Hacılara (Hacı) demek

Hacılara (Hacı) demek

Sual: Dört halifeye ve diğer Eshab-ı kiramın hiçbirine "hacı" denmediği halde, şimdi hacca gidip gelene "hacı" denmesi, bid'at değil midir?

CEVAP
Bir kimse, bariz olan lakabı ile çağrılır. Bir toplumda herkes edepli olsa, falanca da edeplidir denmez. Herkes namaz kılsa, namaz kılan kimseyi, "musalli" diye çağırmaya lüzum yoktur. Bir ülkede herkes gazi olsa, birini "gazi" diye çağırmak manasız olur. Bunun gibi, Eshab-ı kiramın tamamı hacı olduğu için herbirine ayrı ayrı hacı demek hoş olmaz. Herkes bariz vasfı ile çağrılır.

Her devirde hacılara "hacı" denmiştir. Fakat ilk zamanlar hacı çok olduğu için hacı ismi ile çağırmak meşhur olmamıştır. Bunun için hacıya hacı demek bid'at değildir.

Hacılarla ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Hacı, ehlinden ayrılıp da 3 gün yol gidince, doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [Ebu Davud]

(Bir hacı ile karşılaşınca, ona selam ver, onunla müsafeha et, eve girmeden önce, senin için dua, istigfar etmesini iste; çünkü hacı, mağfiret olmuş kimsedir.)
[Taberani]

(Hacı, Allah yolundadır. Hac yolunda sarf ettiği mal için bire 700 sevap alır.)
[Taberani]

(Kim, bir hacıyı techiz etse, aile efradına sahip çıksa, onunla aynı sevaba kavuşur. Diğerinin sevabından da hiçbir eksilme olmaz.)
[Beyheki]

(Hacı, yakınlarından 400 kişiye şefaat eder.)
[Ramuz]

Hacıya hacı demekte mahzur olmadığı gibi, hacı olmayan birine de ikram için "hacı amca", "hacı dayı" “hacı teyze” demekte de mahzur yoktur.

Hacda günah işlemek

Hacda günah işlemek

Sual: Bu yıl Allahü teâlâ nasip etti hacca gittim. Çok kalabalık olduğu için kadın erkek birbirine girmişti. Zaman zaman baş örtüleri açılıp saçları görülüyor. Kadın düşmemek için, rastgele erkeklerin el ve kolundan tutuyor. Erkekler ihramlı olduğu için, cildleri temas etmiş olur. Bazı hocalara sordum. "Bu mübarek yerlerde günah olmaz. Hem burada günah işlense de Allah affeder" dediler. Hacda günah olmaz mı?

CEVAP
Herhangi bir günahı hacda işlemek daha büyük günah olur. "Günah olmaz" demek insanı küfre düşürür. Böyle söyleyen kimselerin derhal tevbe etmeleri gerekir.

Bir kadının, tavafta, sayde ve taş atarken, erkeklerin arasına karışması haramdır ve haccın sevabını giderdiği gibi büyük günaha girer.

Büyük âlim İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Kâbe’ye hürmetsizlik etmekten ve orada işlenmesi yasak edilen şeyleri helal saymaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(9 büyük günahtan biri Kâbe’nin hürmetini ihlal edip haram edilen şeyleri helal saymaktır.) [Hakim] [Meşhur bir haramı helal sayan kâfir olur.]

Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki:
(Mescid-i haramda zulüm ile ilhada yeltenenlere elim [çok acı] azap tattıracağız.) [Hac 25]

İbni Abbas hazretleri, (Buradaki ilhad, haramı helal kabul etmektir) buyurdu.
İlhad, zulme temayüldür. Her günah zulümdür. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Muhakkak ki şirk, en büyük zulümdür.) [Lokman 13]
Şirk kâfirlik olduğu için en büyük zulümdür.

Haremde yapılan iyiliğin mükafatı kat kat olduğu gibi, kötülüğün de cezası iki mislidir. Haremde günah işlemek, diğer yerlerde günah işlemekten daha çirkindir. Hadis-i şerifte, (Haremde zulme meyleden elim azaba maruz kalır) buyuruldu. (Bezzar)

Haremde kötülük yapmaya karar veren, o kötülüğü işleyemese bile günaha girer. Mekke dışındaki küçük günahlar, Mekke’de işlenirse büyük sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Haremde ilhad eden, zulme meyleden, cin ve insanların günahlarının toplamından daha fazla günah işlemiş olur.) [İ.Ahmed]

Zemzem içmek

Zemzem içmek

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zemzem, doyurucu ve hastaya şifa vericidir.) [Bezzar]

(Zemzemi, belalardan korunmak niyeti ile içeni Allahü teâlâ korur.) [Hakim]

Abdullah ibni Mübarek hazretleri, (Resulullah, “Zemzem, içildiği niyete göre faydalı olur” buyurduğu için bende kıyamette susuzluktan kurtulmak için zemzemi içiyorum) derdi. (İbni Mace)

İbni Abbas hazretleri de, zemzem içerken (Ya Rabbi senden faydalı ilim ve bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa istiyorum) diye dua ederdi.

Zemzemle ilgili sünnetler:
1- Veda tavafını yapıp tavaf namazını kıldıktan sonra bol bol zemzem içmek ve dökülmek.
2- Zemzemi Kâbe’ye karşı ayakta ve Beytullaha bakarak içmek.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
1- Zemzem her içilişte kaburga kemikleri şişinceye kadar içilmeli.
2- Zemzem yalnız içilmeli, yemeklerde dahi kullanılmamalı.

Sulu zemzem
Sual:
Zemzem azaldıkça, içine su ilave ederek, çoğaltmakta mahzur var mıdır?

CEVAP
O zaman, sulu zemzem olur. Su çok konmuşsa, zemzemli su olur. Zemzem özelliği azalır. İçine su ilave etmeden içmelidir.

Zemzem mayalanırsa
Sual:
Bir litre zemzem, bir tanker suyun içine konsa, mayalanarak tonlarca suyu zemzem hâline getiriyormuş. Bu doğru olabilir mi? Doğru ise, niye bidonlarla hacdan su getiriyorlar. Bir litre getirilse, mayalandığı için, bittikçe üstüne su konur, ömür boyu yeter. Yahut Akdeniz’e, Karadeniz’e ve okyanuslara dökülür. Mayalanacağı için, bütün dünyadaki sular zemzem olur. Acaba bu haberi fanatikler mi çıkardı?

CEVAP
Zemzemin, mayalanıp mayalanmadığını bilmiyoruz. Mayalanırsa, mayaladığı suların vasfını ne ölçüde değiştiriyor, onu da bilmiyoruz. Suyun bazı özellikleri zemzeme benzese de, zemzem karışmış sulara da, zemzem demek yanlış olur.

Nafile hac ve umreden kıymetli olan

Nafile hac ve umreden kıymetli olan

Sual: Hacca gittim. Fakat tekrar nafile olarak gitmeyi düşünüyorum. Nafile hac ve umre mi daha sevap, yoksa fakirlere sadaka vermek mi?

CEVAP
Her ikisi de nafiledir. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Nafile, farzın yanında denizde damla bile değildir) buyuruyor. O halde farz olan bir ibadeti yapmaya çalışmalıdır.

İbni Âbidin hazretleri, hac bahsinin sonunda buyuruyor ki:
(Yazı ve propaganda ile [Doğru yazılmış din kitabı vererek veya Medya ile] İslamiyet'e hizmet etmek, nafile hacdan ve umreden daha sevaptır. Böyle cihad hizmeti olmayan için, memleketinde fakir, muhtaç ve salihlere, seyyidlere ve Ehl-i sünnet bilgilerini yayanlara para yardımı etmek, nafile haclardan, cami, Kur'an kursu ve benzeri hizmetleri yapmaktan daha sevaptır.)

Sual: Cami, Kur’an-ı kerim kursu ve benzeri İslam’a faydası olan işleri yapmak, nafile hac ve umreden daha mı sevaptır?

CEVAP
Evet. Nafile hac ve umre yaparken harcanan paralar, müslüman muhtaçlara veriliyorsa, nafile hac ve umre yapmak, kendi memleketinde sadaka vermekten daha efdal olur. Çünkü, hem mal ile, hem de beden ile ibadet yapılmaktadır. Ancak, Abdullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
(Hacda bir farzı veya vacibi özürsüz terk etmemeli veya haram, mekruh işlememeli. Aksi halde, nafile hac ve umre yapmak sevap değil günah olur.)
[Makâmâti mazheriyye, m.26]

Hacda mezhep taklidi

Hacda mezhep taklidi

Sual: Hacda kadınlara dokunup günah işlememek için, bazı farzları terk etmek gerekir mi?

CEVAP
Haram işlemeden farzı yapmaya çalışmalıdır.

Sual: Diş dolgusu sebebiyle Maliki'yi taklit edenin, haccı da Maliki’ye göre yapması gerekir mi?
CEVAP
Hayır. Sadece guslü, abdesti ve namazı Maliki’ye uygun olması gerekir.

Sual:
Hacca giden, dişten dolayı Şafii mezhebini taklit ediyor. Yabancı olan karşı cinse dokununca abdesti bozuluyor. Ne yapması lazım?
CEVAP
Hac süresince Maliki mezhebini taklit ederse abdesti bozulmuş olmaz.

Sual:
Hacca giden bir Şafii, kadınlara dokunma ihtimali çok olduğu için abdestli bulunması zordur. Bu durumda Hanefi’yi taklit etmesi caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual:
Şafii mezhebindeyim, inşallah bu sene hacca gideceğim. Kadınların eline dokununca abdestimiz bozuluyor. Ağzımda dolgu dişim de var. Hanefi mezhebini taklit etmeme de imkan yok. Ne yapmam lazım?

CEVAP
Hanefi yerine Maliki’yi de taklit edebilirsiniz. Maliki’de de kadınlara şehvetsiz dokunulunca abdest bozulmaz.

Sual:
Diş dolgusu sebebiyle Maliki’yi taklit edenin, haccı da Maliki’ye göre yapması gerekmez diye sitede yazılıdır. Peki Hanefi’ye göre guslü olmayan kimse nasıl cünüp tavaf yapacaktır?

CEVAP
Cünüp tavaf edilmiyor ki. Bir mezhebin bir kısmını taklit, her konuda tamamen o mezhebe uymak demek değildir. Diş dolgusundan dolayı Maliki’yi taklit eden kimse, sadece gusülde, abdestte ve namazda taklit eder. Çünkü bunlar birbirine bağlıdır.

Oruçta, zekatta, hacda, nikahta, talakta, kurbanda, adakta, diğer işlerde o mezhebi taklit etmek gerekmez. Guslederken, abdest alırken Maliki’yi taklit ettiğimiz için guslümüz ve abdestimiz vardır. Bu abdestle tavaf ediyoruz. Bu abdestle de, abdestli yapılacak diğer işleri yaparız. Mesela Kur’an okuruz, camiye girebiliriz, tilavet secdesi yapabiliriz. Çünkü abdestimiz vardır.

Hac ile ilgili çeşitli sorular

Hac ile ilgili çeşitli sorular

Sual: Hac vakti ne zamandır?
CEVAP
Hac vakti, arefe ve bayram günleri olmak üzere, beş gündür.

Sual: Hacda 15 günden fazla kalan, mukim olup kendisine kurban kesmesi vacip olacağı için, bayram kurbanını kestirmek üzere telefonla Türkiye’deki bir yakınına vekalet verip kestirebilir mi?
CEVAP
Bayram kurbanını vekaleten Türkiye’de kestirmesi caizdir.

Sual: Şükür kurbanını da vekaletle Türkiye’de kestirmek caiz mi?
CEVAP
Şükür kurbanı Mina’da kesilir. Mekke’de bile kesilmez.

Sual: Bu sene hacca giderken, Ankara’da ihramı giydik. Hacca gidemeyince çıkarmak mecburiyetinde kaldık. İhramı çıkarmanın cezası nedir?
CEVAP
Mikâttan önce çıkarınca, ceza icap etmez.

Sual: İhramı kefen yapmak ve kefeni zemzemle yıkamak caiz midir?
CEVAP
İhramı kefen yapmak caizdir. Kefeni zemzemle yıkamak ise, Hanefi’de caiz, Şafii’de haramdır.

Sual: Haccı ertelemek olur mu? Haram para ile hacca giden, hac borcundan kurtulur mu?
CEVAP
Üzerine hac farz olan kimseye, haccı ertelemek, Şafii’de ve imameyne göre caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir. O sene gitmez ise, günah olur. Sonraki senelerde hacca giderse, erteleme günahı af olur. O sene, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur.

Haram para ile hacca gidenin haccı Hanbeli’de sahih olmaz, diğer üç mezhepte, günahkâr olsa da haccı sahih olur, yani hac borcundan kurtulur.

Sual: Bazı hacılar hiç iyi örnek olmuyorlar, niye böyle?
CEVAP
Ahir zamanda ibadet edenler azalacak, ibadet edenlerin de ibadetlerinde çeşitli noksanlıklar bulunacaktır. Bugün ticaret için, yankesicilik için hacca gidenler yok mudur? Dünya gittikçe bozulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir zaman gelir ki, hacca, sultanlar [devlet başkanları] gezi için, zenginler ticaret, fakirler dilenmek, din görevlileri de gösteriş için giderler.) [Hatib]

Sual: Müslümanlardan veya kâfirlerden ayakbastı parası almak haram mıdır?
CEVAP
Evet haramdır.

Sual: İhramlı iken saçını kazıtmak sünnet midir?
CEVAP
Vaciptir. İhramdan çıkmadan önce, başın en az dörtte birini ustura ile tıraş ettirmeli veya en az 3 cm, kendisi veya başkası kırkmalı. Berber veya ustura bulamamak özür sayılmaz. Kadın, saçını tıraş etmez. Makasla biraz keser.

Sual: (Haccı kabul olanın, kul ve Hak borçlarından başka bütün günahlar affedilir) diyorsunuz. İnsanın ya kul borcu veya Hak borcu olur. Başka ne günah olur ki de, diğer günahlar tabirini kullanıyorsunuz?
CEVAP
Kabul olan hac, namaz, oruç ve zekat borçlarının affına sebep olmaz. Bunları geciktirme günahlarının affına sebep olur. Kul borçları da verilmedikçe veya helalleşilmedikçe ödenmiş olmaz.

Diğer günahlar çoktur. Kabul olan hac, içki içmek, yalan söylemek, kumar oynamak, cünüp gezmek, domuz eti gibi haram yemek, açık gezmek, harama bakmak, müzik dinlemek, haset etmek, ipek giymek gibi birçok günahlar vardır. Kabul olan hac bu günahların affına sebep olur.

Sual: Zamanımızda ne kadar parası olana hac farzdır mesela ailesinin yanında kalan bir bekâr erkek eğer hacca gidecek ve gelecek kadar parası var ise hac buna farz mıdır?
CEVAP
Haccın eda şartları bulunan kimsede vücub şartları da varsa hac farz olur. Vücub şartlarından biri de, geçim ihtiyacından fazla olarak hacca götürüp getirecek ve varsa geride kalan kimselere yetecek kadar, helal parası olmak.

Sual: Revakların ikinci katına çıkarak Kâbe-i şerifi tavaf etmek caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir.

Sual: Vekaleten hacca gitmiş olan fakire, hac farz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Görevle hacca giden fakir, zengin olunca, tekrar gider mi?
CEVAP
Farza niyet edince gitmez, nafileye niyet edince gider.

Sual: Hacca giden, hilali görse, Suudların yanlışını anlasa, ertesi günü Arafat’a çıkması lazım mı?
CEVAP
Elbette.

Sual: Hacılar, ifrad hacca niyet etse, şükür kurbanı kesmez mi?
CEVAP
Kesmez.

Sual: Hac yapanın bütün günahları af olur mu?
CEVAP
Kul hakkı ve kaza borcu af olmaz. Tehir günahı af olur.

Sual: Kâbe-i şerifi yedi kere dönmek bir tavaf mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Hac mevsimi haricinde umre yapan fakire hac farz olur mu?
CEVAP
Hac farz olmaz.

Sual: Geçen sene, hacda kesemediğim şükür kurbanının kazası olarak şimdi on gün oruç tutmam lazım mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Falcılığa tevbe ettim. Bu parayla hacca gitmem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Sâkin olunan yerden hacca vekil gönderilir. Babam İzmit’te hastalanıp İstanbul’a gelince öldü. İstanbul’dan vekil gönderilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacda mukim olan, kurbanını kestirmek üzere telefonla Türkiye’deki bir yakınına vekalet verse caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: İhramlı iken düşmanı öldürmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kardeşim, şu parayı al hacca git dedi. Hayır dedim günah mı?
CEVAP
Günah olmaz.

Sual: Her umrede şükür kurbanı kesilir mi?
CEVAP
Bir umrede yapılması gereken, her umrede yapılır.

Sual: Zengin hanımı tarafından, yol masrafı karşılanan fakir erkek, hanımını hacca götürmeye mecbur mu?
CEVAP
Hayır.

Sual: İhramlı iken, dikişli terlik giymek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Nafile hacca başlayıp terk eden, başka sene hacceder mi?
CEVAP
Hayır. Hac bir kere farzdır.

Sual: Hacda, bir özürle taş atamayan, yerine vekil tayin eder mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: İhramı iki omuza da sarmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
İhram, peştamal gibi, iki beyaz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki de omuzlara sarılır. Tavafa başlarken sağ koltuk altından geçirilir. (Cevhere)

Sual:
Hacda bedava bozuk, sapık kitaplar dağıtıyorlar. Ne yapalım, imha edelim mi?
CEVAP
Evet.

Sual: İhramımı, kefen yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Fakirim. Beni vekil edene (Hacca gidince, bana da hac farz olur. İkinci seneki hac paramı da verirsen giderim) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Haccımın sahih olmadığını zannediyorum. Tekrar hacca gidince, farz olan hacca diye niyet etmem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacda şükür kurbanı kesemeden ölenin yerine velisi keser mi?
CEVAP
Vasiyet etmiş ise kesmek lazım olur.

Sual: Zengin veya fakir a’ma hac yapsa, farz sevabı alır mı?
CEVAP
Hayır.

Sual: Nafile hac, abdestin sünnetinden efdal demek, farzı nafile olarak yapmak, sünneti yapmaktan daha sevap, manasına gelir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacca gitmek yerine ülkedeki fakirleri doyursam olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Sual: Kayınvalidem demişti ki, (yabancı ülkede çalışıp kazanılan para haram olur. Bu para ile hacca bile gidilmez.) Böyle şey var mı dinimizde?
CEVAP
Yok öyle bir şey. Yabancı ülkede çalışıp kazanılan para haram olmaz.

Sual: Hacda kurban kesmek farz mıdır?
CEVAP
Vaciptir.

Sual: Erkeklerin dikişli sandalet ve kemer giymeleri uygun mudur?
CEVAP
Evet.

Sual: Riyâllerde İslam harfleriyle yazı var. Hacda, içinde riyâl bulunan keseyi bacak arasına sarkıtmak caiz mi?
CEVAP
Zaruret kadar caiz olur.

Sual: Bu yıl hacca gidiyorum. Kâbe’yi görünce dua kabul oluyormuş. Kâbe’yi görünce nasıl dua edelim? “Ya Rabbi, yapacağım bütün dualarımı kabul et” diye dua etmek uygun mu?
CEVAP
Biz bilmeden kendimiz için zararlı olacak dua da edebiliriz. Malın çokluğu, ömrün uzunluğu gibi şeyler hayırlı olacaksa istenmelidir. Bunu da biz bilemeyiz. Onun için dua ederken, (Ya Rabbi, yapacağım bütün hayırlı dualarımı kabul et) demeli.

Kâbe’yi görünce ve zemzem içerken, (Ya Rabbi imanla ve şehit olarak ölmeyi nasip eyle) denebilir. En uygunu da (Hakiki imana kavuştur) diye dua etmelidir. Çünkü hakiki imana kavuşunca artık imansız ölme tehlikesi yoktur.

Sual: Zengin, hacca gitmeyi ertelese, sonra da fakir olsa, hacca gitmesi yine farz mı?
CEVAP
Hac farz olduktan sonra mal elden çıksa da, affolmaz. Yani yine hacca gitmesi gerekir. Hacca gidemeden ölürse, yerine vekil gönderilmesi için vasiyet eder.

Sual: Kadın, kocasının izni olmadan, hacca gidemez mi?
CEVAP
Kadın, kocasının izni olmadan nafile hacca gidemez; fakat kocası, hanımının mahremiyle, farz olan hacca gitmesine mani olamaz

Sual: Hacda ihramlı iken koku sürünmek yasaktır. Ancak ihram giymeden koku sürünse sonra ihramlı iken bu kokuları etrafa saçsa, yahut, yasak olmasına rağmen başkası ihramına koku sürse, biz de onu kucaklayınca falan bize de koku geçse yahut, Kâbe-i şerife dokununca elimize koku geçse, ceza lazım olur mu?
CEVAP
Hayır ceza lazım olmaz. Yasak olan bizzat kendimizin sürmesi veya başkasına (bu kokuyu bana sür) demektir.

Hac ve örtünmek
Sual:
Hacdan gelen kadının örtünmesi şart mıdır?
CEVAP
Hacla örtünmenin bir ilgisi yoktur. Yalnız hacdan gelen kadının değil, her Müslüman kadının örtünmesi farzdır. Büluğa erince, örtünmek şart olur. Açık gezmek haram olur. Günah işleyenin ibadetleri, mesela namazı, haccı, orucu sahih olursa da, vaat edilen büyük sevablara kavuşamaz. Namaz, hac ve oruç borcundan kurtulur. Ahirette niye bu ibadetleri yapmadın diye sormazlar, niye açık gezdin, niye şu günahları işledin diye sorarlar.

Niyetsiz hac
Sual:
Kendisine hac farz olan bir kimsenin, ihrama girince, farz diye niyet etmese de yaptığı hac ile farz yerine gelir mi?
CEVAP
Evet, farz olur, çünkü hac için Mekke’ye gidiyor, hacca niyet etmiş oluyor. (Fetava-i Hindiyye)

Hacının her günahı affolur mu?
Sual:
Bir hoca, (Hacc-ı mebrur yapanın günahları affolur. Dünyaya yeni gelmiş gibi olur) hadisi için, (Namaz borcu, oruç borcu, zekât borcu gibi bütün günahların affedileceğini göstermektedir. Bunun için, hac yapılınca, kaza namazı kılmak, kaza orucu tutmak ve verilmemiş zekâtları vermek gerekmez) diyor. Hırsızlık ederek çalınanlar da mı affoluyor?
CEVAP
Hayır, hocanın dediği yanlıştır. Şartlarına uygun olarak ve ihlasla yapılan hacca, (Hacc-ı mebrur) denir. Hacc-ı mebrur, kazaya kalmış olan [namaz, oruç, zekât gibi] farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bunların affolması için, kazaların ve kul haklarının ödenmesi lazımdır. Mebrur hac yapmakla, farzları vaktinde yapmamanın ve vaktinden sonraya bırakmanın günahı affolur, hiç yapmamanın günahı affolmaz. Eğer, hacdan sonra, farzları kaza etmeye hemen başlamazsa, geciktirme günahı tekrar başlar ve zamanla kat kat artar. Geciktirmek, büyük günahtır. (Hacc-ı mebrur yapanın günahları affolur. Dünyaya yeni gelmiş gibi olur) hadis-i şerifi, kazaya kalmış farzlar ve kul hakkından başka günahların affolacağını göstermektedir. (İslam Ahlakı)

Sual:
Arefe günü, sedye ile Arafat'tan geçirilen bir kimsenin haccı kabul olur mu?
CEVAP
Hacca giden bir kimse, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci günü, sabah namazı vaktine kadar olan zaman içinde, biraz Arafat'ta dursa veya ihramlı olarak Arafat'tan geçse, baygın iken sedye içinde taşınarak nüsükler yaptırılırsa, Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafat'ta dursa, haccı sahih olur. O yerin Arafat olduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir.

Haccın geciktirilmesi günah mı?
Sual:
Bir kimseye hac farz olduktan sonra, bunu geciktirmesi, sonraki senelere bırakması günah olur mu?
CEVAP
Vücub şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunan kimsenin, o sene hacca gitmesi farz olur. O sene, hac yolunda ölürse hac sakıt olur ve bu kimsenin vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi de lazım olmaz. Farz olduğu o sene gidilmezse, günah olur. Farz olduktan sonra hacca gitmeyi, daha sonraki senelere bırakan kimse fasık olur. Çünkü küçük günaha devam etmek, büyük günah olur. Sonraki senelerde, hac yolunda, evinde hasta olursa, hapse düşerse veya hacca gidemeyecek şekilde sakatlanırsa, yerine başkasını, kendi memleketinden bedel göndermesi veya bunun için vasiyet etmesi lazımdır. Bedel gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı Muhammed ve imam-ı Şafii hazretlerine göre, sonraki senelere bırakması da caizdir.

Sual: Hacda bayramın birinci günü Mina'da olanlar, bayram namazı kılacak mıdır?
CEVAP
Bayramın birinci günü Mina'da bulunanlara bayram namazı kılmak vacib değildir.

Sual: Bir kimse, hiç izin, vekalet almadan kendi kendine, başkası adına hac yapabilir mi ve adına hac yapılan o şahıs hac borcundan kurtulmuş olur mu?
CEVAP
zin, vekalet almadan, kendi kendine vekil olup hac eden kimsenin yaptığı hac, kendinin olur. Yani kendinin hac borcu varsa, ödenmiş olur. Yaptığı bu haccın sevabını, izinsiz vekil olduğu kimseye bağışlayabilir. Zaten her Müslüman, her ibadetinin sevabını ölü veya diri, her Müslümana hediye edebilir. Fakat yaptığı haccın sevabını bağışladığı kimse, hac yapmış olmaz ve hac borcundan kurtulmaz.

Sual: Ramazan ayında olduğu gibi, hac ve kurban ibadetlerini yerine getirirken de Zilhicce ayının hilalini görmek gerekir mi?
CEVAP
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan ayının birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Halbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlamak lazımdır. Çünkü İslâmiyet böyle emir buyurmuştur.”

