Tat alamamakla anosmi (koku alamamak) arasında bağlantı var mıdır?

Anosmi ile tat alamamak arasında direk olarak bir bağlantı bulunmamaktadır. Tat alma ile koku alma sinirleri birbirinden bağımsız sinirlerdir. Ancak tat ve koku alma duyuları yemek yeme sırasında kişi tarafından birleştirilmektedir. Tat ve koku insanlara beraber öğretilmiş duygulardır. Her koku tadılmamakta ancak yemek sırasında koklanan her şey yenmektedir. Tadılan her şeyi kokusu da alınmaktadır. Yani tat ve koku kişiler tarafından birleştirilmektedir. Dolayısıyla yemek yerken koku gelmediğinde kişide tat sorunu varmış gibi hissedilmektedir. Tüketilen besinin kokusu alınamıyorsa kişi aynı zamanda tat almadığını hissedebilir. Ancak aslında iki sinir bir birden tamamen bağımsızdır.

Bununla birlikte ağır grip gibi durumlara hem tat olma hem da koku alma sinirleri etkilenebilir. Bu gibi durumlarda kişi birbirinden bağımsız olarak tat ve koku almayabilir.

Anosmi (koku alamamak) yaşanmaması için nelere dikkat edilmelidir?

  • Grip, sinüzit, soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlara karşı gerekli önlemlerin alınması önemlidir. Kronik durumlarda gerekli medikal tedavilerin düzenlenmesi gerekir.
  • Burnun sürekli temiz tutulması gerekir.
  • Burnu tahriş edebilecek, kötü hava, sigara, enfiye, nargile veya uyuşturucu kullanımından uzak durulmalıdır.

Grip, nezle, soğuk algınlığı durumlarında anosmi (koku alamama) kalıcı olabilir mi?

Üst solunum yolu enfeksiyonlarında anosmi (koku alamamak) kalıcı olabilmektedir. Burundaki koku almayı sağlayan olfaktör mukozada sinirin kılcal uçları çok ince ve yüzeye çok yakındır. Koku alma sinirleri enfeksiyonlar karşısında bazen hiç beklenmedik bir tepki vererek kendini kapatabilmektedir.

Ağır grip, nezle veya soğuk algınlığında olfaktör sinirin uçlarında yaşanan hasar bazen kalıcı olabilmektedir. Sinirde oluşan hasarın ilk 1 ay içinde kendini onarabilmektedir ancak bazı durumlarda sinirin kendini toparlaması 6 ay – 1 yıl arası sürebilmektedir. Bu arada koku egzersizleri uygulanabilir. Mevcut enfeksiyon varsa o tedavi edilir.

Anosmi (koku alamamak) hastalığının bitkisel tedavisi var mıdır?

Anosmi (koku alamamak) hastalığının bilinen bitkisel bir tedavisi bulunmamaktadır.

Ancak anosmi tedavisinde koku egzersizleri yapılabilmektedir. Koku da bütün duyular gibi yönlendirilebilir ve çalıştırılabilir.

Hastaya koku alamadığı dönemlerde sevdiği baskın kokulardan; limon, taze nane, kahve koklatılmaktadır. Anosmi hastaları belirli aralıklarla gün içinde 2-3 defe koku veren bitkilerle egzersiz yapabilmektedir. Bu şekilde beyni hatırlatma yaparak koku siniri çalıştırılabilir.

Anosmi sırasında koku egzersizlerin yapmanın faydalı olacağı düşünülmektedir. Burundan beyne koku bilgileri gitmezse bir süre sonra beyin yavaş yavaş kendini kokulara kapatabilmektedir. Beyni koku bakımından dinç tutmak için koku egzersizlerinin yapılması ihmal edilmemelidir.

Ancak bir bitkiyi kaynatıp içmek ya da yemenin anosmi (koku alamamak) tedavisinde yeri bulunmamaktadır.

Covid-19 kaynaklı anosmi (koku alamamak) geçici midir?

Koronavirüs kaynaklı anosmi (koku alamama) mekanizması aslında neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonudur. Ancak bazen yüz felci gibi durumlarda olduğu gibi viral enfeksiyonlar sinirin kendisini de tutabilmektedir.

