Gizli Olan Bir Şeyin Açığa Çıkması İçin Okunacak Esma

Gizli Olan Bir Şeyin Açığa Çıkması İçin Okunacak Esma​

EL-ALİM:Canlı veya ölü,küçük veya büyük,gizli veya açık,klapte,kafada olan veya dışa vurulan şeyi en ince ayrıntısına kadar hakkıyla bilen.

Hiç birşey Allah’ın ilminden gizlenemez.Onun ilminin hududu yoktur.Evrende,nerde ne varsa,neler olup bitiyorsa bir bir monitörün başında oturup izliyor gibi izliyor ve gerekenleri yazıp kaydediyor.

Yüce Rabbimizin “Yâ Âlim c.c “ İsmi şerifini her gün (150) defa okumaya devam eden kimselere dost ve düşman ne gizler ise bildirilir.

Göz Kapağı Düşüklüğü

Göz Kapağı Düşüklüğü​

Üst göz kapağının düşük olmasına "pitozis" denmektedir. Kapak düşüklüğü hem yenidoğan bebeklerde, hem de erişkin ve yaşlılarda görülebilir.

Göz kapağı düşüklüğünün nedenleri​

Göz kapağını yukarıda tutan sinirdeki problemler

Göz kapağı kasındaki kusurlar (doğuştan kapak düşüklüğü olanlarda bu kas az gelişmiştir)

Yaşlanma, göz ameliyatları

Mekanik nedenler (örneğin kapaktaki tümörler, vb)

Göz kapağı düşüklüğünün tedavisi
Pitozisin tedavisi ameliyatladır.

Çeşitli ameliyat teknikleri olmakla birlikte, en sık uygulanan 2 ameliyat tekniği şunlardır:

Levator rezeksiyonu
: Göz kapağı kası fonksiyonu yeterli olduğu zaman bu teknik tercih edilir.

Frontale asma tekniği: Göz kapağı kası çok zayıf olduğunda bu teknik kullanılır. Doğuştan olan kapak düşüklüklerinde, göz kapağı sinirinin felcinde ve daha önce göz kapağı düşüklüğü ameliyatı olmuş ama kapağı düzelmemiş kimselerde uygulanır. Tekniğin dezavantajı, göz kırpma esnasında ameliyatlı tarafın daha az kapanmasıdır.

Levator rezeksiyonunun yapılışı (göz kapağı kasının güçlendirilip-kısaltılması)

Üst göz kapağı iğne ile uyuşturulur.
Üst kapak çizgisinden kesi yapılır.
Göz kapağı kasına ulaşılarak, kas kısaltılır.
Kesi yeri dikişlerle kapatılarak, ameliyat sonlandırılır.

Levator rezeksiyonunun karnesi

Anestezi şekli
: Göz kapaklarına uyuşturucu iğne
Ameliyat süresi: Tek kapak 20 dakika
Bandaj: Göz bandajlanır.
Ameliyat sonrası: Ertesi gün bandaj açılır.

1 hafta göz kapağına su değdirilmez. Göz kapağında şişlik ve morluk olur. 5-7 gün sürer.
Dikişler: 5 gün sonra alınır.
İşe dönüş: Dikişler alındıktan sonra işe gidilebilir.
Kontroller: Ameliyatın ertesi günü, 5 gün sonra, 1 ay sonra
Göz damlaları ve pomad: Göz kapaklarına antibiyotikli pomad 1 hafta, göze antibiyotikli damla 1 hafta

Frontale asmanın yapılışı (göz kapağının alın kasına asılması)

Göz kapağı ve alın bölgesi iğne ile uyuşturulur.

Çocuklarda genel anestezi yapılır.
Silikon bir bant, göz kapağının iç kısımlarından geçirilerek, üst göz kapağı yukarı doğru kaldırılır.

(Silikon yerine başka malzemeler de kulanılabilir.)
Silikon bant alın bölgesinde cilt altına dikilerek, ameliyat sonlandırılır.

Frontale asmanın karnesi

Anestezi şekli
: Göz kapaklarına ve alın bölgesine uyuşturucu iğne, çocuklarda genel anestezi
Ameliyat süresi: Tek kapak 15 dakika
Bandaj: Göz bandajlanır. Bandaj ertesi gün açılır.
Ameliyat sonrası: Kapaklarda şişlik ve morluk, 5 gün sürer. Bir hafta göz kapağına su değdirilmez.
Dikiş: 5 gün sonra alınır.
İşe dönüş: Dikiş alındıktan sonra işe gidilebilir.
Kontroller: Ameliyatın ertesi günü, 5 gün sonra, 1 ay sonra
Göz damlaları ve pomad: Göz kapaklarına antibiyotikli pomad 1 hafta, göze antibiyotikli damla 1 hafta

Göz Kapağı Hastalıkları

Göz Kapağı Hastalıkları

Orbikularis okuli, fasial sinirden innerve olur ve göz çevresini saran sirküler liflerden oluşmuştur Kasıldığı zaman göz kapaklarını kapatır. Kırpma refleksinin efferent yolunu da oluşturur.

Levator superior, okulomotor sinirden innerve olur. Orbita apeksindeki Zinn halkasından başlayan lifler öne doğru uzanırlar ve bir kısmı kapak serbest kenarında, bir kısmı ise tarsın üst kenarında sonlanırlar.

Müller kası ise, sempatik sinirden innerve olan düz bir kastır. Orbita apeksindeki Zinn halkasından başlar ve tarsın üst kenarında sonlanır ve her iki kasın görevi de üst göz kapağını kaldırmaktır.

Epikantus : Göz kapaklarının iç kısmında, iç kantusu yukarıdan aşağıya doğru örten dikey bir deri katlantısıdır. Yeni doğanda ve sarı ırktaki bu fizyolojik durum yalancı iç şaşılık (pseudostrabismus) izlenimi verir

Ankiloblefaron : Alt ve üst göz kapaklarının doğuştan yapışıkolmasına verilen isimdir.

İltahabi blefaritler en sık olarak stafilokoklarla meydana gelirler.

Zeiss (yağ) ve moll (ter) bezlerinin süpüratif tipte iltahabı olan marjinal lefaritler genellikle akut seyirlidirler. Semptomları arasında ödem, hiperemi, ve ağrı ön plandadır. Kirpik diplerinde sekresyon, kepeklenme mevcuttur
Kepekler kaldırılınca altında ülserasyon görülebilir. Yakın komşuluk nedeni ile sıklıkla bir konjonktivit tabloya eşlik edebilir. Eğer kıl kökleri harap olursa kirpikler dökülebilir(madarozis) ve tekrar çıkmazlar Tedavide antiseptik ilaçlar, antibiyotikli göz damla ve pomadlarından yararlanılır.

Allerjik blefaritler,genellikle kronik seyirli olup, semptomları arasında kaşıntı ve kızarıklık ön plandadır. Kirpik diplerinde kepeklenme şeklinde pul pul döküntüler, seboreik sekresyonlar oluşabilir. Tedavide kapakların ve kirpik diplerinin temizliğinin yanısıra kortizonlu göz damla ve pomadları kullanılabilir.

Hordeolum eksternum (Dış arpacık): Kirpik diplerindeki zeiss ve moll bezlerinin stafilokok, akut süpüratif iltahabıdır Deriye fistülize olabilir. Tedavide sıcak pansuman ve topikal antibiyotikli ilaçlar kullanılır.
Hordeolum internum (İç arpacık): Meibomius bezlerinin stafilokok akut süpüratif iltahabıdır. Ödem ve ağrı şiddetlidir Lezyon dış arpacığa göre daha derindedir. Benzer şekilde tedavi edilir.

Şalazyon: Meibomius bezinin kronik granülomatöz bir iltahabıdır. Bezin sekresyonunun retansiyonu sonucu gelişir. Akut iltihabi belirtiler olmaksızın kapakta lokalize, ağrısız bir nodül şeklinde belirir Tedavi, erken dönemde sıcak pansuman ve masajdan ibarettir.Tedaviye cevap alınamazsa lezyon içine depo steroid enjeksiyonu veya cerrahi küretaj yapılır

Ptozis: Üst göz kapağının normal pozisyonundan daha düşük durumda olmasına ptozis adı verilir. Bilateral yada unilateral olabilir. Dört ana tipi vardır. Bunlar myojenik, aponevrotik, nörojenik ve mekanik ptozisdir. Ptozislerin %90'ı konjenitaldir. %10'u ise paralitik, miyojenik (Miyastenia Gravis), sempatik ve mekanik nedenlerle akkiz olarak ortaya çıkar. Nedene ve levator fonksiyonuna göre cerrahi tedavi planlanır. Levator rezeksiyonu bu amaçla uygulanan etkili cerrahilerden birisidir. Konjenital ptozislerde ise cerrahi tedavinin erken uygulanması önemlidir çünkü üst göz kapağının pupil alanını kapatması durumunda ambliyopi gelişebilir. Cerrahi yöntem olarak da frontal askılama konjenital grupta daha sık uygulanır.

Kapak retraksiyonu : Üst ve alt göz kapaklarının limbusları açıkta bırakıp, skleranın görünür olmasına kapak retraksiyonu adı verilir. Fizyolojik olabilir. Sıklıkla tiroid oftalmopatide üst göz kapağında miyojenik nedenlerle ortaya çıkar.

Lagoftalmus : Göz kapaklarının kapatılamaması ve kapaklar arasında aralık kalmasıdurumuna verilen isimdir. Bu durumda, özellikle gece uyku sırasında kornea kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı için gözün kaybına kadar giden komplikasyonlar (lagoftalmik keratit) gelişebilir. Sıklıkla fasial paralizide ortaya çıkar. Tedavide suni gözyaşı pomadları kullanılarak korneanın kuruması önlenmeye çalışılır.

Göz Seyirmesinin Nedenleri

Göz Seyirmesinin Nedenleri​

Göz seyirmesi göz kapağının kendi kendine istemsiz bir haldir.

kendi kendine titreşmesi durumudur ve bu titreme durumu göz kırpma olayından bağımsız ve farklıdır.

Göz seyirmesinin nedenleri nelerdir ve hangilerdir;​

Göz seyirmesinin en önemli 3 nedeni vardır bunlar:

1. yorgunluk-uykusuzluk,

2. stres

3. kafeindir.


Ayrıca bu 3 neden haricinde bilgisayar kullanimi ve parlak isiklar da uyarici olabilir.

Göz seymrimesi tedavi yöntemleri,göz seyirmesi tedavi yolları:​

Hastalarimizin uyku ve dinlenme saatlerine dikkat etmesi, stresli yasamdan uzak durmasi, bilgisayar kullanimini azaltmasi, evlerinde yumusak ve parlak olmayan aydinlatmalar kullanmasi ve kahveyi kesmesi onlara yardimci olabilir.

Ayrica geceleri goz kapagina nemlendirici surup hafif hafif kapak cildini yuz kemigine dogru bastirarak masaj yapmalari da faydali olabilir.

Tüm bu konuları uygulamadınız ve halen göz seyirmesi devam ediyor ise

1. ciddi göz seyirmesi devam ederse ve gittikce siddetlenirse.

2. yüzün diger bölümlerinde kasılmalar da birlikte olursa.

3. o gözde şişlik, kızarıklık veya çapaklanma varsa.

4. seyirme göz kırpıştirma yani gözu tamamen kapatan bir şekil alirsa,.

5. göz kapağında düşüklük olursa, mutlaka göz doktoruna başvurmalari gerekir.

Gözaltı morluğu nasıl giderilir?

Gözaltı morluğu nasıl giderilir?​

Gözaltında beliren morlukların en belirgin nedeni, göz çevresindeki pigmentlerin fazlalığından kaynaklanıyor.

Ayrıca bölgedeki yağ katmanının azalması, yine Panda göz diye tabir edilen bu estetik dışı görüntüyü tetikliyor. Fakat sorun çözümsüz değil!

“Asyalı ve Afrikalı kadınlarda daha sık rastlanan gözaltı morlukları, derinin doğal bir parçası olan gözaltında mavimsi siyah gölgelere sebep olurken, daha ilerlemiş vakalarda gözaltlarında sarkma ve yağ yoksunluğuyla birlikte kan damarlarının daha fazla görülmesine neden oluyor” diyen Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur, gözaltı morluklarının nasıl tedavi edilebileceğini açıkladı.

Gözaltı Morlukları Nasıl Giderilir?​

“Aynaya baktığınızda, göz çevrenizde koyu halkalar görüyorsanız, yalnız olmadığınızı, hatta yapılan araştırmalar neticesinde her 3 kadından birinin gözaltı morluk sorunu yaşadığını söyleyebiliriz. Kliniklerimize gözaltı morluk tedavisi amacıyla gelen hastalarımızın hemen hemen hepsi, özellikle uykusuz kaldıklarında ve yorgun olduklarında, gözaltlarında beliren koyu halkalardan ve şişliklerden rahatsız olduklarını belirtirler. Öncelikle sorunun neden kaynaklandığına bakmak lazım. Eğer gözaltı morlukları bölgedeki yağ miktarının azalmasıyla beliren çöküklükten kaynaklanıyorsa, yağ transferi gerektirir. Sadece pigment sorunu varsa, bunun için de fraksiyonel lazer ve duruma göre iğneli mezoterapi uygulaması yapılabilir. Yağ transferinde hastanın kendi bölgesel yağından alarak, kök hücreden zenginleştirilmiş şekilde enjeksiyon yapıyoruz. Son derece hassas olan gözaltı bölgesi, bu yağ transferiyle yenileniyor, canlanıyor ve olası komplikasyon risklerini de barındırmıyor” diyen Op. Dr. Bülent Cihantimur, hangi tedavinin uygulanması gerektiğine muayene sırasında karar verildiğini belirtti.

Demir eksikliği en büyük neden

Gözaltı morluğu sorunuyla gelen hastalarda başarılı sonuçların alınabilmesi için, öncelikle altında yatan nedenlerin belirlenmesi gerektiğini söyleyen Cihantimur, “Hastanın öncelikle demir eksikliği veya böbrek yetmezliği gibi sorunları olup olmadığını irdeleriz. Eğer var ise, bunların tedavisi için yönlendirme yaparız. Dolayısıyla uygun kişiye, uygun tedavi yapıldığı takdirde en verimli sonuç alınacaktır” dedi ve diğer olası nedenleri sıraladı:

Panda gözleri olarak da bilinen gözaltı morlukları aynı zamanda kötü beslenme, alkol, sigara kullanımıyla ortaya çıkabilir ve hatta bir başka hastalığın nedeni olabilir.

Burun tıkanıklığı gözaltlarınızda morluklara sebep olabilir. Tıkanan burun kanalları, bu bölgede bulunan damarların şişmesine yol açar.

Ayrıca alerji sorunları, saman nezlesi gibi hastalıklarda aynı şekilde, zaman içinde gözaltı morluklarına neden olabilirler.
Kullanılan kozmetik ürünlerinin yaşattığı hassasiyet ve yaptıkları tahriş, cilde zarar vererek, gözaltı derisinin morarmasını sağlayabilirler.

Özellikle hamile kadınların, değişen hormonal düzeyleri, kan damarlarında artan dilastasyona bağlı olarak da gözaltı morlukları görülebilir.

Gözaltı Morlukları Tedavisi için Pratik Öneriler​

Op. Dr. Bülent Cihantimur, ayrıca gözaltı morlukları için evde yapılabilecek diğer pratik uygulamalara değindi:

Kafein içeren jeller, niasinamid, suda eriyen B vitamini kompleksleri, temel kan damarlarının renklerini açmaya yardımcı ürünlerdir.

