Anksiyete Krizi Nasıl Geçer?

Anksiyete ataklarında sakinleşebilmek ve semptomları bastırabilmek için nefes egzersizleri uygulamak, farklı bir konuya odaklanmaya çalışmak, şeker tüketimini azaltmak ve gevşeme egzersizi uygulamak faydalı olabilmektedir.

Nefes egzersizleri: Doğru nefes almak, sakinleşme konusunda son derece etkilidir. Nefes egzersizlerini öğrenerek sakinleşmeyi ve yeniden odaklanmayı gerçekleştirebilirsiniz.

Ayağa kalkma ve vücudu dik tutma: Korku veya tehlike hissedildiğinde bilinçaltından gelen bir dürtüyle öne eğilerek kalbi ve akciğerleri koruma durumu oluşmaktadır. Ayağa kalkmak ve dik durmak, vücuda her şeyin normal olduğu mesajını vererek sakinleşmenize yardımcı olacaktır.

3-3-3 kuralını uygulama: Anksiyete krizinin başladığını hissettiğinizde 3-3-3 kuralını uygulayarak sakinleşebilirsiniz.

  • Etrafınızdaki üç şeyin ismini söyleyin.
  • Duyduğunuz üç sesi söyleyin.
  • Vücudunuzu üç bölümünü; parmaklarınızı, bileklerinizi ve kolunuzu oynatın.
Kaygı randevusu oluşturma: Sizi kaygılandıran tüm detayları bir yere not edin ve bunları düşünmek için kendinize bir zaman dilimi belirleyin. Böylece tüm gün aynı korkuları yaşamak yerine günün belli zamanını bunun için ayırabilirsiniz.

İçinde bulunduğunuz ana konsantre olma: Gelecek zamanda olacakları düşünmek yerine şimdi bulunduğunuz zamana odaklanın. Kaygılanmanıza neden olacak bir şeyin olmadığını kendinize hatırlatın.

Kendinizi meşgul edin: Anksiyete krizinin geldiğini fark ettiğiniz anda kendinize meşgul olabileceğiniz şeyler bulmaya çalışın. Yürüyüş yapmak, kitap okumak, film/video izlemek, kaygılı düşünce kalıplarından uzaklaşmanızı ve kontrolü elinize almanızı sağlamaya yardımcı olabilir.

Şekerden uzak durma: Fazla şeker tüketimi anksiyeteyi tetiklediği için anksiyete krizinin geldiğini fark ettiğiniz anda şekerli gıdalardan uzak durun. Onun yerine proteinli gıdalar yemeyi ve su içmeyi tercih edin.

Anksiyete Krizi Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete krizleri yaklaşmakta olan olumsuz bir duruma karşı aniden ortaya çıkar. Kaygı ve korku, nefes darlığı, göğüs ağrısı, terleme ve çarpıntı hissi gibi belirtilerin hepsinin veya bir kısmının aynı anda yaşanması anksiyete krizinin neden olduğu belirtilerdir.

Anksiyete krizi belirtileri genel olarak şunlardır:
  • Kötü bir şey olacakmış duygusuyla kaygı ve korku yaşama
  • Midede karıncalanma
  • Baş dönmesi
  • Hızlı nefes alıp-verme
  • Nefes darlığı
  • Kalp atışında düzensizlik
  • Terleme ve sıcak basması
  • Uyku bozukluğu yaşama
  • Bitkinlik
  • Göğüs ağrısı
  • Geceleri yatarken dişleri gıcırdatma

Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete anında fiziksel ve duygusal belirtiler ortaya çıkabilir. Bunlar, gergin ve huzursuz hissetme, kötü düşüncelere kapılma, çarpıntı, nefes alışverişinin hızlanması, soğuk terleme, ateş basması, midede karıncalanma hissi ve göğüs ağrısıdır. Anksiyete anında bu belirtilerin tamamı veya bir kısmı bir arada yaşanabilmektedir.

Genel olarak anksiyete belirtileri şöyledir:
  • Gergin, huzursuz ve endişeli olma
  • Kaygı ve korku hissi ile kötü düşünceler içinde olma
  • Nefes alışverişinin hızlanması
  • Ani soğuk terleme
  • El ve ayaklarda istemsiz titreme
  • Odaklanmada sorun yaşama
  • Halsiz ve hasta hissetme
  • Korkuya sebep olan gelecekteki olası tehdit dışında başka bir şey düşünememe
  • Nefes darlığı
  • Uyku bozukluğu
  • Göğüs ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Karın ağrısı

Anksiyete Neden Olur?