Covid -19 virüsü, grip ya da diğer üst solunum yolları enfeksiyonlarında olduğu gibi koku alma mukozasında sorun yarattıysa mukoza enfeksiyon sonrası kendisini onarabilmektedir. Bu durumda koku alma sorunu kendiliğinden geçebilmektedir.

Ancak kovid-19 virüsünün direk siniri etkilediği durumlarda anosmi kalıcı olabilmektedir. Virüsün sinir uçlarını direk etkilediği durumlarda anosmi geçse bile bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda koku alamama sorunu tekrar geri gelebilmektedir.

Anosmi (koku alamamak) komplikasyonları nelerdir?

Koku alamamak bazen hayati sorunlara yol açabilmektedir. Hastaların bazı konularda dikkatli olması gerekmektedir.
  • Anosmi yani koku alamamak kişinin beslenmeye olan ilgisini azaltabilmektedir. Uzun süreli koku alamama durumlarında beslenme sorunları yaşanabilmektedir.
  • Anosmi (koku alamamak) hastaları evlerinde sürekli olarak çalışır durumda duman alarmı bulundurmalıdırlar.
  • Bozulmuş gıdaları ve gaz kaçaklarını tespit etmekte zorlanabilecekleri için gıda saklama ve doğal gaz kullanımına da dikkat etmelidirler.

Anosmi (koku alamamak) tedavisi nasıldır?

Anosmi (koku alamamak) tedavisi, ortaya bir neden koyulabiliyorsa bu sebebin ortadan kaldırılmasıdır. Anosmiye neden olan rahatsızlık neyse tedavi bu rahatsızlığa yönelik yapılmalıdır. Burun içinde nazal polip varlığı durumunda bunun tedavisi koku alamama sorunun ortadan kaldırabilmektedir. Alerjik durumların varlığında medikal tedavinin düzenlenmesi ya da burun eğriliği varsa cerrahi olarak deviasyonun düzeltilmesi gerekmektedir.

Burnun üst kısmında bulunan koku sinirleri travma, sinüzit ya da şiddetli enfeksiyon gibi durumlarda bazen geri dönmeyecek şekilde hasarlanabilmektedir. Uygulanacak bütün medikal ve cerrahi tedavilere rağmen anosmi(koku alamamak) tedavi edilmeyebilmektedir.

Anosmi (koku alamamak) teşhisi nasıl konulur ?

Anosmi (koku alamamak) teşhisinde hastanın şikâyetleri ön plandadır. Polikliniğe koku alamama şikâyetiyle gelen hastada ilk olarak ayırıcı tanıyı yapmak gerekmektedir. Anosmi yani koku alama sorunun altında yatan nedenin ortaya çıkartılması tedavinin de ilk basamağını oluşturmaktadır. Anosmi bir bulgu olabileceği gibi kendi başına bir hastalık da olabilmektedir.

Koku alamama durumunda teşhis için; bazı kimyasal maddelerin belirli oranda sulandırılmış hallerinin hastaya koklatıldığı Butanol eşik testi ya da kokulu gazın koklatıldığı olfaktometri testleri uygulanabilir. Ancak anosmi yani koku alamama durumunda daha çok altta yatan nedenlere yönelik tetkikler yapılmaktadır.

  • Endoskopik muayene
  • Sinüs tomografisi
  • Beyin MR yada BT görüntülemesi yapılarak iletim blokajına neden olan bir durumun varlığına bakılmaktadır.

Anosmi (koku alamamak) nedenleri nelerdir?

Anosmi (koku alamamak) nedenlerini anlatırken kokunun nasıl algılandığını bilmek önemlidir.

Koku ile ilgili hava molekülleri bulunmaktadır. Havada bulunan bu moleküller nefesle birlikte buruna çekilmektedir. Burnun üst 1/3 kısmında koku alma reseptörleriyle donatılmış bir merkez bulunmaktadır. Bu merkezde bulunan sinir uçlarına gelen koku molekülleri enzimatik reaksiyonlarla çözülmektedir. Sinir uçları kokuyu algılayarak aktive olup elektriksel uyarıyla beyne yönlendirmektedir. Beyinde bulunan koku merkezi gelen elektriksel uyarıyı ayrıştırarak kokunun neye ait olduğunu ayırt etmektedir.

Koku algılanırken iki şekilde sorun yaşanabilmektedir. İletim tipi; yani koku moleküllerinin iletilmesini engelleyecek bir sorunun olması ya da sersörnöral denilen sinirlerde ortaya çıkan sorunlar.