Kan damarlarını büzmeye ve gözaltı torbalarını indirmeye yardımcı olan soğuk salatalık kompresleri, aynı zamanda göz çevresinin nemlenmesine de yardımcı olur.

Gözaltı torbalarının inmesine ve gözaltı morluklarının giderilmesine yardımcı olan çay kompresleri, içerisinde barındığı tanen maddesi sayesinde, etkili sonuçlar almanızda fayda sağlayabilir.

Aloe vera da yüzyıllardır gözaltı morlukları için kullanılan şifalı bir bitkidir.

Gözaltı şişliklerini azaltmak için kullanılan kremler, gözaltı morluklarını tedavi etmek amaçlı kullanılan medikal serumlar, vitamin, antioksidan ve farklı kimyasal içeriklere sahiptirler. Mutlaka doktor tavsiyesi üzerine ve kullanma talimatlarına uyarak kullanılmalılar.

Kronik Losemi Nedir? (Myelositer)

Kronik Losemi Nedir? (Myelositer)​

Granülositik seri neoplastik olarak artmıştır. Myeloproliferatif bir hastalıktır.

KML'de belirgin kromozom anomalisi vardır. %92 Pheledelphia kromozomu (+) ‘dır.

Myeloid seride mutlak kromozom anormalliği vardır. Tüm hücrelerde (eritrosit, megakaryosit, granülosit, eozinofil) Pheledelphia kromozomu (+) ‘dır. B hücrelerinde (+), T hücrelerinde (-) ‘dir. Pheledelphia kromozomu-doğuştan yoktur, sonradan oluşur. 9: 22 translokasyonu ile oluşur.

Bazı kromozomlarda protoonkogenik kısımlar vardır. Herhangi bir nedenle açığa çıkarsa onkojenik karakter kazanır.

Sis onkojen 22. kromozomun uzun kolunda açığa çıkan onkojenik bölgedir. Pheledelphia kromozomu ile malign transformasyon ilişkilidir.

Stage I. Hastada normal kemik iliği hücrelerinde metafazlar ara ara normal ara ara bozuktur. Tanı konulamaz.

Stage II. Sitogenetik olarak normaldir ancak pheledelphia kromo-zomu (+) ‘dır.

Stage III. Tüm hücre metafazında Pheledelphia kromozomu (+) ‘dır. Hastalık yakalanır.

Stage IV. Yukarıdakilere ek olarak BK artar, ek kromozom anormallikleri olur.

Stage V. BK artımı, ek kromozom anormallikleri

Klinik

. Halsizlik, gece terlemesi
. Subfebril ateş
. Çabuk doyma, dolgunluk hissi, sol üst kadranda kunt ağrı olabilir.
. Sternal hassasiyet
. Tromboflebit
. Trombositopeni varsa kanama (nadir)

Fizik muayene
Kemiklerde hassasiyet
Masif splenomegali. Crista iliacaya kadar inebilir.
Hepatomegali
Bazen deri infiltrasyonu

Laboratuar bulguları
a. Kan sayımı-Periferik yayma . Hb 10-12 gr
. Normokrom-normositer anemi . Retikülosit azalır . Trombosit normal veya artmıştır. . BK artmıştır, ilk geldiğinde 50 binin üstündedir. . Periferik yaymada her devredeki myeloid eleman görülebilir. (Kİ görünümü) Sola kayma vardır. Bazofil ve eozinofiller sayıca artar.

b. Kemik iliği
. Hiperselüler kemik iliği
. Myeloid/eritroid oranı çok artar
. Megakaryositler belirgin oranda artar.

c. Lökosit alkalen fosfataz enzimi boyanır. Normal indexi 60-120 arasıdır. KML'de 20'nin altındadır. Bu enzim aktivitesi normalde BK artmasına karşın lökosit alkalen fosfataz azalır ve bu diagnostiktir.

d. Pheledelphia kromozomuna bakılır.

e. Serumda Vit-B12 aktivitesi artar.

f. LDH, ürik asit artar.
3-4 seneden sonra blastik transformasyon olabilir.

Ayırıcı Tanı
1. Lökomoid reaksiyon. Lösemiye benzer periferik kan tablosu vardır. BK artar, sola kayma çok belirgindir. İp ucu olarak genellikle tanı konulabilen enfeksiyon hastalığı vardır. Bu primer hastalıkta (milier tbc) splenomegali olabilir. Ağır sepsis, gram (-) pnömoni aynı tabloyu verir. Enfeksiyonda kemik iliği genellikle o kadar granüle değildir, hiperselülarite yoktur. LAP çok fazladır. Pheledelphia kromozomu (-) Pnömoni aynı tabloyu verir. Enfeksiyonda kemik iliği genellikle o kadar granüle değildir, hiperselülarite yoktur. LAP çok fazladır. Pheledelphia kromozomu (-) ‘dir. BK 50 bin civarıdır. Oysa KML'de genellikle 100 binin üstündedir. Enfeksiyon sağaltımı verilir ve beklenir. Lökosit alkalen fosfataz yüksektir, bu ayırıcıdır.

2. Mylofibrozis. iliğin belirgin fibrozisi vardır. Megakaryosit artmıştır. Trombositoz bulunur. Masif splenomegali vardır. Aspirasyonda genellikle materyal gelmez. Biyopsi ile fibrozis görülür. Periferik yaymada gözyaşı hücreleri ve normoblastlar vardır. BK 50 binin altındadır. Lenf bezleri normal veya büyümüş olabilir.

Sağaltım
Hastayı aplaziye sokma felsefesi yoktur, ilaç BK serisini kontrolde tutar. Kronik evrede myelosupresyon için en çok Busulfan, Hidroxiüre ve melfelan kullanılır.

Busulfan (myeleran) BK 100 binin üstünde ise 0.1 mg/kg sabah kahvaltı öncesinde tek doz ile nötropeniye girer. BK 20 binin altında tutulmalıdır. BK tekrar arttıkça doz da arttırılır ve nitrozüre eklenebilir. Blastik transformasyon olursa sağaltım değişiktir. Bu durumda 3-4 ay ömür vardır.

Hidroxiüre: Günde 0.5-2 mg şeklinde kullanılır. Busulfan'a dirençli vakalarda etkilidir.

Rekombiniant İnterferon-a'nın kronik fazdaki KML sağaltımında etkili olduğu bildirilmiştir.Kemik iliği transplantasyonu kronik fazda yapılabilir. Blastik transformasyonda kemik iliği nakli yapılmaz.

Miyop Nedir ve Belirtileri Nelerdir?

Miyop Nedir ve Belirtileri Nelerdir?​

Miyop en basit tanımı ile uzağı net görememektir. Miyopu biraz daha ayrıntılı tanımlamak gerekirse göze paralel olarak gelen ışınların gözde bulunan retina önünde odaklanmasıdır.

Uzağı net göremeyen miyoplar uzağa gözlerini kısarak bakarlar. Miyopların büyük bir kısmı aslında net göremediğinin farkında bile değildir. Bunun nedeni ise objelerin uzaklaştıkça netliklerini kaybedebileceklerini düşünmeleri ve bunu mantıklı bulmalarıdır.

Gözün ön-arka çapasının normalin üzerinde olması durumlarında ortaya çıkar.

Toplum içinde miyop rahatsızlığının genetik olduğunu söyleyen bir kesime rastlamak mümkündür ancak en önemli nedeni bazı meslek erbablarının iş gereği bazı nesnelere oldukça yakından bakmak zorunda kalmalarıdır.

Çevrenizdeki doktor, kuyumcu, bilim adamı, çok fazla okuyup çok yazan kimseler, bilgisayar işleri ile uğraşan bilişimcilere, yazılımcılara dikkatli bakın.

Birçoğunun miyop nedeni ile gözlük kullandığını göreceksiniz. Bir şeylere çok yakından bakmanın yanı sıra az ışıkta okuma ve yazma gibi durumlar da miyop rahatsızlığının artması için önemli sebepler arasında sayılabilir.

Peki miyop nedir ve belirtileri nelerdir?


Miyop Belirtileri


Miyop rahatsızlığı çoğu zaman okul öncesi çocukluk döneminde ortaya çıkar ancak çocuklar çoğu zaman uzağı net göremediklerinin farkına varmazlar.

Okul yaşamı başladığı vakit ise miyop çocuklarda en çok görülen şikayet tahtayı görememektir. Tahtayı göremediğini fark eden çocuklar bunu ailelerine söylerler ve bir göz doktoruna danışılır.

Miyop Tedavisi

Miyop tedavisi esnasında hastanın lens ya da gözlük kullanması ile görme kaybının önüne geçilebilir.

Miyoplar lens veya gözlüklerini çıkardıklarında uzağı görememeye devam edeceklerdir.

Bunun yanı sıra lazer tedavisi de yapılmaktadır.

Miyoptan lazer tedavisiyle kurtulabilmek mümkündür.

Miyop için lazer tedavisi görmek isteyen hastaların 18 yaşından büyük olması, son bir yıldır göz numarasının değişmemiş olması, romatizma ya da diyabet gibi bir hastalığa sahip olmaması, göz numarasının 10’dan küçük olması ve gözde lazer tedavisine engel başka bir rahatsızlığın olmaması gerekmektedir.

Bu şartlara uygun olan hastalara hem özel hem de devlet hastanelerinde alanında uzman doktorlar tarafından lazer tedavisi uygulanabilmektedir.

Gözlük kullanımı ile yapılan tedavilerde ise konkav mercekli gözlükler kullanılır.

Renk Körlüğü Nasıl Oluşur?

Renk Körlüğü Nasıl Oluşur?​

Bazı insanlar renkleri diğerlerinden daha farklı olarak algılayabilir. Bu kişiler bu renkleri olduğundan daha farklı ve değişik özelliklerde görmektedirler. Günümüzde erkeklerin kadınlardan daha fazla bu sorunu yaşadığı bilinmektedir.

Renk körlüğü sorunu, yeterli ışık altında bile renklerin doğru görülmesini engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu kişiler iki renk arasındaki farkları algılayamazlar.


9271_renk-korlugu-nedir-300x150.jpg


Renk Körlüğü Nasıl Oluşur?

Gözlerin içinde çubuk ve koni olarak adlandırılan ve ışığı algılayabilen bölümler bulunur.

Gözdeki bu çubuklar açık renklerin algılanmasını sağlar. Koniler ise koyu tonları algılamayı sağlayacaktır.

Koni hücreleri kırmızı, yeşil ve mavi renklerinin algılanmasını sağlar. Renk körlüğü ise bu koni hücrelerinin düzgün şekilde çalışmadığında ortaya çıkar. Renk körlüğü genellikle kalıtsal olarak ortaya çıkmaktadır.

Renk Körlüğü Türleri

Renk körlüğü rahatsızlığı hafif, orta veya şiddetli olarak ortaya çıkabilir. Genel olarak bilinen renk körlüğü türleri şunlardır:

Kırmızı-yeşil renk körlüğü: Bu tür renk körlüğü olan insanlar kırmızı ve yeşilin çoğu tonlarını göremezler. Bu kişiler kırmızı renkleri, kahverengi ve sarı biçimde görebilirler. Bazıları ise yeşil tonunu bej şeklinde görebilir.

Mavi-sarı renk körlüğü: Bu tür renk körlüğüne sahip olan insanlar, mavi ve sarı renklerinin bazı tonlarını göremiyorlar. Bu kişilere mavi rengi daha çok yeşil olarak görünür. Sarı ve kırmızı arasındaki ayrımı yapmakta zorlanırlar. Bazı insanlara sarı renk mor olarak görülebilir.

Tam Renk Körlüğü: Bu kişiler ise hiçbir rengi göremezler. Kişilerdeki bu zayıf görme hali tam renk körü olduklarını gösterir.

Renk Körlüğü Hakkında

Kırmızı-yeşil renk körlüğü Dünya’da en çok görülen renk körlüğü olarak bilinir. Bu çeşit daha çok Kuzey Avrupa’da görülür. Ardından Afrika kökenli kişilerde de bu tür görülebilir. Tam renk körlüğü ise daha az yaygın olarak bilinir. Bu tür 40 bin kişiden 1’inde görülen bir rahatsızlıktır. Kadınlarda ise kırmızı-yeşil renk körlüğü tipi daha çok ortaya çıkıyor. Bu olasılık ise erkeklerde daha düşük olmaktadır. Ama genel olarak baktığımızda renk körlüğünden en çok şikâyetçi olanlar erkeklerdir. Renk körlüğünün kalıtsal olarak iletilmesinin de bunda payı vardır.

Tavuk karası hastalığı (gece körlüğü) nedir?

Tavuk karası hastalığı (gece körlüğü) nedir?​

Tavuk Karası, halk arasında "Gece Körlüğü" olarak bilinen, tıbbi literatürde ise "Retinitis Pigmentosa" olarak adlandırılan genetik bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bu hastalık erken evrede karanlıkta görmeyi sağlayan retinadaki ‘rod’ hücrelerinin zaman içinde artan kaybına bağlı olarak gece görememe şikayetleri ile başlıyor. İlerleyen evrelerde ise gündüz görüşünü sağlayan ‘kon’ hücrelerinin de kaybı ile devam ederek son evrede hastanın normal yaşantısını sürdüremeyeceği düzeyde görme kaybı ile sonuçlanmasına neden olabiliyor.

TAVUK KARASI (GECE KÖRLÜĞÜ) NEDİR?

Işığı algılamaya yarayan retina içerisinde bulunan doku hücrelerinin hasar görmesi sonrası tavuk karası hastalığı oluşmaktadır. Genetik bozukluk ebeveynlerden aktarılmış ve olguların yarısından fazlası kalıtsaldır. Diğer bireylerde genetik bozukluk ise ilk defa bireyin kendisinde oluşmaktadır. Hastalık kalıtımsal olabileceği için akraba evlilikleri riski artırmaktadır. Kadınlara oranlar erkeklerde bu sağlık sorunu daha sık görülmektedir. Bazen göz dışında diğer organlarında etkilendiği sendrom olarak adlandırılan formları da bulunmaktadır. Hastalığın ortaya çıkma yaşı kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Aynı zamanda hastalığın ilerleme biçimi de olgudan olguya değişkenlik gösterir. Bu sağlık sorunu ile karşı karşıya kalan bireyleri bir kısmı erken yaşta görme yetisini kaybederken bir kısmı yaşam boyu görmesini sürdürebilmektedir. Genellikle ilerleme şekli ailede birbirini taklit etmektedir. Hastaların aile geçmişleri bilinir ise hastalığın seyri konusunda da tahmin yürütmek kolaylık sağlayacaktır.

TAVUK KARASI (GECE KÖRLÜĞÜ) NEDEN OLUR?

Görme bozukluğunun altında yatan temel nedeni saptamak için uzman hekim tarafından fiziki muayene ve buna ek olarak hastalık öyküsü gereklidir. Genetik geçişin önemli bir faktör sayıldığı tavuk karası hastalığında akraba evliliği sonrası risk faktörü artmaktadır. Bazı uzmanlara göre a vitamini eksikliği toplumda gece körlüğü olarak bilinen tavuk karası rahatsızlığını tetiklemektedir. Semptomların ortaya çıkmasından sonra kesin tanı ve tedavi sürecinin başlatılması adına hekim değerlendirmesi önem taşımaktadır.

TAVUK KARASI (GECE KÖRLÜĞÜ) BELİRTİLERİ NELERDİR?

