Uygulamayı yükle
How to install the app on iOS

Follow along with the video below to see how to install our site as a web app on your home screen.

Not: This feature may not be available in some browsers.

Rota Virüs Nedir?

rota-virüs-nedir.webp

Rota Virüs Nedir?​

Rota virüsü, yüksek bulaşıcılığa sahip olan ve bağırsak enfeksiyonuna neden olan bir virüstür. Küresel olarak görülen bu virüs, çocuk ve bebeklerde ishalin ilk sebepleri arasındadır. Bu virüs her yerde olabilen ve hemen hemen her çocuğa bulaşma riski olan bir türdür.

Bulaşıcılık yaşı çocuklarda 3 ve 5 yaşına kadar çok sıktır. Rota virüsü ile ilgili yapılan araştırmalara göre küresel çapta yaklaşık 114 milyon enfeksiyon vakası bildirilmiştir. Bu vakaların yaklaşık 24 milyonu ayakta tedavi edilebilmektedir. Fakat 2.3 milyon vaka ise hastane ortamında yatış verilerek tedavi altına alınmaktadır.

Rota virüsü, üzerine yapılan başka bir çalışmaya göre dünya çapında yer alan 5 yaş altı çocuklarda senede 214 binden fazlası ölümle sonuçlanmaktadır. Rota virüsün enfeksiyon bulaşıcılığı dünya genelinde benzer oranlardadır. Virüsün, enfeksiyon ile sonuçlanan yüzdesinin %90’dan fazlası ise geliri düşük olan ülkelerde görülmektedir.

Düşük gelirli ülkelerde sağlık hizmetleri sınırlıdır. Aynı zamanda hastanelere erişim zorluğu gibi bazı faktörler de tedavileri zorlaştıran durumların başında gelir. Modern hidrasyon tedavilerine rahat ulaşılmaması da malnütrisyona neden olmaktadır. Bu terimin açıklaması: kıtlık, açlık gibi durumların yaygınlığıdır. Bu gibi durumlar, ölüm oranlarını artıran etmenlerin başında gelmektedir.

Rota Virüs Belirtileri ve Teşhisi

Rota virüsü, kuluçka dönemi olan bir virüs türüdür. Kuluçka süresi ise 2 ya da 3 günlük periyodlar ile kusma ve ateş ile kendini gösterir. İshalin bol sulu gelişi de hastalığın belirtileri arasındadır. Bu virüs, hastalık başlamadan önce dışkıda birkaç gün öncesinde kendini belli etmektedir. Özellikle bebeklere, karın krampları ile çok fazla huzursuzluk vermektedir. Rota virüsü belirtileri arasında, kusma ve ishale bağlı olarak hızla sıvı kaybı da yer almaktadır. Sıvı kaybı olan bebeklerde aşırı huzursuzlanma, gözaltı çökmeleri, idrara az çıkma, gözyaşının azalması ve deri pörsümesi gibi belirtiler gözlemlenir.

Hastalığın en belirgin belirtileri arasında bıngıldakların çökmesi, nefes alışverişlerinin hızlanması, bitkinlik de vardır. Fakat hastalığın ciddiyetini vücutta kaybedilen sıvı belirlemektedir. Bu hastalığın iyileşme süresi üç günden on güne kadar sürmektedir. Aynı zamanda hastalığın dışkıdan yapılan tetkikler ile tespiti yapılmaktadır. Rota virüsün, tipik olan bulgularına göre doktor tarafından Rota virüsü hastalığı teşhisi yapılmaktadır.

Rota Virüsü Tedavisi

Rota virüsü hastalığının belirli bir ilacı bulunmamaktadır. Fakat bu rahatsızlık ishalle başladığı için antibiyotik vermek gereksiz bir durumdur. Aynı zamanda ishal kesiciler de sakıncalı olmaktadır. İshal kesiciler, ishalin süresini uzatmaktadır. Bu nedenle, Rota virüsü tedavisi yapılırken, ishal kesiciler doktorlar tarafından önerilmez. Bu rahatsızlığın tedavisinde asıl amaç, vücuttan kaybedilen sıvıyı geri kazanmak ve kusmayı kesmektir. Yüksek ateş için ise ateş düşürücüler kullanılmaktadır.

Eğer hastalarda vücut sıvı kaybı az ise ağızdan şekerli ya da tuzlu sıvılar verilmelidir. Bebek hastalar için pirinçli ve yoğurtlu çorbalar ya da muz önerilmektedir. Rota virüs hastalarına yağlı yiyecekler verilmemelidir. Aynı zamanda yoğun meyve suları da sakıncalı olabilir. Eğer bebek hastalar, ek gıda alamıyor ise anne tarafından emzirilmeye devam edilmelidir. İshal mamaları da Rota virüsü hastalığı için tedavi edici olacaktır. Rota virüsü tedavisi yapılırken, hastada şiddetli sıvı kaybı varsa hastane yatışı verilmektedir.

Hastane ortamında hastaya, damar yolu ile sıvı verilecektir. Sık sık ve az az beslenme programı uygulanır. Bu virüsün ishalinde, klinik durumu vücutta yaşanan sıvı kaybı belirlemektedir. Eğer sıvı kaybı çok ağır ise böbrek yetmezliği durumu gelişebilir. Hatta sıvı kaybının fazla olması durumunda hastayı kaybedebilmek de mümkündür. Bu sebeple, ateş, ishal ve kusma gibi semptomlar geliştiğinde ebeveynler hemen doktora başvurmalıdır.

Rota Virüsü Aşısı

Rota virüsü için ilk aşı 2006 yılında piyasaya sürülmüştür. Dünya üzerinde ise bu aşının birden fazla türü bulunmaktadır. Ülkemizde, yer alan ve kullanılan aşılar, aşının niteliğine göre farklı fiyat aralıklarına sahiptir. Bu hastalık için geliştirilen aşı %100 etkili olmasa da araştırmalara göre düzenli olarak kullanıldığında komplikasyonlar azaltılmıştır. Aşının etkisi sayesinde hastaların hastaneye yatırılma oranı en aza inmiştir. Bu aşının Dünya Sağlık Örgütü tarafından mutlaka aşı programlarına eklenmesi önerilmiştir.

Aşıların ulusal aşılama programına girmesi ise rotavisün demografik özelliklerini farklılaştırmıştır. Bu aşıyı vurduran bireylerde aşı sonrası mide ağrıları, ishal, kusma ya da dışkıda kan görülebilir. Aşı olduktan sonra bu gibi yan etkiler ile karşılaşılırsa muhakkak doktora başvurmak gerekmektedir. Doktorun izleyeceği Rota virüs tedavisi ile hastaların klinik durumu planlanmaktadır.

Rota Virüsü Aşısının Yan Etkileri Var Mıdır?

Virüs için yapılan aşı, bazı durumlarda bağırsağın kendi üstünde katlanmasından kaynaklı olarak acil müdahale gerektirmektedir. Çünkü acil müdahaleyi gerektiren bazı rahatsızlanmalar söz konusu olmaktadır. Fakat bu gibi durumlarda seyrek de olsa bir takım yan etkiler görülmektedir. Bununla birlikte, aşı yapılmadan önce buna benzer komplikeler geçiren bebeklerde aşıdan sonra tekrar etme ihtimali de fazladır. Rota virüsü hastalığı teşhisi ardından yapılan aşılama öncesinde ve sonrasında hastalık geçmişine de bakılmaktadır. Hastalık geçmişi Rota virüsü hastalığın gidişatını etkileyebilecek bir durumdur. Ayrıca aşı olan bebek ve çocuklarda aşırı derecede kusma, ishal ve bağırsak hareketi olması durumunda acil bir şekilde doktora başvurmak gerekir. Çünkü bu gibi semptomlar, aşıdan sonra anormal olarak kabul edilen durumlardır.

Aşı, Rota virüsü hastalığının ağır seyretmemesi ve virüs için önlem almak amacıyla kullanılmaktadır. Rota virüsü için kullanılan en önemli tedavi yöntemlerinden bir tanesidir. Aşı Olmayan çocuklara virüs bulaştığında hastalık çok ağır bir şekilde seyredebilmektedir. Dolayısıyla hastanın hastaneye yatırılması gerekebilir. Ölümcül sonuçların ortaya çıkmaması için hastalığın ağır ilerlediği durumlarda hastanın muhakkak hastaneye yatması gerekir.

Rota Virüs Nasıl Bulaşır?

Bu hastalıktaki ilk belirtiler, enfekte olan kişinin dışkısında görülmektedir. Hastalık ile ilgili ilk belirtilerin ortaya çıkmasından bir süre önce ve semptomların azalmasından sonra hastalık kendini göstermektedir. Bu süre zarfında enfekte olan hastaların semptomları gözlemlenmese bile elle ağza temasla Rota virüsü kolayca bulaşmaktadır. Virüs olan bir hasta, ellerini yıkamadıysa temas edilen bütün objelerden hastalığın bulaşma riski bulunmaktadır. Mutfak eşyaları, kumandalar, gözlük ve daha birçok eşyadan Rota virüsün bulaşması olası bir durumdur.

Enfekte olan eşya ve yüzeyler sterilize edilmez ise virüs haftalarca yaşayacaktır. Aynı zamanda bu virüsün farklı alt türlerinin olmasından kaynaklı aşıdan bile enfekte durumu söz konusudur. Fakat aşı yapıldıktan sonra yaşanabilecek enfeksiyonlar ya da tekrar eden enfeksiyonların şiddeti az olacaktır. Rota virüs belirtileri olan hastaların mutlaka doktora gitmeleri gerekmektedir.

Rota Virüsü Korunma Yolları Nelerdir?

Çoğu virüs türünden korunmanın en etkili yolu ellerin, yüzün ve ağız bölgesinin sık sık yıkanmasıdır. Rota virüsü için de aynı durum söz konusudur. Özellikle kişiler, tuvaletten çıktıktan sonra ellerini mutlaka yıkamalıdır. Yıkama süresi ise yirmi saniye boyunca devam etmelidir. Eller duru su ve sabun ile yıkandığında enfeksiyon riski en aza indirilmiş olur. Bu tedbirler, çocuklar ve ebeveynler için geçerli bir durumdur. Bu nedenle, çocukların küçük yaşlarda el yıkama alışkanlığını kazanması çok önemlidir.

Bu virüsten korunmanın en önemli ve etkili yolu tuvalette hijyene çok dikkat etmek gerekir. Özellikle ortak kullanılan tuvaletler ve ortak kullanım alanlarının düzenli olarak dezenfekte edilmesi gerekmektedir. Çünkü Rota virüsü, dışkı ile bulaşabilen bir hastalıktır. Ayrıca dışkı yoluyla bulaşan virüslere karşı en etkili yol da düzenli olarak tuvalet temizliğinin yapılmasıdır.

Rota Virüs Risk Faktörleri Nelerdir?

Rota virüsü yetişkinler, bebekler ve çocuklarda sık görülen bir rahatsızlıktır. Bu hastalığın 0-3 yaşındaki bebekler için enfeksiyon riski daha fazladır. Özellikle kreşler ve çocuk bakım evlerinden ya da toplu kullanım alanlarından bu virüse yakalanabilmek mümkündür. Çünkü bu tarz yerler, kolayca virüsün yayıldığı alanlardır. Eğer bebek ve çocuklar bu gibi yerlere giderse Rota virüsü enfeksiyon riski daha fazla olacaktır. Bu nedenle, toplu ortamlara giren çocuklar, bu hastalığa sık yakalanmaktadır.

Rota virüsü hastalığında sadece çocuklar risk altında değildir. Aynı zamanda çocukların ebeveynleri ve yetişkinler de hastalığa yakalanabilmektedir. Bu sebeple, anaokulu, kreş gibi kurumlarda çalışan kişilerde de virüse yakalanma riski oldukça fazladır. Rota virüsü tedavisi yapılmadan önce hastalıkla ilgili genel önlemler alınmalıdır. Böylece bireyler, risk altında olsa da alacakları önlemler ile bu riskleri en aza indirmiş olurlar. Örneğin, ellerin, ağzın ve yüzün sık sık sterilize edilmesi alınacak önlemlerden bir tanesidir.

Bu virüsün enfeksiyonunda en fazla korku duyulan elektrolit ve aşırı sıvı kaybıdır. Dehidratasyon ismi verilen vücut sıvısının derecesi, tedavi şeklini belirleyen bir durumdur. Hastalık esnasında günlük olarak 10 ya da 30 defa ishal olunması ve sık kusmaların gözlemlenmesi ciddi semptomlardır.

Çocuklarda Yüksek Ateş

çocuklarda-yüksek-ateş.webp

Çocuklarda Yüksek Ateş​

Çocuklarda yüksek ateş anne babaların en çok korktuğu rahatsızlıklardan biridir. Aslında ateşin sık sık vücuda giren bakteri ve virüslere karşı kendini korumak için oluşturduğu normal bir uyarı olduğu bilinmektedir. Ateşin dikkatli şekilde kontrol edilmesi faydalı bir savunma mekanizması oluşturmaktadır. Rektal ateş ölçümlerinde 38,2 C'ye kadar normal değer kabul edilmektedir. Uzmanlar rektal ya da koltuk altı tüm ateş ölçümlerinde cam termometre kullanmayı bırakmışlar ve diğer termometrelere yönelmişlerdir. Bunun başlıca nedeni cam termometrenin steril bölgelerin ateşi ölçülürken kırılması durumunda civanın toksik etkilerinin kişilere zarar vermesidir. Steril bölgeler arasında yer alan koltuk altı ölçümlerinde 37,2 C'ye kadar, kulaktan ölçümlerde 37,8 C'ye kadar ve rektal ölçümlerde 38,2 C'ye kadar değerler normal kabul edilmektedir.

Çocuklarda yüksek ateş olup olmadığının kontrolü yapılır iken ortam sıcaklığına ve çocukların üzerindeki kalın kıyafetlere kesinlikle dikkat edilmelidir. Ortamın fazla sıcak olması ya da yünlü kalın kıyafetler çocukta fazla ateşi varmış gibi bir tablo ortaya çıkarabilmektedir. Koltuk altı ölçümü sırasında ise çocukların cildinin kuru olmasına ve termometrede yer alan derecenin koltuk altına yeterli süre kadar temas etmesine dikkat edilmelidir. Nemli koltuk altından alınan ölçüm yanlış ve düşük sonuç verebilmektedir.

Çocuklarda Yüksek Ateş Neden Olur?​

3 gün ya da 5 gün süren kısa süreli ateşin en sık nedenleri arasında; mide bağırsak sistemindeki bozulmalardan kaynaklanan ishal ve kusma ardından oluşan enfeksiyonlar, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, sıklıkla kız çocuklarında görülen idrar yolu enfeksiyonları yer almaktadır. Bunların yanı sıra orta kulak iltihabı, menenjit, zatürre, romatizmal hastalıklar ve malig hastalıklar da çocuklarda yüksek ateş oluşturabilmektedir. Bazen ise aşılardan sonra ya da bebeklerde diş çıkarma döneminde yüksek ateş görüldüğü saptanmıştır.

İnsanlardaki vücut ısısını beyinde yer alan hipotalamus ayarlamaktadır. Hipotalamusun vücut ısısı ayar noktasını bir termostat gibi yükseltmesi durumunda yüksek ateş ortaya çıkmaktadır. Bu sürecin başında birey üşüme duygusu hissetmekte ve kat kat giyinme ihtiyacı hissetmektedir. Bunun yanı sıra vücut üşüdüğünü düşünerek titremeye başlamakta ve immun sistemini devreye sokmaktadır. Bu süreç sonucunda bireyin vücut ısısı yükselmektedir. Normal vücut ısısı değerinin gün içinde sürekli değiştiği gözlemlenmiştir. Bu değer sabah saatlerinde düşük iken akşama doğru yükselmektedir. Normal şartlar altında ise vücut sıcaklığının 36.1 dereceden 37,2 derece arasında değiştiği görülmektedir.

Çocuklarda yüksek ateş görülmesinin pek çok nedeni vardır. Bu nedenler aşağıda ifade edilmiştir.

  • Bakteriyel enfeksiyonlar
  • Bir virüs çeşidinin yüksek ateşe neden olması
  • Difteri
  • Asüler boğmaca
  • COVID-19
  • Tetanoz
  • Pnömokok aşısı
  • Romatoid artrit
  • Asüler boğmaca
  • Kötü huylu tümör
  • Vücutta ortaya çıkan bazı iltihaplı durumlar
  • Kullanılan çeşitli antibiyotikler ve ilaçlar
  • Yüksek tansiyon ve nöbet durumları
Bazı vakalarda ise ateşin nedeni tam olarak tespit edilememektedir. Üç haftadan fazla süredir devam eden ateşli hastalar için, doktor bazı testler uygulamakta ve kapsamlı bir değerlendirme yapmaktadır. Tüm bu işlemlerin ardından hastanın ateşinin nedeni belirlenemez ise, tanı nedeni bilinmeyen ateş kapsamına girmektedir.

Çocuklarda Yüksek Ateş Nasıl Önlenir?​

Bulaşıcı hastalıklara karşı uygulanan önlemler aynı zamanda çocuklarda yüksek ateş riskini de büyük ölçüde azaltabilmektedir. Bunun için uygulanması gereken önlemlerin başında el yıkamak vardır. Eller sık sık yıkanmalıdır. Aynı zamanda çocuklara; yemekten hemen önce, tuvaleti kullandıktan hemen sonra, kalabalık içinde, hasta birinin yanından ayrıldıktan hemen sonra, hayvanlara dokunduktan ve sevdikten hemen sonra, uzun süreli seyahatlerin ardından ve toplu taşımadan indikten sonra ellerin yıkanması gerektiği anlatılmalıdır. El yıkama işlemi sırasında ellerin hem önü hem de arkası sabun ile iyice fırçalanmalıdır. El yıkama işlemi 20 saniye ile 30 saniye arasında sürmelidir. Eller yıkanırken elde bulunan bilezik ve yüzük gibi aksesuarlar çıkarılmalıdır. Bunun nedeni bu ürünlere temas eden kısımların iyice temizlenebilmesidir.

Çocuklarda yüksek ateş görülmemesi için el yıkama kuralları iyi bilinmeli ve çocuklara anlatılmalıdır. Eller, elle açılıp kapanan bir musluk altında yıkanıyor ise köpüklü halinde iken musluk da köpükle yıkanmalı ve steril olması sağlanmalıdır. Ardından yeniden yıkanan eller ile musluk kapatılmalıdır. El yıkama işlemi tamamlandıktan sonra kesinlikle normal havlu kullanılmamalı, kâğıt havlular tercih edilmelidir. El yıkamada kullanılan sabun ise sıvı olmamalıdır. Sıvı sabunlar içerisinde çok fazla zararlı mikroorganizma bulundurmakta ve bu nedenle ele zarar verebilmektedir. Sabuna ve suya erişim olmayan noktalarda ise el dezenfektanı ile temizlik işlemi yapılmalıdır. Bireyler başkaları ile aynı bardak, çatal, bıçak ve su şişesi gibi eşyaları kullanmaktan kaçınmalı ve çocuklar bu yönde eğitilmelidir.

Çocuklarda Yüksek Ateş Nasıl Düşürülür?​

Çocuklarda yüksek ateş sık görülen bir durumdur. Ateş sırasında çocuklar titremekte ve kalın kıyafetler giymeye çalışmaktadır. Giyilen kalın giysiler ve sarılan battaniyeler çocuğun ateşinin daha fazla yükselmesine neden olmaktadır. Bu nedenle bahsedilen uygulamalar yapılmamalıdır. Aksine çocuk 21 derece ile 22 derece arasında bir oda sıcaklığında tutulmalı ve ateşinin düşmesi hedeflenmelidir. Terlemeyi ve soluk alık vermeyi artıran ateş, sıvı kaybına da neden olmaktadır. Bu nedenle diyarede olduğu gibi çocuğa bol miktarda sıvı desteği sağlanmalıdır. Ateşin çok yüksek olduğu durumlarda çocuğa ılık su ile pansuman yapılabilmektedir. Ayrıca çocuklar ılık suya sokularak da ateşi düşürülebilmektedir. Ancak direk soğuk suya sokmak iyi gelmemekte ve homeostazisin bozulmasına neden olmaktadır.

Çocuklarda yüksek ateş sırasında anne ve babaların sıklıkla yaptığı uygulamalardan biri de çocuklara hemen aspirin vermektir. Ateş düşürücü olarak aspirinin çocuklarda kullanılması uzmanlar tarafından önerilmemektedir. Çok yüksek ateşte ya da aşırı düşük ateşte çocukları doktora götürmek gerekmektedir. Doktor, bazı hastalara ibuprofen ya da asetaminofen ateş düşürücü ilaçları önermektedir. Bu ilaçların kullanımında ilaçların kullanım kılavuzuna göre hareket etmek ve doktorun dediklerine uymak son derece önemlidir. Özellikle ilaçların çok fazla alınmasından kaçınmak gerekmektedir. İlaçların fazla alınması karaciğerin gereksiz yere fazladan çalışmasına neden olmakta ve kalıcı böbrek hasarı meydana gelebilmektedir. Daha ileri boyutlarda ise ölüm görülebilmektedir.

Çocuklarda yüksek ateş durumunda kullanılan ilaçlar, tavsiye edilen dozda alınmasına rağmen çocuğun ateşi yüksek gitmeye devam eder ise çocuğa ilaç vermek derhal bırakılmalı ve hemen bir acil servise başvurulmalıdır. Doktorun kapsamlı muayenesinin ardından zatürre ya da boğaz ağrısı gibi bir bakteriyel enfeksiyon tespit edilir ise antibiyotik tedavisine geçilmektedir. Antibiyotiklerin geneli viral enfeksiyonları tedavi etmemekte yalnızca bunun için özel olarak üretilen birtakım antiviral ilaçlar bulunmaktadır. Doktorun verdiği antiviral ilaçlar kullanılır iken hastanın kendini yormamasına ve bol miktarda sıvı tüketmesine de dikkat edilmelidir. 28 günlük ve daha küçük bebeklerin yüksek ateş tedavisinde ise damar içinden uygulanan intravenöz ilaçlar kullanılmaktadır.

Yüksek Ateş Süresince Evde Bakım Nasıl Yapılır?​

Çocuklarda yüksek ateş sırasında hastayı daha rahat ettirmek için yapılması gereken birkaç uygulama bulunmaktadır. Bu uygulamalardan ilki yüksek ateşe sahip bireyin fazla sıvı tüketmesini sağlamaktır. Vücutta aşırı derece sıvı kaybına neden olan yüksek ateş, dehidrasyona neden olmaktadır. Dehidrasyonun ortadan kaldırılabilmesi için kişilerin su, meyve suyu ya da ev suyu içmesi önerilmektedir. İçilen bu sıvılar, vücudun ateş sırasında kaybettiği vitaminlerin ve minerallerin tekrar vücuda kazandırılmasına yardımcı olacaktır. 1 yaştan daha küçük çocuklarda bakım sırasında oral rehidrasyon solüsyonu faydalı olabilmektedir. Oral solüsyonlar çocukların kaybettikleri elektrolitleri geri kazanmasını ve vücut dengesini sağlamaktadır. Ayrıca bakım sırasında hastanın iyice dinlenmesine, gereksiz aktiviteler ile kendini yormamasına, çok kalın giysilerden uzak durmasına, oda sıcaklığının çok yüksek olmamasına ve kalın battaniyeler ile uyumamasına da dikkat edilmelidir.

Çocuklarda Ateşli Havale Nedir?​

Çocuklarda yüksek ateş sonrasında ortaya çıkan febril konvulziyon ya da diğer adı ile ateşli havale, sıklıkla 6 ay ile 5 yaş arası çocuklarda görülmektedir. Ateşli havale sırasında ateş genellikle 38 derecenin üzerinde seyretmektedir. Ateşli havale sırasında aileler çok korksa da bu durumun çocuğa zarar vermediği kanıtlanmıştır. Ateşli havale halk arasında saraya yol açması ile bilinse de böyle bir durum söz konusu değildir. Ayrıca bu hastalık sonucu çocuklar ölmemekte ya da sakat kalmamaktadır.

Ateşli havale geçiren çocukta kasılmalar ve sıçramalar oluşabilmekte aynı zamanda gözlerde morarmalar ve bilinç kaybı gibi durumlar gelişebilmektedir. Böyle durumlarda ilk olarak sakin olmak gerekmektedir. Bu durumların tamamı geçicidir ve çocukta kalıcı bir hasar meydana getirmemektedir. Anne babaların bu hastalık sırasında yapması gereken en önemli şey çocuğunun sağa sola çarparak düşüp kendisine zarar vermesini engellemektir. Ateş sırasında çocuk kucağa alınmalı, sırtı anneye dönük ve başı yan olarak tutulmalıdır. Çocukların hava yolu açık tutulmalı ve en kısa sürede acil servise başvurulmalıdır. Havalelerin büyük çoğunluğunun 10 dakika içerisinde yok olduğu görülmektedir.

Çocuklarda İdrar Kaçırma

çocuklarda-idrar-kaçırma.webp

Çocuklarda İdrar Kaçırma​

Gece veya gündüz vakitlerinde kendini gösteren istem dışı çocuklarda idrar kaçırma rahatsızlığına tıp dilinde Enürezis noktürna (EN) denilmektedir. Küçük çocuklarda kendini en çok gösteren boşaltım sistemi hastalığı olarak bilinmektedir. Çocuklara 2-4 yaş arasında aileler tarafından tuvalete gitme alışkanlığı kazandırılır. Herhangi bir sorunu olmayan çocukların mesaneleri 2-4 yaş grubunda gelişme gösterir. Gelişen mesane ile birlikte ailelerinde çabalarıyla bu yaşlarda çocuklara tuvalet bilinci kazandırılabilir ve çocukların altını ıslatma sorunu ortadan kaldırılabilir. Fakat bazı çocuklarda bu durum gecikme gösterebilmektedir. Mesane gelişimindeki herhangi bir gecikme çocuğun altını ıslatmasına sebep olabilmektedir. Yaşın büyümesi ile hızla gelişen mesane sayesinde yaş geçtikçe çocuklarda bu durum azalmaktadır. Enürezis noktürna sorununun çeşitli sebepleri olmakla beraber tedavisi de bulunmaktadır.

İdrar Kaçırma Sebepleri​

Çocuklarda idrar kaçırma sebepleri kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Bu rahatsızlığın sebebi fizyolojik nedenler olduğu gibi psikolojik olma ihtimali de yüksektir. Bu nedenler şu şekildedir:

Çocuklarda sıvı alımının fazla olması en önemli sebeplerden birisidir. Çok fazla içecek tüketen çocuk kendini tutamayıp altını ıslatabilmektedir. Gazlı içecek kullanımı da bu sorunu doğurabilir. Çocuklar için zararlı olan gazlı içeceklerin çok fazla tüketilmemesi önerilmektedir. Aksi takdirde mesaneyi zorlayacak bir eğilim göstererek çocuğun altını ıslatmasına sebep olabilmektedir. İdrar yolu enfeksiyonları bu sorunun bir diğer önemli sebebidir. Bu rahatsızlığı yaşayan çocuklarda çok fazla görülen bir etkendir. Herhangi bir sebepten kapılan idrar yolu enfeksiyonu boşaltım sisteminde aksamalara sebep olabilir ve çocuklarda idrar kaçırma gerçekleşmektedir.

*Çocuğun mesane kaslarının henüz yeteri derecede gelişmemiş olması.

*İdrar yollarında veya böbreklerdeki herhangi bir sorun olması.

*Aşırı hareket sonucunda çok yorgun bir şekilde bitkin düşerek uyuyan çocuklarda da görülmektedir.

*Şeker hastalığı (diyabet) olan çocuklarda sıkça görülen bir sorundur.

*Çocuk uyurken vücudunun gerekli miktarda antidiüretik hormonu (ADH) salgılayamaması.

*Mesanenin olması gerektiğinden daha küçük olması veya aktif mesane sendromu da önemli sebeplerdendir.

*Tıkayıcı uyku apnesi hastalığı ve çocuğun uykudayken mesanesinin dolu olduğunu anlayamayacak derecede ağır bir şekilde uyuması.

Kabızlık idrar tutamama sebeplerinden biridir. Kabızlık çocuğun mesanesi üzerinde baskı oluşturur ve idrarını kaçırmasına sebep olur. Yanlış ve düzensiz beslenme sonucu oluşan bir kabızlık durumunda çocuğun altını ıslatma sorunu ortaya çıkabilmektedir. Çocukların idrar tutamama sorununda neden olarak gösterilen bu fizyolojik etkenlerin yanında bir bu kadar önemli olan psikolojik etkenler de bulunmaktadır. Bu psikolojik etkenler şu şekildedir:

  • Herhangi bir sebepten strese maruz kalan çocuklarda idrar kaçırma eğilimi görülür. Çok küçük yaşlarda büyük kaygılar yaşanması da buna örnek verilebilir.
  • Aile içerisinde anne babanın ilgisizliği, sürekli yaşanan bir tartışma ortamı, aileye yeni bir kardeş katılması da bu sorunun önemli psikolojik sebeplerindendir.
  • Okul değiştiren çocukların da eski ortamlarına özlem ve yeni girilen ortama çektikleri yabancılık çocuğun psikolojisi üzerinde çeşitli sorunlar oluşturmakta ve bu durum baş göstermektedir.
  • Duygusal olayların üst üste gelmesi, ailede bir kaza yaşanması veya aile bireylerinden birini kaybetme de bu durumun sebeplerindendir.
  • Ailelerin tuvalet alışkanlığı kazandırma esnasında çocuğun üzerinde çok fazla baskı kurması idrar kaçırmanın ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Bu nedenlerle beraber çocukta dikkat bozukluğu ve aşırı hiperaktiflik sonucunda enürezis noktürna görülebilmektedir.

Enürezis Noktürna Belirtileri​

Çok bir belirtisi olmayan çocuklarda idrar kaçırma sorunu, çocuğun gece veya gündüz yanlışlıkla altını ıslatması ile anlaşılabilmektedir. Ancak idrarını tutamama sorunu çok daha büyük hastalıkların belirtisi olabilmektedir. Bu sebeple bu sorunun görüldüğü çocuklarda hızlı bir şekilde gerekli tıbbi ekibe başvurarak tedaviye başlanması önerilmektedir.

