram etmelidir. Eski, kirli paraları kabul etmelidir. Peşin verdiği fiyatla, veresiye vermelidir. Veresiye vermek için, fiyatı arttırmak şart edilirse, alışveriş fasit olur, haram olur. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Alışverişte kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ, her işinde kolaylık gösterir.) İhsanın en büyüğü, en kıymetlisi, fakirlere veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, zaten vaciptir. İhsan değil, adalet ve vazifedir. Fakat, malı olup da, ziyan ile satmadıkça veya muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemeyecek bir hâlde olanların ödemesine zaman vermek ihsandır ve büyük sadakadır. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Kıyamette bir kimseyi hesaba çekerler ki, çok günah işlemiş, hiç iyilik yapmamış. Sen dünyada hiç iyilik yapmadın mı? derler. Hayır, yalnız çırağıma derdim ki; fakir olan borçluları sıkıştırma! Ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle. İstediklerini yine ver. Boş çevirme! Allahü teâlâ buyuracak ki; Ey kulum! Bugün sen fakir, muhtaçsın! Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız. Onu affeder.) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir Müslümana, Allah rızası için ödünç veren kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını çabuk istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.)

Büyüklerimizden öyle kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş gibi sevap kazanmayı tercih ederlerdi. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sadaka verilen her dirhem için on sevap, ödünç verilen her dirhem için ise, onsekiz sevap vardır. Çünkü, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka belki, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.)”

Ticarette günahtan kaçmak

Ticarette günahtan kaçmak

Sual: Ticaretle iştigal ediyoruz. Harama düşmemek için nelere dikkat etmemiz gerekir?

CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Her sanat ve her ticarette hile yapmamak farzdır. Müşteriye herhangi bir şekilde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise haramdır. Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!

Başlıca dört şey yapmamak lazımdır:
1- Satılan malı, aşırı övmemelidir!

Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamette her sözden sual olunacaktır. Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemin eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi]

(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette merhamet edilmez.) [İ.Gazali]

(Esnafın, pazarcının çoğu facirdir! Çünkü, çok yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helal olmaz.) [Hakim]

(Bir esnaf, verdiği sözde durur, alacaklısını sıkıştırmaz, malını fazla övmez ve yalan söylemez ise, kazancı ona mübarek olur.) [Deylemi]

2- Malın kusurunu gizlememelidir!
Malın aybını, kusurunu müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir! Kusuru gizlemek, hıyanettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de, kimseye helal olmaz.) [Hakim]

Malın iyi tarafını göstermek, kötü tarafını gizlemek zulüm, hile olur. Resulullah efendimiz, buğday satan bir köylünün buğdayına, mübarek parmaklarını sokup, yaş olduğunu görünce, sebebini sordu. Köylü, yağmurun ıslattığını söyleyince, buyurdu ki:
(Niçin ıslak yerini saklayıp göstermiyorsun? Hile eden bizden değildir.) [Müslim]

Şunu bilmeli ki, hile ile rızk artmaz, aksine malın bereketi gider. Hile ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felaketle, birdenbire giderek geride yalnız günahları kalır. Bir sütçü, süte su katardı. Bir gün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir halde iken, çocuğu, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ticarete hıyanet karışınca, bereket gider.) [Müslim]

Bereket demek, az malın çok faydası olmak, çok işe yaramak demektir. Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmayan, çok mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O halde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(La ilahe illallah diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulur. Dini bırakıp, dünyaya sarılırsa, kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, yalan söylüyorsun buyurur.) [Beyheki]

3- Ölçüde, tartıda hile yapmamalıdır!
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Verirken noksan, alırken fazla ölçene acı azaplar yapacağım.) [Mutaffifin 1]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş ettiğin zaman de ki: "Dinimizde aldatma yoktur.") [Buhari]

(Muamelesinde hilekârlık eden bizden değildir.) [Buhari]

(Malının kusurunu gizleyene Allahü teâlâ gazap eder, melekler de lanet eder.) [İ Mace]

(Ölçü ve tartıda hile yapılınca, mahsullerde noksanlık baş gösterir.) [Taberânî]

Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçüp, (Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir. Cenneti, birkaç liraya satanlar ve birkaç lira için, Cehennem azabını hak edenler, ne kadar ahmaktır) derlerdi. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satmak haramdır.

4- Satış fiyatında hile yapmamalıdır!
Peygamber efendimiz, (Müslümanların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizleyerek, ucuz satın almalarını) yasakladı. (Müslim)

Piyasayı bilmeyenlere yüksek fiyatla mal satmak da haramdır. Hatta, acemi olup, ucuz satan veya pahalı alanlar ile alışveriş etmemelidir! Piyasadaki fiyatı bunlardan gizlemek günahtır. Müşteriye doğru söylemeli, hile yapmamalıdır! Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir! Malı, akraba veya ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru değerini bildirmelidir! Mesela, on lira etmeyen malı, on liraya aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir! Ucuz aldığı bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyatı söylemelidir! Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O halde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur.

Sual: Hacizli ve birkaç yıllık vergi borcu olan bir arabam vardı. Bir arkadaşa sattım. Satarken, (Benim arabamın hacizi macizi var. Bütün borçları ile al) dedim. (Aldım) dedi. Sonra vergi borçlarının olduğunu öğrenince, (Bana, vergi borcu da olduğunu söylemedin. Söylemediğin borçları ödemem) dedi. Halbuki ben ona bütün borçları ile satmıştım. Hacizi macizi var demiştim. Vergi borçları macizin içinde idi. Vergi borçlarını da ödemesi gerekmez mi?
CEVAP
Hayır ödemesi gerekmez. Çünkü, Müslümanlıkta aldanmak ve aldatmak yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satılan malın kusurunu gizlemek ve söylememek helal değildir.) [Hakim]

(Alıcı ile satıcı birbirine doğru söyleyip, nasihat edince, kazançları bereketli olur, malın kusurunu gizleyip, yalan söyledikleri zaman bu bereket kalkar.) [Buhari]

Hacizi macizi ile arabayı almak ve satmak caizdir. Ancak hacizi ne kadar, macizi ne kadar belli olması lazım. Peşin mi, taksitli mi, ne kadar para verilecek bunlar bilinmeden alışveriş sahih olmaz.

Sual: (Saniye şaşmaz) diye saat satıyorum. Kimi beş saniye geri kalıyor veya ileri gidiyor. Alıcı, geri getirince satışı bozmak caiz mi?
CEVAP
Saniye şaşmaz demek, muhayyer demektir. Gelen saatleri geri almak lazım. Doğru olmayan sözü de söylememek gerekir.

Çürük iş yapmak
Sual:
İmal ettiğimiz malların bazılarında iyi, bazılarında kötü malzeme kullanıyoruz. Hepsini aynı fiyattan satıyoruz. Günah oluyor mu?
CEVAP
Kasten çürük iş yapmak ve yapılan bu hileyi gizlemek haramdır.

Helâl rızık ve helâl iş
Sual:
İşinin uygunsuzluğu sebebiyle, rızkının helâl olup olmadığından şüphe eden biri ne yapmalıdır?
CEVAP
Helâl rızık ve helâl bir iş için dua etmeli. Peygamber efendimiz, (Cebrail aleyhisselam şu iki duayı bildirdi: Allah’ım, bana helâl rızık ve salih iş nasip eyle!) diye dua ederdi: [Hâkim]

Kötü meslek
Sual:
(Avukat, haksızı da savunmak, yalan söylemek zorundadır, onun için avukat olmak günahtır) deniyor. Avukat olmak günah mıdır?
CEVAP
Avukat olmak günah değildir. Her meslekte gayrimeşru iş yapılırsa günah olur.

Haksızlığı savunmakla, suçluyu savunmak farklıdır. Diyelim biri trafik kazası yaptı. Suçu, mesela üç ay hapis olsa, ama savunmasını yapamasa, yanlış anlatsa bir yıl hapis cezası alabilir. Avukat, bu suçun cezası üç aydır diyerek gerekli savunmasını yapar. Üç ay ceza alırsa hak etmiş olduğu cezayı alır, mağdur duruma düşmez. Avukat burada suçluyu değil hakkı ortaya koymaya çalışır. Avukatlığın sınırını aşıp yalanı savunan da olur, suçluyu suçsuz çıkarmaya çalışan da olabilir. Bu her meslekte olur. Doktor, hasta olmayan adama rapor veremez mi? Bundan dolayı doktorluğu suçlamak yanlış olur. Memur rüşvet alıp, rüşvet verenin işini kolayca yapabilir. Kabahat memurlukta mı, yoksa rüşvette mi?

Neticede avukat iyi iş de yapar, kötü iş de. Hâkim de öyle, öğretmen de öyle. Suçu mesleğe bulmamalı, suçu o işi yapan yamuk adama bulmak gerekir.

Hile yapan pazarcı
Sual:
Pazarcılar, genelde, sebze ve meyvelerin iyilerini öne, eziklerini, kötülerini arkaya koyuyorlar. Müşteriye meyve sebze verirken, biraz da onlardan karıştırıyorlar. Yemin ediyorlar, eksik tartıyorlar. Bunlara çok defa şahit oldum. Böyle yapmaları günah değil midir?
CEVAP
Elbette günahtır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.) [İ. Rafiî]

(Pazarcının çoğu fâcirdir! Çünkü çok yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helâl olmaz.)[Hâkim]

Pazarcının, esnafın iyisi de övülüyor. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan söylemeyen, sözünden dönmeyen, sattığı malı övmeyen esnafın kazancı makbuldür.) [Deylemî]

(Doğru tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.) [Tirmizî]

Hile yapmayıp doğru tüccarlardan olmaya çalışmak ve böylece iyilerle beraber olmak ne büyük nimettir.