Pek çok ruhsal bozukluk gibi anksiyete bozukluğunun da tam olarak nedeni anlaşılamasa da yaygın anksiyete bozukluğu, beyinde doğal olarak bulunan birtakım kimyasallarda oluşan dengesizlik sebebiyle görülmektedir. Bu kimyasallar, nörotransmiter olarak adlandırılan serotonin ve neropinefrindir. Beyin kimyasallarındaki değişimler, genetik, stres, kronik hastalıklar(diyabet, kalp, koah gibi), kullanılan ilaçlar, uyuşturucu gibi zararlı maddeler ve çevresel faktörler anksiyetenin nedenleri arasında yer alır.

Özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmatik olaylar, beyindeki korku işleme mekanizmalarında hassasiyete yol açarak stres unsurlarına karşı fazla duyarlı olmaya yol açmaktadır. Anksiyete konusunda yapılan araştırmalara göre, çocukluk çağında ortaya çıkan kaygı bozukluklarında hem çevresel hem de genetik faktörler birlikte rol almaktadır. Yukarıda sayılan kaygı bozukluğu belirtilerinden bir tanesi bile çocuklarda bulunuyorsa, vakit kaybetmeden uzman desteği almakta yarar olacaktır. Bunun için online psikolog yoluyla kaygı bozukluğu tedavisi için adım atabilir, profesyonel bir destek alabilirsiniz.

Anksiyete Bozukluklarının Türleri Nelerdir?

Saplantı bozukluğu (obsesif kompulsif bozukluk): Tekrar eden takıntılı ve saplantılı davranışlardır. İstem dışı oluşan ve gelişen düşünceler yüzünden kişiler devamlı korku halindedir. Bu düşünceleri bastırmak için kişiler devamlı ellerini yıkar, kapının kilidini ve ocağın kapalı olup olmadığını kontrol eder. Toplumda bu durum "takıntı" olarak değerlendirilse de aslında psikolojik hastalıklardan bir tanesidir. Eğer kişiler takıntı olarak adlandırılan bu ritüelleri gerçekleştirmezse anksiyete daha da kötüleşebilir. Zaman alan bu saplantılar yüzünden kişiler yapması gerekenleri yapamaz hale gelir ve daha çok yorulur.

Panik atak: Hayati bir durum olmamasına rağmen kişide kuvvetli bir endişe ve korku hissettiren rahatsızlıktır. Panik atak belirtileri çok şiddetli olduğundan, panik atak geçiren kişiler felç ya da kalp krizi geçiriyormuş hissine kapılabilir. Panik atak durumu ortaya çıktığında kalp atışı ve kalp nabız atışı hızlanmaktadır.

Anksiyete ile panik atak belirtileri birbirine benzese de farklı sorunlardır. Anksiyetede sürekli devam eden tedirginlik vardır ve bilinçaltında devamlı kendini hissettirir. Panik atakta kişi kendini saldırıya uğramış ve tehlikede hisseder, bayılacağını zanneder, kalbi hızlı atar ve nefesi kesilir. Ataklar birkaç dakika ya da birkaç saat sürebilmektedir.

Travma sonrası stres: Travmatik bir olay sonrası hissedilen korkular ve bedensel tepkilerdir. Kişiler bu korkunç olayları tekrar gözünün önüne getirerek yeniden yaşamaktadır. Fiziksel ağrılar ve uykusuzluk, travma sonrası stres yüzünden ortaya çıkabilen durumlardandır.

Genelleştirilmiş kaygı bozukluğu: Kişinin her konuda tedirgin ve kaygılı hissetmesidir. Eve hırsız girmesi, deprem olması, sevdiklerinin hastalanması, borçları ödeyememek gibi kontrol edilemeyecek durumlara endişelenmek, kişiyi huzursuz ve geceleri uyuyamaz hale getirebilmektedir.

Agorafobi: Agorafobi, kişinin anksiyete yaşaması durumunda hızlıca yardım göremeyeceğinden korkmasıdır. Bu rahatsızlığı olan kişiler sinema salonları, doğa aktiviteleri, toplu taşıma araçları gibi doktora uzak olan yerlerde bulunmak istemez.