İdrar Kaçırma Hastalığa Tanı Koyma​

Çocuklarda idrar kaçırma sorunu diğer birçok hastalık gibi fizyolojik ve psikolojik sorunların yanında genetik olma ihtimali de yüksektir. Geceleri altını ıslatan çocukların %90-95’i fizyolojik sebeplerden altını ıslatmaktadır. Şeker hastalığından bu sorunu yaşayan çocukların oranı %2-3’lük bir kısımda yer almaktadır. Fakat genetik hastalıklar da çok büyük bir orandır. Çocuğun anne veya babasından birisinde bu rahatsızlık varsa çocukta da ortaya çıkması %45 oranında muhtemeldir.

Anne ve babanın ikisinde de varsa bu sorunun görülme oranı %77 olmuştur. Bu oranların gösterdiği gibi sorunun temelinde genetik problemler yatmaktadır. Çocuklarda İdrar kaçırma sorunu çok büyük bir kesimde görülmektedir. Mesane kontrolünün çabuk gelişmemesi de büyük bir etkendir. Mesane kontrolü kız çocuklarında erkeklere göre daha erken gelişmektedir. Bunun sonucunda bu sorun erkeklerde daha çok görülmektedir. Doktorlar idrar kaçırma sorununu çözerken hastalardan bazı sorulara cevap almak isterler. İşeme ve dışkılama zamanlarının bilinmesi tanı koymada etkilidir.

-Çocuğun anne veya babasından birinden çocuklukta idrar kaçırma durumu olup olmaması,

-Çocuğun gün içerisinde aldığı içecek miktarı,

-Çocuğun psikolojik durumunun analizi,

-İşeme durumunda mesanede ağrı veya yanmanın olup olmadığı,

-Çocuğun uyku durumunun anlaşılması önemlidir,

Hastalığa doğru bir tanı konulması için çocuğun işeme alışkanlığı kontrol altında tutularak bir çizelge oluşturulmalı ve doktor bu alışkanlıklara göre bir fikir sahibi olmaktadır. Tutulacak bu çizelgeyle beraber fiziksel muayeneler de yapılmalıdır. Yapılacak olan kan ve idrar testleri ile beraber hem çocuklarda idrar kaçırma sorunu anlaşılabilecek hem de diyabet gibi diğer hastalıklar da ortaya çıkacaktır. Enürezis noktürnaya tanı konulması için gündüz altını ıslatan çocuklar için başka testler de yapılabilir. Üroflovmetri, ultrasonografi, sistoretrogramın yanında nörolojik bir problem olduğu düşünülürse magnetik rezonans (MR) çekimi de yapılabilir. Dışkılamadan sonra kalan miktarın ölçülmesi ve mesane duvar kalınlığı da kontrol edilerek bir tanı koyma yoluna gidilebilir.

Çocuklarda İdrar Kaçırma Hastalığın Tedavi Yöntemleri​

Çocuklarda idrar kaçırma sorununda tedavi yöntemleri çoğunlukla aileler tarafından çocuğun günlük alışkanlıklarını değiştirerek ve bir düzen oluşturarak yapılmalıdır. Bu düzenler yapılırken ailelere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlukların başında sabırlı olmak, çocuğu suçlayıcı tavırlardan kaçınmak ve çocuğu azarlamamak gelir. Çocuğa bu sorunun geçici olduğu ve sabır ve düzenli bir yaşayışla geçebileceği hatırlatılmalıdır. Titizlikte aşırıya kaçılmamalıdır. Aksi halde çocuk kendini suçlayıp daha kötü duruma düşebilir. Bu destekleyici tavırların yanında çocuğa gece verilen sulu içecek miktarının düşürülmesi de gerekmektedir.

Gündüz de verilen içecek miktarı bir kurala ve süreye bağlı olarak verilmelidir. Gece yatmadan iki saat önce çocuğun sıvı tüketimini sonlandırması gerekmektedir. Kafein ve gazlı içecekler kullanılmamalıdır. Kızartılmış yağlı yemeklerde ya hiç verilmemeli ya da en aza indirgenmelidir. Çocuk uyumadan önce kesinlikle tuvalete çıkarılmalı ve rahat bir şekilde uyuması sağlanmalıdır. Gıda boyalı yiyecekler de sorun oluşturabileceklerinden verilmemeye çalışılmalıdır.

Çocuğun anne veya babası tarafından gece bir kez bir saat belirlenerek tuvalete çıkarılması önemlidir. Gündüz vakti ortalama iki saatte bir kez tuvalete gitme alışkanlığı ve okulda da en az iki arada bir gitme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Her gün en az bir kez düzenli olarak büyük tuvaletini yaparak kabızlık sorununun önüne geçilmelidir.

Çocuğun kullandığı tuvalet kesinlikle ya oturak ya da klozet şeklinde olmalıdır. Çocuğun işeme durumundaki rahatlığı için ayaklarının altına bir destek konarak klozette rahat olması sağlanmalıdır. Birçok idrar yolu enfeksiyonunun sebebi olan kurulanmama sorunu bu hastalıkta da önemlidir. İşeme veya dışkılama sona erdikten sonra çocuk kesinlikle kurulanmalı ve böylece olası hastalıkların önüne geçilmelidir.

İdrar Kaçırmada İlaç Kullanımı ve Alarm Tedavisi​

Yapılan bu müdahaleler işe yaramadığında ve altını ıslatma sorunu devam ettiğinde başka tedavi yöntemlerine geçilmelidir. Bunlar ilaç kullanımı ve alarm tedavisidir. Alarm tedavisinin temel amacı çocuk altını ıslattığında o şekilde hiçbir şey hissetmeden uykuya devam etmesinin önüne geçilmesidir. Bu yöntemle çocuklarda idrar kaçırma sırasında alarm çalacak ve çocuk uyanarak durumdan haberdar olacaktır. Bu yöntem 3 ay sürdürülmelidir. %70-80’lik bir iyileşme oranı görülmektedir.

Ancak bu tedavi sadece 8 yaşını doldurmuş çocuklara uygulanabilmektedir. Ancak alarm tedavisinden sonra tekrar bu soruna geri dönen %10’luk bir kesim bulunmaktadır. Yani bu tedaviden de sonuç alınmaz ise son olarak ilaç tedavisine gidilmelidir. Doktorun çocuğun yaşı ve bünyesine göre verdiği ilaçlar sayesinde idrar torbasının büyümesi sağlanır.

Çocuğun isteği dışı kasılan idrar torbası bu ilaçlar sayesinde rahatlar ve bu sorunun görülme sıklığı azalır. Her ilaçta olduğu gibi bu ilaçlarda da yan etkiler görülmektedir. En sık görülenler; ağız kuruluğu, ateşlenme, yüz kızarıklığı, görme yetisinde bulanıklık, sinirlenme durumu ve eğitim başarılarının düşmesidir. Bu yan etkiler de göz önünde bulundurulduğunda önceki tedaviler velilere daha cazip gelmektedir.

Çocuklarda idrar kaçırma sorunu için belirli bir yaştan sonra utanmaya ve içine kapanık olmaya eğilim gösterirler. Ailelerin bu durumlarda çocuklarını rahatlatmaları veya gerekirse psikolojik destek almaları gerekmektedir. Her defasında bunun geçici bir sorun olduğu çocuğa hatırlatılmalı ve çocuk rahatlatılmalıdır. Böylece hastalığın tedavisinde daha kısa sürede çözüme ulaşılabilecektir.

Bronşit Hastalığı Tanı ve Tedavisi

bronşit-hastalığı-tanı-ve-tedavisi.webp

Bronşit Hastalığı Tanı ve Tedavisi​

Akciğerlerde bronşiol olarak isimlendirilen küçük hava kesecikleri bulunmaktadır. Bu küçük hava keseciklerinde enfeksiyon oluşumuna bronşit denilmektedir. Bronşit görülme sıklığı kişinin yaşına ve mevsimsel şartlara bağlı olarak değişebilmektedir. Özellikle akut bronşite kış mevsiminde ve ilkbaharın başlangıcında sık rastlanılmaktadır. Bir virüsten kaynaklı olabilmektedir. Akut olması kısa süreli bir rahatsızlık olabileceğini göstermektedir.

Bronşit, çocuklarda da görülebilen bir hastalıktır. Çocuklarda bronşit belirtileri daha sert bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bronşit, akut bronşit ve kronik bronşit olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Çocuklarda daha çok akut bronşit görülmektedir. Akut bronşitin tedavi edilmediği durumlarda kronik bronşite dönüştüğü bilinmektedir. Çocuklarda görülmesi yaşa göre bir farklılık göstermemektedir. Her yaştaki çocukta bronşite rastlanılabilir. Balgamlı öksürük, ateş ve nefes darlığı çocuklarda bronşit belirtileri olarak ortaya çıkmaktadır. Hastalığın ilerlememesi adına mutlaka doktora gidilmesi gerekmektedir. Tedavisi zor olan bir rahatsızlık değildir.

Tedavide semptomlar azaltılmaya çalışılmaktadır. İki veya üç hafta içerisinde tamamen iyileşme sağlanmaktadır. İlaç tedavisinin yanında beslenme, düzenli bir yaşam şekli ile bağışıklık güçlendirilmesi de önemli olmaktadır.

Bronşit Nedir?​

Akciğerlerde bronş tüpleri vardır ve iç kısmının hassas bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Bronş tüpleri patojenlerle savaşmak adına mukoza üretmektedir. Bronşitlerde meydana gelen bir enfeksiyon nedeniyle mukoza üretimi artmaktadır. Mukoza üretimindeki artış ile beraber nefes yollarında bir tıkanma meydana gelmektedir.

Bronşit bir enfeksiyondur. Sinüzit, grip, boğaz ağrısı gibi rahatsızlıklara neden olan virüs, bronşiollarda enfeksiyona neden olmaktadır. Akut bronşit ve kronik bronşit olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Çocuklarda bronşit yetişkinlerde görülen bronşitten farklı değildir. Akut ya da kronik bronşit oluşumu görülebilmektedir. Akut bronşit belirtileri kişide hızlı bir şekilde başlamaktadır. Belirtilerin seyri ciddi bir şekilde görülebilmektedir fakat uzun sürememektedir. Akut bronşit birkaç hafta varlığını devam ettirmektedir. Kronik bronşit, çocuklarda sık görülmez. Kronik bronşit hafif görülebilmekle birlikte kişide ağır da seyredebilmektedir. Kronik bronşite neden olan en önemli etkenin sigara olduğu bilinmektedir. Akut bronşit gibi kısa sürede olup bitmemektedir. Kronik bronşit aydan aya ya da yıldan yıla kişide tekrar nüksetmektedir. Akut bronşit genellikle soğuk hava algınlığı ve akciğer enfeksiyonları sonrası ortaya çıkmaktadır. Kronik bronşit, akut bronşite göre oldukça ciddi bir rahatsızlıktır. Kronik bronşitte belli aralıklarla kişinin bronşlarında bir enfeksiyon oluşumu görülmektedir ve en önemli nedeni sigara kullanımıdır. Çocuklarda bronşit genellikle akut bronşit olarak karşımıza çıkmaktadır. Birkaç hafta sürmekle birlikte daha sonra tamamen bir iyileşme sağlanmaktadır.

Çocuklarda Bronşit Belirtileri ve Tanı Yöntemleri​

Çocuklarda görülen bronşitin belirgin belirtileri vardır. Balgamlı öksürük ve burun akıntısı en yaygın görülen belirtilerdir. Aynı zamanda hafif baş ağrısı, hafif ateş, boğaz ağrısı, titreme, göğüste hafif sıkışma, göğüste hafif ağrı, yorgunluk hissi, vücutta ağrılar, hırıltılı nefes alımı, kusma ve nefes almada güçlük bronşit belirtileri olarak görülmektedir. Çocuklarda görülen bronşit, akut bronşit olarak oraya çıkmaktadır. Bunun nedeni akut bronşite yol açan viral hastalıkların olmasıdır. Bu viral hastalıkların boğmaca, grip, tifo ve kızamık olduğu bilinmektedir. Ayrıca akut bronşit tedavi bittikten sonra da çocuklarda öksürük belirtisinin bir süre daha devam ettiği görülmektedir. Belirtiler görüldüğünde tedavi ihmal edilmemeli ve mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Akut bronşit çocuklarda ihmal edildiğinde ve tedavisi aksatıldığında kronik bronşite dönüşmektedir. Çocuklarda bronşit belirtileri görüldükten sonra hekime başvurulmalıdır. Akut bronşit olarak görülen bronşit kısa süreli bir tedavi ile tamamen iyileştirilmektedir. Kronik bronşite dönüştüğünde ise iltihap akciğerlerde belli aralıklarla tekrarlamaktadır.

Bronşit Tedavisi​

Hekime gidildiğinde şikayetler dinlenildikten sonra önce bir muayene yapılmaktadır. En belirgin belirti öksürüktür ve öksürük başka rahatsızlıklardan dolayı da olabileceğinden dolayı bazı tetkikler istenilmektedir. Kan tetkikleri, kandaki enfeksiyon durumunun ölçülmesi için istenebilmektedir. Balgam testi ile balgamdaki bakteriyel ve diğer durumların tespiti için gerekli olmaktadır. Spirometre ile bronşiyal tüplerde herhangi bir daralma olup olmadığı ve solunan havanın miktarı ölçülmeye çalışılmaktadır. Akciğer röntgeni de istenebilmektedir ve akciğer röntgeni ile hava yollarının gözlemi yapılmaktadır. Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarı, bronşit tanısı için önemli bir göstergedir. Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarının ölçümü için Arteriyel kan gazı tetkikine başvurulmaktadır. Bilgisayarlı tomografi taraması da hava yollarının incelenebilmesi için istenebilmektedir. Çocuklarda bronşit belirtileri görüldüğünde aksatılmadan hekime başvurulması önemlidir.

Ne Zaman Doktora Gidilmelidir?​

Bronşit belirtileri bazen çocukta şiddetli bir şekilde seyretmemektedir. Evde tuzlu su gargarası, sağlıklı beslenme, ortamın havalandırılması, bol sıvı tüketimi ve dinlenme yöntemleri ile bronşit rahatsızlığının geçtiği görülebilmektedir. Buna karşılık çocukta balgamlı öksürük iki haftadan uzun bir süredir devam ediyorsa ve hastalığın şiddeti azalmıyorsa mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Bazı durumlarda ateş düşmez ve günden güne bir artış gösterebilir. Göğüste kalıcı bir hırıltı, balgamda kan, iştah kaybı ve sorunlu solunum görüldüğünde mutlaka doktora gidilmelidir. Zerdeçal, bal, sarımsak, zencefil ve tuzlu su gargarası, bronşite iyi geldiği bilinmektedir fakat her zaman doğal yöntemler kullanılarak hastalığın seyri azalmamaktadır. Balgamlı öksürüğün iki haftadan uzun bir süre devam etmesi normal karşılanmamaktadır ve mutlaka doktora gidilmelidir.

Bronşit Tedavisi Nasıl Olmaktadır?​

Bronşit, tedavi edilmesi ve ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır. Bronşit tedavisi çocuğun genel durumuna göre değişim gösterebilmektedir. Çocuğun yaşı, genel sağlık durumu ve bronşit belirtilerine göre bir tedavi izlenilmektedir. Bronşit oluşumuna neden olan bir virüs odluğu için antibiyotik kullanımına başvurulmamaktadır. Tedavi ortaya çıkan semptomların hafifletilmesine yönelik olmaktadır. İlaçlardan önce bol dinlenme ve bol sıvı tüketimi oldukça önemlidir. Çocuğun bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik bir beslenme programı ve yaşam şekli benimsenmelidir. Çocuk dört yaşından büyük ise öksürük için ilaç kullanımına başvurulmaktadır. Ateş ve ağrı belirtileri için asetaminofen ve ibuprofen tedavisi uygulanmaktadır. Çocuklarda bronşit belirtileri arasında nefes almada güçlük olmasından ötürü tedavi amaçlı çocuğun bulunduğu odada buharlı nemlendirici bulundurulmaktadır. Öksürük tedavisi için kullanılan ilaçlar genellikle dört yaş altı için önerilmemektedir. Akut bronşit ise tedavi sonrası iki ve üç hafta içerisinde tamamen iyileşme sağlanmaktadır. Bakteriyel bir neden ile enfeksiyon oluşmuşsa antibiyotik kullanımına başvurulabilmektedir.

Bronşit tedavisinde asıl odaklanılan hedef, hava yollarının genişletilmesi ve oksijenlenmenin olabildiğince artırılmasıdır. Akut bronşit sonrası astım riski ile karşılaşılabilmektedir. Bundan dolayı Tedavi sonrası da çocuğun genel durumu takip edilmelidir. Tedavi sonrası da evde sigara kullanımı azaltılmalı ve mümkünse çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmemelidir. Çocuk pasif içici durumunda ise bronşit riski ile karşı karşıya olmaktadır. Sigara, bronşit oluşumuna sebebiyet vermektedir. Çocuğun bulunduğu odada buhar makinesi kullanımı da faydalı olmaktadır. Buhar makinesi, çocuğun sağlıklı ve rahat bir şekilde nefes almasını sağlamaktadır. Sıvı alımı oldukça önemlidir. Bronşitten dolayı solunum yollarında balgam birikimi olmaktadır. Bu balgam birikimi bol sıvı tüketimi aracılığıyla doğal olarak atılabilmektedir. Çocuklarda bronşit sık görülebilmektedir fakat tedavisi aksatılmadığı zaman kolaylıkla atlatılabilmektedir. Beslenmenin önemi her hastalıkta olduğu gibi bronşit tedavisinde de önemlidir. Çocukların yaşı fark etmeksizin bronşit rahatsızlığı ile karşılaşılmaktadır. Aylık bebeklerde de görülebilmektedir ve bundan dolayı tedavide bazı ilaçların kullanımına başvurulmamaktadır. Bu durumda bebek bol sıvı ile desteklenmelidir. Bebeğin bulunduğu odanın sürekli olarak havalandırılmasına dikkat edilmelidir. Bebeği terletecek giysiler giyindirilmemeli ve terlediği durumlarda üstü hemen değiştirilmelidir. Yaş almış çocukların tedavisinde uygulandığı gibi buharlı makineler kullanılabilmektedir. Ayrıca aylık bebeklerde de balgam oluşumu görülmektedir ve tedavide balgam söktürücü ilaçlar kullanılmaktadır.

Çocuklarda Bronşit İçin Alınabilecek Önlemler Nelerdir?​

Viral hastalıklardan sonra, virüs ya da bakteriyel sebepli akciğerlerde oluşan bronşit, çocuklarda sık görülebilmektedir. Tedavi edilerek birkaç hafta içerisinde iyileşme sağlanabilmektedir fakat bazı durumlarda kronik bronşite ve zatürreye dönüşümü olabilmektedir. Çocuklarda bronşit oluşumunun engellenmesi mümkündür. Öncelikle sağlıklı ve dengeli bir beslenme programı ve kaliteli bir yaşam tarzı benimsenmelidir. Çocuk dengeli bir beslenme programına ve düzenli bir uykuya sahip olduğunda bağışıklık sistemi güçlü olacaktır. Aksi bir durumda bağışıklık sistemi zayıftır ve bu birçok hastalığa açık halde olması demektir. Çocuğun kişisel hijyeni oldukça önemlidir. Bronşit virüs ve bakteriyel sebepli olabileceğinden dolayı hijyene önem verilmelidir. El yıkama alışkanlığının benimsetilmesi gerekmektedir. Çocuğun temiz bir atmosfer içinde olması da önemlidir. Özellikle evde sigara kullanımı varsa bu durum bronşite davetiye çıkarmaktır. Çocuğun duman ve tozdan arındırılmış bir ortamda bulunması bronşit riskini azaltacaktır. Evin tozlu olması enfeksiyon oluşumuna neden olabilmektedir. Ev hijyenine ve kişisel hijyene önem verilmesi gerekmektedir. Bazı gıda maddelerinin bronşiyal öksürüğü tetiklediği bilinmektedir. Beslenme bu açıdan da önemli olmaktadır.

Çocuk Alerji

çocuk-alerji.webp

Çocuk Alerji​

Bebeklik ve çocukluk döneminde rastlanan bazı alerjik reaksiyonlar hem çocuklar hem de aileleri için önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Geçmişte önemsenmeyip, küçük görülen alerjik hastalıklar ileri dönemlerde ciddi rahatsızlıklara kapı aralıyor. Sadece ülkemizde değil dünyanın birçok yerinde alerjik reaksiyonların belirtileri görülmektedir. Gelişen devletlere baktığımızda örneğin İngiltere ya da Amerika gibi ülkelerde çocukların büyük bir çoğunluğunda alerji etmenleri görülmektedir.

Çocuk alerji, çocukların en hassas oldukları bu dönemlerde vücutlarının bazı protein ya da maddelere karşı göstermiş oldukları tepkimelerdir. Bu maddelere tıp dilinde alerjen maddeler denilir. Aslında birçok insan için zararsız olan alerjen maddeler hepimizin günlük hayatta karşılaştığı besinleri içerir. Bunları; fıstık, ceviz, badem gibi ağaç yemişleri, süt yumurta, buğday ve balık gibi besinlerin yanı sıra bahar aylarında bazı ağaçlarda oluşan polenler, ya da evlerde biriken toz partikülleri, yazın çıkan bazı böcek ısırmaları takip etmektedir.

Alerji belirtileri çocukta burun, boğaz, kulak, göz, solunum yolları, immune (bağışıklık) ve sindirim sistemlerini etkileyerek (her kişide farklı durumda görülebilir) orta ve şiddetli olarak yaşanmaktadır. Çocuğunuz belirli bir dönemde bu sorunlarla karşılaşmış olsa da bazen aileler tarafından belirtiler gözden kaçırılmaktadır. Fakat bu belirtilerden bir ya da birden fazlasını ağır şekilde yaşayan çocuklarda normal yaşantıları etkilenmekte ve dolayısıyla okul başarılarında da bazı olumsuzluklar görülebilmektedir. Örneğin; çocuğunuzda kaşıntı gibi durumlar olursa bu konsantrasyon durumunu etkiler.

Çocuklarda başlayan ilk alerjik reaksiyonların kaynağı aileler tarafından başka hastalıklarla karıştırılarak bazı yanlış anlaşmalara da sebebiyet verir. Ancak çocuğun ağrı durumu yaşaması, vücudunun normalden farklı olarak kabarması gibi şiddetli durumlarda aileler hemen uzman bir hekime çocuklarını göstermelidirler. Çünkü yapılacak olan tetkikler sayesinde hastalıkların erken tanı ve teşhisi ile bu alerjik semptomların etkisi azaltılmakta ve çocuğu korumak da kolaylaşmaktadır. Yeni doğan bebeklerde anne sütü döneminin yavaş yavaş sona ermesi ve bebeklerin ek gıdalar ile tanışmasının ardından yaklaşık 18. ayda olan bebeklerde, çocuklarda ve erken ergenlik dönemlerinde karşımıza çıkan bazı alerjik hastalıklar şu şekildedir;

  • Astım
  • Alerjik nezleler
  • Egzema (kaşıntı)
  • Hışıltılı Çocuk
  • Halk dilinde Kurdeşen olarak bilinen Ürtiker
  • Kontakt demetitler
  • Göz alerjileri
  • Gıda alerjileri
  • İlaç ya da böcek alerjileri
  • Mesleki durumlarda ortaya çıkan alerjiler
  • Anaflaksi yani alerjik şok
  • Herditer Anjioödem
Bu alerjik hastalıkların tanısı, tedavisi ve tekrarlama durumları çocuk alerji uzmanları tarafından yürütülür. Çocuk alerjisi üzerinde çalışan uzman hekimler normal hekimlerden farklı olarak eğitimlerini tamamladıktan sonra ayrıca en az 3 yıl olmak üzere çocuk alerjisi dalında da eğitim alıp gerekli sınavlara tabi tutulur bunun yanında bu alanda 2 yıl mecburi hizmet yaptıktan sonra çalışmaya başlarlar. O yüzden bu alerjik semptomların tanısında normal bir hekim yerine çocuk alerji uzmanına görülmek hastalık için kesin bir sonuç elde etmenizde çok önemlidir. Çocukluk döneminde vücut gelişmesini sürdürdüğü için çocuğa yaklaşım uzmanlarımız tarafından önemsenen bir konudur. Ayrıca bu dönem çocuklarda çevresini yeni yeni adlandırılması sebepleri ile her açıdan kritik olmakta ve çocukların sağlık durumları daha titiz bir şekilde yürütülmektedir. Bu dönemde geç kalınacak her sağlık işlemi ileri yaşlarda çocuğun yaşam standartlarını ciddi anlamda etkilemektedir.

Çocuklarda Alerjik Hastalıklar Neden Baş Gösterir ve Artar?

Birçok ülkede, binlerce çocuk üzerinde yapılan akademik çalışmalar neticesinde, çocukların bulundukları yaşam ortamının sürekli değişmesi ve bazı olumsuz durumların ortaya çıkması çocuklardaki alerjik durumları tetiklemektedir. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artan sanayileşme, küresel ısınma, sera gazları etkisi ile bozulan hava ve çevre koşullarının etkileri ile çocuklarda alerji, egzama, astım gibi hastalıkların daha sık görülmesi ve bu rahatsızlıkların her geçen gün arttığı da söylemektedir. Bu alerjik durumları tetikleyen başlıca sebepler ise uzmanlar tarafından şöyle sıralanmaktadır;

  • Hava Kirliliği
  • Beslenme alışkanlıklarının bozulması (GDO’lu yiyeceklerin artması)
  • Kapalı ortamlarda daha fazla zaman geçirme
Maalesef bu üç ana sebep çocuklarda alerjik hastalıkların artmasına sebep olmaktadır. Ancak bunun yanı sıra başka sebeplerde olabilmektedir.

Evde kedi, köpek, kuş gibi tüylü evcil hayvan besleyen ailelerde de çocuklarda alerji durumu görülebilmektedir. Bu süreçte ailenin çocuğa bu durumu kabullendirmesi oldukça zor olabilmektedir. Hayvan ile bağ kuran çocuk bu durumu anlamamakta ve direnç gösterdiği takdirde bazı huzursuzluklar aile için sorun olabilmektedir. Bu durumda alınacak önlemler ise çocuğun hayvan ile sarılma, kucaklama gibi yakın temaslardan uzak tutulması, hayvanın bulunduğu ortam ve evcil hayvanın kısa aralıklarla titizlikle temizlenmesidir. Ayrıca aileler anti alerjik ürünlerle de önlem alabilmektedir.

Çocuklarda Alerji Teşhisi

Çocuğunuzu incelediniz ve son zamanlarda mevsimsel gibi görülen ama tekrar eden bazı şikâyetler gördüyseniz uzman bir hekimden randevu alarak hekim görüşleri ışığında hareket etmelisinizdir. Doktorunuz bu konuda sizi yönlendirecek testler isteyecek ve test sonuçlarına göre sizleri yönlendirecektir. Bu esnada ailelerin yapması gereken şey, çocukta bu şikâyetlerin hangi sıklıkla ve hangi aralıklarda meydana geldiği gibi soruların cevaplarını doğru bir şekilde vermektir. Ayrıca çocuğunuzun yediği besinler, yaptığı aktiviteleri de doktora söyleyebilirsiniz. Böylelikle uzman hekimde tanı koyma ya da test isteme işleminin de daha doğru kararlar alacaktır. Çoğu kimse bebeklerde alerji testi yapılmadığı gibi yanlış bilgilere sahiptir. Aslında gelişen teknolojinin sağladığı kitler ile bebek alerjik durumları da çözülebilir ama bu kitler her zaman doğru sonucu vermeyeceği için düzenli aralıklar ile birkaç kez test yaptırması tavsiye edilir. Çünkü çıkan sonuçların doğrulanması yapılarak uygulanacak tedavi yöntemi önemlidir.

Alerji Durumu Saptanması

Bir hastaya kesin bir alerjik reaksiyon teşhisi konulması için ilk yapılacak şeylerden biri hastanın tıbbi geçmişinin olduğu bir dosya oluşturulmasıdır. Hastanın yaş, cinsiyet hangi testler yapıldığı gibi bilgileri bu dosya içerisinde açıkça belirtilmelidir. Örneğin ilaçlara karşı alerjik reaksiyon gösteren çocuklarda ileri yaşlarda bu durum devam ederse herhangi bir hastalık sırasında muayene olurken bu dosya hekime sunmalıdır. Hekim buradaki bilgiler neticesinde hastaya gerekli ilaçları verebilir. Aksi durumda kişinin can güvenliği tehlikeye atılmış olur. Çocuğun tıbbi kaydı oluşturulduktan sonra, doktor gerekli görürse bazı alerjik testler ister. Alerjik testlerin saptanması adına yapılmış dört farklı test türü vardır. Bunlar;

  • Prick deri testi; sıvı halde olan alerjen maddeler deri üzerinde temas ettirilir ve kısa sürede deri üzerindeki değişim kontrol edilir.
  • Kan testi; alerji saptanması için uygulanan kan testi IgE’dir. Kandan alınan belli orandaki numunenin laboratuvar ortamlarında incelenmesi ile alerjen maddeler belirlenir.
  • Yama testi; çocuklarda ve yetişkinlerde görülen egzama gibi deri alerjilerinin tanısında kullanılır. 48 saat süren bir işlemdir.
  • Yükleme testi; özellikle besin alerjilerinin tanısında kullanılan bir test türüdür. Bu işlem sırsında çocuğa alerji yaptığı düşünülen yiyecekten bir miktar verilir ve tepki ölçülür. Kesinlikle uzman bir doktor ve ekipman ile yapılmalıdır.