“Hile eden, bizden değildir”
Sual: Satışa çıkarılan her türlü malın, ayıbını, kusurunu, çürüğünü gizlemek, böylece müşteriyi aldatmak günah değil midir?
Cevap:
Malın ayıbını, kusurunu, müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir. Kusuru gizlemek, hıyanettir, zalim, asi olmaktır. Malın iyi tarafını göstermek, karanlıkta göstermek zulüm, hile olur. Resulullah efendimiz buğday satan birisinin buğdayına, mübarek parmaklarını sokup, içinin yaş olduğunu görünce;
-Bu nedir? buyurdu.
-Yağmur ıslatmıştır, deyince;
-Niçin saklayıp göstermiyorsun? Hile eden, bizden değildir buyurdu.
Birisi, üçyüz dirhem gümüşe bir deve sattı. Devenin ayağında arıza vardı. Eshâb-ı kiramdan Vâsile bin Eska hazretleri orada idi ve o anda dalgındı. Devenin satıldığını anlayınca, alanın arkasından koşup;
-Devenin ayağı arızalıdır dedi. Müşteri deveyi geri getirip, parasını aldı. Satıcı;
-Satışımı niçin bozdun? deyince, Hazret-i Vâsile dedi ki:
-Resulullah efendimizden işittim, buyurdu ki; (Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de, kimseye helal değildir.) Hazret-i Vâsile yine dedi ki:
-Resulullah efendimiz bizden söz aldı ki, Müslümanlara nasihat ve onlara merhamet edelim. Malın kusurunu saklamak, nasihat etmemek olur. Hile ile rızık artmaz, belki, malın bereketi gider. Hile ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felaketle, birdenbire giderek geride yalnız günahları kalır. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ticarete hıyanet karışınca, bereket gider.) Bereket demek, az malın çok faydası olması, çok işe yaraması demektir. Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmayan, çok mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O hâlde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir. Birkaç günlük ömrünün altın ve gümüşünü arttırmak için, ebedi ömrünü ziyana sokmayı kim ister? Böyle düşünen bir satıcı hıyanet yapamaz. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Lâ ilâhe illallah diyenler, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulurlar. Dini bırakıp, dünyaya sarılırlarsa, bu Kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, onlara, "yalan söylüyorsun!" buyurur.)

Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır
Sual: Bir Müslümanın alışveriş yaparken neye dikkat etmesi gerekir, herkesle alışveriş yapılabilir mi, seçici olmak gerekir mi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten asi, fasık olur. Şüphe edilen şeyleri, Ehl-i sünnet kitaplarından öğrenmelidir. Cahil hafızlara, hocalara ve her kitaba güvenmemelidir. Kalbine sıkıntı getiren şüpheliyi almamalıdır. Zalimlerle, hile, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkânında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zalimlere, fasıklara veresiye satmamalıdır. Çünkü, öldükleri zaman üzülür. Halbuki, zalimler yani Müslümanlara ve İslâmiyete eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir. Mesela, din ile alay edenlere, yalan yanlış kitaplar yazarak dini yıkmaya uğraşanlara kâğıt satmak günahtır. Velhasıl, herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Bir zaman vardı ki, bir tüccar, her istediği ile muamele edebilirdi. Çünkü, herkes, alışveriş ilmini biliyor ve bildiğine göre hareket ediyordu. Sonraları öyle zamanlar geldi ki, birkaç kişi ile muamele edilemezdi. Daha sonraları ise, ancak birkaç kimse ile muamele edilebilir oldu. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunamayacaktır. Bunu çok zaman önce, söylemişlerdir. Bizler, belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kim ile olursa olsun, alışveriş edilmektedir. Cahil hafızlar, yangına körükle gidip; 'Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Her yerdeki mala haram karıştı. Haramdan kurtulmak imkânsız oldu' diyorlar. Bu söz, çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir. Bunların hepsini kim yapabilir diyerek ümitsizliğe düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse çok kâr olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir.”

Sual: Fazla kazanmak için, insanların elindeki malı değerinden aşağıya almak, sattığı malların fiyatını yüksek tutmak için, pahalı olarak almadığı hâlde pahalı olarak aldığını söylemek dinen uygun mudur?
Cevap:
Müşteriye doğru söylemeli, hile etmemelidir. Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir. Malı, akraba veya ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru değerini bildirmelidir. Mesela, on lira etmeyen malı, on lira vererek aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir. Ucuz aldığı bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyatı söylemelidir. Böyle misaller pek çoktur. Böyle hıyanetleri bilmeyerek yapan çoktur. Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır. Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O hâlde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur.

Ölçüde, tartıda, hile etmemeli
Sual: Alışveriş yaparken, ölçüde, tartıda hile yapmayı, insanları aldatmayı dinimiz yasak etmemiş midir?
Cevap:
Bu konuda Kimyâ-i se'âdet’te deniyor ki:
“Ölçüde hile etmemeli, doğru tartmalıdır. Kur’ân-ı kerimde, Mutaffifîn suresi, birinci âyetinde mealen; (Verirken noksan, alırken fazla ölçenlere acı azaplar yapacağım) buyuruldu. Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçerdi. Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir derlerdi. Bunu tam doğru ölçememek korkusundan yaparlardı. Yedi kat yer ve yedi kat gökler genişliğinde olan Cenneti, birkaç kuruşa satanlar ve birkaç arpa tanesi için, Cehennem azabı ile müjdelenenler ne kadar ahmaktır, buyururlardı. Resulullah efendimiz her ne satın alsaydı, parasını biraz fazla verirdi. Fudayl bin îyâd hazretleri, oğlunu, bir şey satın alıp, vereceği altının kirlerini temizlerken görünce; “Ey oğlum! Bu yaptığın iş, sana iki nafile hacdan ve iki umreden daha faydalıdır” buyurdu. Büyüklerimiz buyuruyor ki: Fasıkların en kötüsü, alırken çok, satarken az ölçenlerdir. Manifaturacılardan, kumaşı alırken gevşek, satarken gergin tutup ölçenler de böyledir. Kemiğini, âdetten fazla koyan kasaplar da böyledir. Hububat içine toz toprak karıştırıp satan köylüler de böyledir. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satan pazarcılar da böyledir. Bunların hepsini yapmak haramdır. Velhasıl, alışverişte herkese karşı doğru hareket etmek vaciptir. Hatta, kendine söylenmesini istemediği sözü başkalarına söylememelidir. Böyle haramlardan kurtulmak için de, kendini, din kardeşinden üstün görmemek lazımdır. Bunu da, herkesin yapması güçtür. Bunun için Allahü teâlâ, (Hepiniz Cehennemden geçeceksiniz!) buyuruyor. Amma, herkes Allahü teâlâdan korkusuna göre, oradan çabuk veya geç kurtulacaktır.”

Satıcının malını övmesi
Sual: Tüccarların, pazarcıların kısaca herhangi bir malı pazarlayanların, satanların, sattıkları malı övmelerinin ve bu konuda yemin etmelerinin dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Cevap:
Bu konuda Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Satılan malı, olduğundan aşırı methetmemeli, övmemelidir. Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir. Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamet günü her sözden sual olunacaktır. Beyhude, lüzumsuz söz söyleyenler, hiç özür bulamayacaktır. Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır.

Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki; (Alışverişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemin edenlere ve sanat sahiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun!) Bir hadîs-i şerifte de buyuruldu ki: (Malını yemin ederek beğendiren kimseye kıyamet günü merhamet edilmeyecek, acınmayacaktır.)

Yunus bin Abîd hazretleri ipekli kumaş tüccarı idi. Malını satarken hiç methetmez, övmezdi. Çırağı, bir gün, kumaşı gösterirken, müşterinin yanında; “Ya Rabbi! Bu Cennet kumaşından bana da nasip et!” deyince, Yunus bin Abîd hazretleri, bu sözün kumaşı methetmek, övmek olacağını düşünerek, kumaşı kaldırıp sattırmadı.”

Ticarette ihsan

Ticarette ihsan

Sual: Ticarette ihsan ne demektir, nasıl olur?

CEVAP
Ticarette adaletle hareket eden, kendi sermayesini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsan edenedir. Aklı olan, ahiret kârını kaçırmaz. İhsan, emredilmeyen iyiliği yapmaktır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İhsan edenlere Allahü teâlânın rahmeti elbette çok yakındır.) [Araf 56]

Ticarette ihsan altı türlü elde edilir:
1-
Müşteri, piyasayı bilmediği için veya malı beğendiği için yahut bu mala fazla ihtiyacı olduğu için, çok kâr vermeye razı olsa bile çok kâr istememelidir! Yüksek fiyatla satıp, bir kimseyi aldatmamalıdır!
Sırri-yi Sekâti hazretleri, % 5’ten ziyade kâr istemezdi. Bir kere, 60 altınlık badem içi almıştı. Badem fiyatı ansızın yükseldi. Sırri-yi Sekâti hazretleri, badem satmak için gelen dellâla dedi ki:
- Bademi 63 altına sat!
- Bugün bu kadar badem 90 altın ediyor.
- Ben yüzde beşten fazla kâr almam. Âdetimi ve kararımı değiştirmem.
- Ben de bir dellâl olarak, senin malını, rayiçten aşağı fiyatla satmam.
- Ben de salih bir satıcı olarak yüksek fiyatla satılmasına asla razı olmam.
İşte ihsan böyle olur.