Hastalığın ilk bulgusu genellikle geceleri az görme olarak bilinmektedir. Hastalığın ilk evrelerinde henüz göz muayenesi bulguları bile oluşmadan hastada karanlık adaptasyonu sorunları başlamaktadır. Aydınlıktan, apartman boşluğuna girdiğinde ya da aydınlık odadan karanlık bir odaya girdiğinde önce hareket edemez, ancak bir süre bekledikten sonra ortama uyum sağlar. Aslında normalde sağlıklı insanlarda da böyle bir uyum sorunu söz konusudur. Ancak bu tür hastalar normalin çok üstünde bir sürede adapte olmaktadır. Hastalık ilerleyip rod hücre kaybı artmaya başladıkça hem göz muayenelerinde bulgular başlar hem de hasta artık gece görememeye başlar. İlerleyen evrelerde ise bireylerde tünel görüşü veya dürbün görüşüne (Periferal Görme kaybı) neden olmaktadır. Hastalığın son evresinde ise merkezi görme kaybı oluşur ve nadiren tam körlük ile sonuçlanmaktadır. En genel ve kapsayıcı olarak tavuk karası belirtileri şu şekilde sıralanabilir;

  • Işığa karşı yoğun bir hassasiyet,
  • Gece, gündüze oranla az görme,
  • İlerleyen evrelerde gündüz görme yetisinin de azalması
  • Görme alanında daralma ( önden bir ışığın görülmesi fakat yan tarafların karanlık görülmesi veya görülememesi vb.)

TAVUK KARASI NASIL TEŞHİS EDİLİR?

Tavuk karası belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra bireylere ERG ve Görme alanı testleri ile kesin tanı konulabilmektedir. ERG testi esnasında yüze ve göz etrafına elektrodlar yerleştirilerek göz ölçümü sağlanmaktadır. Ağrı ve acının çok hafif hissedildiği ERG testinin farklı tipleri vardır. Bu farklı testler farklı amaçlarla uygulanabilmektedir. Görme alanı testlerinde ise görme yetisinin seviyesi belirlenmektedir. Bu sayede görme bozukluğu veya kaybının olup olmadığı tespit edilmektedir. İlerleyen evrelerde direkt muayene ile de tanı konması sağlanmaktadır. Ailede hastalık var ise erken evrede bu testler yardımı ile hastalık tespit edilebilir ve taşıyıcı kişiler de belirlenerek akraba evlilikleri engellenebilir.

TAVUK KARASI (GECE KÖRLÜĞÜ) TEDAVİSİ NASIL SAĞLANIR?

Tavuk karası hastalığını durdurabilecek hiçbir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Sadece, bu hastalık sebebiyle oluşabilecek katarakt ve makula ödemi gibi tedavi edilebilecek ikincil hastalıklar için takip yapılır. Hastanın stresi azaltması, sigarayı kesmesi ve anti- ageing beslenme önerileri yanında yüksek A vitamini takviyesi önerilmektedir. Kesin bir tedavisi bulunmadığı için tüm hastalıklarda olduğu gibi birçok alternatif tedavi (akapunktur, sülük, damar cerrahileri...) ve bitkisel ilaç tedavisi tavsiye edilse de bu yöntemlerin hiçbirinin kanıtlanmış bir etkinliği bulunmamaktadır. Hastalığın son evresinde olan hastalar için gen tedavileri ve biyonik göz konusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Şimdilik sonuçlar çok yeterli olmasa da ileride yüz güldürücü sonuçlar vermesi beklenmektedir.

ALERJİ VE ÇEŞİTLERİ

Alerji ve Alerji Çeşitleri

Alerji, çevrede bulunan zararsız maddelere karşı vücudun yanıt vermesi ile ortaya çıkan genetik olarak kalıtılan bir hastalıktır. Bu maddelere alerjen denir.​

Vücuttaki bağışıklık sistemi alerjenlerin varlığını saptayarak bunlara karşı koruyucu bir reaksiyon oluşturur. Bir çok hastada bu durum bir sorun yaratmaz.

Ancak bazılarında bağışıklık sistemi aşırı aktiftir ve normalde zararsız olan maddeleri tehlikeli olarak anlıgılayarak aşırı reaksiyon göstererek enflamasyona neden olur. Bu enflamasyon alerjik rinit olarak adlandırılır.

Alerjinin belirtileri nelerdir?​

Alerjinin an sık belirtileri burun akıntısı, tıkanıklığı ve burun kaşıntısı, gözlerde kaşınma, astım, sık tekrarlayan sinüs ve kulak enfeksiyonlarıdır.​

En sık alerjenler nelerdir?

Bilinen alerjenler daima vardır. Bunlar ev tozları, ev hayvanlarının tüyler, yiyecekler, yün, evde kullanılan çeşitli kimyasallardır. Bu alerjenlere karşı gelişen belirtiler özellik evin kapalı olduğu kış aylarında daha fazladır.

Mantar sporları polenler kadar alerji problemlerine yol açarlar ve hem ev dışında hem de ev içinde büyürler. Ölü yapraklar ve çiftlik alanları ev dışında büyüyen mantarlar için önemli kaynak oluştururken evde yetiştirilen bitkiler, eski kitaplar, banyolar ve rutubetli alanlar ev içinde mantar oluşumuna kaynak oluştururlar.

Ayrıca mantarlar yiyeceklerde, peynir ve fermente içeceklerde de bulunur.
Mevsimsel alerjiler ağaçlara, çimen ve yabani otlara bağlı oluşurlar. Renkli ve göze batan çiçekler nadiren alerjiye neden olur, çünkü bunların polenleri havaya yayılamayacak kadar ağırdır.

Kalıtım yoluyla alerjiye fazlasıyla istidatları olan çocuklarda alerjiler önlenebilir mi ?

Evet. Bu gibi çocuklara kaynatılmış ve koyu süt verilmelidir. Bu gibi sütler çiğ sütler kadar i alerjiye neden olmazlar. Çocuklara verilecek yeni gıda maddeleri bebeğe birer birer verilmelidir. Böylece anne, hangi gıda maddesinin çocuğa alerji yapacağını tespit etme imkânını bulabilecektir.

Yumurta ve balık gibi katı gıda maddeleri bebeğe daha sonraları verilmelidir. Çocuğun yatak ve oyun odası mümkün olduğu kadar tozlardan arınmış olmalıdır. Kedi, köpek ve hatta doldurulmuş hayvan oyuncakları bile çocuklardan uzak tutulmalıdır. Çocuğa bakan doktora çocuğun ailesindeki alerji durumu bütün ayrıntılarıyla anlatılmalıdır.

Alerjiler kalıtım yolu ile geçebilir mi ?​

Alerji uzmanlarının büyük çoğunluğu alerjinin kendisinin değil, fakat alerjiye istidada kalıtım yoluyla geçebileceğine inanmaktadırlar. Bu demektir ki anne veya babası alerjik olan bir çocuğun ailelerinde alerji olmayan çocuklardan çok daha yüksek bir oranda alerjik olma ihtimali vardır.

Çocuklar anne ve babalarında olan alerjilerin aynılarına mı yakalanmaya meyillidirler ?​

Kati surette değildir. Anne ve babalardan biri saman nezlesinden alerji gösteriyorsa çocukta astım, egzema veya başka alerjik durumlara rastlanabilinir.

Annesi ve babası da alerjik olan bir çocuk, anne ve babasından yalnız biri alerjik olan bir çocuktan daha mı fazla alerjiye kapılabilir ?

Evet. Bunların alerjiye kapılmaları daha erken ve alerji türleri daha ciddî olur.

Anne ve babadan ikisi de alerjik ise bunların çocuklarının alerjik olma ihtimalleri nedir ?

Bunların yüzde ellisi alerjik olacaktır. Anne ve babadan yalnız biri alerjik ise çocuğun alerjik olma ihtimali yaklaşık % 25′tir.

Alerjiler kendiliklerinden yatışır ve böylece tamamen geçer mi ?

Evet, ama bu pek az görülen bir olaydır.

Alerjiler tedavi edildikten veya durdurulduktan sonra tekrarlar mı ?

Bazen evet. Bu daha çok görülebilir ve hasta yeni bir hassasiyetten alerjik olur.​

Alerjiler öldürücü olur mu ?

Alerjiden ölenlere çok az rastlanır. Ancak alerjiler rahatsız edicidir ve zahmetlidir. Bazen bir ilâca karşı alerji ölüme neden olabilir. Fakat bu çok az rastlanan bir olaydır.

Alerjiler belli mevsimlerde mi kendilerini gösterirler ?

Bazıları öyledir, bazıları da değil. Saman nezlesi vakaları genellikle yabanî otlar ağustos ve eylül aylarında tozaklanmaya başladıkları için kendilerini gösterir. Otlara karşı alerjik olanlar ise mayıs ve haziran aylarında alerjik olmaya başlarlar. Çünkü otlar o mevsimde daha çok tozaklanırlar. Gıda maddelerine, ilâçlara, hayvan kıllarına veya evlerdeki tozlara karşı allerj ilerin mevsimleri yoktur.

Tozaklamalar nedir ?



Bunlar çiçeklerden, ağaçlardan, otlardan ve yabanî otlardan çıkan mikroskopik boyda incecik, pudra biçiminde, sarı renkte zerreciklerdir.

Alerjiye yakalanmakta yaş grubu var mıdır ?

Hayır. Alerji her yaşta gelebilir. Ancak alerjinin en sık ortaya çıktığı yaş çocukluk çağıdır.

Alerjiler nezleler gibi bazen bulaşıcı olur mu ?

Hayır, alerjiler insanlarda temasla bulaşmaz.

Yıllardan beri hiçbir şikâyeti olmayan bir insan nasıl oluyor da birden bire bir alerjiye yakalanabiliyor ?

Bazı olaylarda belli maddelerle uzun süreli temaslar sonucu bir alerjinin gelişebileceği bilinen bir gerçektir. Ayrıca, daha önceden hiçbir alerji belirtisi göstermemiş bir kişinin duygusal sıkıntılardan, aşırı yorgunluktan ve enfeksiyonlardan dolayı alerjik belirtiler göstermesi mümkündür. Ergenlik çağma girişte, âdetlerin kesilmesinde veya gebelik durumunda meydana gelebilecek değişiklikler alerjik dengeyi bozarak, bir alerjinin ortaya çıkmasına neden olacak hastalık belirtileri getirebilir.^

Bir insanın alerjik olması için, hayatı boyunca alerjiye meyilli olduğu doğru mudur?

Evet. Bir sıkıntı veya karışıklıktan dolayı alerjik dengesi bozulunca kendisinde bir alerji gelişecektir.

Alerjiler psikosomatik midir (akıl ile beden arasındaki ilişki) ?

Üzüntü, korku, kızgınlık ve şiddetli heyecan gibi duygular alerjik bir krizi zamanından önce meydana getirebilir. Bazı alerjilerin, hasta psikiyatrik yardım görünce ortadan kaybolduğu gerçektir. Ancak, bu alerjinin fizik temelini sarsmaz. Çünkü alerjik meyil ruhî durum ne kadar düzelmiş olursa olsun, yine de kaybolmamaktadır. Alerjik çocukların anne ve babaları daima çocukların güvenlerini yenilemeli ve sükûnetlerini muhafaza etmelidirler.

Sinirlilik alerjiye neden olabilir mi ?

Hayır. Ancak ikisi arasında kesin bir ilişki vardır.

Alerji ne ölçüde yaygındır ?

Nüfusun en az % 30′unda bir tür alerji mevcuttur. Meselâ, Amerika’daki kronik hastalıklar arasında alerji üçüncü sırada yer almaktadır. Yalnız, mafsal ve kalp damarları hastalıkları alerjinin önünde gelmektedir.

En genel alerji nedenleri hangileridir ?​

Çiçek, ağaç ve ot tozları, bütün tozlar, gübre sporları, keskin kokular, hayvan kılları, tüyler ve çeşitli yemekler. Bunlardan başka yatıştırıcı ilâçlar, serumlar, antitoksinler, boyalar, parfümler, plâstikler, evlerde ye endüstrilerde kullanılan daha birçok kimyasal madde alerjiye neden olabilir. Böcek ve, haşerelerin ısırması veya sokması da alerjik haller meydana getirebilir.

Bir hasta alerjik olup olmadığını nasıl anlayabilir ve kendisini alerjik yapan maddeyi nasıl öğrenebilir ?

Doktoru, hayatı hakkında ayrıntılı bilgi alacak ve çalışma alanı ve evi çevresini kontrolden geçirecek, yaşama âdetlerini öğrenecek, ve boş zamanlarında nasıl vakit geçirdiğini tespit edecektir. Bütün bu faktörleri tespit ettikten sonra doktor laboratuar testlerine başvuracaktır. Birçok genel alerji yapan maddelerden (alerjen) özler alarak bunlarla hastada cilt testleri yapacaktır. Bu cilt testleri ile hastanın aşırı hassasiyeti tespit edilecektir. Bu gerçekten bir detektiflik işidir ve çok sabıra ihtiyaç göstermektedir.​

Alerji tedavisi

Otolaryngologlar (Kulak Burun Boğaz hastalıkları uzmanları), alerjiye neden olan faktörlerin saptanmasında ve ne şekilde müdahele edileceği konusunda yardımcı olurlar. Alerjinin tedavisinde antihistaminler, dekonjestanlar ve steroidler gibi bazı ilaçlar kullanılabilir. Bunun yanı sıra alerjenlerden uzak kalmaya yönelik çevresel korunma yöntemleri de önemlidir. Ayrıntı bir öykü alınması ve fizik muayene sonrasında hangi alerjenlere karşı reaksiyon geliştiğini saptayabilmek amacıyla alerjik deri testi yapılmaktadır. Bu test ile hastaların hangi alerjenlere karşı ve ne oranda alerjisi olduğu saptanmaktadır. Solunumsal alerjiye karşı uygulanabilecek tek tedavi yöntemi spesifik alerjenlere (poleneler, mantarlar, hayvan türleri vs) karşı koruyucu antikorların enjeksiyonlarının yapılmasıdır.​



En genel alerjik hastalıklar ;​

a.Saman nezlesi.
b.Yıl boyunca devam eden alerjik burun iltihabı veya kan damarlarını büzücü ya da genişletici nezle.
c.Bronşlarda astım.
d.Egzema (atopic dermatitis).
e.Ürtiker urticaria veya ödemli ürtiker (angiodema).
f.Zehirli sarmaşık gibi deri iltihabı (dermatitis).
g.Şiddetli baş ağrıları.

Besin Alerjisi Belirtileri Nelerdir

Besin Alerjisi Belirtileri Nelerdir

Besin alerjisi; besine karşı reaksiyon, besinin alınmasından hemen sonra oluşur. Vücut bazı besinleri aldığı zaman reaksiyon vererek vücut o besini kabul etmez ve alerji yapar. Yetişkinlerde farklı ve bebeklerde farklı şekillerde ve zamanlarda ortaya çıkar. Bebeklerde ek gıda alerji belirtileri ise ek gıdaya yeni başladığınızda ve beslendikten sonra ortaya çıkar.

Besin Alerjisi Neden Olur ve Belirtileri Nedir?​

Alerji yapan besinlerin tüketilmemesi gerekmektedir. Tüketilmeye devam ederseniz sorunlar ortaya çıkabilir. Bu yüzden besin alerjisinin teşhis edilmesi ve neleri dikkat etmeniz konusunda bilgi sahibi olmalısınız. Besin alerjileri genellikle bağışıklık sistemi ile ilgilidir. Kişilerin yediği besinler, sindirim sistemi, akyuvarlar ile besinlere özgü antikorlar arasındaki etkileşimin sonucu meydana gelir.

Bağışıklık sistemi için besin reaksiyonları ile olan bu antijenik mücadele en zor olandır. Bağışıklık sistemi normal şartlarda zararsız olan besin maddesini, yanlışlıkla zararlı bir madde olarak algılayabilir. Bu durumda besin alerjisi ortaya çıkar. Kişinin alerjisine neden olan besinleri daha sonra tekrar yediği zaman, bağışıklık sistemi histamin ve kimyasal madde salgılar.