Gökte, Ramazan hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazanın başlangıcını önceden haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir. Kurban Bayramı'nın birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. Bundan bir gün önce Arafat'a çıkanların hacları sahih olmuyor.

Sual: Hacca gitmeyenlerin, Arefe günü hacıların Arafat'ta toplandığı gibi bir yerde toplanmaları, ibadet yapmaları dinimiz açısından uygun olur mu?
CEVAP
Arafat'ta bulunmayanların, Arefe günü bir yerde toplanarak, hacılar gibi yapmaları mekruhtur. Fakat, vaaz dinlemek veya başka bir ibadet yapmak için toplanmaları caizdir.

Sual: Kitaplarda hac veya umreye gidenler için, 'ihramdan çıkmadan önce başını tıraş ederler' deniyor. Kadınlar da erkekler gibi, ihramdan çıkmadan başlarını tıraş mı ederler?
CEVAP
adınlar, saçını tıraş etmez. Makas ile biraz keser.

Sual: Hacca gidecek kimse, öncelikli olarak, elindeki hac paraları da dahil zekâtını mı verecektir yoksa zekâtını hac yaptıktan sonra mı verecektir?
CEVAP
Zekâtı, nisaba malik olduktan bir hicri sene sonra, vermek farz olur. Zekât vermek farz olduğu bu zaman, herkes için başkadır. Bu zaman, hac zamanından evvel ise, malın, paranın hepsi için zekât verilip, geri kalan para ile hacca gidilir. Zekat vermek zamanı, hac zamanına rastlarsa veya hac zamanından sonra ise, önce hacca gidilir. Hacdan sonra, elde mevcut paranın zekâtı verilir.

Sual: Hac için, ölmeden önce birini vekil edip vasiyette bulunmak dinen uygun olur mu?
CEVAP
Meyyitin borcu olan haccını, vekil ettiği kimsenin, meyyitin parası ile kaza etmesi caiz olur. Yani, meyyiti borçtan kurtarır. Çünkü hac, hem beden ile, hem de mal ile yapılan ibadettir. Nafile hac, başkası yerine her zaman yapılır. Farz hac ise, ancak ölünceye kadar hacca gidemeyecek kimse yerine, vekili tarafından yapılır.

Sual: Hac ibadeti, insana manen neler kazandırır?
CEVAP
Haccın manevi yönü, faydaları, kitaplarda açıklanmıştır. Geçmiş dinlerde, Allahü teâlâya yaklaşmak için, insanlardan uzaklaşıp, dağlarda yalnız başına yaşanılırdı. Allahü teâlâ, bu ümmete, ruhbanlığı emretmeyip, onun yerine haccı emretmiştir. Hac yapan kimsenin zihni, dünya düşüncelerinden uzak olup, sadece Allahü teâlâyı düşünmektedir.

Müslümanlar, gösterişten uzak, ailesinden ve vatanından çıkarak, bu beldeye gelince, dünyadan çıkıp, mahşer yerini ve kıyamet hâllerini hatırlar. Elbiselerinden soyunup, beyaz ihrama girince, kefenleri ile, Allahü teâlânın huzuruna gittiklerini düşünürler. Lebbeyk, buyur Allahım buyur, emrine hazırım derken, duasının kabulü ile kabul edilmemesi korkusu içerisinde, Allahü teâlâdan rahmetini ve mağfiretini istemektedirler.

Beytullahı ziyaret için gelenlerin zahmetlerinin boşa gitmeyeceğini bilirler. Allahü teâlânın rızasını gözetip, Onun rızası için Beytullahı ziyaret ettiklerinden, Onun azabından emindirler. Hacer-ül-esvede yüz sürmekle, Allahü teâlâya daima itaat etmek üzere söz verdikleri ve bu sözlerinde sadık kalacaklarını söz verirler. Kâbe'nin örtüsüne yapıştıklarında, bir âşıkın maşûkuna sığındığını düşünürler. Bütün bunlar, haccın edeblerindendir.

Hacla ilgili kelimelerin manaları

Hacla ilgili kelimelerin manaları

Afaki: Mikât sınırlarının dışından gelen hacılar.

Altın Oluk:
Kâ’be’nin Hatimin karşısındaki kuzey duvarının üst orta kısmındaki yağmurları akıtan oluk.

Arafat:
Mekke-i mükerremenin güney doğusunda vakfenin yapıldığı yer.

Bab-ı Cibril:
Peygamber efendimizin Medine-i münevverede inşa ettiği mescidin doğu tarafındaki kıbleye yakın olan kapısı.

Bab-ür Rahme:
Rahmet Kapısı. Medine’de Peygamber efendimizin yaptırdığı mescidin batı duvarındaki kuzey köşesine yakın olan kapısı.

Bab-üs-Selam:
1.
Mescid-i Haram’ın doğu tarafına açılan, Bab-ı Şeybe de denilen kapı.
2. Mescid-i Nebi’nin batı duvarında kıbleye yakın olan Bab-ı Mervan olarak da bilinen kapı. Mescid-i Nebi’nin beş kapısından en büyüğü ve en süslüdür.

Bab-üt-Tevessül:
1-
Mescid-i Nebi’nin kuzeye açılan kapısı.
2- Hicretin ikinci senesi Receb ayında, kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönmesi emrolunca, mescidin Mekke’ye karşı olan kapısı kapatılıp, karşısına, Şam tarafına yeni bir kapı açıldı. Şimdi bu kapıya Babüt-Tevessül deniyor.

Bedel:
Başkası adına hac eden vekil.

Cebel-i Rahme:
Arafat ovasının ortasındaki tepe. Rahmet dağı demektir.

Cebel-i Sevr:
Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken ilk sığındığı yer.

Cem-i takdim:
Vakti girmemiş bir namazı, vakti giren bir namazla beraber kılmaktır. Hanefi’de yalnız hac mevsiminde Arefe günü Arafat’ta, öğle ve ikindi, öğle vaktinde kılınır.

Cem-i tehir: Vakti çıkan namazı, vakti giren namazla birlikte kılmaktır. Hanefi’de yalnız hac mevsiminde Arefe günü Müzdelife’de akşam, yatsıyla yatsı vaktinde kılınır.

Cemreler: Minâ’da birbirine birer ok uzaklıkta bulunan üç taş kümesidir. Bunlardan birincisine Cemre-i Ula, ikincisine Cemre-i Vusta, üçüncüsüne Cemre-i Akabe denir.

Eshâb-ı fil: Bir çok fil ile Mekke’yi yıkmaya gelen Yemen Valisi Ebrehe’nin ordusu.

Cennet-ül Mu’allâ:
Mekke’deki kabristanın ismidir. Hazret-i Hatice ve bazı Sahabe-i kiram buradadır.

Eyyam-ı Teşrik:
Zilhiccenin 11,12 ve 13. günleridir. Kurban bayramının arefesinin sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, 23 farz namazın akabinde, tekbir-i teşrik okunur. Yani teşrik tekbiri getirilen günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, diğer üç güne de, eyyam-ı teşrik deniyor.

Fidye: Yaşlanıp ölene kadar Ramazan veya kazaya kalmış oruçlarını tutamayanın veya iyi olmasından ümit kesilen hastanın (zengin ise) tutamadığı oruç karşılığında fakirlere vermesi gereken bedel.

Hac Ayları:
Şevval, Zilkade ayları ile Zilhiccenin ilk on günüdür.

Hac Vakti:
Arefe ve bayram günleri olmak üzere beş gündür.

Hacc-ı Asgar:
Umre

Hacc-ı ekber:
Farz olan hac. Haccetül-İslam da denir.

Hacer-ül Esved:
Kâ’benin doğu köşesinde Cennetten gelen parlak siyah taş.

Hatim:
Kâbe’nin kuzey duvarı hizasında yarım daire şeklinde duvarcık ile Kâbe arasında kalan yer. İsmail aleyhisselam ve annesi Hazret-i Hacer’in kabri buradadır.

Hervele:
Safâ ve Merve arasında sa’y yapılırken yeşil direkler arasında süratli ve çalımlı yürümek.

Hira Mağarası:
Cebel-i hira, Cabel-i nur dağındaki mağara. Peygamber efendimize ilk vahiy bu mağarada indi.

Hil:
Harem bölgesi ile mikât sınırları arasında kalan yerlerdir.

Hücre-i Saadet:
Medine-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerifi. (Burada Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de medfundur.)

İhram:
Hac ve Umrede kuşanılan iki parça örtüdür. Ayrıca, hac veya umre için niyet etmeye ve telbiyeye de ihram denir.

İstilam: Hac ve umrede Kâbe’yi tavafa başlarken veya tavaf sırasında Hacer-ül-esved önüne gelindiğinde, elleri namaza durur gibi kaldırıp tekbir, tehlil getirerek, (Allahü ekber, lâ ilahe illallahü vallahü ekber) diyerek onu selamlamak. El sürülemiyorsa, uzaktan elleri kaldırıp işaret yapmak.

İzar: İhramlının belden aşağıya doladığı örtü. Belden üst kısmını örtene de rida denir.

İztiba: Ridanın bir ucunu sağ koltuk altından geçirip sol omuz üzerine atmak. Böylece sağ omuz ve kolu ihramın dışında bırakmaktır. Remel yapılması gereken tavafların bütün şavtlarında iztiba sünnettir. Tavaf bitince omuz örtülür. Tavaf namazı omuz örtülü olarak kılınır. Remel yapılan tavaflar dışında hiçbir zaman iztiba yapılmaz.

Kubbe-i Hadra: Peygamber efendimizin kabrinin üzerindeki yeşil kubbe.

Makam-ı İbrahim:
Hazret-i İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken ve insanları hacca davet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer.

Mekki:
Mekke’de ve Mikât sınırları içinde ikamet eden kimseler.

Menâsik:
Hacla ilgili fiil ve ibadetler.

Merve:
Sa’yin yapıldığı iki tepeden biri. Sa’y Safâ ve Merve tepeleri arasında yapılır.

Mes’a:
Sa’yin yapıldığı yer. Safâ ve Merve arası.

Mescid-i Haram:
Beytullahın etrafındaki Mesciddir.

Mescid-i Hif:
Yetmiş peygamberin namaz kıldığı Minâdaki mesciddir.

Mescid-i Kıbleteyn:
Peygamber efendimiz Medine-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönülmesi emrinin geldiği mescid.

Mescid-i Kuba:
Peygamberimizin hicret ederken, Medine yakınında Kuba köyünde yaptırdığı mescid.

Meş’ar-il Haram:
Müzdelife’de bir tepe. Müzdelife vakfesinin bu tepede yapılması sünnettir.

Mikât: Afakilerin ihrama girdikleri yerler ki, Mekke’ye en uzağı, Zülhuleyf’e en yakın yerlerdir.

Minâ: Mekke ile Müzdelife arasında, Harem sınırları içinde bulunan bir bölge. Hacıların cemreleri taşladıkları ve kurban kestikleri yer.

Muhasser Vadisi:
Minâ ile Müzdelife’yi birbirinden ayıran ve hacıların Minâ’ya giderken durmamaları gereken yer. Burası Eshab-ı filin durak yeri idi.

Mültezem:
Kâbe’nin kapısı ile Hacer-ül Esved arasında kalan Kâbe duvarında birkaç taştır.

Müzdelife:
Arafat ile Minâ arasında kalan, Adem aleyhisselamla Havva validemizin yeryüzünde ilk buluştukları yer. Haccın vaciplerinden müzdelife vakfesi burada yapılır.

Nafile:
Farz ve vacip ibadetlerinin dışında sünnetler de dahil olmak üzere yapılan ibadetler.

Niyet:
Niyetin sözlük manası: Bir şeye kalben azim, kasd ve ona yönelmekten ibarettir. Fıkıhta ise: Allah rızasını kazanmak için ilahi bir emri yerine getirmekte kalben ona yönelmek demektir.

Nüsük:
Hac ve umrede yerine getirilmesi lazım olan işlerden herbiri, ibadet.

Remel: Erkeklerin, tavafın ilk üç şavtında kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı ve süratli yürümeleri. Devamında sa’y yapılacak tavaflarda, remel yapılması sünnettir. Sonunda sa’y yapılmayacak tavaflarda remel yapılmaz.

Rida: İhramlının belden üst kısmına örttüğü dikişsiz örtü.

Rükn-i Hacer-il Esved:
Kâbe’nin Hacer-il Esved tarafındaki köşesi.

Rükn-i Iraki:
Kâbe’nin Bağdat’a karşı olan köşesi.

Rükn-i Şami:
Kâbe’nin Şam’a karşı olan köşesi.

Rükn-i Yemani:
Kâbe’nin Yemen tarafında olan güney köşesidir. Burası da Hacer-ül esved gibi selamlanır.

Sa’:
Hacim ölçen bir ölçek. 1 Sa’ 4,2 litre buğday alan bir hacim ölçüsü birimi ki 3500 gram kadardır.

Sa’y: Safâ’dan başlayarak Merve’ye, Merve’den Safâ’ya dört gidiş, üç geliş.

Safâ: Sa’yın başladığı tepe.

Salevat-ı Şerife:
Peygamber efendimiz için okunan dualar. Allahümme Salli ve Allahümme Barik duaları.... “Allahümme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammed....” demek.

Şavt: Tavafta Hacer-ül-esvedden başlayıp Kâbe’nin etrafında dönüp tekrar aynı hizaya gelmek. Sa’yda Safâ’dan Merve’ye, Merve’den Safâ’ya bir kere gitmek. Her sa’y ve tavafta 7’şer şavt vardır.

Şebeke-i Saadet: Hücre-i Saadetin dış duvarı etrafına yerden Mescid-i Nebi’nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık.

Tavaf: Kâbe’nin etrafında, Hacer-ül-esvedden başlayıp Kâbe sola alınarak yedi kere dönmektir.

Tavaf-ı Kudum: Mekke’ye varınca, yapılan ilk tavaf, Afakiler için sünnettir.

Tavaf-ı Nafile: Mekke-i mükerremede bulunanların vakit vakit yaptıkları nafile tavaf.

Tavaf-ı Sadr: Hac esnasında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Minâ’dan Mekke’ye gelindiğinde yapılan tavaf. Tavaf-ı Veda da denir. Hac vazifeleri bununla sona erer.

Tavaf-ı Umre: Umreye niyet edenin yaptığı tavaf. Yedi şavt.

Tavaf-ı Veda:
Tavaf-ı Sadr.

Tavaf-ı Ziyaret:
Arafat’tan indikten sonra, kurban bayramı günlerinde yapılan tavaf. Tavaf-ı ifâda da denir.

Tavaf-ül ifâda:
Tavaf-ı Ziyaret

Tehlil:
“La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” demek.

Tekbir:
“Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahi’l hamd” demek.

Telbiye: Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnnelhamde venni’mete leke vel-mülke lâ şerîke lek.

Tetavvu': Nafile ibadet.

Terviye günü: Zilhiccenin 8. günü. Bugün Minâ’ya çıkmak ve geceyi orada geçirmek sünnettir.

Udhiye: Kurban bayramında Allah rızası için kesilen vacip kurban.

Umre:
Hac zamanı olan beş günden başka, senenin her günü, ihram ile yapılan, tavaf ve sa’y yapmak ve saç kazımak veya kesmektir.

Vadi-yi Urene:
Arafat ovasında bir vadi. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde öğle ve ikindi namazlarından sonra vakfeye durmak, haccın farzlarındandır.

Vakfe: Durma. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonra bir miktar durmak. Bu farzdır.

Arapça-Türkçe Kılavuz

Arapça-Türkçe Kılavuz

ED DAMÂİR - ŞAHIS ZAMİRLERİ

Ene
Ben
Enti
Sen [kadın]
Ente
Sen [erkek]
Hiye
O [kadın]
Hüve
O [erkek]
Nahnü
Biz [Kadın ve Erkek]
Entüma
İkiniz [Kadın ve Erkek]
Hüma
O İkisi [Kadın ve Erkek]
Entünne
Siz [Kadınlar]
Entüm
Siz [Erkekler]
Hünne
Onlar [Kadınlar]
Hüm
Onlar [Erkekler]

EL E’DÂD - SAYILAR

Vahid
Bir
İsnan
İki
Selase
Üç
Erbea
Dört
Hamse
Beş
Sitte
Altı
Seb’a
Yedi
Semaniye
Sekiz
Tis’a
Dokuz
Aşra
On
İşrin
Yirmi
Selasin
Otuz
Erbain
Kırk
Hamsin
Elli
Sittin
Altmış
Seb’in
Yetmiş
Semanin
Seksen
Tis’in
Doksan
Mie
Yüz
Elf
Bin

ELVAN - RENKLER

Ebyad
Beyaz
Esved
Siyah
Ahmer
Kırmızı
Ahdar
Yeşil
Ezrak
Mavi
Asfar
Sarı
Bunni
Kahverengi
Kuhli
Lacivert
Hamri
Bordo
Verdi
Pembe

MEN - KİM?

Men
Kim?
Men hüve
O kim?
Men ente
Sen kimsin?
Men entüm
Siz kimsiniz?
Men hüm
Onlar kim?

EYNE - NEREDE?

Eynel mescid
Mescid [cami] nerede?
Eyne devretülmiyah
Tuvalet nerede?
Eynel mat’am
Lokanta nerede?

Eyne menziluküm
Eviniz nerede?
Eyne mektebül isti’lamat
Müracaat bürosu nerede?
Eyne mahattatul otobus
Otobüs durağı nerede?

Eyne entezirukum
Sizi nerede bekleyeyim?
Eyne yecibu en entezir
Nerede beklemem gerekir?
Eyne ecid seyyare
Nerede bir araba bulabilirim?

Eyne akreb masref
En yakın banka nerede?
Meta tuğlakud dekakin
Dükkanlar ne zaman açılır?
Ma hazihil mebna
Bu bina nedir?

META - NE ZAMAN?

Meta
Ne zaman?
Meta vasalt
Ne zaman geldin?
Meta nüsafir
Ne zaman yola çıkıyoruz?
Meta nenam
Ne zaman uyuyoruz?
Meta nusalli
Ne zaman namaz kılıyoruz?
Ma ma’na haza
Bu ne demektir?

EL FUSİL - MEVSİMLER

Errabi’
İlkbahar
Essayf
Yaz
Elharif
Güz
Eş şita’
Kış

ŞUHİRUS SENETİL HİCRİYYE - AYLAR [HİCRİ YILA GÖRE]

El Muharrem
Safer
Rabi’ul avval
Rabi’us sani
Cumadel üla
Cumadel ahira
Receb
Şa’ban
Ramedan
Şevval
Zulkı’de
Zulhicce

ŞUHİRUS SENETİL MİLADİYYE - AYLAR [Miladi yıla göre]

Kanunussani
Ocak
Şubat
Şubat
Azar
Mart
Nisan
Nisan
Eyyar
Mayıs
Haziran
Haziran
Temmuz
Temmuz
Ab
Ağustos
Eylül
Eylül
Teşrinulevvel
Ekim
Teşrinussani
Kasım
Kanunulevvel
Aralık

EYYAMÜL USBÜ’ - HAFTANIN GÜNLERİ

El ehad
Pazar
El isneyn
Pazartesi
Es sulasa
Salı
El erbia
Çarşamba
El hamis
Perşembe
El cumua
Cuma
Es sebt
Cumartesi

EVKATÜS SALAT - NAMAZ VAKİTLERİ

Salatül fecr
Sabah namazı
Salatüz zuhr
Öğle namazı
Salatül asr
İkindi namazı
Salatül mağrib
Akşam namazı
Salatül işa’
Yatsı namazı

EL EVKAT - VAKİTLER

Subh
Sabah
Mesa’
Akşam
Nehar
Gündüz
Leyl
Gece
Sene
Sene
Yevm
Gün
Külle yevm
Her gün
Kullu usbu
Her hafta
El’an
Şimdi
El yevm
Bugün
Ğaden
Yarın
Bukre
Yarın
Sabaha ğad
Yarın sabah
Ems
Dün
Leyle-nehara
Gece-Gündüz
Fil usbuil kadim
Gelecek hafta
Fiş şehril kadim
Gelecek ay

VAKTUT TAAM - YEMEK VAKTİ

Futur
Kahvaltı
Gada’
Öğle yemeği
Aşa
Akşam yemeği
Hel tenaveltel futur
Kahvaltı ettin mi?
Hel tegaddeyt
Öğle yemeği yedin mi?
Hey teaşşeytum
Akşam yemeği yediniz mi?

FİL METAR - HAVA ALANINDA

Metar
Hava alanı
Eynel matar
Hava alanı nerede?
Ma mev’idut tairetil kadimeti ila Van
Van’a gidecek uçak ne zaman kalkar

Üridü tezkire ila Ankara
Ankara’ya bilet almak istiyorum
Zehab
Gidiş
İyab
Dönüş

Meta tekumut taire
Uçak ne zaman kalkıyor?
Eyne mektebul emanat
Emanet eşya bürosu nerde?
Saletul intizar
Bekleme salonu

Eyne şübbakut tezakir
Bilet gişesi nerde?
Haza hüve cevazu seferi
İşte pasaportum
Urid tahvil Euro
Euro bozdurmak istiyorum

FİL FUNDUK - OTELDE

Gurfe
Oda
Ürid gurfe Bir oda istiyorum
Ürid gurfe lişahseyn İki kişilik oda istiyorum

Hel yuced tekyif heva
Air kondişin var mı?
Hel yuced ma’ sahin Sıcak su var mı?
Ma’ cari Kullanma suyu
Tuvalit has Özel tuvalet

Senebkal leyle fekat
Yalnız bu gece kalacağız
Seebka usbuan Bir hafta kalacağım
Seebka şehran Bir ay kalacağım
Seebka huna-yevmen vahiden Burada bir gün kalacağım
Senebka bid’at eyyam Birkaç gün kalacağız

Urid ğurfe bi hammam
Banyolu bir oda istiyorum
İnnel ğurfe baride cidden Oda çok soğuk
İnnel ğurfe sahine cidden Oda çok sıcak

İnnel ğurfe sagira
Oda küçük
İnnel ğurfe muzlime Oda karanlık

Gayyiril muale min fadlik
Lütfen çarşafı değiştir
Eynel miftah Anahtar nerede?
Kem edfe’ Ne kadar ödeyeceğim?

A’tinil miftah
Bana anahtarı ver
Rakamü ğurfeti erbaa Odamın numarası dört
Ugadiru ğaden Yarın ayrılıyorum

CÜMELUL ES’İLETİL LAZİME - LÜZUMLU SORU CÜMLELERİ

Eyne ecid seyyara
Nerede bir taksi bulabilirim?
Eyne merkezuş şurta
Polis karakolu nerede?
Eyne turid en tezheb Nereye gitmek istiyorsun?

Keyfe asilu ila Mescid
Mescide nasıl gidebilirim?
Ma hüvet tarik ila mescid
Mescid yolu hangisi?
İle eyne yu’eddi hazat tarik
Bu yol nereye gider?

Ma hiyel mesafe ilel mescid
Mescide uzaklık ne kadar?
Afvan, hel tarif mescid
Affedersin, mescidi biliyor musun?
Eyne vasatul medine
Şehrin merkezi nerededir?

Eyne mektebul cevazat
Pasaport dairesi nerededir?
Eyne akrab mescid
En yakın cami nerede?
Eyne yuced saydeliyye
Eczane nerede var?

Eyne mescid
Cami nerede?
Eynel mektebe
Kütüphane nerede?
Eyne mektebus siyaha
Turizm binası nerede?

Ma semenul cevle
Turun ücreti nedir?
Min eyne tekumul utubus Otobüs nereden kalkacak?
Kemissaa
Saat kaç?
Es sa’a kem
Saat kaç?

Hel indek kurut
Kartpostal var mı?
Ma hazel bina
Bu ne binası?
Hel hüve baid
Uzak mı?
Hel hüve karib
Yakın mı?

Helil mescid karib
Mescid yakın mı?
Helil mescid baid
Mescid uzak mı?

EL KELİMATÜL LAZİME - LÜZUMLU KELİMELER

Mektebul isti’lamat
Danışma bürosu
Mahbez
Fırın, ekmek satılan yer
Hammam
Hamam
Elkonsoliyye
Konsolosluk
Essifare
Elçilik
Essifaretut Turkiyye
Türk elçiliği

Mat’am
Lokanta
Makbere Mezarlık
Beyt Ev
Müsteşfa Hastane
Makha Kahvehane
Suk Çarşı
Medrese Okul

Medhal
Giriş
Mahrac Çıkış
Ed duhul meccani Giriş serbest
Lissade Erkeklere ait
Lisseyyidat Kadınlara ait

EL BERİD - POSTAHANE

Mektebul berid
Postahane
Eyne mektebul berid Postahane nerede?
Eyne sunduk berid Posta kutusu nerede var?

Berkıyye
Telgraf
Hatif Telefon
Tilifun Telefon
Delilul hatif Telefon rehberi

A’tini tavabi’ min fadlik
Lütfen pul ver
Tavabi’ berid Posta pulu
Varak Kağıt
Varak hitab Mektup kağıdı

Zarf
Zarf
Risale Mektup
Kurut Kartpostal
Tard Paket

Ala tarikil cev
Uçakla
Min fadlik Lütfen (Tekil)
Min fadliküm Lütfen (Çoğul)

EL MEVADDUL GİZAİYYE - GIDA MADDELERİ

Hubz
Ekmek
Urz Pirinç pilavı
Ma’ Su
Leben Süt
Mahid leben Ayran
Leben zebadi Yoğurt
Tomatım Domates
Cübün Peynir
Şay Çay
Kahve Kahve
Şorba Çorba
Zeytun Zeytin

BA’DUL FEVAKİH - BAZI MEYVALAR

Tin
İncir
Kirız Kiraz
Tuffah Elma
Kummesra Armut
İccas Erik
Mişmiş Kayısı
Sefercel Ayva
Muz Muz
Yusufefendi Mandalina
Burtakal Portakal

EL MEVADDUL LAZİME - İHTİYAÇ MADDELERİ

Sikkin
Bıçak
Sabun Sabun
Minşefe Havlu
Kamis Gömlek
Sirval Pantolon
Melabis dahiliyye İç çamaşırları
Cevarib Çoraplar
Sevb Elbise
Mi’taf Palto
Mi’taf matar Yağmurluk
Furşetül esnan Diş fırçası
Essivak Misvak
Mişt Tarak
Kalem hibr Dolmakalem

FİL MEKTEB - BÜRODA

Sura şemsiyye
Fotoğraf
Sime Vize
Hatem Mühür
İstimare Form
Arida Dilekçe
El umletus sa’be Döviz
Tahvil Para bozma
Semen Fiyat
Mirhad Hela

BA’DUL EVSAF - BAZI SIFATLAR

Kadim
Eski
Cedid Yeni
Sehl Kolay
Sa’b Zor
Sakil Ağır
Hafif Hafif
Meftuh Açık
Muğlak Kapalı
Kebir Büyük
Sagir Küçük
Seri’ Hızlı
Batı’ Yavaş
Sahin Sıcak
Fariğ Boş
Mel’an Dolu
Hasen İyi
Ahsen Daha iyi

Borçlu hacca gidebilir mi?