İletim tipi anosmi: Kokunun algılanması sırasında koku molekülleri, burunda koku alma sinir uçlarının bulunduğu ollfaktör mukoza denilen bölgeye gelmektedir. Çeşitli nedenlerle koku moleküllerinin bu bölgeye ulaşamaması iletim tipi koku bozukluklarına yol açmaktadır. İletim tipi anosmi nedenleri farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir;

  • Nazal polip denilen burun etlerinin anormal şekilde şişip burnu tıkaması iletim tipi anosmiye (koku alamamak) neden olabilir. Polipin tedavisi yaşanan anosminin düzelmesini sağlayabilmektedir.
  • İleri derece burun eğriliği de zamanla koku alma beceresinin kaybolmasına yol açabilmektedir. Eğriliğin düzeltilmesi anosmiyi düzeltebilir.
  • Grip, nezle, alerji gibi üst sonulum yolu enfeksiyonları burunda genel bir tıkanıklık oluşmasına neden olmaktadır. Bu tıkanıklar hava akımının üst tarafa ulaşmasına engel olabilmektedir.
  • Koronavirüs de grip, nezle gibi mukozayı etkilediği için çoğu zaman iletim tipi koku alma sorunları sınıfında yer almaktadır. Bununla beraber bazı virüslerin sinirler üzerinde etkileri olduğu bilinmektedir. Viral hastalıklarda sensörinöral tip koku kayıplarının da olabileceği unutulmamalıdır.
  • Sigara, nargile ya da uyuşturucu kullanımı iletim tipi anosmi nedenleri arasındadır.
Sensörnöral tipi anosmi: Koku molekülleri normal şekilde olfaktör mukoza denilen bölgeye ulaşmaktadır. Olfaktör mukoza denilen bölgede kimyasal çözülme olmasına rağmen sinirlerde yaşanan sorunlardan dolayı beyne iletim sorunu yaşanabilmektedir. Bu durumlarda sensörinöral tip koku alma bozuklukları olarak sınıflandırılır.

  • Beyin tümörleri
  • Kafa tabanı kırıkları
  • Alzheimer hastalığı
  • Hormonal rahatsızlıklar
  • Epilepsi
  • Parkinson
  • Beyin ameliyatı
  • Beyin anevrizması en sık görülen sensörnöral tipi anosmi nedenleridir. (koku alamamak)
İletim tipi anosmi (koku alamamak) daha sık görülür ve tedavisi daha mümkün koku alamama problemleridir.
  • Anosmi nedeni beyin tümörü ya da beyin anevrizması gibi rahatsızlıklar olduğunda
  • Baş ağrısı
  • Bulantı, kusma, çift görme, bulanık görme.
  • Bayılma (sara nöbetleri)
  • Denge ve yürüme bozuklukları
  • Kollarda ve bacaklarda hissizlik, karıncalanma veya güç kaybı gibi beyin tümörü kaynaklı belirtiler de yaşanabilmektedir.

Anosmi (koku alamamak) belirtileri nelerdir?

Anosmi belirtileri kişinin bulunduğu ortamda koku alamamasıyla kendini belli eder. Genellikle tüketilen gıdaların kokusunun alınmamasıyla ortaya çıkmaktadır. Ancak bazen parfüm, sabun, kolonya gibi günlük hayatta kullanılan keskin kokuların alınmaması belirleyici olmaktadır. Koku alamama hissinin tek taraflı ya da çift taraflı olup olmadığını kişinin anlaması mümkün değildir.

Anosmi nedir?

Anosmi, koku alamamak anlamına gelmektedir. Koku alamamak keskin kokularda ya da hafif kokularda olabileceği gibi koku alma duyusunun tamamen kaybolması şeklinde de yaşanabilmektedir. Kişinin her hangi bir ortamda herkesin alabileceği bir kokuyu hissetmemesi olarak özetlenebilir. Halk arasında anosmi yani koku alamamak koku körlüğü olarak da isimlendirilmektedir. Koku bozuklukları sadece anosmi yani koku alamamak ile sınırlı değildir. Özellikle koronavirüs salgınından sonra anosmi ile birlikte parosmi (bazı kokuları olduğundan farklı almak. Elmanın kokusunu farklı almak gibi) ya da kakosmi (Özellikle yiyeceklerin kokusunu çürümüş olarak hissetmek) gibi farklı koku bozuklukları sık görülmektedir.