Din büyüklerinden Muhammed bin Münkedir hazretleri, çeşitli kumaş satardı. Kimisinin metresi beş altın, kimisinin, on altın idi. Bir gün, kendisi yok iken, çırağı, bir köylüye, beş altınlık kumaşı, on altına satmış. Kendi gelip, haber alınca, akşama kadar köylüyü aradı. Köylüyü bulunca, (Bu kumaş beş altından fazla etmez) dedi. Köylü, (Ben bunu, seve seve aldım) deyince, (Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem. Ya satıştan vazgeç, ya beş altını geri al, yahut gel, on altınlık kumaştan vereyim) buyurdu. Köylü beş altını geri aldı. Köylü, (Bu mert zat kim?) diye sorunca, (Muhammed bin Münkedir) dediler. Bu ismi duyunca, (Sübhânallah! Bu, öyle kimsedir ki, çölde susuz kalınca yağmur duasına çıkıp, onun adını söylediğimiz zaman rahmet yağar) dedi.

Büyüklerimiz az kârla, çok iş yapar, bunu daha bereketli bulurlardı.
Hazret-i Ali, Kufe şehri çarşısında dolaşarak, (Az kârı red etmeyiniz! Çok kârdan mahrum kalırsınız!) buyururdu. Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdurrahman bin Avf’a, o büyük serveti nasıl kazandın? dediler. Çok az kâra da razı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim. Hatta bir gün, bin deveyi sermayesine satmıştım. Yalnız dizlerindeki ipleri kâr kalmıştı. Her ip, bir dirhem gümüş değerinde idi. O gün develerin yem parasını ben vermiştim. Kazancım ise, bin dirhem olmuştu, buyurdu.

Alışverişte malın kusurunu gizlemek zulümdür. İtimat edene hile yapmak daha çirkindir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satıcıya itimat eden müşteriden fazla para almak haramdır.) [Taberani]

2- Fakirin malını fazla para ile almalıdır! Mesela dul kadınların eğirdiği ipliğine, çocukların sattığı meyvelere çok para vermelidir! Bu suretle çalışanlara yardım etmek, sadaka vermekten daha sevaptır. Böyle yapan Peygamber efendimizin duasına mazhar olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Alışverişte kolaylık gösterene Allahü teâlâ merhamet eylesin!) [İ. Gazali]

Zenginden mal alırken aldanmak sevap değildir. Malı zâyi etmektir. Pazarlık edip ucuza almalıdır!

Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine, (Bir günde binlerle dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?) dediklerinde, (Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat, alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır) buyururlardı.

3- Biraz ucuza satmalıdır. İhsanın en kıymetlisi fakirlere, peşin sattığı fiyatla veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, zaten vaciptir. İhsan değil, adalet ve vazifedir. Fakat, malı olup da, ziyan ile satmadıkça veya muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemiyecek bir halde olanların ödemesine zaman vermek ihsandır ve büyük sadakadır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette günahı çok bir kimseyi hesaba çekip derler ki:
- Sen dünyada hiç iyilik yapmadın mı?
- Hayır, yalnız çırağıma, (Fakir olan borçluları sıkıştırma! Ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle! İstediklerini yine ver, boş çevirme) derdim.
Allahü teâlâ,
(Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün ben de sana acırım) buyurup o kulu affeder.) [Müslim]

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir Müslümana, Allah rızası için ödünç veren kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını çabuk istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.) [Hakim]

Büyüklerimizden öyle kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş gibi sevap kazanmayı tercih ederlerdi. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki,
(Sadaka için on sevap, ödünç için ise onsekiz sevap vardır. Çünkü, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka belki, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.) [Taberani]

4- Borç ödemekte ihsan, istemeye vakit bırakmadan, önce vermektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ödünç alan, iyice ödemeyi niyet ederse, borcunu ödemesi için, melekler dua eder.) [İ.Ahmed]
Malı olduğu halde, borcunu ödemeyi bir saat geciktiren zalim olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, her an, lanet altında bulunur. Borç ödememek öyle bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır.

5- Alışveriş ettiği kimse pişman olursa, yapılan satıştan vazgeçmelidir! Çünkü çok sevaptır ve ihsan etmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, [karşısındaki pişman olunca] alışverişi fesheder, malı geri alırsa, Hak teâlâ onun günahlarını affeder.) [Hakim]

6- Fakirlere veresiye verip, parası olmayandan, istememelidir! Fakirler için defter tutmayan, getirenden alıp getirmeyenden istemeyen eski salih esnaflar gibi olmaya çalışmalıdır!

Sual: Adalet yapmakla, ihsan etmek farklı şeyler midir?
Cevap:
Bir kimsenin hakkını geri vermek, ona olan borcunu ödemek, Adalet yapmak olur. Hakkından fazlasını vermekse, ihsan etmek olur.

Ticari terimler

Ticari terimler

Sual: Aşağıdaki ticari terimlerin manalarını karşılarına yazarsanız memnun olurum.

CEVAP
Bey
= Satmak
Şira = Satın almak
Bey ve Şira = Alışveriş
İcab-Kabul = Alıcı ve satıcıdan, razı olduğunu hangi önce söylerse buna icab, ikincisinin sözüne kabul denir.

Bayı
= Satıcı
Semen = Bedel, meblağ, satılan malın karşılığı, fiyatı.
Mebi = Satılan mal
Selem satışı = Fiyatı peşin olup, mal veresiye olan satıştır.
Ayn = Kendinde bulunan mal (veya hazır, mevcut olan mal)
Deyn
= Kendinde bulunmayan mal (veya hazır olmayan mal)

Mütekavvim mal
= Kıymetli mal.
Mütekavvim mal, kullanması mubah ve mümkün olan maldır. Müslümanlar için, şarap, domuz ve Besmelesiz kesilen hayvan veya leş, denizdeki balık (Kıymetli mal) değildir. Bir buğday dânesi kıymetli ise de, mal değildir.
Alışverişin sahih olması için, semenin de mebinin de mütekavvim olması lazımdır.

Bâtıl alışveriş
= Aslı da sıfatı da İslamiyet’e uygun olmayan satıştır.
Fâsid alışveriş = Aslı İslamiyet’e uygun, fakat sıfatı uygun değildir.
Sahih alışveriş = Aslı ve sıfatı İslamiyet’e uygun olan satış.

Mekruh alışveriş
= Aslı ve sıfatı İslamiyet’i uygun ise de, kendisine, İslamiyet’in yasak etmiş olduğu bir şey karışmış olan satış.

Mevkuf alışveriş
= Aslı ve sıfatı sahih ise de, başkasının hakkı karışan satış.
Vefa ile satış = Alıcı ve satıcının, satıştan vazgeçmek hakkı bulunan satış.
Karz-ı hasen = Ödünç vermek

Alışverişte muhayyerlik
= Satıcı veya Müşterinin alışverişten vazgeçebilmek hakkı
Misli mal = Çarşıda aynı evsafta benzeri bulunan, fiyatları aynı olan mal.
Kıyemi mal = Çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan mal.

Gaben-i fahiş
= Çok aldanmak
Gaben-i yesir = Az aldanmak
Lukata = Yerde bulunup, sahibi belli olmayan mal.

Vade farkı istemek

Vade farkı istemek

Sual: Alışverişte vade farkı istemek caiz mi?

CEVAP
Bir malı peşin ucuz, veresiye veya taksitle pahalı satmak caizdir. Vade farkı istemek ise caiz değildir. Vadeli satışla, vade farkı ayrı şeylerdir. Mesela 10 liralık malı, ihsan ederek, 5 liraya satmak caiz olduğu gibi, vadeli veya vadesiz olarak 15 liraya satmak da caizdir. Fakat vadesi dolduktan sonra, ödenemeyen aylar için vade farkı almak caiz olmaz. Ancak müşteri borcunu verinceye kadar, paranın değeri düşse, malın satıcı tarafından satıldığı gündeki değeri istenebilir. Diyelim ki, satılan mal karşılığı olan 40 lira ile o zaman bir altın lira alınabildiği halde, şimdi paranın değeri düştüğü için aynı kıymette altın alınamıyorsa, mesela bir altın 80 lira olmuşsa, müşteriden bir altın veya o değerde para istemek caiz olur. Böyle yapmakla vade farkı alınmamış, satılan malın değeri istenmiş olur. Satıcı zarara uğramadığı gibi, müşteri de fazla para ödememiş olur. Bu, imam-ı Ebu Yusuf’un kavlidir. (Redd-ül Muhtar)

Sual:
Birinin çok acil paraya ihtiyacı var, etrafındakilerden de borç para da bulamıyor. Bu kişi arabasını 10 milyara satarak aynı anda 12 milyara vade ile geri alıyor. Bu caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Eğer arabayı peşin 10 milyara satar, birkaç gün sonra, 12 milyara taksitle geri alırsanız bu faiz olmaz. Ama anlaşmalı değil bu.
Tam İlmihal’de şöyle bir bilgi var:
Faiz günahından kurtulmak için (Iyne) yolu ile de ödünç vermek caiz olur. İbni Âbidin (Sarf) ve (Kefalet) sonunda buyuruyor ki:
Iyne satışında zengin on lira değerindeki malı fakire mesela 12 liraya veresiye satar. Fakir, malı alıp, başkasına, peşin on liraya satarak, on lira almış olur. Zengine 12 lira borçlu olur. İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caizdir.

Iyne, bir malı veresiye satıp, bunu aynı mecliste, bu müşteriden peşin ve ucuz satın almaktır. İkinci fiyat peşin olduğu için, böyle satışa, (Iyne satışı) denildi. İki fiyat, önceden kararlaştırılıp şart edilirse, sözbirliği ile haramdır. Önceden şart edilmezse, Şâfi’ide caiz olur. Müşteri, bu malı aynı mecliste, başkasına satarsa, caizdir. (Hadika, Berika)

Sual:
Ben her zaman 800 liraya peşin satılan bir malı veresiye bin liraya alıyorum. Bir arkadaş, sana 800 lira vereyim git peşin al, oraya vereceğin bin liralık çeki, bana ver dedi. Bu caiz olur mu?
CEVAP
Kitaplarda diyor ki:
Zengin on bin lira değerindeki malı fakire mesela 12 bin liraya veresiye satar. Fakir, malı alıp, başkasına, peşin on bin liraya satarak, on bin lira almış olur. Zengine 12 bin lira borçlu olur. Bu şekildeki satış caizdir.