Sosyal fobi: Kalabalık ortamlarda kişilerin küçük düşürülme ya da aptal duruma düşme korkusu yaşamasıdır. Sosyal fobisi olan kişiler, kalabalıkta yüksek sesle konuşmaya, yemek yemeye ve davetlere katılmaya çekinmektedir.

Anksiyete Nedir?

Anksiyete, mevcut olmayan ancak algılanan gelecekteki olası tehditler için yoğun kaygı ve kaygı duymaya neden olan psikiyatrik bozukluktur. Genellikle herhangi bir stres unsuruna karşı gelişen anksiyete, huzursuz ve gergin hissetme, çarpıntı ve terleme gibi fiziksel ve duygusal semptomlarla karakterizedir.

Gündelik hayatta, çevresel, bilişsel ve toplumsal faktörlerin yarattığı stres ve baskının tetiklediği korku, endişe ve kaygı hissi olarak da tanımlanabilen anksiyeteyi tetikleyen örnekler, sınav, iş görüşmesi, bir işi zamanında yetiştirme gibi stres ve baskı yaratan koşullardır. Anksiyetede endişe, ve belirsizliğe karşı korku söz konusudur. Kan basıncının yükselmesi, kalp atışlarının hızlanması, nefes alışverişinin değişmeye başlaması ve soğuk terleme gibi fiziksel ve duygusal belirtilere neden olur.

Genellikle beyinde doğal olarak bulunan birtakım kimyasallarda oluşan dengesizlik sebebiyle meydana gelen anksiyete, genetik faktör, stres, kronik hastalıklar, uyuşturucu madde kullanımı ve çevresel faktörler anksiyete oluşumuna zemin hazırlar. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmatik olaylar, beyindeki korku işleme mekanizmalarında hassasiyete yol açarak stres unsurlarına karşı kişiyi daha duyarlı birine dönüştürür ve bu durum ileride anksiyeteye zemin hazırlar.

Kişiyi gergin bir yapıya bürüyen anksiyete hastalığının yaygın tedavi yöntemleri arasında gerekiyorsa ilaç tedavisi, psikoterapi ve diyalektik davranış terapisi yer alır.

Ankilozan spondilit ile sakroileit arasında nasıl bir ilişki vardır?

Sakroileit, vücutta leğen kemiğini omurgaya bağlayan sakrolliak ismi verilen eklemlerin iltihaplanmasıdır. Ankilozan spondilit de omurgayı etkileyen ve kronik iltihap ile seyreden bir rahatsızlıktır. Sırt, bel, kalça, bacak bölgelerinde ağrılara neden olabilen sakroileit ankilozan spondilitin erken belirtilerinden biri olabilmektedir. Sakroileit durumunda hastaların ankilozan spondilit yönünden değerlendirilmesi çok önemlidir.

Ankilozan spondilit ağrıları, normal bel ağrısından nasıl ayırt edilir?

Hemen herkes hayatının bir döneminde bel ağrısı yaşayabilmektedir. Bel fıtığı, kireçlenme, kas spazmı, bel kayması gibi nedenlere bağlı mekanik bel ağrısıyla, ankilozan spondilit hastalığında yaşanan bel ağrıları birbirinden farklıdır. Mekanik bel ağrıları daha çok hareket halindeyken oluşur ve istirahat edildiğinde düzelir veya azalma gösterir.

Ankilozan spondilitte ise ağrılar kişi dinlenirken oluşur, hareket edildiğinde ise hafifler. Gece uykudan uyandıracak şekilde şiddetli ağrılar olabilmektedir. Sabahları ise uzun süren bel tutuklukları yaşanabilmektedir. İltihaplı olmayan diğer bel ağrılarında da tutukluklar yaşanabilir ancak bu tablolarda tutukluk çok daha kısa sürmektedir.

Ankilozan spondilitte hangi egzersizler yapılmalıdır?

Bütün vücudu aynı anda çalıştıran yüzme ankilozan spondilit hastaları için çok faydalı bir egzersizdir. Yürüyüş, bisiklete binme, pilates ve yoga gibi sırt ve bel kaslarını güçlendiren egzersizler de çok faydalıdır. Haftanın en az 4 günü yarım saat egzersiz yapılmalıdır. Ancak kas ve iskelet sistemine zarar verecek ağır egzersizlerden kaçınılmalıdır.