Anal inkontinans nasıl tedavi edilir?

Uygulanacak tedavi, altta yatan neden ve hastalığın şiddetine göre planlanmalıdır. Üç tip tedavi kullanılır: medikal, biofeedback, cerrahi yöntemler.
  • Medikal tedavi; dışkıyı sıkılaştıran, sıklığını azaltan, bağırsak kasılmalarını azaltarak kaçırmayı engelleyen bazı ilaçları ve diyet önerilerini içerir.
  • Biofeedback, gaz-dışkı tutmada işlevi olan anal sfinkter ve puborektal kasları güçlendirmenin güvenli ve girişimsel olmayan bir yoludur. Bu yöntem, sensörler yardımı ile hastanın anal bölge kaslarını tanıyarak, dışkılama veya tutma sırasında uygun kaslarını kullanabilmesini sağlayan bir eğitimdir. Bu yöntemin etkileri 6 ay içerisinde azalmaya başlayabilir ve tekrarı gerekebilir.
  • Anal tıkaçlar, bazı hastaarda inkontinans sıklığını azaltmaya yardımcı olsa da kolay tolere edilemeyebilir.
  • Sakral sinir stimülasyonu, cilt altına yerleştirilen bir cihazdan uygulanan elektriksel akımın sinir köklerine yerleştirilen elektrodlar yardımı ile iletilmesi ve bu sayede anal sfinkter ve puborektal kasların kasılarak gaz-dışkı tutma fonksiyonuna katılabilmesini sağlar. Kasılma fonksiyonuna katılacak kasların durumuna göre %40-75 başarı ile uygulanabilir. Anal sfinkterinde hasar olanlarda, bazı nörolojik hastalıklarda ve rektum kanseri cerrahisi sonrasında gelişen ‘’aşağı anterior rezeksiyon sendromu’’ nda da etkili olarak uygulanabilir.
  • Hacim arttırıcı jel enjeksiyonu, sfinkter kaslarının içine yapılan enjeksiyon ile anüs açıklığının daraltılması ve bu sayede hastanın kaslarını daha iyi kontrol etmesini sağlar.
  • Cerrahi, özellikle doğum sırasında dış anal sfinkterde yırtık gelişen kadınlarda ve ameliyat veya diğer nedenlerle sfinkter yaralanması olan kişilerdeki inkontinansta etkilidir. Sfinkter hasarı onarılamayacak durumda olan kişilerde, vücudun diğer bölgelerinden, genellikle bacak veya kalçadan kaslar transfer edilebilir. Cerrahi olarak anal kanalın etrafına yerleştirilerek hasarlı sfinkterlerin hareketini taklit etmesi sağlanır.
  • Kolostomi, kalın bağırsağın (kolon) cerrahi olarak karın duvarına alınması işlemidir. Dışkı, cilde sıkıca oturan bir torba içinde toplanır. Bu işlem, anüsten dışkı sızıntısını ortadan kaldırır. Genç bireylerde son seçenek olarak uygulanırken, diğer cerrahi yöntemleri kaldıracak fizik kondisyona sahip olmayan, özle bakım gereksinimi olan yaşlılarda daha erken tercih nedeni olabilir.

Anal inkontinansta nasıl tanı konulur?

Hastalığın öyküsünün dinlenmesi, muayene ve tanısal testler birlikte değerlendirilerek tanı konulur.
  • Endoskopi (kolonoskopi, sigmoidoskopi, anoskopi), ucunda kamera olan bir tüp ile inkontinansa neden olabiliecek iltihap, tümör vb. durumlar doğrudan görüntülenir
  • Anorektal manometre, farklı koşullar altında bağırsağın son kısmının basıncı ve reflekslerinin durumunu değerlendirir
  • Endorektal ultrason ve manyetik rezonans (MR), dışkı tutmayı sağlayan sfinketer kaslarının, bağırsak duvarının ve pelvik kasların anormalliklerini ortaya koyar
  • Gayta testleri, ishal ise nedeni incelemek için kullanılır

Anal inkontinans nedenleri nelerdir?