Borçlu hacca gidebilir mi?

Sual: Biz borçlu bir aileyiz. Borçlarımızı ödemeden umreye veya hacca gitmek doğru mu?

CEVAP
Borçlarınızı ödemeden hacca, umreye ve başka yerlere gitmek doğru olmaz. Buna rağmen gidenler, istifade edeceğim derken zarar görür, yani kaş yapayım derken göz çıkarır da farkında olmaz; çünkü dinimizin bildirdiğinin değil, kendi arzusunun peşindedir, nefsin ve şeytanın gizli hilesine düşmüştür. Kul hakkı, Allah hakkından önce gelir. Allahü teâlâ böyle takdir etmiştir. Kul haklarını, kul borçlarını sahibine ödemedikçe Cennete girilemez. Sırat köprüsündeki yedinci ve son soru kul hakkıdır. Bütün Peygamberler, hepsi masum, günahsız oldukları halde burada korkacaklardır. Peygamberlerin masum oldukları halde korktukları bir hususta, bizim cesaretimizin sebebi ne? Onun için hac vs. için biriktirilen, temin edilen para, önce borçları ödemekte kullanılmalıdır. Rahmete, feyze kavuşmak isteyen, istifade etmek isteyen dinin emrine uymalıdır.

Hadis-i şerifte, (En iyiniz, borcunu bir an önce ödeyeninizdir) buyuruldu. Bir kimse, malı olduğu halde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, yani her an lanet altında bulunur. Borç ödememek öyle bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır. Malı olmak, parası olmak demek değildir. Satabileceği bir şeyi olup da satmazsa, günah işlemiş olur. Âlimler de, (Borcu olan kimse, borcunu ödemedikçe yağlı ve sirkeli yemek yememeli) buyuruyor. Yani borcun vebali, sıkıntısı yüzünden ağzının tadını bile düşünmemeli, yiyip içmekte bile tasarruf edip bir an evvel borcunu ödemeli. Nerde kaldı ki sağa sola parasını savursun! (Seadet-i Ebediyye)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir kimse, imkanı olduğu halde, borcunu vermeyip geciktirirse, [borcunu verinceye kadar] her gün amel defterine zulmetme günahı yazılır.) [Taberani]

(Zenginin
[ödeme imkanı varken] borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür.) [Buhari]

(Borcu var iken verilen sadaka kabul olmaz.) [Buhari]

(Darda olanı feraha kavuşturan veya böyle bir kimsenin borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ kıyamet gününün dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.)
[Müslim]

(Allah indinde, en kıymetli amel, müminin sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek suretiyle onu sevindirmektir.)
[Taberani, Beyheki]

Hac ayları

Hac ayları

Sual: Kur’anda, (Hac bilinen aylardadır) buyuruluyor. Bilinen aylar hangileridir ve hac, bu aylarda olmuyor da, niye 5 güne sıkıştırılıyor?

CEVAP
Hac vakti ile hac ayları farklıdır. Hac ibadeti hac vaktinde yapılır. Hac vakti, Arefe ve Kurban bayram günleridir. Hac ayları ise, Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhiccenin ilk on günüdür. Tavaf, vakfe gibi ibadetler, Şevval ve zilkadede aylarında değil, sadece, Arefe ve kurban bayramı günleri yapılır. Hac ayları, hac ile ilgili diğer fiillerin yapılması gereken aylardır.

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hac için, hac aylarında ihrama girmek sünnettir.) [Buhari]

Fıkıh kitaplarında da deniyor ki:
Hac fiilleri, hac aylarının dışında yapılmaz. Hac için, bu aylardan önce ihrama girmek tahrimen mekruhtur. (Dürr-ül-muhtar)

İhramı, hac aylarından önce giymek de caiz ise de, mekruhtur. (Seadet-i Ebediyye)

Haccın vaciblerinden biri de, hac ayları içinde olmak şartı ile, Safa ile Merve tepeleri arasında, say etmek, yani, yedi kere usulü ile yürümektir.
(Seadet-i Ebediyye)

Mallarınızı zekât ile koruyun

Mallarınızı zekât ile koruyun

Sual: Zekâtın önemi nedir?

CEVAP
Kur’an-ı kerimde, çok yerde namazla zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyene, Allah lanet eder. Kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o mal telef olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.) [Taberani]

(Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekâtı farz kıldı.) [Hakim]

(Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani] (Zekât vermemek haram olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz, sahih olup borcu ödenirse de, namazdan hâsıl olacak sevaba kavuşamaz.)

(Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.) [Taberani]

(Zekât vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.) [Taberani]

(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri] (Eli ayağı tutup da çalışabilenlerin zekât istemesi haramdır. İstemediği halde kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz. Zekât, nisaba malik olmayıp çalışamayacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri milletin içinde kırkta bir oranında yaratmıştır.)

(Zekât vermeyen bir toplum, rahmetten, iyilikten mahrum kalır. Hayvanlar da olmasa, hiç rahmet görmezlerdi.) [Taberani]

(Zekâtı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.) [Taberani]

(Zekâtını veren o malın şerrinden korunmuş olur.) [Beyheki]

Resulullah efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [Âl-i İmran 180]

Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur’an-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır) buyuruldu. (Tevbe 34, 35)

Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir.

Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasbetmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun hiçbir hayratı, hasenatı kabul olmuyor. İmkânı varken borcunu ödemeyen de, böyle haklar altında kalmaktadır.

Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek, mekruh olarak caizdir. 10 gr altın kadar borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz. Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Nisap miktarıysa zekâtı verilir.

Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır; fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı muhtaçlara vermelidir.

Sual: Tevbe suresi 34. âyetinde, (Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyene çok acı bir azap vardır) deniyor. Burada, para biriktirmek yasaklanmıyor mu?
CEVAP
Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklamıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Zekâtı verilen mal, kenz değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib] (Kenz, biriktirip saklanan, faydalanılmayan mal, define demektir.)

Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Resulullah efendimiz, (Malda zekâttan başka hak yoktur) buyurdu. (Ahkâm-üs-sultaniyye)

Zekâtı verilen mal
Sual:
Sosyalist zihniyetli bir İslamcı, (Zekâtı verilen mal, işletilmezse kenz olur. Bu malı onun elinden alıp fakirlere vermek vacibdir. Bu konuda âyet ve hadis vardır) diyor. Bu konuda dinimizin hükmü nedir?
CEVAP
Kenz,
faydalı bir maksat dışında, biriktirilmiş, istif edilmiş, stok edilen mal demektir. Zekâtı verilen mallar için değil, verilmeyen mallar için acı azap vardır. Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Bu konudaki bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Borcunu ödemek için saklamak veya Allah yolunda harcamak maksadı dışında altın ve gümüşü biriktirmek kenzdir.) [Tirmizî, İ. Ahmed]

Ümmü Seleme validemiz anlatır: Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, takındığım altın ziynetlerimin, Kur'an-ı kerimde yasaklanan kenz hükmüne girip girmediğini sordum. (Zekâtı verilecek miktara ulaşan şeyin zekâtı verilirse, kenz sayılmaz) buyurdu. (Ebu Davud, Hâkim)

Sual: Zekâtı verilmeyen mal bereketsiz mi olur ve dua etmeyen kimse de, maksadına kavuşamaz mı?
Cevap:
Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki:
“Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur: 1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz. 4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz. 5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez. Namaz kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan fasıktır. Saliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza layık ve uygun değildir.”

Zekât, malı zarardan korur
Sual: Ticaret malı veya toprak mahsulü olsun zekâtı verilmeyen mallar, paralar, mahşer günü, sahiplerine azap olarak yüklenecektir deniyor, bu doğru mudur?
Cevap:
Zekât vermek, Kur’ân-ı kerimin 32 yerinde, namazla birlikte emredilmektedir. Tevbe sûresinin 34. âyet-i kerimesinde mealen;
(Malı, parayı biriktirip zekâtını, Müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azabı müjdele!) buyurulmuştur.

Kıyamet gününe ve Cehennem azabına inanan zenginlerin, mallarının zekâtını, tarla mahsullerinin, meyvelerin uşrunu vererek, bu azaplardan kurtulmaları lazımdır. Hadîs-i şerifte;
(Zekât vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyuruluyor.

Tefsîr-i Mugnîde buyuruluyor ki:
“Kur’ân-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Bunlardan biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz. Anaya, babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz.”

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, mahşer gününü anlatırken buyuruyor ki:
“İnsanlardan her biri, dünyada sımsıkı sakladıkları malı boyunlarına geçirmişlerdir. Deve zekâtını vermeyenlerin, boynuna deve yüklenir. Öyle bağırır ve ağırlaşır ki, büyük dağlar gibi olur. Sığır, koyun zekâtı vermeyenler de, böyle olur. Bunların feryatları âdeta gök gürlemesi gibidir.

Ekin zekâtını, yani uşrunu vermeyenlerin boynuna ekin denkleri yüklenir ki, dünyada hangi cins ekinin zekâtını vermemiş ise, o cinsten, o denkler dolmuştur. Eğer buğday ise buğday, arpa ise arpa dolmuştur ki, ağırlığından altında ‘vâveylâ’, ‘vâseburâ’ diye bağırır. Altın, gümüş ve kâğıt para ve sair ticaret malı zekâtından vermeyenler de, dehşetli bir yılanı yüklenirler. Boynu ile halkalanmış, boynu üzerinde yüklenmiş, hatta değirmen taşlarını yüklenmiş kadar ağırlığı vardır. Bu hâldeyken feryat ederler ve;
-Bu nedir, derler. Melekler de onlara;
-Bunlar, dünyada zekâtını vermediğiniz mallarınızdır derler. İşte bu dehşetli hâl, Âl-i îmrân sûresinin 180. âyet-i kerimesinde mealen;
(Dünyâda esirgedikleri, kıyamet günü boyunlarına takılır) buyrularak bildirilmiştir.”

Bunun için zengin olan her Müslümanın, elindeki malının zekâtını seve seve ve İslâmiyetin emrettiği kimselere vermesi lazımdır.

Zekâtını veren, kurtulacaktır
Sual: Zekâtını veren kimse, sahip olduğu malın kendisine vereceği zarardan kurtulur mu?
Cevap:
İslâmın beş şartından biri, malın zekâtını vermektir. Zekât vermek, elbette lazımdır. Zekâtı seve seve ve İslâmiyetin emrettiği kimselere vermelidir. Haşr sûresinin 9. âyet-i kerimesinde mealen;
(Zekâtını veren, elbette kurtulacaktır) buyuruldu.

Bütün nimetlerin, malların hakiki sahibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği nimetlerin kırkta birini, Müslümanların fakirlerine vermelerini, buna karşılık, çok sevap, kat kat mükafat vereceğini ve;
(Zekâtı verilen malı elbette arttırırım ve hayırlı yerlerde kullanmanızı nasip ederim. Zekâtı verilmeyen malı, dert, bela ile istemeyerek harcettiririm, elinizden alır, düşmanlarınıza veririm, siz de bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp kavrulursunuz!) buyurup da, bu kadar az bir şeyi, bir din kardeşine vermemek, ne büyük insafsızlık ve inatçılık olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Resûlullah Efendimize uymak şerefine kavuşmak için, dünyada olan her şeyden yüz çevirmek lazım olmaz. Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan zekât verilirse, dünya mallarının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan dünyanın zararından kurtulmuş olur. Çünkü bir malın zekâtı verilince, o mal zarardan kurtulur. Demek ki, dünya malını zarardan korumak için ilaç, o malın zekâtını vermektir. Malın hepsini Allah yolunda vermek, elbette daha iyi ve faydalı ise de, zekâtını ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmektedir.

Altın, gümüş eşyanın, çayırda otlayan hayvanların, ticaret eşyasının zekâtını ve topraktan alınan mahsullerin uşrunu da, muhakkak vermek lazımdır. Zekâtı, İslâmiyetin emrettiği kimselere seve seve vermelidir. Bir kimse, helalden kazandığı hâlde, malının zekâtını vermezse, ahirette azap görmesine sebep olur. Hadîs-i şerifte;
(Altına ve gümüşe köle olana lanet olsun!) buyuruldu.

Malını seven bir kimse, niçin başkalarına bırakıp gitmektedir. İnsan, malının hepsini veremezse, hiç olmazsa kendini de, bir vâris yerine koyup, hissesini ahiret yolunda harcamalı veya zekâtını verip azaptan kurtulmalıdır. Abdullah-i Ensârî hazretlerinin buyuruyor ki:
“Malı seviyorsan, yerine sarf et de, sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de, yok olsun!”

Malın zekâtı verilmezse
Sual: Bir Müslüman, zekâtını vermezse, zekât olarak vermediği bu paralar, mallar, ahirette o kimseye azap olarak geri mi döner?
Cevap:
Bir Müslüman, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez ve günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerce zekât vermeyen kimsenin, zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Bu kimse, malı kendinin sanıp, Müslümanların o malda hakkı olduğunu, hatırına bile getirmez, kalbi de hiç sızlamaz. Bu mala sımsıkı sarılmıştır. Böyle kimselerden, imanını kurtaran pek nadir olur. Tevbe sûresinin 35. âyet-i kerimesinde mealen;
(Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmaktadır.

Hazret-i Ali'nin naklettiği hadis-i şerifte;
(Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı, cihadı ve imanı yoktur) buyuruldu.

Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki:
“Önceki âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur:
1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.
2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.
3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.
4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz.
5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez.”

Din Büyükleri buyuruyor ki:
“Ey insan, dünyanın zevk ve safası peşinde, daha ne kadar koşacaksın? Bu kıymetli ömrü haramdan mal yığmakta, ne zamana kadar ziyan edeceksin? İslâmiyetin emir ve yasaklarına aldırış etmezsin! Azrâîl aleyhisselamın gelip canını zorla alacağı, ecel arslanı pençesini sana takacağı, can verme acılarının başına geleceği, şeytanın, imanını çalmak için kastedeceği, dostlarının, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evladına taziye edecekleri vakti düşün! Ayrılık sesi gelip, bize yarayan bir şey yapmadın, hep beğenmediklerimizi işledin, biz de sana, senin bize yaptığın gibi yaparız, diyecekleri zamandan korkmuyor musun? Kabir ve ahiret suallerine ne cevap hazırladın? Kendine acı! Zira suale çekileceksin.

Hadis-i şerifte;
(Ey Âdemoğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşattığındır) buyuruldu.”

Zekâtın farzı ve nisabı nedir?

Zekâtın farzı ve nisabı nedir?

Sual: Zekât vermenin farzı nedir? Zekâtı verirken hediye veya borç denebilir mi?

Cevap: Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken (Allah rızası için, zekât vereceğim) diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken borç veya hediye veriyorum dese, caiz olur. Söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikte niyet ederse, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammede göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, sadaka olur. Zekâtını vermemiş olur. Vasiyet etmemiş meyyitin, bıraktığı maldan zekât borcu verilmez. Çünkü, niyet etmesi lâzım idi. Varisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. [Bu takdirde, zekâtın iskatı yapılmış olur.] Zekâtı ayırırken ve fakire verirken niyet etmeyip, verdikten çok sonra niyet ederse, mal, fakirde bulunduğu müddetçe, caiz olur. Vekiline verirken niyet etmesi yetişir. Vekilinin fakire verirken, ayrıca niyet etmesi lâzım değildir. Zekâtını Müslüman fakire vermesi için, zimmîyi de, yani başka dinde olan vatandaşı da vekil etmesi caiz olur. Hâlbuki, hac için, zimmîyi vekil göndermek caiz değildir. Çünkü, zekât için yalnız zenginin niyet etmesi lâzımdır. Hac için, vekilin de niyet etmesi lâzımdır. Vekiline verirken sadaka, kefaret, hediye dese, vekili fakire bu niyet ile vermeden önce, zengin zekât için niyet etse caiz olur. Fakirlerin vekili, her fakir için, nisap miktarından fazla zekât alamaz. Zekâtın, fakir vekilinin eline girmesi, fakirin eline girmesi demektir. Fakir bu mala malik olur. Vakıf hayvanlarının ve vakıf ticaret malının zekâtı verilmez. (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)

Sual:
Zekâtın farz olması için gerekli zenginlik ölçüsü nasıl hesaplanır?
CEVAP
Maddeler hâlinde yazalım:
1- Zekât nisabı, 20 miskal yani 96 gr altın veya bu değerde para yahut ticaret eşyasıdır. Zekât veya kurban nisabına mâlik olana zengin denir. Zengin olma tarihinin üstünden bir sene geçince zekât vermek farz olur. Dinimize göre, karı kocanın mal varlığı ayrıdır. Hangisi zengin ise, zekâtı o verir.

2- Alacaklar nisap hesabına katılır. Alacaklar tahsil edildikten sonra, geçmiş senelerin zekâtları da verilir. Tahsil etmeden de verilebilir. Borçlar, mevcut para veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekâtı verilir.

3- Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, demirbaş eşyalar zekât nisabına katılmaz. Ticaret için alınan malların, altın, gümüş ve her çeşit paranın zekâtı verilir. Evin, arabanın zekâtı olmaz, fakat araba, ev ve arsa alıp satan, yani işi, mesleği bu olan, bunların zekâtını verir.

4- Zekâta tâbi malların veya paranın, yıl içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir yıl sonra, elde kalan mal, nisabı bulursa, kırkta biri zekât olarak verilir. Zekât, kârdan değil, mevcut paranın ve eldeki ticaret malının tamamından verilir.

5- Kaybolmuş, gasbedilmiş, saklanılan yeri unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisaba katılmaz ve ele geçerlerse, önceki yılların zekâtları verilmez. Senetli veya iki şahitli yahut itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.

6- Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Şâfiî’de ise, kadının altın ve gümüş de olsa, ziynetlerinin zekâtı verilmez. (Hidaye)

7-
Nisabın helâk olması, sıfırlanması veya borçlanıp sıfırın altına düşmesi demektir.

8- Zekâtını yanlış hesaplayıp zamanından önce verip de, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın veren, bunu anlayınca, ikinci yıl vereceği zekâttan bu bir altını düşebilir. Eksik veren de, zamanı gelince tamamlar.

9- Çalışanların alacakları maaş veya ücret, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz, çünkü bunlar, hak edilmiş ücretse de, hak edilen mal, ele geçmeden önce mülk olmaz. Maaşlardan kesilen ve henüz alınmamış olan yardım sandığı ve sigorta paraları zekât hesabına katılmaz.

10- Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Diğer para ve ticaret mallarıyla nisaba ulaşırsa zekâtı verilir.

11- Borçlu ve fakir olana, hanımı zekât verebilir. Bir hanım mehr-i müeccel olarak kocasından alacağı altınları zekât nisabına katar. Kadının altın ve gümüşten başka diğer ziynet eşyaları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas, zümrüt gibi ziynet eşyalarının zekâtı verilmez. Şâfiî’de ise, kadının altın ve gümüş de olsa ziynetlerinin zekâtı verilmez. (Hidaye)

12-
Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Receb’de zengin olmuşsa, bir yıl sonra Receb’in 3’ü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa, zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez. Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur; hatta gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Zekâtını yanlış hesaplayıp, zamanından önce verip de, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın veren, bunu anlayınca, ikinci yıl vereceği zekâttan bu bir altını mahsup edebilir.

13- Hisse senetlerinin nâma [isme] ve hâmiline [taşıyana] yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri vardır. Yani döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler ticaret malı gibi, zekâtın hesap edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisaba dahil edilir. Nâma yazılı hisse senedi alan, sene sonunda, fabrikanın demirbaş mallarının haricindeki parasını zekât nisabına dahil eder.

14- Gölde yetiştirilen balıklar satılınca, bu para diğer zekâta tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekâtı verilir. Birkaç ineği olup çok süt satan, ineklerin zekâtını vermez, fakat sene sonunda sütten elde ettiği para zekât nisabına dahil edilir.

15- Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruhtur. Zekât verirken, zekât demek gerekmez. Hediye denilse de caizdir. Zekât, ticareti yapılan maldan veya aynı değerde altın olarak verilir.

Sual: Zenginlik nisabını yeniden ele almalı diyorlar. Zekât nisabı belli değil midir?
CEVAP
Gazeteleri okuyan, TV’leri seyredenler, sanki din yeni ortaya çıkmış gibi, hakiki İslam âlimlerince açıklanıp, onaylanıp 14 asırdır uygulanan dini hükümleri değiştirmeye kalkanlar çıkıyor. Kimi tesettürü kaldırıyor, kimi bayanlara hayz ve nifas hallerinde namaz kıldırıyor, kimi kaderi inkâr ediyor, (Fakirlik kaderimiz değil) diyerek, güya alınyazısını değiştirmeye kalkıyor. Kimi haricileri, İslam tarihinde ilk demokrat ve cumhuriyetçi fırka diye övüyor.

Kimi yakında kıyamet kopacak diyor. Hele tuhaf biri, (İstanbul’da büyük deprem olacak, 5 milyon kişi ölecek, aklı olan İstanbul’u terk etsin) diyor. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği Kur’an-ı kerimde yazılıdır. Depremin de bugün için önceden bilinmesi mümkün değildir. Gaybdan haber verircesine, milleti sıkıntıya sokmak haramdır.

Dünyada da reform hareketi sürüyor. İslam’ın beş şartından biri olan namazı, sahih olmasın diye vakti girmeden kıldıran yerler var. Sahih olmaması için hac bir gün önce yaptırılıyor. Zekât, altın, gümüş veya ticaret ettiği maldan verilmesi gerekirken, ticaret malından değil de, başka maldan veriliyor. Böylece zekâtlar da sahih olmuyor. Şimdi de kurban ibadeti kaldırılmak isteniyor. Kurban kesilmeyip parası yoksullara verilmesi isteniyor. Dinimiz, (Muhtaç insanlar olduğu zaman kurban kesmeyip parası yoksullara verilsin) diyemez miydi? Peygamber efendimiz böyle bir şeyi düşünememiş mi, 1400 yıldan beri gelen âlimler düşünememiş mi?

Son olarak da zenginlik nisabını yeniden ele alıp bozmaya çalışanlar var. Dinimiz kâmil değil midir? Eksik olan nesi vardır? Namazın, orucun, zekâtın, nisabın yeni bir şekli olur mu? Reformcu, (Dine göre, malların değeri değişmiş, kim zengin, kim fakir belli değil. Mesela ortalama 40 davarın değeri 2.5 milyar, beş devenin bedeli 5 milyar, 30 sığırın bedeli 10 milyar. Gümüşe göre 60, altına göre 500 milyondur. Bunun ortalamasını almak gerekir. Siz, 500 milyonu olanı zengin sayar, 29 sığırın bedeli olan 9 milyarlık adamı fakir sayarsanız, bu adaletli olmaz) diyor. Biri çıkıp da niye dinimizle oynuyorsunuz demiyor.

Böyle bir teklifi, ya dini bilmeyenler veya dini kasten bozmak isteyenler yapar. Dinimizde, bir adamın 29 ineği ve 39 koyunu ve 4 devesi olsa, ayrıca 50 gram da altını olsa zekât vermez. Hatta yün için, yük taşımak için, binmek için olan hayvanları varsa onların da zekâtı olmaz. Çünkü deve, sığır gibi başka cinsten sâime hayvanlar, birbirlerine ve ticaret eşyasına eklenmezler. Eklenince, altına ve ticaret malına göre, nisabı çok geçer. Bu kadar çok mala sahip olan kimsenin, dinimizin emrine uyarak, zekât vermesi gerekmez. Çünkü din böyle bildirmiş. Sen bunları birbirine ilave edersen, dinin bildirdiği yolu bırakmış olursun. Bu kadar malı olmayıp da 100 gram altını olan kimse, dinen zengindir. Zekât vermesi gerekir. Reformcunun (malı çok olan zekât vermiyor da, malı az olan zekât veriyor) demesi yersizdir. Hatta bir kimse, fakir de olsa, toprak mahsullerinin uşrunu vermesi gerekir.

Problem diye çıkarılan bu meseleler, kitaba uymamaktan ileri gelmektedir. Dinimiz eksik değildir. Kitaplara göre amel edilirse, hiçbir mesele kalmaz. Kitaplarda eşyanın değeri, dövize, koyuna, sığıra veya deveye göre tayin edilmez. (Keşf-i rümûz) kitabında (Eşyanın kıymetleri altın ve gümüş ile anlaşılır) deniyor. Şimdi, gümüşün altına nazaran kıymeti, yedide birden çok düşük olduğu için, zekât hesaplarının yalnız altın lira ile kıymetlendirilmesi lazım olduğu İbni Âbidin’de bildirilmektedir.

Ticaret eşyasının kıymeti, para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Hükümet tarafından damgalı altın liralardan kıymeti en az olanı ile hesap edilir. Kitaba inananlar için işin esası budur.