Ankilozan spondilitte İlaç tedavisi tek başına yeterli midir?

Ankilozan spondilitte ilaç tedavisi kadar egzersiz yapmak da önem taşımaktadır. Hareketsiz bir yaşam iltihap birikimine ve kilo alımına neden olmaktadır. Bu hastalıkta omurga çok hassastır ve omurgaya yük binmemesi için kilo kontrolü çok önemlidir. Ankilozan spondilit hastaları; sağlıklı beslenmeli, sigara tüketmemeli ve fazla kilo almamalıdırlar.

Ankilozan spondilitte hangi ilaçlar kullanılır?

Tedaviye belirli egzersizin yanında ağrı kesici veya antiinflamatuvar denilen kortizon içermeyen ilaçlarla başlanmaktadır. Bu tedaviler düzenli olarak ve yeterli süre uygulandığında fayda göstermiyor ve kişinin sabah tutukluğu, bel ve sırt ağrıları devam ediyorsa ayrıca kanda bakılan iltihap göstergeleri de azalma göstermiyorsa biyolojik ilaçların kullanımı devreye girebilmektedir. Bu biyolojik ilaçlar normal ilaç tedavilerine cevap vermeyen hastalarda kullanılmaktadırlar.

Ankilozan spondilit tedavi edilmezse ne olur?

Erken tanı ve teşhisin çok önemli olduğu ankilozan spondilit tedavisi ömür boyu olan ve düzenli takip gerektiren bir hastalıktır. İyi tedavi olmayan ve ilerleyen vakalar öne doğru eğilme, bükülme ve kamburlukla sonuçlanabilmektedir. Oyuncu Suna Pekuysal ve Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ilerlemiş ankilozan spondilit hastalığına sahip tanınmış kişiler arasında yer almaktadır.

Ankilozan spondilit nasıl bir hastalıktır?

Ankilozan spondilit, iltihap nedeniyle omurgadaki omur adı verilen kemiklerin zamanla birbirine kaynaşmasına neden olan kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Eklemlerdeki bu kaynama omurganın esnekliğinin azalmasına ve kambur bir duruşa neden olur. Eklemlerin etrafındaki iltihaplanma çevredeki kasların gerilmesi sonucunda ağrı ve sertliğe neden olur.

Ankilozan Spondilit Tedavisi Nasıl Yapılır?

Ankilozan spondilit ömür boyu devam eden kalıcı bir hastalıktır. Bu hastalığı tamamen iyileştiren bir tedavi yoktur, sadece semptomları hafifletmeye yönelik tedavi uygulanabilmektedir. Atak dönemlerinde eklemlerde oluşan iltihaplanma için ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Ayrıca ağrı kesici, iltihap kurutucu özellikte olan kortizon içermeyen ilaçlarda tedavisinin bir parçasıdır. Bu ilaçlar düzenli olarak kullanıldıklarında fayda göstermiyor ve kişinin kanda bakılan iltihap göstergeleri düşmüyorsa biyolojik ilaçlar reçete edilir.

Ankilozan spondilit için TNF grubu ilaçlar da kullanılmaktadır. Bu biyolojik ilaçlar normal ilaç tedavilerine cevap vermeyen hastalarda kullanılmaktadır. İltihaplı romatizma hastalıkları içinde egzersizin en gerekli olduğu hastalık ankilozan spondilittir. Tedavinin yarısını ilaçlar oluştururken diğer yarısını egzersiz oluşturmaktadır. Omurgayı, bel, sırt, boyun ve göğüs kaslarını güçlendiren egzersizler yapılmalıdır. Çok ilerlemiş ve eğilmenin belli bir derecenin üzerinde olduğu, hastanın yaşam konforunun çok azaldığı tablolarda ise cerrahi yöntemlere başvurulabilmektedir.

Ankilozan Spondilit Nasıl Teşhis Edilir?

Hasta hikayesi her hastalıkta olduğu gibi ankilozan spondilitte de önem taşımaktadır. Genetik geçişli bir hastalık olduğu için hastanın aile hikayesi de büyük öneme sahiptir. Fizik muayenede ise bu hastalığın başladığı sakroiliyak eklemler üzerine uygulanan bası manevraları ile eklemlerin hassasiyeti belirlenmektedir. Eğer kamburluk ve eğilme varsa bunların dereceleri ölçülerek belirlenmektedir. Bu bulgular ankilozan spondilit teşhisi için önemlidir.