Yine kitaplarda diyor ki:
Zengin, bin lira ödünç isteyen fakire, bir malı 2 bin liraya veresiye satar. Sonra arkadaşı Ali'yi gönderir, Ali de kendi için o malı fakirden bin liraya peşin alır, ama parasını henüz vermeden, o malı, zengine bin liraya satar, parasını fakire vermesini söyler. Zengin de, bin lirayı fakire öder. Günü gelince fakirden iki bin lirasını ister. Böyle satışa, Resulullah efendimiz izin vermiştir. (Kadihan)

Bu ifadelere göre, o arkadaştan 800 lirayı almak için, bir tükenmez kalemi veya başka bir malı ona 800 liraya peşin satarsınız. 800 lirayı fabrikaya götürüp malınızı alırsınız. O arkadaş da, bir tükenmez kalemi veya başka bir malı size bir milyara veresiye satar. Fabrikaya vereceğiniz bin liralık çeki o arkadaşa verirsiniz. Günü gelince arkadaşa bin lira ödersiniz. Böylece faizden kurtulmuş olursunuz.

Sual: Bir malın peşin fiyatı 7 lira, on ay taksitle alırsak 10 liradır. Bir tüccar diyor ki, ben sana 7 lira vereyim git malı al. 12 ay taksitle bana 10 lira ödersin diyor. Bu uygun mu? Uygun değilse nasıl yapmalı?
CEVAP
Bu faiz olur. 7 liralık malı peşin 10 veya 12 liraya alsan caiz olur. Zaruretsiz faize bulaşmamalı. Şöyle olursa faize bulaşmaz. Tüccar gidip o malı peşin alır. Veresiye size 10 liraya veya daha fazlasına satabilir. Bunun hiç mahzuru olmaz. Ayını uzatabilir, kısaltabilir. İstediği şekilde yapabilir. Parayı faizle veremez. Her işimizi dine uydurmalıyız. Dini kendimize uydurmamalıyız.

Sual: Bir malı vadeli satarken, gecikme cezası da koymak caiz olur mu?

CEVAP
Caiz olmaz, faiz olur. Fakat, borcun satış zamanındaki altın üzerinden değeri belirlenip de, (Vadesinde ödenmezse, alacağımızı altın üzerinden isteriz) denirse, o miktarı istemek caiz olur.

Belirsiz taksitle satış
Sual:
Taksitleri belirlemeden, bir yılda ara sıra ödemek şartıyla mal satmak caiz midir?

CEVAP
Caizdir, çünkü zaman bellidir. Bir yıl sonra ödenmesi gerekiyor.

Zengin olmak ve iflas etmek

Zengin olmak ve iflas etmek

Sual: Bir öğretmenin, bir avukatın, bir doktorun beş on yıl kadar bir zamanda holding sahibi olacak kadar zenginleşmeleri, daha sonra borsada bile işlem gören bu şirketlerin zarar edip iflas etmesi nasıl mümkün olur? Demek istediğim şu: Hırsızlık yapmadan zengin olunmaz ve zengin bir şirket de, bir dalavere olmadan batmaz. Bu görüşlerim gerçek değil midir?

CEVAP
Zengin olmak için illa diploma veya herhangi bir meslek sahibi olma şartı yoktur. Yani zengin olmak için illa ilkokul mezunu olmak veya üniversite mezunu olmak diye bir şart yoktur. Meslek olarak da öyle. Keresteci olan muhakkak zengin olur da, mermerci olan zengin olamaz diye bir kural yoktur. Türkiye’nin iki büyük zengini Koç ve Sabancılara bakın, ne tahsil yönünden, ne de meslek yönünden, emsali olup da zengin olmayanlardan farkı yoktur.

Zengin olan herkesin gayrimeşru yoldan zengin olduğunu söylemek çok yanlıştır. Adam hisse senetleri ile zengin olur, işleri rast gider zengin olur. Zengin olmanın yolları çoktur. Miras kalır zengin olur, piyango çıkar zengin olur, define bulur zengin olur. Bir buluş yapar zengin olur. Olur da olur. Microsoft ve Google sahiplerinin kısa zamanda dünya çapındaki zenginliği ise herkesin malumudur. Zengin olmanın dinle de alakası yoktur.

Kazanmasını ve harcamasını yani hesabını kitabını bilerek çalışan herkes zengin olabilir, olmayabilir de. Çalmakla insan muhakkak zengin olmaz. Piyasada hırsız dolu, hemen hepsi de fakirdir. Zengin olmayı hırsızlığa bağlamak servet düşmanlığı veya başka bir art niyetin ürünüdür.

Bir diğer husus da, her şirket her zaman kâr edecek diye de bir kaide yoktur. Kâr ettiği zaman da olur, zarar ettiği zaman da. Osmanlı devleti bile dünyaya hakim iken yıkıldı. Kemal de zeval de insanlar içindir. Her şirketin iyi kötü durumları olabilir. Kâr etmesini veya zarar etmesini gayrimeşruluk ile suçlamak normal bir durum değildir.

Herhangi bir Holding ve buna bağlı şirketler borsada işlem görürse, bu şu demektir:
(Bu şirketlerin A' dan Z' ye kadar her şeyleri devletin bilgisi ve kontrolü dahilindedir. Gelirleri, giderleri bellidir, yani her şeyi belgelerle sabittir. Haksız kazanç sağlayan hemen belli olur, devlet ensesine yapışır.)

Bunların istisnaları olmaz mı? Elbette olur. Ama istisna kaideleri bozmaz.

Kredi çekmek ve kredi kartı kullanmak

Kredi çekmek ve kredi kartı kullanmak

Sual: Banka kredisi ile ev ve araba almak caiz midir?

CEVAP
Zaruret olmasa da, ev nafakadan olduğu için, evi olmayanın kredi ile ev alması caiz olur, fakat zaruretsiz, araba veya ticaret için, kredi çekmemelidir. Dosya masrafı diye bir miktar para alınarak, faizsiz kredi veriliyorsa, böyle verilen krediyi de almak caiz olur.

Sual: Her türlü alışverişte, kredi kartı kullanmak caiz midir?
CEVAP
Kredi kartı kullanmak caizdir. Kredi kartı ile bir malı taksitle daha pahalı almak da caizdir. Zaruretsiz kredi kartından nakit çekip faiz ödemek caiz değildir. Bir de, zaruret olmadıkça, kredi kartı borcunu vaktinde ödemeyip, kalanı için ceza ödemek caiz olmaz. Bunun gibi elektrik, su faturalarını da ödemeyip ceza vermek caiz değildir. Para bulamamışsa veya unutarak geciktirmişse günah olmaz.

Faizle kredi çekmek
Sual:
Ev ve yiyecek gibi nafakaya dâhil olan şeyler için hariç, zaruretsiz kredi çekip faiz ödemek caiz olmuyor. Nafakaya dâhil olmayanların caiz olması için bir yol, bir çare yok mudur?
CEVAP
Zaruret olunca faizle de kredi çekmek caiz olur, çünkü (Zaruret, haramları mubah kılar) buyuruluyor. Öyle bir iş var ki, zarurete girer mi girmez mi bilinmiyorsa, böyle durumlarda, faizsiz para almanın birkaç yolu şöyledir:
1- Günümüzde kredi kartıyla alışveriş yapılıyor. Bir mal, taksitli olarak kredi kartıyla 500 liraya alınmışsa, bu malı başkasına 450 liraya satabiliriz.

2- Kredi kartıyla bir altını taksitli olarak 500 liraya almışsak, başka kuyumcuya peşin olarak 450 liraya satabiliriz.

3- Tahakkuk edecek faiz için, muamele masrafı, işlem ücreti, komisyon gibi bir şey denirse yine faizsiz alınmış olur, çünkü alışverişte, hediyede, yeminde, nikâhta, adakta niyete, maksada değil söze bakılır.

4- Araba, iş yeri, makine gibi bir şey alırken, katılım bankası veya herhangi bir banka, almak istenilen şeyi kendisi alıp vadeli olarak daha pahalı satarsa, mesela 3 bin liralık malı, 4 bin liraya satarsa faiz olmaz, caiz olur.

Yani dinimize uymak isteyene, bir çare bulunur.

Nafaka ve faiz
Sual:
Din kitaplarında, (Nafaka, yiyecek, giyecek ve meskendir) diye bildiriliyor. Bunların birini temin edemeyen bir kimse, zaruret karşısında, faizsiz ödünç bulamazsa, nafakasını temin edecek miktarda faizle borç para alması caiz olur mu?
CEVAP
Evet, zaruret olunca nafaka için caiz olur. (Eşbah şerhi, Uyun-ül-besair)

Araba almak
Sual:
Günümüzün şartlarında, banka kredisiyle araba almak caiz midir?
CEVAP
Günümüzün şartlarında, İstanbul gibi büyük şehirlerde, Müslümanın kendisini ve ailesini günahtan korumak için, araba almak şart olur; çünkü haramdan kurtulmaya çalışmak farzdır. Haram işleme tehlikesi yoksa araba alması gerekmez. Zaruret olunca bankadan kredi çekmek de caiz olur. Önemli olan arabanın zaruret olup olmadığını tespit etmektir.