Fakirin lehi dinde ölçü mü?
Sual:
Dinde yenilikçi bir yazar, fakirin lehine diyerek zenginlikteki nisap miktarını 96 gramdan 80’e indiriyor. Yaptığı dinde reform değil midir?
CEVAP
Ölçü birimleri, Şer’i birimler, Urfi birimler olmak üzere ikiye ayrılır. Şer’i birimler, Peygamber efendimizin zamanında kullanılan birimlerdir. Urfi birimler, şer’i birimlerden farklıdır. Urfi birimler, hükümetin kabul ettiği birimlerdir. Altının nisabı 20 miskaldir. Bir miskalin ağırlığı dört mezhepte farklıdır. Hanefi’de bir miskal, 20 kırât’tır. Bir kırât-ı şer’i ise, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru 5 arpadır. Hassas terazi ile bu vasıftaki 5 arpanın 0,24 gr olduğu tespit edildi. Şu halde bir şer’i miskal, yüz arpadır, yani, 4,8 gramdır. 20 miskal altın ise (20x4,8) = 96 gramdır.

Urfi kırâtın ağırlığı olan 0,20 ile çarpılırsa, bulunan 4 gr, miskalin ağırlığı olmaz. Altının nisap miktarını bu yanlış miskale göre yapıp, 4x20 = 80 gr demek doğru olmaz. İbni Âbidin hazretleri, mal zekâtı kısmında, (Kırât-ı urfi 4 arpadır) buyuruyor. Yazar, (Önceleri İslam âlimlerine uyarak altının nisabının 96 gr olduğunu açıklamıştım. Fakat fakirin lehine olduğu için şimdi 80 gramı esas alıyorum) diyor. Fakirin lehi her yerde, her zaman dinde ölçü olur mu? Madem ölçü oluyorsa, ne diye 70 gr değil de, 80 gr alınıyor? 10 gr alınsa fakirin daha lehine değil midir? Hatta bu ölçüyü temelli kaldırsalar, fakirlerin lehine olmaz mı? Âlimlerin bildirdiği ölçüye uymadan, fakirin lehine diye altının nisap miktarını değiştirmek dinde reform olur. Kendi görüşüne göre dini değiştirmeye kalkan reformculara itibar etmemelidir! Mutlaka muteber bir kitaptan kaynak istemelidir!

Dinimizle oynayanlar
Sual:
Zekât nisabı 96 gram iken, (Fakirin lehine olacağı için 80 grama düşürdük) diyenler olduğu gibi, (Birlik beraberlik sağlanması için 80 gramı esas aldık) diyenler çıkıyor. Dinin bildirdiği ölçü mü önemli, yoksa fakirin lehi mi? Birlik beraberlik için, dinin bildirdiğinden farklı şeyler söylenebilir mi?
CEVAP
Evet, fakirin lehine diyerek zenginlikteki nisap miktarını 96 gramdan 80’e indirenler var. Bu sivri zekâlı, (Önceleri İslam âlimlerine uyarak altının nisabının 96 gr olduğunu açıklamıştım, fakat fakirin lehine olduğu için şimdi 80 gramı esas alıyorum) diyor. Fakirin lehi olmak, dinde ölçü olur mu? Madem ölçü oluyorsa, ne diye 70 gr değil de, 80 gr alınıyor? 10 gr alınsa fakirin daha lehine değil mi? Hatta bu ölçüyü temelli kaldırsa, fakirlerin lehine olmaz mı? Âlimlerin bildirdiği ölçüye uymadan, fakirin lehine diyerek altının nisabını değiştirip dinde reform yapmaya çalışıyorlar.

Başka bir türedi de, (96 gram nisab yanlış değil, ancak çoğunluğa uymak, birlik ve beraberliği sağlamak için, ben de 80 gramı ölçü alıyorum) diyor. Çoğunluğa uyma mantığı, bir önceki görüşe göre daha saçmadır, çünkü hakkı çoğunlukta aramak kadar yanlış bir iş olamaz. (Herkes öyle diyor) demekle din olmaz. Kimisi, (Çok kimse, bir dine inanmadığı için, ben de inanmıyorum) diyor. Kimisi de, (Çok kimse namaz kılmadığı için, ben de kılmıyorum, hemen herkes açık gezdiği için, ben de açık geziyorum) diyor. Genelde çoğunluk örnek gösteriliyor. (Herkes böyle yapıyor, ben de yapsam ne çıkar?) deniyor. İyilik, doğruluk, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin’in, Japonya’nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada Müslüman olmayanlar, Müslümanlardan daha fazladır. Buradan Müslümanlığın hak din olmadığı söylenemez. Allahü teâlâ, insanların çoğuna uyanın sapıtacağını bildiriyor. (Enam 116)

Demek ki, çoğunluğun yaptığı dinde ölçü olmaz. Din ne diyorsa, muteber fıkıh kitaplarında nasıl bildirilmişse, ona uymak gerekir.

Dini emirler çağa göre değişmez
Sual:
Her yıl, zekât için 20 miskal altından, fıtra için şu kadar ölçek un veya buğdaydan söz edilir. Buna ne lüzum vardır? Zekât ve fıtra miktarlarının Türkiye’de TL’ye, Almanya’da Euro’ya göre hesaplanıp ilan edilmesi gerekmez mi? Bir de Şafiiler, deterjan varken, toprakla necaset temizliyorlar. Niçin zamanımıza uymuyorlar?
CEVAP
Dini kuran biz değiliz ki, değiştirme yetkisi bizde olsun! Dinimize ilave ve çıkarma yetkisi kimsede yoktur. Dinde yapılacak değişikliklere bid’at denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her bid’at dalalettir, dalalet ehli de Cehennemdedir.) [Müslim]

Dinimiz, zekât, fıtra ve kurban nisabının ve eşyanın kıymetlerinin altın ve gümüş ile tespit edileceğini bildirmektedir. (Keşf-i rümûz)

Nisap miktarları, resmi damgalı, altın veya gümüş paralardan, kıymeti en az olan ile hesap edilir. Para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Kıyamete kadar böyledir. Mesela bugün, Aziz, Hamit gibi altınlardan kıymeti en az olan ile hesap edilir. 20 miskal altını veya bu değerde ticaret malı olan kimse, dinen zengin sayılır. Bu malın üzerinden bir sene geçmişse, zekatını verir. (Redd-ül Muhtar)

Koyun zekâtı kırkta birdir. Kırk koyunu olan, birini zekât verir. Bunu otuzda bir veya ellide bir yapmaya hiç kimsenin yetkisi yoktur. Sadaka-i fıtr için de belli ölçekte buğday, un, arpa, hurma ve kuru üzüm verilir. Yani bunların bildirilen miktarı ölçü olarak alınır. Muza göre veya cevize göre olmaz. Dinimiz neyi bildirmişse, o ölçü alınır. Mesela dinimiz, (Fıtra olarak, 3500 gr arpa veya değeri kadar altın veya gümüş verilir) diyorsa, Kıyamete kadar bu böyle devam eder. Karadenizli fındığı, Akdenizli portakalı ölçü alamaz.

Dini kim koydu ise, değiştirme yetkisi de ondadır. Çağa göre dini emirler değişmez. Her çağa göre yeni yorum getirilmez. Çağa göre tefsir olmaz. Şafii mezhebinde, köpek bir yere yaş olarak dokunursa, orasını bir defa topraklı olmak üzere yedi defa su ile yıkamak gerekir. (Bugün sabun ve deterjan var, toprakla yıkamaya lüzum yok) denemez. Dinimizin bildirdiği emirlere aynen uyulur. Uymak istemeyenlere sözümüz yoktur.

Sual: Alınacak maaşlar zekât nisabına katılır mı?
CEVAP
Memur ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz.

Sual: İşten çıkarılanlara, ödenmeyen maaş ve tazminatlarına karşılık 3-4 ay sonrasına senet veriyorlar. Bu senetlerin, o gün geldiğinde ödenip ödenmeyeceği de kesin değil. Elinde böyle 3-4 milyarlık senedi olan bunu nisaba katar mı?
CEVAP
Çekler maaş gibi değildir. Bunlar nisap hesabına katılır. Elinde kurban kesecek kadar parası olan kurban keser. Zekât için de, paralar eline geçince zekâtını verir. Şimdi de, zekâtlarını verse mahzuru olmaz.

Sual: Paylaşılmamış miras paramız var. Nisaba dahil edilir mi?
CEVAP
Evet, nisaba dahil edilir, fakat ele geçmedikçe zekâtı verilmez. Ele geçince de, geçmiş yıllarınki verilmez.

Sual: Altın diş nisaba katılır mı?
CEVAP
Evet katılır.

Sual: Sonradan satmaya niyet edilen arsa zekât hesabına dahil edilir mi?
CEVAP
Edilmez.

Sual: Hanımına mehir borcu olan erkek, bu miktarı zekât nisabından düşer mi?
CEVAP
Evet. Kime borcu olursa olsun, borçlar çıkarılır.

Sual: 25-30 senelik vadeli taksitlerle alınan krediler zekât hesabında borç olarak düşülür mü?
CEVAP
Evet bütün taksitleri düşülür. 30 yıllık taksiti olsa da hepsi düşülür.

Sual: Bugün zekât günümdür. On gün sonra, hac için yatıracağım para, zekât nisabından düşülür mü?
CEVAP
Hayır.

Sual: Zekâtı hesaplarken, verilecek kira da borç gibi düşülür mü?
CEVAP
O ay tahakkuk eden kira zekât nisabından düşülür, gelecek aylarınki düşülmez.

Sual: Devre mülk zekât nisabına girer mi?
CEVAP
Girmez.

Sual: Kirada iki veya üç evi olan zekât verir mi? Vermezse zekât alabilir mi?
CEVAP
Birden fazla ev zekât nisabına dahil edilmez, ama kurban nisabına dahil edilir. Kurban nisabına malik olanın da, zekât alması haram olur. (Redd-ül muhtar)

Sual:
Kiradaki evlerimizin kira gelirlerinin zekâtını nasıl vereceğiz?
CEVAP
Kira gelirinin diğer gelirlerden bir farkı yoktur. Mesela, bir yıllık kira gelirleri toplanarak hesap edilmez. Zekât verilmesi gereken gün, eldeki paraya bakılır, nisabı buluyorsa onun zekâtı verilir.

Sual: Evimde gümüş şekerlik, gümüş ibrik, gümüş tabak gibi 12 kiloyu bulan gümüş kap var. 12 kg gümüş için ne kadar zekât vermek gerekir?
CEVAP
İşlenmemiş 12 kilo gümüş için, 300 gram gümüş veya bu değerde altın verilir. İşlenmişse, sanat ve işçilik değeri ile kaç liraysa, o değer üzerinden verilir. Mesela 12 kg gümüşün bugün kilosu 500 liradan 6 bin lira ediyorsa, işlenmiş olarak 10 bin liraysa, 6 bin üzerinden değil, 10 bin üzerinden zekâtı verilir.

Sual: Altınımız ve paramız yok. Sadece yarım kilo gümüş eşyamız var. Ama piyasa değeri çok pahalı olup, nisabın üzerine çıkıyor. Zekâtını vermemiz gerekir mi?
CEVAP
Gümüşün nisabı 672 gramdır. Değeri çok olsa da, ağırlık olarak nisabı bulmadığı için zekâtı verilmez; çünkü gümüş ve altının zekâtı ağırlık olarak ölçülür. Satıp parası elde olsa idi, nisabı geçtiği için zekât vermek gerekirdi.

Gümüş ve altın nisabı
Sual:
Gümüş nisabına göre zengin sayılan kimsenin, zekât alması caiz olur mu?
CEVAP
Caiz olur. 200 dirhem [672 gr] gümüş, 20 miskal [96 gr] altının değerinden aşağı olduğu müddetçe, zenginlikte altının nisabı esas alınır.

Bir senelik kira bedeli
Sual:
Ev sahibiyle bir yıllık kira kontratı imzalayınca, bir yıllık kira bedelinin hepsi, zekât hesaplanırken borç olarak düşülür mü?
CEVAP
Hayır, borç tahakkuk etmedikçe nisaptan düşülmez. Tahakkuk edip de verilmemiş ev kiraları, borç olarak düşülür.

Kira alacakları
Sual:
Sitenizde, (Memur ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce nisap hesabına katılmaz) deniyor. Benim beş ay ev kirası alacağım var. Bunlar da mı zekât nisabına katılmaz?
CEVAP
İkisi ayrıdır. Biri haktır, öteki tahakkuk eden alacaktır. Evlerin tahakkuk etmiş kira alacakları nisaba katılır. Her türlü alacak nisaba katılır. Kira alacaklarının nisaba katılacağı Seadet-i Ebediyye’de şöyle bildiriliyor:
Deyn-i mütevassıt: Ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddelerinin satışları karşılığı ve binaların kira alacaklarıdır. Bunlar nisap hesabına katılır.

Memurların ve işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Maaş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisap hesabına katılmaz. Yani zekâtları verilmez. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (Seadet-i Ebediyye)

Maaşlar, hak edilmiş ücret iseler de, çalışanların mülkleri değildir. Fakat satılan evin karşılığı olan alacaklar, kira alacakları birer alacaktır. Bunlar nisaba katılır.

Sual: Hak edilmiş fakat ele geçmemiş olan maaş ve ücretler, zekât hesabına dahil edilir mi?
Cevap:
İbni Âbidînde, alışveriş anlatılırken deniyor ki:
“Din adamlarının, evkaftan alacakları erzakı, teslim almadan önce satmaları caiz değildir. Çünkü bunlar, hak edilmiş ücret iseler de, hak edilen mal, kabz edilmeden, ele geçmeden önce mülk olmaz.” Bunun için memurların, işçilerin alacakları maaş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Maaş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisab, zekât hesabına katılmaz, yani zekâtları verilmez. Memur ve işçilerden kesilen yardım sandığı, sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar ve hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır.

İhtiyaç eşyasının içine neler girmektedir?
Sual: İhtiyaç eşyası ne demektir, neler ihtiyaç eşyasının içine girmektedir?
Cevap:
İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve aletler, binecek vasıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyanın mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut iseler, zekât, fıtra ve kurban için nisap hesabına katılmazlar. Ticaret için olmayan, ihtiyacından artan eşya, kiradaki evler, evindeki süs eşyası, yere serili olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyası, sanat ve ticaret aletleri, burada ihtiyaç eşyası sayılmaz. Bunlar fıtra ve kurban için, nisap hesabına katılır. Oturduğu ev büyük ise, ihtiyacından fazla, kullanılmayan odaların nisaba katılmaması sahihtir.

Sual: Dinimizde sadece zekât verecek durumda olana mı zengin denir?
Cevap:
Sadaka-ı fıtır ve kurban nisabına malik olana da zengin denir. Bunların sadaka-ı fıtır vermesi vacib olur. Mükellef yani akıllı, baliğ ve mukim iseler, kurban kesmeleri de vacib olur. Bunların zekât alması haram olur ve fakir olan kadın mahrem akrabasına, çalışamayan fakir erkek akrabasına yardım etmesi de vacib olur.

Sual: Zekât verirken, niyet etmeyi unutan bir kimse, sonra hatırlasa ve niyet etse, verdiği zekât kabul olur mu?

Cevap:
Bir kimse, zekâtı ayırırken ve fakire verirken niyet etmeyip, verdikten çok sonra niyet ederse, mal, fakirde bulunduğu müddetçe, caiz olur. Vekiline verirken niyet etmesi yetişir. Vekilinin fakire verirken, ayrıca niyet etmesi lazım değildir. Zengin, zekâtının bedelini vekiline verirken sadaka, hediye dese, vekili fakire bu niyetle vermeden önce, zengin zekât için niyet etse caiz olur.

Sual: Senetli, ispatlı alacaklar, fakir veya iflas eden kimselerde de olsa, bunlar zekât hesabına katılır mı, zekâtı verilir mi?
Cevap:
Senetli veya iki şahitli olan veya itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba, zekât hesabına katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.

Zekât ne zaman verilir?

Zekât ne zaman verilir?


CEVAP
Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Recebde zengin olmuşsa, bir yıl sonra Recebin üçü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez.

Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur. Hatta gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Bir kimse, zekâtını yanlış hesap edip, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup eder.

Zekâtı acele etmeden bir yıl içinde vermek gerekir diyen âlimler var ise de, acele edip, hemen vermek vaciptir. Özürsüz geciktirmek mekruh olur. Şafii ve Maliki’de, zekât farz olunca, hemen vermek farzdır. Hadis-i şerifte, (Zekât vermekte acele ediniz!) buyuruldu. (İbni Mace)

Sual:
Zekât yalnız Ramazan ayında mı verilir?
CEVAP
Her zenginin zekât verme ayı ve günü farklı olur. Ramazan ayını beklemez. Eğer Şevvalın 23'ünde zengin olmuşsa, gelecek yılın Şevvalin 23'ünde zekât verir. Şevval ayı gelmeden Ramazan ayında verse de olur. Fakat Şevval ayının 23'ünde tekrar malını hesap eder. Az vermişse, üstünü tamamlar. Çok vermişse, fazla verdiği nafile olur. Yani zekâtı günü gelmeden önce de vermek caizdir. Fakat gününde tekrar hesap etmek gerekir.

Sual:
Bir hoca, (Zekât yalnız Ramazan ayında verilir. Bayramdan önce vermek gerekir. Bayramdan sonraya bırakılmaz) dedi. Zekât günü dolmayanlar ne olacaktır?
CEVAP
Bir yanlışlık vardır. Belki sadaka-i fıtır için söylemiştir. Herkesin zekât verme tarihi farklı olur.

Sual: Malımız nisaba ulaştıktan sonra, bir yıl dolunca hemen zekâtını vermek farz mıdır? Bugün yarın zekât vereceğim derken ölürse, miras bıraktığı maldan vermek lazım mıdır?
CEVAP
Zekât, farz olur olmaz hemen vermek gerekmez. Vermeden ölürse, bıraktığı maldan verilmez. Bazı âlimlere göre de zekâtı geciktirmek mekruhtur, hemen ilk fırsatta vermek gerekir.

Sual: Zengin olduğumuz tarih belli değilse, yani hatırlamıyorsak, zekâtı ne zaman vermeliyiz?
CEVAP
Zannı galibe göre tahmini bir tarih kabul edilir. Bundan sonra o tarih esas alınır.

Sual: Nisap tarihim 1 Ramazandır. Mevcut mal varlığım nisap miktarını aşıyor. 1 Ramazan günü hangi saatten itibaren zekât bana farz oluyor?
CEVAP
Şer'i gün, imsak ile başlar. İmsak vaktinden itibaren zekât size farz olur.

Sual: Zekât vereceğim gün öğle vaktinde paramı veya altınımı çaldırsam, imsak vaktinden sonra zekât vermek bana farz olduğu için, zekât miktarını daha sonra elime geçince ödemem gerekiyor mu?
CEVAP
Hayır. Kendiniz telef etmediğiniz için vermeniz gerekmez.

Sual: Zekât verme günü gelip de zekâtını vermeyen, daha sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimsenin zekât borcu af olur mu?
CEVAP
Malı kendi telef ederse, zekât borcu af olmaz, para kendiliğinden telef olursa zekât af olur. Yani malı, kendi harcar veya telef ederse, zekât af olmaz. Mesela borsada parasını yok ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa zekât af olmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek gerekmez.

Zekât verme tarihi ne zaman değişir?
Sual:
Nisabın helak olması ne demektir? Her yıl zekâtını 27 Ramazan’da veren kimse, şu anda Ramazan ayı gelmeden nisaptan düşse, tekrar nisabı bulunca mı zekât tarihini belirler?
CEVAP
Hayır. Nisabın helak olması, sıfırlanması demektir. Sıfır veya sıfırın altına düşerse helak olmuş olur. Sıfırlanma, parası, altını, alacağı veya zekâta tâbi malı hiç kalmamak yahut borçlu duruma düşmektir.

Yıl içindeki dalgalanmalar, nisabın altına düşse de, sıfırlanmadıkça dikkate alınmaz, yani bu düşüşler zengin olma tarihini değiştirmez. Eğer seneye 27 Ramazan’da nisabın üstüne çıkarsa, 27 Ramazan’da zekâtını vermesi lazımdır. Eğer o tarihte nisabın altında kalırsa, geçen yıldan bu yana bir yıl dolduğu için bu tarih artık iptal olur ve bu durumda nisabı bulana kadar bekler. Nisabı bulunca yeni tarih atar ve bu yeni tarihten bir hicrî yıl sonra nisaba mâlikse zekâtını vermesi gerekir.

Yıl içindeki inip çıkmalar, nisab tarihini etkilemez. Ancak bir yıl dolunca, nisaba malik olmazsa, o zaman yıl bitince, eski tarih iptal olur. Bir de yıl içinde, malının hepsini elden çıkartarak veya borçlanarak, varlığı sıfırın altına düşerse, o zaman yıl dolmamış olsa da, önceki tarih iptal olur ve nisabı bulana kadar yeni tarih atılmaz.

Hangi maldan zekât verilir?

Hangi maldan zekât verilir?

Sual: Hangi maldan zekât verilir?

CEVAP
Zekâtın hangi maldan verileceğini birçok müslüman bilmemektedir. Zekât olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır, başka mal, çek, senet, para veya döviz anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüş ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)

Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca zekât olarak, bu fülusun değerlerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (M.Seade)

Bakır paranın zekâtı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. (İmam-ı Ebu Yusuf buyurdu ki, toprak sahiplerinden uşur ve zekât olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı para ise de, altın değil, bakır paradır.) [Redd-ül muhtar]

Altın ve gümüş olmayan, tedavüldeki para ile zekât verilmez. Zekât, ya altın veya gümüş, yahut ticareti yapılan maldan verilir. İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki: Bir zengin, yemek satın alıp fakire yedirse, zekât vermiş olmaz. (Zahire)

Zekât olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekâtı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye)

Zekât olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz vermek sahihtir. (M.Felah)

Ticaret malına uruz denir. Elbise tüccarı, ya uruz yani ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi)

Altın ile gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyası kabul edilir. Nisap miktarı ise zekâtı verilir.

Kira ve zekât
Bugün fakir için kiralık ev çok mühimdir. Fakat zengin zekâtına mahsuben fakiri evinde oturtamaz. Çünkü bir zengin, zekâtına mahsuben, bir fakiri evinde oturtsa zekât vermiş olmaz.

Mal vermek gerekir
Sual:
Fakirdeki kira alacağını almayıp zekâtına saymak caiz olur mu?
CEVAP
Zekât niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, sahih olmaz. Çünkü, fakire zekât niyetiyle altın veya zekâta tâbi bir mal vermesi lazımdır.

Alaşımdan zekât
Sual:
Bakır alaşımından yapılan bronz liraların renkleri ve şekilleri altın liralara benzediği ve altın yerine kullanıldıkları halde, bunlarla zekât verilemez mi? Vekil asıl gibi değil midir? Gümüş alaşımlı paralar da gümüşe benzediğine göre bunlardan zekât verilemez mi?
CEVAP
İkisinden de zekât verilemez. Çünkü, zekât vermek ibadettir. Altın veya gümüş olarak verilmesi lazımdır. İbadet değiştirilemez, yani dinin bildirdiği şekilde yapılması lazım ki ibadet olsun. İnsanın vekili, bunun namına ancak dinin izin verdiği işleri yapar. Fakat, bunun namazlarını vekili kılamaz. Bir fâsığın temiz olarak ve edep ile ezan okuması caiz değildir. Çünkü o günah işlediği için onun ezanı sahih olmaz. Hoparlör de fısk olan şarkıları, çalgı aletlerini yaymakta kullanıldığı için, bu fısk aleti ile ezan okumak caiz olmaz. Çünkü, ibadet değiştirilemez. Çalgıyı hiç kullanmayıp evinde bulundurmak bile caiz değildir.

Zekât verirken nelere dikkat etmeli?
1-
Zekât verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına bakılır. Mesela Reşat, Cumhuriyet ve Aziz liralar 7,2 gramdır. 12 ayardan fazla olan bütün altınlar tartılıp, kırkta biri zekât olarak verilir. Bilezik, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olanın, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi daha iyi, ortasından vermesi caiz, düşüğünden vermesi ise mekruhtur.

2- Zekâta tâbi mallar, altın liraların en düşüğünün, kuyumcunun alış fiyatına göre hesap edilir.

3- Nisabın üstünde bileziği olan kadının zekâtını, kocası değil, kendisi verir. (Zekâtımı bir fakire ver) diye kocasını veya başka birini vekil ederse, vekil kendi parasıyla da zekâtı verebilir.

4- Miras ve mehr-i müeccel alacakları nisap hesabına katılır, fakat zekâtı verilmez. Aldıktan sonra nisabı bulursa, diğer alacaklardan farklı olarak, sadece o senenin zekâtı verilir.

5- Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, hicrî kamerî aya göre bir yere yazar ve her sene o tarihte zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez. Günü gelmeden zekât vermekte de mahzur yoktur. Gelecek birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. Zamanı gelince tekrar hesaplanır, eksik verilmişse tamamlanır. Fazla verilmişse gelecek senenin zekâtından düşülür.

6- Nisap, yıl içinde sıfırlanınca, ilk nisabı bulduğu gün yeniden tarih atılır. Bundan bir hicrî yıl sonra, nisaba malik ise zekât verir. Sıfırlandıktan sonra, bir daha zengin olana kadar tarih atılmaz. Sıfırlanmadan, mesela 50 gram altını varsa, yıl sonu diğer paralarıyla birlikte nisaba malikse zekâtını verir. Yani sıfırlanma hariç, yıl içindeki diğer dalgalanmalara itibar edilmez.

7- Uşru verilen mal, kırk yıl kalsa, uşru da zekâtı da verilmez, ama ticaret malı hâline gelirse veya satılıp paraya, altına çevrilirse zekât malı olur. İlk zekât verme gününde zekâtını da vermek gerekir. Altın ve gümüş eşya ile kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.

8- O ay tahakkuk eden kira borçları, zekât nisabından düşülür, gelecek aylarınki düşülmez.

9- 25-30 yıllık da olsa, uzun vadeli taksitlerle alınan krediler, zekât nisabından borç olarak düşülür.

10- Altın miktarı yarıdan az olan karışımın zekât hesabı, ağırlığıyla değil kıymetiyle yapılır.