Hastalığın tanısı için bir takım kan değerlerine de bakılmaktadır. Kandaki iltihap değerini gösteren CRP ve eritrosit sedimentasyon hızı yapılan testler arasında yer almaktadır. Bu iltihap belirteçleri ankilozan spondilitte genelde yüksektir ancak hastaların önemli bir kesiminde normal olabileceği de dikkate alınmalıdır. Bu nedenle tüm hastalarda tanı amaçlı radyolojik görüntüleme tekniklerine başvurulmaktadır.

Ankilozan spondilit tanısının en doğru şekilde konmasını sağlayan görüntüleme tekniği ise MR’dır. Sakroiliyak grafi ile net tanı konulamayan hastalarda veya takipte hastalık aktivitesinin ya da tedavi yanıtının belirlenmesi planlanan hastalarda MR incelemesine gerek duyulmaktadır. MR ile kemik iliğinin içindeki ödem ve eklem içindeki iltihap erken aşamalarda bile gösterebilmektedir. Bu da günümüzde erken tanı koymada kolaylık sağlamaktadır.

Hla-B27 Testi Nedir?

HLA-B27, 3 aydan uzun süren, sabahları daha yoğun olan bel-sırt ya da kalça ağrısı olan kişilerde ankilozan spondilit yatkınlığını değerlendirmek için faydalanılan genetik bir testtir. Bu genin pozitif olduğu kişilerde ankilozan spondilit gelişme riskinin daha yüksek olduğu bilinmektedir. HLA-B27 geninin pozitif olduğu ankilozan spondilitli hastalarda eklem dışı tutulumların da daha fazla geliştiği bilinmektedir. Bu geni taşıyan hastalarda üveit denilen göz iltihaplanması ya da bağırsak iltihaplanması daha ilerleyici ve tekrarlayıcı özellik gösterebilmektedir.

HLA-B27 genini taşıyan hastalarda hastalık aktivitesinin daha yoğun olabileceği veya hastalığa bağlı erken kamburlaşma gibi komplikasyonların daha sık görülebileceği bildirilmiştir. Ankilozan spondilitli hastalarının %20-30’unda HLA-B27 geni negatif saptanabilmektedir. Çoğunlukla bu hastalarda hastalık daha yavaş ve hafif ilerlemekte ve daha az eklem dışı tutulum gözlenmektedir.

Ankilozan Spondilit Belirtileri Nelerdir?

Ankilozan spondilit hastalığının en belirgin semptomları leğen kemiği, bel ve özellikle sırt bölgesinde meydana gelen şiddetli ağrıdır. Bu ağrı kişiyi geceleri uykusundan uyandırabileceği gibi sabah saatlerinde de şiddetlenebilir. Ağrıyla birlikte eklemlerde sertlik, kambur duruş, nefes alırken zorluk, yorgunluk ve iştah kaybı da ankilozan spondilitin yaygın belirtileridir.

Ankilozan spondilit belirtilerinden olan ağrı meydana geldiğinde öne eğilme, çorap giyme gibi basit hareketlerde bile zorlanmalar yaşanır. Hasta hareket ettikçe ise omurgadaki ağrı ve tutukluk azalmakta, rahatlamaktadır. Bu tutukluğun yarım saatten uzun sürmesi de yine ankilozan spondilit hastalığının bulgularından biridir.

Genel olarak ankilozan spondilit hastalığı şu belirtilerle ortaya çıkar:
  • Bel, sırt, boyun ve kalça eklemlerinde şiddetli ağrı
  • Özellikle geceleri şiddeti artan ağrılar
  • Sabahları eklemlerde sertlik ve tutukluk
  • Kambur bir duruş
  • Ağrı ve sertliğe bağlı hareket kısıtlılığı
  • Nefes alma zorluğu ve baş dönmesi
  • Yorgunluk
  • İştah ve kilo kaybı
  • Karın ağrısı, kramp ve ishal
  • Deri döküntüleri
  • Görüş açısında azalma, kızarıklık veya ışık hassasiyeti

Bel, sırt, boyun ve kalça eklemlerinde şiddetli ağrı

Omurga ve kalça kemiğindeki sakroiliak ekleminin iltihaplanmasıyla ortaya çıkan ankilozan spondilit hastalığı bu iltihap sonucundan eklemlerde ağrı meydana getirir.