Çocuk Alerjilerinde Tedavi Yöntemleri

Uzman hekim tarafından hastane ya da alerji klinik merkezlerinde yapılan testler sonucunda alerjik durumlar saptanmış ve hastalığa tanı konulmuş ise çocuğun göstermiş olduğu alerjik reaksiyonlara göre ilaç tedavisine başlanabilir. Astım, alerjik nezle ya da arı gibi böcek ısırmalarında vücutta olan kabarmaları önlemek adına alerji aşısı olarak bilinen imünoterapi yapılabilir. Bu aşılar içerisinde herhangi bir ilaç ya da kortizon olmamaktadır. Uzman hekim tavsiyesi ile rahatlıkla belirli aralıklarda kullanılabilir. Vücuda cilt tabakası altından iğne yoluyla, oral yani ağızdan alınan damla ya da tablet ile farklı şekilde aşılar uygulanır. Burada hastanın göstermiş olduğu tepkinin hangi ilaç türünde olduğu bilinmesi önemlidir. Böylelikle çocuklar daha korunmalı olup her mevsimde rahatça hareket edebilir ve alerjinin şiddetli olan belirtilerinin de en aza indirilmesi sağlanır. Uzman hekim çocuk alerjisi üzerinde etkisi olacağını düşündüğü ve 5 yaş üzeri çocuk hastalarda aşı tedavisi yapmaktadır. Bir çocuk, çocukluk döneminde belli aralıklar ile aşı tedavisi almış, daha sonra tedavi sonlandırılmış ise ileriki yaşlarda tekrar alerjik durumlarla karşılaşması söz konusu olmaktadır.

Alanında deneyimli çocuk pediatrik alerji uzmanları ve çocuk alerji uzmanlarımız tarafından yürütülen titiz çalışmalar neticesinde çocuklarınızda var olan bütün alerjik hastalıkların tanı, teşhis ve tedavisini hastanemizden randevu alarak gerçekleştirebilirsiniz. Çocuk alerjisi üzerine yıllardır kesin sonuçlar aldığımız yöntemler hakkında daha fazla bilgi edinmek için web sitemiz üzerinde yer alan bloğumuzu inceleyebilir ve hekimlerimizden randevu talep edebilirsiniz.

Çocuklarda Kasık Fıtığı

çocuklarda-kasık-fıtığı.webp

Çocuklarda Kasık Fıtığı​

Çocuklarda kasık fıtığı (inguinal herni) en sık görülen kasık bölgesi sorunudur ve erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla 3-10 kat daha fazla görülür. Yaş küçüldükçe daha sık rastlanan kasık fıtığı nedir (inguinal herni), nasıl oluşur, bebeklerde kasık fıtığı belirtileri nelerdir, kasık fıtığı tedavisi nasıldır, kasık fıtığı ameliyatı ne zaman yapılmalıdır gibi soruların yanıtlarını inceleyeceğiz.

Kasık fıtığı nedir?

Kasık fıtığı, kasıkta şişlik ile ortaya çıkan ve çocuklarda en sık olarak görülen kasık bölgesi sorunudur. Erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla 3-10 kat daha fazladır. Genellikle sağ taraftadır, çocukların % 10’unda iki taraflı da olabilir. Yaş ne kadar küçükse kasık fıtığının görülme sıklığı da o denli yüksektir. Erken doğan (prematüre) bebekler ile yenidoğan döneminde, ileri yaş gruplarına göre daha çok saptanır. Prematüre doğan her 100 bebeğin 15-25’inde kasık fıtığı görülür. Erken doğan bebeklerde, her iki cinste de görülme sıklığı birbirine eşittir.

Kasık fıtığı nasıl oluşur?

Bebek henüz anne karnındayken, karın zarı (periton) oluşmakta olan kasık kanalı içine doğru balon şeklinde bir girinti yapar (processus vaginalis). Erkek çocuklarda, gebeliğin 28. haftasında bu girinti ile birlikte, karın içinde bulunan testisler de torbalara (skrotum) doğru inmeye başlar. Kız çocuklarda ise sadece bir bağ dokusu kanalın içinden aşağı doğru uzanır. Zamanında doğmuş bir bebekte, kasık kanalı içinden aşağı doğru uzanan balon şeklindeki yapının yapışarak kapanmış olması beklenir. Eğer kapanmaz ve açık kalırsa, içerisine başta bağırsaklar olmak üzere karın içi organlar girer. İşte bu durum kasık fıtığıdır.

Fıtık kesesi nedir, içinde hangi organlar bulunur?

Kasık kanalı içinde bulunan ve kapanmayan yapıya “fıtık kesesi” denir. Kese içine en sık giren organ bağırsaklardır. Sağ tarafta ender olarak appendiks de girebilir. Kız çocuklarda ise, yumurtalık da kese içerisinde bulunabilir.

Bebeklerde kasık fıtığının belirtileri nelerdir?

Kasık fıtığının ilk bulgusu şişliktir. Bu şişlik kız çocuklarında sadece kasıkta, erkek çocuklarda ise kasık ile birlikte torbada da olabilir. Bu şişlik, çocuk ağlarken veya gülerken karın içi basıncının artmasıyla ortaya çıkar. Kabızlık ve kolik gibi ıkınmaya neden olan durumlarda, açık olan kanal içerisine bağırsak daha kolay gireceğinden henüz o zamana dek saptanmamış bir kasık fıtığı ortaya çıkabilir. Şişlik genellikle çocuk sakin olduğu ya da yattığı zaman kaybolur. Fiziksel incelemede kasıkta saptanan şişliğin üzerine bastırıldığında içi havayla dolu bir kitlenin boşalmasına benzer bir duyum alınır. Bu, fıtık kesesi içinde bağırsak bulunduğunun göstergesidir. Eğer bir kız çocuğunda şişlik içerisinde sertlik ele geliyorsa, büyük olasılıkla kese içerisinde yumurtalık vardır. Kasık fıtığı ağrı yapmaz. Çoğu ailede, çocuğun ağlamasının fıtığa yol açtığı ya da fıtık ağrı yaptığı için ağladığı inancı vardır. Bunun ikisi de doğru değildir. Çocuk ağladığında artan karın içi basıncı ile fıtık görünür hale gelir. Kese içindeki organ sıkışmadığı sürece (fıtık boğulması) kasık fıtığı ağrıya neden olmaz.

Nasıl teşhis konur?

Anne, kasık fıtığını çoğu zaman bebeğinin altını değiştirirken fark eder.daha büyük çocuklarda ise giydirilirken ya da banyo sırasında farkedilir. Çocuk hekimi kontrollerinde kasık muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Çünkü bu bölgedeki anormalliklerin atlanması şansı yüksektir. Çocuklarda kasık fıtığı teşhisi, deneyimli bir çocuk cerrahı tarafından fiziksel muayene ile konabilir. Kimi zaman inceleme sırasında fıtık saptanmayabilir. Bu durumda annenin verdiği öykü tanı için önemlidir. Kasıkta, anlattığım tanıma uyan şişlik, çocukta bir defa bile görülmüş olsa kasık fıtığı teşhisi konması için yeterlidir. Eğer şişlik içerisinde ele gelen sertlik varsa, ultrasonografi yapılarak bunun nedeninin araştırılması gerekir. Eğer şişlik görülmüşse tanı için ultrasonografik incelemeye gerek yoktur.

Kasık fıtığının tedavisi nasıldır?

Çocukluk çağında kasık fıtığının kendiliğinden kaybolma şansı yoktur. Bu nedenle, tanı konduktan sonra cerrahi yöntemle onarılmalıdır.

Çocuklarda kasık fıtığı ameliyat ne zaman yapılmalı?

Çocuklarda kasık fıtığı ameliyatı, tanı konduktan sonra uygun olan en kısa zamanda yapılmalıdır. Çocukta başka bir hastalık ya da öncelikli tedavi gerektiren doğumsal anormallik olmadığı sürece, çocuğun yaşı ya da ağırlığı ameliyat için bir engel değildir. Ameliyat, apendisit gibi acil olarak yapılması gereken bir durum olmamakla birlikte gecikilmesi doğru değildir. Özellikle, çocuk ne kadar küçükse fıtık boğulmasının oluşma olasılığı da o denli yüksek olduğundan, cerrahi tedavinin gecikilmeden yapılması büyük önem taşır. Yenidoğan yoğun bakım birimlerinde izlenmekte olan prematüre bebekler ise tedavileri tamamlandığında taburcu edilmeden hemen önce ameliyat edilebilir.

Çocuklarda kasık fıtığı onarımı nasıl yapılır?

Ameliyat genel anestezi altında gerçekleştirilir. Kasıktan yapılan küçük bir kesi ile girilerek kanaldan dışarı doğru uzanan fıtık kesesi, boyun kısmı dikilerek çıkarılır. Eğer testis yerine inmemişse, ameliyat sırasında indirme işlemi de gerçekleştirilir. Erkek çocuklarda, aynı seansta sünnet de yapılabilir. Sünnet, ameliyat sonrası bakım ve izlemde ek bir yük getirmez. Kasık fıtığı ameliyatı, çocukluk çağındaki diğer tüm kasık sorunlarının cerrahi tedavilerinde olduğu gibi günübirlik olarak yapılır. Günübirlik ameliyatlarda hasta geceyi hastanede geçirmez. Ameliyat sonrasında 4-6 saatlik bir izlem sonrasında taburcu edilir. Fakat, bebek prematüreyse veya fıtık ameliyat edilmeden önce boğulmuşsa o zaman ameliyat sonra çocuğun bir gece hastanede izlenmesi gerekebilir.

Çocukluk çağı kasık fıtığı ile erişkinlerde görülen arasındaki fark nedir?

Çocuklarda kasık fıtığının oluşma nedeni, bebeğin gelişimi sırasında kasık kanalına doğru uzanan karın zarının doğumsal olarak kapanmamasıdır. Bu nedenle, çocuklarda görülen kasık fıtığı doğumsal bir anormalliktir. Erişkinlerde ise, kasık kanalını oluşturan yapılarda oluşan bir zayıflık söz konusudur. Yaş, ağır kaldırma, kilo, süregen kabızlık ya da çok sayıda gebelik gibi karın içi basıncını artıran nedenler bu duruma yol açabilir. Bu yüzden, erişkinlerde oluşan fıtıklar sonradan kazanılmıştır. Çocukluk çağı fıtık onarımı erişkine göre daha kolay ve basittir. Erişkinlerde, kanal duvarını sağlamlaştırmak amacıyla destek dikişi ya da yama (greft) koymak gerekebilir. Çocuklarda ise bunlara gerek yoktur. Erişkinlerde fıtık onarımı laparoskopik olarak da yapılabilirken çocuklarda bu yöntemin yeri yoktur. Çocukluk çağı fıtıklarının onarımdan sonra yinelemesi olasılığı çok azdır. Erişkinlerde ise, eğer duvarda zayıflık varsa bu olasılık çok daha yüksektir.

Bebeklerde Kabızlığa Ne İyi Gelir?

bebeklerde-kabızlığa-ne-iyi-gelir.webp

Bebeklerde Kabızlığa Ne İyi Gelir?​

Bebeklik süreci, bebeklerin yaşamakta olduğu problemleri dile getirmemeleri ya da ifade edememeleri sebebi ile belirli zamanlarda anne babalarını telaşlandıran hassas olan bir süreçtir. Bu süreçte bebeklerde kabızlık problemi, en çok ek gıdaya geçiş sürecinde yaygınlaşmaktadır. Bunun sebebi de bebeğin katı olan besinlerle karşılaşmasıdır. Doğru olan yiyecekler tercih edilerek bu dönem oldukça rahat bir şekilde atlatılabilmektedir.

Yeni doğan bebeklerde nadir olarak kabızlık görülmektedir. Yeni doğan bebeklerin bağırsak hareketleri oldukça yavaştır ve kasların oldukça zayıf olması sebebi ile gaz sancısı ve dışkılamada zorluk çekilmesi gibi durumlar gözlenebilmektedir. Ancak bu durumlar her daim kabızlığı işaret etmemektedir. Dolayısıyla bu problemin görüldüğü zaman bebeklerde kabızlık nasıl giderilebilir sorusu araştırılmaktadır. Ancak ilk olarak kabızlık olduğundan emin olunmalıdır.

Emin olunduktan sonra bir doktora başvurulması gerekmektedir. Dışkılama düzenine bağlı olarak kabızlığı akıllara getiren problem yaşayan bebekler, doktor muayenesine götürülmelidir. Ve dışkılama probleminin sebebine ve çözüm yollarına ilişkin olarak doktordan bilgi alınması gerekmektedir.

Kabızlık Nedir?​

Tıbbi adı konstipasyon olan kabızlık ve normalinden daha sert, seyrek ya da zor dışkılama şeklinde tanımlanmış olan bir sağlık problemidir. Yetişkinlerde görülebildiği gibi bebeklerde de görülebilmektedir. Ancak bebeklerin bağırsak hareketleri yetişkinlerinkinden daha farklı düzende ilerlemektedir. Bebeğin beslenme düzeni dışkılama üstünde önemli etkileri bulunmaktadır. Bu sebeple bebeklerde kabızlık çeşitli durumlarda yanlış tespit edilebilmektedir.

Anne sütü ile beslenen bebeklerde kabızlık oldukça az oranda görülmektedir. Sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin her gün dışkı çıkarması gerekmemektedir. Çeşitli durumlarda birkaç gün dışkılama olmamaktadır. Fakat bu durum doğaldır ve kabızlık anlamına gelmemektedir.

Ancak dışkının normal olmayan seviyede sert olması ya da miktarda olması, dışkılamanın gecikmesi, bununla birlikte bebeğin huzursuz olması gibi semptomların meydana gelmesi bağırsaklara ilişkin olan kabızlık ya da farklı bir sağlık problemini işaret edebilmektedir. Aynı zamanda katı yiyeceklere geçiş sürecinde bebeğin yiyecekleri tolere edememesi ya da yapılan çeşitli hatalar sebebiyle kabızlık olabilmektedir. Bu semptomlar birkaç gün sürerse ciddiye alınmalı ve doktora başvurulmalıdır.

Bebeklerde Kabızlık Semptomları Nelerdir?​

Bebeklerin bağırsak hareketleri sıklığı bebeğin hangi yiyecekleri tükettiği ve yaşı ile doğru orantılıdır. Bu sebeple dışkılama düzeni her değiştiği zaman bu durum kabızlık şeklinde düşünülmemesi gerekmektedir. Anne sütü hariç ek besinler ile beslenen bebeklerde görülen kabızlık semptomları şu şekildedir;

  • Topaklar halinde ya da sert yapıda dışkılanması
  • Seyrekleşen, zorlaşan ve geciken bağırsak hareketleri
  • Dışkı yapısının kil benzeri olması
  • Uyku sorunları ve sürekli huzursuzluk
  • Sırtı eğme davranışlarına sebep olan ağrı semptomları ve bebeklerde ağlama
  • İştahsızlık
Katı yiyeceklerin tüketilmeye başlayan bebeklerin ek besinlerinin planlaması diyetisyen ve hekim önerileri ile yapılması, bebeklerde kabızlık probleminin önüne geçilebilmesi açısından oldukça önem taşımaktadır. Kabızlık problemi yaşayan bebeklerin beslenme düzeninde çeşitli değişikliklere gidilmesi ile bu problemin çözüme kavuşmasında yardımcı olmaktadır. Lif içeriği yüksek yiyeceklerin, beslenme planına eklenmesi, probiyotik bakteri içeren kefir ve yoğurt gibi yiyeceklerin tüketilmesi, sıvı alımını artırmak gibi uygulamalar örnek olarak gösterilebilmektedir.

Bebeklerde Kabızlık Neden Olmaktadır? Bebeklerde Kabızlık Sebepleri Nelerdir?​

Bebeklerde kabızlık problemi neden olmaktadır sorusunun cevabını vermeden önce, bebeğin yaşına göre dışkılama sıklığının değiştiği bilinmelidir.

  • Doğumdan sonraki ilk bir haftada günlük olarak 4 defa dışkılama gerçekleşmektedir.
  • Bebeğin dördüncü ayına kadar ise günde iki defa, dördüncü aydan sonra genel olarak günde bir defa dışkılama gözlenmektedir.
Verilen bu rakamlar ortalama olan değerlerdir ve beslenme düzenine göre ve bebekten bebeğe değişkenlik gösterebilmektedir. Bebeğin gelişiminde herhangi bir problem yok ise 3 - 4 gün kadar dışkılama olmayabilir. Dışkılama olmaması kabızlık olduğunu anlamına gelmemektedir. Bunun sebebi, anne sütün oldukça özel olması ve sindiriminin kolay olmasıdır.

Anne sütü oldukça büyük oranda emilmektedir. Dolayısıyla dışkılama da seyrekleşmektedir. Ancak emzirmeye karşı problemlerin görülmesi, bebeğin karnında şişlik olması ya da bebeğin gelişiminin yavaşlaması durumlarında mutlaka bir doktora kontrol edilmelidir.

İnek sütü, anne sütüne oranla sindirilmesi daha zor olan bir besindir. Bebeğe inek sütü verilmeye başlanması ve katı yiyeceklere geçilmesi döneminde fonksiyonel kabızlık adı verilen durum sıklıkla görülmektedir. Katılaşmış olan dışkının çıkartılması esnasında rahatsızlık ve ağrı hisseden bebekler dışkının tutulmasını tercih edebilmektedir.

Bu sebeple kabızlık gelişebilmektedir. Beslenmenin bozulması da kabızlığa sebep olan diğer bir durumdur. Bu tür bebeklerde beslenme düzenine ilişkin çeşitli egzersizler ve bazı fiziksel aktiviteler ile kabızlığın üstesinden gelmek mümkün olabilmektedir. Devamlı hale gelen kabızlık durumu için doktor kontrolüne başvurulması gerekmektedir.

Bebeklerde Kabızlık Durumuna Ne İyi Gelmektedir?​

Bebeklerde meydana gelen fonksiyonel kabızlık, evde yapılabilecek olan çeşitli uygulamalar ve beslenme tarzında değişikliğe gidilmesi ile genel olarak çözülebilmektedir. Bebeklerde kabızlık durumuna ne iyi gelebilir sorusunu merak eden ebeveynler için kabızlığın giderilmesinde yardımcı olan uygulamalar şu şekildedir;

  • Egzersizler​

Bebeklerde hareket, bağırsak hareketlerinin desteklenmesi ve sindirimin hızlandırılması açısından oldukça büyük etkiye sahip olmaktadır. Özellikle emeklemeyen ve yürümeyen bebeklerde düzenli olarak egzersiz yapılmalıdır. Kabızlık problemi mevcut olan bebek, sırt üstü yatırılmalı ve daha sonra bebeğin bacakları karnına doğru itilmeli ve geriye doğru çekilmesi şeklinde nazik bir şekilde egzersiz yaptırılmalıdır. Bununla birlikte bisiklet sürme biçiminde bacaklar hareket ettirilerek, sindirim hızlandırılabilmektedir.

  • Ilık Banyo Yaptırmak​

Bebeklerde kabızlık nasıl geçebilir sorusunun en iyi cevaplarından birisi ılık banyo yaptırmaktır. Kabızlık problemi yaşayan bebeklere ılık banyo yaptırılması hem sindirim hareketlerini hızlandırır hem de karın kaslarını gevşeterek ağrının ve gerginliğin azaltılmasını sağlamaktadır. Banyonun vermiş olduğu sıcaklık ile birlikte karın ağrısında iyileşme ve bebekte rahatlama görülürken aynı zamanda dışkılama da desteklenmiş olmaktadır.

  • Sıvı Alımını Artırmak​

Anne sütü ile beslenmekte olan bebeklerde emzirme ile beraber bebeğin bütün sıvı ihtiyaçları karşılanabilmektedir. Ek bir sıvıya gerek duyulmamaktadır. Ancak bazı hallerde bebeklerde kabızlığın meydana gelmesi durumunda dışkı kıvamının yumuşatılması ve hidrasyonun sağlanması amacı ile az miktarda sıvı takviyesi yapılabilmektedir. Doğal meyve suyu ya da su bu durumda tercih edilebilmektedir. Anne sütü ile beslenmeyen bebeklerde ise sıvı miktarının artırılması, bebeklerde kabızlık çözümü ve sindirim sistemi desteklenmesi konusunda fayda sağlamaktadır.

  • Masaj​

Bebeklerin karın bölgesine yapılmakta olan çeşitli masaj uygulamaları kabızlık sorununun giderilmesi açısında oldukça etkili olmaktadır. Bebeğin ayak ve dizlerinden karnına doğru itmek, bebeğin mide tarafından parmak ucu yardımı ile saat yönünde dairesel hareketlerin yapılması, yine parmak uçlarının kullanılması ile göğüs kafesinden göbek deliğine kadar düşey hareketler yapılması kabızlığın giderilmesinde etkili olabilen uygulamalar arasında yer almaktadır.

  • Diyet Değişiklikleri​

Kabızlığın önlenmesi amacı ile bebeklerin diyetinde çeşitli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Anne sütü alan bebeklerin sindirimi zorlayıcı olan süt ürünleri ve inek sütü belirli süre için beslenme planından çıkartılabilmektedir. Bu noktada deneme yanılma yöntemi uygulamak önerilmektedir. Süt ve süt ürünlerinin tüketilmesinin bırakılmasına rağmen hiç bir olumsuzluk görülmemiş ise bu besinler bebeğe tekrardan verilebilmektedir. Formül mamayla beslenen bebeklerin, kullanılmakta olan mamanın değiştirilmesi de kabızlığın giderilmesi konusunda denenmesi gereken yöntemlerin arasında gelmektedir. Bazı durumlarda lif içeriği yüksek olan ya da süt içermeyen mamalara geçiş yapılması gerekebilmektedir. Ancak bu durum ters etki de yapabileceği için hekime ve diyetisyene danışarak hareket edilmesi gerekmektedir.

Katı yiyecekleri tüketen bebekler sindirim açısından daha kolay olan lifli besinlerde tercih edilebilmektedir. Bununla birlikte lif oranı bakımından yüksek olan taze meyve ve sebzeler de diyete eklenmelidir. Armut, erik, elma, şeftali gibi meyveler ile brokoli, yulaf ezmesi gibi yiyecekler kabızlığın önlemesinde etkili olması nedeni ile diyete eklenmesi gereken sağlıklı besinler arasında gelmektedir. Probiyotik bakteriler içeren ve sıvı oranı yüksek olan yiyeceklerde bebeklere yeterli düzeyde verilmelidir.

Bebeklerde Kabızlık Tedavisi​

Evde yapılan bu uygulamaların sonuç vermediği durumlarda mutlaka bir doktor kontrolüne gidilmelidir. Bebeklerde kabızlık tedavisi yapılabilmesi için çeşitli müdahalelerin uygulanması gerekebilmektedir. Bu durumda bebeklerde kabızlık tedavisinde müshil benzeri olan ilaçlar, fitil ve lavman uygulaması gibi farklı yöntemlerden yararlanılabilmektedir. Bu tür uygulamalar sonrası bebeklerde kabızlığın tekrarlanmasının önüne geçebilmek amacı ile beslenme düzeninin planlanmasında yarar vardır. Bütün bu durumlara ek olarak bebekte geçmeyen bir karın ağrısı ve gerginlik, bebeğin dışkısında kan görülmesi durumunda evde uygulanabilecek adımlar beklenilmeden acilen bir sağlık kuruluşuna başvuru yapılmalıdır.

Eğer bebeğinizde kabızlık problemi olduğunu gözlemliyor ya da düşünüyor iseniz evde yapılabilecek uygulamalardan faydalanabilirsiniz. Bu uygulamalardan fayda göremiyor iseniz sağlık kuruluşunda detaylı bir muayene yaptırarak, bilgi sahibi olabilirsiniz.

Genetik Hastalık Nedir?

genetik-hastaliklar.webp

Genetik Hastalık Nedir?

Bir insanın doğması, gelişmesi, büyümesi ve genel sağlık durumu; ebeveynlerinden aldığı kromozomlarla birlikte anne karnına düştüğü ilk günden itibaren DNA’sına kodlanmıştır. Hatta kişinin zekası, duygu veya düşünceleri gibi diğer tüm bilgiler de bu DNA’da hazır olarak bulunur. DNA denilen ve insanın var olmasını sağlayan bu yapı taşı, anne ve babadan alınan genler ve kromozomlardan meydana gelir. Eğer anne ya da babanın genlerinde veya kromozomlarında herhangi bir genetik hastalık, genetik bozukluk veya normal durumların dışında bir farklılık var ise dünyaya gelecek yeni nesillerin, yani doğacak bebeklerin DNA yapılarında da “mutasyon” denilen değişiklikler ve bu mutasyonlara bağlı bir takım rahatsızlıklar meydana gelebilir. Bunların tümünü tıp alanında “Genetik Hastalıklar” adı altında inceleyebiliriz. Bu genetik hastalıklar doğuştan itibaren gözlemlenebildiği gibi bazı durumlarda hastanın hayatının daha ileri bir evresinde ortaya çıkabiliyor.

Genetik Hastalıkların Belirtileri Nelerdir?

Genetik Hastalıklar çok çeşitli olabildiği için belirtileri de buna bağlı olarak değişkenlik gösterir. Genlerden veya kromozomlardan kaynaklanan ve kaslarımızı etkileyen bir genetik hastalıkta, hastanın kaslarında zayıflık veya hastalarda normalden daha çabuk yorulma gibi belirtiler görülebilir. Bunun dışında, karaciğeri etkileyen bir genetik hastalıkta, karaciğer yetmezliği, bilirübin (alyuvarların parçalanması ile meydana gelen bir rahatsızlık) veya karaciğer enzimlerin yükselmesi gibi belirtiler görülebilir. Genel olarak en çok bilinen ve kanser bulguları barındıran genlerden kaynaklı bir mutasyonda ise aynı şekilde vücut dokularında kanser hücreleri görülebilmektedir. Doğuştan ortaya çıkan genetik hastalıklarının bazılarında da zeka geriliği, vücut ve yüz görüntüsünde anormal bulgular da görülebilmektedir.

Genetik Hastalıkların Çeşitleri Nelerdir?

Genetik Hastalıkları “Kromozomal” ve “Tek Gen” olarak ikiye ayırabiliriz.

Kromozomal Rahatsızlıklar : Her insanda toplam 46 tane kromozom bulunmaktadır. Bunlar erkeklerde XY, kadınlarda ise XX şeklinde bulunur. Ancak kromozom sayısı 45X ise bu duruma “Turner Sendromu” ismi verilir ve kromozomal rahatsızlık olarak adlandırılır. Kromozom sayısı 47 olduğu zaman veya dizilim XXY şeklinde olduğu zaman bu durum “Down Sendromu veya Klineferter Sendromu” olarak adlandırılır. Bunların dışında kromozomlarda bir parçanın kaybı ya da fazlalığı “5P / 4P Delesyon Sendromu” olarak bilinirken; kromozom parçalarının yer değiştirmesi durumu da “Kronik Myeloid Lösemi” olarak bilinen kromozomal rahatsızlıkların oluşumuna neden olabilmektedir.

Tek Gen Hastalıkları : Bu hastalıkta vücutta bulunan genlerden sadece bir tanesinde bozukluk olması ve bu tek genin bir ya da birden fazla bölgesinin mutasyona uğraması söz konusudur. Genin işlevine ve etkilediği bölgeye göre, kas hastalığı, zeka geriliği, organ yetmezlikleri ya da otizm gibi hastalıklar veya bu hastalıklara bağlı belirtiler ortaya çıkabilmektedir.

Genetik Hastalıklar Hangileridir?

  • Albinoluk (Albinizm) : Bu hastalık insan derisine rengini veren melanin maddesinin (renk pigmentlerinin) normalden daha az olması durumudur. Nadir de olsa zeka geriliğiyle beraber görülebilmekte olan bu rahatsızlıkta hastaların saçları ve kaşları beyaz renklidir ve derileri normalden çok daha incedir.
  • Down Sendromu : Fazladan bir kromozom sayısına sahip olunması sonucu ortaya çıkan bu hastalığın en belirgin özelliği yüz şeklinde olabilecek mutasyonlardır. Down Sendromu’na sahip hastalarda öğrenme güçlüğü, konuşma ve hareket eksikliği görülebilmektedir. Ancak doğru ve özel eğitimlerle bu hastalığa sahip hastaların normal yaşamlarına devam edebildikleri gözlemlenmiştir. Ayrıca hastaların dil ve kas problemlerini yenmek için de çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır.
  • Hemofili (Kanama Pıhtılaşma Bozukluğu) : Bu genetik hastalıkta, hastanın vücudu kanının pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinleri üretememektedir. Bunun sonucu olarak da herhangi bir kanama anında kanda pıhtılaşma olayı görülmemektedir. Yani hastanın kanaması ancak doktor kontrolü ile durdurulabilmektedir. Bu sebeple bu genetik rahatsızlığa sahip hastaların yaşamları boyunca yaralanmalara karşı kendilerini ciddi anlamda korumaları gerekmektedir.
  • Daltonizm ( Renk Körlüğü) : Bu genetik rahatsızlığa sahip hastalar renk tonlarını tam olarak algılayamazlar. Özellikle mavi, kırmızı ve yeşil renklerini ayırt etmekte zorluk çekerler. Bu rahatsızlık özellikle ehliyet sınavlarında, trafik ışıklarını ayırt edememe sonucu farkına varılmıştır.
  • Akdeniz Anemisi (Talasemi) : Talasemi rahatsızlığı minor, majör ve intermia olarak üç farklı şekilde görülebilen kalıtsal bir hastalıktır. Gelişme geriliği, taşikardi (kalp çarpıntısı), kırılgan kemik yapısı ve özellikle kalpte büyüme gibi belirtilere sahiptir. Kan ile ilgili bir rahatsızlık olduğu için demir eksikliği ile sıkça karıştırılabilir. Ancak çok daha ciddi bir durumdur ve erken teşhis edilmesi hastanın yaşam kalitesi açısından çok önemlidir.

Genetik Hastalıkların Tedavisi Var Mıdır?

Günümüzde genetik hastalıkların çok azına “gen terapi” uygulanabilmektedir. Ancak hedefe yönelik ilaçlar ile de bu rahatsızlıkların tedavileri mümkündür, fakat hastalıkların tam olarak ortadan kalkması gibi bir durum söz konusu değildir. Görülen semptomlara yönelik tedaviler veya operasyonlar önerilebilmektedir ancak hastalık kromozomlardan veya genlerden kaynaklı olduğu için tam anlamıyla bir tedavisi vardır diyemeyiz. Gelişen teknoloji ile birlikte bu alanda önemli sayıda çalışma yapılmakta ve araştırmalarla desteklenmektedir.

Akraba Evliliği Önemli Bir Faktör Müdür?