11- Yılın yarıdan fazlasında, parasız çayırda otlayan hayvanlar, üretmek için, sütü için olursa, bunlara saime hayvan denir. Saime hayvan sayısı, nisabı bulursa, zekâtı verilir. Yün için, yük taşımak için, binmek için olursa saime denilmez ve zekâtı verilmez. Parasız çayırda otlamayıp, evde besleniyorsa, üretmek veya eti ve sütü için de beslense yine zekâtı verilmez. Çift sürmek, yük taşımak, binmek için yetiştirilen hayvanların zekâtı olmaz.

Doktorun zekâtı
Sual:
Doktor, fakir hastadan muayene parasını veya zengin, fakirdeki alacağını zekâtına sayabilir mi?
CEVAP
Hayır, ikisi de zekâtına sayamaz. Hizmet karşılığı ücret alan avukat, komisyoncu, yük taşıyan kamyoncu, mühendis gibi diğer hizmet sektörlerinin tamamı için böyledir. Mesela bir avukat, fakir müvekkilindeki alacağını zekâtına sayamaz. Hattâ ticaretle uğraşanlar da, ticaretini yapmadığı başka maldan zekât veremediği gibi, kâğıt parayla da zekât veremez. Zekât, ya ticaretini yaptığı malı veya altını fakire temlik etmekle yani eline vermekle gerçekleşmiş olur. Fakirin evini veya başka yükünü taşıyıp zekâtına sayamaz.

Sual: Evde bulunan, birikim için saklanan altın ve gümüşlerin zekatı olur mu?
Cevap:
Altın ve gümüş eşya ve kağıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, bunlar zekat malı olur ve zekat hesabına katılırlar.

Sual: Hacca gitmek için biriktirilen paranın da zekâtını vermek gerekir mi?
Cevap:
Zekâtı, nisaba malik olduktan bir hicri sene sonra, vermek farz olur. Zekât vermek farz olduğu bu zaman, herkes için başkadır. Bu zaman, hac zamanından evvel ise, malın, paranın hepsi için zekât verilip, geri kalan para ile hacca gidilir. Zekât vermek zamanı, hac zamanına rastlarsa veya hac zamanından sonra ise, önce hacca gidilir. Hacdan sonra, elde mevcut paranın zekâtı verilir.

Dört türlü zekât malı vardır
Sual: Nelerden, hangi mallardan zekât verilir daha doğrusu neler zekâta tabidir?
Cevap:
Dört mezhepte de dört türlü zekât malı vardır ki bunlar:
1- Senenin ekseri zamanında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.

2- Altın ile gümüş. Dürr-ül-müntekâda deniliyor ki:
“Altın ile gümüşün oniki ayardan yukarısı, para olarak, kadınların süsü gibi helal olarak, erkeklerin altın yüzük takması gibi haram olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılıç ve altın diş gibi ihtiyaç eşyası olsalar da, zekât nisabının hesabına katılacaklardır.”

3- Ticaret için alınıp, ticaret için saklanılan ticaret eşyası. İbni Âbidînde deniyor ki:
“Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline mal geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez.”

Satmak için satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçeni veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken bedellerini ticarette kullanmaya niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir. Yalnız niyet ile olmaz, başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyetle olur.

4- Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan bütün topraklardan çıkan şeylerdir. Bunların zekatına Uşur denir. Uşur vermek, Kur’ân-ı kerimde, En'âm sûresinin 141. âyetinde emredilmiş, onda birinin verilmesi de hadîs-i şerifte bildirilmiştir. Uşur, mahsulün onda biridir. Kul borcu olan, borcunu düşmez, uşrunu tam verir.

Dinimize göre ticaret malı
Sual: Ev, araba, arsa, tarla alan bir kimse, daha sonra bunları satsa, bütün bunlar ticaret malı olup zekâtını vermek mi gerekir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidîn hazretleri, zekâtın sebebini ve şartını bildirirken, buyuruyor ki:
“Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline uruz geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez.”

Ticaret niyeti ile yani satmak için satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçen uruzu veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar.

Bunları satsa ve satarken semenleri olan uruzu ticarette kullanmayı niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz, başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyetle olur. Her şeyi terk etmek, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.

Ev ve arabaların zekâtı olur mu?
Sual: Birkaç evi olan, dükkanında demirbaş aletleri bulunan bir kimse, bunları zekât hesabına katacak mıdır yani bunların zekâtı verilir mi?

Cevap:
Ticaret için yani satılık olmayan evlerin, apartmanların, sanat aletlerinin, motor, tezgâh, kamyon, gemilerin ve ne kadar çok olursa olsun evde kullanılan eşyanın zekâtı verilmez. Sanat sahipleri, sanayiciler, imalatçılar, ham ve işlenmiş, mamul eşyanın zekâtını verirler. Demirbaş eşyanın zekâtı verilmez.

Ticaret eşyasından evde kullanılmak için ve ticaret olunan gıdadan bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların da verilmez. Yani bütün bunlar ve ödenecek borçlar, nisap hesabına katılmaz. Bütün bu eşyayı, yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakayı satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kâğıt paranın hepsi nisap hesabına katılır, yani zekâtları verilir. İhtiyaç eşyasını almak için ayırılan para da nisap hesabına katılır.

Zekât, fitre ve fidye kime verilir?

Zekât, fitre ve fidye kime verilir?

Sual: Zekât, fitre ve oruç fidyesi kimlere verilir?

CEVAP
Bunları maddeler hâlinde bildirelim:
1- Zengin olana, yani kurban nisabına malik olana zekât verilmez. Ana babaya, dedeye, büyükanneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, kardeş, hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa verilir. Eğer salih iseler, yakın akrabaya vermek, daha çok sevab olur. Sâlih akraba yoksa, başka sâlihleri tercih etmelidir.

2- Kadın, dinen fakir olan kocasına İmameyn’e göre zekât verir. Kocası maddî sıkıntı içinde ise, bu kavle uymakta mahzur olmaz.

3- Hayır kurumlarına zekât verilmez. Müctehid imamların hiçbiri, (Hayır kurumlarına zekât verilir) dememiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur. Öğrenci yurtlarına veya vakıflara zekât verebilmek için, bu kurumların bir yetkilisi, bir fakirden vekâlet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekâlet verirken, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Yahut sadece (Seni zekât almaya umumi vekil ettim) demesi de kâfidir. O zaman vekil, aldığı zekâtı, talebelerin veya kurumun ihtiyaçlarına sarf edebilir. Böylece dine uyulmuş, zekât da dine uygun olarak verilmiş olur.

4- Hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar yani işi, mesleği bu olanlar, dinen zengin olsalar da, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. (Dürr-ül-muhtar)

5-
Babası zenginse, küçük çocuğuna zekât verilmez. Babası fakirse, fakir olan küçük çocuğa zekât verilir. Deliye de, fakirse zekât verilir. Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisine yahut vasisine verilir. Zenginin küçük oğluna, fakir olsa da zekât verilmez, ama zenginin büyük çocuğuna, zenginin hanımına veya zenginin babasına fakirseler verilebilir. Burada büyük demek âkıl baliğ olmuş demektir. Küçük ise, henüz âkıl baliğ olmayana denir.

6- Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyidlere ve şeriflere eskiden zekât verilmezdi. Günümüzde, bunlara da zekât verilir. (Dürr-i Yekta)

Zekât alıp verirken nelere dikkat etmeli?

Zekât verip alırken şunlara dikkat etmeli:
1- Zimmiye, yani gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Zimmiye fıtra, adak, sadaka, hediye verilebilir.
[Zimmi, İslam devleti uyruğunda olan, gayrimüslim vatandaş demektir. Bugün, dünyada zimmi yoktur.]

2- Zekât verilecek kimseyi araştırmak gerekir, zan üzerine zekât verilmez. Zengine, ana baba, evlat gibi yakına veya Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir. Ancak zekât verilecek kimseyi araştırarak zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya gayrimüslim olduğu anlaşılsa da, verilen zekât sahihtir. Araştırıp verdiği için, tekrar vermesi gerekmez.

3- Zekâtta salih akrabayı tercih etmeli, çünkü zekâtı, salih olan fakir akrabaya vermek daha sevabdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yani zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Salih fakir akraba yoksa başka salihleri tercih etmeli.

4- Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalı. Borçsuz fakire nisap miktarı yani 96 gram altın veya daha çok zekât vermek, mekruh olur. 10 gr altın borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz.

5- Zekât verirken, zekât demek gerekmez, hediye dense de caizdir.

6- Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır, fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı mümkünse, salih olan muhtaçlara vermeli.

7- Fakire zekât için altın verip, tekrar onu ucuza satın almak mekruhtur.

8- Fakirdeki alacağını zekâta saymak caiz olmaz. Fakirde alacağı olan zengin, fakire borç senedini verip, (Alacağımı zekât olarak sana verdim. Sen de borcuna karşılık kabul et) dese, fakir de kabul etse, zengin zekâtını vermiş olmaz, çünkü zekât, borç senedi vermekle, razı olmakla verilmiş olmaz. Ancak mal teslim etmekle verilmiş olur. Bu zenginin, zekâtını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi gerekir.

9- Fakirde alacağı olan, fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire gösterip, (Zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât dine uygun verilmiş, hem de, fakirin borcu ödenmiş olur. (Dürr-i yekta, Mizan-ı kübra)

10-
Ev kirasını ödeyemeyen fakir kiracıya, mal sahibi, kirayı almadan bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez, sadaka olur. (Redd-ül-muhtar)

Sual:
Anne ve babaya zekât verilir mi? Kimlere verilmez?
CEVAP
Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekât verilmez. Fakir olmak şartı ile geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekât verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya zekât vermek daha çok sevap olur. İmameyne göre, borçlu ve fakir kimseye, hanımı zekât verebilir. (Mevkufat)

Sual:
Fakir bir çocuğa zekât vermek istiyorum. Yaşı küçük olduğu için, zekâtı babasına verebilir miyim?
CEVAP
Evet.

Zenginin ailesine zekât
Sual:
Bir kimse, zengin birinin fakir çocuğuna veya fakir hanımına yahut zenginin fakir babasına zekât verebilir mi?
CEVAP
Bir kimse, zekâtını zenginin küçük oğluna veremez; ama zenginin büyük çocuğuna, zenginin hanımına veya zenginin babasına fakirseler verebilir. (Seadet-i Ebediyye)

Burada büyük demek akıl baliğ olmuş demektir. Küçükse henüz akıl baliğ olmamış demektir.

Sual: Kızımın aldığı evlatlığa zekât verebilir miyim?
CEVAP
Kızınızın aldığı evlatlık, onun çocuğu olmadığı gibi, sizin de torununuz olmaz. Ona zekât verebilirsiniz. Hatta kızınız da ona zekât verebilir.

Sual: Fakir kardeşe zekât verilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kız kardeşime zekât verebilir miyim?
CEVAP
Zekâtınızı, zengin değilse kız kardeşinize veya çocuklarına vermenizde mahzur yoktur.

Sual: Bir fakir aldığı zekâtı herhangi bir zengine veya bizzat zekât veren zengine hediye etse, zenginin o parayı kullanması caiz olur mu?
CEVAP
Fakir aldığı zekâtı, zengine verebilir. Verdiği hediye olur. Zenginin bunu alması helal olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şu beş Müslüman zengin zekât alabilir:
1- Allah yolunda cihad eden,
2- Zekât toplamakla görevli olan,
3- Borçlu ve borcunu ödeyemeyen zengin,
4- Kendi memleketinde zengin olduğu halde, bulunduğu yerde parasız kalan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan.
5- Fakir, aldığı zekâtı zengine hediye ederse, zengin bunu alabilir.)
[Ebu Davud]

Sual: Zekâtı her fakire vermek uygun mu?
CEVAP
Malını israf edene, haramda kullanana zekât ve fitre vermek layık değildir. Verilirse sevabı az olur.

Salih olmayan fakir müslümana da, zekât vermek sahihtir. Fakat salihleri tercih etmek çok sevaptır. Fâsıka zekât vermek, kıraç yere ekin ekmeye benzer, bire 3-5 alınabilir. Salihlere vermek ise, mümbit toprağa ekin ekmeye benzer. Sulak, verimli toprağa tohum atılırsa daha çok mahsul alınır.

Kâfir, her ibadet gibi zekât vermekle de mükellef değildir. Gayrı müslime zekât vermek caiz değildir. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, Muaz bin Cebel hazretlerini Yemen’e gönderirken, zekâtın, uşrun, kimlerden alınıp kimlere verileceğini bildirirken, (Müslüman zenginlerinden al, fakirlerine ver) buyurdu. (Buhari)

Bu hadis-i şerifi açıklayan âlimler, zekâtın müslüman zenginlerden alınacağını ve onların [müslümanların] fakirlerine verileceğini, gayrı müslime verilmeyeceğini bildirmişlerdir.

Sual: Akrabaya sadaka, zekât vermek çok sevab deniyor; ama benim akrabalarım fâsıktır. O parayla, içki içerler. Bunlara vermeyip, salihleri mi tercih etmeliyim?
CEVAP
Evet, salihleri tercih etmek gerekir. Salih akrabaları tercih etmekse, daha çok sevabdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez) buyuruldu. Yani, zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. (Faideli Bilgiler)

Sual:
Salih bir Müslümana, dinen fakir olup olmadığını sordum. Hesap etti. Nisaba ulaşmadığını, fakir olduğunu söyledi. Ben de zekâtımı ona verdim. Aradan bir müddet geçtikten sonra, o kimse, ben yanlış hesap etmişim, dinen zenginmişim, verdiğin parayı da harcadım. Sen zekâtını bir fakire ver dedi. Zekâtımı tekrar bir fakire vermem gerekir mi?
CEVAP
Fakir mi, zengin mi diye, gerekli araştırmayı yaptığınız için, tekrar vermek gerekmez. Zekât verilebileceğini, soruşturup anlayarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin olduğu anlaşılsa, zararı olmaz; yani zekât kabul olur. Fıkıh kitaplarında deniyor ki:
Zekât verilecek olan kimse, fakir olduğunu, zekât alabileceğini söylemiş ise, bu kimsenin, zekât almaya hakkı olup olmadığını araştırmak gerekmez. Buna zekât verince, soruşturarak, araştırarak vermiş sayılır. (Nehr-ül-Faik)

Sual:
Çocuğa ve deliye zekât verilir mi?
CEVAP
Babası zengin ise, çocuğa zekât verilmez. Babası fakir ise, fakir olan çocuğa zekât verilir. Deliye de fakir ise zekât verilir.

Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir. Zenginin küçük oğluna fakir olsa da zekât verilmez; ama büluğa ermiş oğlu fakir ise verilir. (Seadet-i Ebediyye)

Din ilmi talebesi
Sual:
Din ilmi öğrenen öğrenciye, zengin de olsa zekât verilir deniyor. Ben her gün dini kitap okuyup, dinimi öğrenmeye çalışıyorum. Zengin de olsam, zekât alabilir miyim?
CEVAP
Dinini öğrenmek, her Müslümanın vazifesidir. Din ilmi tahsil eden öğrenci farklıdır.

Kocaya zekât
Sual:
Şâfiî'de kadın, fakir olan kocasına zekât verebilir mi?
CEVAP
Evet, verebilir. (Mizan-ül-kübra)

Hanefî'de ise ihtilaflıdır, esah olan kavle göre, kadın kocasına zekât veremez.

Müellefe-i kulüb
Sual:
Kur’an-ı kerimde, müellefe-i kulüb denilen kimselere zekât verilebileceği bildirilirken, niye şimdi bunlara zekât verilmiyor?
CEVAP
Kalblerine imanın yerleştirilmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen bazı kâfirlere ve yeni iman etmiş ve iman yönünden zayıf Müslümanlara müellefe-i kulûb denirdi. Resulullah efendimiz, bunların üçüne de zekât verirdi, fakat hazret-i Ebu Bekr zamanında, beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer, bir hadis-i şerif okuyarak, (Müellefe-i kulüb olanlara zekât verilmesini Resulullah nesh etmiştir) dedi. Halife ve Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul ederek, nesh edilmiş olduğunda ve artık bunlara zekât verilmemesi hususunda icma hâsıl oldu. Nesh, Resulullah hayattayken olur. İcma ise, vefatından sonra olur. Bu inceliği anlamayanlar, bunu Hazret-i Ömer’in nesh ettiğini sanıyorlar. Eshab-ı kirama ve fıkıh âlimlerine dil uzatıyorlar. Bedâyi ve diğer kitaplarda bildirildiği gibi, İslamiyet’e yardım için, düşmanın zararını önlemek için, onlara mal, para her zaman ödenir, fakat bu beyt-ül-malın zekât bölümünden değil, başka bölümünden ödenir. Görülüyor ki, müellefe-i kulüb denilen kimselere ödeme yapılması yasak edilmemiş, onlara zekât verilmesi yasak edilmiştir. (Faideli Bilgiler)

Bakılan kişiye zekât
Sual:
Kocası ölmüş ve kimsesiz kalmış fakir kayınvalideme evimde bakıyorum. Zekâtımı ona verebilir miyim?
CEVAP
Evet, vermek iyi olur.

Seyyidlere zekât
Sual
: Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyidlere ve şeriflere eskiden zekât verilmezdi. Şimdi verilir mi?
CEVAP
Evet, bugün için bunlara zekât verilir. (Dürr-i Yekta)

Zenginin çocuğu
Sual:
Babası veya annesi zengin olan baliğ olmamış çocuğa zekât verilebilir mi?
CEVAP
Babası zenginse zekât verilemez. Babası fakir, annesi zenginse, ona zekât verilebilir, çünkü baliğ olmamış bir çocuk, annesinin malıyla zengin sayılmaz. (Redd-ül-muhtar)

Kime zengin denir?
Sual:
Dinimize göre, zengin ve fakir kime denir?
CEVAP
Kurban nisabına malik olana, dinen zengin denir. Bu nisaba malik olanın, zekât alması haram olur. Kurban nisabına malik olmayana ise, dinen fakir denir. Bu kimse zekât alabilir. İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar [96 gram altın veya o değerde] malı veya parası bulunan Müslüman, kurban nisabına malik demektir.

Müellefe-i kulûb
Sual:
(Müellefe-i kulûb sınıfına zekât vermek, misyonerlerin parayla insanları Hristiyan yapmasına benziyor) denilerek konuyla ilgili âyet tenkit ediliyor. Acaba bu iddiayı misyonerler mi yapıyor?
CEVAP
Elbette, öyledir. Müslüman olan kimse âyet-i kerimeyi nasıl tenkit eder ki? Ya ateisttir veya misyonerdir. Müellefe-i kulübe zekât vermekteki maksat, kâfirlerin kötülüklerini önlemek, onlarla iyi geçinmek ve İslâmiyet'in güzel ahlakını her yere yaymaktır. Müellefe-i kulübe dâhil olanların bir kısmı da, kalblerinin kazanılması ve İslamiyet’e ısındırılması istenen yeni Müslüman olmuş kimselerdir. Yani sadece kâfirlere değil, yeni Müslüman olmuş kimselere de verilirdi.

Bedayî ve diğer kitaplarda bildirildiği gibi, İslamiyet’e yardım etmek ve düşmanın zararını önlemek için, onlara mal, para her zaman ödenir. Ama bu, Beyt-ül-malın zekât bölümünden değil, başka bölümünden verilir. Demek ki, müellefe-i kulübe giren kimselere ödeme yapılması yasaklanmamış, onlara zekât verilmesi yasaklanmıştır. (Faideli Bilgiler)

Üvey evlada zekât
Sual:
Karımın ölen kocasından olan erkek ve kız çocuğuna, yani üvey çocuklarıma, zekât vermem caiz midir?
CEVAP
Çocuklar fakirse caiz olur. Mecmua-i Zühdiye’de şöyle deniyor:
Karısının ilk kocasından olan fakir evlâdına, üvey babası zekât verebilir. (İbni Nüceym)

Üvey çocuğa zekât verilebileceği Seadet-i Ebediyye’de de yazılıdır.

Sual: Din bilgilerini öğrenen ve öğretenlere zekât, uşur verilebilir mi?
Cevap:
Nisaba malik olsalar bile, ilim öğrenen ve öğretenlere zekât ve uşur vermek efdaldir.

Zekâtın verileceği yerler
Sual: Herkese zekât verilebilir mi veya kısaca kimlere zekât verilebilir?
Cevap:
Zekât, şu yedi sınıfta bulunan Müslümanlara verilir.
1- Fakir. Nafakasından fazla, fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her fakir, zekât alabilir ve kurban kesmesi, fıtra vermesi lazım olmaz.

2- Miskin. Bir günlük nafakasından fazla bir şeyi olmayan Müslümana miskin denir.

3- Âmil. Hayvanların ve toprak mahsullerinin zekâtlarını toplayan ile, şehir dışında durup rastladığı tüccardan ticaret malı zekâtını toplayan, zengin dahi olsalar, bunlara işleri karşılığı zekât verilir.

4- Mükâteb. Efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince, azat olacak köle.

5- Münkatı. Cihat ve hac yolunda olup, muhtaç kalanlar. Dürr-ül-muhtârda deniyor ki: “Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. Câmi-ul-fetâvâda bildirilen hadîs-i şerifte; (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu.

6- Medyun. Borcu olan ve ödeyemeyen Müslümanlar.

7- İbnüs-sebîl. Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan.

Zekâtı, bunların ayrı ayrı hepsine veya sadece birine vermelidir.

Sual: Gayr-i müslim bir fakire zekât verilebilir mi?
Cevap:
Zimmiye, yani gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Zimmiye fıtra, adak, sadaka, hediye verilebilir.
[Zimmi, İslam devleti uyruğunda olan, gayrimüslim vatandaş demektir. Bugün, dünyada zimmi yoktur.]

Sual: Fakir olan küçük çocuğa zekât verilebilir mi?
Cevap:
Küçük çocuk akıllı yani parayı başka şeyden ayırabiliyor ve aldatılarak elinden alınamıyorsa, buna zekât verilir.

Sual: Zengin olup alacaklarını alamayan ve sıkıntıya düşen bir kimse, zekât alabilir mi?
Cevap:
Alacaklarını ve malını eline geçiremeyen, elindeki bononun ödeme zamanı gelmeyen zengin kimse, faizsiz ödünç veren kimse bulamazsa, ihtiyacı kadar, zekât alabilir. Malı eline geçtiği zaman, almış olduğu zekâtı da, fakirlere dağıtmaz.

Sual: Zekât malını, bizzat fakire veya fakirin vekiline vermek şart mıdır?
Cevap:
Bu hususu ehl-i sünnet âlimleri, fıkıh kitaplarında şöyle bildirmektedir:
“Zenginin, zekâtını fakirin eline vermesi lazımdır. Zengin olan bir kimse, velisi olduğu yetimi zekât niyeti ile doyurursa, zekât vermiş olmaz. Yemeği çocuğa vermeli, çocuk kendi malını yemelidir. Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan o altını alsa, zekât verilmiş ve kabul olmuş olmaz. Fakir veya fakirin vekili alırken, zenginin görmesi lazımdır. Zekat niyeti ile fakiri evinde parasız oturtsa, kira almasa, kabul olmaz. Çünkü fakire mal vermesi lazımdır.”

Sual: Evi, dükkânı olup da zor geçinen kimseye zekât verilebilir mi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hazânet-ül-müftîn ve Eşbâh kitaplarında deniyor ki:
“Evleri ve dükkânları olanın, aldığı kiraları, tarlası olanın, tarlasının mahsulü veya kirası, çoluk çocuğunu beslemeye yetişmezse, bu kimse fakir sayılır, zekât alması caiz olur.” Görüldüğü gibi burada fetva, imâm-ı Muhammede göre verilmiştir.

Torununa zekât vermek
Sual: Bir kimse, annesine, babasına, dedelerine, ninelerine, çocuklarına ve torunlarına zekât verebilir mi?

Cevap:
Anaya, babaya ve dedelerin, ninelerin hiçbirine ve kendi çocuklarına ve torunlara zekât verilmez. Bunlara, sadaka-i fıtır, adak ve kefaret gibi vacip olan sadakalar da verilmez. Fakir iseler, nafile sadaka verilebilir. Zevceye, hanıma da zekât verilmez. İmâm-ı a'zam hazretleri; “Kadın da, fakir olan zevcine, kocasına zekât veremez”, İmâmeyn ise; “Fakir zevcine, kocasına zekât verir” buyurdular. Fakir olan gelinine, damadına, kayınvalideye, kayınpedere ve üvey çocuğuna zekât verilir. Gayr-i müslim zimmiye sadaka ve hediye verilir.

Sual: Peygamber efendimiz zekât kabul etmediği, almadığı için, evlatlarına, torunlarına da zekât verilmez mi?

Cevap:
Peygamber efendimizin ve amcalarının evlatlarından, kıyamete kadar geleceklere zekât verilmez. Çünkü, her muharebede, düşmandan alınan ganimetin beşte biri bunların hakkıdır. Ahmed Tahâvî hazretleri, Emâlî kitabının şerhinde buyuruyor ki:
“İmâm-ı a'zam hazretleri buyurdu ki: Bunlara ganimet hakları verilmediği için, zekât ve sadaka vermek caizdir.” Caiz olduğu Dürr-i Yektâ'da da yazılıdır.

Karı kocanın zekâtı ayrıdır

Karı kocanın zekâtı ayrıdır

Sual: Bey ve hanımın hesapları ayrı mıdır?

CEVAP
Dinimize göre, erkekle hanımının mal varlığı ayrıdır. Birbirine eklenmez. Siz zengin, beyiniz fakir olabilir, siz fakir beyiniz zengin olabilir. Kim zenginse kendi zekâtını verir.

Beyinize ait değil, kendinize ait borcunuz varsa, mevcut paranızdan çıkarırsınız. Altınlarınızı tartıp alacaklarınızla birlikte hesap edersiniz. Hepsinin kırkta birini altın olarak, salih fakir bir müslümana verirsiniz. Ev, dükkan, araba gibi şeyler zekât nisabına katılmaz. Yani zekâtları verilmez.