Bu kimyasal maddeler kişi de alerjik birçok reaksiyona neden olabilir. Bu alerjik reaksiyonlar sindirim sistemi, solunum sistemi, cilt ve kalp-dolaşım sistemlerini etkiler. Yiyeceklerden kaynaklanan bu alerjiyi anne karnından başlayarak ya da bebeklik, çocukluk döneminden başlayarak görmek mümkündür. Alerjiyi kişinin yediği bazı yiyecekler tetiklemektedir. Vücut ani tepki verebilir ya da dakikalar içinde akut tipik semptomlar gelişebilir.

Besin Alerjisi Görülmesi Durumunda Ne Yapmak Gerekiyor?​

Besin Alerjisinin Belirtileri Nelerdir? Ek Gıdaya Geçişte Alerji Belirtileri Nelerdir? Önlemleri Nasıl Alınır?

Anne, baba ya da kardeşlerinden en azından birinde alerji öyküsü (alerjik rinit, astım, besin alerjisi veya egzema vb.) olan bebeklerin ilk 5-7 yılı içinde besin alerjisi görülme olasılığı %20 daha fazladır. Bazı yiyecekler bahar alerjisine neden olmaktadır.

Bahar alerjisini tetikleyen yiyecekler ; şeftali, erik, kiraz, incir, kayısı, çilek, kavun, karpuz, portakal, ananas vb, sebzelerden ise domates, salatalık, kabak, patates, kereviz, soya, fasulye ve havucu sayabiliriz. Bebeklerde ek gıda alerji belirtileri; bebeklerin ek gıdaya yeni başladığınızda ve beslendikten sonra 2 saat içinde dudak etrafında kızarıklık, dilde veya dudakta şişme görülmesi şeklinde belirtileri görünebilir.

En sık görülen belirtileri:

Deride pişik, kaşıntı, ödem, egzama, kurdeşen
Nedensiz kusma ve ishal
Astım-bronşit, nezle, burunda akıntı, solunum zorluğu
Gözlerde yaşarma
Şişkinlik ve karın ağrısı,

Gıda Alerjisi Nedir?

Gıda Alerjisi Nedir?​

Gıda alerjisine 3 yaşından küçüklerde %8, erişkinlerde ise %2 sıklığında rastlanır. Gıda alerjisinden sorumlu birkaç özel gıda vardır: çocuklarda süt, yumurta, yer fıstığı, balık ve fındık; erişkinlerde ise yer fıstığı, fındık, balık ve kabuklu deniz hayvanları gibi. Gıda ile ortaya çıkan alerjilerde, deri, mide barsak sistemi ve solunum sistemi bulguları ortaya çıkabilir; bunlar alerji ile ilgili antikor olan IgE aracılığı olabildiği gibi, IgE' den bağımsız da oluşabilirler.

Gıda yaşam için elzemdir. Genellikle hemen tüm kültürlerde 3 ana öğün ve arada atıştırılan bir çok ek gıda günlük menüyü oluşturur. Batılı ülkelerde ortalama bir insan yaşamı boyunca yaklaşık 2-3 ton kadar gıda tüketir. Bu yüzden gıda allerjisi gibi gıdalarla oluşacak rahatsızlıkların da sık görülmesi sürpriz olmamalıdır. Bugün bir çok gazete, dergi, radyo, televizyon programı, kitap ve web siteleri gıda allerjisi başlığını işlemektedir.

Tıbbın babası olan Hipokrat 2000 yıl önce gıda ile oluşan reaksiyonları tanımlamıştır. 1. ve 2. YY.' da Yunan bilginler inek sütü ile oluşan reaksiyonlardan bahsetmişlerdir.

Yumurta ile oluşan ilk anafilaktik reaksiyon Marcello Donati tarafından 16. YY.' da, balık ile oluşan anafilaksi ise Philipp Sach tarafından 17. YY.' da tanımlanmıştır. 20. YY.' ın başlarında klinisyenler ekzaması olan çocuklarda rashların gıda allerjisi ile ekzaserbe olduğunu rapor etmişlerdir. Bunlarla birlikte Loveless' in 1950' de yaptığı plasebo kontrollü gıda uyarı çalışmalarına kadar, tanı hastalık hikayesi ile konuluyordu. 1976' da May' in gıda allerjisi tanısı için önerdiği çift kör, plasebo kontrollü oral gıda uyarı testi şu anda gıda ile oluşan allerjik hastalıkların tanısında altın standart olmuştur.

Nomenklatürde birlik sağlamak amacıyla gıda ya da gıda katkıları ile oluşan reaksiyonlar European Academy of Allergy and Clinical Immunology tarafından mekanizmaya bağlı olarak sınıflandırılmıştır. Gıda ile oluşan reaksiyonlar; toksik ya da non-toksik reaksiyonlar olarak sınıflanabilir. Toksik reaksiyonlar o gıdanın yeterli dozda alınması ile oluşur (örneğin zehirli balıktaki histamin). Nontoksik reaksiyonlar ise alerji-aşırı duyarlılık gibi immün mekanizmalar veya intolerans gibi non- immün mekanizmalarla oluşur. IgE aracılı gıda alerjileri daha iyi tanımlanmış olup, özellikle mide barsak bulguları gibi IgE aracılı olmayan immün reaksiyonlar yeni yeni tanımlanmaya başlamıştır. Gıda intoleransı gıda reaksiyonları içinde en sık görüleni olup gıdanın kimyasal içeriği (eski kaşardaki tiramin ile oluşan başağrısı, kahvedeki kafein ile oluşan sinirlilik gibi), kişinin duyarlılığı (laktaz eksikliği) veya idiosenkrazik (önceden tahmin edilemeyen) cevaplarla ilgilidir.

Gıda Aşırı Duyarlılığının Sıklığı:

3 yaşına kadar takib edilen 480 yenidoğanın özelikle yaşamlarının ilk yılında daha sık olmakla birlikte %28' inde gıda reaksiyonu saptanmıştır. Bunların ¼ (% 8)' ünde gıda uyarı testi ile onaylanmış gıda alerjisi vardır. Birkaç ülkede yapılmış çalışmalarda 1 yaşına kadar olan çocukların %2,5' uğunda inek sütü alerjisi saptanmıştır. Bu allerjilerin %60'ı IgE aracılıdır. Süt alerjisi olan vakaların %35' i diğer bazı gıdalara da alerjik reaksiyon gösterirler.

İngiltere ve ABD' de yumurta alerjisi sıklığı % 1.3, yerfıstığı alerjisi % 0.5 sıklığında saptanmıştır. Atopik hastalığı olan çocuklarda gıda alerjisi prevalansı daha fazla saptanmıştır. Orta-ağır düzeyde atopik dermatiti olan vakaların %35' inde bulgular gıda aşırı duyarlılığı ile alevlenebilmektedir.

Astması olan vakaların % 6' sında gıda ile uyarılmış wheezing (öter tarzda solunum) saptanmıştır. Gıda katkıları ile oluşan reaksiyonlar ise çocuklarda %1' den az oranda rapor edilmiştir.
Erişkinlerdeki gıda alerjisi sıklığı çalışmaları daha azdır. Amerika' daki sıklık çalışmaları yerfıstığı ve fındık alerjisinin erişkinlerin %1.3' ünde olduğunu göstermiştir. İngiltere' de erişkinlerde gıda ile oluşan reaksiyon sıklığı %1.4-1.8 bulunmuş, gıda katkı maddeleri ile ise %0.01- 0.23 saptanmıştır.

Hollanda' da benzer bir çalışmada bu reaksiyonların sıklığı %2 olarak saptanmıştır. Ortalama %0.5' inde kabuklu deniz mahsülü alerjisi tanımlanmıştır.

Gıda Aşırı Duyarlılık Reaksiyonu Patogenezi:

Barsak Bariyeri
Doğumun hemen ardından birkaç saat içinde yeni doğan barsak lenfoid dokusu (barsak bariyeri) bakteri ve gıda antijenlerindeki yabancı proteinlerle karşılaşır.

Barsak bariyeri; bakteri, virüs, parazitler, gıda proteinleri için immünolojik ve non-immünolojik bariyerdir.

Yenidoğanlarda bu bariyerin olgunlaşmaması penetrasyonun artmasına sebep olur.

Örneğin; 1. ayda bazal asit salınımı rölatif olarak azdır. Barsak proteolitik aktivite ancak 2 yaş civarında olgunlaşır. Barsak mikrovillüs gelişimi de erken yaşlarda tam değildir. Bu nedenlerle antijenin mukozal transportu kolaylaşır.

1200 vakalık bir araştırmada, ilk 4 ayda alınan solid gıdaların diğerlerine göre çok daha fazla atopik dermatit oluşma olasılığı var.

Ö:Artmış mide asiditesi ve diğer gıdalarla birlikte alınması emilimi azaltır.

Ö:Antiasidler vb. gibi nedenlerle mide asiditesinde azalma ve alkolle birlikte alınma emilimi arttırır.

Bir çok vakada immünolojik olarak tanınabilen proteinlere tolerans gelişir. Fakat duyarlı vakalarda bu proteinler aşırı duyarlılık yaratır.

Gıda Allerjenleri:​

Diyette yüzlerce gıda olmasına rağmen bunlardan sadece birkaç tanesi major allerjenik etkiye sahiptir.

Çocuklarda süt, yumurta, yerfıstığı, soya, buğday hipersensivite reaksiyonlarının yaklaşık %90' ından sorumludur.

Erişkinlerde ise yerfıstığı, balık, kabuklu deniz mahsülleri, fındık bu reaksiyonların %85' ini oluşturur. Son zamanlarda özellikle kiwi, kavun, susam, haşhaş ve kolza dikkati çekmektedir.

Gıdaların allerjenik fraksiyonları genellikle ısıya dayanıklı, suda çözünebilen, 10-70 kd büyüklüğünde glikoproteinlerdir.

Mide-barsaktaki Gıda Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları:

IgE aracılı reaksiyonlar:
Erken mide-barsak aşırı duyarlılık reaksiyonları IgE aracılıdır ve daha çok akciğerleri ve deriyi de etkilemektedir.

Eski çalışmalarda IgE' ye bağlı olarak "besin aşırı duyarlılığı" radyolojik olarak gösterilmiştir. Bir çalışmada besin alerjisi olan 4 hastaya baryum-besin karışımı verilmistir. Bu karışımların yarattığı etkiler radyografik olarak incelenmislerdir. Gastrit, barsakta aşırı hareket ve kalın barsakta spazm görülmüştür.

Flouroscopic bir çalışma sonucu alerjisi olan 12 çocuga baryum sülfatlı alerjen içeren ve alerjensiz olan besinler uygulanmis ve karsilastirma yapilmistir. Mide hareketlerinde azalma, mide çıkışında spazm ve barsaklarda aşırı hareketlenme gözlenmiştir.

Gastroskop kullanılarak erken allerjik reaksiyonları 6 allerjili hastada incelemiştir. Belli bir miktar besin allerjeni mide mukozasına yerleştirilmiştir ve 30 dk sonra tekrar incelenmistir. Mukozada kırmızı ödem, bununla beraber kalın gri bir mukus ve kanama odakları görülmüştür.

Son dönemlerde, yine endoskopi yardımı ile yapılan ve daha önceki gözlemlerdeki sonuçlar elde edilen çalışmalarda buna ek olarak biopsi sonucunda burada mast hücreleri (allerji hücreleri) gösterilmiştir.

Deri testi veya RAST birçok allerjen besinlere pozitif yanit vermekte (%95).
Bulantı, karın ağrısı, kusma ve/veya ishal gibi bulgular yemek yendikten 2 saat sonra ortaya çıkar.

Çocuklarda kusma çok spesifik bir bulgu değildir; iştahsızlık, kilo alamama ve karın ağrısı gibi bulgular daha değerlidir.

Son dönemlerde oral allerji sendromu adı ile bir sendrom tanımlanmıştır. Huş ağacı, Amerikan nezle otu poleni ve pelin' e allerjisi olanlarda oluşur. Reaksiyonlar genelde dudaklarda, dilde, boğazda görülmektedir. Bu bulgular genellikle kısa sürer ve çoğunlukla kavun, karpuz ve muz yenmesinden sonra oluşur.

Huş ağacı allerjisi olanlarda patates, havuç, kereviz, çeviz ve kiwi yedikten sonra oluşabilir. Bunun nedeni huş ağacı poleni ile bu sebze ve meyvelerdeki allerjik proteinler arasındaki çapraz reaktivitedir.

IgE ve non-IgE aracılı miks reaksiyonlar:

Allerjik eozinofilik özefajit, gastrit ya da gastroenterit, yemek borusu, mide ve/veya barsak duvarında eozinofil (allerji hücresi) infiltrasyonu ile karakterizedir.

Hastalığın patogenezi tam olarak anlaşılmış değildir.
Allerjik eozinofilik özefajit, genelde çocukluk ve gelişme çağında süregen reflü (mideden yemek borusuna gıda ve mide içeriklerinin geri kaçması), tekrarlayan bulantı, iştahsızlık, karın ağrısı, yutma güçlüğü, irritasyon, uyku problemi ile karşımıza çıkar.

Olağan reflü tedavisine yanıt vermeyebilir.
Alerjik eozinofilik gastroenterit herhangi bir yaşta meydana gelip yemek borusu iltihabı ve/veya gastrit bulguları yaratabilir. Kilo kaybı veya gelişme geriliği görülür.

IgE' den bağımsız reaksiyonlar:

Diyete bağlı protein enterokolit sendromu genelde bebekliğin ilk aylarında irritasyon, kusma, ishal gibi bulgularla karakterizedir. Kusma genelde gıda alımından 1-3 saat sonra belirmekte, kanlı ishal, kansızlık, karın ağrısı, gelişme geriliği görülür.

Bu bulgular, genelde inek sütü veya soya proteini içeren besinlerle olabilmektedir; ama genelde anne sütü ile olmaktadır.

Yumurta, buğday, pirinç, yulaf, fıstık, fındık, tavuk, hindi ve balığa karşı sensitivite rapor edilmiştir. Yetişkinlerde kabuklu deniz ürünleri (karides, istakoz vs.) buna benzer sendromlara neden olup karında kramp, kusma ve bulantıya sebep olur.

Deri prick testi negatiftir.
Celiac (Çölyak) hastalığı, protein kaybettiren bir enteropatidir. Süregen ishal, gaz, karın ağrısı, kilo kaybına neden olan bir hastalıktır.

Oral ülser görülebilir. Celiac hastaları gliadine hassastırlar (bugday, yulaf ve tahıllardaki bir protein). Celiac hastaları, kronik olarak gluten içerikli gıda alımı ile T hücreli lenfoma gibi kanserlerin geli?imi için risk taşırlar.

Bu vakalarda diyetten gliadinin uzaklaştırılması bulguların ve hastalığın iyileşmesi ile sonuçlanır.

Deride Oluşan Gıda Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları:​

IgE aracılı reaksiyonlar
Besin alerjisi olan hastalarda akut ürtiker ve anjioödem en çok görülen bulgulardır. Bulgular çok ani gelişebilir.

Sorumlu besinler genelde şunlardır: balık, kabuklu deniz ürünleri, fıstık, fındık; çocuk yaştakilerde ise yumurta, süt, fıstık ve fındık. Ancak meyveler ve sebzelerde bu grup içersine girmeye başlamıştır.

Kronik ürtikerse gıda allerjisi olanlarda çok nadiren oluşur. 554 tane gıda allerjisi olan vakanın sadece %1,4' ünde kronik ürtiker ve anjioödem bulunmuştur.