Kredi kartı puanı
Sual:
İki veya daha fazla ortaklı şirketlerde, aktif olarak çalışan veya arka planda olan ortaklar, şirketin belirlediği oranda maaş alıyorlar. Şirketin kâr ve zararına ortak oluyorlar. Ortaklardan biri kendi adına veya şirket adına düzenlenmiş olan banka veya şirket kredi kartını, şirkete mal tedariki için kullanıyor. Bu kartlarla harcamalarından dolayı puan adı altında, nakit para veya belli alışveriş karşılığında yine puana endeksli uçak bileti veya şu kadar şu mekânda tatil gibi değişik menfaatler veriyor. Bu alınan menfaatler, şirkete mi aittir, yoksa kredi kartı sahibine mi? Bir de, şirketin ortaklarından birine veya çalışanlarından birine, firmalardan çeşitli hediyeler geliyor. Bu hediyeler şirkete mi aittir, yoksa hediye gönderilen kimseye mi aittir?
CEVAP
Kredi kartıyla şirkete alınan mallardan elde edilen menfaatlerin ve şirketi temsilen aldığı hediyelerin hepsi şirketin hakkıdır. Çalışan veya ortaklarından biri, ben kendi kredi kartımla aldım veya hediye benim adıma geldi diyerek bu hediyeleri kendi alırsa, şirkete hıyanet etmiş olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, buyuruyor ki: Ortaklardan biri, diğerine hıyanet etmediği müddetçe, ben iki ortaktan üçüncüsüyüm. Hıyanet ederse aralarından çekilirim.) [Ebu Davud]

Bir ortaklıktan Allahü teâlâ çıkarsa, oraya şeytan girer ve o şirkette huzursuzluklar başlar. Bu hediyeler benim gayretimle geldi, bu puanlar benim kredi kartıma aittir diyerek sahiplenmeye çalışmaktan çok sakınmalıdır.

Kredi kartının hediyeleri
Sual:
Kredi kartı kullanınca verilen hediye puanları, telefon kontörlerini kullanmak caiz midir?
CEVAP
Evet, bir mahzuru yoktur.

Krediyle ev yaptırmak
Sual
: Seadet-i Ebediyye’de, (Hiçbir ülkede, hiçbir kimseden, bankadan ve kooperatiften, zaruret olmadıkça, hiçbir sebeple ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir) deniyor. Hiçbir ülke dendiğine göre, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde de mi krediyle ev almak caiz olmuyor?
CEVAP
Yiyecek, giyecek ve barınacak yer [ev] nafakaya dâhildir. Bunun için evi olmayan kimsenin, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde krediyle [faizle] ev alması caizdir. Çünkü yine Seadet-i Ebediyye’de deniyor ki:
Fransa, Almanya dar-ül-harbdir. Mülteka’da bildiriliyor ki, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz olmaz.) Mecmaul-enhür’de deniyor ki, (Hadis-i şerifte, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz yoktur) buyuruldu.)

Görüldüğü gibi, evi olmayanın, kiralık ev tutabilse de, ev nafakaya dâhil olduğu için, Müslümanların çoğunlukta bulunduğu bir mahalleden krediyle ev alması caiz oluyor. (Caiz olmaz) demek, bu muteber kitapları kabul etmemek olur.

Öğrenci kredisi
Sual:
İhtiyacı olan bir öğrenci, verilen öğrenci kredisini alabilir mi?
CEVAP
İhtiyaç olunca caiz oluyor.

Ev nafakaya dâhildir
Sual:
Seadet-i Ebediyye’de, (Kira ile ev tutmak varken, ev satın almak zaruret değildir) deniyor. Bu ifade, (Kira ile ev tutmaya gücü yetenin faizli krediyle ev alması caiz değildir) anlamına gelmez mi?

CEVAP
Evet, o anlamdadır, ama burasını Seadet-i Ebediyye kitabını hazırlayan merhum Hocamıza sormuştuk. Bu hükmün, gayrimüslim ülkeler için geçerli olmadığını, mesela Avrupa’daki bir Müslümanın, ev nafakaya dâhil olduğu için krediyle ev alabileceğini bildirmişlerdi. Yani kira ile ev tutabilen de, krediyle ev alabilir.

Habersiz şeker almak

Habersiz şeker almak

Sual: Tam İlmihal’de deniyor ki:
Dürret-ül-beyda kitabında diyor ki, (Yemeğe çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver, hepsi helal olsun denilse, yedikleri helal olur. Aldıkları ve başkasına verdikleri helal olmaz. Çünkü, miktarı bilinmeyen yemeğin yemesini helal etmek caizdir.

Fakat miktarı bilinmeyen malı almak için vekil etmek ve meçhul ve ayrı olarak teslimi mümkün olan malı ayırmadan hediye etmek sahih değildir.) Bir arkadaş, odasına lokum, şeker koymuş, yanına da, teklifsiz yiyebilirsiniz diye bir yazı da yazmış. Oruçlu falan oluyoruz veya evdeki çocuklara da götürmek istiyoruz, kendi yiyeceğimiz bir lokumu veya bir şekeri habersiz alsak günah olur mu?

CEVAP
Orada yemeğe izin verilmiş, kendisi yokken götürmeye izin verdiğini yazsa bile buna yetkisi olmuyor. Ancak gözü önünde alırsa veya şu kadar şeker alıyorum diye sayısını bildirirse, o zaman almasında mahzuru olmaz.

Rızkın mahiyeti

Rızkın mahiyeti

Sual: Rızk nedir? İnsanın yediği şeyler mi, yemedikleri de dahil midir? İnsanın rızkı zamanla artıp çoğalır mı? Çalışmadan da rızk gelir mi?

CEVAP
Rızkın birkaç anlamı var:
1- Rızk denince yiyecek içecek şey anlaşılır. Çoğulu da erzaktır, rızıklar demektir. İnsanlar rızk denince bunu anlarlar.

2- Rızk, sadece yiyip içilen ve kullanılanlardır. Yiyip içilmeyen ve kullanmayan rızk sayılmaz. Fazla kazanç, malı arttırır; ama, rızkı arttırmaz. Rızk, mukadderdir. İki hadis-i şerif meali:
(Hiç kimse rızkını bitirmeden ölmez.) [Hâkim]

(Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine verilir.) [Hakim]

3- İnsana faydası olan maddi ve manevi her şey rızktır. Bir âyet-i kerime meali:
(Dünya hayatında onların geçimliklerini [maddi, manevi bütün rızklarını] aralarında biz taksim ettik.) [Zuhruf 32]

İnsanlar, İslamiyet'i terk ettikleri için, yani Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve İslam dininin gösterdiği rahat ve huzur yolundan ayrıldıkları için, dünyada bereket kalmadığı gibi maddi ve manevi rızklar da azaldı. Bir âyet-i kerime meali:
(Beni unutursanız [maddi ve manevi] rızklarınızı kısarım.) [Taha 124]

Bunun için, iman rızkı, ilim rızkı, kalbin rızkı, mal rızkı, rütbe rızkı, evlat rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızklar azaldı. Bu rızkların hepsi dünya yaratılmadan önce, ezelde taksim edilmiştir. Kalbin rızkı dini ilimdir. Namaz manevi bir rızktır.

İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir. Rızk hiç değişmez, azalıp çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Ama yine rızk için çalışmak dinimizin emridir.

İnsanlar beşe ayrılır
İnsanlar rızkı kazanmada inanç yönünden beşe ayrılır:
1- Rızkın yalnız çalışmaktan geldiğine inanır. (Kâfirler)
2-
Rızkın hem Allah’tan, hem de çalışmaktan geldiğini sanır. (Müşrikler)
3-
Rızkın Allah’tan geldiğini bilir; ama rızkı verir mi vermez mi endişe içindedir. (Münafıklar)
4-
Rızkın Allahü teâlâdan geldiğine inanır ama, çalışırken Allah’a asi olur. (Fâsıklar)
5-
Rızkın Allah’tan geldiğine ve çalışmanın, sebebe yapışmak olduğuna inanır. Çalışırken, Allahü teâlâya asi olmaz, haram işlemez. (Salih müminler)

Hak teâlâ buyurdu ki:
(Ya Musa, bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü eda etmiş olur. Eğer rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.)

Allah rızka kefildir
Sual:
Allah rızka kefil midir? Kefilse niye rızık için çalışılıyor?
CEVAP
Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allahü teâlânın rızık vermediği, bir canlı yoktur.) [Hud 6]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Rızık için üzülme! Takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.) [İsfehani]

Bir hadis-i kudsi de şöyledir:
Halaktüke li-nefsi, fela tel’ab,
Ve tekeffeltü, bi rızkıke fela tet’ab.

Manası:
Seni kendim için yarattım, başka şeyle oyalanma! Kefil olduğum rızık için endişelenme!

Allahü teâlâ rızka kefil; ama çalışmayı da emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir. Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır.

Yer altı zenginlikleri
Sual:
İmam-ı Beyhekî'nin naklettiği (Rızkı, yerin derinliklerinde arayın!) hadisi, acaba maden aramayı mı bildiriyor?
CEVAP
Bilmiyoruz, maden olabilir, petrol veya doğalgaz olabilir. Ziraatta toprağın iyi işlenmesi olabilir. Hepsi birden de olabilir. Bilmediğimiz başka bir şey de olabilir. Kesin olarak şudur demek yanlış olur.

Helal ve haram rızık
Sual:
Rızık nedir? Haram olan şeyler de rızka dâhil midir?
CEVAP
Yiyip içilen, kullanılan ve faydası görülen şeylerin hepsi rızıktır. Yiyip içilmezse, kullanılmazsa ve faydası görülmezse, bizim malımız ve mülkümüz olsa da rızka dâhil değildir. Diyelim ki, iki ekmek aldık, birini yedik, birini yemeden öldük. Sadece yediğimiz rızıktır. Bir ev satın aldık, içinde oturmadık veya kiraya verip parasını almadık, hatta parasını alsak bile, o parayı harcayıp faydalanmadıysak, o bizim rızkımız değildir.

Rızık denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev, giyim eşyası, kullandığımız ve faydalandığımız her mal rızıktır. Hatta haramdan kazanılsa bile rızıktır.