Sual: Kendi paramı istediğim gibi harcayamam mı, çok bileziğim var, kendi zekâtımı veremem mi?
CEVAP
Kendi paranızı meşru yerlere, dilediğiniz gibi harcayabilirsiniz. Beyiniz karışamaz. Karışıyorsa, zulmediyor demektir. Onun parasını onun istemediği yerlere harcamanız uygun değildir. Eğer izin almışsanız, dilediğiniz yerlere verebilir, dilediğiniz gibi de harcarsınız. İzinsiz harcamanız doğru olmaz.

Bileziklerinizin zekâtını siz vereceksiniz. Kendi paranızdan vermeniz gerekir. Beyinizin hediye ettiği para varsa ondan da verebilirsiniz. Hediye olarak aldığınız para da sizindir. Zekât vermeye beyiniz razı olmasa da, muhakkak vermeniz gerekir. Ondan habersiz verirsiniz. Kocanın razı olması meşru işlerde olur. Siz zekât verdiğiniz için sizden razı olmasa, bunun hiç kıymeti olmaz.

Sual: Eşimin nisabı bulan altını var. Zekât konusunda iki ayrı kişi gibi mi davranacağız, yoksa bu altından borçlarımızı düştükten sonra mı kalanı üzerinden zekât vereceğiz?
CEVAP
İki ayrı kişisiniz. Hanım zengin ise o zekât verir. Borç kiminse borçlarını çıktıktan sonra kalan malı nisaba ulaşıyorsa, üzerinden de hicri bir yıl geçmişse, zekâtını verir.

Sual: Hanımıma, sormadan onun adına zekât verebilir miyim?
CEVAP
Zekâtı herkes kendisi verir. Sormadan veremezsiniz. Sizi vekil ederse, yani benim zekâtımı bir müslüman fakire ver derse kendi paranızdan da verebilirsiniz.

Sual: Karı koca çalışıyor ve ortak para biriktiriyorlar. İkisinin parası zekât nisabını geçiyor, ama ayırsalar nisap miktarının altına düşecek. Zekâtı nasıl verecekler?
CEVAP
Diyelim ikisinin toplam paraları 100 gram altın ediyor. Bir kişi için nisabı bulursa da iki kişi için nisabı bulmaz. Yaklaşık 50 gram birinin 50 gramı ötekinindir. Dinimizde herkesin malı ayrıdır. Müşterek değildir. Zekât vermeleri gerekmez.

Sual: Hanımın zekâtını ondan habersiz bir fakire verdim. Duyunca razı oldu. Zekât sahih oldu mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekâtımı vermek için, beyimi değil de, oğlumu, babamı, amcamı veya dayımı vekil edebilir miyim?
CEVAP
Elbette vekil edebilirsiniz. Onlar sizin zekâtınızı, kendi paralarıyla da verebilirler.

Sual: Bey zekât vermezse hanımı mesul olur mu?
CEVAP
Kendi borçlarınızı düştükten sonra şahsınıza ait 96 gram altın değerinde paranız var ise, zekât vermeniz gerekir. Baba zekât vermezse, hanımı ve çocukları bundan mesul olmaz. Zekât vermemenin birçok zararı vardır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Zekât vermeyen toplum, kıtlıklara, bunalımlara maruz kalır.) [Taberani]

Zekâtla ilgili hükümler

Zekâtla ilgili hükümler

Sual: Zekâtla ilgili diğer hak mezheplerimizin hükümleri hakkında da bilgi verir misiniz?

CEVAP
Hanefi
’de zekât nisabı 96 gr, diğer üç mezhepte 69 gramdır.

Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez. Diğer üç mezhepte verilir.

Şafii’de zekâtı en az üç sınıfa vermek gerekir, diğer üç mezhepte, yalnız bir sınıfa bir fakire vermek kâfidir.

Zekât farz olur olmaz, Hanefi ve Hanbeli’de hemen vermek lazım değildir. Şafii ve Maliki’de, zekât farz olunca, hemen ayırıp vermek farzdır.

Zekât vermemek için sene dolmadan malını birine hediye eden veya satan, hile yaptığı için günahkâr olursa da, Hanefi ve Şafii’de zekâttan düşer, Maliki ve Hanbeli’de zekâttan düşmez.

Fakirdeki alacağı zekâta saymak Maliki’de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

Şafii
ve Hanbeli’de gücü kuvveti yerinde olup çalışabilen fakire, zekât vermek caiz değil, Hanefi ve Maliki’de caizdir.

Maliki
’de sene dolmadan zekât verilmez, diğer üç mezhepte vermek caizdir.

Zekâtı başka şehre göndermek Hanefi’de mekruh, diğer üç mezhepte hiç caiz değildir. Eğer gönderdiği şehirde daha uygun kimseler varsa, zekâtı başka şehre göndermek mekruh olmaz.

Hanefi
’de sebzelerin uşru verilir, diğer üç mezhepte verilmez. Hanefi’de meyvelerin uşrunu tartmadan vermek caiz değildir, diğer üç mezhepte ise, tahmini olarak hesaplayıp vermek caizdir. Balın uşru Şafii ve Maliki’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de verilir.

Hanefi
’de kadının ziyneti zekâta tâbidir. Diğer üç mezhepte tâbi değildir.

Altın ve gümüşten başka madenlerin zekâtı Maliki ve Şafii’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de her madenin zekâtı verilir. Hatta Hanbeli’de, sürme taşı gibi yerden çıkan şeylerin zekâtı verilir.

Hanefi
ve Hanbeli’de maden zekâtı % 20, Şafii ve Maliki’de % 2.5’tur.

Maliki
’de dedeye ve toruna zekât vermek caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

İmam-ı a’zama göre ve Hanbeli’de kadın zekâtını kocasına veremez, Şafii’de ve İmameyne göre verir. Maliki’de ise koca, aldığı zekâtı hanımının nafakasına harcamazsa caizdir.

Zekâtla ilgili meseleler
1-
Ticaret malının zekâtı, ticareti yapılan maldan veya değeri altın olarak verilir.

2- Paranın zekâtını kolayca hesap edip vermek için kırkta biri bulunur. Bu kadar liraya ne kadar altın alınıyorsa, o kadar zekât vermek gerekir.

3- Zekât zamanı hac zamanından önce olan, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı hac zamanından sonra, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir.

4- Zekât verme günü gelip de, zekâtını vermeyen, daha sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimse, malı kendi telef ederse, zekât borcu affolmaz. Para kendiliğinden telef olursa zekât affolur. Yani malı, kendi harcar veya telef ederse, zekât affolmaz. Mesela borsada parasını yok ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa zekât affolmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek gerekmez.

5- Ödünç bir altın isteyen fakire, zekâta niyet edip verilse, sonra da ona hediye edilse zekât sahih olur.

6- Zekâtı dine uygun verebilmek için, bir fakirle devir yapılırken, fakire, (Bu parayı bana geri vereceksin, unutma!) diye tembih etmek caiz değildir. Öyle anlaşmalı devir olmaz. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli. Zekâtı dinin emrine uydurmak için bunun yapıldığını, altını kendi rızasıyla geri hediye ettiğini iyi bilmelidir. (Geri bana hediye edeceksin) denirse, yani verileni geri vermeye mecbur bırakılırsa, devir sahih olmaz.

7- Nisaba ulaşmayan [96 gram altını veya bu kadar zekât malı olmayan] erkek, devir ve iskata oturabilir. Taksitli borçlar zekâtta dikkate alınır, fakat iskatta bunun mahzuru olmaz.

8- Dinimizde zekâtı verilmiş mal, kenz [istif edilmiş, stok edilmiş mal] değildir, gayrimeşru mal değildir. Bu malı, kimsenin zorla almaya hakkı yoktur. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı alamaz. Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (Dürr-ül-muhtar)

9-
Zekât veya sadaka-i fıtr verirken vekil olanın mutlaka sahibinin ismini söylemesi gerekmez. Kendi adına, bu benim zekâtım dese veya hediyem dese caiz olur, çünkü vekil asıl gibidir.

10- Terzilik yapan, diktiği gömleğin ücretini fakirden almayıp, zekâta dâhil edebilir. Altın olarak vermesi daha iyidir. Kalaycılık yapan, kalayladığı kapların ücretini fakirden almayıp zekâtına sayabilir. Diş doktoru, yaptığı dişlerin ücretini fakirden almayıp, zekâtına mahsup edebilir. Çünkü bunlarda mal temlik ediliyor. Fakire gömlek, protez diş veya kalay verilmiş oluyor.

Şâfiî'de borçlar düşülmez
Sual:
Şâfiî mezhebindeyim. 50 bin lira kadar param var, ama bir o kadar da borcum var. Zekât vermem gerekir mi?

CEVAP
Evet, 50 bin liranın zekâtını vermek gerekir. Şâfiî’de borçlar düşülmez. Hanefî’de zekâtta bütün borçlar nisaptan düşülür, ama uşur verilirken Şâfiî’deki gibi borçlar düşülmez. Borçlu veya fakir olanın da, mahsulün uşrunu vermesi gerekir.

Bir senelik ihtiyaç
Sual:
Zekâtı hesaplarken, bir senelik gıda ihtiyaçları çıkarılıp kalan malın zekâtı mı verilir?

CEVAP
Eğer gıda mevcut olup ayrılmışsa bunların zekâtı verilmez. Çünkü Tam İlmihal'de deniyor ki:
Ticaret eşyasından evde kullanılmak için ve ticaret olunan gıdadan, bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların zekâtı verilmez. Yani bütün bunlar, nisap hesabına katılmaz. Bütün bu eşyayı, yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakayı satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kâğıt paranın hepsi nisap hesabına katılır. Yani zekâtları verilir. (Seadet-i Ebediyye)

Eğer eve alınmış gıda yoksa, nasıl olsa bir senelik gıdaya ihtiyacım var diyerek bir senelik gıda parası zekâttan düşmez.

Verilmemiş zekâtların devri

Verilmemiş zekâtların devri

Sual: Verilmemiş zekâtların devri nasıl yapılır?

CEVAP
Verilmemiş zekâtların devri değil, bizzat zekâtı vermek gerekir. Ama kağıt para ile verilmiştir, yanlışlık yapılmıştır, onun için devir yapılır.

Zekât borcunun devir yoluyla verilmesinde dikkat edilecek hususlar:
1- Zekât verilecek fakir (veya fakirler) dinen fakir olmalıdır.
2- Parayı geri iade edeceği için borcu da olmamalıdır.
3- Önceden anlaşma ve hile olmamalıdır. Dinin hükmü anlatılmalı, nasıl yapılabildiği öğretilmelidir.

Mesela beş senelik zekât borcu olan nasıl yapar?
Bunu tahmini rakamlarla, bir örnekle açıklayalım:
Şahsın, birinci sene iki çeyrek altın, ikinci sene üç çeyrek, üçüncü sene yok, dördüncü sene bir altın, beşinci sene 2 altın borcu olsun. Bunların toplamı olan 4 tam bir çeyrek altın, bir fakire verilir. Fakir, altınları alınca zekât işi tamam olur.

Başka bir örnek verelim:
Şahsın, birinci sene 10 gram, ikinci sene 14 gram, üçüncü sene yok, dördüncü sene 20 gram, beşinci sene 25 gram altın zekât borcu olsun. Bunların toplamı olan 69 gram altın, bir fakire verilir. Fakir, altınları alınca zekât işi tamam olur.

Fakir bir kişi ise:
Diyelim ki elimizde sadece 10 gram altın (mesela bir bilezik) var. Zekât niyetiyle bunu fakire veririz. Fakir bunu bize hediye edebilir veya satabilir. Her iki halde de bu bilezik tekrar bizim olmuş olur. Tekrar bunu zekât niyetiyle fakire veririz. Bu işlemi böyle 7 sefer, (69 gram zekât borcumuz olduğu için) tekrar ederiz. Yedinci seferde altın fakirde kalır. Bizim zekât borcumuz ödenmiş olur. Fakir isterse bunu bize tekrar hediye edebilir veya satabilir. Ama hediye etmeye ve satmaya zorlanamaz. Çünkü mal onundur, kimse karışamaz.

Fakir iki kişi ise:
Yukarıdaki örnekte, fakir bir kişi değil de iki kişi ise, birinci fakire zekât niyetiyle 10 gramlık bileziği verdikten sonra, fakir buna geri hediye eder veya satar. Bileziğe tekrar böyle sahip olduktan sonra bunu ikinci fakire aynı şekilde verir. O da bunu geri hediye eder veya satar. Üçüncü sefer yine birinci fakire aynı şekilde verir. Bunu 69 gram tamam oluncaya kadar aynı şekilde yapar. (Önce birinci fakire sonra ikinci fakire, sonra tekrar birinci fakire ve ikinci fakire diye 69 gram olana kadar devam eder.)

Fakir üç kişi ise:
Yukarıdaki yaptıklarını sırayla birinci fakire, sonra ikinci fakire, sonra üçüncü fakire yapar. Böyle yapması devir sayısını azaltır, başka bir özelliği yoktur.

Sual: Ailece 10 senedir zekâtı para olarak veriyoruz. Bu zekâtı devir yoluyla nasıl veririz?
CEVAP
Tahmini olarak 10 senedir ne kadar zekât vermişse, yani ne kadar altın vermişse diyelim ortalama her sene yarım altın verdi. On senede 5 altın eder. Bu daha az veya daha fazla da olabilir. 5 altın alınır, bir fakire verilir. Fakir de gönlü ile bunu hediye ederse geçmiş senelerin devri yapılmış olur. Eğer beş altın bulunamazsa bir altın bulunur beş kere aynı fakire verilir. Fakir her alışında bunu verene hediye eder. Ama bir kalemde olursa yani beş altın bulunursa mesele kalmaz. Çok zenginse daha çok altın gerekir.

Zekâta hile karıştırmak
Sual:
Zekâtı dine uygun verebilmek için, bir fakirle devir yapılırken fakire, (Bu parayı bana geri vereceksin, unutma) diye tembih etmek caiz mi?
CEVAP
Öyle anlaşmalı devir olmaz. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli. Zekâtı dinin emrine uydurmak için bunun yapıldığını, altını kendi rızasıyla, bir lütuf olarak geri hediye ettiğini iyi bilmelidir. Geri bana hediye edeceksin denirse, yani verileni geri vermeye mecbur bırakılırsa, devir sahih olmaz.

Zekât borcu için devir yaptığını söyleyen bir okuyucuya, doğru yapıp yapmadığını anlamak için, (Fakire sıkı tembih etseydin, parayı geri bana vereceksin deseydin) dedik. (Evet, sıkı tembih ettim) dedi. Böyle devir yapmamalıdır!

Zekât borcu
Sual:
Yıllarca verilmemiş zekât borcu nasıl hesaplanır?
CEVAP
Her yıl için kırkta birini verecek şekilde hesap edilir.

Fakir zekâtı geri verse
Sual:
Zekâtımı altın olarak verdiğim fakir, bana o altınları hediye etti. Zekât borcundan kurtuldum mu? Bu altınların değeri kadar kâğıt parayı, bir fakire vermezsem günah olur mu?

CEVAP
Hayır, günah olmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Bir kimse, zekâtını fakire verse, fakir de zekâtı aldıktan sonra, getirip zengine hediye etse, zekât verilmiş olur. (Redd-ül-muhtar)

Dine uygun zekât devri yapıldıktan sonra, fakir kendi gönlüyle hiçbir etki altından kalmadan parayı zengine verirse, İbni Âbidin’de bildirildiği gibi zekât verilmiş olursa da, tenzihen mekruh olmaması için o altınların değerini mal veya kâğıt para olarak, bir veya birkaç fakire vermek gerektiği bildirilmiştir.

Zekât veya sadaka istemek

Zekât veya sadaka istemek

Sual: Zekât veya sadaka istemek uygun mudur?

CEVAP
Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır. Fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Muhtaç olmayan fakirin, verilen zekât veya sadakayı almaması iyi olur. Biri zekât toplamak için vazife isteyince, Resulullah efendimiz, (Seni, insanların yıkayıp attıkları kirleri toplamaya memur etmek istemem) buyurdu. (İbni Huzeyme)

Zekât olarak verilen bir deveyi isteyen bir zata, (Şişman birinin, sıcakta terleyip vücudunu yıkadığı kirli su içilir mi? Zekât böyle kir gibidir) buyuruldu. (İmam-ı Malik)

(Zekât, karıştığı malı ifsad eder)
hadis-i şerifini imam-ı Ahmed hazretleri, (İhtiyacı olmadığı halde, zekât olarak alınan mal, diğer malları helak eder) diye açıklamıştır. (Tergib)

Zekâtı muhtaçlara vermelidir! Kur'an-ı kerimin birçok yerinde namaz ile zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. (Bekara 43)

Sual:
Fakir, zekât isteyebilir mi?
CEVAP
Hayır. Fakat fakir olduğunu bildirmesi caizdir.

Dilenmekteki ölçü
Sual:
Zekât kimlere verilir? Dilenmekteki ölçü nedir?
CEVAP

Zekât, çalışamayacak derecede hasta veya sakat olanlara veya çalışıp da güç geçinen müslümanlara verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri, milletin içinde kırkta bir olarak yaratmıştır. Bunlara zekât veren zengin bir müslüman, hem ibadetlerini yaparak Allahü teâlânın rızasını kazanır, hem de sosyal yardım yapmış olur. Hem de malını, servetini fakirlerin haklarından ve tecavüzlerinden korumuş olur. Zenginler, servetin kırkta birini muhtaçlara verecek olursa, müslüman ülkelerde fakirliğin istismarı önlenmiş olur.

Zekât ve sadakalar, aynı zamanda sosyal yardım olup, ekonomik felaketleri önlemek için birer tedbirdir. Fakir, ihtiyacından fazla ve nisaptan az zekât alabilir. Nafakasından fazla; fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa, olsun, evini idarede güçlük çeken her memur, fakir sayıldığı için zekât alabilir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.) [Beyheki]

(Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur.)
[Müslim]

(Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir ihtiyacı yok iken, dileneni Allahü teâlâ ummadığı yer ve zamanda muhtaç eder.)
[Beyheki]

(Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi.) [Taberani]

(Gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan, hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden bir şey istemeyen kişidir.) [Buhari]

(Şu üç şey için yemin ederim: Sadaka vermekle asla mal eksilmez. Öyle ise sadaka verin! Zulüm gördüğü şahsı, Allah rızası için affeden, dünya ve ahirette aziz olur. Öyle ise affedin! İsteme kapısını açana da, Allahü teâlâ fakirlik kapısını açar.)
[İ.Ahmed]

(Dilenmeye mani olan zenginlik, sabah-akşam yiyeceğe malik olmaktır.)
[Ruzeyn]

Bir günlük yani sabah-akşam yiyeceği olanın dilenmesi caiz değildir. Dilencinin önünde bir günlük yiyecek parası varsa, ona bir şey vermek caiz olmaz. Fakat önünde para yoksa veya çok az varsa, onun bir günlük yiyeceği olduğu bilinmediğinden sadaka vermek caiz olur.

Her gün az da olsa sadaka vermelidir. Bir ay bekleyip de daha çok vereyim diyerek sadakasız gün geçirmemelidir.

Bilal-i Habeşi hazretleri, misafirlerine ikram etmesi için Resulullah efendimize vermek üzere en iyi hurmalardan bir yığın hurma ayırmıştı. Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Bilal’in evine gelip bu hurmaları görünce, bunların ne olduğunu sordu.

Hazret-i Bilal de, (Bunları misafirlerinize ikram edesiniz diye size vermek üzere sakladım) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bunların Cehennemde duman olmasından korkmuyor musun? Ya Bilal bunları infak et, azalır diye korkma!) [Bezzar]

Hediye için bile uzun müddet saklamak uygun görülmemiştir.

Memura zekât

Memura zekât

Sual: Memur; fitre, zekât alabilir mi?

CEVAP
Dinen zengin olmayan kimse, dolgun maaşlı memur da olsa, fitre ve zekât alabilir. İhtiyacı olan eşya ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan müslümanın, fitre vermesi vacip olur. Fitre, zekât alması, haram olur.

Fitre nisabına katılacak malın, ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez. (Dürr-ül muhtar)

Halk arasındaki zenginlikle, dinin bildirdiği zenginlik farklıdır. Nisap miktarı malı veya parası olmayan bir kimsenin lüks arabası bulunsa da zengin sayılmaz. Tersine evi olmayan, kirada oturan bir kimse, nisap miktarı paraya, altına veya ticaret malına sahip ise dinen zengin sayılır, böyle bir kimsenin zekât vermesi gerekir ve zekât alması caiz olmaz.

Nisaba malik olmayan herkes fakir sayılır, zekât alabilir. Nisaba malikse fitre vermesi vacip olur. Memur, 6.000 lira maaş alsa, fakat nisaba malik değilse, yani borçları çıkınca geriye nisap miktarı parası, malı kalmıyorsa, fakir sayılır. Aksine asgari maaş alan bir kimse, borçları çıktıktan sonra, nisaba malik ise, zengin sayılır, fitre vermesi gerekir. (Redd-ül muhtar)

[Nisap, 96 gr altın veya bu değerde para, ticaret malı demektir.]

Zekât ve hile

Zekât ve hile

Sual: Bazı kimseler, hile ile zekâtı ortadan kaldırmak istiyorlar. Aynen iskat ve devirde olduğu gibi, zengin, zekâtını götürüyor, fakire veriyor. Fakir de "aldım kabul ettim" diyor. Sonra zengine veriyor. Bu âdet halini almıştır. Zenginler, zekât verirken, fakirin bunu iade edeceğini biliyor. Fakir de âdet olduğunu bildiği için, geri vermek üzere kabul ediyor. Zekât ile devri birbirine karıştırıyorlar. Böyle hile ile zekât vermek sahih midir?

CEVAP
Hiçbir anlaşma ve hile olmadan, bir zengin, fakire zekât verse, fakir de, aldığı zekâtı zengine hediye etse, zekât verilmiş olur. Herkes malını istediği kimseye hediye edebilir.

Hizmetçi Berire, kendisine zekât olarak verilen malı, Hazret-i Âişe validemize hediye etmişti. O da, zekât malı olduğu için, Resulullah efendimize vermek istemeyince, Peygamber efendimiz, (Bu, Berire için zekâttır. Onun bize verdiği hediye olur) buyurdu. Fakir aldığı zekâtı, zengine hediye edebilir. Zenginin bunu alması helal olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. (Eşi'at-ül lemeât)

Zekât vermemek için hile-i bâtıla yapmak zulüm olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ onlara ayrıca nafaka verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri]

Sual:
Zekâtımı altın olarak bir fakire veriyorum. Verdiğim zekâtı fakir bana hediye ediyor. Zekât kadar parayı yine hayır işlerinde sarf ediyorum. Bu her sene böyle devam ediyor. Başka fakire versem, verdiğim zekâtı bana hediye etmez, bu ise hediye ediyor diye, hep aynı fakire zekât veriyorum. O da bana hediye ediyor. Böyle verilen zekât sahih olur mu?
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, (Bir zengin bir fakire zekâtını verse, fakir de, o zekâtı aynı zengine hediye etse, zekât verilmiş olur) buyuruluyor. (Redd-ül muhtar)

Ancak, bu âdet haline getirilirse, işin içine hile girmiş olur. Siz, bu fakir bana zekatı hediye eder diye zekât veriyorsunuz. Fakir de, (Zengin, zekâtının hediye edilmesini bekliyor. Hediye etmezsem ayıp olur) düşüncesiyle geri veriyor. Dürr-ül-muhtar’da, (Âdet haline gelen hediyeler, şart edilen ücret gibidir) buyuruluyor. Bu bakımdan böyle hileli işlerden uzak durmalıdır.

Sual: Kocam çok fakirdir, ama ben nisaba malikim. Zekât vermemek için bileziklerimin yarısını kızıma hediye etsem günah olur mu?
CEVAP
Farz olduktan sonra zekât vermemek için, hile yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan hile, imam-ı Muhammed’e göre mekruhtur. İmam-ı Ebu Yusuf’a göre mekruh değildir. Fetva imam-ı Muhammed’e göredir. İmam-ı a’zama göre, kadın kocasına zekât veremez. Fakat sizin gibi fakir, fakat dinen zengin olan bir kadının, imam-ı a’zama göre caiz değilse de, zekâtını imameynin kavline uyarak fakir kocasına vermesi caiz olur. Bunun için hileye başvurmadan zekâtınızı beyinize verebilirsiniz.

Zekât verirken
Sual:
70 lira zekât vermem gerekiyordu. Bir fakire 140 lira değerinde bir altın verdim. Sonra bu altını bana 70 liraya satar mısın dedim, sattı. Zekâtım sahih oldu mu?
CEVAP
Altını fakire vermekle zekâtınız sahih oldu; ama 140 lira değerindeki altını ondan 70 liraya satın almak mekruh olur. Fakir bana zekât verdi diye utancından ucuza satmıştır. Böyle yapmak yanlıştır. Durumu olduğu gibi fakire bildirip, mekruh işlemekten kurtulmak gerekirdi. Yani benim 70 lira zekât vermem gerekiyor. Ancak elimde 70 lira değerinde altın yok. 140 lira değerinde var. Size bu altının yarısını zekât olarak verdim demek gerekirdi. Sonra o altının yarısını bana 70 liraya satar mısın denirdi. Satarsa altının yarısı zaten sizindi, diğer yarısını da rayiç fiyattan almış olurdunuz.

Sual: 50 lira zekât vermem gerekiyordu. Bir fakir arkadaşımda 140 lira değerinde bir altın vardı. Bu altını bana 50 liraya satar mısın sana zekât vereceğim dedim.O da 140 lira değerindeki altını 50 liraya sattı. Ben de ona altını zekât olarak verdim. Zekâtım sahih oldu mu?
CEVAP
Zekât sahih oldu. Ancak fakir normalde 140 lira değerindeki altını 50 liraya satmaz. (Zekâtı bana verecek) diye ucuza sattı. Böyle ucuza satın alınması mekruh olur. Bunun gibi, fakire 140 lira değerinde bir altın verip, mesela 100 liraya geri almak da aynı şekilde mekruhtur. Halbuki zekât işi olmasa idi, insan malını, altınını en ucuz fiyata satabilirdi. Hatta para almadan hediye bile edebilirdi.