Genetik hastalıkların nedeni akraba evliliği değildir. Çünkü genetik hastalıkların en önemli nedeni DNA zincirlerinde taşınan hasta genler veya kromozomlardır. Akraba olan ebeveynler ancak aynı hastalıklı geni taşırlarsa genetik bir hastalığa sebebiyet verirler. Ancak genlerin sadece bir önceki jenerasyondan değil, iki hatta üç önceki jenerasyondan dahi taşınabileceğini, döllenme sonucu oluşan gebelikle de taşınabileceğini unutmamak gerekmektedir. Bu sebeple genelde akraba evliliği yapan veya daha öncesinde kendinde belirli mutasyonların olduğu belirlenen ebeveynler tüp bebek tedavisi tercih edebilirler. Çünkü tüp bebek tedavisinde gerekli testler yapılarak en sağlıklı embriyo seçilebilir. Böylece doğacak olan bebeklerin daha sağlıklı olması sağlanabilmektedir.

Çocuklarda ve Bebeklerde Genetik Hastalıklar Nelerdir?

Bebeklerde ve çocuklarda karşılaşılan genetik hastalıklar, hayatlarının ilerleyen dönemlerinde sorun yaratabilir ve yaşam kalitelerini olumsuz şekilde etkileyebilir. Çocukların gelişiminde fiziksel ve psikolojik sağlık durumlarının yüksek tutulması için düzenli kontrol altında yakın takip gerekir.

Tanı Konulamayan Hastalıklar

Hastane ya da kliniklerde teşhis edilemeyen ve/veya tanı koyulamamış hastalıklar, çocuk genetik hastalıklar bölümüne sevk edilir. Bu bölümde öncelikle detaylı kromozom ve DNA analizleri yapılır.

* Otizm Spektrum Bozukluğu

Beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyen genetik bir hastalıktır. Çocukların isimleri söylendiğinde tepki vermemeleri, iletişim aşamasında göz teması kurmamaları, konuşma güçlüğü yaşamaları, takıntılı davranışlar sergilemeleri, nesneleri göstermekte zorluk yaşamaları ve kendi yaş grubuna hitap eden etkinliklere ilgi göstermemeleri gibi belirtiler yaşanır.

* Ailede Kalıtsal Hastalık Öyküsü

Diğer aile bireylerinde, geçmiş nesillerde genetik aktarılan kalıtsal bir sağlık sorunu mevcutsa, bu sorunların çocuklarda da görülme riski yüksektir. Bu nedenle detaylı analizlerin gerçekleştirilmesi, hastalığın görülme riskinin hesaplanması, koruyucu tedavilerin uygulanması ve semptomların mümkün olduğunca azaltılması gerekir.

* Zeka Geriliği

Çocuklarda zeka gelişimini olumsuz yönde etkileyen sağlık sorunları yaşanması halinde daha anne karnında müdahale edilecek durumlar oluşabilir.

* Down Sendromu

21. kromozomun mutasyonu nedeniyle ortaya çıkan ve zeka geriliğine neden olan bir tür genetik hastalıktır. Taşıyıcı baba ya da anne olabilir.

* Doğumsal Anomaliler

Spina bifida ve doğuştan gelen kalp hastalıkları için çocuk genetik hastalıkları uzmanları tedavide bulunur. Bu şekilde hastalıkların önceden kontol altına alınması ve takip edilmesi ile çocuğun genel sağlık durumu yakından izleni.

* Genetik Obezite

Genler aracılığı ile gelen obezite ileri dönemlerde bu hastalık riskini ciddi ölçüde arttırır. Bu nedenle erken müdahale ile genel sağlık korunması ve günlük yaşam içinde çocuğun bu koşullara uygun beslenmesi ve yaşam tarzı seçimleri yapması için yönlendirme yapılır.

* Kistik Fibrozis

Üreme, sindirim ve solunum sistemlerinde bulunan mukusun kalınlaşmasıdır ve doğumdan itibaren başlar. Vücutta bulunan tüm sistemlerde fonksiyon bozulmalarına neden olur.

Çocukluk Travmalarının Kalıcı Etkileri Nelerdir?

cocukluk-travmalarinin-kalici-etkileri-nelerdir.webp

Çocukluk Travmalarının Kalıcı Etkileri Nelerdir?

Travmatik olaylar insan üzerinde her zaman fiziksel izler bırakmazlar. Çoğunlukla duygusal ve psikolojik izler bırakırlar. Bu izler, bir çocuğun zihinsel ve fiziksel sağlığını ilerleyen yıllarda ve hatta yetişkinlikte etkileyebilmektedir.

Bu çerçevede ebeveynlerin travma sonrası çocuğu desteklemek için neler yapabileceklerini biliyor musunuz?

Olumsuz Çocukluk Deneyimlerini Anlama

Olumsuz çocukluk deneyimleri arasındaki, istismar, aşırı şiddete tanık olma, istismar ya da bir doğal afet yaşama gibi bazı travmatik olaylar ürkütücüdür.

Bunun yanı sıra okulda yaşanılan zorbalık ya da bir aile ferdinin yaşamını yitirmesi boşanma gibi olaylar da çocuğu travmatize edebilir.

Bu olaylar karşısında ebeveynler, bir olay kendileri için travmatik görünmese de çocukları için durum farklı olabilir. Bu nedenle ebeveynler son derece dikkatli olmalıdırlar.

Stresin Kalıcı Etkileri

Olumsuz bir olay yaşayan birçok çocukta süreli etkiler görülmeyebilir. Ancak yine de bazı faktörler daha sonra sorun çıkma ihtimalini artırmaktadır.

Yaş

Çocuklarda travma her yaşta iz bırakabilir. Fakat 8 yaşından önce olumsuz bir olay yaşayan çocuklar savunmasız kalabilmektedirler.

Travma Seviyesi

Her çocuk travmayı aynı şekilde yaşamamaktadır. Kimi çocuk büyük stres faktörlerinden daha az etkilenirken, kimileri de daha az şiddetli görünen risk faktörlerinden çok daha fazla etkilenebilmektedir. Travma ne kadar aşırı olursa, kalıcı zorluk riski o derece yüksek olmaktadır.

travma Süresi

Olumsuz olaylara tekrarlanan bir şekilde maruz kalma, kalıcı sağlık sorunları riskini de artırmaktadır. Tekrarlanan şiddete tanık olan ya da istismara uğrayan çocukların, araba kazası gibi tek defalık olay yaşayan bir çocuğa oranla uzun vadeli sorunlar yaşama olasılığı yüksektir.

Çocukluk Travmasının Etkileri

Daha önce yaşanmış travmalar bir çocukla kalabilir ve fiziksel sağlıklarını da olumsuz etkileyebilir. Travmatik olaylara maruz kalan çocuklarda aşağıda yer alan sağlık koşullarının geliştirme şansı yüksektir.

Kaygı

Kanser

Depresyon

Diyabet

Kalp sorunları

Obezite

Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)

Felç

Madde kullanım bozuklukları

Travmanın yukarıda sayılan kalıcı etkilere neden olmasının iki ana yolu bulunmaktadır.

Fiziksel Tepkiler

Vücut duygusal strese fiziksel strese tepki verdiği gibi tepki vermektedir. Yüksek proteinler: Beyin sarsıntısı gibi fiziksel kafa yaralanmalarının ardından, beyinde bazı protein seviyeleri yükselebilir. Bu yüksek protein seviyeleri beyinde potansiyel olarak zarar verici iltihaplanma ile ilişkilidir.

Yüksek düzeyde stres hormonları: Stres vücudu baştan aşağı etkilemektedir. Korkunç bir şey olduğunda, stres hormonları kalbinizi hızlandırır ve soğuk tere neden olur. Bu hormonlar uzun süre yüksek seviyede bulunursa vücutta iltihaplanmaya yol açabilir. Kalıcı sağlık sorunlarına neden olabilir.

Duygusal Tepkiler

Önemli derecede stres veya travma, anksiyete ve depresyon gibi zihinsel sağlık bozukluklarına neden olabilir. Bu nedenle tedavi edilmemiş akıl sağlığı sorunları olan kişilerde şu riskler bulunur.

İçki ve sigara içme gibi sağlıksız başa çıkma mekanizmalarına yönelme olasılığı daha yüksektir.

Çocukluk Travması İçin Destek ve Tedavi

Çocuğunuzu Dinleyin

Yetişkinler bazen, zorbalık gibi travmatik bir olayın önemini en aza indirebilmektedir. “O kadar da kötü değil” yaklaşımı, çocuğunuzun kapanmasına neden olabilir. Çocuğunuzun, yaşadığı deneyimin ne kadar zor olduğunu anladığınızı ve yardım etmeye çalıştığınızı bilmesini sağlayın.

İpuçları İçin İzle

Çocukların ne düşündüklerini anlatmaları her zaman kolay değildir. Yaşanan üzücü bir olaydan sonra, davranıştaki değişiklikleri bulmaya çalışın. Bunlar çocuğunuzun yaşadıklarına dair ipuçları olabilir.

İzlenmesi gereken bazı yaygın değişiklikler şunlardır:

Normalden daha fazla veya daha az yemek.

Uyumakta güçlük çekme veya normalden daha fazla uykuya ihtiyaç duymak.

Gerileme

Sinirlilik ve huysuzluk

Yapışkanlık ve ayrılık kaygısı

Çocuğunuzla Konuşun

Çocuğunuzla tartışma fırsatlarını teşvik etmeniz son derece önemlidir. Çocukların düşüncelerini ve duygularını ifade etmelerine izin verin.

Yardım İsteyin

Çocukların travmadan kurtulmalarına yardımcı olmaları amacıyla hekiminizle görüşün.

Bebeklerde Kolik Nedir?

bebeklerde-kolik-nedir.webp

Bebeklerde Kolik Nedir?

Kolik, bebeklerde sık görülen bir rahatsızlıktır ve genellikle 0-3 ay arasında görülür. Bebeklerde kolik, ağrılı kramp gibi görünen ve sıkça oluşan kusmalar, gaz yapma, karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Bebeklerde kolik nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bazı öneriler şunlardır:

Bebeklerin ilk aylarında sık olarak gaz yapması ve bu gazın karın boşluğunda birikerek ağrıya neden olması

Bebeklerin mide-barsak sisteminde gelişim eksiklikleri

Anne sütünde bulunan bazı proteinlerin bebeklerde alerji yapması

Bebeklerin aşırı uyarılmış olması

Bebeklerin emme ve yutma becerilerinde eksiklikler

Kolik tedavisinde, bebeklerin sık aralıklarla emzirilmesi, anne sütünün miktarını azaltmak veya anne sütünün yerine formüle geçmek, bebeklerin sık gaz yapmasını azaltmaya yönelik bazı çözümler uygulanabilir. Ayrıca, bebeklerin kolik belirtilerini azaltmaya yönelik olarak, bebeklerin karınlarını masaj etmek ve bebeklerin karnını hafifçe kaldırmak gibi yöntemler de denenebilir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir.

Kolik Neden Olur?

Bebeklerde kolik nedeni tam olarak bilinmemektedir ve birçok faktörün rol oynayabileceği düşünülmektedir. Bebeklerin ilk aylarında sık olarak gaz yapması ve bu gazın karın boşluğunda birikerek ağrıya neden olması, bebeklerin mide-barsak sisteminde gelişim eksiklikleri, anne sütünde bulunan bazı proteinlerin bebeklerde alerji yapması, bebeklerin aşırı uyarılmış olması ve bebeklerin emme ve yutma becerilerinde eksiklikler gibi faktörler kolik oluşumunda rol oynayabilir.

Ayrıca, bebeklerin doğumdan sonra anne sütüyle beslenmeye başlamaları ve bu süreçte anne sütünün içeriğinde meydana gelen değişiklikler de kolik oluşumuna neden olabilir. Bu nedenle, bebeklerde kolik oluşumu ile ilgili olarak, bebeklerin beslenme şeklinin değerlendirilmesi gerekebilir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir.

Kolik İle Ortaya Çıkabilecek Komplikasyonlar Nelerdir?

Bebeklerde kolik, genellikle 0-3 ay arasında görülen ve ağrılı kramp gibi görünen, sıkça oluşan kusmalar, gaz yapma, karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Kolik, bebeklerin günlük hayatını olumsuz etkileyebilir ve anne-baba için de stresli bir dönem olabilir. Ancak, genellikle kolik belirtilerinin geçici olduğu ve bebeklerin büyüyüp daha iyi beslenme becerileri kazandıklarında belirtilerin kaybolduğu bilinmektedir.

Bebeklerde kolik ile birlikte, bebeklerin aşırı uyarılmış olmaları ve sık gaz yapmaları nedeniyle, bebeklerin kilo alımında gecikme görülebilir. Bu durumda, bebeklerin kilo alımını takip etmek ve doktorunuzdan yardım almak önemlidir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir. Ayrıca, eğer bebeklerinizde kilo alımında anormal bir durum olduğunu düşünüyorsanız, doktorunuza danışarak kilo takibini yaptırmalısınız.

Kolik Nasıl Önlenir?

Bebeklerde kolik nedeni tam olarak bilinmemektedir ve bu nedenle, kolik oluşumunu önleyici bir yöntem tam olarak belirlenememektedir. Ancak, bebeklerde kolik oluşumunu azaltmaya yönelik bazı öneriler şunlardır:

Bebeklerin sık aralıklarla emzirilmesi: Bebeklerin sık aralıklarla emzirilmesi, bebeklerin mide-barsak sisteminde oluşabilecek gaz yapımını azaltarak kolik belirtilerini azaltabilir.

Anne sütünün miktarını azaltmak veya anne sütünün yerine formüle geçmek: Bebeklerin anne sütüne alerji yapması nedeniyle kolik belirtileri görülebilir. Bu durumda, anne sütünün miktarını azaltmak veya anne sütünün yerine formüle geçmek kolik belirtilerini azaltabilir.

Bebeklerin gaz yapmasını azaltmaya yönelik çözümler: Bebeklerin gaz yapmasını azaltmaya yönelik çözümler kullanılarak, kolik belirtilerini azaltmak mümkün olabilir. Örneğin, bebeklerin karnını masaj etmek, bebeklerin karnını hafifçe kaldırmak gibi yöntemler kolik belirtilerini azaltabilir.

Bebeklerin aşırı uyarılmış olmasını azaltmak: Bebeklerin aşırı uyarılmış olmaları, kolik oluşumuna neden olabilir. Bu nedenle, bebeklerin rahatlatıcı bir ortamda büyütülmesi ve aşırı uyarılmalarını azaltmaya yönelik çözümler uygulanabilir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir. Ayrıca, bebeklerin kilo alımını takip etmek ve doktorunuzdan yardım almak da önemlidir.

Kolik Belirtileri Nelerdir?

Bebeklerde kolik, genellikle 0-3 ay arasında görülen ve ağrılı kramp gibi görünen, sıkça oluşan kusmalar, gaz yapma, karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki belirtiler kolik oluşumuna işaret edebilir:

Sıkça oluşan ağlama: Bebeklerde kolik, genellikle ağlama nöbetleri ile kendini gösterir. Bebekler ağlamaya başlarlar ve bu ağlama nöbetleri birkaç saat sürebilir.

Gaz yapma: Bebeklerde kolik, sık gaz yapmayla birlikte görülebilir. Gaz yapma, karın ağrısına neden olabilir ve bebeklerin ağlamasına neden olabilir.

Karın ağrısı: Bebeklerde kolik, karın ağrısı gibi belirtilerle de kendini gösterebilir. Karın ağrısı, bebeklerin ağlamasına neden olabilir ve bebeklerin rahatsız olduğunu gösterir.

Kusmalar: Bebeklerde kolik, sıkça oluşan kusmalarla da birlikte görülebilir. Kusmalar, bebeklerin mide-barsak sisteminde oluşan gaz yapımını azaltmaya yönelik bir mekanizmadır.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir. Ayrıca, bebeklerin kilo alımını takip etmek ve doktorunuzdan yardım almak da önemlidir.

Kolik Nasıl Teşhis Edilir?​

Bebeklerde kolik, genellikle 0-3 ay arasında görülen ve ağrılı kramp gibi görünen, sıkça oluşan kusmalar, gaz yapma, karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Kolik teşhisi, bebeklerde bu belirtilerin görülmesiyle yapılır.

Bebeklerde kolik teşhisi, genellikle anne-baba tarafından yapılır ve bebeklerde görülen belirtiler doktorunuza anlatılır. Doktorunuz, bebeklerinizin tüm sağlık durumunu değerlendirir ve kolik oluşumunun nedeni hakkında bilgi edinir. Doktorunuz, ayrıca bebeklerin kilo alımını takip ederek, kilo alımında anormal bir durum olup olmadığını değerlendirir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir. Ayrıca, eğer bebeklerinizde kilo alımında anormal bir durum olduğunu düşünüyorsanız, doktorunuza danışarak kilo takibini yaptırmalısınız.

Kolik Nasıl Tedavisi​

Bebeklerde kolik, genellikle 0-3 ay arasında görülen ve ağrılı kramp gibi görünen, sıkça oluşan kusmalar, gaz yapma, karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Kolik tedavisinde, bebeklerin sık aralıklarla emzirilmesi, anne sütünün miktarını azaltmak veya anne sütünün yerine formüle geçmek, bebeklerin sık gaz yapmasını azaltmaya yönelik bazı çözümler uygulanabilir. Ayrıca, bebeklerin kolik belirtilerini azaltmaya yönelik olarak, bebeklerin karınlarını masaj etmek ve bebeklerin karnını hafifçe kaldırmak gibi yöntemler de denenebilir.

Eğer bebeklerinizde kolik belirtileri görülmeye devam ediyorsa veya bebeğinizin günlük hayatını etkileyen başka belirtiler görülüyorsa, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması gerekir. Doktorunuz, bebeklerinizin tüm sağlık durumunu değerlendirir ve en uygun tedavi yöntemini belirler. Bu nedenle, doktorunuza danışarak tedavi planı oluşturulması önemlidir.​

Çocuklarda Kabızlık Nedir?

cocuklarda-kabizlik-nedenleri.webp

Çocuklarda Kabızlık Nedir?

Çocuklarda kabızlık, belli bir sıklıkta tuvalet ihtiyacının giderilmemesi veya düzenli olarak idrar çıkışının olmamasıdır. Kabızlık, çocuklar için oldukça yaygın bir sağlık sorunudur ve genellikle birkaç gün içinde çözülebilir. Ancak, eğer kabızlık uzun süre devam ederse, çocuğun fiziksel ve psikolojik sağlığını etkileyebilir.

Kabızlık genellikle çocukların tuvalet alışkanlıkları, diyetleri veya fiziksel aktivite düzeyleriyle ilişkilidir. Örneğin, yetersiz sıvı tüketimi, yetersiz lifli gıdalar tüketimi veya yeterince fiziksel aktivite yapmaması gibi faktörler kabızlığa neden olabilir. Ayrıca, bazı çocukların vücutlarında, idrarı sıkıştıran ve tuvalet için zorlayan bir şey olabilir. Bu durum, çocuğun doktorunuza danışarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

Çocuklarda kabızlık genellikle doğal yöntemlerle çözülebilir. Bunlar arasında, yeterli sıvı tüketimi, düzenli fiziksel aktivite ve yeterli lifli gıdalar tüketimi sayılabilir. Ancak, eğer çocuğunuzun kabızlık sorunu devam ederse veya çocuğunuz ağrı veya diğer sağlık sorunları ile birlikte kabızlık yaşıyorsa, doktorunuza danışmalısınız. Doktorunuz, çocuğunuzun durumunu değerlendirip, gerekirse ilaç tedavisi veya diğer özel bir tedavi önerebilir.

Çocuklarda Kabızlığın Nedenleri Nelerdir?

Çocuklarda kabızlık, normal olmayan bir şekilde zorluk ya da sıkıntı ile idrar yapma veya düzenli olarak düzenli olarak dışkı atma gibi semptomları olan bir durumdur. Kabızlık çocuklarda nedenleri arasında şunlar sayılabilir:

Yetersiz sıvı alımı: Çocukların yeterli sıvı almaması, dışkının sertleşmesine ve idrar yapma zorluğuna neden olabilir.

Egzersiz eksikliği: Egzersiz yapmama, bağırsak hareketlerini azaltabilir ve kabızlık oluşmasına neden olabilir.

Beslenme: Çocukların yeterli miktarda lif içeren gıdalar tüketmemesi, dışkıyı sertleştirerek kabızlık oluşmasına neden olabilir.

Stres: Çocukların stresli ortamlarda yaşaması, dışkı atma işlemini etkileyebilir ve kabızlık oluşmasına neden olabilir.

İlaçlar: Bazı ilaçlar, bağırsak hareketlerini azaltarak kabızlık oluşmasına neden olabilir.

Anormal anatomi: Çocuklarda bazen anormal anatomi, özellikle bağırsak tıkanıklığı gibi durumlar kabızlık oluşmasına neden olabilir.

İdrar yolu enfeksiyonları: İdrar yolu enfeksiyonları, idrar yapma işlemini zorlaştırarak kabızlık oluşmasına neden olabilir.

Hormonal bozukluklar: Bazı hormonal bozukluklar, özellikle tiroid bezi ve böbrekler gibi vücut sistemlerinde meydana gelebilir ve kabızlık oluşmasına neden olabilir.

Çocuklarda kabızlık, genellikle basit bir tedavi ile çözülebilir ancak eğer sürekli olarak devam ediyorsa, bir doktora görünüp nedeninin belirlenmesi ve tedavi edilmesi önemlidir.

Çocuklarda Kabızlığın Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda kabızlık belirtileri arasında şunlar sayılabilir:

Düzenli olarak dışkı atamama: Çocukların normal dışkı atma sıklıkları değişebilir, ancak genellikle birkaç günde bir dışkı atmaları beklenir.

Dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Çocukların dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Sert ve kuru dışkı: Çocukların sert ve kuru dışkı çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma zorluğu: Çocukların idrar yapma sıklıkları değişebilir, ancak eğer sık sık idrar yapma zorluğu yaşıyorlarsa, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Çocukların idrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarma: Çocukların idrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında acı: Çocukların idrar yapma sırasında acı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Dışkı atma sırasında acı: Çocukların dışkı atma sırasında acı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Eğer çocuğunuzda bu belirtilerden biri ya da birkaçı varsa, bir doktora görünüp nedeninin belirlenmesi ve tedavi edilmesi önemlidir.

Bebeklerde Sık Görülen Kabızlık Belirtileri

Bebeklerde sık görülen kabızlık belirtileri arasında şunlar sayılabilir:

Düzenli olarak dışkı atamama: Bebeklerin normal dışkı atma sıklıkları değişebilir, ancak genellikle birkaç günde bir dışkı atmaları beklenir.

Sert ve kuru dışkı: Bebeklerin sert ve kuru dışkı çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

Dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Bebeklerin dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Dışkı atma sırasında acı: Bebeklerin dışkı atma sırasında acı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Düzenli olarak düşük miktarda dışkı atma: Bebeklerin düzenli olarak düşük miktarda dışkı atması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sıklığı azalma: Bebeklerin idrar yapma sıklığı azalması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Bebeklerin idrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarma: Bebeklerin idrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

Bebeklerde kabızlık, genellikle basit bir tedavi ile çözülebilir ancak eğer sürekli olarak devam ediyorsa, bir doktora görünüp nedeninin belirlenmesi ve tedavi edilmesi önemlidir.

Çocuklarda Sık Görülen Kabızlık Belirtileri

Çocuklarda sık görülen kabızlık belirtileri arasında şunlar sayılabilir:

Düzenli olarak dışkı atamama: Çocukların normal dışkı atma sıklıkları değişebilir, ancak genellikle birkaç günde bir dışkı atmaları beklenir.

Dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Çocukların dışkı atma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Sert ve kuru dışkı: Çocukların sert ve kuru dışkı çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma zorluğu: Çocukların idrar yapma sıklıkları değişebilir, ancak eğer sık sık idrar yapma zorluğu yaşıyorlarsa, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı: Çocukların idrar yapma sırasında zorluk ya da sıkıntı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarma: Çocukların idrar yapma sırasında az miktarda idrar çıkarması, kabızlık belirtisi olabilir.

İdrar yapma sırasında acı: Çocukların idrar yapma sırasında acı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Dışkı atma sırasında acı: Çocukların dışkı atma sırasında acı çekmeleri, kabızlık belirtisi olabilir.

Eğer çocuğunuzda bu belirtilerden biri ya da birkaçı varsa, bir doktora görünüp nedeninin belirlenmesi ve tedavi edilmesi önemlidir.​

Çocuklarda Astım Nedir?

cocuklarda-astim.webp

Çocuklarda Astım Nedir?

Astım, solunum yolu tıkanıklığına neden olan bir sağlık sorunudur. Çocuklarda astım, solunum yolu içinde bulunan hava yollarının daralmasına neden olan bir tepki sonucu ortaya çıkar. Bu tepki, solunum yolu duvarında oluşan iltihaplı bir reaksiyonun bir sonucudur ve astım belirtilerini ortaya çıkarmaktadır. Astım belirtileri arasında nefes darlığı, öksürük, nefes alma zorluğu ve hırıltılı nefes bulunmaktadır. Astım, çocukluk döneminde ortaya çıkan bir sağlık sorunudur ve çocukların yaklaşık %10'unda görülebilir. Astımın sebepleri arasında genetik yatkınlık, çocuğun çevresinde bulunan alerjenler (örneğin, ev tozu, hayvan tüyleri veya polen), sigara dumanı veya benzeri kirli hava koşulları bulunmaktadır. Astımın tedavisi, özellikle çocuklarda, astım semptomlarını azaltmayı hedefleyen bir takım ilaçlar ve solunum yolu çalışmaları gibi yöntemlerle yapılabilir. Önleyici önlemler alınarak astımın tekrarlama riski azaltılabilir.

Çocuklarda Astımın Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda astımın belirtileri arasında şu bulunabilir:

Nefes darlığı: Bu belirti, çocuğun nefes alırken zorluk yaşaması ve hava alıp verirken hırıltı sesi çıkarması ile ortaya çıkar. Çocuk nefes darlığı yaşadığında, yüzü kızarabilir ve göğüs kafesi genişleyebilir.

Öksürük: Astım nedeniyle öksürük, genellikle geceleri daha fazla ortaya çıkar ve çocuğun nefes alırken sıkıntı yaşamasına neden olabilir.

Nefes alma zorluğu: Bu belirti, çocuğun nefes alırken efor sarf etmesine ve nefes alıp verirken hırıltı sesi çıkarmasına neden olur.

Hırıltılı nefes: Astım nedeniyle çocuğun nefes alırken veya nefes verirken hırıltı sesi çıkarması, astım belirtisi olarak kabul edilir.

Astım belirtileri, çocuklarda bazen hafif olabilir ve zaman zaman ortaya çıkıp kaybolabilir, ancak çocuğun astımının kontrol altına alınması için doktor tarafından verilen ilaçların düzenli olarak kullanılması önemlidir. Astım belirtilerinin şiddeti farklı çocuklarda farklılık gösterebilir ve astımın teşhisi konulması için doktor muayenesi gereklidir.

Çocuklarda Astımın Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda astım tanısı, çocuğun doktoruna gösterdiği belirtilere ve doktor tarafından yapılan fizik muayene sonuçlarına dayanır. Doktor, çocuğun solunum yoluyla ilgili sorunları tespit etmek için şunları yapabilir:

Çocuğun solunum yolu hareketlerini inceleyebilir ve tüylerin çıkışını, hırıltılı nefesi, öksürüğü ve nefes darlığını gözlemleyebilir.Çocuğun nefes darlığının seviyesini ölçmek için bir spirometre (solunum cihazı) kullanabilir. Bu cihaz, çocuğun nefes alıp verme hızını ve miktarını ölçer ve astımın varlığını tespit etmek için kullanılır.

Çocuğun solunum yolunun içine bir endoskopi cihazı yerleştirerek çocuğun hava yollarının durumunu inceleyebilir.

Çocuğun kanından alınan bir örnek üzerinde alerji testleri yaptırabilir. Astımın sebeplerinden biri olan alerjik reaksiyonları tespit etmek için bu testler yapılabilir.

Çocuğun astım semptomlarının seyriyle ilgili bilgi toplayabilir ve astımın hangi koşullarda daha fazla ortaya çıktığını tespit etmek için çocuğun astım günlüğü tutulabilir.

Astımın tanısı, çocuğun doktoruna gösterdiği belirtilere ve doktor tarafından yapılan fizik muayene sonuçlarına dayanır. Doktor, çocuğun solunum yoluyla ilgili sorunları tespit etmek için çeşitli yöntemler kullanabilir. Astımın tanısı konulması için doktor muayenesi gereklidir.

Çocuklarda Astımın Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda astımın tedavisi, çocuğun yaşına, astım semptomlarının şiddetine ve astımı tetikleyen faktörlere göre değişebilir. Astımın tedavisinde amaç, çocuğun astım semptomlarını azaltarak normal bir yaşam sürdürmesine yardımcı olmaktır. Astımın tedavisi genellikle şunları içerir:

İlaçlar: Astımın tedavisinde en sık kullanılan yöntem ilaçlardır. Astım ilaçları, solunum yolu tıkanıklığını azaltarak astım semptomlarını hafifletir. Astım ilaçları çeşitli formlarda bulunabilir ve bunların kullanımı doktor tarafından önerilen şekilde yapılmalıdır.

Solunum yolu egzersizleri: Solunum yolu egzersizleri, astımı olan çocuklar için önemlidir ve astım semptomlarını azaltmaya yardımcı olur. Bu egzersizler, çocuğun solunum yolunu genişleterek nefes alma kapasitesini arttırır ve astım semptomlarını azaltır.

Önleyici önlemler: Astımı tetikleyen faktörlerden uzak durarak astımın tekrarlama riskini azaltmak mümkündür. Örneğin, çocuğun çevresinde bulunan alerjenlerden (ev tozu, hayvan tüyleri ve polen gibi) uzak durulması, sigara dumanından kaçınılması ve çocuğun nefes alacağı hava koşullarının iyileştirilmesi gibi önleyici önlemler alınabilir.