Aklı esas alan Mutezile sapık fırkası, (Haram şey rızık değildir) demişse de, Ehl-i sünnet âlimleri, (Helal da, haram da rızıktır) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Elbette, hiçbir kul, takdir edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez. O halde rızkınızı ararken güzel bir yol tutun, helali alın, haramdan kaçın!) [Hâkim]

Rızkı düşünmek
Sual:
Allah rızka kefil olduğuna göre, çalışmadan rızık beklemek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlâ rızka kefildir, ama çalışmayı da emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir. Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır. Rızık için çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Bu durum karşısında belki, (Hani Allah rızka kefildi, rızıklar ezelde takdir edilmişti) diyen çıkabilir. Bu durumu Allahü teâlâ ezelde biliyordu. Bu kul çalışmayacak ve açlıktan ölecek diye kaderine yazılmıştır. Çalışmak rızkı artırmaz, ama rızkın gelmesine çalışmayı sebep kıldığı için bu emre uymak şarttır.

İmam-ı Ahmed hazretleri nasihat isteyen birine buyurdu ki:
Hak teâlâ, senin ve bütün âlemin rızkına kefildir. Rızık için [emre uyarak çalışıp tedbir aldıktan sonra] düşünmeye hiç lüzum yoktur, çünkü Cenab-ı Hak tarafından bütün rızıklar taksim edilmiştir. Çalışarak, hissene düşen rızka kavuşursun. Bir sadakaya on misli sevab verildiğine göre, çalışana karşılığı verileceğine hiç şüphe yoktur. Cehennemde azap yapıldığını bilen, günah işlemeye nasıl cesaret eder? Bütün işler, Hak teâlânın takdiri iledir. Fakirim diye zenginlere haset etmenin, canını sıkmanın hiçbir faydası olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Hak teâlâ, çalışan bir kuluna az rızık verse, o kul da, isyan etmeyip fakir hâline sabretse, Hak teâlâ, bu kulla iftihar edip, meleklerine “Şahit olun, bu kulumun her lokmasına Cennet-i a’lada bir köşk ve bir derece ihsan ederim” buyurur.) [İslâm Ahlâkı]

Rızıklar, ezelde takdir edilmiştir
Sual: Maddi ve manevi rızıklar, insan daha dünyaya gelmeden önce takdir edilmiş midir?
Cevap:
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emir ettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızık ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.

Zamanımızda, zamana, modaya uymadan olmuyor diyerek, çocuklarını, para kazanmak için haram yerlere gönderenler çoğalmaktadır. Aç kalmalarından korkarak, onlara dinlerini öğretmiyor, Kur’ân-ı kerim okutmuyor, yavrularını cahillerin ellerine bırakıyorlar. Çocukları dinsiz, imansız yetişiyor. İstikballerini, geleceklerini kazansınlar diyerek, namuslarının, hayalarının yok edilmesine hangi vicdan razı olur? Sıkıntılar çekerek, ezelde ayrılmış olan rızıklarına kavuşuyorlar. “Namaz karın doyurmuyor, kızların ev işlerini öğrenmesi, ekmek parası getirmiyor. Zamana uymazsak, dine bağlı kalırsak sürünürüz” gibi çılgınca konuşanlar da oluyor.

Halbuki, oğullarına, küçük iken dinleri, imanları öğretilir, Kur’ân-ı kerim okutulur ve bundan sonra da, Allahü teâlânın emirlerine uygun olarak para kazanmaya çalıştırılırsa, yine aynı rızka, hem de kolayca, rahatça kavuşurlar. Anaları, babaları ve çocuklar hem sevap kazanır, hem de kazançlarının hayrını görürler. Dünyada ve ahirette mesut olurlar. Bu sebeple aklımızı başımıza toplayıp, rızıklarımızı helal yoldan aramalıyız.

Tarla ve içindekiler

Tarla ve içindekiler

Sual: Bir arsa, bir bahçe satıldığı zaman, içinde bulunan ağaçlar veya bina da satılmış olur mu?

Cevap:
Bir arsa satılınca, içindeki binalar, anahtarlar da satılmış olur. Bir bahçe satılınca, içindeki ağaçlar da satılmış olur. Tarla satılınca, içindeki ekini, ağaç satılınca meyvesi, ev satılınca eşyası satılmış olmaz.

Bayi, satıcı, ekini ve meyveyi, eşyayı toplayıp tahliye etmeye mecbur olur. Ekini ile, meyvesi ile derse, böylece satılmış olur. Bir ağacın tam belirmiş meyvesini yiyecek halde olmasa bile satmak caizdir. Müşteri hemen toplar. Ağaçta kalmasını isterse, bey, alışveriş fasit olur. Müşteri istemez, fakat bayi, satıcı izin verirse, iyi olur.

Sual: Bir tarla satın aldım. Tarlanın içinde ekin ve diğer ürünler var. Bunları ben kullanabilir miyim?

CEVAP
Tarla satılınca, içindeki ekini de satılmış olmaz. İçindeki ürünleri hemen toplaması gerekir. Eğer (ekini ile birlikte) diye satış yapılmış ise, ekini de satılmış olur.

Sual: Birinin bahçesine arılar gelip bal yapsa, bu bal, bahçe sahibinin mi olur?

Cevap:
Bir bahçede kuş yavrulasa veya yumurtlasa veya sahipsiz hayvan girse, bunlar alanın olup, bahçe sahibinin olmaz. Bahçe sahibi görüp, kapıyı kapatırsa onun olur. Bir yerde şeker veya para atılsa, kimin üstüne düşerse onun olur. Bir bahçeye arılar gelip bal yapsa veya ağaç çıksa veya sular kum getirip yığsa, bahçe sahibinin olur.

Değişmekte faiz

Değişmekte faiz

Sual: Faiz çeşitleri çok deniyor. Faiz için birkaç örnek verir misiniz?

CEVAP
Faiz büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah, alışverişi helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]

Bir hadis-i şerif meali:
(Faiz yedi büyük günahtan biridir.) [Buhari]

Faiz hakkında birkaç örnek verelim:
1- 5 gram altın ile, 6 gram altını değişmek faiz olur. 5 gram altın 5 gram başka ayar altınla değişilse biri veresiye olursa yine faiz olur. Veresiye olmazsa, anında verilip alınırsa faiz olmaz.

2-
Komşudan ödünç 1 kilo tuz alsak, verirken, iki kilo veya yarım kilo versek faiz olur. Yani biraz az veya biraz çok olmamalıdır.

3-
Altı ölçek kalitesiz buğday verip 5 ölçek kaliteli tohumluk buğday alınsa faiz olur. 5 ölçek buğdayın yanına başka cins bir mal mesela bir kalem veya bir kitap konup birlikte satılırsa caiz olur.

4-
Ortak bir malı, ölçmeden veya tartmadan göz kararı ile paylaşmak faiz olur. Mesela miras taksim edilirken, buğday, zeytin, zeytinyağı gibi ölçülüp veya tartılan ortak malları ölçmeden veya tartmadan hediye etmek faiz olur. Ev ve ev eşyalarını hediye etmek caiz olur.

5-
İki kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz olmaz. Her ay alınan parayı ikiye taksim etmek gerekir. Altın günü, dolar günü, TL günü veya başka bir mal günü yapıp, her seferinde birine altın, Dolar, TL veya başka mal vermek caiz olmaz.

6-
İki kişi, arabalarını, her biri kullanmak üzere, muayyen bir zaman için değişseler faiz olur.

7-
Bir kimse, on bin lira ödünç verse, alan da, sen de benim evimde kirasız otur dese, yani ev kirasız para faizsiz dense, faiz olur. Paranın faizi ile evde oturuyor. Bir hadis-i şerifte, (Fayda getiren ödünç faizdir) buyuruluyor.

8-
Bir altın ödünç alan, bir altın öder. Değeri değişti diyerek önceki veya sonraki değerde kağıt lira veremez. Kâğıt para yerine altın da veremez. Alacaklı kabul ederse caiz olur.

9-
Ev, hayvan, elbise gibi misli bulunmayan şeyler ödünç verilmez. Ariyet yani kullanılmak üzere verilir.

10-
Bakkala 100 lira ödünç verip, mal aldıkça düşersin demek caiz olmaz.

Faiz ile karıştırılmaması için caiz olanlara da birkaç örnek verelim:

1-
Bir teneke kaliteli buğdayı, bir teneke kalitesiz buğdayla değişmek caizdir.

2-
5 gram altını 5 gram başka ayar altınla peşin olarak değiştirmek caiz olur faiz olmaz.

3-
Altını, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye pahalı da olsa satmak caizdir, faiz olmaz.

4-
Eski araba ile yeni arabayı veya kaliteli bir çanta ile kalitesiz çantayı değişmek yani satmak caizdir. Biri üste para alırsa o da caizdir.

5-
Ödünç verilen kağıt liranın zamanla değeri düşse, teslim ettiği zamandaki kıymetinde altın olarak öder. Ölçülüp tartılan her şeyin kıymetlerinin değişmeleri de böyledir. Mesela kilosu on lira olan fındıktan, 100 kilo fındık ödünç verilse, altı ay sonra, fındığın değeri 5 liraya düşse, ya aynen fındığını verir veya teslim ettiği zamandaki değerinden altın vermesi gerekir. Tersi de böyledir. Yani fındığın kilosu 15 liraya çıksa, ya aynen fındığını verir veya teslim ettiği zamandaki değerinden altın vermesi gerekir. Alacaklı razı olursa başka mal da verebilir.

Maç tahmini mekruh mudur?

Maç tahmini mekruh mudur?