226 kronik ürtikerli çocuğu değerlendiren bir çalışmada %31 pozitif cilt testi saptanırken bunların sadece %4' ünde gıda uyarı testi ile pozitif sonuç alınmıştır.

IgE ve non-IgE aracılı miks reaksiyonlar:

Atopik dermatit, bir ekzema türüdür ve genelde erken çocuk yaşta başlar. Kaşıntı, tekrarlayan lezyonlar, astım ve allerjik rinit en önemli bulgularıdır. Allerjen sp. IgE, bu hastalığın patogenezinde rol oynar. Langerhans hucreleri deride artış gösterir ve yüzeylerinde allerjen sp. IgE bulunur. Atopik dermatiti ve gıda allerjisi olan çocuklarda yapılan oral gıda uyarı testi sonucunda serum histamin seviyesi belirgin artar, eozinofil aktivasyonu oluşur.

IgE aracılı olmayan reaksiyonlar:

Gluten duyarlı enteropati hastalarının bazılarında çok kaşıntılı eritemli cilt lezyonları olan dermatitis herpetiformis görülür. Atopik dermatit ile karıştırılır. Kol ve bacakların dış yüzlerinde ve kalçalarda süregen, kaşıntılı, simetrik deriden kabarık içi sıvı dolu kırmızı lezyonlar vardır.

Solunumsal Gıda Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları:​

IgE aracılı reaksiyonlar:
Gıda uyarı testi ile hem üst solunum hem alt solunum yolu reaksiyonları oluşturulabilir. Bu reaksiyonlar genelde deri ve mide-barsak bulguları ile birliktedir. RAST ile gıda sp. IgE gösterilebilir. 480 adet gıda reaksiyonu veren vakanın değerlendirildiği bir çalışmada çift kör plasebo kontrollü yöntemle % 16 vakada solunumsal bulgu saptanmıştır.

Bulgular gıdanın alımından 15-90 dakika sonra oluşmaktadır. Burunda ve göz etrafında kaşıntı en erken bulgular olup bunun ardından hapşurma ve burun akması oluşur.
Respiratuvar reaksiyonlara yol açan gıdalar, balık, kabuklular, yumurta, nohutdur.

IgE aracılı olmayan reaksiyonlar:

Heiner sendromu çok nadir görülen, gıda ile ortaya çıkan, pnömoni, akciğer infiltrasyonları, hemosideroz (dokulara demir çökmesi), mide kanaması ve demir eksikliği kansızlığı ile karakterli bir hastalıktır. Genelde inek sütü ile oluşur. Gelişme geriliği oluşur. İnek sütüne reaktif antikorlar saptanmış olup hastalığın immünolojik mekanizması tam olarak bilinmemektedir.

Anafilaksi:

Hastahanelerdeki acil servise başvuran jeneralize anafilaksilerin 2/3' ünü arı sokması oluştururken, 1/3' ünü gıda allerjileri oluşturur.

Her yıl ABD' de 100 tane gıda ile indüklenmiş ölümcül fatal reaksiyon bildirilmektedir.

Anafilaksinin tüm bulgularının oluşmasına rağmen bu hastaların serum triptazlarında major yükselmeler olmaz.

Gıda ile İlişkili Egzersizle Ortaya Çıkan Anafilaksi:

Sık olmayan bu form gıda alımından sonraki 2-4. saatlerde egzersiz yapan vakalarda görülür.

Egzersiz olmadan alınan gıda ile gözlemlenebilen herhangi bir reaksiyon oluşmaz. Bu hastalığın insidansı son 10 yılda toplumların egzersize yönelmesi ile artmaktadır.

Hastalarda genellikle astma veya diğer atopik hastalıklar olup, sorumlu gıda ile pozitif cilt testi saptanır. Bu hastaların geçmişlerinde de bu gıdalarla reaksiyon vardır.

Kadınlarda iki kat daha sıklıkla ve 30' lu yaşlarda daha sık görülür. Yulaf, kabuklu deniz mahsülleri, meyve, süt, kereviz ve balık sorumlu gıdalardır.

Patlıcan Alerjisi Nedir? Patlıcan Alerjisi Belirtileri Nelerdir?

Patlıcan alerjisi sıklıkla karşılaşılan besin alerjilerinden biridir. Ülkemizde de oldukça fazla tüketilen patlıcan ve biber gibi sebzeler kimilerinin beslenme rutininin temelini oluştururken kimilerinde alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Patlıcan ve patlıcangillere alerjisi olan bir kişi bu besinleri tükettiğinde kaşıntı, kabarma, nefes darlığı gibi birtakım problemler yaşayabilir.

Patlıcangiller, yaklaşık 3 bin türden oluşan, ‘solanaceae’ adlı çiçekli bitkiler familyasıdır. Patlıcan, domates, dolmalık biber, kırmızı biber, beyaz patates patlıcangiller ailesine ait bazı meyve ve sebzelerdir. Patlıcan alerjisine sahip kişilerin aynı aileden diğer meyve ve sebzelere karşı da hassasiyeti olması mümkündür.

Patlıcan Alerjisi Nedir?

Patlıcan alerjisi, patlıcan veya patlıcangillerden başka bir türün tüketilmesi durumunda vücudun verdiği aşırı tepkiye verilen addır. Patlıcangiller ailesine ait sebze ve meyveler, alkaloidler adı verilen bir tür kimyasal bileşik içerir. Bu kimyasallar bitkiyi küf ve zararlılardan korur. Bu bileşikler insan vücudunda bir bağışıklık tepkisine neden olabilmektedir.

Bağışıklık sistemi bu maddeyi yabancı madde olarak algılar ve bu maddeyle savaşması üzerine antikorlar üretmeye başlar. Yabancı madde olarak algılanan besin maddesiyle savaşmaya başlayan vücut bu aktivite sonucu bazı alerjik reaksiyonlar vermeye başlar. Patlıcan alerjisi bu şekilde oluşur.

Patlıcan alerjisi belirtileri diğer besin alerjileri ile büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Çoğu besin alerjisinde olduğu gibi patlıcan alerjisi de çocuklukta ortaya çıkan bir alerji türüdür. Yani bebeklerde patlıcan alerjisi belirtileri görülmesi olası bir durumdur. Ancak yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkması da mümkündür. Yani hayatının belirli bir noktasına kadar patlıcanı keyifle tüketebilen yetişkinlerde patlıcan alerjisi sonradan oluşabilen bir durumdur.

Patlıcan alerjisinin yanı sıra bazı kişiler patlıcana veya patlıcanın diğer türlerine karşı intoleransa sahip olabilmektedir. Besin intoleransları genellikle alerji kadar ciddi olmayan durumlardır. Daha çok sindirim güçlüklerine neden olan durumlardır. Patlıcan intoleransı bulunan kişiler patlıcanı sindirmek için gerekli olan enzimlere sahip olmadıklarından buna bağlı birtakım sorunlar yaşarlar. Bunlar gaz ve şişkinlik, mide bulantısı ve ishal gibi semptomlar olarak ortaya çıkabilir.

Patlıcan alerjisi, patlıcangiller ailesinde bulunan diğer meyve ve sebzelerle çapraz reaksiyon gösterebilmektedir. Bu, patlıcana alerjisi olan bir kişinin patlıcangillerin diğer türlerinden olan domates, biber ve diğer sebze meyvelere karşı da alerjisi olabileceği anlamına gelmektedir.

Patlıcan Alerjisi Belirtileri Nelerdir?

Patlıcan alerjisi belirtileri bazı kişilerde patlıcan tüketiminin hemen ardından görülürken bazılarında daha geç ortaya çıkabilmektedir. Alerjik tepkileri anında ortaya çıkan kişiler neye karşı alerjiye sahip olduklarını kolaylıkla anlayabilirler. Bununla beraber gecikmiş belirtiler gösteren kişiler bu alerjik tepkileri neye karşı gösterdiklerini anlamakta güçlük çekebilir, bir doktor yardımına ihtiyaç duyabilirler.

Alerji belirtileri kişinin patlıcana karşı ne kadar hassas olduğuna göre değişebilir. Duyarlılık seviyesine bağlı olarak hafiften şiddetliye birçok alerjik belirti mevcuttur.

Patlıcan alerjisi nasıl anlaşılır sorusunun cevabı olabilecek sıklıkla görülen bazı alerjik reaksiyonlar aşağıdaki gibidir:

  • Kaşıntı veya kızarıklık
  • Burun tıkanıklığı
  • Hırıltı veya nefes almada zorluk
  • Mide bulantısı ya da kusma
  • Nefes almada zorluk
  • Boğaz şişmesi ya da boğazda yumru hissi
  • Baş dönmesi
  • Ağız, dudak, dilde şişme
  • Gözlerde kaşıntı ve sulanma
  • Aşırı mukus üretimi
  • Ağrılı kaslar ve eklemler
  • İltihap
Yetişkinlerde ve bebeklerde patlıcan alerjisi belirtileri arasında olan hafif şiddetteki bu semptomların yanı sıra daha şiddetli ve hayati risk taşıyan anafilaksi ve bilinç kaybı gibi reaksiyonlar da bulunmaktadır. Anafilaksi acil müdahale gerektiren bir durumdur ve zamanında müdahale edilmemesi durumunda ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle anafilaksiyi iyi tanımak ve belirtilerinin neler olduğunu bilmek hayati önem taşır.

Anafilaksinin bazı belirtileri şunlardır:

  • Kalp atışlarında hızlanma
  • Kan basıncında ani düşüş
  • Kalp çarpıntısı (taşikardi)
  • Nefes almada güçlük
  • Hırıltılı solunum
  • Solunum yollarının şişmesi
  • Konuşma bozukluğu
  • Dilin şişmesi
  • Dudakların şişmesi
  • Dudakların, parmak uçlarının veya ayak parmaklarının etrafındaki mavi renk
  • Bilinç kaybı
Bu belirtilerden biri ya da birkaçının görüldüğü durumda vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Patlıcan Alerjisi Neden Olur?

Patlıcan alerjisinin doğuştan ve sonradan olmak üzere farklı nedenleri bulunmaktadır. Doğuştan gelen sebeplere bağlı olarak patlıcan alerjisi görülebilir. Patlıcan alerjisi en sık karşılaşılan besin alerjilerinden biridir. Bebek henüz anne karnındayken genetik şifresine bağlı olarak patlıcan alerjisi geliştirebilir. Çünkü genetik yatkınlık bağışıklık sistemi tepkilerinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle çoğu besin alerjisinde olduğu gibi patlıcan alerjisinde de doğuştan gelen faktörler en önemli alerji nedenlerinden biridir.

Patlıcan alerjisi doğuştan olduğu gibi sonradan da gelişebilen bir durumdur. Yıllarca sorunsuz bir şekilde patlıcan tüketen bir kişi belirli bir zaman sonra patlıcana karşı bazı alerjik reaksiyonlar göstermeye başlayabilir. Bunun nedeni aşırı patlıcan tüketimi olabilir.

Çok sık patlıcan yemekleri veya patlıcan salatası tüketen bir kişinin vücudu aşırı tüketime bağlı olarak alerjik tepkiler vermeye başlayabilir. Bu da sonradan edinilen patlıcan alerjisinin bir nedenidir.



Patlıcan Alerjisi Nasıl Geçer?

Bir gıda alerjisinden korunmanın en iyi yolu o gıda maddesini tüketmekten kaçınmaktır. Patlıcan alerjisi olan kişiler beslenme rutinlerini alerjileri çerçevesinde şekillendirmeli, patlıcanı ve patlıcan içeren her türlü yiyeceği diyetlerinin dışında bırakmalılardır.

Yalnızca patlıcan değil, çapraz reaksiyona neden olabilecek tüm gıdalardan uzak durulmalıdır. Patlıcan alerjisine sahip kişiler patlıcan yemekleri yemekten kaçınmalılardır. Özellikle dışarıda yemek yerken yedikleri yemeğin içeriğini iyice araştırmalı, gerekirse yemeği yapan kişiye sormalılardır.

Aynı zamanda paketli gıdalar tüketirken de dikkatli olmalılardır. Satın alacakları ürünün içindekiler kısmını dikkatlice incelemeli, içinde alerjiye neden olacak herhangi bir bileşen olmadığından emin olmalılardır.

Fakat patlıcana alerjisi olan kişiler bu besini hayatlarından çıkartırken, aynı ya da benzer besin değerlerine sahip bir besini beslenme alışkanlıkları arasına eklemeyi ihmal etmemelilerdir. Sağlıklı bir beslenme düzeni oluşturmak için ihtiyaç halinde bir uzmandan destek alınabilir.

Alerjik reaksiyonlardan kurtulmanın bir diğer yolu ilaç tedavisidir. Alerjik reaksiyonlar sonucu görülen hafif belirtiler için bir alerji uzmanı tarafından reçete edilecek antihistaminikler kullanılabilir. Bu ilaçlar reaksiyon oluşumunun önüne geçemese bile alerjik belirtileri iyileştirebilir.

Eğer belirtiler şiddetliyse ve anafilaksi riski mevcut ise alerji uzmanınız adrenalin otoenjektörü reçete edebilir. Bu enjektörü acil durumlar için yanınızda bulundurmanız, nasıl kullanıldığını iyi bilmeniz ve yakın çevrenizdeki kişilere de nasıl kullanıldığını öğretmeniz anafilaktik şok anında hayatınızı kurtarabilir.

Polen Alerjisi – Polen Alerjisi Belirtileri – Polen Alerjisi Tanısı

Polen Alerjisi - Polen Alerjisi Belirtileri - Polen Alerjisi Tanısı​

Hava yollarında daralma olduğunda;

Öksürük (genellikle kuru tipte yani balgamsız),

Nefes darlığı

Göğüste baskı hissi ve

Hırıltılı-hışıltılı solunum gibi belirtiler ile ortaya çıkar.

Bu belirtiler başka hastalıklarda da olabilir. Bu nedenle yakınmalardaki belirli özellikler çok önemlidir:

Yakınmalar tekrarlayıcıdır, nöbetler halinde gelir

Genellikle gece ve/veya sabaha karşı ortaya çıkar

Kendiliğinden veya ilaçlarla kaybolur

Bazı etkenler yakınmanın tekrar ortaya çıkmasına neden olur (alerji, ilaçlar,

egzersiz, soğuk hava, tahriş edici kokular, gribal infeksiyonlar)

Mevsimsel değişkenlik gösterebilir.

Vücudumuzda allerjik reaksiyonların oluşmasına neden olan maddelere “allerjen” denir. (polen, küf, toz, hayvan tüyü, akarlar v.b.) Allerjenler hedef organlarda (akciğer, burun ve gözlerde) bir takım biyokimyasal reaksiyonlara, salgılara neden olurlar, bunlardan biri de histamindir. Histamin vücut sıvılarının damarlardan dokulara sızmasına neden olur. Bu davücutta genel kaşıntı, gözlerde yaşarma, kızarıklık, burunda tıkanıklık ve akıntı, akciğerde ise nefes darlığı, sekresyon artışı, öksürük, hırıltı vb. belirtilere neden olur.

Her bitki için polen yayma dönemi farklıdır. Ağaç polenleri genellikle şubat-mart, çim polenleri nisandan temmuz ortasına kadar, yabani ot polenleri ise yaz sonu ve genellikle sonbaharda ortaya çıkar.

Allerji tanısı klinik ile uyumlu pozitif test sonuçları varlığında konulur. Bu amaçla yapılan en sık pratik, ağrısız ve çabuk sonuç veren deri testleri kullanılmaktadır.