Astımın tedavisi, çocuğun yaşına, astım semptomlarının şiddetine ve astımı tetikleyen faktörlere göre değişebilir. Astımın tedavisinde amaç, çocuğun astım semptomlarını azaltarak normal bir yaşam sürdürmesine yardımcı olmaktır. Astımın tedavisinde ilaçlar, solunum yolu egzersizleri ve önleyici önlemler kullanılabilir.

Çocuklarda Sinüzitin Belirtileri

cocuklarda-sinuzitin-belirtileri.webp

Çocuklarda Sinüzit

Sinüzit, çocuklarda en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarından biridir ve sinüslerde (burun içinde yer alan boşluklarda) bir enfeksiyon veya iltihaplanma ile kendini gösterir. Çocukların sinüsleri, yetişkinlerinkinden daha küçüktür ve daha hafif bir şekilde etkilenirler, bu nedenle sinüzitleri daha sık görülür.

Sinüzit belirtileri, çocuklarda genellikle aşağıdaki gibidir:

Halsizlik ve yorgunluk

Ateş

Burun tıkanıklığı ve burun akıntısı

Baş ağrısı

Boğaz ağrısı ve öksürük

Sinüslerin şişkin görünmesi

Sinüzit, genellikle virüsler veya bakteriler nedeniyle oluşur. Virüsler, çoğunlukla soğuk algınlığı gibi hafif solunum yolu enfeksiyonlarına neden olur ve genellikle kendi kendine iyileşir. Ancak, bazen sinüslerde iltihaplanma ve enfeksiyon oluşur ve bu durumda sinüzit oluşur. Bakteriler ise daha ciddi enfeksiyonlara neden olabilir ve sinüzit nedeni olabilirler.

Sinüzit, çocukların çoğu durumda ağır bir enfeksiyon değildir ve genellikle hafif bir şekilde tedavi edilebilir. Önleyici tedbirler alınarak ve doğru tedavi yöntemleri uygulanarak önlenebilir. Önleyici tedbirler arasında, ellerin sık sık yıkanması, soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonlarından korunma yöntemlerinin uygulanması ve aşıların yaptırılması sayılabilir. Sinüzit tedavisinde ise genellikle burun spreyleri, burun damlaları ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Eğer enfeksiyon ciddi bir şekilde ilerliyorsa, doktorlar sinüzit için antibiyotikler önerebilir.

Sinüzit Nedir?

Sinüzit, sinüslerde (burun içinde yer alan boşluklarda) bir enfeksiyon veya iltihaplanma ile kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Sinüsler, burun içinde bulunan, hava dolu boşluklardır ve gözlerin yanındaki etrafınızdaki kemikler tarafından korunurlar. Sinüsler, gözlerin çevresinde yer alan sinüsler (etmoid sinüsler), alın ve burun arasındaki sinüsler (frontal sinüsler), burun kökünde bulunan sinüsler (maksiller sinüsler) ve burun içinde bulunan sinüsler (septal sinüsler) olmak üzere dört tanedir.

Sinüzit, sinüslerde bir enfeksiyon veya iltihaplanma nedeniyle ortaya çıkar ve sinüslerin içerisinde biriken mukusun drenajını engelleyerek sinüslerin şişmesine neden olur. Sinüzit, genellikle virüsler veya bakteriler nedeniyle oluşur. Virüsler, çoğunlukla soğuk algınlığı gibi hafif solunum yolu enfeksiyonlarına neden olur ve genellikle kendi kendine iyileşir. Ancak, bazen sinüslerde iltihaplanma ve enfeksiyon oluşur ve bu durumda sinüzit oluşur. Bakteriler ise daha ciddi enfeksiyonlara neden olabilir ve sinüzit nedeni olabilirler.

Sinüzit belirtileri, genellikle aşağıdaki gibidir:

Halsizlik ve yorgunluk

Ateş

Burun tıkanıklığı ve burun akıntısı

Baş ağrısı

Boğaz ağrısı ve öksürük

Sinüslerin şişkin görünmesi

Sinüzit, çoğu durumda ağır bir enfeksiyon değildir ve genellikle hafif bir şekilde tedavi edilebilir. Önleyici tedbirler alınarak ve doğru tedavi yöntemleri uygulanarak önlenebilir. Önleyici tedbirler arasında, ellerin sık sık yıkanması, soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonlarından korunma yöntemlerinin uygulanması ve aşıların yaptırılması.

Çocuklarda Sinüzitin Nedenleri Nelerdir?

Çocuklarda sinüzitin nedenleri genellikle virüsler veya bakterilerdir. Virüsler, çoğunlukla soğuk algınlığı gibi hafif solunum yolu enfeksiyonlarına neden olur ve genellikle kendi kendine iyileşir. Ancak, bazen sinüslerde iltihaplanma ve enfeksiyon oluşur ve bu durumda sinüzit oluşur. Bakteriler ise daha ciddi enfeksiyonlara neden olabilir ve sinüzit nedeni olabilirler.

Virüslerin neden olduğu sinüzitler, genellikle grip, soğuk algınlığı veya nezle gibi solunum yolu enfeksiyonları sırasında ortaya çıkar. Bu enfeksiyonlar sırasında, burun içinde bulunan sinüslerde biriken mukusun drenajını engelleyerek sinüslerin şişmesine neden olur.

Bakteriler ise, sinüzitin nedeni olmak için daha ciddi bir enfeksiyon gerektirirler ve genellikle grip ve soğuk algınlığı gibi enfeksiyonların yanı sıra, burun içinde yer alan tüylerin tıkanması veya burun içinde mevcut olan polip gibi nedenlerle de sinüzit nedeni olabilirler.

Sinüzit, çocukların çoğu durumda ağır bir enfeksiyon değildir ve genellikle hafif bir şekilde tedavi edilebilir. Önleyici tedbirler alınarak ve doğru tedavi yöntemleri uygulanarak önlenebilir. Önleyici tedbirler arasında, ellerin sık sık yıkanması, soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonlarından korunma yöntemlerinin uygulanması ve aşıların yaptırılması sayılabilir. Sinüzit tedavisinde ise genellikle burun spreyleri, burun damlaları ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Eğer enfeksiyon ciddi bir şekilde ilerliyorsa, doktorlar sinüzit için antibiyotikler önerebilir.

Çocuklarda Sinüzitin Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda sinüzitin tanısı, genellikle fizik muayene, öykü (hikaye) alma ve gerektiğinde laboratuar testleriyle yapılır. Doktor, çocuğun belirtilerini ve geçirdiği enfeksiyonları sorgular ve çocuğun burun, boğaz ve sinüslerini muayene eder. Doktor, çocuğun burun içini aydınlatıp sinüslerin şişip şişmediğini ve sinüslerde mukusun durumunu inceleyebilir. Ayrıca, doktor çocuğun diş etlerinin öne doğru itilip itilmediğini ve burun içinde yer alan tüylerin tıkanıp tıkanmadığını da kontrol edebilir.

Laboratuar testleri, genellikle gerektiğinde yapılır ve sinüzitin nedenini araştırmak için yapılır. Bu testler, çocuğun burun mukusunun örneklerini inceleyerek sinüzitin nedenini belirlemeye yardımcı olur. Bu örnekler, genellikle burun içinden alınır ve laboratuarda incelenir. Laboratuar testleri, ayrıca çocuğun vücudunda mevcut olan bakterilerin türünü ve sayısını belirlemeye de yardımcı olur.

Sinüzitin tanısı, genellikle çocuğun belirtileri ve muayene bulgularına dayalıdır ve laboratuar testleri gerektiğinde yapılır. Eğer doktor, çocuğun sinüzit olduğuna karar verirse, doğru tedavi yöntemleri uygulanarak sinüzitin iyileştirilmesi sağlanır. Sinüzit tedavisinde genellikle burun spreyleri, burun damlaları ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Eğer enfeksiyon ciddi bir şekilde ilerliyorsa, doktorlar sinüzit için antibiyotikler önerebilir.

Çocuklarda Sinüzitin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda sinüzitin tedavi yöntemleri, genellikle aşağıdaki gibidir:

Ağrı kesici ilaçlar: Ateş ve baş ağrısı gibi belirtileri azaltmak için paracetamol veya ibuprofen gibi ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.

Burun spreyleri ve damlaları: Burun tıkanıklığını azaltmak için burun spreyleri ve damlaları kullanılabilir. Bu ilaçlar, burun içinde bulunan mukusu hafifletir ve drenajını kolaylaştırır.

Antibiyotikler: Eğer sinüzitin nedeni bakterilerse, doktorlar çocuğa antibiyotikler önerebilir. Bu ilaçlar, bakterileri öldürerek sinüzitin iyileşmesine yardımcı olur.

İmün sistemi güçlendirici ilaçlar: İmün sistemi güçlendirici ilaçlar, çocuğun vücudunun kendi kendine iyileşme yeteneğini güçlendirerek sinüzitin iyileşmesine yardımcı olabilir.

Burun içi koruyucu ilaçlar: Bu ilaçlar, burun içinde bulunan mukusu nemlendirir ve burun içinde yer alan tüylerin tıkanmasını önler. Bu ilaçlar, burun tıkanıklığını azaltarak sinüzitin iyileşmesine yardımcı olabilir.

Sinüzit tedavisinde, doktorun önerisi doğrultusunda ilaçların kullanımı çok önemlidir. İlaçların dozajı ve kullanım süresi doktor tarafından belirlenir ve çocuğun durumuna göre değişebilir. Eğer çocuğunuzda sinüzit belirtileri görüyorsanız, doktorunuza danışarak doğru tedavi yöntemlerini uygulamalısınız.

Çocukta Hematüri Nedir?

cocuklarda-hematuri-nedenleri.webp

Çocukta Hematüri Nedir?

Hematüri, idrar içinde kan görülmesidir. Çocuklarda hematüri, genellikle bir sağlık sorununun habercisidir ve araştırılması gereken bir durumdur. Hematüri, idrarın renginde koyu bir renk görülmesine de neden olabilir.

Çocuklarda hematürinin nedenleri arasında en sık görülenler şunlardır:

İdrar yolları enfeksiyonları: İdrar yolu enfeksiyonları, idrar yolunda iltihaplı bir reaksiyona neden olur ve bu da idrarda kan görülmesine neden olabilir.

İdrar yolu taşları: İdrar yolu taşları, idrar yollarında düşürülen kayaçlar gibi görünebilir ve idrar yolu duvarına çarparak kanama neden olabilirler.

İdrar yolu tümörleri: İdrar yolu tümörleri, idrar yolu duvarında anormal hücrelerin büyümesine neden olabilir ve bu da idrarın renginde değişikliklere neden olabilir.

İdrar yolu yaralanmaları: Çocuklar, idrar yolu yaralanmalarına daha sık maruz kalabilirler, özellikle de düşme veya düşme sonrası oluşabilecek yaralanmalar.

İdrar yolu iltihapları: İdrar yolu iltihapları, idrar yolu duvarında iltihaplı bir reaksiyona neden olur ve bu da idrarda kan görülmesine neden olabilir.

Çocukta hematüri tespit edildiğinde, doktor tarafından idrar testleri yapılır ve gerekirse görüntüleme testleri (özellikle de ultrasonografi) uygulanır, bu sayede nedenin belirlenmesine yardımcı olunur ve gerekiyorsa tedavi edilir.

Hematürinin nedeni belirlenmediği takdirde veya tedavi edilmediği takdirde, bu durum çocuğun sağlığını ciddi şekilde etkileyebilecek bir durum olabilir. Bu nedenle, çocukta hematüri tespit edildiğinde doktorunuza danışın ve gerekli muayenelerin yapılmasını sağlayınız.

Çocuklarda Hematüri Nedenleri Nelerdir?

Çocuklarda hematürinin nedenleri arasında en sık görülenler şunlardır:

İdrar yolları enfeksiyonları: İdrar yolu enfeksiyonları, idrar yolunda iltihaplı bir reaksiyona neden olur ve bu da idrarda kan görülmesine neden olabilir.

İdrar yolu taşları: İdrar yolu taşları, idrar yollarında düşürülen kayaçlar gibi görünebilir ve idrar yolu duvarına çarparak kanama neden olabilirler.

İdrar yolu tümörleri: İdrar yolu tümörleri, idrar yolu duvarında anormal hücrelerin büyümesine neden olabilir ve bu da idrarın renginde değişikliklere neden olabilir.

İdrar yolu yaralanmaları: Çocuklar, idrar yolu yaralanmalarına daha sık maruz kalabilirler, özellikle de düşme veya düşme sonrası oluşabilecek yaralanmalar.

İdrar yolu iltihapları: İdrar yolu iltihapları, idrar yolu duvarında iltihaplı bir reaksiyona neden olur ve bu da idrarda kan görülmesine neden olabilir.

İdrar yolu tıkanıklıkları: İdrar yolu tıkanıklıkları, idrarın normal şekilde dışarı atılamamasına neden olabilir ve bu da idrar yolu duvarında iltihaplı bir reaksiyona neden olabilir.

İdrar yolu yapısal anomalileri: Bazı çocuklarda doğuştan gelen idrar yolu yapısal anomalileri olabilir ve bu da idrarın renginde değişikliklere neden olabilir.

İlaçlar: Bazı ilaçlar, idrarın renginde değişikliklere neden olabilir ve bu da idrarda kan görülmesine neden olabilir.

Bu nedenlerden herhangi birinin varlığı durumunda, çocuğun doktoruna gidilmesi ve gerekli muayenelerin yapılması önerilir.

Çocuklarda Hematürinin Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda hematürinin tanısında kullanılabilecek yöntemler şunlardır:

İdrar testleri: İdrar testleri, idrarda bulunan maddelerin miktarını ölçerek hematürinin nedenini anlamaya yardımcı olur. Bu testler, idrarda kan, bakteri ve diğer maddelerin varlığını tespit etmek için yapılır.

Görüntüleme testleri: Görüntüleme testleri, çocuğun idrar yolunu ve çevresini görüntülemek için kullanılır. Bu testler arasında en sık kullanılanlar ultrasonografi, tomografi ve MR (manyetik rezonans) görüntüleme testleridir.

İdrar kültürü: İdrar kültürü, idrar yolu enfeksiyonlarının neden olduğu hematürinin tanısında kullanılır. Bu test, idrarda bulunan bakterilerin türünü ve miktarını belirler.

İdrar yolu endoskopisi: Bu test, idrar yolunu içeriye doğru görüntülemek için bir endoskop (küçük bir kamera) kullanılarak yapılır. Bu test, idrar yolu tümörlerinin veya diğer anormalliklerin tespit edilmesine yardımcı olur.

İdrar yolu biyopsisi: Bu test, idrar yolu duvarından bir parça doku alınarak yapılır. Bu doku, laboratuvarda incelenir ve idrar yolu tümörlerinin veya diğer anormalliklerin tespit edilmesine yardımcı olur.​

Çocukta hematürinin tanısı için doktorunuzdan yardım alınır ve gerekli olan testler yapılır. Bu sayede hematürinin nedeni belirlenir ve gerekiyorsa tedavi edilir.

Çocuklarda Hematüri Nasıl Tedavi Edilir?

Hematüri, idrarınızda kan görülmesidir. Çocuklarda hematüri nedenleri arasında idrar yolu enfeksiyonları, idrar yolu taşları, travma ve bazı kalıtsal hastalıklar bulunur. Önemli olan, hematüri nedenini belirlemek ve doğru tedavi seçeneğini uygulamaktır.

Tedavi, hematüri nedenine göre değişebilir. Aşağıdaki tedavi seçenekleri, çocuklarda hematüri için kullanılabilecek bazı seçeneklerdir:

İdrar yolu enfeksiyonları için: Antibiyotikler verilerek enfeksiyon tedavi edilebilir.

İdrar yolu taşları için: İdrar yolu taşlarının çıkarılması gerekebilir. Bu, cerrahi veya endoskopik yöntemlerle yapılabilir.

Travma sonucu oluşan hematüri için: Travma nedeni belirlenmeli ve doğru tedavi uygulanmalıdır.

Kalıtsal hastalıklar nedeniyle oluşan hematüri için: Kalıtsal hastalıkların spesifik tedavisi gerekebilir. Örneğin, Alport sendromu gibi bazı kalıtsal hastalıklar, böbrek naklini gerektirebilir.

Hematüri tedavisinde önemli olan, hematüri nedenini belirlemek ve doğru tedavi seçeneğini uygulamaktır. Bu nedenle, çocuğunuzun hematüri sorunu olduğunda doktorunuza başvurmalısınız. Doktorunuz, çocuğunuzun belirtilerine ve özel durumuna göre en uygun tedavi seçeneğini belirleyecektir.

Bebeklerde Laktoz İntoleransı Nedir?

bebeklerde-laktoz-intoleransi.webp

Bebeklerde Laktoz İntoleransı Nedir?

Laktoz intoleransı, laktoz adı verilen süt şekerinin vücut tarafından emilememesi durumudur. Laktoz, süt ve süt ürünlerinde bulunan bir maddedir ve insan vücudu tarafından sindirilebilmesi için laktaz adı verilen bir enzimin yardımına ihtiyaç duyulur. Laktoz intoleransı olan kişilerde, bu enzim yeterli miktarda üretilmemekte veya üretilen enzim yeterli olmamaktadır, bu nedenle laktoz emilememektedir. Bu durum, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra mide-bağırsak sisteminde rahatsızlık ve gaz yapımı gibi belirtilerle kendini gösterebilir.
Laktoz intoleransı, çocukluk döneminde de görülebilir ancak genellikle yetişkinlerde daha sık görülür. Laktoz intoleransının sebebi, genellikle bazı insanların doğuştan laktaz üretimini azaltan genetik faktörlerdir. Ancak bazı durumlarda, mide-bağırsak sisteminde meydana gelen bazı hastalıklar veya yaralanmalar nedeniyle de laktaz üretiminde azalma olabilir. Laktoz intoleransının seviyesi kişiden kişiye değişebilir ve bazı kişilerde sadece bazı süt ürünlerini tüketememe, bazı kişilerde ise hiçbir süt ürününü tüketememe durumu olabilir.

Laktoz intoleransı teşhis edilirken, genellikle mide-bağırsak sistemi üzerinde yapılan testler ve kan testleri kullanılır. Tedavi olarak ise, laktoz intoleransı olan kişilerin süt ve süt ürünlerini tüketimini azaltması veya tamamen kesmek gerekir. Ancak bu durum, vücut için önemli olan kalsiyum ve diğer besinlerin alımını azaltır, bu nedenle doktorunuz veya diyetisyeninizden yardım alarak, laktoz intoleransı olan kişilerin diyetlerine uygun alternatif yiyecekler tüketmeleri önerilebilir.

Bebeklerde Laktoz İntoleransının Belirtileri Nelerdir?

Bebeklerde laktoz intoleransının belirtileri, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra ortaya çıkabilir ve şunlar olabilir:

  • • Karın ağrısı: Laktoz intoleransı olan bebeklerde, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra mide ağrısı olabilir.
  • • Şişkinlik ve gaz yapımı: Laktoz intoleransı olan bebeklerde, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra şişkinlik ve gaz yapımı olabilir.
  • • İshal: Laktoz intoleransı olan bebeklerde, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra daha sık tuvalete gitme ihtiyacı olabilir ve ishali olabilir.
  • • Kilo kaybı: Laktoz intoleransı olan bebeklerde, süt ve süt ürünlerinin tüketimini azaltmak gerektiğinden, beslenme yetersizliği nedeniyle kilo kaybı olabilir.
Bu belirtilerin hepsi laktoz intoleransı olabileceği anlamına gelmez, ancak eğer bebeğinizde bu belirtiler görülüyorsa ve süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra ortaya çıkıyorsa, doktorunuz veya diyetisyeninizle görüşerek, laktoz intoleransı olup olmadığının araştırılması gerekir.

Bebeklerde Laktoz İntoleransı Nasıl Teşhis Edilir?

Bebeklerde laktoz intoleransının teşhisi, genellikle mide-bağırsak sistemine ait belirtilerin olması ve süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra ortaya çıkması nedeniyle, doktorunuz tarafından yapılır. Teşhis için aşağıdaki yöntemlerden biri veya birkaçı kullanılabilir:

  • • Öykü alınması: Doktorunuz, bebeğinizin öyküsünü alarak, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra ortaya çıkan belirtileri ve sıklığını sorgular.
  • • Fizik muayene: Doktorunuz, bebeğinizi muayene ederek, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra ortaya çıkan belirtileri ve varsa kilo kaybını değerlendirir.
  • • Özel testler: Doktorunuz, laktoz intoleransının teşhisi için özel testler yaptırabilir. Bu testlerden biri olan hidrojen nefes testi, laktoz intoleransı olan kişilerde, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra mide-bağırsak sisteminde hidrojen üretimi olup olmadığını ölçer. Diğer bir test olan laktoz tolerans testi ise, laktoz intoleransı olan kişilerde, süt ve süt ürünlerinin tüketiminden sonra kan şekeri seviyesinin düşüp düşmediğini ölçer.
Teşhis süreci, bebeğinizin öyküsü ve belirtileri dikkate alınarak, doktorunuz tarafından yapılır ve gerekirse özel testler yaptırılabilir. Eğer bebeğinizde laktoz intoleransı teşhis edilirse, doktorunuz veya diyetisyeniniz size, bebeğinizin diyetine uygun alternatif yiyecekler tüketmesi konusunda tavsiyelerde bulunabilir.

Bebeklere Laktoz İntoleransı Nasıl Tedavi Edilir?

Bebeklerde laktoz intoleransının tedavisi, süt ve süt ürünlerinin tüketimini azaltmak veya tamamen kesmektir. Bu durum, vücut için önemli olan kalsiyum ve diğer besinlerin alımını azaltır, bu nedenle doktorunuz veya diyetisyeninizden yardım alarak, laktoz intoleransı olan bebeklerin diyetlerine uygun alternatif yiyecekler tüketmeleri önerilebilir. Örneğin, kalsiyum içeren alternatif yiyecekler olarak, bezelye, kereviz, pazı gibi sebzeler, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler, tofu veya kalsiyum içeren suşi tabletleri gibi seçenekler tavsiye edilebilir. Ayrıca, laktoz intoleransı olan bebeklerin diyetlerine uygun, laktoz içermeyen süt ve süt ürünleri de tüketilebilir.

Laktoz intoleransı olan bebeklerde, özellikle kalsiyum ve diğer besinlerin eksikliği nedeniyle, doktorunuz veya diyetisyeniniz tarafından vitamin ve mineral takviyesi de önerilebilir. Bu takviyeler, bebeğinizin yaşına, ağırlığına ve diğer özel durumlarına göre değişebilir ve doktorunuz veya diyetisyeniniz tarafından verilir.

Laktoz intoleransı olan bebeklerin diyetlerine uygun alternatif yiyecekler tüketmeleri ve gerekirse vitamin ve mineral takviyesi almaları, bebeğinizin sağlıklı bir şekilde büyümesine yardımcı olacaktır. Ancak unutmayın, laktoz intoleransı olan bebeklerin diyetlerine uygun alternatif yiyecekler tüketmeleri ve gerekirse vitamin ve mineral takviyesi almaları, doktorunuz veya diyetisyeniniz tarafından yapılmalıdır. Bu nedenle, bebeğinizde laktoz intoleransı olup olmadığını öğrenmek için doktorunuza başvurun ve tavsiyelerini dikkate alın.

Raşitizm Nedir?

rasitizm-nedir.webp

Raşitizm Nedir?

Raşitizm, kemiklerin anormal derecede ince ve zayıf olmasına neden olan bir hastalıktır. Raşitizm, beslenmede yetersiz kalsiyum alımından kaynaklanır. En sık beş yaşın altındaki çocuklarda görülür, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Bu durum genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkar.

Raşitizm, çocuklar arasında sık görülen bir sorundur çünkü genellikle yeterince süt ürünü yemezler. Kalsiyum güçlü kemikler ve dişler oluşturmaya yardımcı olur. Bir çocuk yeterli miktarda kalsiyum tüketmezse, vücudu yeni kemik büyümesine yer açmak için mevcut kemik dokusunu parçalamaya başlar. Sonuç olarak, çocuğun kemikleri incelir ve zayıflar.

Raşitizme Ne Sebep Olur?

Raşitizm, beslenmede yetersiz kalsiyum alımı olduğunda ortaya çıkar. Bu kalsiyum eksikliği, düşük süt ve diğer süt ürünleri tüketiminin yanı sıra güneş ışığına yetersiz maruz kalma nedeniyle oluşabilir. Raşitizm erkekleri kızlardan daha fazla etkiler.

Raşitizm Semptomları

Raşitizm, eğri bacaklar ve eğri omurga gibi kemik deformiteleri ile karakterizedir. Şiddetli vakalarda raşitizm kırıklara ve ölüme neden olabilir. Raşitizmli çocukların ciltlerinde, bir zamanlar kemiklerinin birleştiği yerde genellikle yumuşak noktalar bulunur. Bu bölgeler zamanla iyileşir ancak iz bırakabilirler.

Raşitizm Tedavi Seçenekleri

Raşitizm için tedaviler semptomları azaltmaya ve yaşam kalitesini iyileştirmeye odaklanır.

Raşitizm Önleme İpuçları

Raşitizm D vitamini eksikliğinden kaynaklanır. D vitamini, vücudun sağlıklı kemik büyümesi için gerekli iki mineral olan kalsiyum ve fosforu emmesine yardımcı olur. Raşitizmli çocuklar, dışarıda olduğundan daha fazla içeride vakit geçirdikleri için genellikle güneş ışığına maruz kalmazlar. Ayrıca daha az süt ürünleri ve kalsiyum içeriği yüksek diğer yiyecekleri yeme eğilimindedirler.

Çocuklarda Bronşiyolit Nedir?

cocuklarda-bronsiyolit-nedir.webp

Çocuklarda Bronşiyolit Nedir?

Bronşiyolit, çocuklarda özellikle bebeklerde görülen bir solunum yolu enfeksiyonudur. Bronşiyolit, bronşların tıkanması nedeniyle ortaya çıkan bir enfeksiyondur ve genellikle hafif ve orta şiddette olur. Ancak, özellikle bebekler ve küçük çocuklar için ciddi bir sağlık sorunu olabileceği gibi, ağır formları da olabilir.

Bronşiyolit, genellikle viruslar veya bakteriler nedeniyle ortaya çıkar. En sık görülen etkenler, adenoviruslar, parainfluenza virusları ve grip A ve B viruslarıdır. Bronşiyolit, çocuğun havayolu enfeksiyonlarından birisi olabilir ve sıklıkla grip, nezle ve öksürük gibi semptomlarla birlikte görülebilir.

Bronşiyolitin belirtileri, öksürük, hırıltılı nefes alma, nefes darlığı, boğaz ağrısı ve halsizlik olabilir. Çocuğun nefes alıp veriş sesleri, nefes darlık belirtileri varsa doktorunuza danışmalısınız. Çocuğunuzun solunum sisteminde enfeksiyon olabileceğini düşünüyorsanız, doktorunuza danışmanız önerilir.

Bronşiyolitin Tedavisi Nasıl Yapılır?

Bronşiyolitin tedavisi, genellikle semptomların hafifletilmesine yönelik olur. Bu, öksürüğü azaltmak ve solunum yollarını açmak için öksürük için reçete edilebilecek ilaçlar ve nemlendirici cihazlar kullanımını içerebilir. Ağır formlarında ise, antibiyotikler ve oksijen tedavisi gerekebilir. Önleyici olarak, çocuğunuzun etrafındaki kişilere aşılar yaptırılması ve el hijyenine dikkat edilmesi, bronşiyolit gibi solunum yolu enfeksiyonlarının önlenmesine yardımcı olabilir.

Çocuklarda Bronşiyolitin Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda bronşiyolitin belirtileri, öksürük, hırıltılı nefes alma, nefes darlığı, boğaz ağrısı ve halsizlik olabilir. Bu belirtiler, genellikle birkaç gün içinde ortaya çıkar ve birkaç hafta sürebilir. Bronşiyolit, özellikle bebeklerde daha ciddi olabilir ve daha fazla belirti gösterebilir. Örneğin, bebeklerde aşırı halsizlik, aşırı hırıltılı nefes alma, solunum sıkıntısı, vücut sıcaklığının yükselmesi ve halsizlik gibi belirtiler görülebilir.

Çocuğunuzda bronşiyolit belirtileri görüyorsanız, doktorunuza danışmalısınız. Bronşiyolit, çocuğun solunum sisteminde ciddi bir enfeksiyon olabilir ve zamanında tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Doktorunuz, çocuğunuzun belirtilerine göre tedavi önerebilir ve gerekirse antibiyotikler veya diğer ilaçlar reçete edebilir.

Çocuklarda Bronşiyolitin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda bronşiyolitin tedavisi, genellikle semptomların hafifletilmesine yönelik olur. Bu, öksürüğü azaltmak ve solunum yollarını açmak için öksürük için reçete edilebilecek ilaçlar ve nemlendirici cihazlar kullanımını içerebilir. Ağır formlarında ise, antibiyotikler ve oksijen tedavisi gerekebilir. Önleyici olarak, çocuğunuzun etrafındaki kişilere aşılar yaptırılması ve el hijyenine dikkat edilmesi, bronşiyolit gibi solunum yolu enfeksiyonlarının önlenmesine yardımcı olabilir.

Öksürük için reçete edilebilecek ilaçlar, öksürüğü azaltmak ve solunum yollarını açmak için kullanılabilir. Bu ilaçlar, reçetesiz olarak satılabilir ve genellikle çocuklarda güvenli ve etkilidir. Ancak, her çocuğun ihtiyacı farklıdır ve doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayın.

Nemlendirici cihazlar, hava nemini arttırarak solunum yollarını nemlendirmeyi ve rahatlatmayı hedefler. Bu cihazlar, özellikle çocuklar için kullanışlı olabilir ve evde kullanılabilir. Nemlendirici cihazların kullanımı, öksürüğü azaltmayı ve nefes alıp vermeyi kolaylaştırmayı hedefler.

Ağır formlarında, antibiyotikler ve oksijen tedavisi gerekebilir. Antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonları önler ve tedavi eder. Oksijen tedavisi ise, solunum yetmezliği olan çocuklarda kullanılabilir ve oksijen seviyesini arttırarak solunum yollarını rahatlatmayı hedefler.