Sual: TV’de bazı sporcular maç tahmini yapıyorlar. Bazı kimseler bunların tahminine göre kumar oynuyorlar. Bunların tahmini kumara sebep oluyor. (Harama sebep olan haram işlemiş olur) kaidesine göre bu tahminler haram olmaz mı? Bir tarihçi, mekruh olur demiş. Doğrusu haram mı, mekruh mu?

CEVAP
Bizim kıyas yapmaya yetkimiz yoktur. Din kitaplarında ne diyorsa o nakledilir. Şeyhlik yapan bir hoca, (Üzümlerden şarap yapıldığı için üzüm yetiştirmek haramdır) diyerek üzüm bağlarını söktürmüştü. Din kitaplarında üzümden şarap yapılsa da üzüm yetiştirmenin hiç mahzuru olmadığı bildiriliyor.

Başka bir hoca da, aynı mantıkla, bıçakla kaynanasını kesenler var diye, bıçak imal etmek haramdır demişti. Halbuki din kitaplarında bıçak imal etmenin mahzurunun olmadığı bildiriliyor.

TV’lerde çeşitli tahminler yapılabilir. Şu parti kazanacak şu parti kaybedecek diye. Yahut dernek seçimlerinde şu aday kazanır öteki kazanamaz diye tahminler yapılabilir. Bu tahminlere göre kumar oynayanların çıkması, ötekilerinin tahminlerini etkilemez, onlara günah olmaz.

Bir zamanlar Amerika’da kumar yasak edilmişti. Bütün tedbirlere rağmen bunun önüne geçilemedi. Kahvede veya sokakta, iki kişi birbirine para verip alıyor. Sivil polis bunları gözetledi, kumar oynadıklarını anladı ama, ne ile oynadıklarını tespit edemedi. Sonra öğrenildi ki, yoldan geçen arabaların numarası tek ise, biri diğerine para veriyor; çift ise, ötekinden alıyor.

Arabada plaka bulundurmak kumara sebep oluyor diye plakayı sökmek gerekmez. Bunun için din kitaplarında haram veya mekruh diye bildirilmeyen şey için kendi aklına göre kıyas yaparak bu haramdır, bu mekruhtur demek yanlış olur.

Ciğer Kızartma Tarifi, Nasıl Yapılır?

ciğer-kızartma-tarifi-nasıl-yapılır.webpCiğer Kızartma Tarifi İçin Malzemeler

  • 500 gram dana ciğeri
  • 1 su bardağı un
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 tatlı kaşığı kekik

Sunum için:

  • 2 adet patates
  • 1 adet soğan
  • 1 tatlı kaşığı sumak
  • 1 çay kaşığı tuz

Ciğer Kızartma Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. İlk olarak küp küp doğradığımız ciğeri süzgece alalım ve kanının süzülmesi için bekleyelim.
  2. Uygun bir tavada küp küp doğradığımız patatesleri kızartalım.
  3. Daha sonra kanı süzülen ciğerleri una bulayalım.
  4. Fazla ununu silkeleyip kızgın yağa atıp, kızartalım.
  5. Arada karıştırarak en fazla 3 dakika pişirelim. Bu sürede pişip pişmediğini kontrol ettikten sonra süzgeç yardımıyla tabağa alalım.
  6. Soğanları jülyen doğrayıp tuz ve sumakla ovalım. Patatesleri ve soğanları servis tabağına alalım.
  7. Üzerine ciğerleri ilave edip servis yapalım.
  8. Afiyet olsun.

Ticarette ırk, din farkı olmaz

Ticarette ırk, din farkı olmaz

Sual: Ticaretle uğraşıyor, ithalat ve ihracat yapıyorum. Müşteriler içerisinde her milletten insan var. İngilizlerle Yahudilerle ticaret yapılması uygun değil deniyor. Böyle bir şey var mı?

CEVAP
Öyle bir şey yok. Dinimizde, ticarette ırk ve din ayrımı yoktur. Her milletten, her dinden insanlarla alışveriş yapmakta, hatta onların işinde çalışmakta mahzur yoktur.

Tarih boyunca Müslüman ülkelerdeki gayrimüslimler, İslam devletinin himayesinde gayet rahat idiler. Onların ne dinine karışılıyor, ne de ibadet etmelerine mani olunuyordu. İstedikleri sanat ve ticaret ile serbestçe uğraşıyorlardı.

Dinimiz, ilmi, sanatı, ticareti, ziraatı emretmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah, alışverişi helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]

Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtâr) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Ama mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir.

Kilise tamirinde çalışmak da mekruh değildir. Zira, bu işin kendisi günah değildir. (Bezzaziyye)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Ücretle kâfirin şarabını taşımak, domuz çobanlığı yapmak, kilise tamir etmek ve Hristiyan’a zünnar [papaz kuşağı] gibi küfür alametlerini satmak imam-ı a’zama göre caizdir. (Redd-ül muhtar)

Eski hak dinlerde de kâfir ülkesinde çalışmak ve kâfire hizmet yasak değil idi. Dinimizde de yasak değildir. Şimdiki Müslümanların Avrupa’ya çalışmaya gitmesi gibi, Mekke müslümanları da Habeşistan’a hicret etmişler, orada gayrimüslimlerin işlerinde çalışmışlardı.

Yusuf aleyhisselam, Peygamber olduğu halde, kulların sıkıntıda olduğunu görüp, hükümet reisi kâfir iken, ona giderek vazife istedi. Böylece, insanlara hizmet etti. O halde, kullara hizmet edeceğini bilen ve bunu kendinden başka yapacak kimsenin bulunmadığını gören, bu vazifeye bir zâlimin geçmesini önlemek ve Müslümanlara hizmet etmek için, kâfir olan âmirden bile vazife istemelidir.

Peygamber efendimiz vefat ettiği zaman, bir demir zırh ceketi, otuz kilo arpa için, bir Yahudi’de rehin bırakılmış bulundu. Hazret-i Ali de vefat ederken, dünya malı olarak, geride Düldül adındaki, Resulullah efendimizden kalan katırı ile, Zülfikar adındaki kılıcı ve mübarek gömleği kalmıştı. Bunlar da, bir Yahudi’de rehin, yani ipotek idi.

Kâfirlerin yaptığı malları, ürettiği gıdaları, elbiseleri kullanmakta veya onlarla ticaret yapmakta bir sakınca yoktur. Başta Peygamber efendimiz olmak üzere, eshabı kiram ve 14 asır boyunca âlimiyle evliyasıyla bütün Müslümanlar kâfirlerle ticaret yapmışlardır.

Mühayee ne demektir?

Mühayee ne demektir?

Sual: (Ev, tarla, zamanla veya mekânla mühayee olunur) ne demektir?

CEVAP
Mühayee, mülkiyeti ortak olan bir malın getirilerinin ortaklar arasında bölüşülmesi demektir. Bunlar yani ev, tarla, hacimle ölçülmediği veya tartılmadıkları için kendilerinden farklı bir şekilde faydalanmak faiz olmaz demektir. Birkaç örnek verelim:
1- İki kişinin, farklı değerlerde ortak iki evi olsa, uyuşurlarsa, iyi evde birinin, kötü evde ötekinin oturması caizdir.

2- Biri diğerinden kıymetli olsa da, ortak oldukları evde ortağın birinin oturması, diğerinin tarlayı ekmesi caizdir.

3- Ortak tek ev olsa, bir yıl birinin, öteki yıl diğerinin oturması caizdir. Tarla da bunun gibidir, bir yıl birinin, öteki yıl diğerinin ekmesi caizdir.

Ortakların hissesi
Sual:
(Ağaç, yün, süt gibi ayn [misli, benzeri] olan şeylerde mühayee olmaz. Eğer, bunları mühayee edip, hisselerinde hâsıl olan farkı helalleşseler, yine helal olmaz) ne demektir?
CEVAP
Hacimle ölçülen veya tartılabilen şeyleri, ölçmeden paylaşmak faiz olur demektir. Birkaç örnek verelim:
1- Bir ağaçtaki meyveleri bir yıl ortağın birinin, öteki yıl diğerinin alması caiz olmaz. Her yılınkini eşit olarak paylaşmaları gerekir.

2- Meyve bahçesi varsa, ağaçlar çoksa, belli sayıdaki ağaçların meyvesini ortağın biri, diğer ağaçtakileri de diğeri alamaz. Hepsinin toplanıp bölüşülmesi gerekir.

3- İnek tek ise, ineği bir gün biri sağsa, öteki gün diğeri sağsa yahut bir ay biri sağsa, bir ay öteki sağsa caiz olmaz. Her gün alınan sütün eşit olarak paylaşılması gerekir.

4- İnekler, koyunlar çoksa, hayvanların bir kısmını biri sağsa, ötekilerini de diğer ortak sağsa caiz olmaz. Her gün sağılan sütleri ortakların her gün paylaşmaları gerekir.

5- Ortak olan koyunların yününü bir yıl biri, diğer yıl öteki kırkıp alsa caiz olmaz. Her yıl kırkılıp ortaklar arasında eşit olarak paylaşılır.

6- Koyunların yarısının yününü biri alsa, diğer yarısını da öteki ortak alsa caiz olmaz. Hepsi kırkılıp ortaklar arasında eşit olarak paylaşılır.

7- Birkaç tarladan çıkan buğdayın veya başka mahsulün değerine göre paylaşmak caiz olmaz. On teneke iyi buğday yerine ötekinin on bir teneke kalitesiz buğday alması caiz değildir. Kalitesiz de olsa eşit olarak paylaşmaları gerekir.

Pazarlık sünnettir

Pazarlık sünnettir

Sual: Alışverişte pazarlık şart mıdır?