Zekâtta hile
Sual:
Bazı kimseler, zekât vereceği zaman bir fakire, (Benim zekât borcum var. Gel, seninle devir yapalım) diyorlar. Fakire zekât olarak altın veriyorlar, fakir mecburen altınları geri hediye ediyor. Böyle zekât vermek sahih midir?
CEVAP
Altınla zekât verilmişse, geri almak caiz olmaz. Devir, kâğıt parayla verebilmek için bir kolaylıktır. Yoksa zekâtı ortadan kaldırmak için değildir.

Genelde hiçbir fakir, devir yapalım diyen zengine, (Senin vereceğin altınları sana geri hediye etmem, o altınlar benim olur) diyemez, bundan çekinir. Eğer fakir, altınları vermese, zenginin, (Seni devir yapacağız diye çağırdım, ver altınları) demesine fırsat bırakmamak için pazarlıklı devir yapmamalı!

Devir, zekâtı dinin emrine uygun olarak vermek için yapılır. Kâğıt parayla zekât verebilmek için, pazarlıksız olarak fakirle devir yapmak caiz olur. Daha önce mesele anlatılır. (Para fakirindir. Kendi rızasıyla altını geri hediye ederse, ben de bunun bedelini kâğıt para olarak veririm, böylece zekât dine uygun verilmiş olur.

Fakir, parayı hediye etmeye mecbur değildir) demeli. Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin olarak bilmeli ve gönül rızasıyla zengine hediye etmeli. Zengin de, altın miktarı parayı bir veya birkaç fakire vermeli. Böyle yapılırsa dine uygun şekilde zekât verilmiş olur.

Zekâtı zorla almak

Zekâtı zorla almak

Sual: İslamiyet’te, devletin, ticaret malı zekâtını da zorla zenginlerden alacağını söyleyen Suriyeli yazarlar vardır. Devlet, zekâtı zorla alabilir mi?

CEVAP
Hükümet, şu 5 malı alamaz: Emval-i batına, fitre, kurban, adak ve kefarettir. (Kuduri Şerhi)

Zekât mallarından altın, gümüş ve ticaret eşyasına Emval-i batına denir. Zengin kimse, bizzat kendisi verir. Zekât hayvanları ile topraktan elde edilen mallara Emval-i zahire denir. Zekât memurları tarafından toplanan Emval-i zahire zekâtını, hükümet, zekât alması caiz olan yedi sınıftan her birine sarf eder. (Redd-ül muhtar)

Sual:
Mezhepsizlerin her fikri yanlış mıdır? Mesela, (Zekâttan başka malda da fakirlerin hakkı vardır) hadisine göre, zekâtı hükümetin zorla alacağını, ayrıca sadaka vermeyenlerin fazla mallarına hükümetin el koyabileceğini bildirmeleri de mi yanlıştır?
CEVAP
Mezhepsizlerin her fikri değil, mezhepsiz fikirleri yanlıştır. Bahsettiğiniz hadis-i şerife mezhepsiz yazar yanlış mana veriyor.

Bu hadis-i şerif, sadakanın, zekât gibi farz olduğunu değil, nafile ibadetler arasında çok sevap olduğunu göstermektedir. Çünkü, zekât hakkını fakirlere vermeyenlere Cehennemde azap yapılacağı bildirildi. Sadaka hakkını vermeyenlere ise, hiç azap bildirilmedi. Sevabının çok olduğu bildirildi.

Bunun gibi, hadis-i şerifle bildirilen müslümanın müslüman üzerinde beş hakkından selam vermek, hasta ziyaret etmek ve davet olunan yemeğe gitmek haklarının da farz olmadıklarını İslam âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir.

Dinimizde zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, gayrı meşru mal değildir. Bu malı, kimsenin zorla almaya hakkı yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, istif edilmiş mal değildir.) [Ebu Davud]

(Zekâtını vererek mallarınızı zarardan koruyunuz!) [Hakim]

Görüldüğü gibi, zekâtı verilen mal, kenz, [yani istif edilmiş, stok edilmiş mal] değildir. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı alamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir müminin malını, onun rızası olmadan almak helal değildir.) [Ebu Davud]

Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz.
(D.Muhtar)

Zekâtı önceden vermek

Zekâtı önceden vermek

Sual: Her yıl Şevval ayının üçünde zekât veriyorum. Bu yıl, zekât günü dolmadan Ramazanda versem mahzuru var mı? Günü gelmeden verilirse, nafile olur mu?

CEVAP
Günü gelmeden vermek caizdir, nafile olmaz. Zekât verme tarihi gelince, nisabın altına düşerse, yani dinen fakir olursa, ancak o zaman nafile olur.

Şevval ayının üçü gelince, malınızı hesap ederseniz, eksik ise verdiğiniz zekâtı tamamlarsınız. Fazla ise zararı olmaz; hatta daha vakti gelmeden birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. (Tahtavi)

Bir kimse, zekâtını yanlış hesap edip, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup eder. (Nimet-i İslam)

Sual:
3 altın zekât vermem lazım, 5 tane verip ikisini de gelecek yıla mahsup etmek sahih midir?
CEVAP
Evet.

Kameri aylara göre zekât

Kameri aylara göre zekât

Sual: Miladi aylara göre zekât verilmez mi?

CEVAP
Zekât, miladi aylara göre değil, kameri aylara göre verilir.

Sual: Benim zekât verme günüm 10 Ağustos. Bu sene zekât verecek kadar mala borcumdan dolayı malik değilim. Ancak 15 Ağustos tarihinden sonra eşim maaşından bana altın takı alacak. Alacağı hediye ile birlikte zekâta malik olursam zekât vermem gerekir mi?

CEVAP
Zekât verme günü 10 ağustos olmaz. Hicri yani kameri aylara göre olur. 10 Recep, 7 Şaban gibi. 10 ağustos hangi aya tekabül ediyorsa onu tespit etmeniz gerekir. Geçen senenin 10 ağustosu 28 rebiülevvele geliyor. Bu sene 28 rebiülevvel ise 30 temmuza geliyor. 30 temmuzda dinen zengin sayılmazsanız, yani 96 gram altınınız yoksa, fakir olmuş sayılırsınız.

Bundan sonra zengin olmanızın önemi yoktur. Yani yeni bir tarih tespit etmeniz gerekir. Diyelim ki 20 ağustosta zengin oldunuz, bunu kameri aya göre tespit edersiniz. Bir daha ki sene o ayın o günü gelince eğer zenginseniz zekât verirsiniz, yine zengin olmazsanız, yeni bir zenginlik tarihini beklersiniz.

Kağıt para ile zekât

Kağıt para ile zekât

Sual: (Para paradır, kâğıt parayla niye zekât verilmesin) deniyor. Dinin bu konudaki hükmü nedir?

CEVAP
Günümüzde herkes, dinden bahsediyor, aklına göre konuşuyor. Niye böyle olmasın ki, bence bal gibi olur diyorlar. Allah ne emrediyor, Peygamberimiz ne buyuruyor, din kitaplarımız ne yazıyor demiyorlar. Akla göre ölçü olsa, akıl sayısı kadar din olur. Onun için, dinde nakil esastır.

Zekât olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır. Başka mal [çek, senet veya paralar] anlaşılmaz; çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüşle anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)

Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca, zekât olarak, bu fülusun değerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (Miftah-üs-seade)

Bakır paranın zekâtı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri buyurdu ki: Toprak sahiplerinden uşur ve zekât olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [kâğıt para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı paraysa da, altın değil, bakır paradır. (Redd-ül-muhtar)

Altın ve gümüş olmayan, tedavüldeki para ile zekât verilmez. Zekât, ya altın veya gümüş, yahut ticareti yapılan maldan verilir. İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki: (Bir zengin, yemek satın alıp fakire yedirse, zekât vermiş olmaz.) (Zahire)

Zekât olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz [ticaret malı] vermek sahihtir. Elbise tüccarı, ya ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi)

Beş devesi olan, bir koyun verir. 24’e kadar dört koyun verilir. 25’ten 35’e kadar olan deve için, iki yaşına girmiş bir yavru dişi deve verilir. 36’dan 45’e kadar, üç yaşına girmiş dişi deve yavrusu verilir. 46’dan 60’a kadar, yük vurulabilecek, dört yaşına girmiş dişi deve verilir. Bundan daha fazlası için de, yine belli sayılarda dişi deve verilir. Zekât olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekâtı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye)

Niye dişi deve verilmesi gerektiğini bilemeyiz. Deveye binilir, eti yenir, yük taşır. Dişi devenin erkek deveden farkı var, süt verir, yavru doğurur; fakat dişi deve, erkek deve olmadan yavru doğuramaz. Buna rağmen dinimiz erkek deveyi zekât olarak vermeyi caiz görmüyor. Bir bakkal, dükkanında sattığı mallardan zekât verebilir, konfeksiyon malından zekât veremez.

Bir konfeksiyoncu da, ceket pantolon gibi sattığı mallardan zekât verebilir, fakat pirinç, yağ gibi bakkalın sattığı mallardan zekât veremez. Bir eczacı, ancak sattığı ilaçları zekât olarak verebilir yahut altın olarak verir. Konfeksiyon veya bakkal malzemeleri veremez. Halıcı veya mobilyacı ancak ticaretini yaptığı, sattığı malları zekât olarak verebilir. Oyuncakçı mobilya, mobilyacı oyuncak veremez. Bazıları, (Fakire ne versen alır, yeter ki ver, fakir razı olur) diyorlar. Evet, fakir razı olur, fakat önemli olan, fakirin rızası değil, Allahü teâlânın rızasıdır. Kumarda da, faizde de, zinada da tarafların rızası vardır, ama Allah’ın rızası yoktur. Önemli olan Allah’ın emridir.

Dine uygun çare aramak
Hile-i şeriyye, harama düşmemek için kurtuluş çaresini bulmak demektir. Haramı helal veya helali haram yapmak için hile-i şeriyye yapılmaz. Yahut birinin hakkına mani olmak veya haksız mal ele geçirmek için hile yapmak caiz olmaz. Farzdan kurtulmak veya haram işlemek için hile yapmak haramdır. Buna hile-i şeriyye değil, hile-i bâtıla denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek caizdir. Buna hile-i şeriyye denir.

Muteber eserlerde buyuruluyor ki:
Haramdan kurtulmak ve helale kavuşmak için hile-i şeriyye yapmak caiz ve iyidir. Böyle hilenin caiz olmasına senet, Sad suresinin 44. âyetidir. Bu âyet-i kerime, Eyüp aleyhisselam, hanımına yüz sopa vurmaya yemin edince, bu yemini yapmaktan kurtulması için yapılacak hile-i şeriyyeyi bildirmektedir. (Hindiyye)

Said bin Sad hazretleri anlatır:
"Babam Sad, Resulullahın yanına, hasta, sarsak birini getirdi. Suçunu söyleyip ceza verilmesini istedi. Peygamber efendimiz, (Buna üzerinde yüz filiz bulunan bir dal ile bir kere vurunuz!) buyurdu. Böylece bir vurmakla, yüz sopa vurulmuş, had cezası yapılmış oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

Âyet-i kerime ve hadis-i şerifte bildirilen hususlar da, hile-i şeriyyenin caiz ve iyi olduğunu göstermektedir. İmam-ı a'zam hazretleri de hile-i şeriyyenin caiz olduğunu bildirmiştir.

Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir.

Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lazım olur. İslamiyet’e uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır.

Zekâtı fakire veya vekiline, altın olarak verip sonra bunu kağıt paraya çevirmek, hile-i şeriyye olur. Zekâtı, sadaka-i fıtrı, nezri ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir.

Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur.

100 gram bileziği olan muhtaç bir kadın, dinen zengin sayılır. Zekât vermesi ve kurban kesmesi gerekir. Eğer bu muhtaç kadın, kurban kesmemek için, kurban bayramında sefere çıksa, bayramdan sonra memleketine gelse, artık kurban kesmesi vacip olmaz. Zekât vermemek için de, bileziklerinin yarısını çocuğuna hediye etse, zekât vermekten kurtulur. Fakat zekât farz olmadan önce yapılan böyle hile, imam-ı Muhammed’e göre mekruh, imam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur.

Kağıt liraların zekâtını vermek için hile-i şeriyye
Bütün kitaplar, (kağıt liraların zekâtı, altın olarak verilir. Kağıt olarak verilmez) diyor. Kağıt liraların zekâtını verebilmek için, (Hile-i şeriyye) yapılır.

Borçlusuna zekât vererek onu borçtan kurtarmak için, (Sana zekat vereceğim. Fakat, senden alacağımı, vereceğim zekâtıma karşılık sayıyorum. Sen de kabul et!) demek caiz olmaz. Zekâtı fakire vermesi, fakirin de aldığını zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Fakirin geri vermesine güvenemeyen alacaklı için, Fetava-yı Hindiyye’nin altıncı cildi sonunda diyor ki:

(Alacaklı, güvendiği bir kimseyi borçlusuna göstererek, sana vereceğim zekâtı teslim almak ve sonra senin bana olan borcunu ödemek için, bunu vekil yap der. Fakir de o kimseyi böylece vekil yapar. O kimse zekâtı alınca, aldığı mal, fakirin mülkü olur. Sonra, bunu zengine geri vererek, fakirin borcunu ödemiş olur.

İki kimsenin bir fakirden alacakları olsa, bunlardan biri, fakire alacağı kadar zekât verip, onu kendine olan borcundan kurtarmak istese, fakire o kadar zekât verir. Sonra, alacağını fakire sadaka eder. Yani helal eder, bağışlar. Sonra fakir, elindeki zekâtı bu zengine hediye eder. Yahut fakir, borcu kadar altını birinden ödünç alıp zengine hediye eder. Zengin bunu zekât niyeti ile bu fakire geri verir. Sonra, fakiri borcundan ibra eder. Yani, ona bağışlar. Fakir, zekât olarak aldığı altınları, evvelce ödünç almış olduğu kimseye geri verir. Zekât ile [ve nezr edilen mal ile] hayrat ve hasenat yapılamaz. Yapmak için, bunları tanıdığı bir fakire verir. Fakir de, bunlar ile o hayırlı işleri yapar.)

Bunlardan anlaşılıyor ki, kağıt para ile zekât verebilmek için, vereceği kağıt paranın değeri kadar altın lira ağırlığındaki altın ziynet eşyasını hanımından veya bir tanıdığından ödünç alır. Altınları, tanıdığı veya akrabasından bir fakire zekât niyeti ile verir. Böylece kağıt paraların zekâtı verilmiş olur. Sonra, fakir bu altınları bu zengine hediye eder. Zengin de alıp, sahibine geri vererek borcunu öder. Zekâtı verilmiş olduğundan, zengin zekât vermek için ayırmış olduğu elindeki kağıt paraların bir kısmını bu fakire verir. Geri kalanı her türlü hayrata ve hasenata verir. Ancak, fakir de bu hayratın sevaplarına kavuşmak isterse, zekât olarak aldığı altınları geri hediye etmez, bu zengine satar. Sonra, hayırlı işler yapması için zengini vekil edip, kağıt paraları zengine geri verir.

Dört mezhep ilimlerinde mütehassıs, büyük âlim, seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:
(Kağıt paraların kıymeti, kıymeti itibariyyedir. İtibardan düşünce, kıymeti kalmadığı için, fıtra ve zekâtı, kağıt para ile vermek caiz olmaz. Kağıt ile, önce verilmiş zekâtlar, altın ile devredilerek, kaza edilmeli. Hacdan başka, diğer mali ibadetlerin kazası devir yolu ile yapılır.) (Cennet Yolu İlmihali)


Bir okuyucunun sualleri
Sual:
Zekâtı altınla verince fakir de gidip kuyumcuda bozduruyor. Kuyumcu da bundan % 10 kazanıyor; verdiğimiz zekâtın bir kısmı kuyumcuya gidiyor, bu adaletsizlik değil mi?
CEVAP
Dinin emrinde yanlışlık olmaz. Bir yerden ödünç bilezik vesaire altın alırsın, zekâtı verirsin. Fakire dersin ki eğer istersen bu altını bana sat, kuyumcu % 10 kâr eder, senin % 10 zararın olur. O da kabul ederse elinde vereceğin zekât parası ile bu altınları alırsın. Böylece zekât dine uygun verilmiş olur, fakir de bir kuruş zarar etmiş olmaz, kuyumcu da % 10 almış olmaz. Ödünç altınları da götürüp sahibine verirsin. Dinimizde yanlış bir şey yoktur ve olamaz, her şeyin kolayı ve çaresi vardır.

- Ekonomik sistemin ölçütünün altına endeksli olduğu 80-90 yıl öncesine kadar bu dediğiniz doğru olabilirdi ama şu an bu dediğinize göre herkes zekât verse ödünç bilezik-altın bulamamak bir yana o vakit Türkiye’de altın fiyatları şişer, ithalat olur ve döviz kaybından iflas ederiz. TIR’larla altına ihtiyaç olur. Ekonomiyi iyi bilen bir büyük âlimin ictihadına ihtiyacımız var! Ayrıca parayla zekât verilebileceğini söyleyen cemaatler de var.
CEVAP
Namaz kılmayan cemaatler var, karısı kızı açık gezen cemaatler var, hiç zekât vermeyen cemaatler var. Bunlar dinde ölçü olur mu? Biz size dinin hükmünü bildiriyoruz. Dinde benim veya falanca cemaatin görüşü ölçü olmaz. Ölçü dindeki kitaplardır. Zekât verirken TIR’larla altına niye ihtiyaç olsun ki? Bu kadar abartma olur mu?

- Tam müslüman bir toplumda tırlarla altına ihtiyaç olur. Sizin söylediğiniz yöntem tam müslüman bir ülkenin ekonomisini altüst eder; olmaz demiyorum belki bir denge sistemi kurulur ama bana zor bir ihtimal geliyor.
CEVAP
Zekât dine uygun verilince bir ülkenin ekonomisinin altüst olacağını söylemek Allah’ı ve Resulünü cahillikle suçlamak olur. Hâşâ Allahü teâlâ bilmiyor muydu da böyle bir sistem kurdu?

Ticaret mallarının zekâtını altınla vermek gerekmez. Neyin ticareti yapılıyorsa ondan zekât verilir. Bakkaliye üzerinden ticaret yapan bakkaliye malzemesi verir, konfeksiyon yapan konfeksiyon verir. Saat satan saat verir.

Hayır ben altınla vereceğim diyen de altınla da verebilir. Ama sadece elinde kağıt parası olan (yani ticaret malı olmayan, tüccar olmayanlar) altınla verir.

Trilyoner olan adamın dahi elinde TIR’larla altın alacak nakit para bulunmaz. Çünkü fabrikalar, tezgahlar, evler dükkanlar, atölyeler zekâta tâbi değildir. Bunlar çıkınca adamın elinde ne kalacak ki? Ticaret eşyası olur, onun da zekâtını eşya olarak verir. Hiçbir zengin elinde bu kadar para tutmaz.
Diyelim Türkiye’nin en zenginlerinden biri, zekât verecek olsa, bakkaliye malzemesi olarak marketlerine emir verir, her fakire şu kadar yağ, şu kadar pirinç, şu kadar deterjan verin der. Böylece zekât bir günde verilmiş olur.

Bahsettiğin şekilde zengin olan bir iş adamının, arsaları, daire, villa projeleri, otomobil fabrikası, ev iş mobilya fabrikaları, halı fabrikası, tekstil fabrikası, bilgisayar üretimi, beyaz eşya fabrikası vs. çeşit çeşit üretim dallarında işi ve mamulü vardır. Zekâtını illa altın olarak vermesi gerekmez. Ürettiği bu mallardan, ki hangisinden isterse, hatta satılamayan stoku birikmiş malı hangisi ise zekâtının hepsini ondan da verebilir. Elinde nakit olarak para bulundurmaz, bulundursa bile, onun da zekâtını ticareti yaptığı herhangi bir maldan verebilir.

Buna rağmen kimse zekâtını altın olarak vermez, vermesine de lüzum yoktur. Senin illa altın olacak mantığına göre hareket edersek, aşağıdaki örnekteki gibi verir:

Diyelim borçları ve demirbaş malları, arabaları, dükkanları ve ticaret malları çıktıktan sonra elinde nakit olarak 6 trilyon lirası olan bir zengin, düşünün. Buna imkan yok, çünkü bu kadar nakit parayı hiçbir zengin elinde bulundurmaz, bulundurmaz ama sen söyledin diye söylüyoruz. Yaklaşık 400 kilo altın alabilecek güce sahip demektir. Bunun kırkta birinin zekâtını vermesi gerekir ki, bu da 10 kilo altın eder. 110 fakir bulur. Birine 90 gramlık bir altın verir. Sonra ondan onu tam fiyatı ile satın alır. Aynı altını başka bir fakire verir, ondan da tam fiyatı ile satın alır. Böylece 110 kişiye zekâtını vermiş olur.
Sanki İslamiyet hayata uymuyormuş gibi bir anlam çıkarmak Allah’ı suçlamak olur.

Zekât dine uygun verilirse, hem dine uyulmuş hem de ekonomiye canlılık getirilmiş olur. Bir nevi sosyal adalet sağlanır. Devletin yükü de alınmış olur. Sana göre bana göre din olmaz ki? Sana zor gelen bir husus bana bal gibi kolay gelebilir. Din akla göre, şahıslara göre değişmez ki. Akıl ve şahıs dine uymaya çalışır. Bunu ne kadar başarırsa o kadar kıymetli olur. Hem dünyada rahat eder hem de ahirette.

Kâğıt parayla zekât
Sual:
Zekât, kâğıt parayla verilse, fakir de bu parayla kendisine altın alsa, zekât sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur.

Kâğıt paranın zekâtı
Sual:
Kâğıt paranın zekâtı hesaplanırken, altının gram fiyatı nasıl bulunur?
CEVAP
Kâğıt paranın zekâtı hesaplanırken, Cumhuriyet altını, Hamit lira, Aziz lira, Reşat lira gibi, piyasadaki basılmış, damgalı altın liraların fiyatı en düşük olanı esas alınır. Bunlar 7,2 gramdır. En düşüğünün fiyatı 7,2’ye bölünerek, altının gram fiyatı bulunur. Diyelim ki, Aziz lira en düşük olanıysa ve fiyatı da 576 liraysa, bir gram altının fiyatı, 576/7,2=80 liradır.

Paranın zekâtı
Sual:
16 bin lira param var. Bunun zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Önce altının gram fiyatı bulunur. Mesela gramı 80 liraysa, 16 bin lira, 200 gram altın eder. 200 gram altının kırkta biri de, 5 gram altın eder. 5 gram altın zekât olarak verilir. Tam 5 gram bulunamazsa, üç çeyrek altın verilir.

Altın ve parası olan
Sual:
70 gram 14 ayar altınla, 4000 lira parası olan, zekâtını nasıl verir?
CEVAP
Önce 4000 liranın ne kadar altın alabileceği hesaplanır. Altının gramının 80 lira olduğunu kabul edersek, 4000/80=50 gram altın eder. Bunu, 70 grama ilave edince, 120 gram olur. Bunun kırkta biri 3 gram eder. Zekât olarak 3 gram altın vermek gerekir. Bu 3 gramı 22 ayardan vermek çok iyi olur. 18 ayardan verilirse de caizdir. Eğer 70 gramını 14 ayardan, kalan 50 gramını da 22 ayardan verirse bir mahzuru olmaz. Hepsi 14 ayardan verilirse mekruh olur.

Değişik ayardaki altınlar
Sual:
35 gram 14 ayar, 25 gram 18 ayar, 40 gram 22 ayar altını olan zekâtını nasıl verir?
CEVAP
Altınlar toplam, 35+25+40=100 gram ediyor. Bunun kırkta biri yani 2,5 gramı, zekât olarak verilir. Hepsini 22 ayardan vermek çok iyi olur. 18 ayardan verilirse yine uygun olur, ama hepsi 14 ayardan verilirse mekruh olur. Eğer altınların hepsinin ayarı 14 ise, o zaman 14 ayardan vermek mekruh olmaz. Yani altının ayarı ne ise, o ayardan veya daha yükseğinden vermelidir.

Nasıl hesaplanır?
Sual:
Paranın zekâtı kolayca nasıl hesaplanır? Mesela 40 bin liranın zekâtı nasıl hesaplanır?
CEVAP
40.000 liranın zekâtını vermek için, önce kırkta biri bulunur. Bu da 1000 lira eder. 1000 liraya ne kadar altın alınıyorsa, o kadar zekât vermek gerekir. Diyelim ki, altının gramı 33,3 lira ise, 1000 lira, yaklaşık 30 gram altın alır. Bu 30 gram altın fakire verilirse zekât dine uygun verilmiş olur.

“Şimdi âdet böyledir” demek
Sual:
Eskiden, zekât ya ticaret edilen maldan veya değeri altından veriliyordu, ama bugün altın yerine kâğıt para kullanılıyor. Niye kâğıt para verilmesin ki? Eskiden kağnıyla gidiliyordu diye, şimdi uçağa binmeyecek miyiz? Şimdi insanların çoğu ne yapıyorsa aynısını yapmak gerekir. Eskiden böyleydi diyerek eski şeyleri yapmak, ayrı bir yol tutmak, yanlış değil mi?
CEVAP
Bu çok yanlış bir kıyastır. Allahü teâlâ, (Dininizi tamamladım, dinde noksanlık yoktur) buyuruyor. Dinî hükümler zamanla değişmez. Dini zamanla değiştirmek, dinde reform olur. Âdetler değişebilir, ama dinî hükümlerde değişiklik olmaz. Kağnı, uçak âdettir, âdette değişiklik olur elbette. Zaten zamanın tekniğine uymak dinin emridir. İbadetlerde yenilik yapmak ise, dini değiştirmek olur. Yani Allah’ın koyduğu ibadet şeklini beğenmemek olur.