Çocuğunuzun bronşiyolit tedavisine ilişkin sorularınız varsa, doktorunuza danışabilirsiniz. Doktorunuz, çocuğunuzun ihtiyaçlarına göre en uygun tedavi seçeneğini önerecektir.

Çocuklarda Demir Eksikliği ve Anemi

cocuklarda-demir-eksikligi-ve-anemi.webp

Çocuklarda Demir Eksikliği ve Anemi

Demir eksikliği anemisi (DEA), vücutta yeterli miktarda demir bulunmaması nedeniyle oluşan bir anemidir. Demir, vücutta hemoglobin üretimi için gereklidir. Hemoglobin, kanın oksijen taşıyıcı proteinidir ve demir eksikliği durumunda, vücutta yeterli miktarda hemoglobin üretilememektedir. Bu da vücudun oksijen taşıma kapasitesini azaltır ve anemi oluşumuna neden olur.

Çocuklarda demir eksikliği anemisi, çocuğun yeterli miktarda demir alamaması veya vücutta demir kaybının olması nedeniyle ortaya çıkabilir. Örneğin, çocuğun aşırı miktarda kan kaybı olması, büyüme döneminde hızlı kilo alımı veya büyüme nedeniyle artan demir ihtiyacı, çocuğun yeterli miktarda demir alamaması veya çocuğun demir emilimini olumsuz etkileyen bir sağlık sorunu gibi nedenler demir eksikliğine neden olabilir.

Demir eksikliği anemisi belirtileri çocuklarda farklı olabilir, ancak genellikle yorgunluk, halsizlik, nefes darlığı, deride ve gözlerde solukluk, dilin kırmızımsı veya beyazmsı olması gibi belirtiler görülebilir. Demir eksikliği anemisi, doktor tarafından yapılan bir kan testiyle tespit edilebilir. Tedavi, çocuğun demir ihtiyacını karşılamaya yönelik demir takviyesi ve demir içeren yiyeceklerin tüketilmesiyle gerçekleştirilebilir.

Çocuklarda Demir Eksikliğinin Nedenleri Nelerdir?

Çocuklarda demir eksikliğinin nedenleri aşağıdaki gibi olabilir:

Demir eksikliği anemisi oluşumunun en sık görülen nedeni, yeterli miktarda demir alınamamasıdır. Çocukların büyüme döneminde hızlı kilo alımı ve büyüme nedeniyle artan demir ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç gereği çocukların yeterli miktarda demir alması önemlidir. Demir içeren yiyeceklerin tüketimi az olursa, çocuklar demir eksikliğine maruz kalabilirler.

Çocuklarda demir kaybının olması da demir eksikliğine neden olabilir. Örneğin, çocuğun aşırı miktarda kan kaybı olması, düzenli olarak büyük miktarda idrar çıkarması veya ciddi mide ve barsak sorunları nedeniyle demir kaybı yaşaması demir eksikliğine neden olabilir.

Çocuklarda demir emiliminin az olması da demir eksikliğine neden olabilir. Örneğin, çocuğun demir emilimini olumsuz etkileyen bir sağlık sorunu olması veya çocuğun demir emilimini engelleyen ilaçlar kullanıyor olması demir eksikliğine neden olabilir.

Çocuklarda demir eksikliğine neden olabilen diğer nedenler arasında, çocuğun büyüme döneminde hızlı kilo alımı ve büyüme nedeniyle artan demir ihtiyacının karşılanamaması, çocuğun beslenmesinin eksik olması veya çocuğun çeşitli nedenlerle yeterli miktarda yemek yememesi gibi nedenler de sayılabilir.

Çocuklarda Demir Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda demir eksikliği anemisi belirtileri aşağıdaki gibi olabilir:

Yorgunluk ve halsizlik: Demir eksikliği anemisi olan çocuklar, yeterli miktarda oksijen taşıyamadıkları için yorgun ve halsiz olabilirler.

Nefes darlığı: Demir eksikliği anemisi olan çocuklar, yeterli miktarda oksijen taşıyamadıkları için nefes darlığı yaşayabilirler.

Deride ve gözlerde solukluk: Demir eksikliği anemisi olan çocukların derisi ve gözleri soluk görünebilir.

Dilin kırmızımsı veya beyazımsı olması: Demir eksikliği anemisi olan çocukların dilinin kırmızımsı veya beyazımsı olması görülebilir.

Ancak, çocuklarda demir eksikliği anemisi belirtileri farklı olabilir ve bu belirtiler başka sağlık sorunlarının belirtileriyle de karıştırılabilir. Bu nedenle, çocuğunuzda demir eksikliği anemisi olabileceği düşünülürse mutlaka doktorunuza danışın ve gerekli testler yaptırın.

Çocuklarda Demir Eksikliğinin Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Çocuklarda demir eksikliğinin tanısı, doktor tarafından yapılan bir kan testiyle konulabilir. Bu test, çocuğun hemoglobin, hematokrit ve ferritin düzeylerini ölçer. Hemoglobin, kanın oksijen taşıyıcı proteinidir ve demir eksikliği anemisi durumunda, hemoglobin düzeyi düşük olabilir. Hematokrit, kanın kırmızı kan hücrelerinin oranını ölçer ve demir eksikliği anemisi durumunda, hematokrit düzeyi düşük olabilir. Ferritin, vücutta demir depolayan bir protein olup, demir eksikliği anemisi durumunda ferritin düzeyi düşük olabilir.

Doktorunuz, çocuğunuzun demir eksikliği anemisi olabileceği düşünülürse bu testleri önerir ve çocuğunuzun demir düzeylerini ölçmek için bir kan örneği alır. Test sonuçları değerlendirilerek, çocuğunuzun demir eksikliği anemisi olup olmadığı tespit edilebilir. Eğer çocuğunuzda demir eksikliği anemisi tespit edilirse, doktorunuz çocuğunuz için uygun bir tedavi planı oluşturur.

Suçiçeği Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

sucicegi-nedir-belirtileri-ve-tedavisi.webp
Suçiçeği Nedir? Belirtileri ve Tedavisi
Suçiçeği, Varicella-Zoster virüsü (VZV) nedeniyle oluşan, bulaşıcı bir viral hastalıktır. Genellikle çocukluk döneminde görülse de her yaşta insanı etkileyebilir. Bu virüs, havadaki damlacıklar veya temas aracılığıyla kolayca bulaşır ve vücuda girdikten sonra döküntülere, ateşe ve halsizliğe yol açar. Suçiçeği belirtilerinden bazıları vücutta da rahatça görülebilir

• Kızarıklık
• Kabarcıklar
• Kaşıntı
• Kuruma ve Kabuklanma
Suçiçeği günümüzde genellikle tedavi gerektirmez ve kendiliğinden iyileşir. Ancak, aşıları yapılmamış, bağışıklık sistemi zayıf olan veya yetişkinlerde antiviral ilaçlarla tedavi gerekebilir. Suçiçeği aşısı, hastalığı önlemek ve ciddi komplikasyonları engellemek için etkili bir yoldur ve ülkemizde de rutin olarak uygulanır.

Suçiçeği Nedir?

Suçiçeği, Varicella-Zoster virüsünün sebep olduğu viral ve bulaşıcı bir hastalıktır. Her yaştan insanı etkileyebilse de sıklıkla çocukluk döneminde görülen bir hastalıktır.

Suçiçeği Nasıl Bulaşır?

Suçiçeği, hasta kişiye doğrudan temas veya enfekte partiküllerin solunum yoluyla bulaşır. Solunum yoluyla bulaşabildiğinden dolayı kreş ve okul gibi kapalı alanlarda yayılımı oldukça kolay olmaktadır.

  • • Hava Yoluyla Bulaşma: Suçiçeği virüsü, öksüren, hapşıran veya konuşan enfekte bir kişinin ağzından veya burnundan çıkan damlacıklar aracılığıyla bulaşabilir. Havada canlı kalabilen virüs (havada asılı kalma süresi değişkendir), damlacıkların solunmasıyla sağlıklı kişinin solunum yoluna girebilir.
  • • Doğrudan Temas: Suçiçeği virüsü, enfekte kişinin cilt lezyonlarından veya su dolu kabarcıklardan doğrudan temas yoluyla geçebilir. Özellikle kabarcıklar yeni oluşurken veya kururken, cilt yoluyla bulaşabilir. Bu nedenle suçiçeği olan bir kişiye dokunmamalı ve kullandığı eşyaları kullanmamalısınız.
Suçiçeği hastalığı bulaşıcıdır ve kolayca yayılabilir. Hasta olan kişiler henüz belirti göstermeden 1-2 gün önce ve kabarcıklar kuruyana kadar hastalığı bulaştırmaya devam edebilirler.

Suçiçeği Belirtileri Nelerdir?

Suçiçeği, varicella-zoster virüsü nedeniyle oluşan bir viral enfeksiyondur. Suçiçeği belirtileri çoğu zaman tipiktir ve şunları içerir:

  • Kızarıklık
  • Kabarcıklar
  • Kabuklanma
  • Halsizlik
  • Ateş
  • Baş ağrısı
  • Boğaz ağrısı
  • İştahsızlık
Suçiçeği genellikle çocuklarda görülse de yetişkinlerde de ortaya çıkabilir. Yetişkinlerde ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde, suçiçeği daha ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Suçiçeği Nasıl Teşhis Edilir?

Suçiçeği teşhisi genellikle belirtilere dayalı olarak yapılır. İşte suçiçeği teşhisinin nasıl konulabileceği hakkında bilgi:

  • Doktor, hastanın ciltteki belirtileri ve döküntülerini inceleyerek suçiçeği teşhisi koymada temelde klinik muayene yaparlar. Suçiçeği genellikle tipik kabarcıkların, kızarıklığın ve kabukların oluşturduğu karakteristik bir döküntü ile tanımlanır.
  • Hasta veya hastanın ailesi ile yapılan görüşmelerde, hasta kişinin son temasları ve semptomların başlangıcı hakkında bilgi alınır. Suçiçeği teşhisi konulması sırasında kişinin son temasları ve suçiçeği belirtilerinin başlama süreci önemli bir rol oynar.
Tanısı için genellikle laboratuvar testleri gerekli değildir. Ancak, bazı durumlarda özellikle yetişkinlerde veya ciddi komplikasyonları olan kişilerde, suçiçeği virüsünün varlığını doğrulamak için kan testleri veya diğer laboratuvar testleri kullanılabilir.

Suçiçeği Nasıl Tedavi Edilir?

Suçiçeği (varicella) tedavisi semptomların hafifletilmesi ve enfeksiyonun yayılmasını önlemeye odaklanır. Tedavi aşağıdaki şekilde gerçekleştirilebilir:

  • • Semptomatik Tedavi: Suçiçeği belirtilerini hafifletmek için semptomatik tedavi sağlanır. Ateş düşürücü ilaçlar reçete edilerek, ateş kontrol altına alınabilir ve baş ağrısı azaltılabilir. Kaşıntıyı hafifletmek için antihistaminik ilaçlar kullanılabilir.
  • • Deri Bakımı: Kabarcıkların kaşıntısını hafifletmek ve enfeksiyon riskini azaltmak için cilt bakımı önemlidir. İyi bir hijyen ve temizlik sağlanmalıdır. Tırnaklar kısa tutulmalı ve kabarcıklara dokunma sıkılığı en aza indirilmelidir.
  • • Hidrasyon: Hastalık sırasında, özellikle ateşiniz varsa bol su içmek önemlidir.
  • • İzleme: Suçiçeği hastaları izlenmeli ve herhangi bir ciddi komplikasyon belirtisi için dikkatlice gözlemlenmelidir. Özellikle yetişkinler, bebekler ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişiler daha fazla risk altındadır ve doktora başvurmalıdır.
  • • İzole Edilme: Suçiçeği olan bir kişi, diğerlerine enfeksiyonu bulaştırmamak için mümkün olduğunca izole edilmelidir. Özellikle hastalığın bulaşıcılık döneminde (kabarcıklar çıkmaya başlamadan bir gün önce ve kabarcıklar kuruyana kadar) temaslar sınırlanmalıdır.
Suçiçeği tedavisi genellikle semptomların yönetimine odaklanır, çünkü suçiçeği kendiliğinden iyileşen bir hastalıktır.

Suçiçeği İle İlgili Sık Sorulan Sorular

Neredeyse herkesin hayatında bir kez geçirdiği suçiçeği ile ilgili sık sorulan soruları ve cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.

Suçiçeğinden Korunma Yöntemleri Nelerdir?

Suçiçeği (varicella) enfeksiyonundan korunmak için aşağıdaki yöntemler uygulanabilir:

• Suçiçeği Aşısı: Suçiçeği aşısı, suçiçeği enfeksiyonunu önlemek için etkili bir yol sağlar. Bu aşı, çocuklara iki doz halinde uygulanır, ilki 12-15 aylıkken, ikincisi ise 4-6 yaşlarında yapılır. Aşı çiçek hastalığına karşı %98'e kadar koruma sağlarken etkisi ömür boyu sürer. Aşının yetişkinler için de önerildiği durumlar vardır, özellikle risk altındaki gruplar veya aşılanmamış kişiler için.
• Temastan Kaçınmak: Suçiçeği olan bir kişi ile teması sınırlamak enfeksiyonun yayılmasını önler.
• Kişisel Hijyen: Elleri düzenli olarak yıkamak, suçiçeği virüsünün yayılmasını engellemeye yardımcı olabilir. Suçiçeği olan bir kişi ile temas sonrası ellerinizi yıkamak önemlidir.
• İzole Edilme: Suçiçeği hastaları, enfeksiyonun bulaşma dönemi boyunca diğer insanlardan izole edilmelidir. Hastaların okula veya işe gitmesi veya kamuya açık alanlara gitmesi sınırlanmalıdır.

Suçiçeği Aşısı Ne Zaman Yaptırılır?

Suçiçeği aşısının ilk dozu,12-15 aylık bebeklere yapılır. Bazı yerlerde bu aşı 12-18 ay aralığındaki bebeklere uygulanabilir. İlk doz aşının erken yaşlarda yapılması, suçiçeği enfeksiyonunu önlemeye ve hastalığın yayılmasını sınırlamaya yardımcı olur.
İlk dozdan sonra, suçiçeği aşısının ikinci dozu genellikle 4-6 yaşlarında yapılır. İkinci doz aşının uygulanması, aşının koruyucu etkisini artırır ve hastalığa karşı daha iyi bir bağışıklık sağlar. İkinci dozun 4-6 yaşlarında yapılmasının önerilmesinin nedeni, bu yaşlarda çocukların suçiçeği ile temas riskinin artmasıdır. İlk doz aşı, bağışıklık sistemini harekete geçirir ve ikinci doz ise bu bağışıklığı güçlendirir.

Suçiçeği Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?

Suçiçeği aşısı çoğu kişi için genellikle hafif yan etkilere neden olur. Her birey farklı olduğundan dolayı, yan etkilerden bazıları ya da tamamı görülebileceği gibi hiçbiri de gözlenmeyebilir. Aşının sıklıkla görülen yan etkileri şunlardır:

  • Aşının enjekte edildiği bölgede hafif ağrı, kızarıklık veya şişlik olabilir.
  • Aşının ardından hafif bir ateş gelişebilir. Bu ateş genellikle 24 saat içinde kendiliğinden düzelir.
  • Bazı insanlar aşının ardından halsizlik hissi yaşayabilir.
  • Aşı sonrasında ciltte döküntüler gelişebilir. Bu döküntüler genellikle hafif ve kendiliğinden iyileşir.
Alerjik reaksiyonlar çok nadir olmasına rağmen bazı kişilerde aşıya karşı alerjik reaksiyonlar olabilir. Alerjik reaksiyon belirtileri arasında cilt döküntüleri, nefes darlığı ve yutma güçlüğü gibi semptomlar yer alır. Alerjik reaksiyonlar nadir görülse de, aşıyı uygulayan sağlık profesyonelinin bu tür reaksiyonlara karşı hazırlıklı olması önemlidir.

Suçiçeğinin Zararı Var Mıdır?

Suçiçeği (varicella) genellikle hafif bir hastalık olarak görülse de, özellikle hamile kadınlar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar arasında zatürre, ensefalit (beyin iltihabı), deri enfeksiyonları, üriner sistem enfeksiyonları, yüksek ateş sebebi ile havale ve diğer ciddi sorunlar bulunabilir.

Suçiçeği Kaşıntısına Ne İyi gelir?

Suçiçeği kabarcıkları genellikle oluştuğu bölgede şiddetli kaşıntılara neden olur. Bu kaşıntıyı hafifletmek ve rahatlamak için aşağıdaki yöntemleri deneyebilirsiniz:

  • • Soğuk Banyo: Serin veya ılık bir banyo almak, cildi rahatlatmaya ve kaşıntıyı hafifletmeye yardımcı olur.
  • • Nemlendirici Krem: Cilt, suçiçeği döküntülerinden dolayı kuruyabilir. Nemlendirici bir krem kullanmak, cildin nemini korumaya ve kaşıntıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.
  • • Antihistaminik İlaçlar: Kaşıntı şiddetliyse, doktorunuzun önerdiği antihistaminik ilaçları kullanabilirsiniz. Bu ilaçlar kaşıntıyı hafifletir ve daha iyi bir uyku sağlar.
Kaşıntının çok şiddetli olduğu durumlarda veya kabarcıklar enfekte olmuşsa, bir doktora başvurmalısınız. Doktorunuz, daha güçlü ilaçlar veya diğer tedaviler önerebilir.

Suçiçeği Geçirmeyen Kişiler Zona Olur Mu?

Evet, suçiçeği (varicella) geçirmeyen bir kişi, daha sonra zona adı verilen bir duruma yakalanabilir. Zona, aynı varicella-zoster virüsü tarafından neden olan bir başka viral enfeksiyondur. Zona, genellikle daha yaşlı yetişkinlerde veya bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde görülür.

Zona, vücutta varicella-zoster virüsünün yeniden aktive olması veya ilk defa karşılaşılması sonucu ortaya çıkar. Özellikle eğer daha önce suçiçeği geçirmediyseniz ve vücudunuz bu virüsle ilk kez karşılaşmışsa. Virüsün yeniden aktive olması veya küçükken su çiçeği geçirilmediği durumlarda virüs, vücutta belirli bir sinir hücresine yerleşir ve bu sinir hücresini etkiler. Zona enfeksiyonu, genellikle ciltte ağrılı döküntülere neden olan bir durumdur.

Suçiçeği Döküntüleri Kaç Günde Geçer?

İlk döküntüler genellikle hastalığın belirtilerinin başlamasından 1 ila 2 gün sonra ortaya çıkar ve 5 ila 10 gün boyunca yeni döküntülerin görülmesi devam eder. Döküntüler kırmızı lekelerle başlar, daha sonrasında bu lekeler daha belirginleşir ve su dolu kabarcıklara dönüşür. 3. evre olarak kabuklanma ve kuruma gelir.

Göbek Granülomu Nedir? Tedavisi Nasıldır?

gobek-granulomu-nedir-tedavisi-nasildir.webp

Göbek Granülomu Nedir? Tedavisi Nasıldır?​

Göbek granülomu, genellikle doğum sonrasında bebeğin göbek kordonunun düşmesini takiben iyileşme yerinde gelişen, aşırı üretilmiş bir iyileşme dokusudur (granulasyon). Doğumdan sonra bebeğin göbek kordonu genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden düşer. Ancak bazen bu süreç tam olarak gerçekleşmez ve düşen kordonun yerine granülom adı verilen bir doku kitlesi oluşur.

Göbek düştükten 1-2 hafta sonra, göbekte sarımtırak akıntı ile kırmızı renkli, boyutları 1 mm’den 1-2 cm’ye kadar değişen bir doku büyümesi ile ortaya çıkarlar. Sinir dokuları içermediklerinden dolayı genellikle ağrısızdır ancak bazı durumlarda enfekte olabilirler, bu durumda etrafındaki bölge kızarabilir, şişebilir ve hassaslaşır.

Bu durum genellikle tedavi gerektirir. Tedavi yöntemleri arasında gümüş nitrat uygulaması, elektrokoter kullanımı, topikal krem veya merhem uygulaması ve doktor gözetimiyle tedavi edilir. Yakılmaya rağmen göbek akıntısının devam ettiği durumlarda doğuştan gelen açık kalmış kanal artıklarından kuşkulanılmalıdır.

Göbek Granülomu Nedir?

Göbek granülomu, doğumdan sonra bebeğin göbek kordonunun düştükten sonra, göbek bölgesinde oluşan bir doku büyümesidir. Bu durum genellikle zararsızdır, ancak bazen iltihaplanabilir ve tedavi gerektirebilir.

Göbek Granülomu Neden Olur?

Göbek granülomu, genellikle doğumdan sonra bebeğin göbek kordonu düştükten sonra ortaya çıkan bir durumdur. Göbek kordonu doğumdan sonra bir süre boyunca bebeğin göbek bölgesinde kalır ve bir süre sonra doğal olarak düşer. Ancak bazen göbek kordonu düştükten sonra iyileşme tam olarak gerçekleşmez ve granülom adı verilen bir doku büyümesi ortaya çıkar.

Göbek granülomunun oluşma nedenleri net olarak belirlenmiş değildir, ancak aşağıdaki faktörler etkili olabilir:

  1. Dokunun İyileşme Sorunları: Göbek kordonunun düşmesi ve iyileşmesi sırasında, dokunun tam olarak iyileşmemesi durumunda granülom oluşabilir.
  2. Nem ve Bakteri: Bebek bezinin giyilmesi veya göbek bölgesinin sürekli nemli kalması, granülom oluşumunu tetikleyebilir. Bakteri enfeksiyonları da bu durumu destekleyebilir.
  3. Göbek Bakımı: Bebeğin göbek bölgesinin uygun bir şekilde bakımının yapılmaması granülom oluşumunu artırabilir. Göbek bölgesinin temiz, kuru ve steril tutulması önemlidir.
Göbek granülomu genellikle zararsızdır, ancak bazen enfeksiyon riski taşıdığı için dikkatlice takip edilmelidir

Göbek Granülomu Tehlikeli Mi?

Göbek granülomu genellikle tehlikeli değildir, ancak uygun bir şekilde yönetilmesi ve tedavi edilmesi önemlidir.

Göbek Granülomu Tedavi Edilmezse Ne olur?

Göbek Granülomu genellikle tedavi edilmezse, bazı durumlar komplikasyonlara yol açabilir. Bu durumlar şunları içerebilir:

  1. Enfeksiyon Riski: Granülomun etrafındaki bölge, enfeksiyon riskine açık olabilir. Enfekte olmuş bir granülom, kızarıklık, şişme, ağrı ve irin gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Enfeksiyon durumunda tedavi genellikle daha karmaşık ve agresif olabilir.
  2. Kanama: Granülomun üzerindeki doku hassas olabilir ve dokunulduğunda veya sürtündüğünde kanamaya neden olabilir. Bu durum, bebeğinizi rahatsız edebilir ve granülomun iyileşmesini zorlaştırabilir.
  3. Uzun Süreli Varlığı: Tedavi edilmeyen granülomlar, uzun süre boyunca varlığını sürdürebilir. Bu durum, bebeğin göbek bölgesinde estetik veya pratik sorunlara neden olabilir. Granülomun uzun süreli varlığı, çocuğunuz büyüdükçe ve hareket etmeye başladıkça daha fazla sorun yaratabilir.
Bu nedenlerle, göbek granülomunun varlığında bir sağlık profesyoneliyle iletişime geçmek ve uygun tedaviyi almak önemlidir.

Göbek Granülomu Nasıl Tedavi Edilir?

Göbek granülomu genellikle basit bir tedavi ile düzeltilebilir. İşte yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemlerinden bazıları:

  1. Gümüş Nitrat Uygulaması: Bu yöntem, granülomun üzerine gümüş nitrat çözeltisinin uygulanmasını içerir. Gümüş nitrat, granülom dokusunu kurutur ve ölü hücreleri ortadan kaldırarak iyileşmeyi teşvik eder. Bu işlem genellikle hızlı ve ağrısızdır.
  2. Elektrokoter: Granülomun yakılması için elektrik akımı kullanılabilir. Bu işlem, granülomun dokusunu ortadan kaldırmak ve iyileşmeyi desteklemek amacıyla gerçekleştirilir. Doktor, bu tedaviyi uygulamadan önce lokal anestezi uygulayabilir.
  3. Topikal Krem veya Merhemler: Doktor, özel bir topikal krem veya merhem reçete edebilir. Bu ürünler genellikle granülom dokusunu küçülterek ve iyileşmeyi hızlandırarak çalışır.
  4. Doktor Gözetiminde Kendi Kendine Çözülme: Bazı durumlarda, granülom zamanla kendi kendine çözülebilir. Ancak, bu durumun uzun sürebileceği ve enfeksiyon riski taşıdığı için genellikle doktor müdahalesi önerilir.
Tedavi, genellikle granülomun büyüklüğüne ve durumuna bağlı olarak belirlenir. Bebek doktorunuz, en uygun tedavi seçeneğini değerlendirecek ve size rehberlik edecektir.

Göbek Granülomu Nasıl Yakılır?

Göbek granülomunun yakılması genellikle gümüş nitrat kullanılarak yapılır. Bu işlem, doktor tarafından uygulanır ve genellikle oldukça hızlı ve ağrısızdır. İşte bu prosedürün temel adımları:

  1. Hazırlık: İlk olarak, granülomun üzerindeki bölge temizlenir. Doktor, uygulama yapmadan önce cilt yüzeyini steril hale getirir.
  2. Gümüş Nitrat Uygulaması: Doktor, gümüş nitrat çözeltisini granülomun üzerine uygular. Gümüş nitrat, granülom dokusunu kurutur ve ortadan kaldırır.
  3. İzleme ve Değerlendirme: Uygulama sonrasında doktor, granülomun tepkisini izler ve tedavinin etkili olduğunu doğrular. İşlem genellikle hızlı olmasına rağmen, bebeğin rahatlığı ve güvenliği için dikkatlice yapılır.
  4. Gerekirse Tekrarlı Uygulama: Bazı durumlarda, granülomun tamamen ortadan kalkması için birkaç seans gerekli olabilir. Doktor, granülomun durumunu değerlendirir ve gerekirse tekrarlı uygulama yapabilir.
Bu işlem genellikle bebekler için uygun bir tedavi seçeneğidir.

RSV (Respiratuar Sinsityal Virus) Nedir?

rsv-respiratuar-sinsityal-virus-nedir-.webp

RSV (Respiratuar Sinsityal Virus) Nedir?
RSV (Respiratory Syncytial Virus), solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan bir virüstür. Genellikle çocuklarda, özellikle de altı aylık ya da daha küçük bebeklerde ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bir virüstür. Ancak, her yaş grubunda enfeksiyonlara neden olabilir.

RSV, özellikle kış aylarında yaygındır ve grip gibi belirtilerle kendini gösterir. RSV'nin neden olduğu hastalığın başlıca belirtileri arasında burun akıntısı, öksürük, hapşırma, ateş, hırıltılı solunum, nefes darlığı ve genel bir huzursuzluk bulunabilir.

RSV, sağlıklı ve yetişkin bireylerde çoğunlukla hafif bir soğuk algınlığına benzer belirtilerle seyrederken; bebekler, küçük çocuklar, yaşlı yetişkinler ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde daha ciddi sorunlara neden olabilir. Özellikle prematüre doğan bebeklerde ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde hastalık daha şiddetli seyretme eğilimindedir.

RSV, genellikle damlacık ve hasta kişilerin solunum yolu salgıları ile temas sonucu yayılır. Enfekte olmuş yüzeylere dokunduktan sonra yüz, burun veya ağıza dokunma da bulaşma riskini artıracaktır.

RSV (Respiratuar Sinsityal Virus) Nedir? RSV Hastalığı Nedir?

RSV solunum yollarında enfeksiyonlara sebep olan bir virüs çeşididir.

RSV Neden Olur? Risk Faktörleri Nelerdir?

RSV bulaşma riski özellikle kapalı ortamlarda uzun süre geçirilen kış aylarında yüksektir. Bunun haricinde risk faktörleri şunları içerebilir:

  1. Yaş: RSV enfeksiyonları genellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda daha yaygındır. Özellikle altı aylık ya da daha küçük bebekler, prematüre doğan bebekler ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler daha büyük risk altındadır.
  2. Yüksek Riskli Tıbbi Durumlar: Bazı kronik tıbbi durumlar, özellikle akciğer veya kalp sorunları olan çocuklar, RSV enfeksiyonlarına karşı daha savunmasız olabilirler.
  3. Yoğun Bakım Ünitesi (YBÜ) İhtiyacı: Geçmişte yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyan çocuklar, RSV enfeksiyonlarına karşı daha büyük bir risk altındadır.
  4. Mevsimsel Faktörler: RSV enfeksiyonları genellikle kış aylarında daha yaygındır, ancak ilkbahar ve sonbahar aylarında da görülebilir.
  5. Aile İçi Temas: RSV'nin yayılmasında aile içi temas önemli bir rol oynar. Enfekte bir kişiyle doğrudan temas veya aynı eşyaları paylaşma, virüsün bulaşma riskini artırır.

RSV Bulaşıcı Mıdır? Nasıl Bulaşır?

Evet, RSV bulaşıcı bir virüstür. RSV enfeksiyonu genellikle damlacıklar ve hasta kişinin solunum yolu salgılarından bulaşır. Konuşurken ya da nefes alıp verirken ortaya çıkan küçük damlacıkların, hasta olmayan kişinin burun, ağız veya gözlerine girmesi yoluyla gerçekleşir. RSV ayrıca enfekte olmuş bir yüzeye dokunulduktan sonra eller aracılığıyla da bulaşabilir.

RSV bulaşma yolları şunları içerebilir:

  1. Hava Yoluyla: Enfekte bir kişi öksürdüğünde veya hapşırdığında ortaya çıkan damlacıklar, virüsü havaya karıştırabilir ve solunum yoluyla bulaşma riskini artırabilir. Bu nedenle, enfekte kişilerle yakın temas (örneğin, öksüren veya hapşıran bir kişiye çok yakın olma) bulaşma riskini artıracaktır.
  2. Doğrudan Temas: Enfekte bir kişinin solunum yolu salgılarına doğrudan temas etmek, virüsün bulaşma olasılığını artırabilir.
  3. Enfekte Yüzeylerle Temas: Enfekte bir yüzeye dokunduktan sonra ellerinizi yıkamadan yüz, burun veya ağza dokunma, virüsün bulaşma riskini artırabilir.
RSV bulaşıcıdır, özellikle kış aylarında daha yaygın olarak görülür ve çocuklar, yaşlı yetişkinler ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde ciddi hastalıklara yol açabilir.