Kontinans, hem alt sindirim sisteminin hem de sinir sisteminin normal işlevini gerektirir. Anal sfinkter kasları, sindirim sisteminin sonunu çevreleyen pelvik kaslarla birlikte bağırsak içeriğinin kontrollü hareketini sağlar. Anal inkontinans, genellikle olası birçok nedenin kombinasyonundan kaynaklanır.
  • Anal sfinkter hasarı, sıklıkla normal doğum ve makat bölgesi cerrahisi sonrası oluşur
  • Nörolojik nedenler; diyabet, Parkinson ve MS hastalığı, sinir yaralanmaları (doğum travmaları, kazalar vb.)
  • Rektumun gerilebilme özelliğinin radyoterapi veya inflamatuvar bağırsak hastalıkları vb. nedenlerle azalması
  • Dışkı taşlaşması, yaşlı ve yatalak hastalarda eşlik eden his kaybı ile birlikte görülür
  • İshal, sıvı şeklinde dışkı kaçırmaya neden olur
  • Bilinmeyen nedenler, genellikle orta yaş üzeri kadınlarda görülür

Anal inkontinans (dışkı-gaz kaçırma) nedir?

Kontinans, normal şekilde gaz ve dışkıyı tutabilmeyi ifade eder. Anal inkontinans ise katı veya sıvı şekildeki dışkının veya gazın istemsiz olarak kaçırılması olarak tanımlanır.

Çalışmalar, toplumun %2-7'sinin bu sorunu yaşadığını gösterse de hastaların bu konu hakkında sağlık çalışanları ile dahi konuşmaya çekinmesi nedeni ile gerçek sıklığının daha yüksek olduğu düşünülmektedir.

Sadece gaz veya sıvı şeklindeki dışkıyı kaçırma (minor inkontinans) her iki cinsiyette eşit olarak görülürken, katı dışkıyı kaçırma (major inkontinans) riski kadınlarda 2 kat daha fazladır. Özgüven kaybı, endişe ve sosyalleşme sorunlarına neden olan bu hastalıkta tedavi ile şikayetler azaltılabilir ve çoğu zaman tam iyileşme elde edilebilir.

Rektal prolapsus nasıl tedavi edilir?

Tedavi, belirtilerin ciddiyetine ve başka sağlık sorunlarının olup olmadığına bağlıdır. Ancak mutlaka dikkat edilmesi gereken bazı öneriler vardır.
  • Bol lifli beslenme (günde 25-35gr lif tüketilmeli, meyve-sebze, tahıllar ve kuru erik vb.)
  • Sıvı alımının arttırılması (özellikle su, günde 1,5-2lt)
  • Laksatifler, dışkılamayı kolaylaştıran ilaçlar
  • Lavmanlar, makattan uygulanan dışkılama sağlayan sıvılar
  • Pelvik taban egzersizleri, idrar akışını ve bağırsak hareketlerini kontrol eden kasları güçlendirir
  • Biofeedback, kas aktivitesini ölçen sensörler adı verilen cihazları kullanılarak kasların doğru şekilde kullanıp kullanmadığını söyleyebilir
İdrar torbası, rahim veya ince bağırsak sarkmasının eşlik etmediği, sadece rektumu içeren hastalık halinde yapılacak cerrahi ile semptomların ilerlemesi, sfinkter kas kompleksinin zayıflaması ve bağırsak boğulmasının (inkarserasyon) önüne geçilebilir.

Seçilecek ameliyat türü sarkmanın şekline, hastanın yaşı ve genel durumuna bağlıdır. Karın bölgesinden kapalı ve açık yöntemlerle veya makat bölgesinden (perineal) cerrahi yapılabilir.

Karından yapılan ameliyatlarda, hastalığın tekrar etme oranları perineal prosedürlere göre daha düşüktür.

Güncel pratikte en sık uygulanan ve anterior mesh rektopeksi denilen yöntemde, dışarıya doğru sarkmış olan rektum olması gerektiği yere çekilerek yama ile sabitlenir. Bu yöntem açık, laparoskopik veya robotik yöntemle uygulanabilir.

Karın onarımını engelleyecek eşlik eden ciddi hastalıkları olan hastalar için perineal onarımlar uygulanabilir.

Rektal prolapsusta nasıl tanı konulur?