Özellikle geceleri şiddeti artan ağrılar

Hareketsiz kalmak, ankilozan spondilit belirtilerinin daha da şiddetli yaşanmasına neden olabilir. Bu yüzden dinlenme ve hareketsizlik edilmeyen özellikle geceleri uykudayken ankilozan spondilit semptomları kötüleşir.

Sabahları eklemlerde sertlik ve tutukluk

Uzun saatler hareketsiz kalındıktan sonra özellikle sırt, bel, ve kalçalarda sabah saatlerinde ağrı meydana gelir. Bu durum ankilozan spondilitin yaygın belirtisi olarak kabul edilir.

Kambur bir duruş

Ankilozan spondilit, omurganın daha az esnek olması sonucu tıbbi olarak kifoz adı verilen omurganın öne doğru eğriliğine, kamburluğa neden olabilir.

Hareket kabiliyetinin azalması

Omurga ve eklemlerde meydana gelen ağrı sonrası kişi istediği rahatlık ve esneklikte hareket edemez. Bu durum da günlük hayatın akışı içinde hareket kısıtlılığı oluşturur.

Nefes alma zorluğu

Vücudun üst kısmı ve omurga öne doğru eğildiği için kişinin göğüs duvarı sertleşir ve nefes almada zorluk yaşanabilir. Diğer yandan şiddetli ankilozan spondilit ayrıca akciğerlerde yara izine (pulmoner fibrozis) ve akciğer enfeksiyonu riskinin artmasına da sebebiyet verebilir.

Yorgunluk

Ankilozan spondilit, iltihap kaynaklı bir hastalık olduğu için grip yorgunluğuna benzer bir yorgunluğun yaşanmasına sebep olabilir.

Ankilozan Spondilit Neden Olur?

Ankilozan spondilitin kesin olarak nedeni bilinmese de bir romatizma türü olan ankilozan sppondilit oluşmasına sebep olan durumun HLA-B27 geninin olduğu değerlendirilir. HLA-B27 genine sahip olan kişilerde ankilozan spondilit gelişme riski daha yüksektir.

Ancak HLA-B27 geni olan her kişide bu hastalık görülmeyebilir. Yapılan çalışmalar ayrıca crohn hastalığı, ülseratif kolit veya sedef hastalığı olan kişilerde de ankilozan spondilit görülme ihtimalini ortaya koymuştur.

Ankilozan Spondilit Nedir?

Ankilozan spondilit, hareket etmeye ve eğilmeye yardımcı olan omurgadaki kemiklerin iltihaplanması sonucu omurga yapısının zaman içinde bozularak kambur bir görüntü oluşturmasıdır. Hastalık ilerledikçe bu durum, bel, sırt, boyun ve kalça kemiklerinde ağrıya ve rahat hareket etme yeteneğinde kısıtlılığa yol açar.

Normal şartlarda omurgadaki eklemler ve bağlar kişinin rahat bir şekilde hareket edip öne doğru eğilmesine yardımcı olur. Ancak ankilozan spondilit söz konusu olduğunda omurganın eklemlerindeki ve dokularındaki iltihaplanma sertliğe neden olarak bu hareket gücünü engeller. Şiddetli vakalarda bu durum, omurların (omurgadaki kemiklerin) kaynaşmasına (birlikte büyümesine) sebebiyet vererek sert ve esnek olmayan bir omurga yapısına yol açar.

Ankilozan spondilit her hastada farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Daha çok genç erkek ve kadınları etkileyen bu hastalıkta hastalık seyri ve şiddeti de kişiden kişiye farklılık göstermektedir. İlaç ve fizik tedavi uygulamalarıyla tedavi edilmesi amaçlanan ankilozan spondilit, nadiren de olsa ameliyat yöntemini içerir.

Anizokori Tedavisi Nasıl Olur?

Anizokori tedavisi, bu durumun neden olduğuna dair teşhisin ardından belirlenerek uygulanır. Fizyolojik anizokori yani farklı bir hastalık nedeniyle meydana gelmediği durumda tedavi gerekmeyebilir. Patolojik olduğu durumda ise buna yönelik olarak tedavi yöntemi belirlenir.