Polen Alerjisinden Korunmak İçin

Hassas olduğunuz bitkinin polen yayma döneminde dışarı çıkmamaya çalışın, açık havada spor yapmayın. Güneş gözlüğü kullanın, eve geldiğinizde burun ve gözlerinizi su ile yıkayarak yapışan polenleri uzaklaştırın. Mümkünse her gece saçlarınızı yıkayın (saçlarınızdan dökülecek olan polenleri solumamak için).

Evinizi öğleden sonra havalandırın, sabah saatlerinde pencere açmayın. Ev içi havanın temizlenmesinde hepa filtreli hava temizleyici kullanabilirsiniz. Polen mevsiminde, çamaşırlarınızı eviçinde kurutun. Otomobiliniz ile seyahat ederken camları kapalı tutun ve aracınızın polen filtresini ilkbaharda sık değiştirin.

Polenlerden Korunmak İçin Neler Yapılabilir

Polenlerden Korunmak İçin Neler Yapılabilir​

Hava yollarının daralması ile kendini gösteren ve ataklar (krizler) halinde gelen bir hastalıktır.

Polen Alerjisi Belirtileri​

Hava yollarında daralma olduğunda;

Öksürük (genellikle kuru tipte yani balgamsız),

Nefes darlığı

Göğüste baskı hissi ve

Hırıltılı-hışıltılı solunum gibi belirtiler ile ortaya çıkar.

Bu belirtiler başka hastalıklarda da olabilir. Bu nedenle yakınmalardaki belirli özellikler çok önemlidir:

Yakınmalar tekrarlayıcıdır, nöbetler halinde gelir

Genellikle gece ve/veya sabaha karşı ortaya çıkar

Kendiliğinden veya ilaçlarla kaybolur

Bazı etkenler yakınmanın tekrar ortaya çıkmasına neden olur (alerji, ilaçlar,

egzersiz, soğuk hava, tahriş edici kokular, gribal infeksiyonlar)

Mevsimsel değişkenlik gösterebilir.

Vücudumuzda allerjik reaksiyonların oluşmasına neden olan maddelere “allerjen” denir. (polen, küf, toz, hayvan tüyü, akarlar v.b.) Allerjenler hedef organlarda (akciğer, burun ve gözlerde) bir takım biyokimyasal reaksiyonlara, salgılara neden olurlar, bunlardan biri de histamindir. Histamin vücut sıvılarının damarlardan dokulara sızmasına neden olur. Bu davücutta genel kaşıntı, gözlerde yaşarma, kızarıklık, burunda tıkanıklık ve akıntı, akciğerde ise nefes darlığı, sekresyon artışı, öksürük, hırıltı vb. belirtilere neden olur.

Her bitki için polen yayma dönemi farklıdır. Ağaç polenleri genellikle şubat-mart, çim polenleri nisandan temmuz ortasına kadar, yabani ot polenleri ise yaz sonu ve genellikle sonbaharda ortaya çıkar.

Allerji tanısı klinik ile uyumlu pozitif test sonuçları varlığında konulur. Bu amaçla yapılan en sık pratik, ağrısız ve çabuk sonuç veren deri testleri kullanılmaktadır.

Polen Alerjisinden Korunmak İçin

Hassas olduğunuz bitkinin polen yayma döneminde dışarı çıkmamaya çalışın, açık havada spor yapmayın. Güneş gözlüğü kullanın, eve geldiğinizde burun ve gözlerinizi su ile yıkayarak yapışan polenleri uzaklaştırın.

Mümkünse her gece saçlarınızı yıkayın (saçlarınızdan dökülecek olan polenleri solumamak için). Evinizi öğleden sonra havalandırın, sabah saatlerinde pencere açmayın.

Ev içi havanın temizlenmesinde hepa filtreli hava temizleyici kullanabilirsiniz.

Polen mevsiminde, çamaşırlarınızı eviçinde kurutun. Otomobiliniz ile seyahat ederken camları kapalı tutun ve aracınızın polen filtresini ilkbaharda sık değiştirin.

Şeker alerjisi nedir? Belirtileri nelerdir?

Şeker alerjisi nedir? Belirtileri nelerdir?​

Sık sık yaşanmasına rağmen göz ardı edilen rahatsızlıklardan biride şeker alerjisidir. Rafine şekerin sağlığa birçok zararlı etkeni vardır. Bu yüzden tüketirken akabinde gelişen belirtilere dikkat edilmesinde fayda var. Aksi hale bilinmeden yaşanan şeker alerjisi ciddi sağlık sorunlarına davetiye çıkarır.

Şeker pancarının fabrikadan geçirilip sıkılaştırılarak elde edilen şekere rafine şeker denir. Yapılan bazı araştırmalarda bu şekerin meme kanserinden akciğer kanserine kadar birçok ciddi sağlık sorununa zemin hazırladığı biliniyor. Diğer tüm alerjilerde olduğu gibi şeker alerjisinde de bağışıklık şekerle beraber vücuda giren maddelere karşı uyarıcı olarak harekete geçmesi ile ortaya çıkar. Bu sadece sofra şekerleri değil diğer tüm şekerlerine karşı vücut bu reaksiyonu yaşar.

Genellikle şeker intoleransı denilen rahatsızlıkla karıştırılır. Rahatsızlık aslında kişinin bir çikolata parçası ya da bir dilim baklava sonrasında yaşadığı yorgunluk durumuna denir. Halk arasında bu durum şeker çökmesi olarak adlandırılır.Bu durumda vücut şekeri sindirmekte zorlandığı için bazı belirtiler yaşar. Şeker yedikten sonra şiddetli kramp, ishal ve gaz sıkışması gibi durumların yaşanmasının şeker intolerans olduğunuzun göstergesidir.

Şeker alerjisinde ise bağışıklık harekete geçtiği için vücut dışı da faaliyetler meydana gelir. Bağışıklık şekeri zararlı madde olarak algıladığından karın ağrısı, ishal, ciltte kızarma, dökülme, kaşıntı ve en kötüsü nefes darlığı yaşanır.

MEYVE VE SEBZELERDEKİ FRUKTOZ MADDESİNE DİKKAT!

Şeker alerjisi olan kişilerin bazı meyve, sebze ve bal tüketirken dikkat etmesi gerekir. Çünkü bu besinlerin içerisinde fruktoz madde bulunur. Bu madde şeker ile aynı özelliği gösterdiğinden alerji etkisi yapabilir. Aynı zamanda soslarda ve kapalı konservelerde de bu madde bulunur. Bazı üreticiler bozulmaması için daha fazla ilave eder.

SÜTTEKİ LAKTOZA DİKKAT!

Bunun yanı sıra laktoz da süt ve süt ürünlerinde bulunana şeker maddesidir. Bağışıklığın bu maddeye karşı diğer maddelere oranla daha hassastır. Süt alerjisi ve laktoz şeker alerjisi aynı şey değildir. Süt alerjisi bağışıklığın protein maddesine karşı gerçekleştirdiği savaştır. Vücut bu maddeyi sindiremediğinden şişkin ve gaz gibi mide bağırsak sorunlarına neden olur.

ŞEKER ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?​

- En yaygın belirtisi burundur. Bu alerjik reaksiyon burundaki sinüs kanallarını tıkanmasına neden olur. Bu da şiddetli baş ağrısını beraberinde getirir. Sinüs kanalları tüm yüzü ilgilendirdiğinden yanak ve çene ağrılarına sebebiyet verir. Akabinde burun akıntısı, şişmesi ve kızarmasını sağlar.

- Mide ağrısına

- Depresyon ve buna bağlı stres

- Akciğerlerde sorunlara bağlı nefes alıp vermede rahatsız hissetme

- Üst solunum yollarında iltihaplanmaya meyilli ortam hazırlar bu gibi belirtiler zamanla daha şiddetli durumlara neden olur.

Bu belirtilerden sonra bir uzmana görünmekte fayda var. Kesin bir tedavisi olmaz ortaya çıkan reaksiyon şiddetini azlatacak ilaçlar verilir.

Susam Alerjisi Nedir? Susam Alerjisi Belirtileri Nelerdir?

Susam Alerjisi Nedir?​

Susam alerjisi, susam ve susam içeren besinler tüketilmesi halinde ortaya çıkan olumsuz bağışıklık tepkisidir. Susam alerjisi olan kişi susam ya da susam içeren herhangi bir besin maddesi tükettiğinde susamın içeriğindeki proteinler kişinin bağışıklık sisteminde bulunan antikorlara bağlanır. Normalde zararsız olan bu proteinler antikorlar tarafından zararlı olarak algılanarak bağışıklık savunması tetiklenir ve hafif veya şiddetli bazı alerjik reaksiyon semptomları ortaya çıkar.

Susama olan hassasiyet kişiden kişiye değişiklik gösterdiğinden, susam alerjisi belirtileri kaşıntı ve kabarma gibi hafif, nefes darlığı ve bayılma gibi şiddetli olabilmektedir. Susam alerjisi aynı zamanda polen alerjisi gibi çapraz reaktif özelliğe sahip olabildiğinden bu alerjiye sahip kişiler benzer tohum ve kuruyemişlere karşı da hassasiyete sahip olabilmektedir.

Fındık ve çavdar tanesi alerjileri susam alerjisini takip eden alerjilerdendir. Yani susam alerjisi olan kişilerin fındığa ya da çavdara da alerjisi olması olasıdır. Susam ayrıca birçok paketli gıdada eser miktarda da olsa bulunduğundan, bu gıda alerjisine sahip kişiler alerjilerini takip ederken oldukça dikkatli davranmalılardır. Satın alacakları paketli gıdaların içeriğini dikkatlice inceleyerek o ürünün tüketimlerine uygun olup olmadığını kontrol etmeleri gerekmektedir.

Susam Alerjisi Belirtileri Nelerdir?​

Yetişkinlerde susam alerjisi belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bu nedenle susam alerjisi nasıl anlaşılır sorusunun belirli bir cevabı yoktur. Belirtiler, alerjiye sahip kişinin hassasiyet derecesi ile ilişkili olduğundan net bir belirti tanımı yoktur. Alerjik reaksiyon belirtileri deride kaşıntı ve kabarma gibi ufak çaplı olabildiği gibi anafilaktik şok ve bayılma gibi hayati risk oluşturabilecek kadar ciddi semptomlar olarak da gözlemlenebilir. Susama maruz kalınması durumunda sıklıkla görülen bazı susam alerjisi belirtileri şunlardır:

  • Kusma
  • İshal
  • Mide bulantısı
  • Kurdeşen
  • Karın ağrısı
  • Öksürük
  • Boğazda ya da ağızda kaşıntı
  • Yüzde kızarıklık veya şişme
  • Dudakta, dilde ve boğazda şişme
Hafif şiddette gözlemlenen bu belirtilerin yanı sıra susama karşı yüksek hassasiyete sahip kişiler alerjik reaksiyon olarak anafilaksi geçirebilir. Anafilaksi hayati riski bulunan, derhal acil tıbbi müdahale gerektiren oldukça şiddetli bir semptomdur. Özellikle alerji geçmişi olan kişilerin susam alerjisine bağlı olarak anafilaksi geçirme riskine karşı yanlarında epinefrin enjektörü bulundurmaları tavsiye edilir. Çünkü anafilaksi zamanında müdahale edilmediğinde ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir reaksiyondur. Anafilaksi belirtilerinden bazıları aşağıdaki gibidir:

  • Nefes almada zorluk
  • Bayılma
  • Hızlı kalp atışı
  • Kalp durması
  • Baş dönmesi
  • Kan basıncında düşüş
  • Bilinç kaybı
Bu belirtilerden biri ya da birkaçının gözlemlendiği durumda en hızlı şekilde sağlık ekiplerine haber verilmeli ya da en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Susam Alerjisi Neden Olur?​

Susam alerjisi bazı kişilerin susam ve susam ürünlerine karşı hassasiyet göstermesiyle ortaya çıkar. Susamın içeriğindeki bazı zararsız proteinler bu kişilerin bağışıklık sistemi tarafından zararlı madde olarak algılanır ve vücut bu maddeye tepki göstermeye başlar. Susam alerjisi susam veya susam içeren herhangi bir besinin tüketimini takip eden 24 saat içinde ortaya çıkabilen bazı belirtilerle ortaya çıkar. Bu alerjiye sahip kişiler, hassasiyet derecelerine göre hafif veya şiddetli alerjik tepkiler gösterebilir.

Susam Alerjisi Nasıl Geçer?​

Susam alerjisi erken yaşta ortaya çıkma eğilimindedir ve yapılan araştırmalara göre susam alerjisine sahip çocukların yaklaşık %80'inde bu alerji devam etmektedir. Bu demek oluyor ki bebeklerde susam alerjisi belirtileri de gözlemlenebilmektedir. Buna karşın susam alerjisinin tedavisi de mümkündür.

Susam alerjisinde temel tedavi yöntemi susam ve susam ürünleri içeren her türlü besin maddesinden uzak durmaktır. Beslenme rutininizden susam ve susam içerebilecek her türlü besin maddesini çıkarmak alerjik reaksiyonların önüne geçmek için ilk olarak yapmanız gereken şeydir. İçeriğinde aşağıdakilerden herhangi birini içeren yiyeceklerden uzak durmalısınız:

  • Susam, susam tohumu
  • Susam tozu
  • Helva
  • Susam unu
  • Susam yağı
  • Susam ezmesi
  • Sesamol
  • İrmik
  • Tahin
  • Susam bitkisi
Bunların yanı sıra bazı yiyeceklerdeki susamı fark etmek her zaman mümkün değildir. Özellikle paketli gıdalarda içeriğe fazlasıyla dikkat edilmelidir. Temelde susam içermese bile eser miktarda susam içerme ihtimali olan gıdalar ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Dolayısıyla içeriğinden şüphe duyulan hiçbir besin tüketilmemelidir.

Dışarıda yemek yenileceği zaman yemeğin içeriği iyice araştırılmalı, aşçı ya da şefe yemeğin içeriği ısrarla sorulmalıdır. Her ne kadar dikkat edilse de farkında olmadan susama maruz kalınabilir. Bu durumun önüne geçmek için ufak çaplı alerjik reaksiyonlara karşı bir uzman tarafından reçete edilecek antihistaminikler veya bazı alerji ilaçları edinebilirsiniz. Bu ilaçlar sayesinde susama maruz kalınması durumunda ortaya çıkabilecek kaşıntı veya kurdeşenlerin vereceği rahatsızlığı hafifletebilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, antihistaminikler ciddi alerjik reaksiyonları tedavi edemez.

Şiddetli alerjisi olan kişiler genelde doktor önerisi ile yanlarında adrenalin enjektörü bulundurarak alerjik reaksiyon durumunda acil müdahaleyi kolaylaştırır. Alerji uzmanları tarafından reçete edilen adrenalin enjektörlerini kullanırken de bazı hususlara dikkat edilmelidir. Enjektörü nasıl kullanacağınızı bildiğinizden emin olmak yapmanız gereken ilk şeydir. Sizinle birlikte en yakınınızda bulunan kişilerin de bu enjektörü nasıl kullanacağını bilmesi anafilaktik bir anda acil müdahale ederek sizi kurtarmalarını sağlayabilir. Ayrıca enjektörü son kullanma tarihinden önce değiştirdiğinizden emin olmalı ve daima yanınızda bulundurmalısınız. Bu sayede şiddetli alerjik reaksiyonların önüne geçmek ya da erken müdahalede bulunmak mümkün olabilir.

Susam yalnızca besin maddelerinde değil sabun ve kremler gibi kozmetik ürünlerinde, takviye edici gıdalar, ilaçlar ve evcil hayvan gıdalarında da "Sesamum indicum" ismiyle bulunabilir. Sadece tüketilen gıdalara değil bu ürünlerin kullanımına da dikkat edilmesi alerjik reaksiyon riskini en aza indirecektir. Özellikle bebeğiniz için kullanacağınız sabunlar ve kremlerin içeriğini dikkatlice incelemek bebeklerde susam alerjisi belirtilerinin önüne geçmek için oldukça önemlidir.