Tanı genellikle fizik muayene konulur. Ancak tedavi gerekliliğine karar vermek için bazı tetkikler yapılabilir.
  • Defekografi veya MR defekografi, dışkılama sırasında rektum, anüs ve pelvik taban kaslarının durumu ve uyumu görüntülenir. En sık yapılan tetkiktir.
  • Manometri, rektum içindeki basıncı ölçer. Bağırsak hareketlerini kontrol eden kasların doğru çalışıp çalışmadığını gösterebilir
  • İdrar torbası, genital organ, ince bağırsak sarkması şüphesi halinde ona yönelik tetkikler

Makat kaşıntısı nasıl tedavi edilir?

  • Anal kaşıntıya tıbbi bir durum neden oluyorsa, bu durumun tedavisi kaşıntıyı genellikle giderir.
  • Dışkı bulaşı nedeniyle oluşan kaşıntıyı azaltmak için beslenmeye lif takviyesi eklenebilir.
  • Anal bölgeye sürülen kremler (hidrokortizon, çinko oksit vb.) ile şikayetler azaltılır.
  • Antihistaminikler (allerji ilaçları, özellikle şikayetleri akşam artan hastalara)
Ancak bazı hastalarda, birçok farklı tedavi denenmesine ragmen kaşıntı devam edebilir.

  • Bu durumda, anüs etrafına farklı kremler (capcaicin içeren) kullanılır.
  • Şikayetlerin devamı halinde cilde ilaç enjeksiyonu (metilen mavisi) uygulanabilir

Makat kaşıntısını azaltmak için neler yapılabilir?

Anüs ve etrafındaki cilt temiz ve kuru tutulmalıdır. Bunun için
  • Dışkılama sonrası yumuşak bir bez veya tuvalet kağıdı ile anüs etrafı nazikçe, sürtmeden silinmeli
  • Herhangi bir temizlik losyonu kullanılmamalı
  • Dışkılama sonrası banyo yapılabilir. Ardından bölge, yumuşak bir havluyla veya bir saç kurutma makinesi ile kurulanabilir
  • Anüs çevresindeki cilde kokusuz talk pudrası sürebilir (bölgenin kuru kalmasına yardımcı olur)
  • Kaşıntıyı arttıran besinlerden kaçınılmalı
  • Sıkı ve anal bölgeye baskı yapan kıyafetlerden kaçınılmalı
  • Pamuklu iç çamaşırı kullanılmalı

Makat kaşıntısının nedeni nedir?

Aşağıdakiler dahil anal kaşıntının birçok olası nedeni vardır:
  • Anüs çevresindeki deriye bulaşan dışkı artıkları (ishal veya yumuşak dışkılama halinde)
  • Hemoroidal hastalık
  • Anüsü tahriş edebilecek belirli yiyecek veya içecekler;
  • Kahve, çay, bira, kola ve çikolata
  • Domates, portakal veya greyfurt gibi turunçgiller
  • Anüsü etkileyebilecek hastalıklar;
  • Anal apse, fissür ve fistüller
  • Kanserler (anal kanal, kolon ve rektum)
  • Cilt hastalıkları;
  • Sedef hastalığı
  • Dermatitler (ciltte tahrişe neden olan ve alerji oluşturan krem, deterjan vb.)
  • Enfeksiyonlar (bakteri ya da mantar kaynaklı)

Anal fistül tedavisi nedir?

Cerrahi, fistül tedavisinin temelini oluşturur. Ancak doğru yöntemin seçilmesi çok önemlidir. Çünkü cerrahi tedavinin amacı fistülü ortadan kaldırırken gaz ve dışkı tutma fonksiyonunu korumaktır. Fistülün tipine göre uygulanan cerrahi yöntemler; fistülotomi, gevşek seton uygulanması, fistülektomi + sfinkter onarımı, LIFT yöntemi, kaydırma flepleri, modifiye Hanley prosedürü, fibrin yapıştırıcılardır.

Anal fistül için nasıl tanı konulur?

Fistüller, basit veya kompleks olabilir ve kompleks fistüllerin anatomisi hakkında kapsamlı bilginin edinilmesi doğru cerrahi tedavi yönteminin seçilmesi için mutlaka gereklidir.

Manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve anüs yoluyla yapılan ultrasonografi (EUS), fistül yolunun anatomisini ve anal sfinkter kaslarının ne kadarının fistülle ilişkili olduğunu belirlemek için tercih edilen görüntüleme yöntemleridir.

Filtrele

Geri