CEVAP
Şart değildir. İhtiyaç varsa pazarlık yapılır. Pazarlık sünnettir. Alışverişte Müslümanın aldanması caiz olmadığı gibi, aldatması da caiz değildir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanı aldatan bizden değildir.) [İ. Rafiî]

(Bizi aldatan bizden değildir.) [Taberânî]

(Aldatan Cennete giremez.) [Tirmizî]

Fakirlerin malını fazla parayla almalı, onları sevindirmeli, fakat zenginden mal alırken aldanmak sevab değildir, kötüdür. Malı zayi etmektir. Mümkünse pazarlık edip ucuz almak lazımdır. Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine, (Bir günde birçok sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?) dediklerinde, (Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır, fakat alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasındandır) buyururlardı. (Kimya-yı saadet)

Pazarlık etmek
Sual:
Pazarlık sünnet olduğu için, biz şu fiyata verir misin desek, satıcı razı olmazsa ne yapacağız?

CEVAP
Pazarlık etmek demek, illa ucuza almak demek değildir. Şu fiyata verir misin, demekle pazarlık edilmiş, sünnet yerine gelmiş olur.

Teayyün etmek

Teayyün etmek

Sual: Seadet-i Ebediyye’de, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir. Misli, benzeri verilebilir. Mehirde, nezirde [adakta] ve vekil yapmakta da teayyün etmez. Emanet, hibe ve sadaka vermekte, şirkette ve gaspta teayyün eder. Mebi her zaman teayyün eder) deniyor. Mehirde 11 Reşat altını vermeyi taahhüt etmiştik. Şimdi onun yerine, o değerde başka mal, TL, Dolar, Euro vesaire verebilir miyiz?

CEVAP
Önce bu kelimelerin, alışveriş ilmindeki manasını bilmek gerekir.

Mebi: Satılan maldır. Mebi tayin edilir ve tayin edilince, teayyün eder.
Semen: Mebi’e karşılık verilmesi lazım olan mala, bedele, paraya semen denir.
Tayin etmek: Söz kesilirken bu malın ayn olması demektir.
Teayyün etmek: Söz kesilirken tayin edilince, ayn olarak kalmak, deyn haline dönmemek demektir. Teayyün eden malın kendisini vermek lazımdır. Benzerini, hatta daha iyisini alması için müşteriyi zorlayamaz. Teayyün etmeyen mal helak olursa, bunun yerine, cinsi, miktarı ve vasfı aynı olan, benzeri verilebilir.
Ayn: Belli bir mal demektir. Bir ev, bir at, bir sandalye gibi kıyemî olur veya yumurta gibi misli olan mal demektir.
Deyn: Alışverişte hazır olmayıp ayrı olarak, bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala ve hazır ise de, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî mal parçasına denir.
Mislî mal: Çarşıda aynı vasıflarda benzeri bulunan mal olup, fiyatları başka olmaz. Ağırlıkla, hacimle ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden aynı büyüklükte olanlar böyledir. Aynı büyüklükte karpuz, yumurta mislî maldır.
Kıyemî mal: Misli olmayan mal, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan maldır. Ev, elde dokunmuş halı ve elbise kıyemî maldır.

Şimdi suali cevaplandıralım:
O kısmın başında, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir) deniyor. Burada, teayyün etmez demenin ne demek olduğu açıklanıyor. (Teayyün etmez demek, tayin edileni vermek şart değildir demektir) deniyor. Yani misli, benzeri de verilebilir demektir.

(Mehirde, nezirde ve vekil yapmakta teayyün etmez) deniyor. Teayyün etmez demek, sözleşilenin aynısı vermek, aynısını yapmak şart değildir demektir. Aynı değerde TL veya başka mal da verilebilir. İmkân varsa aynısını vermek iyi olur.

Bunun gibi, insan, bir koyun adasa, istediği koyunu kesebilir. Birini bir işe vekil yapsa, illa o işi ona yaptırması gerekmez, başka birini de vekil edebilir.

Ödünçte bile, alacaklı kabul ederse, yerine başka bir mal verilebilir.

Emanette ise, tayin edilen teayyün etmiş olur. Yani cep telefonu emanet edilmişse, aynısını vermek gerekir.

Mislî ve kıyemî mal

Mislî ve kıyemî mal

Sual: Kitaplarda, (Emanetçi, emanet edilen altın parayı aynen geri verir. Kaybetmiş veya telef etmişse, benzerini veremez, kıymetini öder. Bir altın lira gasbeden, bunu aynen öder. Bu yoksa benzerini veremez, kıymetini öder) deniyor. Niye benzeri verilemiyor da, kıymeti veriliyor?

CEVAP
Altın paraların biri eski veya yeni tarihli yahut antika olduğu için değeri farklı olabilir. Bunun için, emanet edilenin aynısını vermek gerekir. Benzeri de olsa, başka altın verilemez. Telef olduysa, kaybolduysa, yine benzeri verilemez, çünkü benzerinin kıymeti farklı olabilir. Emanet edilen altın paranın kıymeti, değeri ne ediyorsa onu vermek gerekir.

20 gram bilezik yerine, benzeri olan başka bilezik verilmez. Verilen bileziğin ağırlığı 20 gramdan farklı olabilir. Eğer ağırlığı 20 gramsa, belki ayarı değişiktir. Biri 22, öteki 18 ayar olabilir. Ayarı da, ağırlığı da aynı olsa, bu sefer, işleme, işçilik farkı olur. Onun için emanet edilen altının değeri ödenir.

Bir mal, ya mislî veya kıyemî olur. Mislî malı telef eden, benzerini, kıyemî malı telef eden, değerini öder.

Mislî, çarşıda aynı vasıfta benzeri bulunan mal olup, fiyatları farklı olmaz.

Ağırlıkla, hacimle ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayıyla ölçülenlerden, aynı büyüklükte olanlar, mesela aynı büyüklükteki yumurtayla karpuz böyledir.

Kıyemî, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan maldır. Uzunlukla ölçülenlerden tarla, elde dokunan halı, ev, dükkân, irili ufaklı olan karpuz kıyemîdir.

İkisine de bir örnek verelim:
Fabrika imalatı olup, modeli de markası da aynı olan bir halıyı telef eden, benzerini alıp verir, ama elde özel olarak dokunmuş bir halının aynısı başka yerde olmadığı için, değeri neyse onu öder.

Ticaretin önemi

Ticaretin önemi

Sual: Bazı kimseler, (Ticaret, üçe aldığını beşe satmaktır. Bu da, dinen pek uygun değildir) diyorlar. Ticaretle uğraşmak, tüccar olmak uygun değil midir?

CEVAP
Dinimizde ticaret de, doğru tüccar da övülmüştür. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bereket ticarettedir.) [Ebu Davud]

(Rızkın dokuzu ticarette, biri de hayvancılıktadır.) [İbni Sa’d]

(Cennette ticaret olsaydı, manifaturacılığı emrederdim, çünkü Ebu Bekir manifaturacıydı.) [Deylemi]

(En iyi kazanç, el emeğiyle kazanılandır. Ticaret de makbuldür.) [Hâkim]

(Doğru tüccar, Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.) [Tirmizi]

(Doğru tüccar, Kıyamet günü Arş’ın gölgesinde olacaktır.) [Deylemi]

(Doğru tüccar, Cennetin hiçbir kapısında bekletilmez.) [İ. Neccar]

(En uygun kazanç şu tüccarındır ki, ticarette yalan söylemez, sözünden dönmez, satarken malını övmez, alırken de [ucuza almak için] kötülemez.) [Deylemi]

(Korkak tüccar mahrum kalır, cesur tüccar rızka kavuşur.) [Kudai]

(Şu üç kimse, başka himayenin bulunmadığı Kıyamet günü, Allah’ın himayesindedir:
1- Emin tüccar,
2- Âdil idareci,
3- Namaz kılmak için vaktin girmesini hararetle bekleyen kimse.)
[Hâkim, Deylemi]

Vakıf ve vakıf malı

Vakıf ve vakıf malı

Sual: Dükkânım daha önce vakfa aitmiş. Vakıf alınıp satılmadığına göre, kazancım helâl midir?

CEVAP
Vakıf statüsündeki vakıf, alınıp satılmaz ve mülk olarak kullanılmaz, fakat sizinkinin sadece adı vakıftır. Bugünkü vakıfların durumu değişiktir. Bugün çeşitli vakıflar kurulmuştur. Bunlar yardım teşkilatı olup, dinimizin hibe ahkâmına tabidir. Yani bunlar yardım yerleridir, vakıf değildir. Vakıf malı, vakfeden kimsenin koyduğu şartlara göre idare edilir. Dernekler, yardım teşkilatları ise, başkanlarının emirlerine göre iş görür. Buradaki paralar hibe edenlerden çıkmıştır. Orayı idare edenler, bu paraları çeşitli hayır işlerine sarf edebilirler.

Bunların isminin vakıf olması, dinimizin vakıf hükmüne dâhil edilmesine sebep olmaz. Mesela, melekler yiyip içmez, fakat bir kadının ismi Melek ise, bu da yiyip içmeyecek denmez. Siz dükkânınızı gaspetmediniz. Hak sahibisiniz. Müstahak olarak kullanmanızda dinen bir mahzuru olmadığı İslâm Ahlâkı kitabında yazılıdır.

Vakıf malını satmak
Sual:
Vakıflar Genel Müdürlüğünce satılan dükkân veya arazi gibi vakıf mallarını satın almak caiz midir?

CEVAP
Caizdir, çünkü vakıflıktan çıkarılmıştır.

Sual: Vakıf olarak yapılmış bir bina, eskimiş ve kullanılamaz duruma gelmiş ise, bu binanın malzemelerini başka yerde kullanmanın mahzuru olur mu?

Cevap:
Vakıf olarak yapılan cami, bina harap olunca, işe yaramayan parçaları satılıp, kendi tamirine, tamiri mümkün değilse, yakın bulunan bir vakıf binanın tamirine, onun ihtiyacına sarf edilir. Başka bir yere sarf edilemez.

Filtrele

Geri