Dinimize aykırı değilse, âdetlere uymanın mahzuru olmaz. Âdetler dine aykırı ise, (Şimdi herkes öyle yapıyor) diye ona uymak caiz olmaz. Mesela şimdi insanların çoğu tesettürlü değil diye, (Herkes açık geziyor, ben de gezsem ne olur) denmez. Çok kimse namaz kılmıyor diye, (Ben de kılmasam ne olur) denmez. (Şimdi herkes, zekâtını ticaret ettiği maldan değil de, gıda maddesi olarak veriyor, ben de versem ne çıkar. Her sene veriyorum, hiçbir şey de olmuyor) denemez. Dinimiz ticaret edilen maldan veya altın olarak verilir diyorsa, sadece ondan verilir. Konfeksiyoncu gıda maddesi veremediği gibi, gıda maddesi satan da, elbise olarak zekât veremez. Yani dinin emrine uyulur, herkesin yaptığı ölçü olmaz.

Kurumlara zekât vermek

Kurumlara zekât vermek

Sual: Kur’an-ı kerimdeki fi-sebilillah kelimesine, Allah yolunda olan her kurum ve kuruluş dâhil diyerek, dernekten partiye kadar her kuruluşa zekât verileceği söyleniyor. Bu doğru mudur?

CEVAP
Kur’an-ı kerimde zekât verileceği bildirilen 8 sınıftan biri de fi-sebilillah yani Allah yolundakilerdir. Bu sınıfa girenler:
1- Fi-sebilillahtan murad, fakir askerlerdir. (Nur-ül-izah)

2-
Fi-sebilillahtan murad, cihad ve hac yolundaki muhtaçlardır. (Redd-ül-muhtar)

3-
İmam-ı Ebu Yusuf’a göre, savaşa gidemeyen fakirler, İmam-ı Muhammed’e göre de hac yolundaki fakirlerdir. (Dürer)

4-
Gaza veya hac için çıkıp da nafakası tükenenlerdir. (Tahtavi)

5-
Üç mezhebe göre, gazi ve askerlerdir. Hanbeli’ye göre hac yolundakiler de dâhildir. (Mizan)

6-
Gaziler olduğunda, dört mezhepte ittifak vardır. (M. Erbea)

7-
Zahid-ül Kevseri hazretleri, Makalat kitabında, (Hayır kurumlarına zekât verilmesi caiz değildir. Müctehid imamların hiç biri, hayır kurumlarına zekât verileceğini bildirmemiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur. Sonra gelen âlimlerin sözleri icmayı bozamaz) buyuruyor. [Demek ki, bugün hakiki bir âlim bile çıksa, kurumlara zekât verilmesine fetva verse, icmayı bozamayacağı için fetvası geçersiz olur. Zaten hakiki âlim de, icmayı bozucu fetva vermez.]

Bedayi’de, fi-sebilillah kelimesiyle Allah yolunda çalışanlar bildirilmiştir. Mesela zengin de olsa, ilim talebesine zekât verilir. Dürr-ül-muhtar’da diyor ki: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar yani işi, mesleği bu olanlar, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki: Hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu. Durum böyleyken, çeşitli kurumlar, zekât fonu diye bankaya bir hesap numarası açıyorlar yahut makbuzla para topluyorlar. Yukarıdaki vesikalardan anlaşılacağı gibi, bu yolla verilen paralar zekât yerine geçmez.

İbni Âbidin hazretleri, Bedâyide fi-sebilillah kelimesinin bütün kurbetler (Allah için olan bütün işler) olarak açıklandığını bildirmekte ve Nehr kitabından alarak, (Âlimler, zekât toplayanlardan başka, bütün sınıflara fakirlik şartı ile zekât verileceğinde ittifak etmişlerdir) buyurmakta, ayrıca, (Mescid, köprü, yol yaptırmak, hac ve cihad etmek gibi temlik sayılmayan yerlere zekât verilmez) hükmünü Zeylâi'den naklen bildirmektedir. [Temlik, zekâtı fakirin eline vermektir.]

Ülkemizde, dine hizmet eden, ilim talebesi yetiştiren yurtlar, Kur’an kursları, vakıflar ve başka hayır kurumları vardır. Bu kurumların bir yetkilisi, bir fakirden vekâlet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekâlet verirken, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Yahut sadece (Seni umumi vekil ettim) demesi de kâfidir. Vekil de, aldığı zekâtı, talebelerin ihtiyaçlarına, kurumun başka ihtiyaçlarına sarf edebilir. Böylece hem istenilen hayır kurumuna yardım edilmiş ve hem de dine uygun zekat bağışı verilmiş olur. Bu konuda, www.ihlasvakfi.org.tr sitesinde de bilgi vardır.

Böyle vekalet vermeden kurumlara zekât verilmez. Verilirse, zekât değil, sadaka olur. Zekât borcu ödenmiş olmaz.


Kuruma zekât vermek
Sual:
Bir yazar, (Kurumlara zekât verilmez, vekâleten de verilmez. Zekâtı alan şahıs, zekâtı kurumlara verirse, o zekât sahih olmaz) diyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Evet, vekaleten diyerek de olsa kuruma zekât verilmez, fakat teslim alan şahıs, fakir ise veya fakir vekili ise, ona zekât vermenin hiç mahzuru olmaz. Kurumlara ancak bu yolla verilebilir. Zekât veren kimse, kuruma değil, fakire zekât veriyor. Fakir, bunu dilediği gibi harcar, dilediği yere bağışlayabilir. Kumara da, kuruma da verse zekât sahih olur. Günah olan bir yere vermişse fakir sorumlu olur, ama zekât yine verilmiş olur. Fakirin harcayacağı yer, zekât vereni ilgilendirmez. Salih fakirlere vermek elbette daha iyidir. Salih fakir de, aldığı zekâtı hayır kurumlarına verirse bunun hiç mahzuru olmaz. Kendisine de sevab olur.

Aişe “radıyallahü anha” buyurdu ki: (Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” odama geldi. Çömlekte et kaynıyordu. Ekmekle evde bulunan bir şey ikram ettim. (Et piştiğini gördüm) buyurdu. Hizmetçimiz Berire’ye sadaka verilen et idi. Siz sadaka [zekât] yemediğiniz için, bundan vermedim dedim. (Bu et Berire için sadakadır. Onun bize verdiği ise hediye olur) buyurdu). Fakir aldığı zekâtı, zengine de verebilir. Verdiği hediye olur. Zenginin bunu alması helâl olur. Çünkü fakir kendi mülkünden vermiştir. (Eşiat-ül lemeat)

Görüldüğü gibi, Peygamber efendimizin zekât, sadaka alması caiz değil iken, fakir kendi malını verince caiz oluyor. Fakir veya fakir vekili, zekât malı kendi mülkü olduktan sonra onu zekât verilmesi caiz olmayan yerlere, mesela zenginlere, kendi anana babasına veya kurumlara da verebilir. (Sen verilen zekâtı her yere harcayamazsın) demek çok yanlış olur. Bilmeden yanlış fetva verenlere meleklerin lanet ettiği, hadis-i şerifle bildirilmektedir.

Derneğe zekât ve kurban verilir mi?
Sual:
Bazı yazarlar, hayır kurumlarına, derneklere, camilere zekât ve kurban verilemeyeceğini durmadan işliyor. Bu işle uğraşanların hepsini bir kalemde kötülemesi doğru mudur? Dine uygun yapanı yok mudur? Mesela ben, hayır kurumunda çalışan bir fakire, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Kurban vekâletimi de verirken, (Kurbanımı kesmeye, etini dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Vekilim olan fakir, aldığı zekâtı ve kestiği kurbanın etini bir hayır kurumuna verse, mahzuru olur mu?

CEVAP
Hiçbir mahzuru olmaz. Belki o yazarlar, dine uygun olmadan, yani fakire zekâtını vermeden, direkt hayır kurumuna verenleri kast etmiş olabilirler. Ama (Şöyle verilirse mahzuru olmaz) demeleri de gerekir. Çünkü dinimizin caiz gördüğü bir mesele gizlenmiş oluyor, kurunun yanında yaş da yanıyor, bu işi dinimize uygun yapanlar töhmet altında bırakılıyor. (Kurumlara zekât ve kurban verilmez) diye büyük manşetler atılıyor.

İhlas vakfı bu işi, dine uygun yapıyor. Kurbanlar şahıslara veriliyor. Zekâtları fakirler alıyor. Bunlar da kestikleri kurbanların etini veya aldıkları zekâtları getirip İhlas vakfına bağışlıyorlar. Bunların dine aykırı bir yönü yoktur.

Evi olmayan da zekât verir

Evi olmayan da zekât verir

Sual: Bir takvim yaprağında aynen şöyle diyor:
“Zekât verilecek malın hem borçtan hem de sahibinin asli ihtiyaçlarından artmış olması şarttır. Asli ihtiyaçların başında orta halli bir mesken gelmektedir. Aynı zamanda aile fertlerinden bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık nafakası olması gerekir. Elinde bulunan altını veya hazır parası nisap miktarına ulaşsa bile, başını sokacak orta halli bir evi ve bir yıllık nafakası olmayan bir kimseye zekât farz değildir. Bu neye benzer? Suyu bulunan bir yolcu, yolda susuz kalabileceğini hesaba katarak suyunu kullanmayıp teyemmüm etmektedir. Böyle bir durumda su yok hükmünde olduğu için teyemmüm caizdir. Bunun gibi, bir kimsenin asli ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere nisap miktarının üstünde parası olsa bile yok hükmündedir. Mesela bir kimsenin kırk koyunu olunca birini zekât olarak vermesi gerekiyor. 39 olunca, arada bir fark olmasına rağmen zekât düşmüyor. Çünkü Allahü teâlâ âyet-i kerimesinde (Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez) buyuruyor. (Bekara 185) Allahü teâlâ hiç kimseye takatinin dışında bir yük yüklememektedir.”
Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Böyle zenginlere de evi yok diye zekât düşmez mi?

CEVAP
Dinimizde dört delil vardır. Akıl delil değildir. Dört delilin hiç birinde evi olma şartı bildirilmiyor. Konuyu açıkça bildiren fıkıh kitapları varken akıl ile bunu açıklamaya çalışmak, elbette hakikati katletmek olur.

Hiçbir fıkıh kitabında (Evi olmayan zengine zekât düşmez) diye bir şart olmadığı gibi (Bir yıllık nafaka) şartı da yoktur. Bu tamamen indi görüştür. zekâtı teyemmüme benzetmek de indi bir kıyastır. (Allah kolaylık ister, güçlük istemez) ifadesini evi olmaya delil getirmek ne kadar yanlıştır.

Kolaylık olsun diye, ince çorap üstüne mesh etmek, 5 vakit namazı bir vakitte kılmak, dini değiştirmek olur. Sabah namazına kalkmak zordur, Allah kolaylık istiyor diye sabah namazını kılmamak kolaylık ise de dine aykırıdır. Bir ay Ramazan orucu çok diye üç gün oruç tutmak kolaydır ama, Allah’ın emri yerine gelmiş olmaz. Bir gün oruç tutmak daha kolaydır. En kolayı da hiç oruç tutmamak ve hiç zekât vermemektir. Demek ki ölçü kolaylık değil, dinin emrine uymaktır. Dinimiz kırk koyundan biri zekât olarak verilir buyuruyor. Daha aşağısına zekât düşmez diyor. Din ne emrediyorsa odur.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(20 dinar olana kadar altının zekâtını vermek gerekmez. 20 dinar olup da üstünden bir yıl geçerse, yarım dinar zekât vermek gerekir. Daha fazla olursa, hesabı ona göredir.) [Ebu Davud]

(Gümüş 200 dirheme ulaşınca, 5 dirhemi zekât olarak verilir.)
[Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed]

(Nisaba ulaşıp da, zekâtı verilen mal, kenz
[istif edilmiş] değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib]

Aşağıdaki yazılar, Redd-ül-muhtar, Dürer Gurer, Hindiyye, Seadet-i Ebediyye, Cevhere, Dürr-ül-münteka, Camiur-rümuz, Uyun-ül-besâir, Tahtavi gibi kıymetli eserlerden alınmıştır:
İslamiyet'e uygun ve rahat olarak yaşayabilmesi için kullanılması gereken şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunlar yiyecek, giyecek, ev gibi şeylerdir. Bu ihtiyaç eşyasının mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut ise, zekât nisap hesabına katılmaz. İhtiyaç eşyasını almak için biriktirilen para nisap hesabına katılır. Zira zekât için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşya mevcutsa nisaba katılmaz.

Altın ile gümüş, para olarak veya kadınların ziynet eşyası olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılıç gibi ihtiyaç eşyası olsalar da, zekât nisabının hesabına katılır.

Ticaret için olmayan ev, apartman, tezgah, kamyon, gemi ve demirbaş eşyanın zekâtı verilmez. Bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olan gıdaların da zekâtı verilmez. Yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakadan olan ihtiyaç eşyası satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kağıt paranın hepsi nisap hesabına katılır, yani zekâtları verilir.

Evi olmayan zenginler
Sual:
Bir yazar diyor ki:
(Zenginin evi yoksa, kirada oturuyorsa ona zekât düşmez. Ev, onun ihtiyacıdır. Nakit tasarruflarında zekât oranı % 2.5 tur. Ev almak için biriktirilen para için bu oran büyük yekun tutar. Ev alana kadar bu para bence zekâttan muaf tutulmalı. Kur’anda nisapla ilgili bir âyet yok. Ancak nisabı açıklayan hadisler ile Peygamberin uygulaması ve fıkıhçıların görüşleri var. Hazret-i Peygamberin uygulaması, kendi döneminin ortalama zenginlik ölçüsünü veren ictihadına dayalıdır. Peygamberin ictihadı bağlayıcı değil, yol göstericidir. Yani değişmez bir ölçü değildir. Nisap, günün şartlarına göre yeniden tespit edilmelidir.)
Kur’anda nisap miktarı yok diyor. Kur’anda beş vakit namazın vakitleri de yok. Ama Resulullah bunu bildirmedi mi? Onun bildirmesi niye bağlayıcı olmuyor ki? O zaman namaz vakitleri de, namazın farzları da bağlayıcı olmaktan çıkarılıp bir reform mu yapılmak isteniyor? Bu yazarın görüşleri doğru mudur?
CEVAP
Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş. Yukarıdaki görüşler tamamen yanlıştır. Yazar, asırlardır gelen fıkıh kitaplarının hiç birine itimat etmiyor, fıkıhçıların görüşü diye basite alıyor. Hatta Resulullah efendimizin hükümlerine bile, ictihad diyor, bağlayıcı olamaz diyor. Bunlar değişmeli diyor. Yazara hadis-i şerifleri bildirsek bağlayıcı değil diyecek. Mezhebimizin fıkıh kitaplarını delil getirsek, onlar birer görüş, benim de görüşüm var diyecek. Adam mezhep falan kabul etmiyor ki. Ama biz mezhebe inanan, Resulullahın koyduğu hükmü bağlayıcı ve fıkıh kitaplarını senet kabul eden okuyucularımız için, bütün muteber fıkıh kitaplarında yazılı olan mezhebimizin hükümlerini bildiriyoruz:
1-
Altın, gümüş ve ticaret eşyasında zekât nisabı kırkta birdir.

2-
Koyunda kırkta bir, sığırda otuzda bir, beş devede de bir koyun.

3-
Madenlerde beşte bir, toprak mahsullerinde onda birdir. Parayla sulanırsa yirmide bire iner.

Burada bildirilen zekâta tâbi mallar çok ucuzlasa da, çok pahalı olsa da yine oranları kıyamete kadar değişmez. Mezhepsizler beğenmeyip değiştirse de, değişmiş olmaz.

Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Bu yazara göre, böyle zenginler de, evi olmadığı için zekât vermez.

Muteber fıkıh kitaplarında para ne için biriktirilirse biriktirilsin, nisabı buluyorsa zekât vermek gerektiği yukarıdaki yazıda bildirildi.

Bize borçlu fakire zekât

Bize borçlu fakire zekât

Sual: Bir fakirde alacağım var. Zekâtımı ona saysam caiz olur mu?

CEVAP
Caiz olmaz.
Bir zenginin bir fakirden alacağı olsa, fakire borç senedini verip, "Sana alacağım kadar zekât vermeye niyet ettim. Sen de borcuna karşılık kabul et, böylece ödeşmiş olalım" dese, fakir de kabul etse, zengin zekâtını vermiş olmaz. Çünkü zekât, borç senedi vermekle, razı olmakla verilmiş olmaz. Ancak mal teslim etmekle olur. Bu zenginin zekâtını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Ev kirasını ödeyemeyen fakir kiracıya, mal sahibi kirayı almadan ona bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez sadaka olur. (Redd-ül muhtar)

Sual:
Fakirde alacağımız var. Zekât yerine sayalım bari diyoruz. Fakire zekâtımızı versek, borcunu yine vermez. Yani borcunu vermez diye fakire güvenemiyoruz. Hangi yolla fakirin borcunu zekâta mahsup edebiliriz?
CEVAP
Fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire göstererek, (Zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât verilmiş olur, hem de fakirin borcu ödenmiş olur. (Dürr-i yektâ, Mîzân-ı Kübra)

Zekâta hediye demek
Sual:
Ödünç bir altın isteyen fakire, zekâta niyet edip ödünç diye verilse, sonra da o altın hediye edilse zekât sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur.

Öğrenciye zekât

Öğrenciye zekât

Sual: Tam İlmihal’de, nisaba malik olsalar bile, ilim öğrenen ve öğretenlere zekât vermek efdaldir diyor. Yani bugünkü profesörlere ve üniversite öğrencilerine zengin de olsalar zekât verilir mi denmek isteniyor?

CEVAP
Hayır. Ancak din ilmi tahsil eden ve din ilmi öğretenlere zekât vermek caizdir.

Zengine zekât verilmez
Sual:
Bir hoca, zengin de olsa her çeşit öğrenciye zekât verilebileceğini söyledi. Zekât fakirin hakkı değil mi? Zengine nasıl verilir? Öğrenci olmanın ayrıcalığı nedir?
CEVAP
Her çeşit öğrenciye zekât verilmez. Müslüman ve fakir olma şartı aranır. Fakir olmayan öğrencilerden biri istisnadır. O da din ilmini öğrenen ve öğretenlerdir. Din kitaplarında şöyle bildiriliyor:
Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. (Dürr-ül-muhtar)

İbni Abidin hazretleri Dürr-ül-muhtarın bu ifadesini açıklarken buyuruyor ki:
Cami-ul-fetava’da bildirilen hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu.

Bir hadis-i şerifte de, şu zenginlerin de zekât alabileceği bildirilmiştir:
Allah yolunda cihad eden, borçlu ve borcunu ödeyemeyen zengin, kendi memleketinde zengin olduğu halde, bulunduğu yerde parasız kalan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan Müslümanlar. (Ebu Davud)

Esnaf ve tüccarın zekâtı

Esnaf ve tüccarın zekâtı

Sual: Bizim tezgahımız, ham maddemiz ve işlenmiş eşyamız var. Demirbaş eşyalar var. Bunların hepsinin zekâtı verilir mi?

CEVAP
Tezgah, ticaret için olmadığı, yani satılık olmadığı, eşya imal edildiği için zekâtı verilmez. İsterse değeri milyarları bulsun. Ne kadar kıymetli olursa olsun, demirbaş eşyanın da zekâtı verilmez. Sanat sahiplerinin, imalatçıların ham maddelerinin veya işlenmiş eşyalarının zekâtı verilir.

Koltuk satan bir tüccar, mevcut koltuklarının zekâtını verir. Sattığı koltuklarından iki takımını kullanmak üzere evine alsa, zekâtını vermez.

Zeytinyağı satan bir tüccar, senede iki teneke zeytinyağı yese, bu iki teneke yağın zekâtını vermez. Ticaret için olan diğer bütün gıdalardan bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olanların da zekâtı verilmez. Yani nisaba dahil edilmez.

Sual: Her eczanede sık sık mal değişir. Bu malların zekâtı nasıl hesaplanır?
CEVAP
Malın değişmesinin önemi yok. Bakkal, manav öyle değil mi? Mal önemli. Kaç liralık mal varsa onun zekâtı verilir.

Sual 1: Kuyumcu, dükkanındaki 14, 18, 22 ayar altınlardan hangisine göre zekât verecektir?
CEVAP
Yüksek ayardan vermek evladır.

Sual 2: Altınlara işçilik de hesaba katılacak mı?
CEVAP
Hurda ve işlenmiş altınlar tartılır, bunun kırkta biri zekât olarak verilir. Zekât altın olarak verildiği için işlenmiş olması veya olmaması fark etmez.

Sual 3: Altın, alış fiyatından mı, satış fiyatından mı hesap edilecektir?
CEVAP
Eldeki altının kırkta biri zekât olarak verildiği için, alış veya satış fiyatını hesaba katmak gerekmez.

Sual: Zekât için bir malın üzerinden bir yıl geçmesi lazım deniyor. Ben manavım. Kimi bir gün, kimi de bir hafta kalmıyor. Bu malların zekâtını vermeyecek miyim?
CEVAP
Malın değil, zenginliğinizin üzerinden bir yıl geçince, elinizdeki malların zekâtını vermeniz farz olur. Mesela 3 Recebde, nisap miktarı malınız olsa, elinizdeki mallar değişip öteki Recebin üçünde yine elinizde nisap miktarında mal varsa, bu malların zekâtını vermek farz olur. İsterse bu mallar elinize yeni girmiş olsun, fark etmez.

Sual: İpekböceği, balık ve tavuk yetiştiren, zekâtını nasıl verir?
CEVAP
Kıymetini nisaba dahil eder.

Sual: Ortağın biri, zekât vermezse, diğerlerine de günah olur mu?
CEVAP
Günah olmaz. Herkes kendi hissesinden mesuldür. Fakat zekât vermeyen kimse ile ortak olmak doğru değildir. Allah’ın emrini yapmayan ve fakirin hakkı olan zekâtı vermeyen kimse, başka günah da işleyebilir. Ortağına hıyânet de edebilir. Allah korkusu olmayan ne yapmaz ki?

Sual: Gölde yetiştirilen balıkların zekâtı olur mu?
CEVAP
Satınca, bu para diğer zekâta tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekâtı verilir.

Sual: Eti ve yumurtası için tavuk ticareti yapan zekâtı nasıl verir?
CEVAP
Sene sonundaki malı, nisabı bulursa zekâtı verilir.

Sual: Birkaç ineğim var. Çok süt satıyorum. zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Sene sonunda parası nisaba dahil edilir.

Sual: Cıvata gibi binlerce malı, zekâtta tek tek mi saymak lazımdır?
CEVAP
Satın alınırken nasıl hesap edilmişse, öyle yapılır.

Sual: Halı ticareti yapan zekât olarak başka mal verebilir mi?
CEVAP
Veremez.

Sual: Halı imal eden, mayi sabunun, ipliğin de zekâtını verir mi?
CEVAP
Tüccar, sanatkâr, mevcut malın fiyatını, mal oluş fiyatından hesaplar. Sabun, iplik dahildir.

Sual: Gömlek diken terzi, zekâtı gömlek olarak verebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekâtta, basmaların birkaçını ölçüp top halinde tayin caiz mi?
CEVAP
Zannı galip ile caiz.

Sual: Bir tüccar, verdiği vergiyi veya çaldırdığı malı yahut alamadığı malını zekât olarak sayabilir mi?
CEVAP
Sayamaz.

Sual: Vergi zekât yerine geçer mi?
CEVAP
Geçmez.

Sual: Miktarı ve ödeme tarihleri belli olan vergi borçları da, zekât bakımından diğer borçlar gibi mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Alacak senetlerini zekât olarak vermek caiz mi?
CEVAP
Alacak deyndir. Nisaba katılırsa da, ayn zekâtı deynden verilmez.
[Ayn = Kendinde bulunan mal (veya hazır, mevcut olan mal)
Deyn = Kendinde bulunmayan mal (veya hazır olmayan mal)]

Sual: Elden ele dolaşan hisse senedi, nisaba dahil edilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekâtı hesaplarken, hisse senetlerimin değerini nasıl hesap edeceğim?
CEVAP
O günkü piyasa değeri ne ise ondan hesap edilir.

Sual: Kamyon çekmek için önceden yatırılan paramın zekâtı var mı?
CEVAP
Yatırılan, alıcının mülkünden çıkar. Artık satıcınındır.

Sual: Altı tane sütünü sattığım ineğim var. Bunların zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
30 tane olmadıkça ineklerin zekâtları verilmez. Gelirlerinden elinizde ne kalmışsa ve öteki paralarınızla nisabı buluyorsa o zaman gelirlerinin zekâtları verilir.

Sual: Zekât, ticareti yapılan maldan veya değeri altın olarak mı verilir?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekât, kârdan mı verilir?
CEVAP
Zekât kârdan değil, ticaret malının veya paranın tamamından verilir.

Sual: Ticaret için inşaatım var. Sermayeyi inşaata yatırsam, yıl sonunda elde para kalmazsa, inşaatın zekâtı verilir mi?
CEVAP
İnşaata yatırılan paranın zekâtı hemen verilmez. Bir yıl sonra mevcut malın piyasaya göre değerinin zekâtı hesap edilir. Malı satınca eline geçen paradan zekât verilir.

Sual: Müteahhidim. Yapacağım evi, peşin üç yüz milyona sattım. O evi, iki yüze yapabilirim. Üç yüzden, iki yüzü çıkarınca, kalan 100 milyonun mu zekâtı verilir?
CEVAP
Hayır, tamamının zekatını verir.

Sual: Temele harcanan zekât hesabına katılır mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Arsa karşılığı inşaatım yarım halde. Zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Mevcudun zekâtı verilir. Satılacak olan yarım inşaat ticaret malıdır. Arsa karşılığı verilecek daireler borç olarak kabul edilir. Zekâtı verilmez. Satılık dairelerin zekâtı verilir.

Sual: İnşaat halindeki satılık binaların zekâtı nasıl verilir?

CEVAP
Satın alınan bütün malzemenin parası, ticaret malı gibi nisaba katılır. (Binanın yapılan kısmının tahmini fiyatı değil) Veya binaların satıldıktan sonra geçmiş senelerinkini de beraber verir. (Yani inşaata başladığı ve devam ettiği senelerin.)

Filtrele

Geri