Yetişkinlerde susam alerjisi tedavi edilebilen bir durumdur. Alerjisi olan kişiye duyarsızlaştırma işlemi uygulanarak bu alerjiden kurtulması sağlanabilir. Duyarsızlaştırma işlemi, uzman bir doktor eşliğinde özel donanımla hastanelerde alerjisi olan kişinin alerjik reaksiyona neden olmayacak ölçüde ve sık sık susama maruz bırakılması ile gerçekleştirilir. Bu işlemde önemli olan miktardır. Kişinin tolere edebileceği düzeyde susam verilmeli ve bu miktar giderek artırılarak vücut susama tepki veremeyecek hale getirilmelidir. Bu şekilde susam alerjisini ortadan kaldırmak mümkün olabilir.

Vücutta Alerji Nasıl Geçer? Çözümü ve Tedavi Yöntemleri

Vücutta Alerji Nasıl Geçer? Çözümü ve Tedavi Yöntemleri

Vücutta oluşan alerjiyi geçirmek için doğal tedavilerden yararlanabilirsiniz. Ayrıca doktorunuzun önerdiği ilaçları da düzenli olarak kullanmanız kısa sürede alerjiden kurtulmanıza imkan verecektir. Alerjiden kurtulmak isterseniz alerjiye neden olan etken maddeden uzak durmanız gerekir.

Vücutta Alerji Nasıl Geçer?

İnsanların bağışıklık sistemi yabancı maddelerle karşılaştığında tepki verir. Verdikleri bu tepkiye ‘‘alerji’’ denir. Genellikle polen, arı zehirlemesi, kimyasal maddeler, hayvan dışkısı, tozlar alerjik durumlara neden olmaktadır.

Alerji nedenleri; sıcak, soğuk ve güneş ışığı, balık ve diğer deniz ürünleri, portakal, süt, yumurta, çikolata, fındık, çilek, domates vb gıdalar, genetik faktör, bazı rafine, işlenmiş gıdalar, kozmetik gibi kimyasal ürünler, toz, polen, zehirli bitkiler, serumlar, aşılar, hayvan kılı, arı ve böcek sokmaları, penisilin veya penisilin-tabanlı antibiyotikler, psikolojik veya duygusal stres.

Farklı kişilerde benzer maddeler karşı farklı alerjik reaksiyonlarla karşılaşılabilir. Bu da her insanın biyolojik yapısının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Devamlı baş ağrısı, saman nezlesi gibi sorunlar, yüz ve gözlerde şişlik, vücutta egzama, kusma görülebilir.

Burun akıntısı, tıkalı burun da sizi rahatsız edecektir. Kan basıncında düşüş, hızlı ve yavaş nabız, şiddetli nefes darlığı, bilinç kaybı de tetikleyici unsurlar arasında yer alır. İshal, döküntü, sinirlilik, depresyon ve konjonktivite görülebilir.

Alerji belirtileri hissettiğiniz zaman doktorunuza başvurmanız gerekmektedir. Eğer alerji yeni bir ilaca başladıktan sonra başladı ise kesinlikle doktorunuza gitmeniz gerekmektedir. Daha önceden de alerjik rahatsızlık yaşamış olup, bu rahatsızlık tekrar ettiyse de yine doktorunuza görünmenizde fayda vardır.

Alerji İçin Doğal Tedavi Seçenekleri

Vücutta alerji nasıl geçer? Patates unu döküntü gibi alerjilere iyi gelmektedir. Bir bardak su içinde 3 yemek kaşığı patates ununu eritin be sonra bunu bir kova su içine ekleyin. Bu suyu kullanarak duş alınız. Döküntü üzerine avokado yapıştırarak geçmesini sağlayabilirsiniz. Yeşil çay doğal antihistaminik olduğu için tüketilmesi önerilmektedir. Alerjik durum yeşil çayın dışında papatya çayı ile de geçer.

Alerjik rahatsızlık durumunda saf baldan 1 veya 2 çay kaşığı yiyebilirsiniz. Zencefil doğal şifalı bitkilerdendir. Bir parça soyulmuş zencefili bir kupa içine alıp, üzerine kaynar su ekleyip 1-2 dakika bekleyiniz. Sonrasında kullanıma hazırdır.

Böcek ısırığı veya kurdeşen üzerinde kaşıntıyı gidermek için elma sirkesini az su ile seyrelttikten sonra uygulanabilir ya da banyo suyuna ekleyebilirsiniz. Neem bitkisi iyi anti-septik olduğu için kan hastalıkları, deri alerjileri, deri enfeksiyonları gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Pancar, havuç suyu ile salatalık suyu karıştırılarak alerjik durumlarda tüketilebilir.

Hint yağı bağırsak, cilt, burun pasajların alerjik durumların tedavisinde kullanılabilir. Beş damla hint yağı yarım fincan su veya herhangi bir meyve ya da sebze suyuna eklenerek tüketilebilir. Tüm bu çözümler sayesinde alerjik durumların çoğu geçer.

Alerji Tedavisi Ne Kadar Devam Eder, Kaç Günde Geçer?

Vücuttaki alerji kaç günde geçer? Gün sayısı saymak mümkün değildir. Yani kaç gün süreceği belli değildir. Tedavi genelde devamlı olarak uygulanır. Fakat bu hayat boyu ilaç kullanılacak demek değildir. İlaçlar kullanıldığı gibi, kimi zaman kullanılan bu ilaçlar kesilir ve korunma yöntemleriyle devam eder. Fakat sorun ortaya çıkarsa tekrar ilaç kullanılabilir.

Mevsimsel alerjik durumlarda kullanılan ilaçlar dönemseldir. Alerji tedavisinde hangi tür ilaçlar kullanılır? Hastalığın yerleştiği organa, hastanın özelliğine vb. durumlara bağlı olarak çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Her ilacın yan etkisi olabildiği gibi alerjik ilaçların da yan etkisi bulunabilir. İlaçlar mümkün olduğu sürece en az dozda kullanılmalıdır.

Çünkü gereksiz ilaç kullanmak ve gereksiz dozda ilaç kullanmak doğru değildir. Alerji tedavisinde antihistaminikler olarak adlandırılan bir grup ilaç kullanılmaktadır. Bunların uyku, dalgınlık, dikkat azalması gibi yan etkileri bulunmaktadır. Kimi insanlarda da iştah artması görülmektedir. Ayrıca alerji tedavisinde kortizon türü ilaçlar da kullanılmaktadır.

KANAL TEDAVİSİ İLE DİŞLERİNİZİ RAHATLATIN

Kanal tedavisi ile dişlerinizi rahatlatın​

Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, kanal tedavisinin canlı dişlerde tek seansta, canlılığını yitirmiş dişlerde de genellikle iki seansta uygulanmakta olduğunu belirtti.

Her insanın ağız boşluğunda bakteriler olabileceğini kaydeden Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, "Bakteriler aldığımız birçok gıda ile birleşerek ağzımızda asitlerin oluşmasını sağlarlar.

Bu oluşan asitleri ağız hijyenimize önem vermezsek diş minesine zarar verirler ve mine tabakasında çürük oluşmasına neden olurlar.

Mine de oluşan çürükler tedavi edilmezse, mine tabakasının altındaki dentin tabakasına geçerler. Dentin tabakası ağrı yoluyla bizi uyarmasına karşın oluşan çürük yine tedavi edilmezse bu kez mikroorganizmalar pulpaya doğru harekete geçerler. Bu sırada pulpa kendini korumak için ağrı yolu ile bizi uyarıya geçer. Ama yine dişimizi tedavi ettirmezsek bir müddet sonra mikroorganizmalar pulpa içindeki damar ve sinirleri harap ederek iltihabın oluşmasını sağlarlar.

Pulpada iltihabın oluşmasının bir başka yolu da travmalardır. Dişe gelen bir darbe, kök ucundan dişin köküne giren damar ve sinirlerin kopmasına, böylece dişin canlılığını yitirmesine neden olur.

Bu durumu herhangi bir yolla mikroorganizmaların eklenmesi pulpanın iltihabına neden olur. Pulpanın enfekte olmasının bir başka yolu da, diş çevresinde uzun süreli periodontal (diş eti ve çevresi) hastalığın bulunmasıdır." diye konuştu.

Dişte soğuk ve sıcak yiyecek ve içeceklere karşı oluşan ağrı ve hassasiyetlerde, yemek yeme sırasında oluşan ağrılarda iltihaptan ve bir iltihap başlangıcının habercisi olduğunu ifade eden Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, şöyle konuştu:
"Yine dişlerde meydana gelen aşırı renk değişimleri de iltihap belirtisi olarak algılanabilir. Bunların dışında çürüğün pulpaya kadar ulaştığı ama tedavi edilmeyen dişlerde, enfeksiyon kök ucundan çene kemiğine çıkar ve yüzde küçük veya büyük şişlere neden olabilir. Bu durumda enfeksiyonla mücadelede, diş hekimin yaptığı işlemlerin yanı sıra antibiyotik kullanımı da uygundur.

Genel kanı, yüzde şiş oluşturan dişin, şiş indikten sonra çekilmesi gerekmektedir. Yeni teknolojiye gore artık bu tür büyük enfeksiyonlara neden olan dişler bile kanal tedavisi yapılarak ağızda tutulabilir ve sağlıklı diş gibi size yıllarca hizmet edebilir."

Tedavi Yöntemleri​

Radyografi alınarak sorunlu dişin tespit edilmesi. Diş canlı ise lokal anestezi yapılarak diş ve çevre dokulardaki duyarlığın yok edilmesi.

Dişin Mine ve Dentin tabakalarındaki çürüklerin temizlenerek pulpaya ulaşılacak boşluğun oluşturulması. Dişe rubber dam takılarak izole edilmesi. Elektronik aletler kullanılarak çalışma uzunluğunun saptanması ve radyografi ile teyit edilmesi.

Döner alet sistemleri kullanılarak kök kanalı içindeki enfekte dentin tabakalarının, mikroorganizmaların yok edilmesi ve uzaklaştırılması. Kök kanallarında döner alet sistemleri kullanılırken çeşitli kök kanalı dezenfektanları ile mikroorganizmaların yok edilmesi.

Kanal tedavisine başlarken diş canlı değil ise kök kanalı içine konulacak bir kanal antiseptiği ile belirli bir süre beklenmesi ve sonraki buluşmada kök kanlarının doldurulması. Kök kanalı tedavisinden sonra, dişin çevre dokular ile ilişkisi kesilerek, enfeksiyonun bir daha oluşmaması ve dişin çevre dokularında meydana gelmiş bir hasar varsa onun onarılması amaçlanır.

Kanal tedavisi lokal anestezi altında yapılır ve ağrı duyulmaz. Kanal tedavisini takiben, özellikle de canlı dişlerin tedavisinin ardından dişte birkaç gün katlanabilir bir ağrı veya dişin üzerine basıldığında ağrı oluşabilir. Bu kanal tedavisi sonrası oluşan normal bir ağrıdır.

Kanal tedavisi yapılan dişin biraz korunması ile kısa sürede ortadan kalkar. Bugün için doğru tedavi yöntemi uygulanan kanal tedavilerde başarı oranı \%90'a varmaktadır.

Diş Hassasiyetine Neden Olan Faktörler Nelerdir

Diş Hassasiyetine Neden Olan Faktörler Nelerdir​

Oldukça rahatsız edici olan diş hassasiyeti sıcak ya da soğuk bir şeyler içerken, tatlı yerken hatta soğuk havalar da ağzınızdan alınan nefes ile bile hissedilebilir. Diş Hekimi Onur Öztürk diş hassasiyetinin dişin altındaki tabakasının zarar görmesi, dişi kaplayan diş eti çekilmesi gibi farklı sebeplerden meydana gelebileceğini belirtiyor ve bize bu nedenleri sırası ile açıklıyor;

Hassasiyete neden olan faktörler;​

1. Asitli yiyecek ve içecekler; Asitli yiyecek ya da içeceklerin düzenli olarak tüketilmesi dişin minesini aşındırır ve dişlerde hassasiyet oluşmasına neden olur. Bu durumdan şikayetçi olmamak için asitli yiyecekleri sınırlı sayıda tüketmek gerekir.
2. Yaş; Dişlerde hissedilen hassasiyet genelde 25-30 yaşlarındaki kişilerde görülür.
3. Yanlış diş fırçası kullanımı; Diş ve diş eti yapıları kişiler arasında farklılık gösterir. Bu nedenle üreticiler birbirinden farklı diş fırçaları üretirler. Eğer hassas dişleriniz varsa ve sert diş fırçası kullanıyorsanız dişlerinize zarar verme olasılığınız çok yüksektir. Bu konuda 3diş hekiminizin tavsiyesine başvurun.
4. Çok sert diş fırçalamak; Yanlış diş fırçası kullanımının yanı sıra çok sert diş fırçalama da dişlere zarar verir. Bazı kişiler dişlerini daha sert bir şekilde fırçalayarak daha iyi temizlediklerini ya da dişlerinin daha beyaz olacağını zannederler. Oysa bu diş ve diş etlerine zarar vermekten başka bir işe yaramaz.
5. Diş gıcırdatma ve sıkma; Dişlerini sıkan ya da gıcırdatan kişilerde diş hassasiyetinin görülmesi çok yaygın bir durumdur.
6. Diş eti hastalığı; Diş eti hastalığı olan bireylerde de genelde diş hassasiyeti görülür. Bunun nedeni diş köklerinin diş eti çekilmesi sebebiyle korumasız kalmasıdır.

Sizin yapabilecekleriniz;

1. Dişlerinizi sizin için uygun olan diş fırçası ile nazikçe fırçalayın.

2. Tükettiğiniz gıdalara biraz daha dikkat edin. Asitli yiyecek ve içecekleri daha az tercih edin ya da pipetle içmeyi tercih edin.

3. Diş gıcırdatmanız varsa tedavi olun. Eğer uyurken diş gıcırdattığınızı çevrenizdekiler fark edip sizi uyarıyorlarsa en kısa zamanda diş hekiminizden randevu alın. Bu durumda diş hekiminiz size uygun koruyucu bir gece plağı yapar ve bunu yatarken kullanmanızı ister. Böylece uykunuzda yapacağınız sıkma veya gıcırdatma ile dişlerinize zarar vermemiş olursunuz

4. Diş hassasiyetine karşı üretilen diş macunlarını tercih edin.

Aldığınız önlemlere rağmen dişinizde belirgin bir hassasiyet varsa diş hekiminizi ziyaret edin ve bunu onunla paylaşın. Bu durumun arkasında çürük v.b bir sebep olabilir. En iyi tedavi seçeneğini muayene yaptıktan sonra diş hekiminiz uygulayacaktır.
Diş Hekimi Onur Öztürk

Diş fırçasının tarihçesi

İlk diş fırçası 1600’lü yıllarda Çinde üretilmiştir. Patenti ise 1858 yılında Amerikada alınmıştır.

İdeal diş fırçasının özellikleri fırçalama yüzeyi 7.9-9.5 mm genişliğinde 24.5-31.8 mm uzunluğunda 2-4 sıra kıl ve her sırada 5-12 küme kıl bulunmalıdır.

Diş fırçalarının yapımında Naylon kullanılmaktadır. Naylon kıllar daha uzun süreli kullanıma olanak sağlamaktadır.