Anizokori tedavisinde uygulanabilecek yöntemler şöyle sıralanır:
  • Sinir basısına neden olan bir tümör varsa cerrahi müdahale gerekebilir.
  • Gözde yaralanma varsa ciddiyetine göre cerrahi müdahale veya ilaç tedavisi uygulanabilir.
  • Glokom gibi durumlarda göz içi basıncı kontrol altına almak için ilaçlar veya cerrahi tedavi yöntemleri kullanılır.
  • Bir ilaca bağlı anizokori gelişmişse, ilacın değiştirilmesi veya dozunun ayarlanması gerekebilir.
  • Migren veya küme baş ağrıları kaynaklıysa migren tedavisi uygulanır.
  • Vücutta iltihaplanma varsa antibiyotikler, antiviral ilaçlar veya steroidler gibi iltihaplanma giderici ilaçlar kullanılabilir.

Anizokori Nasıl Teşhis Edilir?

Anizokori, göz hastalıkları uzmanının ilgilendiği ve göz muayenesi ile teşhis edilen bir hastalık türüdür. Semptomların değerlendirilmesi ve detaylı incelemeler için çeşitli testlerin yapılması istenebilir. Göz muayenesi esnasında durumu kolaylaştırmak için göz damlası verilebilir.

Anizokoriye neyin sebep olduğunu detaylı araştırmak için şu yöntemlerden yararlanılabilir:
  • MR (manyetik rezonans görüntüleme)
  • Bilgisayarlı tomografi taraması (BT)
  • Röntgen
  • Tam kan sayımı

Anizokori Neden Olur?

Anizokori, göz içerisinde ya da kafada oluşan lezyonlar, migren ve tümörler sonucunda meydana gelir. Bunun yanında birçok sağlık sorunu, yaralanmalar ya da ilaçların yan etkileri de anizokori nedenleri arasında sayılır.

Anizokorinin fizyolojik ya da patolojik olabilecek nedenleri şöyle sıralanabilir:
  • Migren tipi şiddetli baş ağrıları
  • Ameliyat sonrası yan etkileri
  • Göz damlaları ya da bazı tıbbi ilaçlar
  • Sinir sistemindeki bir bozukluk sonucu oluşan horner sendromu
  • Sinir felci
  • Göz veya baş travmaları
  • Glokom (göz tansiyonu)
  • Gözün iç kısmındaki iltihaplanmalar
  • Beyin anevrizmaları
  • Darbeler ve travmalar
  • Beyin tümörleri
  • Bazı kanser türleri
Anizokori altında yatan nedeni belirlemek için değerlendirme yapılması gerekir. Böylelikle tedavi, altta yatan duruma bağlı olarak farklılık gösterir ve duruma özel olarak planlanır.

Anizokori Belirtileri Nelerdir?

Anizokori hastalığının en belirgin belirtisi, göz bebeğinin diğerine göre daha büyük olmasıdır. Bazı durumlarda sadece bu belirti kendini gösterirken ilerlediği durumda ise bulanık görme, çift görme ya da ani görme kaybı gibi semptomlara neden olur.

Anizokori belirtileri şöyle sıralanabilir:
  • Gözde ağrı
  • Bulanık görme
  • Çift görme (diplopi)
  • Işığa duyarlılık (fotofobi)
  • Ani görme kaybı
  • Baş ağrısı
  • Ateş
  • Mide bulantısı veya kusma
  • Boyun ağrısı veya boyunda tutulma

Anizokori Nedir?

Anizokori, göz bebeklerin yani pupillerin birbirlerinden farklı boyutlarda olmasıdır. Normalde eşit büyüklükte olan göz bebeklerinin boyutları farklı büyüklüktedir. Bu durum genellikle sinir yollarında meydana gelen hasara bağlı olarak gelişebilir.

Göz bebeği, ışık değişiklikleri esnasında göz boyutlarında değişikliğe neden olur. Parlak ışık esnasından göz bebekleri küçülür, yüksek ışıkta ise genişler. Göz bebekleri gün içerisinde bu şekilde boyut farklılığı yaratır. Fakat göz bebeklerinizden birinin aniden diğerinden daha büyük olduğu durumda ise göz doktoruna görünmek gerekir. Bu durum uzun vadede ciddi komplikasyonlara neden olabilir.

Filtrele

Geri