RSV Belirtileri Nelerdir?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonu genellikle soğuk algınlığı ya da gribe benzer semptomlara neden olur. Belirtiler kişinin bağışıklık sistemine göre hafiften şiddetliye kadar değişebilir. İşte RSV enfeksiyonunun yaygın belirtileri:

  1. Enfeksiyon genellikle burun akıntısı ve tıkanıklığı ile başlar.
  2. Burun tıkanıklığı, öksürük ve hapşırma ile devam eder. Öksürük özellikle hırıltılı olabilir.
  3. Hasta olan kişilerin birçoğunda ateş görülebilir. Ancak ateşin olmadığı veya hafif olduğu durumlar vardır.
  4. Yemek yerken ya da konuşurken boğazda tahriş veya ağrı hissi görülebilir.
  5. Özellikle küçük çocuklarda ve bebeklerde, hırıltılı solunum ve nefes darlığı gibi solunum sorunları ortaya çıkabilir. Bu durum ciddi olabilir ve tıbbi müdahale gerektirebilir.
  6. RSV enfeksiyonları bazen kulak ağrısına neden olabilir.
  7. Hastalığın genel belirtileri arasında iştah kaybı, huzursuzluk ve genel bir rahatsızlık hissi bulunabilir.
Özellikle altı aylık ya da daha küçük bebeklerde, yaşlı yetişkinlerde ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde, RSV enfeksiyonları daha ciddi bir seyre sahip olabilir. Bu durumda, solunum güçlüğü, solunum hızının artması, dudak ve tırnaklarda mavileşme gibi ciddi belirtiler ortaya çıkabilir ve acil tıbbi müdahale gerekebilir.

RSV Tanısı Nasıl Konulur?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) tanısı genellikle klinik belirtiler, hastanın tıbbi geçmişi ve muayene temelinde konulur. Ancak, bazı durumlarda laboratuvar testleri de kullanılabilir. İşte RSV tanısı konulması için kullanılan bazı yöntemler:

  1. Klinik Değerlendirme: Sağlık uzmanı, hastanın belirtilerini değerlendirir, tıbbi geçmişini alır ve muayene yapar. RSV enfeksiyonları genellikle belirgin semptomlara yol açar, ancak diğer solunum yolu enfeksiyonları ile benzer belirtilere neden olduğundan dolayı doktorunuz daha fazla tetkik isteyecektir.
  2. Solunum Yolu Örnekleri: RSV tanısı için solunum yolu örnekleri alınabilir. Genellikle burun akıntısı veya boğaz sürüntüsü gibi örnekler laboratuvar incelemesi için gönderilebilir.
  3. Moleküler Testler: Moleküler testler, RSV'nin genetik materyalini tespit etmek için kullanılabilir. Bu testler genellikle daha spesifik ve hızlı sonuçlar sağlar.
  4. Antijen Testleri: RSV antijen testleri, hastanın solunum yolu örneklerinde virüsün belirli proteinlerini tespit etmek için kullanılır. Bu testler genellikle hızlı sonuçlar verir, ancak moleküler testler kadar hassas olmayabilir.
  5. Kan Testleri: RSV enfeksiyonu genellikle kan testleriyle de teşhis edilebilir. Ancak, bu genellikle diğer solunum yolu enfeksiyonlarını saptamak için yapılır ve RSV için özgü bir tanı aracı değildir.
RSV tanısı genellikle klinik değerlendirme ve laboratuvar test sonuçlarına dayanır. Ancak, birçok durumda, özellikle hafif enfeksiyonlarda, laboratuvar testleri genellikle gerekli değildir.

RSV Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonlarının tedavisi genellikle semptomatik destek ve evde bakımı içerir. RSV'ye özgü bir antiviral tedavi mevcut değildir, bu nedenle tedavi genellikle semptomların hafifletilmesi ve enfeksiyonun seyrinin takibi üzerine odaklanır. İşte RSV enfeksiyonları için kullanılan yaygın tedavi yöntemleri:

  1. İstirahat ve Sıvı Alımı: Dinlenme, vücudun enfeksiyonla başa çıkmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, hasta kişiye yeterli sıvı alımı sağlamak önemlidir.
  2. Ateş Düşürücü İlaçlar: Ateşi düşürmek için ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Ancak, özellikle çocuklarda ve kronik rahatsızlığı olan hastalarda kullanmadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışılmalıdır.
  3. Nemlendirici Solunum Yolu Tedavisi: Nemlendirici solunum yolu tedavisi, özellikle burun tıkanıklığı olan hastalarda solunumu kolaylaştırabilir. Bu, buhar makinesi veya nazal damlalar gibi yöntemleri içerebilir.
  4. Solunum Yolu Destekleri: Özellikle ciddi durumlarda, oksijen terapisi veya solunum cihazları gibi solunum yolu destekleri gerekebilir.
  5. Steroid İlaçları: Steroid ilaçları, solunum yolu iltihabını azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak, steroid kullanımı, hastalığın özellikle çocuklarda ciddiyeti ve durumuna bağlı olarak değerlendirilmelidir.
Unutmamak gerekir ki; RSV bir virüstür, bu nedenle antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonlara karşı etkili olsa da virüsleri tedavi etmez. Ancak, bazen RSV enfeksiyonlarıyla beraber, ikincil bakteriyel enfeksiyonlar da gelişebileceği için, bu durumda antibiyotik tedavisi doktorunuz tarafından düşünülebilir.

RSV Virüsü İle İlgili Sık Sorulan Sorular

RSV İle ilgili sık sorulan sorular ve cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz

RSV den Nasıl Korunmak İçin Yapılması Gerekenler Nelerdir?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonlarından korunmak için alınabilecek önlemler şunları içerir:

  1. El Hijyeni: Ellerinizi sık sık yıkamak, su ve sabun kullanarak veya alkol bazlı el dezenfektanları ile, RSV gibi solunum yolu enfeksiyonlarından korunmada etkili bir yöntemdir. Özellikle hasta kişilerle temas ettiğinizde veya enfekte yüzeylere dokunduktan sonra en az 20 saniye elinizi yıkamanız önemlidir.
  2. Enfekte Kişilerle Temastan Kaçınma: Hastalık semptomları olan kişilerle teması sınırlamak, enfeksiyonun yayılma riskini azaltabilir.
  3. Öksürük ve Hapşırık Sırasında Ağzınızı Kapatma: Öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir mendil veya dirseğinizle kapatmak, başkalarına virüs bulaşma riskini azaltabilir.
  4. Eşyaları Paylaşmaktan Kaçınma: Kişisel eşyaları paylaşmaktan kaçının, özellikle hasta kişilerin kullanmış olduğu eşyaları kullanmayın.
  5. Temizlik ve Dezenfeksiyon: Sık dokunulan yüzeyleri düzenli olarak temizlemek ve dezenfekte etmek, virüsün yayılma riskini azaltabilir.
  6. Kalabalık Alanlardan Kaçınma: Özellikle kış mevsiminde, kalabalık alanlarda gerekli olmadıkça bulunmamak, riski azaltma açısından önemlidir.
  7. Bağışıklık Sistemi Güçlendirme: Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, dengeli beslenmek, yeterince uyumak ve egzersiz yapmak bağışıklık sisteminizi güçlendirerek enfeksiyonlara karşı direncinizi artırabilir.
  8. Risk Grubundaki Bireylere Özel Önlemler: Özellikle risk altındaki gruplardaki bireyler (bebekler, yaşlılar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar) RSV sezonunda ekstra dikkatli olmalı ve sağlık uzmanlarıyla görüşmelidir.
Unutulmaması gereken önemli bir nokta, RSV birçok kişide hafif belirtilerle seyreder, ancak özellikle yüksek risk altındaki bireylerde ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, belirtiler ortaya çıktığında veya risk altındaki bir bireyle temas kurulduğunda dikkatli olmak önemlidir.

RSV Enfeksiyonu Kaç Günde Geçer?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonunun süresi bireyden bireye değişebilir ve bir dizi faktöre bağlıdır, bu nedenle kesin bir süre belirtmek zordur. Ancak genellikle RSV enfeksiyonları hafif semptomlarla başlar ve birkaç gün içinde iyileşme görülebilir.

RSV enfeksiyonunun süresini etkileyen faktörler arasında hastanın yaş grubu, genel sağlık durumu, bağışıklık sistemi gücü, enfeksiyonun şiddeti ve tedavi yöntemleri yer alır. Özellikle bebekler ve yaşlı yetişkinlerde, bağışıklık sistemi daha zayıf olduğu için iyileşme süreci daha uzun olabilir. Bazı bireylerde, semptomlar bir haftadan daha uzun sürebilir.

RSV Tekrarlar Mı?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonları genellikle bir kişiye bulaştıktan sonra bağışıklık sistemi tarafından tanınır ve genellikle ömür boyu sürecek bir bağışıklık oluşturur. Bu nedenle, bir kişi bir kez RSV'ye maruz kaldıysa, genellikle aynı türdeki RSV'ye karşı bağışıklık geliştirir.

Ancak, RSV'nin farklı alt tipleri bulunabilir ve bu nedenle bir kişi bir alt tip ile enfekte olduktan sonra başka bir alt tipin neden olduğu enfeksiyona karşı bağışıklık kazanmamış olabilir. Ayrıca, bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde veya altta yatan sağlık sorunları olanlarda, RSV enfeksiyonları tekrarlayabilir ve daha ciddi seyredebilir.

RSV En Çok Hangi Yaş Grubunda Görülür?

RSV (Respiratory Syncytial Virus) enfeksiyonları genellikle özellikle belirgin ve ciddi olan yaş gruplarında daha sık görülür. İki ana yaş grubu, özellikle yüksek risk altında olanlar şunlardır:

Bebekler ve Küçük Çocuklar: RSV enfeksiyonları genellikle altı aydan küçük bebeklerde daha sık görülür. Bu yaş grubundaki bebekler, bağışıklık sistemleri henüz tam olarak gelişmediği için enfeksiyona karşı daha savunmasızdır. Ayrıca, bu yaş grubundaki çocuklar genellikle ellerini yüzlerine götürme alışkanlığından dolayı virüsün bulaşma riski artabilir.

Yaşlı Yetişkinler: RSV enfeksiyonları, yaşlı yetişkinlerde ve özellikle altta yatan sağlık sorunları olan bireylerde ciddi sonuçlara neden olabilir. Bu yaş grubundaki bireyler genellikle bağışıklık sistemleri zayıf olduğu için enfeksiyon daha şiddetli seyredebilir ve solunum sıkıntısı gibi ciddi sorunlara yol açabilir.

RSV Tehlikeli Mi?

RSV (Respiratory Syncytial Virus), özellikle belirli yaş gruplarında ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilen bir virüstür. Genellikle hafif soğuk algınlığı benzeri semptomlara yol açsa da, bazı durumlarda ciddi sorunlara neden olabilir. RSV'nin potansiyel tehlikeleri şunlardır:

Bebeklerde ve Küçük Çocuklarda: Özellikle altı aydan küçük bebeklerde, RSV enfeksiyonları ciddi solunum sıkıntısı, hırıltılı solunum, bronşiolit ve pnömoni gibi sorunlara yol açabilir. Bu yaş grubundaki bebeklerde hastalık daha yaygın ve daha ciddi seyredebilir.

Yaşlı Yetişkinlerde: Yaşlı yetişkinlerde, özellikle 65 yaş ve üzerindekilerde, RSV enfeksiyonları ciddi solunum sorunlarına neden olabilir. Altta yatan sağlık sorunları olan veya bağışıklık sistemi zayıflamış bireylerde enfeksiyon daha şiddetli seyredebilir.

RSV genellikle sağlıklı yetişkinlerde hafif semptomlarla seyreder ve evde tedavi edilebilir. Ancak, yukarıda belirtilen risk altındaki gruplardaki bireylerde, RSV enfeksiyonları ciddi ve hayati tehlikelere yol açabilir.

Beşinci (5.) Hastalık Nedir?

besinci-5-hastalik-nedir.webp

Beşinci (5.) Hastalık Nedir?​

Beşinci hastalık, çocuklarda sıkça görülen, Parvovirüs B19 adlı virüsün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle hafif bir seyir izler ve belirgin yüz kızarıklığı ile karakterizedir, bu nedenle "tokat yemiş gibi yüz" sendromu olarak da bilinir. Çocuklar arasında yaygın olmasına rağmen, yetişkinlerde de görülebilir ve genellikle hafif grip benzeri semptomlarla başlar. Beşinci hastalık, temas ve solunum yoluyla kolayca bulaşır. Hamile kadınlar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar ve kronik hastalığı bulunanlar daha fazla risk altındadır. Erken teşhis ve dinlenme, hastalığın yönetiminde önemli rol oynar. Beşinci hastalık hakkında detaylı bilgi almak ve korunma yollarını öğrenmek için sağlık uzmanınıza başvurun.

Beşinci (5.) Hastalık (Parvovirüs B19) Belirtileri Nelerdir?​

Beşinci hastalık (Parvovirüs B19) belirtileri genellikle hafif başlayarak zamanla belirginleşir. İlk aşamada grip benzeri semptomlar görülür; bunlar arasında ateş, baş ağrısı, burun akıntısı ve halsizlik yer alır. Birkaç gün sonra, özellikle çocuklarda "tokat yemiş gibi yüz" olarak adlandırılan yanaklarda parlak kırmızı döküntü ortaya çıkar. Bu döküntü vücudun diğer bölgelerine de yayılabilir ve kaşıntıya neden olabilir. Yetişkinlerde ise eklem ağrıları ve şişlikler yaygındır. Bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde hastalık daha şiddetli seyredebilir. Beşinci hastalık belirtileri fark edildiğinde bir sağlık profesyoneline danışmak önemlidir. Erken teşhis, uygun tedavi ve dinlenme ile hastalığın yönetimi mümkündür.

Beşinci (5.) Hastalık (Parvovirüs B19) Neden Olur?

Beşinci hastalık, Parvovirüs B19 adı verilen bir virüsün neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyondur. Bu virüs, solunum yoluyla yayılarak enfekte olmuş bireylerden sağlıklı bireylere kolayca bulaşır. Özellikle çocuklar arasında yaygın olan bu hastalık, okul ve kreş gibi kalabalık ortamlarda hızla yayılabilir. Parvovirüs B19, kırmızı kan hücrelerini hedef alır ve enfeksiyon sonucunda genellikle hafif belirtilerle kendini gösterir. Bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde, hamile kadınlarda ve kronik hastalığı bulunan kişilerde daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Beşinci hastalığı önlemek için hijyen kurallarına dikkat etmek ve enfekte kişilerden uzak durmak önemlidir. Hastalığın belirtileri ortaya çıktığında ise bir sağlık profesyoneline başvurmak gereklidir.

Beşinci (5.) Hastalık (Parvovirüs B19) Nasıl Teşhis Edilir?​

Beşinci hastalık (Parvovirüs B19) teşhisi, genellikle klinik belirtilerin gözlemlenmesi ve tıbbi öykü ile konur. Doktorlar, hastanın yüzünde ve vücudunda görülen karakteristik döküntüleri değerlendirir. Kesin teşhis için kan testleri yapılabilir; bu testler, Parvovirüs B19’a karşı gelişen antikorların varlığını tespit eder. Ayrıca, PCR testi ile virüsün genetik materyali doğrudan belirlenebilir. Özellikle hamile kadınlar, bağışıklık sistemi zayıf bireyler ve ciddi anemi riski taşıyan hastalar için laboratuvar testleri önemlidir. Erken teşhis, hastalığın yönetiminde ve komplikasyonların önlenmesinde kritik rol oynar. Beşinci hastalık şüphesi taşıyan bireyler, belirtiler ortaya çıktığında bir sağlık profesyoneline başvurmalıdır.

Beşinci (5.) Hastalık (Parvovirüs B19) Tedavisi Nasıl Olur?​

Beşinci hastalık (Parvovirüs B19) tedavisi genellikle semptomların hafifletilmesine yöneliktir, çünkü hastalık çoğu zaman kendi kendine iyileşir. Hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur, ancak belirtileri hafifletmek için bazı yöntemler kullanılabilir. Ateş ve ağrı için parasetamol veya ibuprofen gibi ağrı kesiciler önerilir. Bol sıvı tüketimi ve istirahat, iyileşme sürecini hızlandırabilir. Cilt döküntüleri ve kaşıntı için ise antihistaminikler kullanılabilir. Bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde veya ciddi anemi riski taşıyan hastalarda doktor gözetiminde spesifik tedavi gerekebilir. Hamile kadınlar da özel bir izleme ve bakım gerektirebilir. Beşinci hastalık belirtileri fark edildiğinde bir sağlık profesyoneline danışmak, uygun tedavi ve bakımın sağlanması açısından önemlidir.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Nasıl Bulaşır?​

Beşinci hastalık (Parvovirüs B19), enfekte kişilerin solunum yolu salgılarıyla doğrudan temas yoluyla bulaşır. Öksürme, hapşırma veya konuşma sırasında yayılan damlacıklar, virüsün sağlıklı bireylere geçmesine neden olur. Ayrıca, virüs bulaşmış yüzeylere dokunduktan sonra ellerin yıkanmadan yüze temas ettirilmesi de bulaşma riskini artırır. Kalabalık ortamlarda, özellikle okul ve kreş gibi yerlerde bulaşma olasılığı yüksektir. Beşinci hastalık, döküntü ortaya çıkmadan önceki dönemlerde daha bulaşıcıdır. Bu nedenle, enfekte kişilerle temastan kaçınmak ve hijyen kurallarına dikkat etmek önemlidir. Hastalığın yayılmasını önlemek için el yıkama, maske kullanımı ve hasta bireylerin izole edilmesi gibi önlemler alınmalıdır.

5. Hastalık Büyüklere Bulaşır mı?​

Beşinci hastalık, çocuklarda daha yaygın olarak görülse de yetişkinlere de bulaşabilir. Parvovirüs B19'un neden olduğu bu enfeksiyon, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan veya kronik hastalığı bulunan yetişkinlerde daha ciddi belirtilere yol açabilir. Yetişkinlerde, grip benzeri semptomlar, eklem ağrıları ve nadiren döküntüler görülebilir. Beşinci hastalık, enfekte kişilerin solunum yolu salgılarıyla kolayca bulaştığından, kalabalık ortamlarda çalışan veya çocuklarla yakın temasta bulunan yetişkinler risk altındadır. Hastalıktan korunmak için hijyen kurallarına dikkat etmek ve belirtiler ortaya çıktığında bir sağlık profesyoneline başvurmak önemlidir.

5. Hastalığa Ne İyi Gelir?​

Beşinci hastalığa yönelik spesifik bir tedavi bulunmamaktadır, çünkü genellikle semptomlar kendi kendine iyileşir. Ancak, hastalığın belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilecek bazı önlemler vardır. Ateş ve ağrı için, parasetamol veya ibuprofen gibi reçetesiz satılan ağrı kesiciler kullanılabilir. Ayrıca, eklem ağrıları için anti-enflamatuar ilaçlar da faydalı olabilir. Bol sıvı alımı ve dinlenme, iyileşme sürecini hızlandırabilir. Cilt döküntüleri ve kaşıntı için antihistaminikler kullanılabilir. Ancak, bu ilaçları kullanmadan önce bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir. Ayrıca, hastalıktan korunmak için hijyen kurallarına dikkat etmek ve enfekte kişilerle teması sınırlamak önemlidir. Özellikle hamile kadınlar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler, belirtileri fark ettiklerinde bir sağlık uzmanına başvurmalı ve uygun tedaviyi almalıdır.

5. Hastalık ile 6. Hastalık Arasındaki Fark Nedir?​

Beşinci hastalık ile altıncı hastalık arasındaki farklar, bu hastalıkların neden olduğu belirtiler ve semptomlarla ilgilidir. Beşinci hastalık, Parvovirüs B19 adlı bir virüsün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle çocuklarda görülür ve grip benzeri semptomlarla başlar, ardından yüzde parlak kırmızı bir döküntü ortaya çıkar. Altıncı hastalık ise, Roseola infantum veya üç günlük ateş olarak da bilinir, genellikle 6 ay ile 2 yaş arasındaki çocukları etkiler. Yüksek ateşle başlar ve birkaç gün sonra vücutta pembe renkli döküntüler görülür. Beşinci hastalıkta döküntü yüzde başlar ve yayılırken, altıncı hastalıkta döküntü daha yaygın olarak vücudun geri kalanına yayılır. Her iki hastalık da genellikle hafif seyreder ve tedavi semptomların yönetimine odaklanır. Ancak, herhangi bir endişe durumunda, bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.

5. Hastalık Bulaşıcı mıdır?​

Beşinci hastalık, Parvovirüs B19 adı verilen bir virüsün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır ve enfekte kişilerden sağlıklı bireylere kolayca bulaşabilir. Virüs, özellikle enfekte kişinin solunum yolu salgıları aracılığıyla yayılır; öksürme, hapşırma veya konuşma sırasında ortaya çıkan damlacıklar aracılığıyla bulaşma riski oldukça yüksektir. Ayrıca, virüs bulaşmış yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin ağız, burun veya gözlerle temas etmesiyle de bulaşabilir. Beşinci hastalık, belirtiler ortaya çıkmadan önceki dönemde de bulaşıcıdır, bu nedenle hastalığın yayılmasını önlemek için enfekte kişilerle teması sınırlamak ve hijyen kurallarına dikkat etmek önemlidir. Özellikle okul, kreş ve toplu yaşam alanları gibi kalabalık ortamlarda bulaşma riski daha yüksektir. Bu nedenle, hastalığın belirtileri fark edildiğinde kişilerin evde kalması ve teması azaltması önemlidir. Beşinci hastalığın bulaşıcı olduğu bilgisi, hastalığın kontrol altına alınması ve yayılmasının önlenmesi için halk sağlığı açısından önemlidir.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Hakkında Sık Sorulan Sorular​

Beşinci hastalığın belirtileri nelerdir?​

Hastalık genellikle hafif grip benzeri semptomlarla başlar: ateş, baş ağrısı ve burun akıntısı. Daha sonra, yanaklarda belirgin kırmızı döküntüler ortaya çıkar ve bu döküntüler vücuda yayılabilir.

Beşinci hastalık nasıl bulaşır?​

Parvovirüs B19, enfekte kişilerin solunum yolu salgılarıyla temas yoluyla bulaşır. Öksürme, hapşırma ve konuşma sırasında yayılan damlacıklar bulaşmaya neden olabilir.

Tedavisi var mı?​

Beşinci hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur. Semptomlar genellikle ağrı kesiciler ve antihistaminiklerle hafifletilir. Dinlenme ve bol sıvı tüketimi de önemlidir.

Hastalığa karşı nasıl korunabiliriz?​

Hijyen kurallarına dikkat etmek, elleri sık sık yıkamak ve hasta bireylerle temastan kaçınmak önemlidir. Kalabalık ortamlarda maske kullanımı da etkili bir önlem olabilir.

Hamile kadınlar risk altında mı?​

Evet, hamile kadınlar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler daha yüksek risk altındadır ve bu nedenle özel bir takip ve bakım gerektirir.

Hastalığın kuluçka süresi nedir?​

Kuluçka süresi genellikle 4-14 gündür, ancak döküntüler ortaya çıkmadan önce bulaşıcılık en yüksek seviyededir.

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı (Çocuk Psikiyatrisi)

cocuk-ve-ergen-ruh-sagligi-cocuk-psikiyatrisi.webp

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı (Çocuk Psikiyatrisi)​

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı, psikiyatrik sorunları ve duygusal bozuklukları çocuklar ve gençler yaş grubunda tanımlayan ve tedavi eden bir tıp dalıdır. Çocuk Psikiyatrisi, çocukların gelişimsel, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, duygusal ve davranışsal problemleri belirler ve çözüm yolları sunar. Bu alan, anksiyete, depresyon, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu gibi yaygın sorunlarla başa çıkmada uzmanlaşmıştır. Ergenlik döneminin getirdiği zorluklar ve değişimler de bu kapsamda ele alınarak, bireylerin sağlıklı bir ruhsal gelişim göstermesi hedeflenir. Uzmanlar, terapi, danışmanlık ve gerekli durumlarda medikal tedavi yöntemleri kullanarak, çocuk ve ergenlerin genel iyilik halleri üzerinde olumlu etkiler sağlar. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı, ailelerin ve eğitimcilerin çocukların ruhsal sağlığını desteklemesi için kritik bir rol oynar.

Çocuklarda Görülen Psikiyatristik Hastalıklar Nelerdir?​

Çocuklarda görülen psikiyatrik hastalıklar, genellikle erken yaşlarda tanı konulabilen ve özel tedavi gerektiren duygusal ve davranışsal bozuklukları içerir. En yaygın çocuk psikiyatrik hastalıkları arasında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), anksiyete bozuklukları, depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) ve otizm spektrum bozuklukları yer alır. DEHB, çocukların dikkatlerini sürdürmede zorluk yaşamasına ve hiperaktivite belirtileri göstermesine neden olabilirken, anksiyete bozuklukları, aşırı endişe ve korkularla karakterizedir. Depresyon, çocuklarda hüzün, umutsuzluk ve düşük enerjiyi ifade edebilir. OKB ise tekrarlayan zorlayıcı düşünceler ve davranışlarla ortaya çıkar. Otizm spektrum bozuklukları, sosyal etkileşim ve iletişimde güçlüklerle belirgindir. Bu hastalıkların erken teşhisi ve uygun tedavi yöntemleri, çocukların sağlıklı bir gelişim göstermesi ve yaşam kalitesinin artırılması için kritik öneme sahiptir.

Çocuk Psikiyatristine Ne Zaman Başvurulur?​

Çocuk psikiyatristine başvurulması gereken durumlar, genellikle çocuğun ruhsal ve duygusal sağlığında belirgin değişiklikler yaşandığında ortaya çıkar. Çocuklarda davranışsal, duygusal veya gelişimsel sorunların fark edilmesi durumunda profesyonel yardım alınmalıdır. Aşırı endişe, sürekli huzursuzluk, uyku problemleri, okul başarısında belirgin düşüş, sosyal izolasyon, tekrarlayan kötü alışkanlıklar veya agresif davranışlar, bir çocuk psikiyatristine başvurulması için başlıca nedenlerdir. Ayrıca, travmatik olaylar, aile içi çatışmalar veya zorlu yaşam geçişleri gibi durumlar da çocuğun ruhsal sağlığını etkileyebilir. Erken müdahale ve uzman desteği, çocukların sağlıklı bir şekilde gelişimlerini sürdürmeleri ve yaşadıkları zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olabilir. Çocuk psikiyatristi, çocuğun bireysel ihtiyaçlarını değerlendirerek uygun tedavi ve destek planları sunar.

Çocuk Psikiyatri Kaç Yaşa Kadar Bakar?​

Çocuk psikiyatristleri, genellikle 0-18 yaş aralığındaki çocuk ve gençlerin ruhsal sağlık sorunlarına odaklanır. Bu kapsamda, çocukluk döneminden ergenlik dönemine kadar olan tüm yaş gruplarındaki psikiyatrik problemler değerlendirilir ve tedavi edilir. Çocuk psikiyatrisi, bebeklik dönemindeki gelişimsel sorunlardan, okul çağındaki davranışsal bozukluklara, ergenlik dönemindeki psikolojik zorluklara kadar geniş bir yelpazede hizmet sunar. Ergenlik dönemi genellikle 18 yaşına kadar sürse de, bazı durumlarda 21 yaşına kadar da devam eden süreçlerde destek sağlanabilir. Uzmanlar, her yaş grubunun bireysel ihtiyaçlarına göre özel tedavi yöntemleri ve destek programları sunarak, gençlerin sağlıklı bir psikolojik gelişim göstermelerine yardımcı olur.

Çocuklarda Ruh Sağlığı Sorunlarının Erken Belirtileri Nelerdir?​

Çocuklarda ruh sağlığı sorunlarının erken belirtileri, genellikle davranışsal ve duygusal değişikliklerle kendini gösterir. Bu belirtiler arasında sürekli üzgün veya öfkeli ruh hali, aşırı endişe ve korku, uyku bozuklukları ve iştah değişiklikleri yer alabilir. Ayrıca, çocuklarda ani davranış değişiklikleri, sosyal ilişkilerde azalma, okul başarısında düşüş ve tekrarlayan zorlayıcı düşünceler veya davranışlar da dikkate değer erken işaretlerdir. Çocuğun günlük yaşantısında belirgin bir bozulma, sosyal ortamlarda uyumsuzluk ve aile içi sorunlarla başa çıkma zorluğu, ruhsal sağlık sorunlarının varlığını gösterebilir. Bu tür belirtiler fark edildiğinde, profesyonel bir değerlendirme ve erken müdahale ile çocuğun ruhsal sağlığını desteklemek ve olası sorunların ilerlemesini önlemek mümkündür.

Ergenlerde Depresyon Belirtileri Nasıl Tanınır?​

Ergenlerde depresyon belirtilerini tanımak, genellikle bazı davranışsal ve duygusal değişiklikleri gözlemlemekle mümkün olur. Ergenlerde depresyon, genellikle sürekli üzüntü hali, umutsuzluk ve düşük enerji ile kendini gösterir. Sosyal izolasyon, arkadaşlardan ve aileden uzaklaşma, okul başarısında belirgin düşüş ve ilgisizlik ergenlerin depresyon belirtileridir. Ayrıca, uyku düzensizlikleri, iştah değişiklikleri, aşırı sinirlilik ve tekrarlayan fiziksel şikayetler de depresyonun göstergeleri olabilir. Ergenler, kendilerini sık sık suçlu veya değersiz hissettiklerinde ve ölüm düşünceleri taşıdıklarında, bu durumlar ciddiye alınmalıdır. Erken tanı ve profesyonel destek, ergenlerin sağlıklı bir şekilde başa çıkmalarını ve iyileşmelerini destekler. Bu belirtiler fark edildiğinde, uzman bir psikiyatrist veya terapistle görüşmek önemlidir.