Diş fırçası sapı seçiminde dikkat edilmesi gereken nokta fırça sapı avuç içine tamamen oturmalı ve rahatça manevra yapılabilmelidir. Baş kısmı ile sap kısmı arasında 1 veya 2 açı olması kullanım etkinliğini arttırabilir.

Diş İltihabı Diş Apsesi-Apse Nedir?

Diş İltihabı Diş Apsesi-Apse Nedir?​

Bazı kişiler diş çürümesini ciddi bir sağlık sorunu olarak görmezler. Ancak, zamanında ve doğru şekilde müdahale edilmediğinde, daha çok sorun yaratan bir hastalığa yol açabilir. Çürüme, bakterinin, dişin özünü enfekte etmesine izin verir. Enfeksiyon köke ve çevre kemiğe yayılır. Bu abse olarak bilinir. Eğer enfeksiyon kemiğe ulaşırsa, diş kaybedilebilir. Enfekte diş kökü ve şişmiş doku ağrıya neden olabilir. Eğer kök ölürse, ağrı yok olacak, ancak yavaş yavaş da bitişik kemiğe zarar verecektir. Enfeksiyonunbir bölümü olarak oluşan irin, çene boyunca bir kanalı aşındırabilir ve diş eti üzerinde bir şişme ya da içi irinle dolu bir deri lezyonuna yol açabilir.

Abse Belirtileri​

  • Dişte sürekli ya da zonklama şeklinde ağrı;
  • Sıcak ya da soğuk yiyecek ve içeceklere karşı hassasiyet;
  • çiğnerken ağrı;
  • Boyunda şişmiş lenf düğümleri
  • Ateş ve genel kırıklık.

Apse Teşhisi​

Eğer dişinizde sürekli ve zonklama tarzında bir ağrı varsa, çiğnerken ağrı duyuyorsanız ya da sıcak ya da soğuk yiyecek ve içeceklere karşı hassassanız apseli bir dişiniz olabilir. Hafif ateş, boyunda şişmiş lenf düğümleri olabilir ve genel olarak kendinizi iyi hissetmezsiniz.

Sızlayan dişin yanındaki diş eti üzerinde oluşan şişme bir noktada patlayabilir ve patlarken ağzınızda kötü tat ve koku bırakan yoğun bir sıvı çıkarabilir. Aynı anda, ağrı büyük bir olasılıkla geçecektir. Eğer bu semptomlardan herhangi biriniyaşarsanız, derhal diş hekiminize başvurun. Diş hekiminiz dişinizi muayene eder ve ne yapılması gerektiğine karar verir.

Absenin Tedavisi​

Diş hekiminize gitmeden önce, aspirin ya da başka bir ağrı giderici alarak apse ağrısını geçirmeye çalışabilirsiniz. Yalnız, aspirini doğrudan dişinizin ya da çevre dokunun üzerine uygulamayın. Ağzınızı saat başı ılık, tuzlu suyla çalkalamak yatıştırıcı olabilir ancak tedavi edici değildir.

Geçmişte, apseli bir dişe yapılan tek tedavi, dişin çekilmesiydi Belirli koşullar altında diş çekimi yine de uygun olabilir. Ancak, günümüzde diş hekimleri genellikle apselidişleri iyileştirmektedirler.

İlk adım olarak, diş hekiminiz büyük bir olasılıkla enfeksiyonu gidermek için bir antibiyotik tedavisiuygulayacak. böylece enfeksiyonun vücudunuzun diğer bölümlerine yayılmasını önleyecektir. Rahatlamanız için ayrıca reçeteye ağrı giderici ilaçlar yazabilir.

Dişinizi kurtarmak için diş hekiminiz, o bölgeyi uyuşturabilir ve daha sonra o dişin diş özü yuvasına bir delik açabilir. Bu basıncı azaltacaktır. Diş özü yuvasıtemizlenir, dezenfekte edilir ve hareket etmeyecek şekilde bir maddeyle doldurulur. Apseli diş temizlendikten sonra eğer şişme devam ediyorsa, diş hekiminiz aktinomikoz adı verilen bir hastalık olup olmadığını anlamak için özel bir kültür yapmayı isteyebilir.

Bir sonraki adımda diş hekimidiş içine geçici bir dolgu koyacaktır. Enfeksiyon temizlendikten sonra

Diş hekimi büyük bir olasılıkla sizi birkaç ay içinde tekrar görmek isteyecektir. Tekrar gördüğünde ise apsenin bıraktığı boşlukta kemik ve dokunun büyüyüp büyümediğini saptamak için dişin röntgeni çekilecektir. Eğer boşluk sağlıklıgörünüyorsa, tedavi biter. Enfeksiyon devam ederse, ek tedaviler gereklidir ve diş hekimi sizi hastalıklı dokunun (zaman zaman kökün ucunu da içeren bir küçük kısım) ortadan kaldırılması için ameliyat edecek olan bir uzmana gönderebilir.

Dişin sinirinin travma, bakteriler ve kimyasal veya mekanik tahrişlerle ölümünü takiben, enfeksiyonkök ucundan çevre dokulara yayılır. Zamanla kök ucu çevresindeki kemikte lokalize bir cerahat toplanması meydana gelir. Bu durum diş apsesi olarak adlandırılır. Zamanla bu cerahat kemiği eriterek kendine bir yol bulur ve dişeti üzerinde içi irinle dolu bir şişliğe dönüşür.Bu aşamadan sonra diş kaybedilebilir.

Abse Belirtileri​

  • Dişte bir rahatsızlık meydana gelir, üzerine basıldığında dişin kemiğin içine doğru hafifçe hareket ettiği hissedilir.
  • Olay ilerledikçe, kök etrafındaki yumuşak dokularda şişlik meydana geldiği için ağrı artar.
  • Zamanla yüzde şişlik meydana gelir. Şişlik dişin ve kemiğin durumuna göre, başlangıç yerinden uzakta olabilir. Bu aşamada diş daha ağrılı, uzamış ve sallanır birhaldedir.
  • Mevcut cerahat dokuların en zayıf yerinden kendine bir yol bularak, ağız içine veya ağız dışına akar. Bu nedenleağızda kötü tat ve koku meydana gelir. Cerahat akmaya başladığında ağrı azalır.
  • Hafif ateş ve lenf bezlerinde şişlik olabilir. Genel kırıklık söz konusudur.

Apse Tedavisi​

Dişhekiminize gitmeden önce, ağrıyı geçirmek için ağrı kesici alabilirsiniz. Ancak, kesinlikle doğrudan dişinizin veya dişetinin üzerine aspirin, kolonya ve alkol gidi maddeler uygulamayın.

Geçmişte apseli dişler için tek tedavi seçeneği o dişin çekilmesiydi. Bazı durumlarda dişin çekilmesi uygun bir seçenek olsa da, günümüzde apseli dişler çeşitli tedaviyöntemleriyle kurtarılabilmektedir.

Apsenin tedavisindeki ilk adım enfeksiyonu gidermek ve yayılmasını önlemek amacıyla uygun birantibiyotiğin kullanılmasıdır. Ayrıca ağrıyı gidermek için uygun bir ağrı kesici de alınabilir.

Antibiyotik tedavisi ile enfeksiyon kontrol altına alındıktan sonra, dişin kanalları açılarak temizlenir ve iltihabın boşalması sağlanır. İltihabın boşalması için dişin üzeri bir süreliğine açık bırakılabilir. Şişlik azaldıktan sonra, kanalların içitemizlenir, dezenfekte edilir ve uygun bir geçici kanal dolgu maddesi ile doldurulur. İyileşme gerçekleşene kadar, belirli aralıklarla geçici kanal dolgu maddesi değiştirilerek pansuman yapılır. Bazı durumlarda bu pansumanlarla tam iyileşme sağlanırken, bazen enfeksiyontam olarak tedavi edilemez. Bu durumda cerrahi bir operasyonla, kök etrafındaki enfekte doku ve bazen kök ucunu içeren küçük bir kısım ortadan kaldırılır.

Diş Absesinin Tedavisi-Diş İltihabının Tedavisi

Diş Absesinin Tedavisi-Diş İltihabının Tedavisi​

Diş hekiminize gitmeden önce, aspirin ya da başka bir ağrı giderici alarak apse ağrısını geçirmeye çalışabilirsiniz. Yalnız, aspirini doğrudan dişinizin ya da çevre dokunun üzerine uygulamayın. Ağzınızı saat başı ılık, tuzlu suyla çalkalamak yatıştırıcı olabilir ancak tedavi edici değildir.

Geçmişte, apseli bir dişe yapılan tek tedavi, dişin çekilmesiydi Belirli koşullar altında diş çekimi yine de uygun olabilir. Ancak, günümüzde diş hekimleri genellikle apselidişleri iyileştirmektedirler.

İlk adım olarak, diş hekiminiz büyük bir olasılıkla enfeksiyonu gidermek için bir antibiyotik tedavisiuygulayacak. böylece enfeksiyonun vücudunuzun diğer bölümlerine yayılmasını önleyecektir. Rahatlamanız için ayrıca reçeteye ağrı giderici ilaçlar yazabilir.

Dişinizi kurtarmak için diş hekiminiz, o bölgeyi uyuşturabilir ve daha sonra o dişin diş özü yuvasına bir delik açabilir. Bu basıncı azaltacaktır. Diş özü yuvasıtemizlenir, dezenfekte edilir ve hareket etmeyecek şekilde bir maddeyle doldurulur. Apseli diş temizlendikten sonra eğer şişme devam ediyorsa, diş hekiminiz aktinomikoz adı verilen bir hastalık olup olmadığını anlamak için özel bir kültür yapmayı isteyebilir.

Bir sonraki adımda diş hekimidiş içine geçici bir dolgu koyacaktır. Enfeksiyon temizlendikten sonra;

Diş hekimi büyük bir olasılıkla sizi birkaç ay içinde tekrar görmek isteyecektir. Tekrar gördüğünde ise apsenin bıraktığı boşlukta kemik ve dokunun büyüyüp büyümediğini saptamak için dişin röntgeni çekilecektir. Eğer boşluk sağlıklıgörünüyorsa, tedavi biter. Enfeksiyon devam ederse, ek tedaviler gereklidir ve diş hekimi sizi hastalıklı dokunun (zaman zaman kökün ucunu da içeren bir küçük kısım) ortadan kaldırılması için ameliyat edecek olan bir uzmana gönderebilir.

Dişin sinirinin travma, bakteriler ve kimyasal veya mekanik tahrişlerle ölümünü takiben, enfeksiyonkök ucundan çevre dokulara yayılır. Zamanla kök ucu çevresindeki kemikte lokalize bir cerahat toplanması meydana gelir. Bu durum diş apsesi olarak adlandırılır. Zamanla bu cerahat kemiği eriterek kendine bir yol bulur ve dişeti üzerinde içi irinle dolu bir şişliğe dönüşür.Bu aşamadan sonra diş kaybedilebilir.

Ağız İçi Ve Boğaz Yaraları

Ağız İçi Ve Boğaz Yaraları​

Ağız içi yaraları, aft olarak bilinen ve kişinin yemesinde, içmesinde oldukça zorluk çıkaran ağrılı yaralardır. Ağız içi yaraları, kişilerin yaşam kalitelerini oldukça olumsuz etkilemektedir.

Aft dışında ağız içinde çıkan başka yaralarda bulunmaktadır. Yanaklarda, dudak mukozasında, dil ve dişetlerinde oluşan, oval veya yuvarlak yaralara ağız içi ülserleri adı verilmektedir. Ağız içi ülserlerinin tedavisi için, ağız içi ülserine neden olan sıkıntının saptanması gerekmektedir.

Ağız içi yaraları, sıklıkla tekrarlayabilen yaralardır. Çapları genellikle 5 mm’nin altında ve sayısı birden çok olabilir. Ağız içi yaraları çoğunlukla 7–10 gün içerisinde iyileşebilmektedir. Nadir olabilmekle birlikte çapı 1–3 santimetreye kadar ulaşabilen yaralarda bulunabilmektedir. Bunların iyileşmesi ise genellikle 6 haftayı bulabilir.

Ağız İçi ve Boğaz Yaraları Neden Oluşur?

Bazen ağız içi ve boğaz yaralarını ortaya çıkaran neden, büyün vücut sistemlerini etkileyen bir rahatsızlıktan veya ağız içerisinde ki bir sıkıntıdan dolayı meydana gelmektedir. Fakat tam olarak neden ortaya çıktıkları bilinmemektedir. Çoğunlukla ağız içi ve boğaz yaraları genetik geçişli olabilmektedir. Yiyecekler, içecekler, ilaç alerjileri, diş ve diş eti rahatsızlıkları, dışarıdan virüsün bulaşması, ağız içi mukozasındaki dengenin bozulması, bağışıklık sistemini bozan hastalıklar, fiziksel ve duygusal stres gibi nedenler de ağız içi ülserine sebep olabilmektedir. Bütün bunların yanı sıra yanlışlıkla ısırma, bazı yiyecekler, ağız içi protezleri, ağız içi yaralanmaları da ağız içi ülserini ortaya çıkarabilen nedenlerden sayılabilir.

Demir eksiklikleri, folik asit eksikliği, B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri ağız içi ve boğaz yaralarına neden olabilmektedir. Sık tekrarlanan ağız içi ve boğaz yaraları ile birlikte görmede bozukluk oluştuğunda, yaraların kendi kendine iyileşemediği durumlarda, ağız içinde kötü koku ve akıntı olduğunda bunlar genellikle derin enfeksiyon belirtileri olarak sayılır.

Ağız İçi Ve Boğaz Yaraları

Bu belirtilerle karşılaştığınızda ilk yapmanız gereken derhal bir doktora başvurulması gerekmektedir.
Ağız içi ve boğaz yaraları, en başta enfeksiyonlar ile birlikte virüsler nedeniyle oluşmaktadır. Ağız ve boğaz yaraları bakterilerden dolayı meydana gelmediği için antibiyotik tedavilerine cevap vermezler. Bu yüzden tedavi edilmesi aksayabilir.

Virüsler ilk önce bademciklere yerleşir ve boğaz yaraları oluşmaya başlar. Boğazda ortaya çıktığından dolayı, çoğu zaman hastada şiddetli ağrı ile birlikte nefes almada zorluk yaşanmaktadır. Boğaz yaraları genellikle 6 hafta veya daha fazla sürebilecek olan yorgunluk ve halsizliğe neden olabilir.

Ayrıca ağız içi ve boğaz yaraları, genellikle soğuk algınlığı ve grip gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkar. Fakat bazen de hava kirliliği, hava kirliliğine alerji duymak, kuruluk gibi sebepler yüzünden de boğaz yaraları oluşabilmektedir.

Ağız İçi ve Boğaz Yaraları İçin Risk Faktörleri Nelerdir?

  • Alerji
  • Sigara kullanımı
  • Uzun süre kapalı ortamda bulunmak
  • Oda sıcaklığında yiyecek tüketmek
  • Bağışıklık sisteminin zayıflaması
  • Yeterli protein alınmaması
Uzman bir diyetisyenden yardım alabilirsiniz

Ağız İçi ve Boğaz Yaralarından Nasıl Korunabilirsiniz?​

Temizlik hijyenine dikkat etmelisiniz.
Kullandığınız size özel eşyaları başkası ile paylaşmayınız.
Umumi alanlarda bulunan çeşmelere ağzınızı değirmekten kaçınınız.
Sigara içilen ortamlardan uzak durunuz.
Hasta olan kişilerden uzak durunuz.

Ağız İçi ve Boğaz Yaralarına Ne İyi Gelir?​

  • Bal
  • Karadut Şurubu
  • Gül
  • Itır çiçeği
  • Kasık Otu
  • Nane
  • Meşe
  • Sinirli Ot

Filtrele

Geri