Çocuklarda Anksiyete Bozukluğu Nasıl Teşhis Edilir ve Tedavi Edilir?​

Çocuklarda anksiyete bozukluğu, genellikle endişe ve korkunun günlük yaşamı etkileyen seviyelere ulaştığı durumlarda teşhis edilir. Teşhis süreci, çocuğun davranışları, duygusal durumu ve gelişimsel geçmişi hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapmayı içerir. Çocuk psikiyatristleri ve klinik psikologlar, ebeveynlerle yapılan görüşmeler, çocuğun davranışsal gözlemleri ve standart testler kullanarak anksiyete belirtilerini değerlendirir. Anksiyete bozukluğu teşhisi koymak için, çocuğun sık sık endişe, korku, panik ataklar, sosyal ortamlardan kaçınma ve aşırı mükemmeliyetçilik gibi semptomlar gösterip göstermediği incelenir.
Tedavi süreci, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilir ve genellikle psikoterapi ile başlar. Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), çocukların anksiyete ile başa çıkmalarına yardımcı olmak için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, bazı durumlarda, anksiyetenin şiddetine bağlı olarak, ilaç tedavisi de önerilebilir. Aile terapisi ve destek grupları, çocuğun ve ailenin anksiyete bozukluğu ile başa çıkma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Erken teşhis ve uygun tedavi ile çocukların anksiyete bozukluğunun yönetilmesi ve genel yaşam kalitesinin artırılması mümkündür.

Ergenlerde Davranış Problemleri Nasıl Yönetilir?​

Ergenlerde davranış problemleri yönetilirken, anlayışlı ve yapılandırılmış bir yaklaşım benimsemek önemlidir. Bu süreçte, ergenlerin yaşadığı duygusal zorlukları anlamak ve onlara destek olmak temel hedeflerden biridir. Davranış problemleri genellikle aile içi iletişim sorunları, sosyal baskılar veya kişisel zorluklarla ilişkilidir. Ergenlerin davranışlarını yönetmek için öncelikle açık iletişim kanalları kurulmalı ve onların hislerine saygı gösterilmelidir. Profesyonel destek, bilişsel-davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemlerle ergenlerin olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, pozitif davranış destek programları ve düzenli aile terapileri, ergenlerin uygun davranışları öğrenmelerine ve sürdürmelerine yardımcı olabilir. Ergenlerin sağlıklı sınırlar koyma, problem çözme becerilerini geliştirme ve duygusal yönetim stratejileri öğrenme süreçleri, davranış problemlerinin etkili bir şekilde yönetilmesini sağlar. Erken müdahale ve sürekli destek ile ergenlerin davranışsal zorlukları aşmaları ve sağlıklı bir gelişim göstermeleri mümkün kılınır.

Çocuklarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Belirtileri Nelerdir?​

Çocuklarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), travmatik bir olayın ardından ortaya çıkan ve uzun süre devam eden psikolojik belirtilerle karakterize edilen bir durumdur. TSSB belirtileri genellikle travmanın anılarına sürekli geri dönüşler, kabuslar ve huzursuzluk şeklinde kendini gösterir. Çocuklar, travmatik olayı tekrar yaşama hissi, aşırı endişe, panik ataklar ve aşırı uyarılma belirtileri sergileyebilirler. Ayrıca, çocuklar sosyal ilişkilerden çekilme, aşırı hassasiyet, öfke patlamaları ve dikkat dağınıklığı gibi davranışsal değişiklikler yaşayabilirler. Travmanın etkilerini unutmaya çalışırken, çocuklar travmatik olayla ilgili sürekli düşünceler veya tekrar eden anılar yaşayabilir. TSSB belirtilerinin erken tanınması ve profesyonel destek alınması, çocukların psikolojik iyilik hallerini desteklemek ve iyileşme süreçlerini hızlandırmak için önemlidir. Uzman terapistler, travma terapisi ve bilişsel-davranışçı terapi gibi yöntemlerle çocukların TSSB ile başa çıkmalarına yardımcı olabilir.

Ergenlerde Sosyal Kaygı Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?​

Ergenlerde sosyal kaygı bozukluğu, sosyal durumlarda aşırı endişe ve korku ile kendini gösterir. Bu durumun tedavisi, ergenlerin kaygılarını yönetmelerine ve sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak amacıyla çeşitli yöntemler içerir. İlk adım olarak, bilişsel-davranışçı terapi (BDT) gibi etkili psikoterapi teknikleri uygulanabilir. BDT, ergenlerin olumsuz düşünce kalıplarını tanımalarına ve değiştirmelerine yardımcı olur, böylece sosyal durumlara karşı daha olumlu bir yaklaşım geliştirir. Ayrıca, maruz kalma terapisi, ergenleri korktukları sosyal durumlarla yavaşça ve kontrollü bir şekilde yüzleştirerek kaygılarını azaltmalarını sağlar. Sosyal beceri eğitimleri ve grup terapileri, ergenlerin sosyal etkileşim becerilerini güçlendirmeye ve kendine güvenlerini artırmaya yardımcı olabilir. Bazı durumlarda, ilaç tedavisi de önerilebilir, özellikle kaygı semptomları şiddetliyse ve diğer yöntemler yeterince etkili olmuyorsa. Erken teşhis ve profesyonel destek ile ergenlerin sosyal kaygı bozukluğunu yönetmeleri ve sosyal hayatlarını iyileştirmeleri mümkün kılınır.

Çocuklarda Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Nasıl Teşhis Edilir?​

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) teşhisi, dikkat, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinin değerlendirilmesiyle yapılır. Teşhis süreci, çocuğun davranışsal ve gelişimsel geçmişinin kapsamlı bir şekilde incelenmesini içerir. Uzmanlar, çocuk psikiyatristleri ve klinik psikologlar, çocuğun okul performansı, aile içi etkileşimler ve günlük yaşam aktiviteleri hakkında bilgi toplar. DEHB belirtilerinin 6 aydan uzun süredir mevcut olması ve çeşitli ortamlarında (okul, ev) belirgin şekilde görülmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu belirtilerin çocuğun sosyal, akademik veya ailevi işlevselliğini etkileyip etkilemediği de değerlendirilir. Çocuğun davranışları, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüsellik gibi semptomları dikkatlice gözlemlenir ve standart testler ile anketler kullanılarak değerlendirilir. Erken teşhis, uygun tedavi ve destek planlarının belirlenmesi, çocuğun DEHB ile başa çıkmasını ve gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlar.

Ergenlerde İntihar Düşünceleri Nasıl Anlaşılır ve Müdahale Edilir?​

Ergenlerde intihar düşüncelerini anlamak ve müdahale etmek, dikkatli bir gözlem ve hızlı hareket gerektirir. İntihar düşünceleri genellikle sürekli üzüntü, umutsuzluk, kendine zarar verme eğilimleri ve ölümle ilgili konuşmalarla kendini gösterir. Ergenlerde bu tür düşünceler, ani davranış değişiklikleri, sosyal izolasyon, yüksek riskli davranışlar ve kendine zarar verme girişimleri ile de belirginleşebilir. Ebeveynler, öğretmenler ve diğer yetişkinler, ergenlerin ruh halini ve davranışlarını yakından gözlemleyerek bu belirtileri fark edebilirler. Ergenlerin ölümle ilgili konuşmaları, kendilerine olan düşük özsaygı, geleceğe dair umutsuzluk ve aşırı endişe durumları ciddiye alınmalıdır.

Müdahale etmek için, derhal profesyonel yardım alınması önemlidir. Psikiyatrik değerlendirme ve terapi, intihar düşüncelerinin yönetilmesi için kritik öneme sahiptir. Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), ergenlerin olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmelerine ve başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, aile terapisi ve destek grupları, ergenlerin duygusal destek almasını ve sosyal bağlantılarını güçlendirmesini sağlar. Acil durumlarda, kriz müdahale hizmetlerine başvurmak ve intihar riski yüksek olan ergenler için güvenli bir ortam sağlamak hayati öneme sahiptir. Erken müdahale ve uygun destek ile ergenlerin iyileşme süreçleri hızlandırılabilir ve intihar riskinin azaltılması sağlanabilir.

Çocuklarda Uyku Problemleri Ruh Sağlığını Nasıl Etkiler?​

Çocuklarda uyku problemleri, ruh sağlığı üzerinde önemli etkiler yaratabilir. Yetersiz uyku, çocukların genel ruhsal ve duygusal sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir, dikkat eksikliği, irritabilite ve anksiyete gibi sorunlara yol açabilir. Uyku bozuklukları, çocuklarda davranışsal problemler, öğrenme güçlükleri ve sosyal ilişkilerde zorluklara neden olabilir. Özellikle, sürekli uyku eksikliği, çocukların stresle başa çıkma yeteneklerini zayıflatır ve depresyon riskini artırabilir. Ayrıca, düzenli uyku alışkanlıklarının olmaması, çocukların bilişsel gelişimini ve akademik performansını da etkileyebilir. Erken müdahale ile uyku problemlerinin belirlenmesi ve tedavi edilmesi, çocukların ruhsal ve genel sağlığını korumak için kritik öneme sahiptir. Uyku hijyeni eğitimi, düzenli uyku programları ve gerekli durumlarda profesyonel destek, çocukların sağlıklı uyku alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olabilir.

Ergenlerde Madde Kullanımı Riskleri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?​

Ergenlerde madde kullanımı, ciddi sağlık sorunları ve sosyal problemlerle ilişkilidir. Madde kullanımı, ergenlerin gelişimsel süreçlerini bozabilir, akademik performanslarını düşürebilir ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, madde bağımlılığı, psikiyatrik bozukluklar, riskli davranışlar ve hukuki sorunlar gibi çeşitli riskler taşır. Ergenlerde madde kullanımı, genellikle riskli davranışlar, düşük özsaygı, aile içi sorunlar ve sosyal baskılar gibi etkenlerle tetiklenir.

Tedavi yöntemleri, ergenlerin madde kullanımını yönetmek ve bağımlılığı tedavi etmek için kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Psikoterapi, özellikle bilişsel-davranışçı terapi (BDT), ergenlerin madde kullanımıyla ilgili düşünce ve davranışlarını değiştirmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, aile terapisi, aile üyelerinin madde kullanımıyla başa çıkma becerilerini artırarak destek sağlar. Tedavi sürecinde, grup terapileri ve destek grupları da ergenlerin sosyal bağlantılarını güçlendirmelerine ve iyileşme süreçlerine katkıda bulunabilir. Gerektiğinde, medikal tedavi ve ilaç desteği de uygulanabilir. Erken müdahale ve profesyonel destek ile ergenlerin madde kullanımı risklerini azaltmak ve sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlamak mümkündür.

Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hakkında Sık Sorulan Sorular​

Çocuklarda ruh sağlığı sorunları nasıl anlaşılır?​

Çocuklarda ruh sağlığı sorunları, davranışsal ve duygusal değişikliklerle kendini gösterebilir. Sürekli üzgünlük, aşırı endişe, sosyal izolasyon, okul başarısında düşüş ve uyku bozuklukları gibi belirtiler dikkatlice izlenmelidir. Ayrıca, agresif davranışlar, tekrarlayan fiziksel şikayetler ve ilgisizlik de ruhsal sorunların işareti olabilir.

Ergenlerde ruh sağlığı problemleri nasıl teşhis edilir?​

Ergenlerde ruh sağlığı problemleri, genellikle davranışsal gözlemler ve profesyonel değerlendirmelerle teşhis edilir. Psikiyatrik değerlendirme, aile görüşmeleri ve standart testler kullanılarak ergenin ruhsal durumu analiz edilir. Ergenin yaşadığı duygusal zorluklar, sosyal ilişkilerdeki değişiklikler ve akademik performans düşüşü gibi faktörler değerlendirilir.

Çocuklarda anksiyete bozukluğu nasıl tedavi edilir?​

Çocuklarda anksiyete bozukluğu, bilişsel-davranışçı terapi (BDT) ve maruz kalma terapisi gibi yöntemlerle tedavi edilir. Psikoterapi, çocuğun kaygı verici düşüncelerini yönetmelerine yardımcı olur. Ayrıca, aile terapisi ve sosyal beceri eğitimleri de tedavi sürecine dahil edilebilir. Şiddetli vakalarda, ilaç tedavisi de gerekebilir.

Ergenlerde intihar düşünceleri nasıl anlaşılır?​

Ergenlerde intihar düşünceleri, sürekli üzüntü hali, umutsuzluk, kendine zarar verme eğilimleri ve ölümle ilgili konuşmalarla anlaşılabilir. Sosyal ilişkilerden çekilme, ani davranış değişiklikleri ve yüksek riskli davranışlar da dikkatlice izlenmelidir. Bu belirtiler fark edildiğinde, derhal profesyonel yardım alınmalıdır.

Çocuklarda uyku problemleri ruh sağlığını nasıl etkiler?​

Çocuklarda uyku problemleri, genel ruhsal sağlığı olumsuz etkileyebilir. Yetersiz uyku, dikkat eksikliği, irritabilite, anksiyete ve depresyon riskini artırabilir. Uyku bozuklukları, çocukların öğrenme ve sosyal becerilerini de etkileyebilir. Düzenli uyku alışkanlıkları ve profesyonel destek, bu sorunları yönetmek için önemlidir.

Ergenlerde madde kullanımı nasıl tedavi edilir?​

Ergenlerde madde kullanımı, psikoterapi, aile terapisi ve grup terapileri ile tedavi edilir. Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), ergenlerin madde kullanımı ile ilgili olumsuz düşünce ve davranışlarını değiştirmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, aile desteği ve sosyal bağlantılar güçlendirilir. Şiddetli vakalarda, medikal tedavi ve ilaç desteği de uygulanabilir.

Özgün Aydın Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

özgün-aydın-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
Özgün Aydın Kimdir?
6 Eylül 1984 tarihinde Ankara'da doğdu. 2006 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünden mezun oldu.

2006 – 2009 yılları arasında Ankara'da "Öteki Tiyatro" ve "Tiyatro Oyunbaz" tiyatro guruplarında çalıştı.

2009 yılında İstanbul'a giderek önce Duru Tiyatro, Tiyatro Dan ve Levent Kırca Tiyatrosu'nda görev aldı.

Levent Kırca'nın Olacak O Kadar TV Programı'nda sunucu ve oyuncu olarak çalıştı.

2010 yılında Oğulcan Kırca'nın yönetmenliğini yaptığı ve senaristliğini Oğulcan Kırca ile Tekin Duman'ın yaptığı "Son İstasyon" adlı sinema filminde Levent Kırca, Başak Daşman, Suna Selen ile beraber rol aldı.

2012-2013 sezonunda Ankara Sanat Tiyatrosu kadrosuna dahil oldu.

2014 yılında senaryosunu Alper Kul'un Ali Kobanbay ile birlikte yazdığı "Olur Olur!" adlı sinema filminde Alper Kul, Onur Buldu, Aylin Kontente, Aziz Aslan, Yılmaz Gruda, Selim Bayraktar, Ayten Uncuoğlu, Sinasi Yurtsever ile beraber rol aldı.

Özgün Aydın, "Güldür Güldür Show" adlı televizyon şovunda Ali Sunal, Çağlar Çorumlu, Aylin Kontente, Aziz Aslan, Burak Topaloğlu, Alper Kul, Doğa Rutkay, Doğukan Polat, Meltem Yılmazkaya, Onur Atilla, Onur Buldu, Dilşah Demir, Şirincan Çakıroğlu ile beraber oynamaktadır.

Rol Aldığı Tv Programları
Akıl Oyunları (2021)

Olacak O Kadar

Rol Aldığı Bazı Tiyatro Oyunları
Selamün Kavlen Karakolu / Oyuncu

Rol Aldığı Film ve Diziler
Güldür Güldür Show (Mustafa, TV Dizisi 2013-2022)

Cici Babam (Abdülkadir'in Abisi, Sinema Filmi 2018)

Damat Takımı (Sinema Filmi 2017)

Deli Dumrul (Aksak’ın Adamı, Sinema Filmi 2017)

Çetin Ceviz 2 (Ürkek, Sinema Filmi 2016)

Dedemin Fişi (Sinema Filmi 2016)

Olur Olur! (Sinema Filmi 2014)

Zengin Kız Fakir Oğlan (Burhan, TV Dizisi 2012-2014)

Hayata Beş Kala (TV Dizisi 2011)

Son İstasyon (Sinema Filmi 2010)
  • Argun
    Ali Sunal Kimdir? 22 Eylül 1977, İstanbul doğumlu. Aslen Malatyalıdır...
  • Açelya Topaloğlu Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

    açelya-topaloğlu-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arrguntc.webp
    Açelya Topaloğlu Kimdir?
    Açelya Topaloğlu, 1 Ocak 1986 yılında İstanbul’da hayata gözlerini açtı. Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuarı ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi Actor Studio eğitimlerinden mezun oldu.

    2008'de başrollerinde Meltem Cumbul ve Özcan Deniz'in olduğu “Aşk Yakar” dizisinde Belda karakterini canlandırarak sinema hayatına başladı. 2010 yılında, yönetmenliğini Orhan Oğuz’un yaptığı “Arka Sokaklar” dizisinde Ahu Gözcü karakterini canlandırmıştır.

    2012 yılında başrollerinde Murat Han, Gizem Karaca ve Seda Akman’ın rol aldığı “Eve Düşen Yıldırım” dizisinde rol aldı.

    2014 yılında ise “Kaçak Gelinler” dizisinde başrollerini Açelya Topaloğlu, Selin Şekerci, Deniz Baysal, Furkan Andıç, Fırat Albayram ile paylaştı.

    Hemen arkasından “İnadına Aşk” dizisinde başrolde Karadenizli bir kız olan “Defne” karakteriyle çok ses getirdi ve çok sayıda hayran kitlesi oluşturdu.

    “Sersefil Müzikali”, “Temel İçgüdü” ve Tersine Dünya” tiyatro oyunlarıyla tiyatro severler ile buluşan Açelya Topaloğlu, son oyunu “Kadınlar Filler ve Saireler” de Vahide Gördüm ve Yasemin Conka ile aynı sahneyi paylaştı ve birçok turneye katıldı.

    2016 yılında yarışma programı Görevimiz Komedi adlı programda Rasim Öztekin, Burak Satıbol, Bülent Emrah Parlak, Asuman Dabak, ve Zeynep Kankonde ile birlikte jüri üyeliği yaptı. Meryem dizisinde bugüne kadar hayat verdiği karakterlerden farklı bir karakter olan Derin’i hayranlarıyla buluşturdu ve çok beğenildi.

    “Arkadaşlar Arasında”, “Damat Takımı” ve “Arapsaçı” sinema filmlerinde yer alan Açelya Topaloğlu; “Darısı Başımıza” dizisinde Rüya karakteri ile seyircisiyle buluştu.

    Sinema
    * Beni Seviyorum
    * 2013 – Arkadaşlar Arasında

    Televizyon
    * 2008 – Aşk Yakar, rolü “Belda”
    * 2010 – Arka Sokaklar, rolü “Ahu Gözcü”
    * 2011 – Gece Sularında İstanbul (TV Filmi), rolü “Nihan”
    * 2012 – Eve Düşen Yıldırım, rolü “Sevda”
    * 2014-2015 – Kaçak Gelinler, rolü “Almilla Peker”
    * 2015 – İnadına Aşk, rolü “Defne”

    Tiyatro
    * 2014 – Sersefil Müzikali (Volkan Severcan Tiyatrosu)

    Oynadığı reklamlar
    * 2013 – Ülker Teremyağ Gurme Kaymaklı-Teyzeler
    * Garanti Bankası
    * Koroplast
    * Arçelik
    * Avea

    Oynadığı Klip
    * 2014 – Gökhan Türkmen – Sen İstanbulsun

    Meltem Yılmazkaya Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

    meltem-yılmazkaya-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
    Meltem Yılmazkaya Kimdir?
    27 Kasım 1984, İstanbul doğumlu. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü - Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü mezunu. Çocuk yaşlardan itibaren tiyatro kurslarını gitmiş, animatörlük yapmıştır.

    Meltem Yılmazkaya, tiyatro oyunculuğu yanı sıra 2009 yılından itibaren birçok film ve dizide rol aldı. 2013 yılından itibaren BKM Güldür Güldür Show’da Mehtap karakterini canlandırdı. Yeni projelerde yer almayı sürdürmektedir.

    Tiyatro Ödülleri
    Sevmekten Öldü Desinler / Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri 2018 - "Seçici Kurul Özel Ödülü"

    Rol Aldığı Bazı Tiyatro Oyunları
    Sevmekten Öldü Desinler / Oyuncu - 2017

    Rol Aldığı Film ve Diziler
    Güldür Güldür Show (Mehtap, TV Dizisi 2013-2022)

    Eski Köye Yeni Adet (Nuriye, Sinema Filmi 2018)

    Cici Babam (Sinema Filmi 2017)

    Kaçma Birader (Okşan, Sinema Filmi 2016)

    Dedemin Fişi (Döndü-Dürdane, Sinema Filmi 2016)

    İntermezzo (Semiha, Kısa Film 2014)

    Aldırma Gönül (Suzan, TV Dizisi 2013)

    Aşkın Halleri (TV Dizisi 2012)

    Adım Bayram Bayram (TV Dizisi 2011)

    5'er Beşer (Mehtap, TV Dizisi 2011)

    Benim Annem Bir Melek (Berivan, TV Dizisi 2010)

    Şen Yuva (Kadife, TV Dizisi 2010)

    Aile Saadeti (Fitnat, TV Dizisi 2009)

    Aylin Kontente Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

    aylin-kontente-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
    Aylin Kontente Kimdir?
    Aylin Kontente
    , 30 Haziran 1982 tarihinde İzmir'de dünyaya geldi. 2003 senesinde Dokuz Eylül Üniversitesi İletişim Fakültesi Oyunculuk Bölümü'nden mezun oldu.
    2003 yılında Mahinur Ergun’un eserinden uyarlanan “Kampüsistan” adlı dizi ile oyunculuk hayatına başladı.

    2012 senesinde “Seksenler” adlı dizide de Suzan karakteriyle rol aldı.

    Aynı sene Necati Akpınar'ın yapımcılığını üstlendiği İnsanlar Alemi'nde Ali Sunal, Alper Kul, Erdem Yener, İrem Sak, Okan Çabalar, Mine Tugay, Ayşe Melike Çerçi, Suzan Kardeş, Alper Saldıran gibi isimlerle beraber rol aldı.

    Halen, ilk bölümü 27 Şubat 2013 tarihinde yayınlanmış Güldür Güldür isimli programda yer almaktadır.

    18 Aralık 2012 tarihinde Alper Kul ile evlenen Aylin Kontente bir çocuk annesidir.

    ROL ALDIĞI PROJELER
    2014 - Olur Olur!
    2013 - 2014 - BKM Güldür Güldür
    2012 - İnsanlar Alemi
    2012 - 2013 - Seksenler
    2011 - Yıldız Masalı
    2011 - Babam Sağolsun
    2010 - Vay Arkadaş
    2009 - Haneler
    2009 - Geniş Aile
    2008 - Limon Ağacı
    2008 - Kirpi
    2007 - Sır Gibi
    2007 - Son Ders: Aşk ve Üniversite
    2007 - Sevgili Dünürüm
    2008 - 2010 - Yaprak Dökümü
    2003 - Kampüsistan

    Ünal Yeter Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

    ünal-yeter-kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-bbiyografisi-arguntc.webp
    Ünal Yeter Kimdir?
    11 Ekim 2017 tarihinde Güldür Güldür Show kadrosuna dahil oldu.

    Ünal Yeter, 3 Haziran 1977 tarihinde Samsun’da doğmuştur. Atatürk Üniversitesi Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölümünden mezun olmuştur.

    Ünal Yeter, tiyatro oyuncusu olarak pek çok tiyatro oyununda sahne almıştır. TV izleyicisi ile ilk defa 2007 yılında 'Hakkını Helal Et' adlı dizi ile tanıştı.
    Ünal Yeter, Elif Aslı Kefeli ile evlidir ve bir kız çocuk babasıdır.

    2009 yılında yayınlanan Aile Reisi adlı dizide ise Mesut karakterine hayat vermiştir. Bu dizide Pınar Altuğ, Emre Kınay, Sermin Hürmeriç, Bilge Şen ile beraber rol almıştır.

    2010 yılında başrolünü Şafak Sezer'in oynadığı 'Türk Malı' dizisinde Sündüz karakterine hayat verdi.

    2014 yılında yayınlanan yönetmenliğini Barış Pirhasan, Yusuf Pirhasan ve Çağrı Bayrak’ın yaptığı ve başrolünde Engin Günaydın’ın oynadığı 'Galip Derviş' dizisinin senaryosunu da kendisi yazmıştır.

    Ünal Yeter, 2017 yılında Güldür Güldür Show ekibinden Çağlar Çorumlu'nun ayrılmasından sonra 11 Ekim 2017 tarihinde Güldür Güldür Show kadrosuna dahil oldu.

    2018 yılında Müfit Can Saçıntı'nın senaryosunu yazıp yönettiği ve başrolünü üstlendiği 'Babamın Ceketi' filminde Mert Turak, Erkan Can, Elif Nur Kerkük, Ayşen Gruda, Suat Sungur, Yalçın Menteş, Ünal Yeter oynadı.

    Tiyatro Oyunları:
    2019 - I-Kız : Oyuncu ve Yazar: Ünal Yeter - İstanbul Kraliyet Tiyatrosu
    2018 - İki Köyün Masalı : Yazar: Ünal Yeter - İzmir Devlet Tiyatrosu
    2017 - Işıltılı Haşereler : Philip Ridley - İkincikat tiyatro
    2016 - 2021 -3G - Geldim Gördüm Güldüm Show - BKM
    2013 - Şapkalı O***** Çocuğu : Stephen Adly Guirgis - İkincikat tiyatro
    2010 - Bazı Sesler : Joe Penhall - İkincikat tiyatro
    2007 - 2008 - Japon Kuklası : Dario Fo - Ankara Devlet Tiyatrosu
    2005-2006 - Kendime Kıyamam : Curth Flatow - Ankara Devlet Tiyatrosu

    Filmleri ve Dizileri :
    Senaryo :
    2014 - Galip Derviş 3. Sezon (TV Dizisi)
    2009 - Aile Reisi (Senaryo) (TV Dizisi)

    Oyuncu :
    2020 - Nasipse Olur (Ender Yıldız) (Sinema Filmi)
    2019 - Can Dostlar (Sinema Filmi)
    2018 - Babamın Ceketi (Penguen Ersin)(Sinema Filmi)
    2018 - Arapsaçı (Cihan)(Sinema Filmi)
    2017 - Eski Sevgili (Sinema Filmi)
    2017 - Aile Arasında (Okan)(Sinema Filmi)
    2017 - 2021 - Güldür Güldür Show (Kudret) (Tv Programı)
    2017 - Eski Sevgili (Sinema Filmi)
    2016 - Küçük Esnaf (Salih) (Sinema Filmi)
    2016 - Geldim Gördüm Güldüm Show (Tv Programı)
    2016 - Boşu Bir Yerde (TV Filmi)
    2016 - Altınsoylar (Mesut Kocabaş) (TV Dizisi)
    2015 - Komedi Türkiye (Tv Programı)
    2015 - Bizans Oyunları: Geym of Bizans (Vurkaçoğlu) (Sinema Filmi)
    2014 - Guruldayan Kalpler (Bakkal Halit) (Sinema Filmi)
    2014 - Boynu Bükükler (Tahir) (TV Dizisi)
    2014 - Galip Derviş 3. Sezon (Osman) (TV Dizisi)
    2013 - Muhteşem Yüzyıl (Afife Hatun’un yardımcısı Kiraz Ağa) (TV Dizisi)
    2012 - Türkün Uzayla İmtihanı (Namık) (TV Dizisi)
    2012 - Annem Uyurken (Aykut) (TV Dizisi)
    2011 - Nuri (Mevcud) (TV Dizisi)
    2011 - Dedektif Memoli (Cem) (TV Dizisi)
    2010 - Türk Malı (Sündüz) (TV Dizisi)
    2009 - Kırık Kalpler - Ritmini Arayan Kalpler (Mehmet) (TV Dizisi)
    2009 - Aile Reisi (Mesut Tacioğlu) (TV Dizisi)
    2008 - Derdest (Halil) (TV Dizisi)
    2007 - Yeni Evli (Osman) (TV Dizisi)
    2007 - Hakkını Helal Et (Serhat) (TV Dizisi)

    İrem Kahyaoğlu Kimdir, Nereli, Yaşı, Boyu, Kilosu, Biyografisi

    irem_kahyaoglu_kimdir-nereli-yaşı-boyu-kilosu-biyografisi-arguntc.webp
    İrem Kahyaoğlu Kimdir?
    1 Ocak 1980, İzmit / Kocaeli doğumlu.

    İrem Kahyaoğlu, tiyatro oyunculuğu yanı sıra 2004 yılından itibaren Aliye, Karadayı, Yasak Elma, Her Şey Seninle Güzel, Gülperi, Güldür Güldür Show gibi çeşitli film ve dizilerde rol aldı. Yeni projelerde yer almayı sürdürmektedir.

    Rol Aldığı Tiyatro Oyunları
    Keşanlı Ali Destanı / Oyuncu - 2017

    Tıngır Mıngır Ülke / Oyuncu - 2015

    Yalancı / Oyuncu - 2014

    Rasat Zamanı / Oyuncu - 2012

    Karanlıkta Komedi / Oyuncu - 2010

    Irk Bitig / Koro - 2008

    Rol Aldığı Film ve Diziler
    Güldür Güldür Show (Leman, TV Dizisi 2019-2022)

    Gülperi (Ajda, TV Dizisi 2018-2019)

    Her Şey Seninle Güzel (Selin, Sinema Filmi 2015)

    Yasak Elma (Şengül Doğan, Yıldız'ın akıl hocası, TV Dizisi 2018)

    Yıldızlar Şahidim (Mebruke, TV Dizisi 2017)

    Şeytan Tüyü (Sinema Filmi 2015)

    Karadayı (2 Sezon, Suna, TV Dizisi 2012-2013)

    Aynı Çatı Altında (TV Dizisi 2006)

    Aliye (TV Dizisi 2004)

    Filtrele

    Geri